Haberler

Tarımdaki zararlı böcekleri ilaç kullanmadan yok eden cihaz geliştirdiler

İTÜ Çekirdek Ön Kuluçka Merkezi hızlandırma programına kabul alan Crop Genius firması mühendisleri, tarımda bitki ve ağaçlara zarar veren böcekleri ilaçsız yok etmek için geliştirdikleri ürünlerini, AA'nın 8. kez global iletişim ortağı olduğu, dünyanın en büyük uzay, havacılık ve teknoloji festivali TEKNOFEST'te sergiledi. Akdeniz Üniversitesi Ziraat Mühendisliği öğrencisi ve Crop Genius Kurucusu Selman Canlı, AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, ailesinin çiftçilikle uğraştığını ve üretim yaptıkları bir dönem tarlalarına dadanan zararlıdan dolayı büyük zarara uğradıklarını anlattı. Bu sebeple zararlıları sürekli olarak tarladan uzak tutmaya yönelik fikirler düşünmeye başladığını belirten Canlı, üniversitede ziraat mühendisliği okumaya bu nedenle karar verdiğini söyledi. Canlı, ürünleriyle tarımda ilaçlamayı ortadan kaldırmayı hedeflediklerini belirterek "Organik ve katma değerli ürünler üreterek ihracatta tarımın payını artırmayı amaçlıyoruz. Kendimiz de üretim yaptığımız için ürettiğimiz ürünlerdeki ilaç miktarını azaltarak ihracatta, sınırda herhangi bir engele takılmadan doğrudan yüksek katma değerli ürünleri pazara sunmayı amaçlıyoruz." dedi. "Polenleme yapan yararlı canlılara zarar vermiyor" Geliştirdikleri cihazın çalışma mekanizmasına ilişkin de bilgi veren Canlı, şunları kaydetti: "Ürünün merkezinde bulunan feromon yani eşey salgı kokularını patentini aldığımız ultrasonik ses dalgaları ve ultraviyole dalgalarla taklit ederek zararlıları doğrudan ürünün merkezine çekiyoruz. Daha sonra bu zararlıları fan yardımıyla ürünün içinde bulunan torbaya çekiyoruz. Ürün gece saat 2'den gündüz güneş doğana kadar çalışıyor. Böylece gündüz vakti polenleme (tozlaşma) yapan yararlı canlılara zarar vermiyor. Bu konuda herhangi bir endişemiz yok. Bizim ürünümüz özelikle çiçekten meyveye geçiş döneminde etkili oluyor. Yani polenleme bittikten sonra aktif olarak kullanılıyor." Seri üretime geçmeyi hedefliyor Canlı, ürünün İzmir Agroexpo Tarım Fuarı'nda Girişim Özel Ödülü aldığını belirterek kendilerine 1300'den fazla ön sipariş geldiğini söyledi. Tarım alanının büyüklüğüne göre ürünün kapasitesinin de artırılabileceğini ifade eden Canlı, gelecek aylarda seri üretime geçmeyi istediklerinin altını çizdi. Canlı, tarımsal üretimi katma değerli hale getirmeyi hedeflediklerini belirterek sözlerini şöyle tamamladı: "Odaklandığımız nokta organik tarım. Tohumdan meyveye kadar olan süreçte birtakım kimyasal ilaçlar kullanılıyor. 1 litre kimyasal ilaç ortalama 4 ton suya karıştırılarak toprağa veriliyor. Biz bu ürünle kullanımına engel olduğumuz her 1 litre kimyasal ilaç için 4 tona kadar su tasarrufu sağlıyoruz. Bu da organik tarımla birlikte çiftçinin girdi maliyetini düşürerek ülke hedeflerimize yönelik ürünler geliştirmenin önünü açıyoruz."   Kaynak: Basın Bülteni  

Çip, petrolün yerini alacak Türkiye anahtar ülke olacak

Yarı iletken çip sektörü Türkiye için fırsat olabilir. Yongatek Microelectronics Genel Müdürü Ali Baran, 8'inci kez global iletişim ortağı olduğu dünyanın en büyük Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali TEKNOFEST'te, açıklamalarda bulundu. Kovid-19 salgınından sonra çip tedariki konusunda küresel ölçekte bir krizle karşılaşıldığına dikkati çeken Baran, şu ifadeleri kullandı: "Esasında bu krizin sebebi ABD ile Çin arasındaki çip üretim rekabeti. Biz bu krizin başında olduğumuzu düşünüyoruz. ABD'deki çok önemli şirketlerin CEO'ları 21. yüzyılda petrolün yerini çipin alacağını söylüyor. Bu esasında dünyanın bundan sonraki dönemde çip konusuyla şekilleneceği anlamına geliyor. Biz de bu konuyu Türkiye açısından bir fırsat olarak değerlendiriyoruz." Yerli üretim çip modeli ‘Kırmık’ Yerli üretim çip "Kırmık" hakkında da konuşan Baran, bunun ürettikleri ilk çip olduğunu, çipin, görüntü işlemlerinin olduğu her yerde kullanabileceğini anlattı. Baran, asıl piyasa hedeflerinin görüntü sistemleri olduğunu belirterek, şu ifadeleri kullandı: "Çip, görüntüyü sensörlerden aldıktan sonra düzgün şekilde gösterilmesi, sıkıştırılması, başka bir yere aktarılmasının tamamını destekleyecek akıllı şehirler gittikçe hayatımızın bir parçası haline geliyor. Artık her yerde kameralar var. Kameralardan görüntüleri büyük disklerde saklamak değil, işlemek ve işlenmiş görüntüyü değerlendirmek çok daha önemli bir hale geliyor." Kırmık 2.0'ın seri üretime geçeceğini ve küresel piyasada yalnızca 3-4 benzer nitelikte model olduğunu vurgulayan Baran, söz konusu çipin, çok yüksek bir oranda video sıkıştırmayla yapay zeka algoritmalarını destekleyebilen bir model olduğunu dile getirdi. Baran, Türkiye'nin dışa bağımlı olduğu nadir sektörlerden çip sektöründe tedarikçi konumuna erişmeyi hedeflediklerini ifade ederek, şöyle konuştu: "Türkiye çip problemini henüz çözmedi ama çözülemeyecek bir problem değil. Gençlerimizle, üniversitelerimizle, sanayicilerimizle birlikte çalışmamız gerekiyor. TEKNOFEST bu açıdan çok önemli bir fırsat olacak. İnanıyorum ki 5-10 yıl içinde Türkiye, yeni oluşturulan yarı iletken çip sektöründe anahtar ülkelerden birisi olacak. İnancımız tam. Ülkemizin kendine özgü, çok fazla öne çıkan kuvvetli yanları var. Birincisi çok önemli bir genç nüfusa sahibiz, ikincisi çok kaliteli iş yapabilen sanayicilerimiz ve altyapılarımız var. Onun için biz Türkiye'nin stratejik bir planla 5-10 yıl içinde yeni oluşacak yarı iletken sektöründe çok önemli bir oyuncu haline geleceğine inanıyoruz."   Kaybak: Basın Bülteni

Dubai, Dünya Klinik Kimya ve Laboratuvar Tıbbı Zirvesi 2024'e ev sahipliği yapacak

Dubai şehrinin, sağlık hizmetlerinin ve önlemenin geliştirilmesine katkıda bulunan ve BAE'nin bilimsel yeniliklerin ve bilgi alışverişinin merkezi olma yönündeki kararlılığını güçlendiren bu prestijli zirveye ev sahipliği yapması tarihi bir kilometre taşıdır. Bu zirve, Hoşgörü ve Birlikte Yaşam Bakanı ve BAE Genetik Hastalıklar Derneği Başkanı Şeyh Nehyan bin Mübarek El Nehyan'ın himayesinde düzenleniyor. Uluslararası konferans, BAE Genetik Hastalıklar Derneği, Suudi Klinik Kimya Derneği ve Arap Klinik Biyoloji Federasyonu'nun işbirliğiyle gerçekleştiriliyor. Konferans kapılarını 26-30 Mayıs 2024 tarihleri arasında açacak. Organizatörler, 2023'te İtalya'da düzenlenen önceki baskıya dayanarak, etkinliğe katılmak üzere 11.000'den fazla bilim insanını ve uzman doktoru BAE'ye davet etmeyi bekliyor. 4 gün sürecek konferans, bilgi alışverişi, bilimsel araştırma ve klinik kimya ve laboratuvar tıbbındaki en son gelişmelere ilişkin tartışmalar için fırsatlar sunan çok sayıda forum ve oturuma ev sahipliği yapacak. Örgütün Başkanı Profesör Khosrow Adli, "Uluslararası Klinik Kimya ve Laboratuvar Tıbbı Konferansı, Körfez'deki tüm bilim adamlarını ve araştırmacıları ağırlıyor ve diğer Arap ülkelerinden ve Afrika, Avrupa, Kuzey Amerika, Orta/Güney Amerika, Asya ve Pasifik bölgesiden tüm üyelere katılım fırsatı sunuyor. Bu konferans dünyadaki en başarılı konferanslardan biridir." dedi. Suudi Klinik Kimya Derneği'nin resmi temsilcisi Dr. Anwar Burai, "26. Uluslararası Klinik Kimya ve Laboratuvar Tıbbı Konferansı, 1954'teki başlangıcından bu yana ilk kez Arap dünyasında düzenlenecek olması nedeniyle olağanüstü olacak. 17. Arap Birliği Biyolojik Bilimler Konferansı, Suudi Klinik Kimya Derneği'nin 10. yıllık toplantısı ve Emirlik Genetik Hastalıklar Derneği'nin 8. Uluslararası Genetik Bozukluklar Konferansı ile birlikte ev sahipliği yapacak." dedi. Emirlik Genetik Hastalıklar Derneği ve Şeyh Zayed Genetik Araştırma Merkezi'nin kurucusu Dr. Meryem bin Matar, "Konferans programı, hasta tıbbi sistemini, genç topluluklarımızın özel ihtiyaçlarına uygun olarak, hastalıkların erken önlenmesine ve refahına hitap eden bir sağlık sistemine dönüştürmeyi amaçlayan yenilikçi ve teşvik edici tartışmaların benzersiz bir versiyonu olacak. Program, Suudi Klinik Kimya Derneği'nden, Arap Federasyonu'ndan, organizasyonun yerel ekibinden ve Emirlik Genetik Hastalıklar Derneği'nin bilimsel konseyinden meslektaşlarımızın liderliğinde geliştirildi." dedi. Dubai Ekonomi ve Turizm Departmanı Genel Müdürü Hilal Said El Marri, "Dubai'nin 2024 Dünya Klinik Kimya ve Laboratuvar Tıbbı Zirvesi'ne ev sahipliği yapması, Dubai'ye duyulan güvenin ve onun büyük etkinliklere ev sahipliği yapma konusundaki muazzam kapasitesinin kanıtıdır. Dubai'yi küresel etkinliklere ev sahipliği yapmak, bilgi paylaşımını, deneyim alışverişini, becerileri geliştirmek ve ilişkileri güçlendirmek yoluyla bilgiye dayalı ekonomiyi geliştirmek için ana destinasyon olarak kurma kararlılığımızı güçlendiriyor." "Vizyoner liderliğimizin iddialı hedefleri ve Dubai'nin Ekonomik Gündemi D33'ün hedeflerine ulaşma konusundaki kararlılığımız çerçevesinde Dubai, ticaret, iş, inovasyon, yetenek çekme ve yatırım için küresel bir merkez olma çabalarını sürdürüyor. Kuşkusuz, bu önemli küresel zirvenin katılımcıları, büyük pazarlara yakın küresel bir şehirde olağanüstü bir edisyona katılacak." dedi. Bu toplantılar bilgi alışverişi, bilimsel araştırma ve klinik kimya ve laboratuvar tıbbındaki en son gelişmelere ilişkin tartışmalar için bir fırsat sağlayacaktır. Bu, çağın kalbine kollarını açarak adım atmaya, sağlık hizmetlerinin ve önlemenin geliştirilmesine katkıda bulunan her şeye ev sahipliği yapmaya hazır bir şehir olan Dubai tarafından üstlenilen bir girişimdir.   Kaynak: Basın Bülteni

Aşı ve terapötik ürünler geliştiren Innovac Therapeutics, 18 milyon dolar yatırım aldı

Aşılar ve terapötik ürünler geliştiren Innovac Therapeutics, 18 milyon dolar yatırım aldı. ABD merkezli şirketin seri A öncesi yatırım turuna TG Sino-Dragon Fonu, Yunion Healthcare Ventures, Vision Plus Capital ve Elikon Venture katıldı. Yatırım turunun ardından David Bernstein, Shan Lu ve Elaine Mardis'in Innovac Therapeutics'in bilimsel danışma kurulunda yer alacakları açıklandı. Yeni yatırımın ise Ar-Ge çalışmalarında kullanılacağı ifade edildi. Innovac Therapeutics, 2022 yılında Michael Zhang, Hang Yuan ve Nicholas Valiante tarafından faaliyete geçti. Şirket, mRNA teknoloji platformlarını kullanarak aşı ve terapötik ürünler geliştiren bir biyoteknoloji girişimi olarak konumlanıyor. mRNA teknolojisi, genetik bilgiyi taşıyan RNA moleküllerini kullanarak vücudu hastalıklara karşı savunmaya yönlendiren yenilikçi tedavilerin ve aşıların geliştirilmesine imkan tanıyan bir teknoloji olarak biliniyor. Innovac Therapeutics, bu teknolojiyi kullanarak kanser (onkoloji) ve bulaşıcı hastalıklar gibi tıbbi sorunların üstesinden gelmeyi hedefliyor. Çünkü mRNA, hızla adapte edilebilen ve özelleştirilebilen tedavilerin ve aşıların geliştirilmesine olanak tanıyor. Hızla yayılan hastalıklara ve kanser gibi karmaşık sağlık sorunlarına daha hızlı ve etkili müdahale edilmesini sağlıyor. COVID-19 salgını sonrasında mRNA teknolojisi, özellikle aşı geliştirme alanında büyük bir öneme sahip oldu. COVID-19 aşıları, mRNA teknolojisini kullanarak hızlı bir şekilde geliştirildi ve birçok ülkede yaygın bir şekilde dağıtıldı. Ancak mRNA teknolojisi sadece COVID-19'a karşı değil, aynı zamanda diğer bulaşıcı hastalıklara ve hatta kanser gibi kronik hastalıklara karşı potansiyel tedavilerin geliştirilmesinde de büyük bir potansiyele sahip.   Kaynak : Basın Bülteni

Ay'da yaşam için enerji geliştirildi

NASA’nın Artemis Programı kapsamında 2030 civarında Ay’da bir üs kurulması hedefleniyor. Galler’deki Bangor Üniversitesi’nden bilim insanları, üste yaşamı mümkün kılmak için haşhaş tohumu kadar küçük nükleer hücreler geliştirdi. Üniversitenin Rolls Royce, İngiltere Uzay Ajansı ve ABD’deki Los Alamos Ulusal Laboratuvarı ortaklığında geliştirdiği teknoloji, bütün nükleer enerji santralinin bir araba boyutunda olmasını sağlıyor. Mars’a yolculukta da bir durak olarak kullanılabilecek Ay, modern teknolojiler için gerekli pek çok kaynağa sahip. Bu kaynakların yerinde kullanımı, oradan diğer gezegenlere gitmeyi daha kolay kılabilir. Prof. Middleburgh, önümüzdeki aylarda nükleer yakıtı her yönden testlere tabi tutacaklarını söyledi. Ay’da atmosfer olmadığı için hava sıcaklığı -248 dereceye kadar düşüyor. Üniversitenin geliştirdiği ve Trisofuel adlı nükleer yakıt, Rolls Royce’un üreteceği mikro nükleer santralde kullanılacak. Prof. Middleburgh, bu santralin bir rokete yüklenerek Ay’a götürülmesinin mümkün olduğunu söyledi. Santralin uzay yolcuğundaki basınç, sarsıntı ve ivme etkilerinden nasıl etkileneceği, önümüzdeki süreçte yapılan testlerle anlaşılacak. Bangor Üniversitesi’nden başka bir ekip ise uzay roketleri için nükleer itki kaynakları geliştiriyor. Ekibin başındaki Dr. Phylis Makurunje, yeni sistemlerinin çok güçlü bir itki sağladığını ve mevcut teknolojilerle 9 aydan uzun olan Mars yolculuğunun böylece 6 aya ineceğini açıkladı.   Kaynak : Basın Bülteni

TUSAŞ’dan Erciyes Üniversitesi'ne ziyaret

Yapılan toplantıya; TUSAŞ Genel Müdür Yardımcısı Selman Nas’ın yanı sıra, ERU Rektör Yardımcısı Prof. Dr. M. Hakan Poyrazoğlu, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nafiz Kahraman, Araştırma Dekanı Prof. Dr. Gökmen Harmless, TUSAŞ Üniversitesi İşbirlikleri Müdürü Süleyman Demir, Haberleşme Uyduları Program Müdürü Muhammed Mustafa Zor, Yazılım Mühendisliği Müdürü Akın Yılmaz, Uydu Yer Sistemleri Müdürü Ergün Topaloğlu, Erciyes Teknopark Genel Müdürü Serhat Dalkılıç ve akademisyenler katıldı. Toplantının açılışında konuşan Erciyes Teknopark Genel Müdürü Serhat Dalkılıç, Teknopark’ta yürütülen araştırma faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Dalkılıç’ın ardından TUSAŞ Üniversitesi İşbirliği Müdürü Süleyman Demir, akademik Ar-Ge programları hakkında bilgi verdi ve Sanayi odaklı lisans mezuniyet projeleri programı hakkında sunum yaptı. Toplantının ardından Müdür Yardımcısı Dr. Selman Nas, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. M. Hakan Poyrazoğlu ve beraberindeki heyet, Erciyes Teknopark ve Batterysan firmasında faaliyet gösteren TAI’nin çalışma ofisini ziyaret ederek yetkililerden bilgi aldı. Genel Müdür Yardımcısı Nas ve beraberindekiler, ERU’ya ikinci ziyaretini, ERU Rektörü Prof. Dr. Fatih Altun’a yaptılar. Rektörlük ziyaretinde Rektör Prof. Dr. Altun ve Genel Müdür Yardımcısı Dr. Nas, devam eden işbirlikleri hakkında görüş alışverişinde bulundu. Ziyaretin sonunda Rektör Prof. Dr. Altun’a, Genel Müdür Yardımcısı Dr. Nas’a ziyaretin anısına hediye takdim edildi. Ziyaretin ardından Rektör Prof. Dr. Altun, Genel Müdür Yardımcısı Dr. Nas ve beraberindekiler, ERU Nanoteknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi, Astronomi ve Uzay Bilimleri Gözlemevi Uygulama ve Araştırma Merkezi, Vecihi Hürkuş Hangarı, Bilimsel Araştırma ve Uygulama Binası ve Ar-Ge Parkı’nı gezdi. Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi bünyesinde bulunan TAI Laboratuvarı, yürütülen çalışmalar hakkında merkez yöneticilerinden bilgi aldı.   Kaynak : Basın Bülteni  

Biyoteknolog ne iş yapar?

Biyoteknologların işleri oldukça çeşitlidir ve aşağıdaki başlıklar, bu mesleğin temel görevlerini kapsar: 1. Genetik Araştırma ve Mühendislik: Biyoteknologlar, DNA, RNA ve proteinler gibi biyolojik moleküller üzerinde çalışarak genetik mühendislik projeleri yürütürler. Genetik mühendislik, bitki ve hayvanlarda genetik değişiklikler yaparak yeni özellikler eklemeyi veya istenmeyen özellikleri çıkarmayı içerebilir. 2.Fermantasyon ve Biyoprosesler: Gıda, ilaç, biyoyakıt ve kimyasal ürünler gibi birçok endüstriyel ürünün üretimi için mikroorganizmaları kullanarak fermantasyon ve biyoprosesler geliştirir ve yönetirler. 3. Genetik Tanı ve Testler: Genetik materyali analiz ederek hastalıkları teşhis etmek ve genetik bilgiyi kullanarak kişiselleştirilmiş tıp yaklaşımları geliştirmek için genetik testler ve tanılar yaparlar. 4. İlaç Geliştirme: İlaç şirketlerinde çalışarak yeni ilaçların keşfi, geliştirilmesi ve test edilmesi aşamalarında yer alırlar. Bu süreçte hücresel ve moleküler düzeyde çalışmalar yaparlar. 5. Biyoinformatik: Biyoteknologlar, büyük biyolojik veri setlerini analiz eder ve bu verilerden anlamlı bilgiler çıkarmak için bilgisayar tabanlı analiz araçlarını kullanırlar. 6. Bitki Biyoteknolojisi: Bitki ıslahı ve genetik mühendislik alanında çalışarak bitkilerin verimliliğini artırır, hastalıklara dayanıklılığını artırır ve besin değerlerini geliştirirler. 7. Çevre Biyoteknolojisi: Çevre kirliliğini kontrol etmek ve biyolojik olarak parçalanabilir atıkları yönetmek için biyoteknoloji uygularlar. 8. Deneysel Araştırma: Laboratuvarlarda deneyler yaparak yeni bilimsel bilgileri keşfederler. Bu çalışmalar, hastalık mekanizmalarının anlaşılması, yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi ve temel bilim araştırmalarını içerebilir. 9. Kalite Kontrol ve Güvence: Biyoteknologlar, ürünlerin ve süreçlerin kalite kontrolünü ve güvencesini sağlarlar. Ürünlerin güvenli ve etkili olduğunu doğrulamak için testler yaparlar. 10.  Eğitim ve Danışmanlık: Üniversitelerde veya araştırma kuruluşlarında eğitim verirler veya biyoteknoloji alanında şirketlere danışmanlık yaparlar. Biyoteknologlar, biyoloji ve teknolojiyi birleştirerek sağlık, çevre, gıda üretimi ve daha birçok alanda önemli katkılarda bulunurlar. Bu meslek dalı, bilimsel araştırmalardan endüstriyel uygulamalara kadar geniş bir yelpazede iş fırsatları sunar.   Kaynak : Basın Bülteni

Türk savunma sanayi firmalarından Polonya çıkarması

SSB'den yapılan yazılı açıklamaya göre, Polonya Devlet Başkanı himayelerinde yılda bir düzenlenen MSPO Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı, 5-8 Eylül tarihleri arasında dünyanın çeşitli bölgelerinden ülkelerin savunma sanayii firmaları ve üst düzey resmi delegasyonlarının katılımıyla gerçekleşiyor. Türk savunma sanayi firmalarının ürettiği çeşitli insansız kara ve hava araçları, zırhlı araç platformları, silah sistemleri, elektronik sistemler, simülatörler ve lojistik destek ürünlerinin sergileneceği fuarda, Türk firmalar ile diğer ülkeler arasında işbirliği potansiyelinin geliştirilmesi ve derinleştirilmesi hedefleniyor. Fuar süresince Türk resmi heyeti, ev sahibi ülke yetkilileri ve fuara katılacak diğer ülke heyetleri ile görüşmeler yapacak. Türkiye Milli Pavilyonunda, fuar katılımcılarına Türk savunma sanayi ve ileri teknolojik yetenekleri hakkında bilgiler sunulacak ve işbirliği fırsatları değerlendirilecek. Fuara Türkiye'den 3E Elektro Optik Sistemler San. ve Tic. Ltd. Şti, Aselsan Elektronik Sanayi ve Ticaret AŞ, Baykar Makina Sanayi ve Ticaret AŞ, Canik Samsun Yurt Savunma ve Ticaret AŞ, Kalekalıp Makine ve Kalıp Sanayi AŞ, Koluman Otomotiv Endüstri AŞ, Makel Mekanik Mühendislik AŞ, Makine ve Kimya Endüstrisi AŞ, Repkon Makina, Kalıp Sanayi ve Ticaret AŞ ve Roketsan Roket Sanayi ve Ticaret AŞ firmaları katılıyor.   Kaynak : Basın Bülteni

Çin, çip sektörü İçin 40 milyar dolarlık fon ayırıyor

Yarı iletken endüstrisinin küresel önemi, son yıllarda hiç olmadığı kadar büyük bir odak noktasına gelmiş durumda. Dünyanın iki ekonomik devi, ABD ve Çin, bu sektördeki liderliklerini sürdürme kararlılığıyla hareket ediyor ve geri kalmamak için büyük adımlar atıyor. ABD, Çin’in yarı iletken endüstrisindeki hızlı ilerlemesini frenlemek ve kendi hakimiyetini güçlendirmek amacıyla çeşitli yaptırımlar uygularken, Çin ise kendi endüstrisini canlandırmak için tarihi bir adım atıyor. Çin, 40 milyar dolarlık devasa bir fon oluşturarak yarı iletken sektörüne önemli bir destek sağlamaya hazırlanıyor. Bu fon, Çin Entegre Devre Endüstrisi Yatırım Fonu tarafından başlatılacak ve büyüklük açısından benzerlerini geride bırakacak. Hedeflenen 300 milyar yuan (41 milyar $) büyüklüğü ile 2014 ve 2019 yıllarında oluşturulan fonları önemli ölçüde aşacak. Çin, bu büyük fonun odak noktasını resmi olarak açıklamamış olsa da, bu fonun ana amacının yarı iletken çip üretimi için gerekli ekipmanların geliştirilmesi olduğuna dair bilgiler bulunuyor. ABD yaptırımları nedeniyle Çin’in EUV (Ultraviyole Lityum Lityum Florür) teknolojisine erişimi kısıtlı, bu nedenle kendi ekipmanlarını üretmek zorunda kalıyor. Bu, uzun vadeli, maliyetli ve zorlu bir süreç olsa da, Çin’in bu alanda kendi yeteneklerini geliştirmesi için atılması gereken bir adım olarak görülüyor. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping uzun süredir ülkenin yarı iletken teknolojilerinde kendi kendine yeterliliğe ulaşması gerektiğini vurguluyor. Bu gereklilik, ABD’nin Çin’in gelişmiş çipleri askeri, kuantum bilişim ve yapay zeka alanlarında kullanabileceği endişesiyle ihracat kontrollerini artırdığı bir dönemde daha da acil hale gelmiş durumda. ABD, Ekim ayında Çin’in gelişmiş çip üretim ekipmanlarına erişimini kesen kapsamlı bir yaptırım paketi uygulamış, Japonya ve Hollanda gibi ABD’nin müttefikleri de benzer adımlar atmıştı. Bu tarihi fonun resmi açıklamaları henüz yapılmamış olsa da, bilgilere göre Çin Maliye Bakanlığı, fon için 60 milyar yuan (8.2 milyar $) katkıda bulunmuş durumda. Diğer katkı sağlayan kurumlar ise henüz netlik kazanmış değil. Çin, daha önce de benzer amaçlarla yarı iletken endüstrisine yatırım yapmıştı. Ancak bu seferki büyük fon, Çin’in küresel tedarik zincirinde daha büyük bir rol oynamasına ve teknoloji, yapay zeka ve gelişmiş çipler gibi büyüme alanlarında daha etkin bir şekilde yer almasına yardımcı olabilir.   Kaynak : Basın Bülteni  

Türkiye'nin İlk Uzay Görevinde Mikroalglerle Sürdürülebilir Yaşam

Türkiye'nin ilk insanlı uzay yolculuğu, karbon dönüşümü üzerine bir dizi deneyi de beraberinde getiriyor. Türkiye Uzay Ajansı (TUA) ve TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü, Cumhuriyetin 100. yılında yapılacak bu tarihi görev kapsamında 13 farklı deney gerçekleştirmeyi planlıyor. İlk uzay yolcularımız Alper Gezeravcı ve Tuva Cihangir Atasever, "Uzay Görevleri İçin Mikroalgal Yaşam Destek Üniteleri" projesi üzerine de çalışacak. Projenin Hedefi ve Yürütücüleri Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü Doktor Öğretim Üyesi Berat Haznedaroğlu'nun liderliğinde, Türkiye'nin farklı üniversitelerinden 8 bilim insanı projede yer alıyor. Projenin temel amacı Mikroalg türlerinin karbondioksiti oksijene dönüştürme kapasitelerini ve metabolik değişikliklerini incelemek. Deneyin Aşamaları ve Süreci Deney kapsamında seçilen 5 ayrı mikroalg türü, 14 gün süreyle uzay istasyonunda incelenecek. Berat Haznedaroğlu,konuya ilişkin "Karbondioksiti oksijene dönüştürme performanslarını sensörler vasıtasıyla inceleyeceğiz. Aynı zamanda yerçekimsiz ortamda mikroalglerin metabolik değişikliklerinin moleküler analizlerini yapacağız" ifadelerini kullandı. Uzun Vadeli Hedefler ve Uygulamalar Proje, gelecekteki uzay görevlerinde sürdürülebilir yaşam destek sistemleri geliştirmeyi amaçlıyor. 20 cm³'lük deneysel küp, yörüngeye gönderilecek ve deneyin iç tasarımı için hazırlıklar tamamlanmış durumda. Haznedaroğlu, uzay görevinin sonunda, örneklerin Türkiye'ye getirileceğini ve farklı biyoteknolojik uygulamalar için kullanılacağını ifade etti. Kaynak : Basın Bülteni

Hedefimiz İlaçta Dışa Bağımlılığı Azaltmak

Bu yıl sektördeki 84’üncü yaşını kutlayan Atabay İlaç ve Kimya yerli ilaç üretimini ileriye taşıma, ilaçta dışa bağımlılığı azaltma hedefiyle faaliyetlerine devam ediyor. İlaç etkin maddesi ve ilaç üreticilerinden Atabay İlaç ve Kimya, bu yıl 84’üncü yaşını kutluyor. Şirketin yönetim kurulu başkanı Zeynep Atabay, teknolojik know-how geliştirerek etkin madde üretim başarılarını birçok alana yaymak istediklerini söyledi. Zeynep Atabay, yüzde 100 yerli ilaç geliştirmeyi hedeflediklerini vurgulayarak “İnsan sağlığını ve tabiatın korunmasını temel alan, halkın ihtiyacı olanı ekonomik bir şekilde üreten ve bu ilaçları geliştiren; bu işi bir vatani görev olarak üstlenmiş üçüncü nesil aile şirketiyiz. Bilim, tecrübe ve işbirliklerine inanarak yakın coğrafyasında etki oluşturan sentez, biyoteknoloji ve müstahzar ürün geliştirmeye devam ediyoruz” dedi. “TABİATA YÜKÜMÜZÜ AZALTMAK ÜZERE ENDÜSTRİYEL SİMBİYOZ PROJELERİNE ÖNEM VERİYORUZ” Yerli ilaç etkin maddesi üretim kapasitesini arttırmak üzere Teknoloji Odaklı Sanayi Hamle Programı’na başvuran Atabay her yıl kârını üretim tesisi, ürün geliştirme ve Ar-Ge için ayırıyor. Zeynep Atabay, şirketin önümüzdeki dönem için hedefleri konusunda; “Önümüzdeki dönemde ihracata daha fazla ağırlık vereceğiz. Yerli üretimde önde giden birkaç şirketten biriyiz. Geleneksel Bitkisel Tıbbı Ürün (GBTÜ), yani bitkisel ilaçları çok önemli görüyoruz. Ülkemizde yetişen bitkilerden, iyi tarım uygulamaları (GAP) kullanılarak endüstriyel tarım ile yetiştirilmiş bitkilerden yüzde 100 yerli ilacımızı geliştirmeyi planlıyoruz. Ayrıca, tesislerimiz için sıfır atık hedefimiz var. Tabiata yükümüzü azaltmak üzere endüstriyel simbiyoz projelerine önem veriyoruz. Çevre dostu çalışmalarımız devam edecek” ifadelerini kullandı. Şirket, Turkish Time ‘AR-GE 250’ listesine 2020 senesinde pandemide en çok ilaç ve aşı geliştirme yatırımı yapan şirketlerden biri olarak Türkiye genelinde 75. sıradan giriş yaptı. İlaç şirketleri arasında Ar-Ge’ye en çok yatırım yapan ilk 10 şirket arasında yer alan Atabay Kimya, sonraki senelerde de ilk 100 şirket arasında pozisyonunu korudu. Kaynak : Basın Bülteni  

Ticari Binalarda Hava Filtrasyonunu Gerekli Kılan 6 Avantaj

ULPATEK markası, ilaç - sağlık - tekstil ve gıda sektörlerinde 40 yılı aşan tesis tecrübesi ve varlığıyla, temiz hava ve filtre konularındaki bilgi ve deneyimleri ışığında en basit havalandırma sistemlerinden temizodalara kadar bütün iklimlendirme sistemlerinin filtre ihtiyaçlarına karşılık verebilecek uluslararası standartlara uygun, en yüksek kalitede Kaba, Orta, Hassas, EPA, HEPA ve ULPA filtrelerden kapsamlı filtrasyon çözümleri sunarken ticari bina ve üretim tesislerine yönelik özel uygulamalar yaratır. TİCARİ BİNALARDA HAVA FİLTRASYONUNU GEREKLİ KILAN 6 AVANTAJ Hava Kalitesinin İyileştirilmesi: Binaların içinde toz, polen, bakteri, virüs, mantar sporları ve diğer havadaki partiküller bulunabilir. Bu partiküllerin etkili bir şekilde filtrelenmesi, binada çalışan veya ziyaret eden kişiler için daha temiz ve sağlıklı bir hava ortamı sağlar. Sağlık ve Konfor: Özellikle son yıllarda, hava yoluyla bulaşan hastalıkların önlenmesi büyük önem taşımaktadır. Etkili hava filtrasyon sistemleri, potansiyel olarak zararlı mikroorganizmaların ve virüslerin yayılmasını sınırlayabilir. Enerji Tasarrufu: Kaliteli hava filtreleri HVAC (Isıtma, Havalandırma ve Klima) sistemlerinin daha verimli çalışmasına yardımcı olabilir. Daha temiz bir sistem, enerji kullanımını azaltarak tasarruf sağlar. Ekipman Ömrünün Uzatılması: Etkili bir hava filtrasyonu, HVAC sistemlerindeki ekipmanın daha uzun ömürlü olmasına yardımcı olabilir. Kir ve tozun ekipmana zarar vermesini önler. Koku Kontrolü: Belirli filtrasyon sistemleri, rahatsız edici kokuları ve gazları azaltabilir, böylece iç mekandaki hava daha hoş olur. Verimlilik Artışı: İyi bir hava kalitesi, çalışanların konsantrasyonunu, verimliliğini ve genel çalışma performansını artırabilir. Kaynak : Basın Bülteni    

Berko İlaç, Avrupa GMP Onayı Aldı

Türkiye ilaç pazarında güçlü bir marka olan, “Sağlıklı Yarınlara” ulaşmada öncü Berko İlaç, dünya markası olma yolunda önemli bir adım daha atarak EU GMP (İyi İmalat Uygulamaları) Sertifikası aldı ve böylelikle yüksek kaliteli üretim standardıyla global pazarlarda daha etkili hale gelme yönünde önemli bir aşama kaydetti. Önümüzdeki sene 40. yılına girecek olan Berko İlaç, EU GMP Belgesi ile 40. yaşına güçlenerek giriyor. Bulgaristan İlaç Otoritesine (BDA) başvuruda bulunan ve İstanbul Sultanbeyli’de yer alan üretim tesislerindeki denetim süreçlerini başarılı bir şekilde tamamlayan Berko İlaç, Avrupa GMP Sertifikasını aldı. 23 ülkeye ihracat yapan Berko İlaç’ın EU-GMP belgesi alması Avrupa Birliği ülkeleri ile ticaret imkânı sağlamasının yanı sıra diğer tüm regüle pazarlara giriş için referans değeri taşıyor. Avrupa Birliği ülkelerinde ilaç ruhsatlandırılması ve ilaç ihracatı gerçekleştirmek amacıyla başvuruda bulunduğu EU GMP Belgesi ile Berko İlaç, ihracat hacmini artırırken aynı zamanda global pazarda prestij ve fiyat avantajı sağlayacak. Orijinal ürün formülasyonları ve şekilleri ile yüksek kalitede üretim yapan Berko İlaç, artık EU GMP belgesi ile daha fazla ülkeye ihracat yapabilecek. Berko İlaç Ar-Ge Merkezi ise ileri teknolojik ürünlerin araştırılmasına ve yenilikçi ürünlerin geliştirilmesine olanak sağlayan laboratuvarları ve altyapı olanakları ile sadece Türkiye pazarı için değil, Avrupa pazarı için de Ar-Ge faaliyetlerine devam edecek. Berko İlaç Genel Müdürü Ecz. Barış Özyurtlu konuyla ilgili, “Bu denetim süreci ile firmamız, Avrupa Birliği ve diğer regüle pazarlar için jenerik ürün geliştirebilir, ruhsatlandırabilir ve en güncel GMP gereklilikleri ile yüksek seviyede farmasötik kalite standartlarında ürün üretebilir olduğunu bir defa daha ispatlamış oldu. EU-GMP sahibi üretim tesislerimiz ve global pazarda tecrübeli Yurtdışı Ruhsatlandırma ekibimiz ile inovatif yaklaşımı ve yenilikçi vizyonu yansıttığımız ürünlerimizi şimdi de Avrupa Birliği ülkeleriyle buluşturacağız. İhracat kapasitemizin artması ile yerli bir üretici olarak, ülke ekonomisine ilave katkı sağlayacak olmanın gururunu yaşıyoruz. Hem firmamız hem de ülkemiz adına hayırlı olmasını dilerim. Başta Yönetim Kurulu Başkanımız Berat Beran olmak üzere, başvuru ve denetim süreçlerinde emeği geçen tüm firma yöneticilerimize ve çalışanlarımıza teşekkür ederim.” şeklinde açıklama yaptı. 

Hasvet , Fİ Petfood Mama Üretim Tesisinde En Yüksek Standartlara Uygun Üretime Başladı

Türk veteriner hekimler ‘insan gıdası üretim standartlarına en yakın’ evcil hayvan mamasını piyasaya sürmek için kolları sıvadı. Farklı hastalıklara sahip hayvanlara özel klinik mamaların da üretileceği tesis, Kırklareli Organize Sanayi Bölgesi’nde yer alıyor. Yerli mama serisi 15 Eylül itibariyle Türkiye’de satışa sunulacak. Avrupa, Rusya ve Amerika pazarına açılmayı hedefleyen yerli mamanın üretim tesisinde saatte 10 ton mama üretilebilecek. Yerli girişim ile evcil hayvan besinlerinin sağlıklı, lezzetli, güvenilir, sürdürülebilir ve izlenebilir bir şekilde üretilebilmesine katkı sağlamak amaçlanıyor. Medikal sahada ilaç, endüstriyel ekipman, veteriner yazılım, cerrahi alet ve ortopedik implant üretimiyle veteriner hekimlere hizmet veren Hasvet A.Ş., bünyesinde oluşturduğu Fi Petfood mama markası, Kırklareli Organize Sanayi Bölgesi’nde lansman yaptı. Gerçekleştirilen lansmanda üretim tesisi ve mama hakkında bilgiler verildi.   Türkiye’de ilk defa veteriner hekimlere ait olan bir şirketin mama üretimi için yola çıktığını ifade eden Hasvet A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı ve Veteriner Hekim Hidayet Şimşek, “Kendi ilaç üretim tesisimizden gelen ve diğer üretim tecrübelerimizden kaynaklanan bilgi birikimimizi mama üretimine aktararak bir fark oluşturmak istiyoruz. Oluşturduğumuz bu farkla her mama tanesinin içerisinde bilimselliği, sağlığı, evcil can dostlarımızın uzun ve konforlu yaşamaları için gerekli olan içeriği sunmak üzere yola çıkmış durumdayız” dedi.  Özel rahatsızlıkları olan kedi ve köpeklerin beslenme yoluyla tedavilerine destek sağlayan veteriner diyet serisi maması da ürettiklerini de ifade eden Şimşek, mamaların 15 Eylül itibarıyle Türkiye’de satışa sunulacağını söyledi. “TESİS ŞU ANDA AVRUPA STANDARTLARININ ÜZERİNDE BİR TEKNOLOJİYLE DONATILMIŞ DURUMDA”  Şimşek, “Bugün burada Hasvet A.Ş.’nin kurmuş olduğu eşsiz ekosistemin son halkası olan Fi Petfood mama üretim tesisinin lansmanındayız. Hasvet A.Ş. bugüne kadar medikal sahada, ilaç, endüstriyel ekipman, veteriner yazılım, cerrahi alet ve ortopedik implant üretiminde veteriner hekimlere hizmet veren bir firmaydı. Bugün itibarıyla da bu oluşturduğumuz ekosistemin son halkası olan Fİ Petfood mama ile evcil can dostlarımız için mama üretim tesisimizin lansmanını yaparak son halkayı tamamlamış oluyoruz. Burada mama üretimindeki ana unsurlar öncelikle mama üretim tesisi, kaliteli formülasyon, mama ham madde içeriği aynı zamanda bunların entegre bir şekilde sahaya sunulmasıdır. Türkiye’de ilk defa veteriner hekimlerden kurulu bir şirket mama üretim tesisi lansmanı yapıyor. Bu lansmanını yaptığımız tesis şu anda Avrupa standartlarının üzerinde bir teknolojiyle donatılmış durumda. İçerdiği makine parkuru, ürünlerle ilgili uluslararası kabul görmüş formülasyonları, kullanılan kaliteli ham madde içerikleriyle artık Türkiye’deki bir pet food markası gelecekte dünyada söz sahibi olmaya hazır hale gelmiş olacaktır. İleride sadece Türkiye’de değil dünyada da satılan, tercih edilen ve evcil hayvanların tükettiği güçlü bir markayı oluşturmak için ilk adımı atmış bulunuyoruz” dedi.  “FARK OLUŞTURMAK İSTİYORUZ”  Türkiye’de ilk defa veteriner hekimlere ait olan bir şirketin mama üretimi için yola çıktığını ifade eden Şimşek, “Bu işi alanında uzman ve bilimsel bir danışman kadro ile çok güçlü teknolojik alt yapıya sahip bir üretim tesisiyle yapıyoruz. Bilimsel kadronun ve bilimsel ihtiyaçların gerekliliği olan kaliteli formülasyonlar ve kaliteli ham madde içerikleriyle bu işi yapmak için yola çıkıyoruz. Bugüne kadar Türkiye’de çok sayıda mama üretildi ve hala üretiliyor. Türkiye artık dünyada ve Avrupa’da mama üretimi konusunda kabul görmüş bir ülke diyebiliriz ancak biz Hasvet olarak bu bayrağı daha ileriye taşımak için kendi ilaç üretim tesisimizden gelen ve diğer üretim tecrübelerimizden kaynaklanan bilgi birikimimizi mama üretimine aktararak bir fark oluşturmak istiyoruz. Oluşturduğumuz bu farkla her mama tanesinin içerisinde bilimselliği, sağlığı, evcil can dostlarımızın uzun ve konforlu yaşamaları için gerekli olan içeriği sunmak üzere yola çıkmış durumdayız” diye konuştu.  “HEM ÜLKEMİZ HEM DE MESLEĞİMİZ İÇİN GURUR VERİCİ BİR DURUM”  Sözlerine devam eden Şimşek, “27 yıl önce Hasvet’in kuruluşuyla başlayan yolculuğumuz, yazılım, cerrahi alet üretimi, ortopedik implant üretimi, Ankara ve Konya’da bulunan ilaç üretim fabrikaları ve endüstriyel ekipman üretimi yapan fabrikaların katılmasıyla güçlenerek devam etti. Artık Hasvet ekosistemi Fi Petfood halkasının da eklenmesiyle bir paket oluşturmuş oldu. Bu paket dünyada eşsiz bir paket. Her firma bu saydığım paket içeriklerinden sadece bir tanesini, maksimumum iki tanesini dünya pazarına sunabilirken şirketimiz güçlü alt yapısı ve güçlü çalışan kadrosuyla bu yapıyı dünyaya taşıyacak ve dünyadaki veteriner hekimlerin ve evcil hayvan sahiplerinin hizmetine sunacak konuma geldi. Bu hem ülkemiz hem de mesleğimiz için gurur verici bir durum. Umarım bu yaptığımız işler ilerleyen zamanlarda ülkemizin ekonomik kalkınmasına, mesleğimizin sürdürülebilirliğine, kalitesinin artışına katkı sağlar. Aynı zamanda da daha çok istihdama, üretime ve ihracata dönüşür. Bunun için umutluyuz, tek ihtiyacımız olan şeyin çok çalışmak olduğunun farkındayız. Daha çok çalışarak daha çok üretmeye devam edeceğiz” dedi. “SAATTE 10 TON MAMA ÜRETİM KAPASİTESİNE SAHİP OLACAK”  Tesisin özelliklerinden bahseden Şimşek, şunları ekledi:  “Fi Petfood olarak insan gıdası üretim standartlarına sahip bir üretim tesisinde hem veteriner diyet seride hem de düzenli seride üretmiş olduğumuz mamaların ve oluşturacağımız markanın dünya ve ülkemizdeki mama sektöründe gelecekte en önemli markalar biri haline geleceğine yürekten inanıyoruz. Türkiye dünyada mama üretim sektöründe artık hatırı sayılır bir konumda. 2023 yılında 100 milyon dolar ciro hedefine sahip bir ülkeyiz. Hasvet’in Fi Petfood markasıyla burada yapacağı üretimlerin ülkenin ihracat hedefinin büyümesine katkı sağlayacağına inanıyoruz. Çünkü tesisimiz sadece Türkiye değil Avrupa standartlarının da üstünde bir makine parkuruna sahip. Tesisimiz taze et girişi, el değmeden paketleme gibi Türkiye’de birçok üretim tesisinde olmayan teknolojik alt yapılara sahip. Güçlü bir laboratuvar alt yapımız var. Laboratuvar alt yapımız gerek üretim sırasında gerek öncesinde yapılan ham madde analizlerinde gerekse üretim sonrasındaki testleri titizlikle yapıyor. Üretim, şirketimizin yabancı olduğu bir konu değil. Şirketimizin ilaç üretimindeki bilgi birikimimizi ve üretim prosesindeki deneyimini mama sektörüne aktararak fark yaratacağını düşünüyoruz. Fi Petfood buradaki tesisimizde saatte 10 ton mama üretim kapasitesine sahip olacak. Bu da ülkedeki en büyük üretim kapasitelerinden biri diyebiliriz. Bu üretim kapasitesinin gerek yurt içinde satışa dönmesi gerek yurt dışında ihracata dönmesi bizim ana hedeflerimizden birisi. Markamız bu saatten sonra artık mama sektörünün ana rengi olacaktır diyebiliriz. Çünkü burada üretmiş olduğumuz veteriner hekim diyet mamaları dünyada da veteriner hekimlerin raflarında yerlerini alacak. Hali hazırda girmiş olduğumuz ülkeler arasında Avrupa’daki ülkeler de var. Rusya ve Amerika ile ilgili çalışmalar devam ediyor. Oralarda da tesisimizin ürettiği mamaların satılır hale geçeceğini yakın zamanda göreceğiz.”  Kaynak : Basın Bülteni

Anahtar teslimi mühendislik firmaları ile projeyi tek kaynaktan yönetmenin avantajları nelerdir ?

Anahtar teslimi üretim, tek kaynaktan yönetilen bir mühendislik firmasının, projenin üretiminin başından sonuna kadar tüm yönlerini denetlediği bir süreçtir.Tüm proje aşamalarını ele alırlar: ilk tasarım aşamasından başlayarak işleme ve devreye alma aşamasına, ardından kalite güvencesine ve son olarak üretim, paketleme ve üretimin sevkiyat aşamasına kadar geçen uzun prosesin tamamını yöneten bir yapı ile olası  hatalar ve hatalardan kaynaklanan üstlenilemez maliyet açıklarının önüne set çekersiniz. Proje boyunca bölünmeyen iki kaynaklı iletişim ve maliyet tasarrufu da dahil olmak üzere, hem müşteri hem de tedarikçi için birçok faydası vardır. Bu avantajların neler olduğuna birazdan göz atacağız. Düşen Üretim Süreleri Eski bir atasözü olan "vakit nakittir" kesinlikle üretim endüstrisi için geçerlidir. Geciken müşteri siparişleri, kar kayıpları, itibar hasarı anlamına gelir. Genellikle birkaç farklı proje mühendislik firmasının aynı proje üzerinde çalışmaları,  yanlış iletişim ile birlikte düzensizlik ve kapasite farklılığı dolayısıyla uzun üretim tedarik sürelerine neden olur. Diğer tarafta anahtar teslim mühendislik firmaları , proje liderlerinin bu sorunların birçoğunu atlatmasına yardımcı olur. Üretimin tüm aşamaları tek bir nokta altında toplandığından, görevlerin koordinasyonu daha kolaydır ve kolaylaştırılmış iletişim süreçleri gereksiz yanlış anlamaları önler. Ayrıca, anahtar teslimi bir çözümde, üretici ekibinin her bir üyesi, belirtilen tasarım gereksinimlerine göre yüksek kaliteli bir ürün sağlamaya kendini adamıştır. Bu ortak hedef, herkesin elindeki işe odaklanmasını sağlar. Saygın bir anahtar teslimi sağlayıcı, ekiplerinin başarısı için temel teşkil edecek protokolleri her zaman oluşturmuş olacaktır. Proje iş akışına yönelik bu sistematik yaklaşım, verimliliği artıracak ve üretim sürelerinin en aza indirilmesini sağlayacaktır. Bir aksilik olması durumunda, birden çok şirket yerine tek bir mühendislik firmasıyla ortaklık kurmak, projenin yeniden rayına oturmasını kolaylaştırır. Güçlü Üretim ve Tasarım Dinamiği Birden fazla şirket arasında bölünmüş bir proje iş akışında, tasarımcılar ve üreticiler genellikle talep edilen ürünlerin çeşitli özellikleri konusunda anlaşmazlığa düşerler. Ek olarak, ekip üyelerinin sürecin ortasında projede ayarlamalar yapması gerektiğinde, proje liderleri hem tasarım departmanı hem de üretim şirketi arasında koordinasyon sağlamalı ve herhangi bir değişiklik konusunda herkesin aynı fikirde olmasını sağlamalıdır. Öte yandan, anahtar teslim mühendislik firmaları , tasarım ve üretim departmanlarını tek bir merkezi erişim noktasında birleştirebilir. Mevcut bir tasarımda her değişiklik yapılması gerektiğinde tasarımcılar ve tedarikçilerle ayrı ayrı iletişim kurmak yerine, tek bir şirket ve tek bir irtibat noktasıyla kolaylaştırılmış iletişim ile işler tam zamanında olması gerektiği seyirde işler. Bu aynı zamanda gerekli değişikliklerin daha hızlı uygulanmasını da sağlar. Yerleşik anahtar teslimi tedarikçiler, tasarımcılar ve araç üreticileriyle yakın işbirliği içinde çalışan, yılların deneyimine sahip üretim ekiplerini de işe alır. Bu, proje ortası ayarlamaların uygulanması söz konusu olduğunda belirli bir "rahatlık düzeyi" ile sonuçlanır. Ek olarak, tedarikçi programlarını koordine etme, farklı satıcıları yönetme ve planları ve prototipleri gönderme konusundaki tüm baş ağrısı, anahtar teslimi bir süreçte ortadan kalkar. Tek tedarikçiniz projeden tamamen sorumludur ve sizi bir e-posta veya telefonla anında bilgilendirebilir. Nihai sonuç, güçlü, birleşik bir tasarım ve üretim sürecidir.  

Temiz Oda Nedir?

Temiz Oda Nedir? İlaç başta olmak üzere medikal ürün, ameliyathaneler, nano araştırma merkezleri, gıda ve hijyen ürünlerde üretim ve kullanım alanlarının (odaların), GMP (İyi üretim uygulamaları) kapsamında gereken standartlara sahip olmasına ‘’Temiz Oda’’ denebilir. Temiz odanın standartları sadece fiziki değildir. Temiz odada, tasarımdan uygulama ve test-devreye alma süreçlerinin tamamı bir bütündür. Temiz odanın gerekli olan durumları sağlanmasının ilk şartı, konuya ilişkin yorum ve ortak çalışma sonucu projelendirilmiş olan tasarım ve dokümantasyondur. Ayrıca mimarı tasarım temiz odanın ilk ve en önemli olan adımıdır, tasarımın yanlış veya kusurlu olması durumunda en iyi malzeme ve uygulama yapılsa dahi Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Onayı alamamakla birlikte, GMP ve FDA gibi kurumlardan sertifikasyon alamamasına sebebiyet verecektir. Tasarım ve dokümantasyon çalışmasının akabinde temiz oda için mekanik, elektrik, BMS & otomasyon tasarımlarda çok spesifiktir. Bu çalışmalar yapılırken tesis veya lokal temiz odanın ‘’kuvözdeki bir bebek’’ kadar izleme kontrol ve acil müdahaleye muhtaç olduğu unutulmamalıdır. Tasarımın ve mühendislik çalışmalarının akabinde, kurulumda kullanılan malzemelerin doğru seçimi ve bununla birlikte sertifikasyon ile kalite evrakları çok önemlidir. ‘’IQ Kontrollü Validasyon Dosyasının’’ doğrultusunda eksiksiz ve kusursuz olarak kurulumun bitirilmesi gereklidir. Temiz Oda Oluşturulması Nasıl Olmalıdır? Temiz odanın tanımı ve tasarımı hakkında verilen bilgiler sonrasında, bu çalışmalar ve akabindeki mühendislik çalışmalarının başlıca gerekliliklerine sadık kalınması gereken şartlarını ana hatlarıyla açıklamak gerekirse; Tasarımda; Her ürün her proje ve her proses terzi usulü tasarıma muhtaçtır. Tasarımda belirli bir kalıp kesinlikle yoktur. GMP’nin yazılı kurallarından çok yazılmamış olan kuralları denetçilerin gözleridir. Bu sebeple tasarıma başlamadan ürün ve personelin ilişkisinin çok iyi analiz etmek gerekir. Bu analizde ürünün mü personelden yoksa personelin mi üründen korunmaya muhtaç olduğu belirlenmeli ve tasarımın tüm aşamaları ile basınçlandırma ve alan sınıflandırmaları buna göre yapılmalıdır. Prosesin malzeme akışının tasarımında malzemelerin ‘’primer, sekonder, hammadde, yarı mamul ve mamul’’ tanımlarının doğru bir şekilde yapılmasından sonra ileri ve geri hareketin olmaması, malzemenin bir doğruda hammadde kabulden, mamül çıkışına kadar nizami hareket etmesi çok önemlidir. Bu gerekliliğin önemi kontaminasyon ve çapraz kontaminasyonun önemli ölçüde önüne geçilme çabası ile gerçekleşir. Personel akışında ise departmanlar arası personel ve iş dağılımının keskin çizgiler ile ayrılması ve personelinde tesis içerisinde belirli çizgi içerisinde disiplin ile çalışmasını sağlamak gereklidir. Sorumlu harici personellerin üretimde hassas veya teknik açıdan çok tehlikeli alanlarda bulunmaması için giriş kontrol ile gerekli disiplinler sağlanmalıdır. Bununla birlikte personel kıyafeti üzerinden üretime zarar verecek herhangi bir kontaminasyon da engellenmiş olacaktır. Bu disiplinler tasarlanırken en korkulan senaryo olan yangın unutulmamalı ve bu yazıdaki önemi vurgulanmış her noktadan daha önem arz eden insan hayatı göz önüne alınarak elektronik kilit olan kapılar ve geçişler otomatik açık hale gelmeli, acil çıkış kapılarına personelin kolay ulaşımı sağlanmalıdır. Tesis içi malzeme ve personel hareketlerinde, daha doğrusu HVAC hava hareketlerinin harici durumlarda partiküllerin personel ve malzeme yoluyla kontaminasyonunun önlenmesi üretim kalitesi için hayati önemi olan bir durumdur. Bunun engellenmesi için tasarımda PAL (personel hava kilidi) ve MAL (malzeme hava kilidi) geçiş alanları gereklidir. Bu alanlar olmadan sınıflar arası geçiş yapılmamalıdır. Tabi ki bu alanlar arası geçiş, maksimum bir üst sınıf alanlara kadar olabilmelidir. Bu alanlar ile akabinde ve önünde ki alanlarda pozitif basınçlandırma yapılarak bölgede tavan arası ve ilişik mahallere karşı korunmalıdır. Bu basınçlandırma doğru bir şekilde tasarlanmalıdır ve bu tasarıma göre kapı açılır yönlerine tesisteki ses kalitesi için doğru karar verilmelidir. Partisyon tasarımında ise pürüzsüz ve rahat temizlenebilir basınçlandırmaya dayanıklı tavan ve paneller ile birlikte ısı izolasyonu ve camların önemi de oldukça önemlidir. Bunlar içerisinde cam yerleşiminin önemi estetik ile birlikte iş güvenliği açısından da çok önemlidir. HVAC;(ısıtma soğutma ve iklimlendirme) GMP standartlarında değişim sayılarına uygun hava tedariki, bu havanın tedariki esnasında standartlara uygun filtrasyon, taze hava gerekliliği, pozitif basınç hesabı, sıcaklık ve nem gerekliliklerinin sağlanması için çok önemli bir sistemdir. Bu sistemin sağlanmasının ana ekipmanı AHU (klima santrali)’dur. Ve AHU tasarımı sistem tasarımı kadar önem arz etmektedir. Ahu tasarımında, hizmet verdiği alanın önemi çok büyük olmakla birlikte sistemden bağımsız mekanik ve coğrafi ihtiyaçlarla birlikte tasarım yapılmalıdır. Elektrik, temiz odanın tüm sistemlerinde olduğu gibi elektrik sistemlerinde de önleyici tedbirler, yangın ihbar, data ve veri kayıt sistemi kurulumu çok önemli bir sistemdir. Otomasyon temiz odanın her noktasının izlenmesi ve çoğu sistemin kontrolünün sağlanması için tasarım mühendisliğinden uygulanmasına kadar kritik sistemlerdendir. Sıcaklık-nem-fark basınç ve HVAC otomasyonu olmak üzere çoğu sistemin çalışması ve sistem standart ve şartlarının sağlanması bu sistem üzerinden yapılmakta ve kayıt altında tutulmaktadır. Sarf malzeme ve ekipmanlar temiz oda içerisinde paslanmaz malzemeden olmalıdır. Personel kıyafetleri dahil partikül oluşturabilecek tüm materyallerden kaçınılmalıdır. Tüm bu bilgi ve şartlar ışığında sistem kurulumundan sonra çok dikkatli ve kayıtlı bir şekilde sistem test ve devreye alma sürecinden sonra akredite kurulum ve kalibrasyonlu cihazlar ile ‘’Alan Validasyonu’’ nun akabinde ‘’Sorumlu Kurum’’ denetçilerinin onayı ile kusursuz ve noksansız ‘’Temiz Oda’’ hizmete açılabilmektedir.    Abdullah KAYMAZ  Makine Mühendisi

Türk İlaç Firması GEN, Azerbaycan'a 36 Milyon Dolar Yatırımla İlaç Fabrikası Kuruyor

Türk ilaç firması GEN, Azerbaycan Devlet Yatırım Şirketi (AIC) ve ilaç şirketi SIA Pharmaceutical LLC ile birlikte, ilaç fabrikasını kurmak üzere anlaşma imzaladı.Türk ilaç sektörünün önde gelenlerinden GEN, global oyuncu olma yolunda adım atıyor. Şirket, hisselerinin tamamı Azerbaycan Cumhuriyeti'ne ait olan Azerbaycan Devlet Yatırım Şirketi (AIC)ve ilaç şirketi SIA Pharmaceutical LLC ile birlikte, Azerbaycan'ın ilk ilaç fabrikasını kurmak üzere anlaşma imzaladı. Bakü'de imzalanan hissedarlık sözleşmesi uyarınca GEN'in yüzde 66, AIC'nin yüzde 29, SIA Pharmaceutical LLC'nin ise yüzde 5 oranında hissedar olduğu Gen Pharma Caucaus Manufacturing Operations Ltd. kurulması konusunda taraflar anlaşmaya vardıBu anlaşma ile Azerbaycan tarafından tahsis edilen Pirallahi Industrial Zone içerisideki 52 bin metrekarelik alana bir ilaç üretim tesisi kurulacak. Şirketten yapılan açıklamaya göre şimdiye kadar tamamen ithalata dayalı olan 900 milyon dolarlık Azerbaycan ilaç pazarındaki ilk yerli üretim tesisi hayata geçirilmiş olacak. Bu büyük ölçekli üretim tesisinin Azerbaycan'ın ilaç alanındaki teknolojik gelişimine katkı sağlaması ve ülke için önemli bir istihdam alanı oluşturması beklenirken, ilerleyen süreçlerde komşu ülkelere ilaç ihracatına da imkan sağlaması planlanıyor. Fabrikanın, 36 milyon dolarlık bir yatırımla hayata geçirilecek olan birinci fazının 14 bin metrekarelik kapalı alana sahip olması planlanıyor. Ayrıca 2026 yılında tam kapasite ile faaliyete geçmesi öngörülen fabrikada tablet, film tablet, sert jelatin kapsül, yumuşak jelatin kapsül, toz süspansiyon, saşe ve likit tip olmak üzere tek vardiyada yıllık 50 milyon kutu ilaç üretilmesi hedefleniyor. Kaynak:İHA

Kervan Gıda'dan Büyük Yatırım

Kervan Gıda'dan Milyon Dolarlık Mısır Yatırımı: Kervan Gıda, küresel büyüme yolculuğuna yeni bir üretim merkezi daha eklemeye hazırlanıyor. Orta Doğu ve Afrika bölgesindeki pozisyonunu güçlendirmeyi hedefleyen Kervan Gıda, bu kapsamda önümüzdeki dönemde Mısır'a 30 milyon dolarlık yatırım gerçekleştirecek. Dünya genelinde 3 ülkede 7 üretim tesisi ile faaliyet gösteren Kervan Gıda, küresel büyümesine yeni yatırım hamlesiyle devam ediyor. Önümüzdeki dönemde Mısır'da yumuşak şeker üretim tesisi kurarak toplamda 30 milyon dolarlık yatırım yapacak olan Kervan Gıda, bir yıl içerisinde bir licorice hattını ve sonrasında da bir jelly hattını tamamlayarak 10 bin ton üretim kapasitesine ulaşmayı hedefliyor. Yatırım İle Ciro Büyüyecek Global anlamda büyümek için çalışmalara hız verdiklerini belirten Kervan Gıda İcra Kurulu Başkanı Burhan Başar, “Kervan Gıda olarak, globalleşme yolunda güçlü adımlar atmaya devam ediyoruz. Bu çerçevede yurt dışındaki stratejik yatırımlarımızdan olan Polonya'ya ilaveten Mısır'a da yatırım yaparak Orta Doğu ve Afrika pazarındaki pozisyonumuzu güçlendirmeyi hedefliyoruz. 105 milyonluk nüfusu ile Kuzey Afrika'nın en büyük ülkelerinden olan Mısır, önemli bir üretim merkezi haline geliyor. Önümüzdeki süreçte planladığımız 30 milyon dolarlık yatırımımızla, Mısır ekonomisine hem istihdam hem de büyüme anlamında önemli katkı sağlayacağımızı düşünüyoruz. Afrika ve Orta Doğu pazarındaki potansiyeli değerlendirmek adına Türkiye'nin yanı sıra Mısır'ı da bir üretim üssüne dönüştürerek bölgedeki gücümüzü desteklemeyi hedefliyoruz. Ayrıca bu yatırımın orta- uzun vadede şirketimizin ciro ve kârlılık oranını da önemli oranda artıracağına inanıyoruz” diye konuştu. Kaynak:Basın Bülteni

Uzay Kirliliğine Nasıl Son Verilir ?

NASA'ya  göre ,yörüngedeki (LEO) kalıntıların yoğunluğu, uzay araçlarının zincirleme çarpışmaları tetikleyecek seviyeye ulaştı. Bu nedenle bir çarpışma 2009'da meydana geldi.  ABD’ye ait bir iletişim uydusu olan Iridium 33 ile Rusya’ya ait eski bir iletişim uydusu olan Cosmos 2251 arasındaki çarpışmaydı. İki uydu 10 Şubat 2009 tarihinde yaklaşık 790 km irtifada çarpıştı.Uzay kirliliği sorunu, insan yapımı ilk uydu Sputnik I’in, 1957’de fırlatılmasıyla ortaya çıkmıştır. . Ömrü tükenen uydu Dünya’nın çevresinde, yüksek bir hızla iki aydan fazla dönüp durmuştur. Sputnik'ten bugüne yaklaşık 5.000 uydu uzaya fırlatıldı. roket parçaları, ölü uydular, yakıt tankları ve uzay aracı artıklarından oluşan yığın Uzay'da kirliliğe neden olmakta ve uzay araçlarının güvenliğini tehdit etmektedir. Uzayda yaklaşık olarak 50.000’den fazla uzay çöpü olduğu tahmin ediliyor. Alçak yörüngede kullanılmayan yaklaşık 2 bin 600 tane uydu,  10 bin nesne, yaklaşık bir portakal büyüklüğünde 20 bin nesne, daha küçük 500 bin nesne ve 100 milyondan daha fazla takip edilemeyecek kadar küçük parçacık bulunduğu tahmin edilmektedir.  Uzay çöplerinin %70'inin Dünya’dan yaklaşık 2 bin km yukarıda olduğu belirtilmektedir. Avustralya galaksiler arası temizlik firması Sabre Aeronautics’in şefi Jason Held uzay kirliliğiyle ilgili;  “Havacılığın ilk günlerini düşünürseniz, hava trafik kontrolüne ihtiyacınız yoktu. Çünkü yeterince uçak yoktu. Uçak sayısı artınca birkaç kaza yaşandı ve havadaki trafiğin kontrol edilmesi gerekliliği ortaya çıktı. Aynı durum uzaydaki atıklar için de geçerli. İnsanlar şimdi uzaydaki tıkanıklığı görmeye başlıyorlar. Eğer yörüngede bir uydu varsa ve bir nedenden dolayı devre dışı kalıyorsa muhtemelen saniyede 8 kilometre hızla uçan dev bir uzay çöpü çarpmıştır varsayımını yapabiliyorlar” ifadelerini kullandı.  EKONOMİK İŞ BİRLİĞİ VE KALKINMA ÖRGÜTÜ  (OECD) UZAY KİRLİLİĞİYLE İLGİLİ UYARIYOR -İklim araştırmaları duraksayabilir -Hava tahmini ve İnternet gibi  uzay uygulamaları kaybolabilir -Astranotların yaşamı tehlike altına girebilir UZAY ÇÖPLERİ NASIL TEMİZLENİR?  Uzay çöplerinden kurtulma yöntemlerinden bir tanesinin    yörüngelerinin değiştirilerek Dünya'nın atmosferine kontrol altında girmelerinin ve böylece üst katmanlarda yanmalarının sağlanması olduğu belirtiliyor.  Diğer bir çalışma ise  devasa bir elektromıknatısın kullanılması üzerinedir. Bu mıknatıs kendine yaklaşan uzay çöplerini Dünya’nın atmosferine doğru itebilir. Ayrıca  lazer uydularla uzay çöplerinin parçalanarak yok edilebileceği belirtilmektedir.  UZAY KİRLİLİĞİNİN OLMAMASI İÇİN ÖNERİLER -Görevi biten  biten uydular uydular mezarlığına gönderilmelidir -Patlamaların önlenmesi için önlem alınmalıdır -Görevi biten uzay araçları dünyaya inecek şekilde tasarlanmalıdır -Dünya'nın alçak yörüngesindeki görevler için 25 yıllık bir yörünge oluşturulmalıdır. Kaynak:AA

Bayer , İklim Krizine Çözüm için Akıllı Mısır Üretiyor

İklim değişikliği, dünyanın her yerinde etkisini artırarak hissettiriyor. Bunun sonuçlarını en ağır şekilde yaşayanlardan biri tarım sektörü oluyor. Çeşitli doğal afetler, özellikle de fırtınalar ve kuraklıklar, tarım ürünlerini olumsa bırakıyor ve tarımla geçimini sağlayan insanları zor durumda bırakıyor. Ancak birçok ülke, bu krizi çözmek yerine, bir nevi durumu yönetmeye çalışıyor. GDO'lu mısır üretmek, bu çözüm girişimlerinden sadece biri.Günümüzde, Amerika Birleşik Devletleri'nin orta batı bölgelerinde klasik yeşil mısır tarlaları büyüklükten ziyade boyut olarak küçülüyor. Bunun nedeni, genetiği değiştirilmiş yeni bir mısır çeşidinin ekilmesi. Bu yeni çeşit, geleneksel mısırdan yaklaşık üçte bir büyüklüğünde olup, 2 metre kadar boy atabiliyor ve daha kalın saplar üzerinde gelişiyor. Alman ilaç şirketi Bayer tarafından "Akıllı Mısır" olarak adlandırılan bu yeni tür, iklim değişikliğinin giderek artan maliyetli baskılarına direnecek şekilde tasarlandı. Sonuçlar hem ilham verici hem de endişe yaratan bir durum. Ancak bu durumun sebebi, genetiği değiştirilmiş olması değil. Bir bitki türünden alınan DNA parçalarını başka bir bitki türünün genomuna ekleyen GDO'lu ürün yetiştiriciliğinin, insan sağlığı ve çevreye fayda sağlayacak şekilde akıllıca uygulanabileceği bilinen bir gerçek. Asıl sorun, bu tür çözüm girişimlerinin, iklim krizi ile etkin bir şekilde mücadele etme zorunluluğunu gölgelemesi.Bayer'in Akıllı Mısır'ı, ABD Tarım Bakanlığı tarafından çiftçilerin yetiştirmesi için güvenli olarak belirlendi. Ancak ürünün çevresel etkilerinin incelenmesi için Çevre Koruma Ajansı'ndan onay bekleniyor. Daha önce pek çok GDO'lu ürün, çevresel açıdan zararsız kabul edilmiş olduğu için, bu yeni mısır çeşidinin de onay alması olası görünüyor. Bayer tarafından geliştirilen bu GDO'lu mısır, sert hava koşullarına karşı daha dirençli. İklim değişikliği sebebiyle artan şiddetli fırtınalar, mısır ve soya gibi tarım ürünlerine büyük zarar veriyor. Sadece 2020 yılında, bu tür doğal afetler, milyonlarca dönümlük mahsulde milyarlarca dolarlık hasara neden oldu. Geliştiriciler, bu yeni mısır çeşidini, bitki büyüme hormonu gibberellik asit üretimini engelleyen yabancı bir genle modifiye etti. Böylece mısır, çok daha kısa, süper güçlü saplarda aynı miktarda meyve üretebiliyor. Kısa mısırın piyasaya sürülmesi, iklim adaptasyonu için tasarlanmış diğer önemli ürünlerin ardından geldi. Örneğin, geçen yıl bu zamanlarda, Gıda ve İlaç İdaresi, kuraklığa dayanıklı olması için tasarlanmış yeni bir buğday çeşidi olan HB4'ü onayladı. Bununla birlikte, gübre devi Nutrien, fotosentezi hızlandıran yabancı bir geni eklemek suretiyle, bitkilerin daha hızlı büyümesini ve daha çok karbon dioksit emmesini sağlayan yeni bir gübre çeşidini piyasaya sürdü. Bu gelişme, tarım alanlarındaki karbon emilimini artırmayı ve böylece iklim değişikliği ile mücadele etmeyi hedefliyor. Ancak bu tür ürünlerin uygulanması ve yaygınlaştırılması, halk arasında birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. GDO'lu ürünlerin insan sağlığına ve çevreye olası zararları konusunda endişeler, bu alandaki bilim insanları ve politikacılar arasında hala devam eden bir tartışma konusu. Ayrıca, genetiği değiştirilmiş tohumların ve bitkilerin, çiftçilerin ve tüketicilerin seçimlerini sınırladığı, biyoçeşitliliği azalttığı ve çok uluslu şirketlerin tarım sektörü üzerindeki kontrolünü artırdığı eleştirileri de var. Öte yandan, genetiği değiştirilmiş organizmaların potansiyel faydaları üzerine yapılan araştırmalar da devam ediyor. Bu araştırmaların amacı, GDO'lu ürünlerin, dünyadaki giderek artan nüfusu beslemek, iklim değişikliğinin etkilerine karşı dayanıklı hale getirmek ve dünyanın doğal kaynaklarını sürdürülebilir bir şekilde kullanmak için bir çözüm olup olmayacağını belirlemektir. Bayer'in "Akıllı Mısır"ı ve Nutrien'in yeni gübre çeşidi gibi teknolojik ilerlemeler, iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir rol oynayabilir. Ancak bu gelişmelerin hem çevresel hem de sosyal etkilerinin dikkatlice incelenmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra, genetiği değiştirilmiş ürünlerin yaygınlaştırılmasının, iklim değişikliği ile mücadelede daha geniş ve bütüncül stratejilerin önemini gölgelememesi gerektiği de unutulmamalıdır.  Kaynak:DHA

SpacePharma Şirketi , Uzaya Farmakolojik Deneyler için Laboratuvar Gönderdi

Laboratuvar, NASA'nın Uluslararası Uzay İstasyonu'na ikmal görevinin bir parçası olarak, Virginia'dan fırlatılan bir ABD uzay ikmal roketine yerleştirildi. Açıklamada, deneylerin bazı kanser ve beyin ilaçlarının klinik öncesi gelişimini içereceği belirtildi.Deneyler, farmakolojik uygulamalarda daha derinlemesine çalışma olanağı sunan, düşük yerçekimine sahip 3,4 kilogram ağırlığındaki küçük laboratuvarda yapılacak. Deneylerden biri, prion proteinine bağlanarak ölümcül dejeneratif bir beyin hastalığı olan deli dana hastalığına yol açan yanlış katlanmayı önleyebilecek molekülleri tanımlamayı amaçlıyor.Deneyin uzayda yapılmasının sebebi ise maddelerin mikro yerçekimi koşulları altında düşük yoğunlukta olup yavaş kristalleşme süreci geliştirmeleri nedeniyle izlenebilir hale gelmeleri. İsrail Uzay Ajansı (ISA), testin başarılı olması durumunda, her ikisi de anormal şekilde katlanan ve beyinde nöron ölümüne neden olan proteinlerle tanımlanan Alzheimer ve Parkinson gibi diğer dejeneratif beyin hastalıkları için ilaç geliştirilmesine katkı sunulabileceğine işaret etti. Bir diğer deneyde ise yumurtalık kanseri tedavisinde kullanılan Doxil ilacının İsrail'de üretilen yeni bir versiyonu incelenecek. İlaç, yalnızca vücuttaki hedef bölgede salınmasını sağlamak üzere tasarlanmış lipozomların veya küçük lipid keseciklerin içine yerleştiriliyor. Deney, ilacın uzayda üretilebilmesi için lipozomun ve içindeki ilacın mikro yerçekimi koşullarında zaman içindeki istikrarlılığını test edecek. Kaynak:İHA

Baykar Pakistan Fuarında Yerini Aldı

Baykar'dan yapılan açıklamaya göre, Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif'in gerçekleştirdiği açılış törenine Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar da katıldı. Açılış programının ardından Baykar ile NASTP arasında iş birliği anlaşması imza töreni gerçekleştirildi. Anlaşmayı Selçuk Bayraktar ile NASTP Komutanı Korgeneral Ghulam Abbas Ghumman imzaladı. Selçuk Bayraktar açılış töreninde Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ile bir araya geldi. Başbakan Şahbaz Şerif, Selçuk Bayraktar, Pakistan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Syed Asim Munir Ahmad Shah, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Zaheer Ahmed Baber Sidhu ve NASTP Komutanı Korgeneral Ghulam Abbas Ghumman, Pakistan Hava Kuvvetleri envanterinde yer alan Bayraktar AKINCI TİHA önünde hatıra fotoğrafı çektirdi. Baykar tarafından kurulan "Baykar Teknoloji", Pakistan'ın uzay ve havacılık ekosistemine katkı sunacak. NASTP bünyesinde AR-GE faaliyetleri yürütecek olan Baykar Teknoloji, tarafların karşılıklı inovasyon ve yüksek teknoloji geliştirme kabiliyetlerinin büyümesi için çalışacak. Böylece Türkiye ve Pakistan'ın asırlara dayanan güçlü bağları yüksek teknoloji ile geleceğe daha da sağlam bir şekilde taşınacak. Kapsamlı iş birliğinin temeli atıldı Baykar'ın NASTP bünyesinde gerçekleştireceği AR-GE çalışmaları ile gelecekte yürütülecek kapsamlı iş birliğinin de temeli atıldı. Bu sayede Baykar, Pakistan ile geliştirdiği iş birliğini stratejik alanlarda daha da derinleştirecek. Başlangıçtan bugüne tüm projelerini öz kaynakları ile yürüten Baykar, 2003 yılında İHA AR-GE sürecinin başlangıcından itibaren tüm gelirlerinin yüzde 75'ini ihracattan elde etti. 2021 ve 2022 yıllarında Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre savunma ve havacılık sektörünün ihracat lideri oldu. 2022'de imzalanan sözleşmelerde ihracat oranı yüzde 99,3 olan Baykar, 1,18 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Savunma ve havacılık sektörünün en çok ihracat gerçekleştiren firması olan Baykar'ın 2022 cirosu 1,4 milyar dolara ulaştı. Bayraktar TB2 SİHA için 30 ülkeyle, Bayraktar AKINCI TİHA için ise şimdiye kadar 7 ülkeyle ihracat anlaşması imzalandı. Kaynak:AA

Moleküler Biyoloji ve Genetik

DNA ve RNA Moleküler biyoloji ve genetikte temel yapı taşları olan nükleotidler ve nükleik asitler, canlı organizmaların genetik bilgisini taşıyan moleküllerdir. DNA (Deoksiribonükleik Asit) ve RNA (Ribonükleik Asit), nükleik asitlerin iki temel türüdür. DNA, genetik bilgiyi kalıtım yoluyla aktaran ve hücrelerin temel yapı taşı olan çift sarmallı bir moleküldür. RNA ise genlerde kodlanan bilgiyi hücrede protein sentezine yönlendiren tek sarmallı bir moleküldür. Genler ve Genetik Kodlama Genler, organizmanın bireysel özelliklerini belirleyen ve genetik bilgiyi taşıyan DNA segmentleridir. Genlerin çeşitli dizilimleri, organizmanın göz renginden hastalıklara kadar birçok özelliğini belirler. Genetik kodlama süreci, DNA dizilimlerinin RNA'ya transkribe edilmesi ve ardından proteinlerin sentezlenmesini içerir. Bu süreç, canlıların biyolojik işlevlerinin temelini oluşturur.Moleküler Biyolojinin Temel Teknikleri Moleküler biyoloji, çeşitli teknikler kullanarak DNA, RNA ve proteinlerin yapılarını ve işlevlerini inceleyen bir bilim dalıdır. Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR), moleküler klonlama ve Western blotting gibi temel teknikler, laboratuvarlarda genetik araştırmaların yürütülmesini sağlar. PCR, belirli DNA parçalarının kopyalanmasını sağlayarak genetik analizlerde büyük kolaylık sağlar. DNA dizileme ise organizmaların genetik bilgisini tamamen çözerek genetik hastalıkların anlaşılması ve tedavisinde önemli rol oynar. Moleküler Biyolojinin Tıbbi Uygulamaları Moleküler biyoloji ve genetik, tıp alanında birçok uygulama alanına sahiptir. Gen tedavisi, genetik hastalıkların tedavisinde genlerin düzenlenmesini veya değiştirilmesini içerir. Bu yaklaşım, hastalıkların genetik kökenine yönelik etkili tedavilerin geliştirilmesine olanak tanır. Aynı şekilde, genetik hastalıkların erken teşhisinde moleküler biyoloji teknikleri kullanılır. Genetik Çeşitlilik ve Evrim Moleküler biyoloji, genetik çeşitlilik ve evrimin anlaşılmasında önemli bir rol oynar. Mutasyonlar, canlı organizmalardaki genetik çeşitliliğin temel kaynağıdır ve doğal seçilimle birleşerek türlerin zaman içinde değişimine yol açar. Bu süreç, canlıların çevreye uyum sağlamasını ve evrimsel süreçlerle değişim geçirmesini sağlar. Klonlama ve Biyoteknoloji Moleküler biyoloji alanındaki bir başka önemli konu, gen klonlamadır. Gen klonlama, belirli DNA parçalarının çoğaltılması ve aynı genlerin farklı organizmalara aktarılması anlamına gelir. Bu süreç, transgenik organizmaların üretilmesi ve biyoteknolojik uygulamaların geliştirilmesi için kullanılır. Transgenik organizmalar, dışarıdan genetik materyal eklenerek oluşturulan organizmalardır. Moleküler Biyolojinin Tarım ve Gıda Sektöründeki Rolü Moleküler biyoloji ve genetik, tarım ve gıda sektöründe de önemli bir rol oynar. Bitki ıslahı, genetik modifikasyon ve doku kültürü gibi teknikler kullanılarak bitkilerin özellikleri geliştirilir ve verimlilik artırılır. Gıda güvenliği ve izlenebilirlik de moleküler biyolojinin sağladığı analizlerle sağlanır. Kanser Araştırmalarında Moleküler Biyoloji Kanser, genetik mutasyonlar sonucu hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmasıyla ortaya çıkan bir hastalıktır. Moleküler biyoloji, kanser araştırmalarında önemli bir rol oynar. Onkogenler ve tümör baskılayıcı genler gibi kanserle ilişkili genlerin anlaşılması, yeni kanser tedavilerinin geliştirilmesine katkı sağlar. Moleküler Biyoloji ve Biyokimya Moleküler biyoloji ve biyokimya, birbirine sıkı sıkıya bağlı alanlardır. Proteinler, hücrelerin temel yapı taşlarıdır ve biyokimyasal reaksiyonların katalizörleri olan enzimler de proteinlerdir. Moleküler biyoloji, proteinlerin yapısını ve işlevini anlayarak hücresel süreçlerin anlaşılmasına yardımcı olur. CRISPR-Cas9 ve Gen Düzenleme CRISPR-Cas9, moleküler biyolojide son dönemde önem kazanmış bir gen düzenleme tekniğidir. Bu teknik, belirli DNA dizilimlerini keserek düzenleme veya değiştirme olanağı sağlar. CRISPR-Cas9, genetik araştırmalardan hastalık tedavisine kadar gen düzenleme alanında büyük potansiyele sahiptir. Ancak, etik sorunlar ve düzenlemenin uzun vadeli etkileri üzerinde tartışmalar devam etmektedir. Moleküler Biyolojideki Son Gelişmeler Moleküler biyoloji alanındaki teknolojik ilerlemeler, genetik bilginin daha hızlı ve hassas bir şekilde analiz edilmesini sağlamıştır. Genom düzenleme ve sentetik biyoloji, moleküler biyolojideki son gelişmelerden bazılarıdır. Sentetik biyoloji, yaşamın temel yapı taşlarının tasarım ve senteziyle ilgilenirken, genom düzenleme canlı organizmaların genetik yapılarının düzenlenmesine yönelik çalışmalardır. Moleküler Biyoloji ve İlaç Geliştirme Moleküler biyoloji ve genetik, ilaç geliştirme süreçlerine önemli katkılarda bulunur. Yeni ilaçların keşfi ve geliştirilmesi, moleküler biyoloji tekniklerinin kullanılmasıyla hız kazanır. Ayrıca, farmakogenomik yaklaşımlar sayesinde bireylerin genetik profilleri dikkate alınarak kişiselleştirilmiş tedavilerin geliştirilmesi mümkün hale gelir. Çevre ve Moleküler Biyoloji Moleküler biyoloji, çevre ve biyoloji arasındaki kesişimde önemli bir rol oynar. Biyosensörler, çevresel izleme ve biyolojik atık arıtma süreçlerinde moleküler biyoloji teknikleri kullanılarak çevresel etkilerin değerlendirilmesi ve çözümüne yönelik çalışmalar yürütülür. Bu sayede çevresel sorunların daha iyi anlaşılması ve çözümlenmesine katkı sağlanır. Sonuç Moleküler biyoloji ve genetik, canlı organizmaların temel yapı taşlarının anlaşılmasına ve genetik bilginin kullanımına yönelik büyük bir ilerleme sağlamıştır. Bu alanlardaki araştırmalar ve teknolojik gelişmeler, tıp, tarım, çevre ve birçok diğer alanda hayatımızı dönüştüren uygulamalara yol açmıştır. Gelecekteki araştırmaların ve keşiflerin bu alanlardaki etkisini artırması beklenmektedir. Kaynak:DHA

Tübitak Sema Gözlem Etkinliği Başlıyor

Tübitak’ın Sema Gözlem Etkinliği 10-13 Ağustos’ta! Etkinliğe Endüstri ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır katılacak. Birçok değişik etkinliğin gerçekleştirileceği organizasyonda ek olarak Türkiye’nin ilk uzay yolcularıyla söyleşiler yapılacak ve Perseid göktaşı yağmuru izlenecek.TÜBİTAK tarafınca ilk kez 1998 senesinde Antalya Saklıkent’te düzenlenen Sema Gözlem Etkinliği, Endüstri ve Teknoloji Bakanlığı katkılarıyla TÜBİTAK’ın koordinasyonunda 25. kez gerçekleştiriliyor. Endüstri ve Teknoloji Bakanı Deklare etti: Kamuda suni zeka süreci başlıyor! Endüstri ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, kamu için suni zeka çözümlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için harekete geçti. Sema Gözlem Etkinliklerinin ev sahibi ortalama 2000 metre yükseklikteki Antalya Saklıkent’te astronomi meraklıları, uzmanlar eşliğinde gökyüzünü araştırma ve Türkiye’nin etken haldeki en büyük gözlemevi olan ve en donanımlı teleskoplarının bulunmuş olduğu TÜBİTAK Ulusal Gözlem Evi (TUG) Yerleşkesi’ni gezme fırsatı bulacak. Sema gözlemine en uygun bölgelerden kabul edilen Saklıkent’te astronomi tutkunlarının, 3 gün süresince teleskop ve çıplak gözle gözlem yaparak gökyüzünün tadını çıkarmanın yanında çadırlarında konaklayarak tabiat ile iç içe olma şansları olacak. Gökbilim seminerleri düzenlenecek!   Her yaş grubundan astronomi meraklılarının katılacağı etkinlik süresince, alanında uzman bilim adamları tarafınca gök bilim ile ilgili seminerler verilecek, yarışmalar ve TÜBİTAK bünyesindeki birimlerin katkılarıyla çeşitli imalathane emekleri, deneyler gerçekleştirilecek. Sema Gözlem Etkinliklerine, 2016-2018 yılları aralığında averaj 3 bin şahıs başvururken ve averaj 350 katılımcı ile gerçekleşirken, ilginin artmasıyla son 3 senedir averaj 10 bin müracaat oluyor. Bu seneki etkinliğe ise Türkiye’nin dört bir yanından 12 bin 500 şahıs başvurdu, bu başvurular arasından 1000 şahıs kurayla belirlendi. Daha ilkin meydana gelen Gözlem Etkinlikleri’nde olduğu şeklinde başvuranlar içinde gençlerimiz, öğrencilerimiz ilk sırayı aldı. Aileler, evlatlarının hevesini desteklemek için yoğun ilgi gösterdi. Perseid göktaşı yağmuru da izlenecek! 14 Temmuz – 1 Eylül tarihleri içinde Perseid (Perse) göktaşı yağmurunun en yoğun olduğu, 12-13 Ağustos tarihleri, etkinlik zamanı ile denk getirildi. Gökyüzünde saatte 60 ile 100 tane meteor izlerinin görsel şöleni ışık kirliliğinin azca olduğu yüksek rakımlı etkinlik içinde Saklıkent’te yaşanacak. Çıplak göz ile takımyıldızları sema tanıtımı, Mizar, Polaris, Antares, Vega şeklinde yıldızların, Ülker, Herkül şeklinde yıldız kümelerinin, Halka Bulutsusu şeklinde, Andromeda galaksisi şeklinde gök cisimlerinin, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün gezegenleri ve uydumuz Ay teleskoplar ile gözlemlenecek.Ek olarak Türkiye’nin ilk uzay yolcuları Alper Gezeravcı ve Tuva Cihangir Atasever de canlı bağlantı ile etkinliğe katılarak bir söyleşi gerçekleştirecek ve soruları yanıtlayacak. Kaynak:Basın Bülteni

Bilkent Üniversitesi UNAM , Yeni Nesil Teknoloji Girişimi ile Yürüyüş Bozukluklarını Tespit Ediyor

Bilkent Üniversitesi Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi yürüyüş bozukluklarından Parkinson'a kadar pek çok sağlık sorununa tanı koyma potansiyeli bulunan ve ayakkabıların esnek fiberlerden yapılmış sensörlerle entegrasyonunun yapıldığı yeni nesil teknoloji geliştirdi. Bilkent Üniversitesi UNAM'da proje yürütücüsü Doktor Öğretim Üyesi Mustafa Ordu, AA muhabirine açıklama yaptı. Mustafa Ordu, İTÜ Makine Mühendisliği bölümünde lisans eğitimini tamamladıktan sonra yüksek lisansını Japonya'da, doktora çalışmalarını ABD'de, doktora sonrası araştırmalarını ise Fransa'da tamamladığını söyledi. Yurt dışında öğrendiği konular üzerinde Türkiye'de çalışmalarına devam etmek ve öğrenci yetiştirmek istediği için ülkesine döndüğünü söyleyen Ordu, "Yurt dışında bulunduğum süreçte fiber optik kabloların üretimi ve karakterizasyonu üzerine uzmanlaştım. UNAM'da 2019'da kurulumuna başladığım laboratuvarımda öğrencilerle birlikte 2 yıldır aktif olarak araştırma yapıyoruz." dedi.UNAM'daki laboratuvarında "elektrik üretebilen esnek fiberler" projesini geliştirdiğini ve giyilebilen teknolojiler konusunda araştırmalar yaptığını belirten Ordu, "Giyilebilen teknolojiler, vücut hareketlerini izleyebilen akıllı sensörlerle yüklü. Ekibimizi, dünyadaki mevcut laboratuvarlardan öne çıkaran konu ise akıllı sensörleri fiberler ve iki boyutlu malzemelerle yapmamız." şeklinde konuştu. Mustafa Ordu, fiberleri bir nevi kumaş iplik gibi örerek kıyafetlerin içine entegre edebildiklerini anlattı. Bu şekilde fiberlerle yaptıkları sensörlerle kalp atım ritmini ve vücut sıcaklığını sürekli takip edebileceklerine dikkat çeken Ordu, ayrıca bu teknolojinin ortopedide de yaygın kullanımını hedeflediklerini açıkladı.UNAM'da yerli imkanlarla fiber optik kablolarla ürettikleri sensörler ile insanların yürüyüş davranışlarını bulmaya çabaladıklarını belirten Ordu, "Pek çok insanda düz ayak yaygındır, kişiye özel geliştirilmiş tabanlıklar da çok pahalı olduğundan yaygın kullanılmaz. Bir ayakkabı içine yerleştirdiğimiz farklı sensörlerle ayağın hangi noktasına ne kadar ağırlık verildiğini belirleyerek kişiye özgü tabanlıklar geliştirmek için doktorlarla ortak çalışıyoruz. Kişiye özel tabanlıklar yaparak zamanla yürüyüş problemlerini ortadan kaldırmayı planlıyoruz." diye konuştu ORDU: DOKTORLARIN ERKEN TANI KAPASİTESİ ARTACAK Ordu, geliştirdikleri sensörlerin Parkinson gibi nörolojik hastalıkların erken teşhisinde de kullanılabileceğini belirtti ve şunları söyledi: “ Hastalık riski bulunanların yürüyüşlerinde zamanla oluşan farklılaşmaları tespit amacıyla sensörleri akıllı telefonlarla entegre şekilde çalıştırmak için de çalışma yürütüyoruz. Çok geniş uygulamaları olan bir teknoloji geliştirdik. Dünyada da bu teknolojilerin çok ciddi pazar payı var. ABD, Avrupa ve Uzakdoğu'da bu teknolojiyle çalışan çok fazla firma var. Bu teknolojileri ülkemizde yerli imkanlarla yapmanın ekonomik getirisi çok fazla." Kaynak:AA

E-bülten için aşağıdaki bilgileri doldurmanız yeterli.

Giriş Yap

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Kayıt Ol

Şifremi Unuttum