Haberler

Bira Atığından Batarya Üretiliyor

Almanya’da bulunan Friedrich Schiller Üniversitesi Jena’daki kimyagerlerden oluşan bir ekip, biranın atıklarından oluşan ürünleri kullanarak iklim dostu bir gelecek adına enerji depolayan cihazlara dönüştürebileceklerini iddia etti. Farklı biyolojik hammadde arayışı bulunuyor. Araştırmacılar, yakın çevrede bulunan bir bira fabrikasındaki kullanılmış tahılları biyo-kaynak olarak kullanma fikrini uygulamaya döktü. Bu biyo-kaynak kullanılarak batarya ve süper kapasitörlerdeki elektrotlarda kullanılmak için karbon elde ediliyor. Jena Üniversitesi’nde görev yapan Profesör Andrea Balducci, kendilerinin enerji depolama cihazlarını üretmek adına kullanılan karbon içeren malzemeleri elde etmek için pek çok farklı biyolojik hammadde araştırdıklarını söyledi. Bira atıkları Avrupa’nın her yerine yayıldığından ulaşılması çok kolay. Bilim insanları, bira fabrikalarının Avrupa’nın her yerin dağılmış olmasından dolayı bu atıkların hammadde olarak kullanabilmek adına bulmak işi kolaylaştırıyor. Avrupa birliği yaklaşık olarak 7 milyar tona yakın kullanılmış tahıl üretimi gerçekleştiriyor. Bunun ise yaklaşık olarak yalnızca 1,5 milyar tonu Almanya’da üretiliyor. Profesör Balducci, hammaddenin kimyasal bileşiminin maliyetinin fazla olduğunu, bunun iyileştirilmesiyle bu atıkların kapasitör için üretilecek malzemede muhteşem bir seçenek haline gelebileceğini söyledi. Kaynak:Basın Bülteni

AstraZeneca Kanseri Ölüm Nedeni Olmaktan Çıkarma'yı Hedefliyor

2020 yılında yaklaşık 10 milyon kişinin ölümüne ve neredeyse her altı ölümden birine neden olan kanser, küresel çapta başlıca ölüm nedenlerinden biri.  Aynı yılın verilerine göre dünya genelinde 18,1 milyon kanser vakasının görüldüğü tahmin ediliyor.  Bu nedenle kanser konusunda farkındalığı artıran ve bu alanda çalışmalar yürüten kamu ve özel kurumları bir araya getiren 1 - 7 Nisan Ulusal Kanser Haftası, milyonlarca önlenebilir ölümün önüne geçmeyi amaçlaması açısından oldukça önem taşıyor. Son yıllarda kanserin önlenmesi ve tedavisine yönelik çok önemli ilerlemeler kaydedildiğini söyleyen ve Ulusal Kanser Haftası özelinde açıklamalarda bulunan AstraZeneca Türkiye Ülke Başkanı Ecz. Serkan Barış, “Bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini hedef alarak ortadan kaldırmasını sağlayan immünoterapi ve kanser tedavisini hastanın genetik özelliklerine göre kişiselleştiren tedavilerin ortaya çıkması olumlu gelişmeler. Teşhis ve tarama programlarının uygulanması, kanserin tedaviye en uygun olduğu erken evrelerde tespit edilebilmesini de sağlıyor. Buna karşın çok sayıda insan, maliyet veya bazı sağlık kurumlarında uzman ekipman veya ekiplerin bulunmaması gibi nedenlerden ötürü bu yeniliklere erişemiyor. İlgili tüm paydaşların kolektif çabasıyla kanser alanında anlamlı bir ilerleme kaydedebileceğimize inanıyor ve Ulusal Kanser Haftası'nın farkındalık sağlamaya katkısı olduğunu düşünüyorum.” dedi. “45'ten fazla klinik çalışma yürütüyoruz” “AstraZeneca olarak, herkesin kanser tedavilerine eşit şekilde erişebilmesini sağlamak ve kanseri ölüm nedeni olmaktan çıkarmak gibi cesur bir hedefimiz var” diyen Barış, “Sağlık hizmetlerini dönüştürmek, hastaların hayatını daha iyi hale getirmek ve insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük sağlık sorunlarından olan kansere çözüm geliştirmek için çalışıyoruz. Bu kapsamda Türkiye genelinde kanser alanına odaklanan 45'ten fazla klinik çalışma yürütüyoruz. Kolektif çabamızın bir iz düşümü olarak kanser ile yaşayan hastaların hayatlarında anlamlı bir fark yaratmak ve farkındalık sağlamak için dernekler, akademik kurumlar ve bilim insanlarıyla birçok iş birliği yapıyoruz. Yürüttüğümüz klinik çalışmalar ve paydaşlarımız ile gerçekleştirdiğimiz projeler, kanser alanındaki taahhütlerimize ne denli bağlı olduğumuzu ortaya koyuyor.” şeklinde konuştu. “Dört alanı kapsayan uygulamalar yürütüyoruz” Kanser tedavileri için onkoloji alanında devrime öncülük eden kurumlar arasında olduklarını belirten Barış, hayat değiştiren tedavileri keşfetmek, geliştirmek, sağlığın hizmetine sunmak ve tedavi potansiyelini artırmak için bilimi takip ederek dört alanı kapsayan uygulamalar yürüttüklerini de sözlerine ekledi.  Bu alanların; klinik araştırmalar, ilaçlar, hasta deneyimi ve çalışanlar olduğunu söyleyen Barış, “Klinik stratejimiz, hayatta kalma süresini artırmak için kansere daha erken ve daha akıllıca müdahale etmek üzere tasarlandı. Kanser tedavisinde ilaç portföyümüz meme ve akciğer kanserleri, gastrointestinal kanserler, genitoüriner kanserler ve bazı kan kanserleri gibi en zorlu kanser türlerine odaklanıyor. AstraZeneca olarak yenilikçi ilaçlar geliştirmenin ve sağlığın hizmetine sunmanın ötesinde sağlık alanında iş birlikleri ile çözüm sunmayı, baştan sona hasta yolculuğu ve deneyiminin önemli bir çözüm ortağı olmayı ve bunu yaparken en yeni teknolojileri kullanmayı hedefliyoruz. Küresel sağlık sorunlarının çözümüne katkı sağlayan, ilaçları milyonlarca insan tarafından kullanılan, bilim odaklı bir şirket olarak kanser tedavisinde yenilikleri sürekli olarak takip ediyoruz. Tüm bu çalışmalarımızı tutkuyla işlerini yapan çalışma arkadaşlarımızın katkılarıyla, yenilikçi kültürümüzden güç alarak hayata geçiriyoruz. Önümüzdeki dönemde de paydaşlarımızla ‘hastalar önceliğimizdir' ilkemiz doğrultusunda tanıdan tedaviye ve takibe kadar her aşamada iş birliği içinde çalışmaya devam edecek; her zaman olduğu gibi bilim insanları, hükümetler, uluslararası ve ulusal kuruluşlar ve üreticilerle iş birliği halinde sağlık çözümlerine erişimi artırmayı sürdüreceğiz.” dedi. Kansere karşı farkındalığı artırmak için bilimsel iş birlikleri gerçekleştiriyor. AstraZeneca Türkiye'nin, yürüttüğü klinik araştırmalarının yanısıra ülkemizde kanser alanında toplumsal farkındalığı artırmaya yönelik önemli çalışmaları da bulunuyor. AstraZeneca Türkiye'nin sağladığı koşulsuz destek ile Türk Tıbbi Onkoloji Derneği'nin hayata geçirdiği “Akciğerimizi Okuyoruz” projesi kapsamında www.akcigerimiziokuyoruz.com web sitesi yayına alındı. Şu ana kadar 40 binden fazla kişinin giriş yaptığı bu web sitesinde, dünya çapında ve Türkiye'de kanserden kaynaklanan ölümlerin en yaygın nedeni olan akciğer kanseri belirtileri ve risk faktörleri gibi başlıklar altında bilgiler yer alıyor. İhtiyaç Haritası ve Kanser Savaşçıları Derneği'nin, AstraZeneca Türkiye'nin koşulsuz desteği ile yürüttüğü “Kendini Tanı, Erken Tanı Meme Kanseri Farkındalık Hareketi” kapsamında kontrol ve teşhisin önemi anlatılarak kadınların meme kanseri konusunda bilgilendirilmesi ve kendilerine en yakın Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezi'nde (KETEM) taramalarının yapılması amaçlanıyor. Şu ana kadar Antalya ve Trabzon'da yaklaşık 400 kadına bilgilendirme eğitimi verildi. Bu kadınların en yakın KETEM'de meme taramalarının yapılması sağlandı. Eğitim alanların yüzde 10'undan fazlası ileri tetkiklerin yapılması için hastanelere sevk edildi. Her biri alanında uzman olan beş dernek, AstraZeneca Türkiye'nin koşulsuz desteği ile ilk defa bir araya gelerek Türkiye'de ilk kez yumurtalık ve prostat kanserlerine özel “Genetik Tanı Uzlaşı Raporu”nu hazırladı. Patoloji Dernekleri Federasyonu, Tıbbi Genetik Derneği, Türk Jinekolojik Onkoloji Derneği, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği ve Türk Üroonkoloji Derneği tarafından hazırlanan raporda her dört yumurtalık kanserinden birinin nedeninin kalıtsal olduğu belirtilirken prostat kanserinin de kalıtsal meme ve yumurtalık kanseri ile ilişkili olduğuna dikkat çekildi. Kanser hastalarının moleküler genetik testlere, laboratuvar bilgilerini de vererek ulaşmalarını sağlamak amacıyla koşulsuz katkılarımızla Tıbbi Genetik Derneği tarafından https://trgentest.com/ web sitesi üzerinden TRGENTEST arama motoru geliştirildi. Platformda, Türkiye genelinde üniversite hastaneleri, devlet hastaneleri ve özel hastane laboratuvarları ile özel laboratuvarlardan oluşan 112 genetik test laboratuvarında yapılabilen 200'e yakın tetkik sorgulanabiliyor. Kaynak:Basın Bülteni

Nanoteknoloji Nedir?

Nanoteknoloji, malzemelerin atomik ve moleküler düzeyde manipülasyonu ile elde edilen teknolojileri ifade eder. Bu teknolojinin en belirgin özelliği, maddelerin boyutunun nanometre düzeyinde olmasıdır. Nanoteknolojinin uygulama alanları oldukça geniştir. Tıp, çevre, enerji, savunma, spor, gıda, tekstil gibi pek çok alanda nanoteknolojiden yararlanılır. Örneğin, tıp alanında, nanoteknoloji sayesinde ilaçların hedeflenen bölgeye ulaşması ve kanser tedavisinde kullanılacak görüntüleme teknolojilerinin geliştirilmesi mümkün olmuştur. Nanoteknolojinin en önemli avantajlarından biri, malzemelerin fiziksel, kimyasal ve mekanik özelliklerini geliştirmesi ve daha dayanıklı hale getirmesidir. Ayrıca, nanoteknoloji sayesinde ürünlerin boyutları küçültülebilir, daha hafif ve daha verimli hale getirilebilir. Ancak, nanoteknolojinin kullanımı da bazı riskler taşır. Özellikle, nanomalzemelerin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkileri henüz tam olarak anlaşılmamıştır. Bu nedenle, nanoteknolojinin geliştirilmesi ve kullanımı sırasında bu risklerin dikkate alınması gerekmektedir.Nanoteknoloji, dünya genelinde birçok ülke tarafından desteklenmektedir. Ülkeler, nanoteknolojinin gelişimi için büyük yatırımlar yapmaktadır. Bu yatırımların amacı, nanoteknolojinin uygulama alanlarının artırılması ve teknolojinin daha güvenli hale getirilmesidir. Sonuç olarak, nanoteknoloji, son derece küçük boyutlardaki malzemelerin manipülasyonu ile elde edilen bir teknolojidir. Bu teknoloji sayesinde malzemelerin özellikleri geliştirilebilir ve ürünler daha verimli hale getirilebilir. Ancak, nanoteknolojinin kullanımı sırasında çevresel ve insan sağlığı risklerinin göz önünde bulundurulması da son derece önemlidir.Nanoteknoloji, bilim ve teknolojinin son derece küçük boyutlardaki malzemeleri kullanarak geliştirilmesi anlamına gelir. 'Nano' kelimesi, bir metrede milyarda birinden daha küçük boyutlara atıfta bulunur. Bu teknoloji, malzemelerin özelliklerini atomik ve moleküler düzeyde manipüle etme yeteneği sağlar ve son derece güçlü ve hassas araçlar gerektirir. Nanoteknolojinin uygulama alanları oldukça yaygındır ve birçok sektörde kullanılır. Tıp, çevre, enerji, savunma, spor, gıda ve tekstil gibi pek çok alanda nanoteknolojiden yararlanılır. Örneğin, tıp alanında, nanoteknoloji sayesinde ilaçların hedeflenen bölgeye ulaşması ve kanser tedavisinde kullanılacak görüntüleme teknolojilerinin geliştirilmesi mümkün olmuştur. Nanoteknolojinin en büyük avantajlarından biri, malzemelerin fiziksel, kimyasal ve mekanik özelliklerini geliştirerek daha dayanıklı ve işlevsel hale getirmesidir. Ayrıca, bu teknoloji sayesinde ürünlerin boyutları küçültülebilir, daha hafif ve daha verimli hale getirilebilir.Ancak, nanoteknolojinin kullanımı da bazı riskler taşır. Özellikle, nanomalzemelerin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkileri henüz tam olarak anlaşılmamıştır. Bu nedenle, nanoteknolojinin geliştirilmesi ve kullanımı sırasında bu risklerin dikkate alınması gerekmektedir. Sonuç olarak, nanoteknoloji, bilim ve teknolojinin son derece küçük boyutlardaki malzemeleri manipüle etme yeteneği sayesinde birçok sektörde kullanılır. Bu teknoloji, ürünlerin özelliklerini geliştirerek daha dayanıklı, hafif ve verimli hale getirmekte büyük avantajlar sağlar. Ancak, bu teknolojinin kullanımı sırasında çevresel ve insan sağlığı risklerinin göz önünde bulundurulması da son derece önemlidir. Nanoölçekteki Malzemeler: Nanomalzemeler Nelerdir? Nanoölçekteki malzemeler, son derece küçük boyutlara sahip olan malzemelerdir. Nanomalzemeler, bir metrenin milyarda biri kadar küçük boyutlarda olan malzemeleri ifade eder. Nanoteknolojide kullanılan nanomalzemelerin en temel özelliği, boyutlarının çok küçük olmasıdır. Bu boyutlar, malzemelerin fiziksel, kimyasal ve elektronik özelliklerinde belirgin değişikliklere neden olabilir. Bazı örnekler şunlardır: Karbon nanotüpleri: Grafen tabakalarının ruloya sarılmasıyla elde edilen karbon nanotüpleri, dayanıklılığı ve iletkenliği yüksek olan bir malzemedir.Nano altın: Altın malzemesinin nano boyutlarda yapılandırılması ile elde edilen nano altın, yüksek yüzey alanına sahiptir ve biyomedikal alanda kullanılır. Titanyum dioksit nanopartikülleri: Güneş kremlerinde sıklıkla kullanılan bu malzeme, güneş ışınlarına karşı koruma sağlar. Silikon nanopartikülleri: Yarı iletken teknolojisinde kullanılan silikon, nanodüzeyde yapılandırıldığında özellikle enerji depolama sistemlerinde verimlilik artışı sağlar. Nano demir oksit: Manyetik özellikleri sayesinde manyetik depolama sürücülerinde ve manyetik rezonans görüntüleme (MRI) cihazlarında kullanılır. Nanomalzemelerin kullanımı birçok avantaj sağlar, ancak beraberinde bazı riskler de getirir. Bu nedenle, nanoteknolojide kullanılan malzemelerin güvenliği ve etkileri sürekli olarak araştırılır ve değerlendirilir. Nanoteknolojinin Uygulama Alanları Nanoteknoloji, birçok sektörde farklı uygulama alanlarına sahiptir. Bu teknolojinin kullanıldığı bazı alanlar şunlardır: Tıbbi Uygulamalar: Nanoteknoloji, tıp alanında pek çok alanda kullanılır. Nanomalzemeler, ilaçların hedefe yönelik tedavisinde kullanılabilir. Ayrıca, tümörlerin görüntülenmesini kolaylaştıran nanomalzemeler de geliştirilmiştir. Enerji Üretimi: Nanoteknoloji, enerji üretiminde de kullanılır. Örneğin, güneş panellerinde kullanılan nanomalzemeler, güneş enerjisini daha verimli bir şekilde toplama olanağı sağlar. Gıda Sanayi: Nanoteknoloji, gıda sanayinde de kullanılır. Nanomalzemeler, gıdaların raf ömrünü uzatmak ve besin içeriğini arttırmak için kullanılabilir. Çevre Koruma: Nanoteknoloji, çevre kirliliği ile mücadelede de kullanılır. Nanomalzemeler, kirleticilerin filtrelenmesi ve su arıtımı gibi konularda etkili bir alternatif olarak değerlendirilir. Savunma Sanayi: Nanoteknoloji, savunma sanayinde de kullanılır. Nanomalzemeler, askeri teknolojilerin geliştirilmesinde kullanılır. Örneğin, nanoteknoloji sayesinde geliştirilen malzemeler, askeri teçhizatlarda daha hafif ve dayanıklı olabilir. Bilgi Teknolojisi: Nanoteknoloji, bilgi teknolojisinde de önemli bir role sahiptir. Nanomalzemeler, yarı iletkenlerde verimliliği arttırarak daha hızlı ve daha güçlü bilgisayarların geliştirilmesine yardımcı olur. Nanoteknolojinin uygulama alanları oldukça geniştir ve son derece farklı sektörlere yayılmıştır. Bu nedenle, nanoteknoloji her geçen gün daha yaygın olarak kullanılmakta ve uygulama alanları giderek artmaktadır. Avantajları ve Dezavantajları: Nanoteknolojinin Artıları ve Eksileri   Nanoteknolojinin avantajları şu şekildedir: Malzemelerin Özelliklerinin Geliştirilmesi: Nanoteknoloji sayesinde malzemelerin özellikleri atomik ve moleküler düzeyde manipüle edilebilir. Bu da malzemelerin daha dayanıklı, hafif, iletken ve biyolojik olarak uyarlanabilir hale gelmesini sağlar. Uygulama Alanlarının Genişlemesi: Nanoteknoloji, birçok sektörde farklı uygulama alanlarına sahiptir. Tıp, enerji üretimi, gıda sanayi, çevre koruma, savunma sanayi gibi birçok alanda kullanılır. İnsan Sağlığına Etkileri: Nanoteknolojinin tıbbi uygulamaları sayesinde, ilaçların hedefe yönelik tedavisi mümkün hale gelir. Ayrıca, hastalıkların teşhisi ve tedavisi için nanoteknoloji sayesinde geliştirilen görüntüleme teknolojileri de kullanılabilir. Enerji Verimliliği: Nanoteknolojinin kullanımı, güneş panellerinde ve enerji depolama sistemlerinde verimliliği arttırır. Bu da daha sürdürülebilir bir enerji üretimine katkı sağlar. Nanoteknolojinin dezavantajları şu şekildedir: Çevre ve İnsan Sağlığı Riskleri: Nanomalzemelerin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkileri henüz tam olarak anlaşılmamıştır. Bu nedenle, nanoteknolojinin geliştirilmesi ve kullanımı sırasında bu risklerin dikkate alınması gerekmektedir. Maliyet: Nanoteknoloji ürünlerinin maliyeti genellikle yüksektir ve bu nedenle, yaygın kullanımları sınırlıdır. Regülasyon Zorlukları: Nanoteknolojinin kullanımı, regülasyon açısından da zorluklar içerir. Bu nedenle, standartlar ve yönetmeliklerin belirlenmesi gerekmektedir. Toplumsal Kabul: Nanoteknolojik ürünlerin toplumsal kabulü henüz yeterli düzeyde değildir. Bazı insanlar, bu teknolojinin etik ve sosyal sorunlarına dikkat çekmektedir. Etik Endişeler: Nanoteknolojinin Etik Boyutu Nanoteknolojinin geliştirilmesi ve kullanımı, birçok etik endişeye neden olmuştur. Bazıları şunlardır: Toplumsal Eşitsizlik: Nanoteknolojinin geliştirilmesi ve kullanımı, zengin ve yoksul ülkeler arasındaki eşitsizliği artırabilir. Bu teknolojiye erişimi olanlar, bu teknolojinin avantajlarından daha fazla yararlanabilir. Güvenlik ve Gizlilik: Nanoteknoloji sayesinde geliştirilen cihazlar ve malzemeler, kişisel gizliliği tehlikeye atabilir. Örneğin, nanoteknolojik izleme cihazları insanların özel hayatlarına müdahale edebilir. Sağlık Riskleri: Nanomalzemelerin çevresel ve insan sağlığı üzerindeki etkileri henüz tam olarak anlaşılmamıştır. Bu nedenle, nanoteknolojinin geliştirilmesi ve kullanımı sırasında bu risklerin dikkate alınması gerekmektedir. Etik İlkeler: Nanoteknolojinin kullanımı, bazı etik ilkeleri ihlal edebilir. Örneğin, nano-bombalar gibi askeri uygulamalar, savaş kanunlarını ihlal edebilir. Düzenleme Zorlukları: Nanoteknolojinin geliştirilmesi ve kullanımı, düzenleme zorluklarına da neden olur. Bu teknolojinin riskleri üzerinde etkin bir şekilde denetim sağlamak için standartlar ve yönetmelikler belirlenmesi gerekmektedir. Gelecekteki Yönleri: Nanoteknolojinin Geleceği Nanoteknoloji, gelecekte de birçok alanda büyük potansiyele sahip olacak ve gelişmeye devam edecektir. Bazı nanoteknolojinin gelecekteki yönleri şunlardır; Tıbbi Uygulamalar: Nanoteknoloji, tıp alanında pek çok alanda kullanılacak. Örneğin, kanser tedavisi için nanoteknolojik ilaçlar geliştirilebilir. Ayrıca, nanoteknolojik sensörler, hastalıkların erken teşhisinde büyük bir rol oynayabilir. Enerji Depolama: Nanoteknoloji, enerji depolama sistemlerinin verimliliğini arttırmak için kullanılacak. Bu sayede, daha sürdürülebilir bir enerji üretimi sağlanacak. Yapay Zeka ve Robotik: Nanoteknoloji, yapay zeka ve robotik teknolojilerde de kullanılacak. Örneğin, nano-robotlar dokuların içine girerek hastalıkların tedavisinde kullanılabilir. Çevre Koruma: Nanoteknoloji, çevre koruma ve kirlilikle mücadelede de daha fazla kullanılacak. Örneğin, nanoteknolojik filtreler su kaynaklarını temizlemek ve atık malzemeleri geri dönüştürmek için kullanılabilir. Bilgi Teknolojisi: Nanoteknoloji, bilgi teknolojisi alanında da ilerleyecek. Daha hızlı, daha güçlü ve daha verimli bilgisayarlar geliştirilebilecek. Yeni Malzemeler: Nanoteknoloji, yeni malzemelerin geliştirilmesinde de önemli bir role sahip olacak. Bu malzemeler daha dayanıklı, hafif, iletken ve biyolojik olarak uyarlanabilir özelliklere sahip olabilir. Nanoteknolojinin gelecekteki yönleri oldukça geniş kapsamlıdır. Bu nedenle, nanoteknoloji araştırmalarına yatırım yapmak ve bu teknolojinin etkilerini değerlendirmek için uluslararası işbirliği önemlidir. Nanoteknoloji, atom ve moleküler seviyede malzeme manipülasyonu yaparak yeni bir dünya yaratmaktadır. Bu teknolojinin geliştirilmesi ve kullanımı, birçok alanda büyük potansiyele sahiptir. Nanoteknolojinin önemi şu şekilde özetlenebilir: İnovasyon: Nanoteknolojinin geliştirilmesi ve kullanımı, yenilikçi iş fikirleri ve ürünlerin ortaya çıkmasını sağlar. Ekonomik Potansiyel: Nanoteknoloji, birçok sektörde yeni iş fırsatları oluşturarak ekonomik kalkınmaya katkıda bulunabilir. Sürdürülebilirlik: Nanoteknoloji, enerji verimliliği, çevre koruma ve sürdürülebilir enerji üretimi gibi konularda büyük bir potansiyele sahiptir. Sağlık: Nanoteknoloji, tıp alanında pek çok alanda kullanılabilir. Bu sayede, daha etkili tedavi yöntemleri geliştirilebilir. Malzeme Geliştirme: Nanoteknoloji, malzemelerin özelliklerinin geliştirilmesine olanak tanır. Bu da daha dayanıklı, hafif, iletken ve biyolojik olarak uyarlanabilir malzemelerin üretilmesini sağlar. Nanoteknolojinin önemi, birçok alanda büyük potansiyele sahip olması ile açıklanabilir. Bu nedenle, nanoteknoloji araştırmalarına yatırım yapmak ve bu teknolojinin etkilerini değerlendirmek için uluslararası işbirliği önemlidir. Ancak, bu teknolojinin dezavantajlarına da dikkat edilerek, etik ilkeleri göz önünde bulundurarak kullanılması gerekmektedir. Kaynak:AA

Karadeniz'de Yatan Uranyum

Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Kimya Bölümü Misafir Öğretim Üyesi Prof. Dr. Olgun Güven, enerjinin, dünyanın en önemli sorunu olduğunu ve bunun temiz yollarla temin edilmesi gerektiğini dile getirdi. Güven, fosil yakıtların hava kirliliği, iklim değişikliği gibi sorunları beraberinde getirdiğini işaret ederek yenilenebilir enerjinin önemine dikkati çekti. Rüzgar türbini, güneş paneli gibi yenilenebilir enerji teknolojilerinin hızla geliştiğini belirten Güven, büyük enerji ihtiyaçları için bunların katkısının düşük olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Güven, nükleer enerjide sera gazı etkisinin bulunmadığını, nükleer teknolojilerin enerji sıkıntısına çözüm olabileceğini kaydetti. Japonya'nın enerji bakımından yerleşik kaynağı olmadığını, dolayısıyla bu konudaki dışa bağımlılığını bitirmek için çeşitli çalışmalar yürüttüğünü aktaran Güven, Japonya'nın, deniz ve okyanuslarda bulunan uranyumu toplamak için yaptığı çalışmaların sonucunda bunu başardığını, bu çalışmaları yerinde incelediğini söyledi."Geliştirdiğimiz 'adsorbent' uranyumun yüzeyini tutuyor." Denizler ve okyanuslardaki uranyum miktarının sabit olduğunu ve homojen yayıldığını anlatan Güven, 1 milyar su molekülü içinde 3 molekül uranyum bulunduğunu ve bu oranın 3,3 ppb olarak adlandırıldığını vurguladı. Deniz ve okyanuslardaki uranyumun kazanımına dair en yoğun çalışmaların Takasaki İleri Radyasyon Araştırma Enstitüsünde yapıldığını dile getiren Güven buradaki bilim insanlarıyla yaptığı ortak çalışmalara ilişkin şöyle bilgi verdi: "Oraya defalarca gittim. Kendi öğrencilerimi de gönderdim ve biz de bu çalışmalara katıldık. Nitekim çok yüksek oranda uranyum ve vanadyum tutan 'adsorbent' dediğimiz dokumasız kumaş geliştirdik. Bunlar, deniz suyuna salınıyor ve deniz suyundaki uranyumun yüzeyini tutuyor. Genellikle 20-30 gün deniz suyunda tutuluyorlar. Çıkarıldıktan sonra asit yıkaması dediğimiz bir yöntemle tutulan uranyum geri kazanılıyor. Böylelikle adeta denizlerde ve çevremizde var olan uranyumu sağmış, toplamış oluyoruz." Kara parçalarında var olan uranyumun çıkarılmasının çok zahmetli ve çevre açısından zararlı yöntemler olduğuna dikkati çeken Güven şunları kaydetti: "Önemli olan bunu ekonomik olarak çıkaracak bir düzeye gelmek. Nitekim o ekonomiye de gelindi. Bu hususta en çok çalışan ikinci ülke olan Amerika Birleşik Devletleri'nde çok meşhur bir laboratuvar vardır, Oak Ridge National Laboratory. Oradaki araştırmacılar, artık ekonomik anlamda bütün yol ve yöntemlerini belirlemiş durumda. Şimdi artık bu bir gerçek yani karalardan çıkarılan uranyumun bedeli ile deniz suyundan çıkan uranyumun bedeli neredeyse birbirine yakın hale gelmiştir." Karadeniz'de onlarca yıl yetecek uranyum var. Prof. Dr. Güven, denizler ve okyanuslarda yer alan uranyumun, kurulacak tesisler sayesinde kolaylıkla çıkarılabileceğini belirterek "Dünya denizlerindeki homojen uranyum konsantrasyonu 3,3 ppb'dir, Karadeniz'de bu oran 7. Biz doğal olarak bütün dünyaya göre yüzde 100 daha zengin bir uranyum içeren suyla karşı karşıyayız. Herkesin yüzde 100 zenginleştirmek için uğraşacağı adımları tabiat bize vermiş durumda." şeklinde konuştu. Türkiye'nin nükleer enerjinin kullanımına dair ciddi adımlar attığına dikkati çeken Güven, "Yakında Akkuyu'daki santralimiz çalışmaya başlayacak. Bir süre sonra bize yakıt ihtiyacı söz konusu olacak. Bu uranyum için de ne yazık ki yurt dışına bağlı olacağız. Halbuki Karadeniz'de, açılacak nükleer santrallerle birlikte onlarca yıl yetecek kadar uranyum var." diye konuştu. Geliştirdikleri sistemi doğrudan Karadeniz'de denemediklerini, ancak tüm koşulları sağlayan laboratuvar ortamında çalıştıklarını vurgulayan Güven şöyle devam etti: "Biz laboratuvarda deniz suyunu sentetik olarak hazırlayıp o kompozisyonlarda bunun üzerinden tutmaları gerçekleştirdik. Fikri Japonlardan aldığımızı söylemek durumundayım. Çünkü onların yıllardır üzerinde çok büyük ekiplerle çalıştığı bir konu. Benim onlarla olan yıllardır beraberliğim sonucunda da bu konuya ilgi duydum. Özellikle de Karadeniz'deki bu zenginliği duyunca bu bizim geleceğimiz için önemli diye düşündüm. Çünkü önünde sonunda biz nükleer santralleri işletmek durumundayız ve ihtiyacımız var." Uranyum olmazsa olmaz. Yaptıkları çalışmayı yayımladıklarını ve bunun uluslararası 20'den fazla bilimsel dergide yer aldığını aktaran Güven, "Benim ümidim bizim laboratuvar altyapısı olarak geliştirdiğimiz bu malzemeleri, en azından bir pilot tesis olarak Karadeniz'de uygulayabilmemiz." dedi. Prof. Dr. Güven, Karadeniz'deki uranyum oranından kaynaklı olarak avantajlı bir konumda olunduğunu belirterek "Ama bir pilot tesiste çalışma yapmadan bunun ekonomik fizibilitesi hakkında bir şey söylemem mümkün değil. Ancak şu çok önemli, biz santrallerimizi kurduktan sonraki enerji ihtiyacımız meydanda. Uranyum, olmazsa olmaz olan bir şey. Yurt dışındaki kaynaklardan alacağımıza kendimiz bunu kesinlikle çok stratejik bir madde olarak geliştirebiliriz." açıklamasında bulundu. Kaynak:Basın Bülteni

TEKNOFEST 2023 Başlıyor

TEKNOFEST açıklamasına göre, Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yürütücülüğünde bu yıl yeniden İstanbul Atatürk Havalimanı'nda milyonlarca teknoloji tutkununu buluşturmaya hazırlanan TEKNOFEST 27 Nisan-1 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Geçen yıl Samsun merkezli olarak Karadeniz genelinde düzenlenen TEKNOFEST'i 1 milyon 250 binden fazla kişi ziyaret etti. Cumhuriyetin 100. yılında milli teknoloji hamlesi vizyonuyla geleceğe umutla bakan bir Türkiye için gençleri #sengeleceksindiye sloganıyla teknoloji yarışmalarında da bir araya getiren TEKNOFEST'te bu yıl 41 ana yarışma 102 farklı kategoride düzenleniyor. Yarışmalarda 13 milyon TL'nin üzerinde ödül, 30 milyon TL'nin üzerinde malzeme desteği veriliyor. Geçen yıl yarışmalara 81 il, 107 ülkeden 150 binin üzerinde takım, 600 binin üzerinde katılımcı başvuruda bulundu. TEKNOFEST teknoloji yarışmalarıyla 6. yılında da hayallerini gerçeğe dönüştürmek ve en iyisi olmak için mücadele eden gençlerin başarılı ve öz güvenli projelerine sahne olacak. Milli teknoloji üretme ve geliştirme konusunda gençlerin ilgisinin artırılması hedeflenerek bu alanlarda çalışan binlerce gencin projesine destek olmak için düzenlenecek 5 günlük festivalde teknoloji, bilim, havacılık-uçuş gösterileri, ödül törenleri, sergiler, zirveler, atölye çalışmaları ve etkinliklerle dolu programlar yer alacak. Kaynak.AA

TUSAŞ Kahramanmaraş'a Dev Yatırım Yapıyor

Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odası (KMTSO) Başkanı Mustafa Buluntu'nun duyurduğu yatırım planlamasının detaylarını Savunma Sanayi Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir açıkladı. Bir televizyon programına canlı bağlantıyla konuk olan Demir, TUSAŞ'ın deprem sonrası bölgeyi canlandırmak ve hem üretim hem de istihdam noktasında bir hareketlilik oluşturmak adına Kahramanmaraş'a üretim tesisi kurulacağını söyledi. TUSAŞ'ın Kahramanmaraş'a kendi tesisini kuracağını belirten Prof. Dr. Demir şunları söyledi: "TUSAŞ, hızlılık açısından şu anda ilk adım kapalı bir alana girerek, kendi makine ve teçhizatı oraya taşıyarak, üretime başlayacak. Daha sonra ise daha geniş bir alana kendi programını hayata geçirecek. Tabii TUSAŞ'ın yaptığı planlama bizim için sadece bir adım. Biz 7-8 değişik bölgede, diğer şirketlerimizin benzer faaliyetler yapmasını planladık. Amacımız bölgede bir an önce üretim ve istihdam faaliyeti yaparak, bölgeye canlılık katmak. TUSAŞ'ın sivil uçaklara yönelik yoğun bir iş yükü var. TUSAŞ, bu iş yükünü farklı yerlere tesisler kurarak, bölgeye aktarmayı planlıyor. Tusaş'ın gelecekteki planlanan iş yükü özellikle uçak parçaları alanında. Bu anlamda da bir üretim planlaması söz konusu." YATIRIM DEĞERİ 1 MİLYAR LİRA Süreçle ilgili detaylar bölgedeki şartlara bağlı oğlduğunu söyleyen Demir, "Şu anda kapalı bir alan bulundu ve oraya teçhizatın aktarılması planlanıyor. Ancak tabii TUSAŞ, daha büyük tesis alanları için bölgedeki otoriterlerle temas halinde. Yer ve mekân belli olduktan sonra çok hızlı bir şekilde imar edip, 6 ay içinde tesislerimizi faaliyete geçiririz. TUSAŞ, ilk olarak 250 kişilik bir istihdam sağlayacak. Ama bu sayı ilerleyen yılda 500-600'leri bulabilir. Yatırımın değeri tesis artı konut 1 milyar lira" dedi. 'SAVUNMA SANAYİİ KAHRAMANMARAŞ'TA ÜRETİMSEL FAALİYETE BAŞLIYOR' TUSAŞ Başkanı Prof. Dr. Rafet Bozdoğan ve beraberindeki heyet, KMTSO Başkanı Mustafa Buluntu ve Ticaret Borsası Başkanı Mustafa Narlı'yı ziyaret etmişti. Ziyaret çerçevesinde yapılan görüşmeler neticesinde bölgede üretim ve istihdamı artırmaya yönelik istişarelerde bulunulmuş, Buluntu ve Narlı ise TUSAŞ'ın üretim alanı için girişim başlatmıştı. Bu doğrultuda Başkan Buluntu, önceki günlerde düzenlenen KMTSO 5. Olağan Toplantısı'nda savunma sanayii alanında yatırım olacağı müjdesini vermiş ve "Kahramanmaraş'a savunma sanayi yatırımıyla alakalı ciddi bir hamle başladı. Savunma Sanayii Kahramanmaraş'ta üretimsel faaliyete başlıyor. Protokoller imzalandı. Kısa sürede de faaliyete geçecek" ifadelerini kullanmıştı. Kaynak:AA

Fransız İlaç Firması Sanofi, Aşı Üretiminde Çin'le İşbirliğini Geliştiriyor

Fransız ilaç devi Sanofi ile Çin'in Shenzhen kentine bağlı Pingshan bölgesinin yönetimi arasında, Salı günü aşı alanında işbirliğine ilişkin bir niyet mektubu imzalandı.İki taraf, Çin pazarına yenilikçi aşıların girişini hızlandırma ve Guangdong-Hong Kong-Macao Büyük Körfez Bölgesi'nde biyofarmasötik sanayinin yenilikçi gelişimini destekleme konusunda anlaştı. THOMAS TRIOMPHE, Sanofi Genel Müdür Yardımcısı ve Aşı Bölümü Başkanı:"Pingshan bölgesi ve Shenzhen ile bu ortaklığı imzalamak büyük bir zevk, çok mutluyum. Bu bizim için çok önemli bir ortaklık çünkü Sanofi'nin Çin'de özellikle aşı alanında büyümesi, bölgede doğru ekonomik ortamın birlikte inşa edilmesi açısından Pingshan ve Shenzhen'in güçlü yatırımlarına çok şey borçlu. Bu, doğru seviyede bir ortam olmadan yapılamazdı ve bu ortamı burada bulduk ve bölge ekonomileri için de doğru olanın bu olduğuna inanıyoruz."Pingshan'daki biyofarmasötik işletme sayısı 2022'de 1000'i aşarak bölgede bir biyosanayi grubu haline geldi. THOMAS TRIOMPHE, Sanofi Genel Müdür Yardımcısı ve Aşı Bölümü Başkanı:"Bugün bulunduğumuz yer çok özel bir yer. Pingshan'da 20 yıldan uzun bir süredir bulunduğumuz malum. Önce üretim tesislerimizle buradaydık. Şimdi ise Aşı İnovasyon Merkezi ile. Bu bizim için çok önemli bir fırsat. Bu merkez, bilimde neler yaptığımızı paylaşmak ve bu bilimin aşılanmanın yararları açısından insanlara sağladığı halk sağlığı yararlarını paylaşmak için eğitim ve tıbbi tartışma için bir fırsat. Bu yüzden eşsiz bir konum. İşbirliği ve etkileşim yaratıp teşvik edecek olan merkezin bölgede ekonomik olarak büyüyeceğine ve insanların sıhhatını arttıracağına inanıyoruz." THOMAS TRIOMPHE, Sanofi Genel Müdür Yardımcısı ve Aşı Bölümü Başkanı:"Büyük Körfez Bölgesi'nde son birkaç yıldır büyüyen bir biyofarmasötik ve aşı sektörü oluşmasını sağlamak amacıyla önemli yatırımlar yapıldığını görüyoruz. Bildiğim kadarıyla bu yatırımlar ilk Pingshan'da başladı ve Büyük Körfez Bölgesi'nde genel olarak artıyor. Buranın revaçta bir yer olduğunu düşünüyorum. Giderek daha fazla çok uluslu şirketi bölgeye fiilen yatırım yapmaya davet ediyoruz ve giderek daha fazla ortak görmeye başladığımızı düşünüyoruz. Sanofi aşılarını ele alırsanız, bölgedeki biyofarmasötik sanayinin ilerlemesi için gerekli ortamı oluşturabilmek amacıyla bölgedeki birçok küçük firmayla ortaklık halindeyiz." Kaynak: Xinhua Haber Ajansı

Tarımda Yeni Dönem Başladı

Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Tarım sektörüyle ilgili politikaların tespit edilmesi, planlanması ve koordinasyonuyla ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği yapılarak, uygulanmasında Bakanlık yetkili olacak.  Kanuna göre, lif, tohum ve sap üretimi ile ilaç etkin maddesi elde etmeye yönelik çiçek ve yaprak üretimi amaçlı kenevir yetiştiriciliği, Tarım ve Orman Bakanlığının iznine tabi olacak.Tarımsal üretimin planlanması, gıda güvencesi ve güvenliğinin sağlanması, verimliliğin artırılması, çevrenin korunması ve sürdürülebilirliğin tesis edilmesi için Bakanlıkça belirlenen ürün veya ürün gruplarının üretimine başlanmadan önce Bakanlıktan izin alınacak. Bakanlık, arz ve talep miktarıyla yeterlilik derecesini dikkate alarak hangi ürün veya ürün gruplarının üretileceğini, tarım havzası veya işletme bazında asgari ve azami üretim miktarlarını belirleyecek. SÖZLEŞMELİ ÜRETİM ÖZENDİRİLECEK Bakanlıkça, tarım sektöründe sözleşmeli üretimin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için gerekli düzenlemeler yapılacak. Sözleşmeli üretimde irade serbestisi esas olacak ancak salgın hastalıklar, tarım ürünleri ticaretinde yaşanan gelişmeler karşısında arz güvenliğinin sağlanması, tarımsal üretimin iç veya dış talebe uygun ayarlanması veya bitki ve hayvan sağlığının korunması amacıyla ihtiyaç halinde bakanlıkça belirlenen ürün, ürün grupları, sözleşmeli olarak üretilecek. Tarımsal üretim sözleşmesine tabi ürünlere veya üretim varlıklarına sigorta yaptırılması zorunlu olacak. Tarımsal üretim sözleşmelerinde belirtilen mücbir sebepler haricinde sözleşme kapsamında üretilen ürünün alımından veya satımından vazgeçen üretici ya da alıcılar için ceza koşulu belirlenecek. Ceza koşulu, alımından ya da satımından kaçınılan ürün miktarının sözleşmedeki bedelinin yüzde 20'sinden az ve yüzde 50'sinden fazla olamayacak. ORMANLARDA MADENCİLİK  FAALİYETLERİ Devlet ormanları içinde maden aranması ve işletilmesi ile madencilik faaliyeti için zorunlu tesis, yol, enerji, su, haberleşme ve altyapı tesislerine, fon bedelleri dışında bedeli alınarak Bakanlıkça izin verilecek. Madencilik faaliyetlerinin ve faaliyetlerle ilgili her türlü yer, yol, bina ile tesislerin hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlarda veya özel ormanlarda yapılmak istenmesi halinde Bakanlıkça izin verilmesi mümkün olacak. Madencilik faaliyetlerinin sona ermesi sonucunda idareye teslim edilen veya terk edilen doğal yapısı bozulmuş orman alanları rehabilite edilecek. Devlet ormanlarının yanmasından veya açıklıklarından faydalanılarak işgal, açma veya hangi şekilde olursa olsun kesme, sökme, budama veya boğma yollarıyla elde edilecek yerler ile buralarda yapılacak her türlü yapı ve tesisler, şahıslar adına tapuya tescil olunamayacak. Buralara doğrudan doğruya orman idaresince el konulacak. ATIL ARAZİLER Kanunla atıl durumda bulunan arazilerin özüne ve mülkiyet hakkına dokunulmaksızın, kamu yararı gözetilerek üretime kazandırılması ve bu şekilde ülke ekonomisine katkı sağlanması amacıyla bir düzenleme getiriliyor. Buna göre, Bakanlık, Hazinenin özel mülkiyetinde veya devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan tarım arazileri hariç olmak üzere, mülkiyeti gerçek ve tüzel kişilere ait olup, hisselilik, mülkiyet ihtilafı, parçalılık, tarımsal faaliyete son verilmesi, göç veya başka bir sebeple üst üste iki yıl süreyle işlenmeyen tarım arazilerini tespit ederek, ekonomiye kazandırılması ve kamu yararına kullanılması için bu arazileri kira geliri arazi maliklerine ait olmak üzere ve arazinin vasfının değiştirilmemesi şartıyla sezonluk olarak rayiç bedelden aşağı olmamak üzere kiraya verebilecek. SERTİFİKALI TOHUM DESTEĞİ ARTIRILDI SUYUN HER DAMLASI ALTIN DEĞERİNDE ÇİFTÇİYE DE GÖREVLER DÜŞÜYOR Kaynak:AA

ASELSAN'da Hava ve Füze Savunma Mesaisi Başladı

Türkiye'nin stratejik savunma ve güvenlik ihtiyaçları, uzman tedarik kurumu olan SSB aracılığıyla karşılanıyor. Güvenlik birimlerinin ihtiyaçlarının azami yerlilikle karışlanması doğrultusunda sektördeki ana ve alt yüklenicilere çeşitli sorumluluklar veriliyor. ASELSAN, bu çabalarda önemli bir rol üstlenirken geçmişten gelen bilgi ve tecrübeyle sadece savunma teknolojileri alanında değil, sivil alanlarda da çözümler üretiyor. ASELSAN, sahip olduğu kabiliyetler dolayısıyla Türk savunma sanayisinin en önemli "ana yüklenicileri" arasında yer alıyor. Şirket, "haberleşme ve bilgi teknolojileri", "savunma sistem teknolojileri", "mikroelektronik, güdüm ve elektro-optik", "radar ve elektronik harp sistemleri", "ulaşım, güvenlik, enerji, otomasyon ve sağlık sistemleri" gibi alanlarda ürettiği çözümlerle güvenlik güçlerine katkı sağlıyor. Geliştirdiği teknolojilerle uzun yıllardır savunma sanayisinin en güvenilir üreticilerinden biri olan ASELSAN, SSB ile uzun yıllara yayılan birçok sözleşme imzaladı. 2022 yılı ve öncesi dönemlerde ASELSAN ile SSB arasında oluşturulan ve teslimat tarihi 2023 yılı olan 26 milyar 547 milyon lira tutarında çeşitli sipariş emirleri bulunuyor. Bu yıl içinde yapılacak toplam teslimatın en büyük kalemini 3 milyar 726 milyon lira ile "hava ve füze savunma sistemleri" oluşturuyor. Siper Projesi'ne Katkı Hisar projeleri kapsamında Hisar-A+ ve HİSAR-O+ sistemlerinin teslimatında görev alan ASELSAN, milli uzun menzilli hava savunma çözümü Siper Projesi'ne katkı sağlıyor. ASELSAN'ın "hava ve füze savunma sistemleri" alanındaki çözümleri arasında, 35 milimetre hava savunma top sistemleri, ateş idare cihazı ve modernize çekili top sistemi, Yakın Alana Hava Savunma Sistemi Gökdeniz, Göker 35 milimetre Çok Amaçlı Silah Sistemi, Korhan Yeni Nesil Hafif Zırhlı Silah Sistemi gibi bir dizi ürün bulunuyor. Bunu 2 milyar 203 milyon lira ile "kara ve silah sistemleri", 1 milyar 134 milyon lira ile "kara savunma sistemleri" ve 895 milyon lira "hava savunma sistemleri" projeleri izliyor. 2023 yılında öngörülen satış rakamlarının yüksek olması nedeniyle, ASELSAN ile SSB arasında bir hesap dönemi içerisindeki tutarların, satış işlemlerinde kamuya açıklanan son yıllık finansal tablolara göre oluşan hasılatına olan oranının yüzde 10'dan fazla bir orana ulaşacağı öngörülüyor. Kaynak:AA

Deniz Canlısı Kanser Tedavisinde Bir Çözüm Olabilir

ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Arzu Karahan, ilkel omurgalı ascidians grubu deniz canlıları üzerinde yürüttüğü çalışmalarla ilgili açıklamalarda bulundu. Karahan, "Yeni tanımladığımız metabolitleri 2 senelik bir süre içerisinde kamuoyuna açıklayacağız ve bu araştırma sonucunda keşfedilenlerin antibiyotik, antikanser veya yaşlanma karşıtı tedavilerde kullanılabileceğini düşünüyoruz." şeklinde konuştu. Kendi kendini onarabilen ve yaşlanmayan ilkel omurgalı deniz canlıları şeklinde bilinen ascidians grubunda 2017 yılından bu yana çalışma sağlayan ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Arzu Karahan, bu işleyişin birçok hastalığın tedavisinde kullanılabileceğini dile getirdi.Hatay, Mersin ve Antalya olmak üzere 8 farklı istasyonda gerçekleştirdikleri çalışmaların sonrasında canlıların kültür ortamında yaşamını sürdürebilmelerini sağlayan Karahan ve ekibi, söz konusu canlıların endüstri ve sağlık sektörü için ham madde aramaya başladı. Canlıların yaşlanma ve kendi kendilerini onarabilme özellikleri kapsamında gerçekleştirilen araştırmada kanserden yaşlanmaya kadar birden fazla sektörde kullanımı sağlanacak ilaç ham maddeleri oluşturulması hedefleniyor. Üzerinde çalışma sağladıkları canlının ascidians grubundan ilkel omurgalılar olarak geçtiğini ve bu canlılar içerisinde biyoçeşitliliğin belirlenmesi, tüm vücut oranımı, yaşlanma çalışmaları ve bu canlılardan endüstride ve tıp alanında kullanımı yapılacak ilaç ham maddelerinin belirlenmesi olacak şekilde 4 farklı çalışma sağladıklarını bildirdi. Bu alanda yurt dışında çalışmalar sağlansa da Türkiye'de herhangi bir araştırma gerçekleştirilmediğini fark edince kıyılarda canlı tespiti faaliyetine başladıklarını dile getiren Karahan, "Türkiye'de birden fazla değişik türler olduğunu keşfettik. Bu türlerin üstünde birbirinden farklı popülasyon genomiğini ve çeşitlerin işlevsel ve yapısal taraflarını araştırmaya başladık. Sistem canlıyı yaşatmak için biraz altyapı gerektiriyordu. Mevcut durumda yaşatmayı da sağladık. Sonrasında da tüm vücut onarımı faaliyetlerine başladık." diye konuştu. Kaynak: Basın Bülteni

Boğaziçi LifeSci Temizodaları,Geleceğin Sağlık Projelerini Hayata Geçirecek

Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi (Boğaziçi LifeSci) bünyesinde faaliyet gösteren Tıbbi Cihaz Geliştirme Birimi gelişmiş altyapısıyla üniversitenin araştırma gücünü artırırken, sanayi iş birliğini de bir üst boyuta taşıyor. Kanser, kalp ve beyin hastalıklarında kullanılan yeni nesil “akıllı” tıbbi cihazların geliştirildiği Temizodalar’da dünya çapında öncü ve ileri Ar-Ge çalışmalarının kliniklerde uygulamaya geçmesi aşamasına kadar desteklenmesi hedefleniyor. Boğaziçi LifeSci (Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi, bünyesinde 2011’den itibaren çalışmalarını sürdüren Tıbbi Cihaz Geliştirme Biriminde birbiriyle bağlantılı - uluslararası kalite belgelerine sahip dünya standardında çalışmalar yapılabilen- beş özgün Temizoda bulunuyor. Son yıllarda gelişen cihaz parkı ve bilgi birikimi ile hızlanan sektörel iş birlikleriyle yeni nesil “akıllı” tıbbi cihaz projeleri hayata geçmeye başlıyor. 10 Haziran 2022’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılışı yapılan Boğaziçi Kandilli Derin Teknoloji Üssü bünyesindeki Boğaziçi LifeSci'de yeni altyapılar kurulmaya devam ediyor. Burada destek alan KOBİ’lerin çalışmalarının önemli bir kısmı “Hedefli Tedavi Teknolojileri” konusuna odaklanırken, birbirine bağlantılı ve tamamlayan çok sayıda ulusal ve uluslararası proje de başladı.  “HEYECAN VERİCİ PROJELERİN MERKEZİ OLMAK İSTİYORUZ” Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi Temizoda Birimi Akademik Koordinatörü Prof. Dr. Cengizhan Öztürk, sağlık teknolojilerinde heyecan verici projelerin merkezi olmayı hedeflediklerini söylüyor.  Bu yaklaşımla başta kanser, kalp ve beyin hastalıklarına yönelik yeni nesil “akıllı” tıbbi cihaz çalışmalarının sürdürdüğünü belirterek, “Gelecekte çok sayıda tıbbi cihazın küçülerek vücutlarımızın içine girmesini ve sağlık sistemleriyle konuşur hale gelmesini bekliyoruz. Bu yeni nesil akıllı ‘in vivo’ (vücut içi) biyomedikal cihazların, hem canlı dokularla uyumlu plastik-metal alaşımlar veya alternatif biyomalzemeler içermesi, hem de içinde gelişmiş sensörler barındıran bir yapıda olması gerekiyor. Temizodamızın altyapısını bu tür projeler için hazır hale getirmiş durumdayız. Bu alandaki akademik çalışmalarla birlikte endüstrinin mevcut ihtiyacını karşılayacak şekilde özgün plastik-metal ürünlerin geliştirilmesine destek olmayı da sürdürüyoruz. Aktif cihazlarda gerek duyulan elektronik parçaları mümkün olduğunca tıbbi cihazların içine yerleştirmeye çalışıyoruz. Dünya çapında öncü çalışmaları ülkemizde, Boğaziçi Üniversitesinde, hayata geçirebileceğimize inanıyoruz. Bu cihazların en önemli sağlık sorunlarımız arasında yer alan kanser, kalp ve beyin hastalıklarının tedavisinde kullanılmasını bekliyoruz” diye konuşuyor. “ULUSLARARASI KALİTE BELGELERİNE SAHİBİZ” Boğaziçi LifeSci Tıbbi Cihaz Geliştirme Birimi (Temizoda) Teknik Koordinatörü Ahmet Turan Talaş da gerekli uluslararası kalite belgelerini aldıklarını belirtiyor. Temizodaların dünya standartlarında altyapı, uzmanlık ve kontrol sistemleri barındırdığının ifade eden Talaş şunları söylüyor:  “Temel standart olan ISO 14644 ile birlikte, ISO 13485 Tıbbi Cihazlar Kalite Yönetim Sistemi Belgelendirmesine sahip temizodalarımız dünya standartlarında altyapı, kalite güvence, takip ve yönetim sistemleri ile çalışmalarını sürdürüyor. Bu odaların nem, sıcaklık ve basınçları 7 gün 24 saat kontrol altında. Burada bir taraftan kardiyovasküler alanda kullanılan nikel ve titanyum alaşımı olan Nitinol şekil hafızalı metaller kullanılarak tasarlanan stent çalışmaları sürerken, diğer yandan çok amaçlı özel sensör sistemleri geliştiriliyor.” “DAMAR TIKANIKLIĞINDA AÇIK KALP AMELİYATINA GEREK KALMAYACAK” Temizoda proje uzmanı Ahmet Turan Talaş, sektörden altı firmayla kurulan iş birliğiyle dünyanın dikkatini çekmeyi hedefleyen projelerin hayata geçtiğini de vurguluyor. Son olarak kardivasküler bir hastalık olan damar tıkanıklığının daha hızlı ve etkin tedavisine yönelik yeni bir ekipman geliştirdikleri bilgisini de paylaşıyor: “Hedefimiz, ortaya koyduğumuz ürünlerimizle fark yaratmak. Odaklandığımız sağlık ve elektrik-elektronik alanda bu doğrultuda ilerliyoruz. Temiz odamızda özellikle sağlık alanında çok kullanılan nikel-titanyum alaşımlı Nitinol malzemelerin şekillenmesinde ileri seviyedeyiz. Paydaş bir firmamızla CE Belgesi almayı başaran yeni bir tıbbi ürün geliştirdik. Bu cihaz, yoğun cerrahi müdahale gerektiren damar tıkanıklığının anjiyo konforunda tedavisine imkan sağlıyor. Cihaz sayesinde cerrah - açık kalp ameliyatı gerektirebilen - kardiyovasküler damardaki tıkanıklığa kasık gibi uygun bir bölgeden girerek ulaşabiliyor. Ardından bu bölüm kolay kullanıma sahip tıbbi cihazın haznesine alınarak damarın açılması sağlanıyor. Cihaz sayesinde hastanın iyileşme süresi de çok büyük oranda düşüyor.”  “PROJELERİNİ İLERİ TAŞIMAK İSTEYEN FİRMALARA TAVSİYE EDİYORUM” Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi (Boğaziçi LifeSci) bünyesinde faaliyet gösteren Tıbbi Cihaz Geliştirme (Temizoda) Biriminde altı firma projelerini Boğaziçi Üniversitesi’nin araştırma ve uzman desteğiyle geliştiriyor. Bunlar arasında yer alan sağlık teknolojileri firması Bloocell’in CEO’su Mustafa Cüneyt Çıkman, merkezin gelişmiş altyapı, uzmanlık ve yönetimiyle projelerini hayata geçirerek ürünleştirmeyi hedefleyen firmalara çok büyük fırsatlar sunduğunu anlatıyor: “Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezinin sunduğu olanaklarla firmamızda Ar-Ge ve Ür-Ge (ürün geliştirme) faaliyetlerimiz çerçevesinde yapmamızın çok zor olduğu bazı çalışmaları gerçekleştirme fırsatı bulduk. Özellikle tıbbi cihazlar konusunda bu temiz odaların altyapısı ve bilim insanlarının uzmanlığı bize daha da güç kattı. Yeni projeler için zaman kaybetmeden çalışmayı sürdürüyoruz. Projelerini, bir sonraki aşamalara taşımak isteyen firmalara burayı gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum.” Kaynak : Basın Bülteni

Boğaziçi LifeSci , Kanser Araştırmalarında En Yeni Teknoljileri Uyguluyor

Boğaziçi LifeSci; kanser tedavisinde büyük önem taşıyan ve çok hızlı gelişmekte olan Hedefli Tedavi Teknolojileri konusuna odaklanarak, ulusal ve uluslararası proje desteklerinden güç alarak, konusundaki uluslararası mükemmeliyet merkezleri ile yarışabilecek bir seviyeye ulaşma hedefine emin adımlarla ilerliyor. Bu amaçla düzenlenen etkinliklerden biri olan Uluslararası Hedefli Tedavi Teknolojileri Sempozyumu; konusunda tanınan uluslararası akademisyenleri ve araştırmacıları konuşmacı olarak bir araya getiriyor; hedefli tedavi alanında geliştirilen en güncel teknolojileri, akademisyenlere, öğrencilere, girişimcilere ve sektör temsilcilerine sunmayı planlıyor. Bu etkinlik; Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti ortaklığında, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yürütülen Rekabetçi Sektörler Programı çerçevesinde, “Yaşam Bilimleri KOBİ’lerinin Küresel Rekabetçiliğini Arttırmaya Yönelik Ar-Ge Destek Laboratuvarları Teknik Destek Projesi” başlıklı bir IPA projesi kapsamında planlanmıştır. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Kampüsü, Derin Teknoloji Üssü içindeki Boğaziçi LifeSci birimlerinin güçlendirilmesi bu IPA projesi ile sağlanıyor; merkez bünyesindeki Deney Hayvanları Bakım ve Üretim Birimi (Vivarium), Tıbbi Cihaz Geliştirme Birimi (Temizoda), Test Analiz Ünitelerinin mevcut altyapıları daha iyi hizmet verecek şekilde geliştiriliyor. Bunlara ek olarak, LifeSci bünyesinde açılan Kandilli Derin Teknoloji Üssü içinde, Türkiye’de öncü ve örnek yeni altyapılar hayata geçiriliyor. Türkiye’nin mevcut cihazları ile ilk ve en kapsamlı Deneysel Hayvan Görüntüleme Merkezi bunların en başında gelmekte. Boğaziçi LifeSci olarak, IPA projesinden alınan destek ile, yaşam bilimleri alanında faaliyet gösteren KOBİ ve girişimcilerin; teknoloji, inovasyon ve katma değere odaklı araştırma ve geliştirme çalışmalarının hızlandırılması hedefleniyor. Kandilli Derin Teknoloji Üssü içinde bulunan ve aynı şekilde mevcut IPA proje kapsamında desteklenen Teknopak İstanbul Cube Incubation binasındaki BioCube kuluçka altyapısındaki olanaklar ile; yaşam bilimleri ve sağlık teknolojisi alanlarında, akademik girişimcilere ve KOBİ’lere, ihtiyaç duydukları laboratuvar ve pilot üretim tesisi gibi kritik altyapılar sağlanıyor; düzenlenen etkinlikler, eğitimler ve mentorluk destekleriyle girişimcilik yolculukları hızlandırılıyor. IPA projesinden alınan bu güçle, Boğaziçi LifeSci; stratejik ortaklıklar ve proje paydaşları ile, kendi alanındaki KOBİ ve girişimcilerin uluslararası seviyede bilgi ve teknoloji ile üretimlerini, fikirden ürüne uzanan tüm kritik aşamalarda destekliyor. Özellikle; üniversitelerde ArGe sonucu üretilen bilgi ve teknolojilerin klinikte kullanılacak seviyeye getirilmesi, geliştirilen teknolojilerin ticarileştirilme yolunda ilerleyerek ekonomik değer oluşturması ve bunun sürdürülebilir şekilde artması hedefleniyor. kaynak:basın bülteni

BERKO İlaç 40. Yaşını Kutluyor

Berko İlaç 40’ıncı Yaşına Yenilenerek Giriyor Berko İlaç, kurumsal tanıtım filmini ve web sitesini yenileyerek tüm paydaşlarına ulaşmaya devam ettiğini duyurdu. 40’ıncı yılına yaklaşan Berko İlaç kendini her daim, her alanda güncellemeye ve güçlendirmeye devam ediyor. Web sitesi ve kurumsal tanıtım filmini yenileyen ilaç şirketi, 40’ıncı yaşına girerken yenilikçi ve modern vizyonuna vurgu yapıyor. Yapılan açıklamaya göre, ilaç şirketinin yeni web sitesi; yakın zamanda yenilenen kurumsal kimliğinden beslenerek, modern iş yaşamı ve iş yapma şeklini ifade eden sade, şık ve güncel bir tasarımla dijital mecrada ziyaret edilmeye başlandı. Yenilenen site, tüm paydaşlarının ilaç şirketi hakkında daha çok bilgiye ve en güncel haberlere ulaşabileceği bir mecra olarak, kullanıcı dostu arayüzüyle dikkat çekiyor. Web sitesine cep telefonu, tablet, bilgisayar gibi tüm elektronik cihazlardan kolaylıkla erişilebiliyor. İlaç şirketi aynı zamanda her yıl artan ürün gamı, büyüme grafiği, sağladığı istihdam, Ar-Ge ve ihracat kapasitesi ile mükemmele yolculuğunu filmleştirerek paydaşlarının beğenisine sundu. Kurumsal tanıtım filmi yalnızca bir video olmaktan öte, bir başarı hikayesi olarak Diyarbakır’daki eczaneden dünyaya uzanan yerli bir üretici olarak, ulusal kalkınmaya sağlanan katkıyı tüm yönleriyle anlatılan bir belge niteliğinde. Berko İlaç Yönetim Kurulu Üyesi Eylem Beran, “Değişim genel itibariyle hayatımızın bir parçası. Gelişmek, güncel olmak, sağlığa ve topluma daha fazla katkı sağlamak istiyorsanız öyle olmak durumunda. Biz de kurumumuzun aynalarından biri olan dijital yüzümüzü yenilemeye gittik. Var olan web sitemiz ile kurumsal tanıtım filmimizi şimdiye ve yarına ait normlarla tazeledik. Büyüme hızımız her geçen artarak devam ediyor ve bu büyümeyi yenilenerek daha iyi anlatabileceğimizi düşünüyoruz. 40’ıncı yaşımıza sağlam adımlarla ilerliyoruz” dedi.

Kanser Tedavisinde Başarı Oranı Yükseldi

Lösemili Hastalar Derneği (LÖSEMA) Kurucu Başkanı Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, kanser tedavilerinde artık biyoteknoloji, immünoloji ve hücresel tedavilere geçişin başladığını belirterek, "Bu gelişmeleri sağlayan en önemli kaynak, klinik araştırmalar. Kanser tedavisinde son 30 yıla bakıldığında yüzde 40'larda olan başarı oranı, bugün yüzde 80'leri geçti." dedi. Altuntaş ve derneğin Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Sinan Dal, 1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası kapsamında sağlık muhabirleriyle iftarda bir araya geldi. Bu haftanın toplumu kansere karşı bilinçlendirmek açısından önem taşıdığına işaret eden Altuntaş, "2020 dünya kanser istatistiklerine göre, yılda yaklaşık 20 milyon yeni kanser vakası görülüyor, 10 milyon kişi de kanser nedeniyle yaşamını kaybediyor." bilgisini verdi. Kanserden ölümlerin 2030'a kadar artış göstermesinin beklendiğini ama yeni tedavi yöntemlerinin özellikle bazı kanser türlerinde çok ciddi gelişmeleri beraberinde getirdiğini anlatan Altuntaş, "Yenilikçi tedavi yöntemleriyle özellikle bazı kanser türlerinde ölüm oranları azaldı. Örneğin, rahim ağzı kanserine bağlı ölümler yüzde 65 civarında azaldı. Lenf bezi kanserlerine, lösemilere bağlı ölümler de ciddi düzeyde azaldı. Kanser rakamları artarken kansere bağlı ölümler geçmiş dönemlere kıyasla azalmakta." diye konuştu. "Lösemi tedavi edilebilir ve tamamen yok edilebilir bir hastalık" Prof. Dr. Altuntaş, artık lösemisiz bir yaşamın mümkün olduğunu vurgulayarak, şu bilgileri paylaştı: "Günümüzde lösemi, tedavi edilebilir ve tamamen yok edilebilir bir hastalıktır. Ülkemizde her yıl 1500-2 bin yeni lösemi vakası görülmektedir. Her ne kadar lösemi görülme sıklığı artmış olsa da güncel tedaviler ile uzun süreli yaşam, yüzde 60'lara kadar çıkmıştır. Bazı çocukluk çağı lösemilerinde bu oran yüzde 90'lara kadar ulaşmaktadır." Altuntaş, lösemide ilk aşamanın ilaç tedavisi olduğunu, ilaç tedavisi ile hastalık kontrol edildikten sonra bazı hastalara kemik iliği nakli yapılması gerektiğini aktardı. "CAR-T çığır açan bir tedavi" Kanserde CAR-T hücre tedavisinin Türkiye'deki klinik çalışmalarının devam ettiğine değinen Altuntaş, yurt dışında uygulanan bu tedavinin özellikle akut lenfoblastik lösemide (ALL) mükemmele yakın sonuçlar verdiğini vurguladı. Prof. Dr. Altuntaş, "CAR-T hücre tedavisi çığır açan bir tedavi. ABD ve Avrupa'daki onaylarını özellikle lösemiler üzerine aldı. Kısa dönem sonuçları yüzde 90 düzeyinde, orta ve uzun vadeli sonuçlarının da görülmesi gerekiyor." dedi. Lenfomada ise erken teşhisin çok önemli olduğuna, Hodgkin lenfoma başta olmak üzere, bazı lenfoma gruplarında bu sayede yüzde 90'a kadar tedavi başarısı sağlandığına dikkati çeken Altuntaş, sebebi bilinmeyen ateş, son 6 ayda yüzde 10 üzerinde kilo kaybı, lenf bezi büyümesi gibi belirtilerde mutlaka bir uzmana başvurulması gerektiğini söyledi. Altuntaş, "Lenfomalarda özellikle immünoterapi ve hücresel tedaviler paradigmayı değiştirecek nitelikte. Bundan 5-6 yıl sonra lenfomaların tedavisinin değişeceğini söyleyebiliriz. Kanser hücrelerinin biyolojik, immünolojik ve hücre özelliklerine göre tedavilerinin düzenlenmesi, özellikle lenfomada daha belirgin hale gelecek." değerlendirmesinde bulundu. Bir kemik iliği kanseri olan multiple myelomada da yeni tedavilerin çok olumlu sonuçlar getirdiğini belirten Altuntaş, "Multiple myelomada artık 10 yılın üzerinde bir yaşam süresi söz konusu. Yenilikçi tedaviler bu hasta grubunun yaşam kalitesini de ciddi şekilde artırıyor." diye konuştu. "Artık kanser tedavileri değişiyor" Özellikle hematolojik kanserlerde konvansiyonel tedavilerin yerini, bireyselleşmiş tedavilere bırakmaya başladığına işaret eden Altuntaş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Önümüzdeki süreçte artık kanser tedavilerinin değiştiğini, kanserde artık yeni paradigmaların oluştuğunu söyleyebiliriz. Kimyasaldan biyoteknolojiye, immünolojiye, bağışıklık sistemine, hücresel tedavilere geçiş söz konusu. Burada bizlere düşen görev hem bu sürece hazırlıklı olmak hem de bilgilendirmelerle toplumu buna hazırlamak. Tıpta bu gelişmeleri sağlayan en önemli kaynak, klinik araştırmalar. Kanser tedavisinde son 30 yıla bakıldığında yüzde 40'larda olan başarı oranı bugün yüzde 80'leri geçti. Bunun en önemli sebebi klinik araştırmalara katılım, klinik araştırmalar kanserde sağ kalımı uzatıyor. Hastalar açısından yenilikçi tedavilere ulaşım bir şanstır, bunun asla 'denek' gibi algılanmaması lazım. Standart tedavileri tüketen hastaların bu tip klinik araştırmalara katılmaları, destek vermeleri son derece önemli." "Türkiye kanser tedavisinde oldukça iyi bir noktada" Altuntaş, "Türkiye şu an kanser tedavisinde oldukça iyi bir noktada. Erişilemeyen herhangi bir tedavi yöntemi yok hatta yenilikçi tedavilere bile erken dönemde ulaşabiliyoruz. Önemli olan bu tedavilerin kendi ülkemizde de üretilmesi, bunun için de daha çok gayret göstermeliyiz." değerlendirmesinde bulundu. Sigara, alkol, hareketsiz yaşam, sağlıksız beslenme, güneş ışınlarına fazla maruz kalmanın kanserde önemli risk faktörleri olduğuna ve bu risklerin ortadan kaldırılabileceğine dikkati çeken Altuntaş, "Bu risk faktörlerini ortadan kaldırarak kanserlerin yüzde 70 kadarını önleyebiliriz." diye konuştu. "Tedavisi devam eden kanser hastaları oruç tutmamalı" Altuntaş, kanserin erken dönemde teşhisi için de ulusal kanser tarama programlarına uyulmasının büyük önem taşıdığını dile getirdi. "Kanser hastaları ramazan ayında oruç tutabilir mi?" sorusunu çok aldıklarını da dile getiren Altuntaş, "Tedavisi tamamlanan, kanseri yenmiş, herhangi bir ilaç tedavisi almayan, kontrol altında olan hastalar istiyorlarsa doktorlarının onayını alarak oruç tutabilirler. Fakat mutlaka bu süreçte hekimlerine danışmalılar. Tedavisi aktif devam eden kanser hastalarına ise gıda ve sıvı alımları oldukça önemli olduğu için oruç tutmalarını önermiyoruz." bilgisini paylaştı. Deprem bölgesinden nakledilen 300 kanser hastasına destek verildi. Prof. Dr. Altuntaş, basın mensuplarının sorusu üzerine, kanserde psikolojik desteğin, rehabilitasyonun da çok önem taşıdığını, tedavi başarısını artırdığını ve bu olanakların geliştirilmesi, yaygınlaştırılması gerektiğini kaydetti. Deprem bölgesindeki çalışmalara yönelik soru üzerine de Altuntaş, deprem bölgesinden nakledilen yaklaşık 300 kanser hastasına Ankara'da tedavilerinin sürdürülmesi, konaklama gibi ihtiyaçlarının karşılanmasına destek verdiklerini bildirdi. Altuntaş, AFAD ve Türk Kızılay ile koordineli bir şekilde bölgedeki kanser hastalarının tedavilerinin sürdürülmesi ve desteklenmelerine ilişkin de çalışmalar yaptıklarını kaydetti. KAYNAK: ANADOLU AJANSI

TÜBİTAK'ın Arge ve İlaç Üretim Tesisi Hazır

TÜBİTAK'ın MAM Yaşam Bilimleri birimi, özellikle biyokimya, moleküler biyoloji gibi temel alanlardaki bilgi birikimini, aşı, ilaç, hastalık tanı ve tedavisi gibi birçok uygulama alanına aktarmada kritik önem taşıyor. Türkiye'nin bu alandaki ihtiyacı doğrultusunda TÜBİTAK önderliğinde araştırma altyapılarının kurulması ve ürüne yönelik projelerin geliştirilmesinde 2014'ten bugüne önemli ivme oluşturuldu. Özellikle biyoteknolojik ilaç geliştirme ve üretiminde TÜBİTAK ve MAM öncülüğünde, ilaç endüstrisiyle ortak olarak hücreden ilaca ilk biyobenzer ilaç projesi geçen yıl tamamlandı. Bu kapsamda Türkiye'de örnek olacak, öncelikle küçük ölçek üretimi destekleyecek İyi Üretim Uygulamaları (GMP) alımına hazır bir alan kuruldu. TÜBİTAK MAM Gebze Kampüsü'nde, Türkiye'deki birçok sanayi kuruluşuna destek verebilecek nitelikte biyoteknolojik ilaç ve aşı ürünlerinin GMP koşullarına uygun, pilot ölçekte üretim kapasitesine sahip "MEDİBİYO" tesisi faaliyete hazır hale getirildi. Şu anda öncül altyapıya sahip merkez, biyoteknolojik ilaç üretimi için sektöre hizmet vermeyi planlıyor. Tesiste üretime, endüstrinin ve ilaç firmalarının talepleri doğrultusunda geçilecek. Türkiye'de pilot ölçekte biyoloteknolojik ilaç ve aşı geliştirme, üretim, test, kalite kontrol ve klinik öncesi araştırmaların tamamen yerli kaynaklar kullanılarak yapılabileceği yüksek teknolojili bir yer kurulması amacıyla hayata geçirilen merkezin, biyofarmasötiklerin araştırma ve endüstriyel üretim süreçleri arasında bir köprü oluşturması hedefleniyor. Kanser Tedavisine Yönelik Çalışmalar Devam Ediyor MEDİBİYO'da, kanser tedavisine yönelik ilaçlar üzerine de çalışmalar yapılacak. TÜBİTAK MAM Yaşam Bilimleri, çeşitli birimlerinde medikal biyoteknoloji alanında araştırmalar gerçekleştiriyor. Bu kapsamda üç boyutlu biyoyazıcı teknolojisiyle kişiye özgü yara örtüsü üretimi, solid tümörlerdeki tanı ve tedaviye yönelik teranostik moleküllerin geliştirilmesi, Kovid-19 ve CD19 hedefli CAR-T hücre tedavi sistemi geliştirilmesi için çalışmalar sürüyor. Ayrıca, biyobelirteç temelli akciğer kanseri erken tanı ve taramayla ilaç tarama çalışmaları için 3 boyutlu akciğer kanseri modelinin geliştirilmesi hedefleniyor. Kemik onarımında hücresel tedaviye dayalı modifiye doku mühendisliği stratejileri, nanopartikül tabanlı moleküler hedefli kolon ve akciğer kanseri tedavisi, kolon kanseri tedavisinde hedeflendirilmiş gen ve ilaç taşıyıcısı yeni dendritik nanoyapıların geliştirilmesi, kanama durdurucu ürünler ve doku yapıştırıcı ürünlerin geliştirilmesi gibi moleküler biyoloji, kimya ve malzemenin kesişimi gibi birçok alanda projeler de devam ediyor. Biyoteknoloji Alanında Uluslararası Anlaşma Öte yandan, TÜBİTAK, Türkiye'nin biyoteknoloji alanında uluslararası olarak görünürlüğüne katkıda bulunacak yeni Uluslararası Genetik Mühendisliği ve Biyoteknolji Merkezi'nin kurulması için Güney Afrika, Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Asya'daki 60'tan fazla ülkenin oluşturduğu konsorsiyumla oluşturulmuş Uluslararası Genetik Mühendisliği ve Teknoloji Merkezi (ICGEB) ile gerekli tüm anlaşmaları yaparak, ön çalışmalara başladı. Merkez, TÜBİTAK MAM bünyesinde çalışmalarını gerçekleştirecek. Bu merkez İtalya, Güney Afrika, Hindistan ve Çin'den sonra dünyada Doğu Avrupa ve Orta Doğu bölgesindeki biyoteknoloji ekosistemi için aşı, ilaç gibi kritik araştırma konularında öncül merkez olmayı hedefliyor.​​​​​​​ KAYNAK:AA

Hayvan Biyoteknoloji Pazarı Büyüyor

Hayvan Biyoteknoloji Pazarı’nin daha iyi anlaşılması, piyasayı ilerleme yönünde etkileyen makroekonomik ve mikroekonomik faktörlerin daha iyi gözden geçirilmesini gerektirir. Bu faktörler, ekonomik kriz yoluyla hızlı pazar hakimiyetinin sağlanmasına ve kazançların çökmesinin önlenmesine yardımcı olur. Rapor, gerçek zamanlı verileri kullanarak pazarın özünü yakalar ve demografik değişiklikleri doğru bir şekilde okur. Rapor, kilit oyuncuların büyüme fırsatlarını değerlendirmelerine ve büyüme cepleri tarafından sağlanan kaynakları en üst düzeye çıkarmalarına yardımcı olur.Rapor ayrıca, rakipler tarafından benimsenen kilit oyuncuların ayrıntılı açıklamalarını, rekabet senaryolarını ve Hayvan Biyoteknoloji Pazarı ve SWOT analizini içeren kapsamlı ürün portföylerini içerir. Bu rapor, makroskopik ve mikroskobik piyasa senaryolarını daha iyi anlamanıza yardımcı olmak için Porter Analizi, PESTEL Analizi ve Pazar Çekiciliği içerir. Bu araştırma raporu, pazar büyüklüğü, segmentasyon, rekabet analizi, tüketici davranışı, pazar eğilimleri, pazar büyüme faktörleri ve potansiyel fırsatlar gibi konuları içerebilir. Bir pazar araştırması raporunun kapsamı, araştırmanın amacına ve raporun hedef kitlesinin özel ihtiyaçlarına göre değişebilir. Bir pazar araştırması raporu, tipik olarak, belirli bir pazar veya sektör hakkında kapsamlı bilgi ve görüşler sağlamayı amaçlar. Pazar Bölümlendirmesi: Rapor ayrıca ürün tipi, uygulama, son kullanıcı ve bölge gibi temel kategorilere ayrılmıştır. Bu kategoriler, okuyuculara pazarın daha net bir resmini vermek için alt bölümlere ayrılmıştır. Alıcıların, üreticilerin ve endüstri tedarikçilerinin tüketici talebini daha iyi anlamalarına, geleceğe yönelik temel politikaları planlamalarına ve yakın gelecek için büyüme stratejilerini planlamalarına yardımcı olmak için her segment araştırmacılar tarafından iyi araştırılmış ve incelenmiştir. size yardımcı olacak anlamlı bilgiler sağlar. Temel Faydalar Çalışma, gelecekteki yatırım ceplerini ortaya çıkarmak için mevcut trendler ve gelecek tahminleriyle birlikte Hayvan Biyoteknoloji Pazarı’nin derinlemesine bir analizini sunar. Rapor, pazar büyümesini yönlendiren ve sınırlayan faktörlerin kapsamlı bir analizini sunar. Paydaşların mevcut pazar fırsatlarını yakalamasına yardımcı olmak için 2023-2028 dönemi için sektörün kapsamlı bir nicel analizi sağlanmıştır. Sektörün kilit segmentlerinin kapsamlı bir analizi, dünya genelinde Hayvan Biyoteknoloji Pazarı türlerindeki eğilimlerin anlaşılmasına yardımcı olur. Sektörün rekabetçi görünümünü anlamak için kilit piyasa oyuncuları ve stratejileri sunulmaktadır. Kaynak: Basın Bülteni

Havayı Temizleyen Mucize

LG PuriCare 360, düzenli filtre temizliği ile, sağladığı temiz havanın kalitesini sürekli hale getiriyor.LG'den tüketiciler bulundukları ortamın havasını iyileştirmek, temiz ve ferah havaya kavuşabilmek için çözümler arıyor. LG'nin hava temizleme cihazı PuriCare 360 girerek bulunduğu ortama temiz ve taze hava sağlıyor. Her teknolojik cihaz gibi, LG PuriCare 360'ında performansını sürdürebilmesi ve her zaman temiz hava kaynağı olabilmesi için düzenli bakımlarının yapılması gerekiyor.360 derece dönerek nerede konumlandığı fark etmeksizin, bulunduğu alandaki tüm havayı temizleyen LG PuriCare 360'ın filtresinin kullanım sıklığına göre değişmekle birlikte ortalama ayda bir kez temizlenmesi gerekiyor. Etkili bir temizlik için ise basit birkaç adımı takip etmek yeterli oluyor.360 derece dönme özelliğine, temiz havayı 7,5 metre ileri taşıyan ve 100 metrekarelik alanı dakikalar içerisinde arındıran LG PuriCare 360 sahipleri, cihazlarını tek başlarına kolayca temizleyebiliyor. Etkili bir filtre temizliği yapmak isteyen kullanıcıların hava temizleyicinin gövde kapağını açarak filtreyi çıkartması ve filtre gövdesine takılı yıkanabilir ön filtreyi çıkartarak yıkaması gerekiyor. Ardından, filtre gövdesini kıl başlıklı elektrikli süpürge ucu gibi yumuşak bir aparatla temizlemek ve yıkanan filtrenin tamamen kuruduğuna emin olarak yerine yerleştirmeleri gerekiyor. Dileyen kullanıcılar ThinQ uygulaması üzerinden filtrenin kalan ömrünü de kontrol ederek gerekli durumlarda yenisiyle değiştirebiliyor.True HEPA filtre sistemine sahip olan LG PuriCare 360, çok ince toz ve alerjenlerin de dahil olduğu 0,3 mikrona kadar olan partiküllerin yüzde 99,97'sini yakalayabiliyor. Ayrıca, kötü koku ve zararlı gazları da yok eden LG Puricare 360 ile ev içerisindeki yemek, parfüm, temizlik nedeniyle kullanılan kimyasal maddelerin kokusu da dakikalar içerisinde ortadan kalkıyor. LG PuriCare'in bakımına özen göstermek ve temiz havanın devamlılığını sağlamak için filtre değişim zamanlarını kaçırmamak gerekiyor. Kaynak:AA

Genetik Toksikoloji Test Pazarı Uygulaması

Küresel Genetik Toksikoloji Test Pazarı araştırma raporu, uluslararası ticaret için küresel bir bakış açısı kazanmayı mümkün kılar. Rapor, temel endüstri eğilimleri, pazar büyüklüğü ve pazar payının analizini ve tartışmasını öngörüyor. Bu pazar raporu, endüstrinin başlıca pazar yönlendiricilerini, kısıtlamalarını, zorluklarını ve fırsatlarını umut verici trendlerle birlikte analiz eder. Bir rapor ayrıca, endüstrinin geçmişini, bugününü ve gelecekteki durumunu dikkate alarak, ana üreticiler, trendler, fırsatlar, pazarlama stratejileri, pazar etki faktörleri ve ana bölgeler, türler ve dünya genelindeki uygulamalara göre tüketici ihtiyaçlarının bir analizini de sağlar. Sürücüler ve Kısıtlamalar Sağlık sektörü, kozmetik endüstrisi, gıda endüstrisi ve diğerleri gibi çeşitli son kullanım endüstrilerinde artan genetik toksikoloji testi uygulaması pazarın büyümesini sağlıyor. Gıda işleme endüstrisindeki büyümenin ve kozmetik talebinin pazarı yönlendirmesi bekleniyor. Ar-Ge faaliyetlerinin amacı, preklinik aşamalarda bileşiklerin kabulünü artırarak Faz I ilaç adaylarının genel onay şansını arttırmaktır.        Anahtar Oyuncular: Thermo Fisher Scientific, Inc. Charles River Laboratories International, Inc. Laboratory Corp of America Holdings Eurofins Scientific Merck KGaA Gentronik Limited Jubilant Life Sciences Toxikon Corporation Sotera Health LLC MB Research Laboratories Shanghai Medicilon Inc Bu rapor, şirkete genel bakış, finansal genel bakış, ürün portföyü, iş stratejileri ve son gelişmeler gibi çeşitli özelliklere dayalı olarak küresel Genetik Toksikoloji Test Pazarı Size’deki kilit oyuncuların profilini çıkarır. Bu Çalışmanın Amacı: Türe, uygulamaya, son kullanıcıya ve bölgeye göre küresel pazarın derinlemesine bir analizini sağlayın Sektöre özgü kısıtlamaların yanı sıra sürücüler, fırsatlar, kısıtlamalar gibi pazar büyümesini etkileyen faktörler hakkında kapsamlı ayrıntılar sağlayın Genel pazar ve mikro pazarları analiz etme ve tahmin etme Yeni ürün lansmanları, genişlemeler ve birleşmeler gibi rekabet ortamlarını analiz edin ve değerlendirin        Genetik Toksikoloji Test Pazarı Bölgesel Analizi: Fortune Business Insights analizi, Kuzey Amerika bölgesinin 2023’te Genetik Toksikoloji Test Pazarı için küresel pazarda en üst sırada yer aldığını gösteriyor. Ek olarak, testlerle ilgili yüksek farkındalık düzeyi ve bölge genelinde tıbbi taramanın yüksek oranda benimsenmesi gibi faktörler de tahmin ediliyor. önümüzdeki yıllarda bölge genelinde Genetik Toksikoloji Test Pazarı talebini artırmak için. Ek olarak, büyük pazar oyuncularının varlığı ve bunların ürün lansmanları, satın almalar ve birleşmeler yoluyla katkıları da pazarın büyümesini sağlar. Raporda Genetik Toksikoloji Test Pazarı Size raporunun coğrafi kapsamı Kuzey Amerika, Latin Amerika, Asya Pasifik, Avrupa, Orta Doğu ve Afrika gibi bölgelere ayrılmıştır. Bu rapor, Genetik Toksikoloji Test Pazarı Size’ın kilit ülkelerdeki yayılımına yakından bakıyor. Analiz süresi boyunca her bölgenin farklı bir oranda büyüyeceği tahmin edilmektedir. Genetik Toksikoloji Test Pazarı Size, her arazi için pazar payı, yapı hacmi ve ödüller açısından tahmin dönemi boyunca incelenir. Ayrıca rapor, bölgesel pazarı tüketim ve değer, kar marjları ve değer eğilimleri açısından sunarak paydaşların bilinçli ve hızlı kararlar almasına yardımcı olur. Kuzey Amerika ABD, Kanada, Meksika Avrupa Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya, Türkiye, vb. Asya Pasifik Çin, Japonya, Kore, Hindistan, Avustralya, Endonezya, Tayland, Filipinler, Malezya, Vietnam vb. Güney Amerika Brezilya, Arjantin, Kolombiya vb. Orta Doğu ve Afrika Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Nijerya, Güney Afrika Rekabet Ortamı: Kapsamlı bir şirket profili, üretim grafikleri, ürün teklifleri ve her şirket tarafından açıklanan gelirle ilgili verilerle birlikte rapora dahil edilir. Buna ek olarak, tahmin dönemi boyunca her üreticinin sahip olduğu pazar payını, sonraki fiyat hareketlerini ve her üreticinin kaydettiği brüt kârı ana hatlarıyla belirtir.   Kaynak: Basın Bülteni

Savunma Sanayisinde Medya Zirvesi

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı himayelerinde, Millî Savunma Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı destekleriyle, Savunma Sanayii Araştırmaları Merkezi (SASAM) tarafından 20 Mart Pazartesi günü Teknopark Ankara’da düzenlenen Savunma Sanayii Medya Zirvesi yoğun ilgi ile tamamlandı. Türk savunma sanayiinde önemli bir boşluğu doldurmayı amaçlayan zirveye 400’den fazla kişi, 70’ten fazla basın kuruluşu ve 100’den fazla savunma sanayii firması katıldı. Zirvenin açılış konuşmasını yapan İvedik Organize Sanayi Bölgesi (OSB) ve Teknopark Ankara Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Gültekin, savunma sanayisinde geliştirilen her proje ve üretilen her ürünün ulusal medya yoluyla paylaşılmasının güçlerine güç kattığına işaret ederek şunları söyledi: “Bu sayede milletimizin desteğini arkamızda her zaman hissediyoruz. Tabii burada öncelikli husus savunma sanayisi alanında faaliyet gösteren firmalarımızın sektör ve ulusal medyayla temas halinde olmasıdır. Bilgi akışı ne kadar hızlı olursa haber olma niteliği o denli artacaktır. Bilgi kirliliğinin bu denli yoğun yaşandığı bu dönemde doğru haberler yayınlayarak savunma sanayisi sektörünün itibarını koruyan medya organlarımız stratejik öneme sahiptir. Savunma sanayisi sektörü, doğası gereği hassas bilgiler içeren bir alandır, yanlış haberler veya eksik bilgiler, ciddi sonuçlara neden olabilir. Bu nedenle medya bu alanda doğru bilgiyi, uygun içeriklerle aktarmalıdır. Bu, ulusal güvenlik ve sektörün itibarı için oldukça önemlidir. Medya, ihracat için de başlı başına bir lokomotiftir. Uluslararası medya, savunma sanayisi sektörü hakkında yapılan araştırmaları ve yenilikleri yayınlayarak, ihracata doğrudan katkı sağlamaktadır. Bu, savunma sanayisi sektörünün yenilikçi ve rekabetçi kalmasına yardımcı olmaktadır.” SASAM Başkanı Volkan Öztürk ise zirvede yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “Zirveyi, savunma sanayisi sektörünün tarafları olan firmaları ve basını bir araya getirerek tanışmalarını ve tecrübe paylaşımını sağlamak için hayata geçirdik. Ülkemizde tüm yönleriyle gelişen ve genişleyen savunma sanayisinin etkisi ekonomik, toplumsal ve stratejik alanlarda kendisini hissettirmektedir. Bu etki doğru analiz ve planlamayla katlanarak büyüme potansiyelini içinde barındırmaktadır. SASAM bu potansiyelin değerlendirilmesi amacıyla sektördeki tüm paydaşlara akademik bir anlayışla hizmet vermek için kuruldu.” Zirveye, “Savunma Sanayiinde Pazarlama İletişimi” konulu Panel ile devam edildi. Moderatörlüğünü SASAD Genel Sekreteri Ruşen Kömürcü’nün yaptığı panelde, METEKSAN Uluslararası Satış, Pazarlama ve Kurumsal İtibar Direktörü Burak Akbaş, FNSS Kurumsal İletişim Müdürü Cem Altınışık, ARMELSAN İş Geliştirme Müdürü Erdem Tümdağ, CANiK İş Geliştirme ve Kurumsal İletişim Müdürü Gençay Gençer konuşma gerçekleştirdi.Zirvenin öğleden sonra olan programında, farklı konularda söyleşiler düzenlendi. Türkiye Marka Ofisi Koordinatörü Nur Özkan Erbay, MSB Teknik Hizmetler Genel Müdürü Tümgeneral Hüseyin Duman, HAVELSAN Kurumsal İletişim Müdürü Burak Gayretli, HAVELSAN Strateji Grup Lideri Erol Yücel, TURDEF Genel Yayın Yönetmeni Özgür ekşi, Doç. Dr. Merve Seren, Savunma Sanayii Araştırmacısı Arda Mevlütoğlu ve TRT Arapça Haber Müdürü Muhammed Ünalmış savunma sanayiinin iletişimi, iş geliştirmesi ve ihracatı ile ilgili konular hakkında konuştu. Savunma sanayii firmalarının kurumsal iletişim ve iş geliştirme birimleri, savunma sanayii sektör basını ve ulusal basını bir araya getiren etkinlikte, firmalar tarafından açılan stantlarda B2B görüşmeler gerçekleştirildi. Kaynak:AA

Expomed Eurasia Fuarında Çeşitli Sektörler Bir Araya Geldi

Avrasya’nın lider medikal ve sağlık fuarı Expomed Eurasia, 23 binden fazla sektör profesyonelini ağırladı İstanbul’daki Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde 16-18 Mart tarihlerinde, 30’uncu kez kapılarını açan Avrasya’nın lider medikal ve sağlık fuarı Expomed Eurasia, 700’ün üzerinde yerli ve yabancı firmanın katılımıyla gerçekleşti. Büyük ilgi gören fuarı, üç gün boyunca 120’den fazla ülkeden 4.718, Türkiye içinden 18.642, toplamda ise 23.360 sektör profesyoneli ziyaret etti. Reed Tüyap Fuarcılık tarafından düzenlenen 30. Expomed Eurasia Fuarı, 700’ün üzerinde yerli ve yabancı medikal firmanın katılımı ile 16-18 Mart tarihleri arasında İstanbul, Büyükçekmece’deki Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşti. Uluslararası Ziyaretçiler Fuara Akın Etti Reed Tüyap Genel Müdürü Berkan Öner, Expomed Eurasia Fuarı’nın medikal alanında Türkiye’de kesintisiz olarak düzenlenen tek ihtisas fuarı olduğunu belirterek, “Fuarımız ilk günden itibaren büyük ilgi gördü. Üç gün boyunca 120’den fazla ülkeden 23.360 sektör profesyonelini ağırladık. Türkiye’deki medikal endüstrisini uluslararası bir pazarda geniş bir coğrafyaya bu fuar vesilesiyle tanıtmış olduk” diye konuştu.   Fuarda yer alan İnovasyon Alanı’nda ziyaretçiler, medikal alandaki en yenilikçi ürün ve hizmetleri yakından inceleme fırsatı yakaladı. Expomed Eurasia Fuarı’nda elektro medikal ekipmanlar, laboratuvar teknolojileri, ortopedi – fizik tedavi – rehabilitasyon ürünleri, hastane yapı ve medikal sarf malzemeleri ile reçetesiz satılan vitamin ve gıda takviyeleri alanlarında yerli ve yabancı katılımcı firmaların en son medikal ürün ve teknolojileri sergilendi.   2020 yılından beri hibrit formatta düzenlenen Expomed Eurasia, 2023 yılında da hem online hem de fiziki olarak organize edildi. Bu sayede katılımcı firmalar, potansiyel müşterileri ile 16-18 Mart tarihlerindeki fiziki fuarın yanı sıra online iş ağı platformu “Business Connect Programı” üzerinden 13-17 Mart 2023 tarihlerinde “Distribütör Günleri” kapsamında dijital olarak bir araya geldi.  Fuar sonrası dönemde ise “Online İş Bağlantıları” kapsamında katılımcılar ve ziyaretçiler online olarak 20 Mart-3 Nisan 2023 tarihleri arasında da iletişimde kalabilecekler.   Depremzedeler Unutulmadı Expomed sektörel katkılarının yanında sosyal bir amaca da hizmet etti. Deprem sonrasında düzenlenen bütün Tüyap fuarlarında olduğu gibi Expomed Eurasia süresince fuar giriş biletlerinden ve otoparklardan elde edilen gelir, deprem bölgesindeki vatandaşlarımıza aktarılacak.  2024 Fuarının Tarihini Takviminize Şimdiden Not Edin! 30 yıldır kesintisiz devam eden Expomed Eurasia Fuarı, İstanbul’u medikal dünyanın ticaret merkezi haline getirmeye devam edecek. 2024 yılında fuar, 25-27 Nisan tarihleri arasında her zamanki adresi olan Büyükçekmece, İstanbul’daki Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde 31. defa düzenlenecek. Kaynak: AA

Rolls Royce Uzaya Çıkıyor

Son zamanlarda bilim dünyasının üzerine bir hayli kafa yorduğu uzay evreninde özellikle Ay ve Mars konusundaki çalışmalar hızlanmaya başladı. Mars’ta yaşam olduğunu keşfeden NASA, çalışmalarını hızla sürdürürken; çalışmalarının pek çoğu Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından yapılıyordu. Rusya da uzay maceraları konusunda en köklü ülkelerden biri olurken, denkleme bir de Birleşik Krallık (UK) el atma kararı aldı. Bunun için Rolls-Royce devreye girdi. ROLLS-ROYCE’DA ÇALIŞMALAR BAŞLADI Airbus ve Boeing gibi uçak üreticilerine motor üretmesiyle de bilinen Rolls-Royce, bu kez yönünü uzaya döndü. Bir süredir uzay çalışmaları gerçekleştirdiği öğrenilen Rolls-Royce, 1950’den bu yana çeşitli enerji kaynakları ile ilgili çalışmalar gerçekleştirmişti. Şimdilerde nükleer enerji ile ilgilenen Rolls-Royce, Ay’da kullanılacak reaktörler üretmeyi planladığını duyurdu. Bu sayede uzayda sonsuz enerji elde etmenin mümkün olabileceğini düşünen Rolls-Royce ile UK Space Agency Ay’da koloni yaşamı kurulmasının önünü açmak için enerji üretimini ilk adıma almış gibi görünüyor. REAKTÖRLER 2029 YILINA KADAR YETİŞEBİLİR Bilindiği üzere, bir süredir tüm dünyada devam eden kuraklık sorunu, gıda konusunda endişelerinin artmasına neden olurken; iklim krizleri ve deprem gibi felaketlerin artışı da insanlığın yeni bir yaşam alanı arama çalışmalarını hızlandırdı. Bu nedenle gözünü gökyüzüne diken bilim insanları Ay ve Mars’ta koloni kurma çalışmalarına başladı. Bunun enerji sorununu temel olarak çözmeyi hedefleyen UK Space Agency ile Rolls-Royce, nükleer reaktör çalışmalarının startını verdi. Önceki çalışmalarının devamı gibi görülen nükleer reaktörlerin fotoğraflarını da yayınlayan Rolls-Royce, yeni üretimlerine “Rolls-Royce Mikro-Reaktör” adını koydu. Ayrıca, Rolls-Royce, reaktörleri 2029 yılına kadar kurulabilir hale getirmeyi planlıyor. Kaynak: Basın Bülteni

Dünyanın En Eski Bulutlarının İncelenmesi Sona Erdi

NASA'nın AIM görevi, uzayda geçirdiği 15 yılın ardından sona eriyor. Ajans, kısa bir blog gönderisinde, geçtiğimiz Perşembe günü batarya gücü arızası nedeniyle uzay aracı için operasyonel desteği sonlandırdığını resmi olarak duyurdu. NASA, AIM'in bataryasıyla ilgili sorunları ilk olarak 2019'da fark etti, ancak görev Dünya'ya hala önemli miktarda veri gönderiyordu. Batarya gücündeki son düşüşün ardından NASA, AIM'in yanıt vermemeye başladığını belirtiyor. AIM ekibi, yeniden çalışma ihtimaline karşı uzay aracını iki hafta daha izleyecek. Ancak blog gönderisinde kullanılan dile bakılırsa, NASA'nın pek umutlu olduğu söylenemez.NASA, Dünya'nın üst atmosferinde yüzlerce yıl kalabilmeleri nedeniyle fosilleşmiş bulutlar olarak da bilinen, gece parlayan bulutları incelemek için 2007 yılında AIM - Mezosferdeki Buz Aeronomisi – görevini başlattı. Uzay aracı, gezegen yüzeyinin 600 kilometre yukarısındaki gözlem noktasından topladığı verilerle bilim insanları için paha biçilmez olduğunu kanıtladı. AIM tarafından toplanan veriler, insan kaynaklı iklim değişikliğinden kaynaklanan metan emisyonlarının geceleri parlayan bulutların daha sık oluşmasına neden olduğunu tespit eden yakın tarihli bir 2018 araştırması da dahil olmak üzere 379 hakemli makalede kullanıldı. Başlangıçta bu görevin sadece iki yıl faaliyet göstermesi beklendiği düşünülürse, topladığı veri miktarının küçümsenemeyeceği rahatlıkla söylenebilir.

Astronotların Gözyaşları Uzayda Ev Yapılmasını Sağlayacak

StarCrete diye adlandırılan malzeme, sıradan betonun iki katı dayanıklılığa sahip ve pahalı inşaat malzemelerini dünya dışındaki yerlere taşıma ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Manchester Üniversitesi'ne bağlı, keşfin arkasındaki ekip daha önce Mars toprağını bağlamak için astronotların kan ve idrarını kullandıkları bir beton geliştirmiş fakat bunun büyük ölçekli projelerde pratik olmadığı görülmüştü. Yeni StarCrete'te yapay Mars tozunu bağlamak için bunların yerine (her ikisi de uzay görevlerinde yaygın bulunan) patates nişastası ve bir tutam tuz kullanılıyor. Geleceğin Biyoüretimi Araştırma Merkezi'nde araştırma görevlisi ve bu projenin baş araştırmacısı olan Dr. Aled Roberts, "Astronotlara gıda olarak nişasta üreteceğimizden bağlayıcı madde için insan kanı yerine bunu kullanmak daha mantıklı geldi. Ayrıca gelişmesi için hâlâ uzun yıllara ihtiyaç duyduğumuz mevcut yapı teknolojileri, ciddi miktarda enerji ve fazladan ağır iş makinesi gerektiriyor. Bu da bir görevin maliyet ve karmaşıklığını artırıyor" dedi. Dr. AledRoberts, "StarCrete'in bunların hiçbirine ihtiyaç duymaması, görevi basitleştirerek daha ucuz ve daha uygulanabilir hale getiriyor. Zaten astronotlar da muhtemelen yara kabuğu ve idrardan yapılmış evlerde yaşamak istemez" diye ekledi. Bir çuval patates 213 tuğla üretmeye yetecek kadar nişasta içeriyor. Bilim insanları 25 kilogram ağırlığındaki bir çuval patates cipsinin yaklaşık yarım ton StarCrete, yani kabaca 213 tuğla üretmeye yetecek kadar nişasta içerdiğini hesapladı. Malzemeyi gözyaşıyla güçlendirebilecekler. Malzemeyi güçlendirmek için gereken tuz da astronotların gözyaşlarından ya da Mars yüzeyindeki bileşiklerden elde edilebilir. StarCrete'i geliştirmeyi ve test etmeyi sürdürmek için DeakinBio adlı bir girişim kuran ekip, bu icadın normal betona çevresel açıdan daha sürdürülebilir bir alternatif sunduğunu ve Dünya'daki binalarda kullanılma potansiyeli taşıdığını iddia ediyor. Araştırma, Open Engineering adlı bilimsel dergide yayımlanan "StarCrete: a starch-based biocomposite for off-world construction" (StarCrete: Dünya dışındaki inşaatlar için nişasta bazlı bir biyokompozit) başlıklı çalışmada detaylandırıldı. Kaynak:AA

Hubble Uzay Teleskobundan Yeni Keşif

Geçtiğimiz günlerde Hubble uzay teleskobundan elde edilen görüntü, Dünya'dan görülebilen bir galaksiyi gözler önüne serdi. Paylaşılan bilgilere göre bilim insanları, Hubble uzay teleskobu ile UGCA 307 adlı galaksi gözlemledi. Hubble uzay teleskobu, UGCA 307 adlı galaksiyi görüntüledi Cüce galaksi olarak adlandırılan bir tür olduğundan, bu galakside sadece küçük bir yıldız kümesi bulunuyor. Bunlar, birkaç milyar yıldızlı galaksiler olarak tanımlanıyor. Samanyolu galaksisinde yüz milyarlarca yıldız bulunduğunu belirtmekte fayda var.UGCA 307, Samanyolu galaksisinin aksine çok fazla dala sahip değildir. Görüntülenen galakside, yeni yıldızların oluştuğu parlak kırmızı bölgeler gibi görülebilen özellikler mevcut. Yıldızlar gençken, yakındaki gazı aydınlatan ve parlak bir şekilde parlamasına neden olan ultraviyole radyasyon yayıyor. NASA, insanlık için yeni yaşam alanları arıyor! Teleskopta bulunan Hubble'ın Gelişmiş Araştırma Kamerası (ACS) cihazı, elektromanyetik spektrumun insan gözünün algılayabildiği bir teknolojiye sahip. Yetkililer, görüntünün bu teknoloji sayesinde ACS ile çekildiğini açıkladı. ACS, radyasyonun yıldız oluşum bölgelerinin etrafındaki toz bulutları üzerindeki etkisini görüntüleyebilme özelliğiyle karşımıza çıkıyor. Hubble teleskobunda çalışma yürüten bilim insanları, "Bu görüntü, gökbilimcilere galaktik mahallemiz hakkında fikir veren, bilinen tüm yakın galaksileri keşfetmeye yönelik bir Hubble projesinin parçası. Bu Hubble projesi, Hubble'ın gözlem planındaki kısa boşluklardan yararlanarak yakındaki galaksilerin kalan dörtte birini keşfetmek için yola çıktı." ifadelerine yer verdi. Kaynak: Basın Bülteni

NASA'nın Kıyafetleri Yenilendi

NASA, 2025 yılındaki Ay'a insanlı yolculuk misyonuna yetişmek üzere 2 adet kıyafet üretilmesi projesine 1 milyar dolar ayırdı. Yeni tasarım astronotların kıyafetleri, bilimsel deneylerde yardımcı olacak ve hareket kabiliyetlerini artıracak özellikler barındırıyor. Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Ay'a yeniden yapılacak insanlı yolculuk için tasarlanan uzay kıyafetini görücüye çıkardı. Yeni tasarım astronotların Ay yüzeyinde yapacakları bilimsel deneylerde onlara yardımcı olacak ve hareket kabiliyetlerini artıracak özellikler barındırıyor. BBC News'in aktardığı habere göre NASA, prototipi tanıtılan yeni uzay kıyafetini, Artemis 3 projesi kapsamında Ay'a yeniden insanlı yolculuk yapmanın hedeflendiği 2025 yılına yetiştirmeye çalışıyor. Halen ABD'li astronotlar tarafından giyilen uzay kıyafetleri 1981 yılında yapılan tasarıma dayanıyor.228 milyon dolarlık tasarım kontratını geçen yıl Teksas merkezli Axiom Uzay şirketi kazanmıştı ve prototipi hazırlamaları 6 ay sürdü. Bu yeni kıyafetin, kadın astronotlar için de daha uygun olmasına özen gösterildi. Geçmişte kadın astronotların uzay seyahatlerinin, uygun beden kıyafet bulunmaması nedeniyle sekteye uğradığı durumlar olmuştu.Kıyafetin bedene tam olarak uygun olması, aşırı yorgunluğu ve fiziksel yaralanma riskini azaltıyor.Önceki kıyafetlerin aksine, astronotlara daha fazla esneklik sağlaması için, bu yeni tasarımın birleşme noktalarında dikiş kullanıldı. Ayrıca kaskın içinde de aydınlatma ve HD (yüksek çözünürlüklü) kamera bulunuyor. Bu sayede astronotların Ay yüzeyinde yaptıkları çalışmalar Dünya'dan yüksek çözünürlüklü şekilde izlenebilecek.Ay'da kullanılacak botlar da Ay'ın sürekli karanlık olan yüzeyindeki dondurucu soğuklara dayanabilecek şekilde tasarlandı. Yeni kıyafetler üç boyutlu yazıcı ve lazer kesiciler de dahil gelişmiş üretim metodlarıyla yapılacağı kaydedildi. KAYNAK:AA

Yıl Sonunda Fırlatılacak Olan Uydu: Einstein Probe

Uydu projesinin baş araştırmacısı, aynı zamanda Çin Bilimler Akademisi'ne bağlı Ulusal Astronomik Gözlemevleri'nde araştırmacı olan Yuan Weimin, projeyle ilgili son gelişmeyi yakın zamanda gerçekleştirilen 35. Ulusal Uzay Keşifleri Sempozyumu'nda açıkladı.Yuan, "Uydu, geliştirme sürecindeki son aşamaya girdi" dedi. Bilim insanına göre, uydunun süpernova patlamalarından gelen ilk ışığı yakalaması, yerçekimi dalgası kaynaklarının aranmasına ve detaylı yerinin belirlenmesine yardımcı olması, ayrıca evrendeki gizemli geçici fenomenleri gözlemlemesi bekleniyor. GENİŞ GÖRÜŞ ALANI VE YÜKSEK HASSASİYET İLE İZLEYECEK Yuan, "Istakoz gözü teleskop teknolojisi sayesinde, Einstein Probe misyonu, şu anda hakkında az bilgi bulunan yumuşak X-ışını bandını geniş bir görüş alanı ve yüksek hassasiyetle izleyebilecek" dediuan'a göre Einstein Probe, evrendeki yüksek enerjili geçici nesneleri izlemek için sistematik gökyüzü araştırmaları yapacak. Misyonun gizli kara delikleri keşfedip evrendeki kara deliklerin dağılımını haritalaması, oluşum ve evrimlerini incelememize yardımcı olması bekleniyor. Yuan, uydunun kütleçekimsel dalga olaylarına eşlik eden X-ışını sinyallerini aramak ve yerlerini tespit etmek için de kullanılacağını belirtti. Çin Bilimler Akademisi'nin uzay bilimi projesi kapsamında gerçekleştirilen uydu programı, Avrupa Uzay Ajansı, Almanya'daki Max Planck Dünya Dışı Fizik Enstitüsü ve Fransız uzay ajansının da katılımıyla tüm dünyada yoğun ilgi gördü. Kaynak: Basın Bülteni

Bebeklerin Genlerini Düzenlemek Artık Yasal Değil

Bilim dünyasının en önemli zirvelerinden İnsan Genom Düzenleme Zirvesi, kritik bir duyuruyla sona erdi. Henüz doğmayan bir bebeğin embriyosu bile CRISPR ile daha zeki ve mavi gözlü olacak şekilde gen düzenlemesi işlemine maruz bırakılabilecek. Ancak henüz etik nedenlerden dolayı bilim dünyasında uygulanmıyor.Bugünse bu potansiyel hakkında önemli bir açıklama geldi. Geçtiğimiz günlerde düzenlenen 2023 İnsan Genom Düzenleme Zirvesi, bilim dünyası için kritik bir duyuruyla sonlandı. Zirvenin organizasyon komitesi, CRISPR’ın bebekler üzerinde kullanımını “şimdilik” yasaklayan bir açıklamaya yer verdi: “Kalıtsal insan genom düzenlemesi (embriyoların genlerinin düzenlenmesi) bugün kabul edilemez olmaya devam ediyor. Kamuya açık tartışmalar ve politika tartışmaları devam etmekte ve bunlar, teknolojinin kullanılıp kullanılmayacağına karar vermek için önemlidir. Kalıtsal insan genom düzenlemesinin sorumlu kullanımına yönelik yönetişim çerçeveleri ve etik ilkeler mevcut değildir. Gerekli güvenlik ve etkinlik standartları karşılanmamıştır.” Zirvenin başladığı gün, zirve merkezinin önünde “Stop Designer Babies” adlı bir gruba mensup kişiler, insan geni üzerinde düzenleme yapılmasının sonlandırılması için protesto düzenledi. Grup, gen düzenlemesinin kabul görmesi durumunda dünyanın, ilk olarak Platon tarafından ortaya atılan ‘öjenik’e doğru yöneleceğini savundu.  Kaynakça:T24

E-bülten için aşağıdaki bilgileri doldurmanız yeterli.

Giriş Yap

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Kayıt Ol

Şifremi Unuttum