Haberler

Akdeniz Üniversitesi Bilimin Yıldızı Oluyor

AÜ Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, Cumhurbaşkanlığı Strateji Daire Başkanlığı'nın 153 milyon liralık bütçe desteğini onayladığı Bilim Vadisi ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın destekleriyle Aksu ilçesinde 100 dekarlık arazide kurulacak Tarım Teknokent projeleriyle ilgili gelişmeleri açıkladı. BİLİM VADİSİNDE NELER OLACAK Bilim Vadisi'nin yapay zeka, biyoteknoloji, üç boyutlu yazıcılar ve nanoteknoloji alanındaki gelişmelerle birlikte tıp alanında da yeni bir dönem başlatacağını belirten Rektör Prof. Dr. Özkan, “Rejeneratif tıp ve kök hücre araştırmaları laboratuvarı, gen ve hücre tedavi laboratuvarı, tıbbi mikrobiyal ürün üretimi, yapay zeka laboratuvarı, GMP laboratuvarları kurulacak. Ayrıca ileri cerrahi işlemlerin yapılabildiği hayvan laboratuvarı ile yapay zeka destekli ileri sağlık araştırmaları yapılabilecek" dedi. YAPAY ORGAN DERİ ÇALIŞMALARI BAŞLADI Bilim Vadisi'nin hem Antalya'nın hem de üniversitenin geleceğini değiştireceğini belirten Prof. Dr. Özkan, Bilim Vadisi içinde kanser aşısı, yapay organ, yapay zeka tabanlı ilaç üretimi hedefleri olduğunu kaydetti. Proje ihalelerinin başladığını belirten Prof. Dr. Özkan, yapay organla ilgili ön çalışmaların başlatıldığını, özellikle deri üzerine çok uğraştıklarını dile getirdi. YILDIZ ŞEKLİNDE İNŞA EDİLECEK Bilim Vadisi'nin kampus içinde kurulacağını, Kök Hücre Merkezi'nin etrafında yıldız şeklinde olacağını açıklayan Rektör Prof. Dr. Özkan, “Binanın inşası ve teçhizat çok önemli ve alımlarına başlandı. projeler masamızda, belirlendi. O projelerin gereksinimi ölçüsünde teçhizatlarımızla birlikte çalışmalarımıza hemen başlanacak. En kısa zamanda da meyvesini almayı planlıyoruz. Bu ilk adımlar çok önemliydi" diye konuştu. YURTDIŞINDAN FİRMALAR GELMEYE BAŞLADI Bu konuda hem yurt içi hem yurt dışından önemli firmaların yer alacağını anlatan Prof. Dr. Özkan, bu kapsamda Ukrayna'dan havacılık alanında çok ciddi projeleri olan büyük bir firmayla anlaşma imzaladıklarını söyledi. Yurtdışından firmaların gelmeye devam ettiğini de kaydeden Özkan, “Antalya'yı, bizim üniversitemizi ve teknokentimizi gördükten sonra daha da istekli oluyorlar ve daha çok firma çekeceğimiz görülüyor" dedi. TARIM TEKNOKENT Antalya'nın güçlü yönleri olarak tarım, turizm ve bilişimi gösteren Prof. Dr. Özkan, Aksu'da 100 dekarda kurulacak Tarım Teknokent'le ilgili şu bilgileri verdi: “Bizim teknokentimiz üniversite içinde, bu artık çok sürdürülebilir değil. İstanbul artık bilişim için çok uygun bir yer değil. Çünkü çok kalabalık, bilişim için daha relaks ortamlar gerekiyor. Biz teknokent olarak çok güçlü firmaları çektik bünyemize. Onlar Antalya'nın yaşamak için ne kadar elverişli olduğunu görünce, herkes birbirini takip ediyor elbette. Öyle olunca üniversite kampüsü içindeki bilişim teknokenti, Aksu'daki 100 dönümlük tarım arazimizin bir kısmını tarım teknokenti, bir kısmını ziraat eğitimine ayırarak devam etmeyi planlıyoruz. Tarım çok kıymetli, stratejik. Antalya'nın da çok güçlü ziraatı var. Teknokentte de tarım firmalarımız var. Bu ikisi el birliği yaparsa tarımda da Türkiye çok ciddi mesafe kat edecektir." OTOPARK VE OTEL 2023'E BİTİYOR Prof. Dr. Özlenen Özkan, hastanenin olduğu bölgede inşası devam eden otopark ve otel projelerini de anlattı. Antalya Büyükşehir Belediyesi ile ortak yapılan otoparkın muhtemelen yıl sonuna biteceğini belirten Prof. Dr. Özkan, “2023'ün başında hizmete açacakmışız gibi duruyor. O çok önemliydi bizim için, çünkü park bulmak o kadar zor ki, randevunuzu kaçırıyordunuz. Çok güzel bir işbirliği oldu, yüzde 60'a yakını bitti. Otel için bir turizm firması bize sponsor oldu, onlarla başladık. Burada iki şey var, biz sağlık turizmini çok önceliyoruz, çok önemsiyoruz. Bir kısmı VIP odalar olacak bir kısmı da Antalya'ya gelip çok uzun süre tedavi olan Türk hastalara çok uygun fiyatlı, kâr amacı gütmeyen, belki birkaç gün bedava bile olabilecek şekilde uzun zamanlı kalabilecekleri çok iyi bir imkan olacak. Otelin de otoparkla eş zamanlı bitmesini hedefliyoruz" diye konuştu. Kaynak : Basın Bülteni

Zürih Merkezli İlaç Firmasından Türkiye'de Üretim için İlk Adım

Haver Farma İlaç, Zürih merkezli MS Pharma’nın, Tekirdağ, Çorlu’da kurulu olan “Türkiye üretim tesisini” satın aldığını duyurdu. Haver Farma İlaç, global ilaç sektöründe jenerik ve biyoteknolojik ürünler ile faaliyet gösteren, Zürih merkezli MS Pharma'nın, Tekirdağ, Çorlu'da kurulu olan "Türkiye üretim tesisini" satın aldığını açıkladı. Şirketten yapılan açıklamaya göre Haver Farma İlaç, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde 12 ülkede hizmet veren, hızlı büyüme potansiyeli ile bölgesel liderliğe sahip, jenerik ve biyoteknolojik ürünler ile global ilaç sektöründe faaliyette bulunan ve enjekte edilebilir steril ürünler üreten, Tekirdağ, Çorlu'da kurulu olan üretim tesisine ait satın alma ön sözleşmesini MS Pharma ile 5 Mayıs 2022 tarihinde imzalamıştı. Satın alma süreci, kapanış koşulları ile ilgili regülasyonların yerine getirilmesinin ardından 05 Temmuz 2022'de, MS Pharma'nın Çorlu'da kurulu üretim tesisinde düzenlenen imza töreni ile tamamlanmış oldu. Şirket satın alma imzalarını; Haver Farma İlaç adına İcra Kurulu Başkanı Dr. Can Hisarlı ve satıştan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Okan Camcı, MS Pharma adına ise Uğur Kabalak ve Abu Abboud attılar. Haver Farma İlaç İcra Kurulu Başkanı Dr. Can Hisarlı imza töreninde; "Satın alınan yeni üretim tesisi, 05 Temmuz itibarı ile "Haver Trakya İlaç Sanayi ve Ticaret A.Ş." adı ile faaliyetlerine başlayacaktır" dedi. "YENİ TESİSİMİZ SAĞLIK İÇİN FAYDA, ÜRETME TEMEL DEĞERİMİZE GÜÇ KATACAK" Haver Farma İlaç A.Ş. İcra Kurulu Başkanı Dr. Can Hisarlı "satın alınan yeni üretim tesisi, ulusal ve global pazarlarda tercih edilen firma olma vizyonumuz doğrultusunda; üretim kapasite artışı, ürün portföyünü genişletme, ARGE aşamasındaki yeni ürünleri pazara sunma konularında kritik katkı sağlayacak" dedi ve "yeni tesisimiz sağlık için fayda üretme temel değerimize güç katacaktır." sözlerini ekledi. Kaynak : Basın Bülteni

HVAC Uygulamalarında ISO 16890 Standardına Göre Filtre Seçimi

Son yüzyılla beraber insanoğlunun yaşam süresinin artmasıyla sağlığımız konusunda daha fazla konuşur olduk. Özellikle son dönemde stresten uzak durmaya, yediklerimizin ve içtiklerimizin doğal olmasına dikkat etmeye, zinde kalmak için doğa yürüyüşleri ve egzersizler yapmaya özen gösterir olduk. Bu farkındalıklar insanlar arasında günden güne artmaya başladı. Peki zamanımızın %90’dan fazlasını geçirdiğimiz kapalı alanlarda soluduğumuz iç hava kalitesi için de aynı hassasiyette olduğumuzu söyleyebilmek mümkün müdür? Partiküllerin İnsan Sağlığına Etkisi Sanayileşmenin ve nüfusun her geçen gün artmasıyla havadan gelebilecek gaz ve partikül kirleticilerine karşı bu işin içinde aktif rol olan profesyoneller insan sağlığını ve temiz hava gereksinimini önemsemektedir. ULPATEK olarak bu konunun içinde 40 yılı aşan tecrübemiz ile aktif rol alarak daha iyi bir gelecek için yüksek kaliteli filtrasyon ilkemizle bilgi birikimimizi her platformda paylaşmayı sürdürüyoruz.Toplumda farkındalığın artması ve artan hava kirliliği ile partiküllerin insan sağlığı üzerindeki etkisi daha da kapsamlı olarak incelenmeye başlanmıştır. Sonuçlar, ince tozların solunum hastalıklarına ve kansere neden olan ciddi sağlık tehlikeleri oluşturabildiğini gün yüzüne çıkarmıştır. Atmosferde yer alan kirleticilerden partikül çapı 10 µm’dan (1 mm = 1000 μm) büyük olanlar oldukça hızlı bir şekilde çökmektedir. Filtrelemenin özellikle 10 µm çapından küçük kirleticiler için yapılmasının temel sebebi budur. 10 μm çapından büyük taneciklerin çoğu, uygun aydınlatma ve kontrast olması durumunda çıplak gözle görülebilir. Normal şartlarda gözle görülebilir en düşük partikül çapı ise 30 μm ve üzeridir.5 ila 10 μm çapı aralığındaki daha büyük tanecikler üst solunum yolları tarafından ayrılır ve tutulurlar. Ara boyutlar ise, akciğerin hava kanalları üzerine çöker, buradan hızlıca temizlenerek yutulur veya öksürükle atılır. 2,5 ila 5 μm çapı aralığındaki tanecikler, insan ciğerlerinde tutunabilme ihtimali yüksek olan tanecikler olup akciğerlerin derinliklerine inmeden üst solunum sistemine geri gönderilirler.1 ila 2,5 μm çapı aralığındaki tanecikler bronşlarda tutulmakta ve insan sağlığı açısından riskler oluşturmaktadır.1 μm ve altındaki tanecikler, alveollerin hücre zarlarından kan akışına karışabilecek kadar küçük taneciklerdir. Hava filtreleri konusunda geçmişte kullanılan EN779:2012 ve ASHRAE 52.2 standartlarının eksiklerini kapatarak yerini alan ISO 16890 standardı ile 0,3-10 µm çapı aralığındaki partikül maddelerin verimliliği değerlendirilmeye başlanmıştır. ANSI/ASHRAE Standard 62.1’de anlatılan kabul edilebilir iç hava kalitesinin sağlanması açısından işletme şartlarında maruz kaldığımız partikül büyüklüklerine dikkati çektiği için de yeni standart önemlidir. Yeni standart ile sınıflandırma 0,3-1,0 µm, 0,3-2,5 µm ve 0,3-10 µm boyut aralığındaki partikül maddelere göre (Tablo 1) yapılmaktadır. Avrupa, Orta Doğu ve Afrika (EMEA) pazarında büyük rol sahibi olan filtre üreticilerinin içinde yer aldığı Eurovent Association üyeleri, ISO 16890 standardının sınıflandırmasında göre gerekli iç hava kalitesine ulaşmak için filtre seçimi yapılması konusunda tavsiyelerini içeren “Eurovent REC 4/23” dokumanını Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) çalışmalarından faydalanarak yayınlamıştır. Yaklaşık 1600 şehir ve 91 ülkeden toplanan verilerin değerlendirildiği WHO [2005] kılavuzuna göre insan sağlığına etkisi olmayacak düzeydeki en yüksek yıllık ortalama partikül madde konsantrasyonu aşağıdaki gibidir; PM2,5 ≤ 10 µg/m3 yıllık ortalama PM10 ≤ 20 µg/m3 yıllık ortalamadır. İnsan sağlığına olumsuz etkisi konusunda son yıllarda alınan sonuçlar itibari ile büyük öneme sahip olan PM1 konsantrasyonu için tavsiye edilen bir limit değeri bu kılavuzda yer almamaktadır. İstenen iç hava kalitesine ulaşmak için dış hava partikül konsantrasyon değeri ile iç ortam kaynaklı partikül emisyon değerleri dikkate alınır. İç ortam emisyon değerleri konusunda öngörü yapmak zor olduğu için kapalı alanlar genel havalandırma ve endüstriyel açıdan kullanım alanına göre ayrı gruplandırılmıştır. İstenen iç hava kalitesine ulaşmak için tavsiye edilen verimlilikte filtreleme ile ihtiyaç duyulan besleme hava (SUP; Supply Air) kalitesi elde edilir. Bu detaylara son kullanıcılar hakim olmayabilir fakat bu işin içinde yer alan klima santrali üreticileri ve seçim yapan mühendislik firmaları hakim olmalı ve buna göre tasarımlarını yapmalıdır. Eurovent REC 4/23’te, dış ortam havası (ODA; Outdoor Air) üç gruba ayrılır. Eurovent REC 4/23’te iç ortam besleme havası (SUP) beş kategoride sınıflandırılmıştır. Tablo 3 Besleme Havası Kategorileri Dış ortam havası (ODA) ve besleme havası (SUP) kategorilerinden faydalanarak WHO kılavuzuna göre ihtiyaç duyulan verimliliği sağlayacak özellikte filtrelerin seçimi yapılır. Tablo 4 ODA ve SUP Kategorisine Bağlı Olarak Tavsiye Edilen Minimum ePMx Filtreleme Verim D *( ISO ePM1) ve ** (ISO ePM2,5) son kademedeki filtre ile ulaşılacak en düşük son kademe filtrasyon verimini ifade eder. Filtrasyon ile yapılması istenen sadece iç hava kalitesini sağlamak değildir. Aynı zamanda HVAC sistemlerinin de korunmasıdır. Bu sebeple birinci kademe filtre veriminin en az ePM10‘da %50 olmalıdır. Nemlendirme yapılan uygulamalarda, nemlendirme hücresinden çıkan hava verimi en az ePM2,5‘da %65 olmalıdır. Bir örnek verecek olursak; Dış ortam hava kalitesinin ODA 1 şartlarında olduğu Bolu/Abant’ta yer alan bir otelin iç ortam hava kalitesinde tavsiye edilen değerlere ulaşmak için besleme havamız SUP 2 kalitesinde olmalıdır. Bunun için klima santralinde kullanılması gereken filtre verimliliği yukarıdaki tablodan görüleceği üzere ePM1 %50 ‘dir. FV-F7-592x592x292 model F7 sınıfı (EN 779:2012) bir filtre Abant’ta istenen bu verimliliği sağlamaktadır. Aynı örneği ODA 2 şartlarının geçerli olduğu Eskişehir’de yer alan bir otel için ele aldığımızda ise istenen SUP 2 kalitesindeki besleme havası verimi ePM1 %70 olmalıdır. Bu verim ise aynı model F8 sınıfı filtre ile elde edilebilmektedir. Son olarak ODA 3 dış ortam hava kalitesinin olduğu İstanbul/Şişli’de yer alan benzer bir otelin ise aynı iç hava kalitesine ulaşması için kullanması gereken filtre verimliliğine baktığımızda bu değerin ePM1 %80 olduğunu görüyoruz. FV-F9-592x592x292 model F9 sınıfı filtre ile istenen bu verime ulaşılabilmektedir. Bu üç uygulamada da taze hava girişinde ön filtre kullanımı ayrıca tavsiye edilmektedir. Aşağıdaki örnek tabloda farklı Dış Ortam Havası (ODA) ve Besleme Havası (SUP) kategorilerine göre tekli ya da kademeli filtre seçimi yaparak istenen iç hava kalitesine ulaşacak şekilde filtreleme yapılabilmektedir. Tablo 5 ODA ve SUP Kategorilerine Göre Filtre Seçimi Havalandırma sistemi uygulamalarının büyük çoğunluğunda istenen temiz hava gereksinimi ePM1 verimliliği (SUP 1 ve SUP 2) ile sağlanmaktadır. Temiz hava gereksinimi uygulamaya göre azaldıkça önce ePM2,5 verimliliği (SUP 3) daha sonra da ePM10 verimliliği (SUP 4 ve SUP 5) sağlayacak özellikte filtre seçimi ile uygun iç hava kalitesi yakalanabilir. Dış ortam hava kalitesinin ODA 1 şartlarında olduğu Bolu/Abant’ta yer alan bir otelin iç ortam hava kalitesinde tavsiye edilen değerlere ulaşmak için besleme havamız SUP 2 kalitesinde olmalıdır. Bunun için klima santralinde kullanılması gereken filtre verimliliği yukarıdaki tablodan görüleceği üzere ePM1 %50 ‘dir. FV-F7-592x592x292 model F7 sınıfı (EN 779:2012) bir filtre Abant’ta istenen bu verimliliği sağlamaktadır. ODA 3 dış ortam hava kalitesinin olduğu İstanbul/Şişli’de yer alan benzer bir otelin ise aynı iç hava kalitesine ulaşması için kullanması gereken filtre verimliliği ePM1 %80 olup (FV-F9-592x592x292) karşılık geldiği filtre sınıfı F9’dur. Her iki uygulamada da taze hava girişinde ön filtre kullanımı tavsiye edilmektedir. Hastane, ilaç fabrikası, elektronik sanayi gibi temizoda havalandırması için kullanılabilecek klima santralinin besleme havasının SUP 1 kategorisinde ve ePM1 verimliliğinde olması gerekmektedir. Partikül madde konsantrasyonunun yüksek olduğu (ODA 1) Gebze, Çerkezköy yada şehir içinde yer alan böyle bir tesisin klima santralinde (ön filtre hariç) yüksek verimlilikteki tek filtre (ePM1 %90) ile çözüm sunulabileceği gibi son kademesinde daha düşük verimlilikte olan çoklu filtre (ePM2,5 %50 + ePM1 %80) ile de çözüm üretilebilmektedir. Uzun yıllardır kullandığımız EN779:2012 standardındaki filtre sınıflarının birebir karşılığı ISO 16890 standardında yer almamaktadır. Eurovent Certita Certification’ın yaptığı karşılaştırma tablosu iki standardın birbiri ile verimlilik açısından kıyaslama için kullanılabilecek gerçek test sonuçlarına dayanan özet bir çalışmadır. Tablo 6 EN 779 ve EN ISO 16890 Filtre Sınıfı Karşılaştırması İstenen hava kalitesini sağlamak için bahsedilen tüm filtre seçimi tavsiyeleri dikkate alınırken göz önünde bulundurulması gereken bir diğer önemli parametre enerji tüketim maliyetleridir. Enerji verimliliği açısından muadillerine göre aynı çalışma şartlarında daha düşük başlangıç basınçlı, daha yüksek filtrasyon alanına sahip, uzun işletme ömrü olan filtre modelleri tercih edilmelidir. Filtre üreticilerinin enerji verimliliği konusunda Eurovent REC 4/21-2018’e göre yaptığı tavsiyelerine son kullanıcılar ve işletmeciler uyarak enerji tasarrufu konusunda sistemlerinde iyileştirmeler yapabilir. EN 16798-3:2017 standardı koşulları gereğince uygun olmayan Dış Ortam Havası (ODA) koşullarında ve istenen Besleme Havası (SUP) şartlarına göre partikül filtreleri ve gaz faz filtrelerinin beraber kullanımı da tavsiye edilmektedir. ISO 16890 standardı ile prosese yönelik seçimi yapılan hava filtreleri ile tesisat ekipmanları, havalandırma kanalları, donanımlar, ürünler korunur. Özellikle binaların ısıtma, havalandırma ve klima uygulamalarında yaygın olarak kullanılan filtreler ile partikül madde konsantrasyonu azaltılarak iç hava kalitesi arttırılır ve insan sağlığını önemli ölçüde korunur. ISO16890 standardı ile ilgili daha geniş bilgiye www.ulpatek.com adresinden ulaşabilirsiniz. Detaylı Bilgi  Kaynaklar EN ISO 16890-1:2016 Genel Havalandırma Hava Filtreleri için – Bölüm 1: Parçacık Madde Verimliliğine (ePM) Dayanan Teknik Şartnameler, Gereklilikler ve Sınıflandırma Sistemi Eurovent REC 4-21 – Energy Efficiency Evaluation of Air Filters for General Ventilation Purposes – 2018 Eurovent REC 4-23 – Selection of EN ISO 16890 Rated Air Filter Classes – 2018 ULPATEK Filtre Teknolojisi – “ISO 16890 Hava Filtrelerinde Yeni Standart” Teknik Broşürü ANSI/ASHRAE Standard 62.1-2016 Ventilation for Acceptable Indoor Air Quality

Temizodalarda Tek Kullanımlık mı Yoksa Çok Kullanımlık Tulum mu Tercih Edilmeli ?

Pandemiyle birlikte tek kullanımlık sarflara olan talebin artması, fiyatlarını da doğru orantılı olarak etkiledi. Bu artıştan etkilenen ürünlerden birisi de kuşkusuz temizoda içerisinde tercih edilen tulumlar oldu. Tabi bu artışın ardından çözüm partikül yaymayan ve son dönemde üretim sahalarında popüler olmuş çok kullanımlık tulumlar oldu. Bilindiği üzere tulumlar, ürün ve proseste insan kaynaklı kirlenmelerin önüne geçmek için kullanılmaktadır. Bu kirlilik sadece gövdeden değil, baş ve ayak bölgeleri dahil pek çok yerden yayılmaktadır. Dolayısıyla kullanılan malzemenin tüm vücudu kapatıyor olması önemli bir husustur. Temizodada tercih edilen kıyafetleri ISO 14644-5' te geçtiği şekliyle 2' ye ayırabiliriz; 1.Tek kullanımlık tulumlar(nonwoven kumaş diye de geçer) (polipropilen, polietilen, polyester) Kendi içerisinde çok farklı tipleri vardır, spunbonded, melt blown, SMS, film lamine edilmiş vb. Genelde temizodalarda tercih edilen tipi spunbonded poliolefin tulumlardır. Bu tulumlar kullanılmadan önce yıkanıp steril edilerek kullanılması önerilir. Nonsteril kullanımlarda alanı ve ürünü kirletebilir. Sterilizasyon prosesi olarak radyasyon önerilmez, radyasyona maruz kalması durumunda parçalanarak kullanıldığı ortama partikül yaymaktadır. Fakat tek sefere mahsus, 50 kGy geçmeyecek şekilde steril edilerek kullanılabileceği de yine dokümanlarda yazmaktadır. 2.Yeniden kullanılabilir tulumlar(woven kumaş diye de geçer) (polietilen ve poliamid türevi malzemelerden yapılan ürünler) Tüm temizoda ve kontrollü alanlarda tercih edilebilen bir üründür. Bu ürünler tekrarlı olarak temizlenebilir ve steril edilebilir olmasıyla oldukça popülerdir. Bu kumaşlar partikül geçirmeyecek şekilde dokunmuş, elektrostatik, dayanıklı, ergonomik, kimyasal uyumlu, sıvı resistansı vb. özelliklere sahiptir.(bu özelliklerin çok detaylı test metodlarıyla kontrolleri üreticiler tarafından sağlanmaktadır) Sterilizasyon yöntemi olarak buhar, radyasyon (gamma ve ya E-beam) tercih edilmektedir. Etilen oksit sterilizasyonu bu ürünlerde kalıntı riskinden ötürü tavsiye edilmemektedir. Tekrarlı temizlik ve sterilizasyon prosesi bu malzeme üzerinde de olumsuz etkilere sebep olmaktadır. Dolayısıyla üreticilerden yapılacak tekrarlı çalışmalar sonrası test çalışmalarının talep edilmesi gerekir ve tavsiye edilen yıkama/sterilizasyon tekrar sayısı dışında kullanılmamalıdır. Yıkama prosesinin ve yıkama sonrası paketleme prosesinin de yine ISO 14644-1 gerekliliklerini karşılayan bir alanda yapılması gerekir.Kullanılan yıkama ajanının tulum üzerinde herhangi bir kalıntıya sebep olmaması da önemli bir husustur. IEST RP.CC003.4' te verilen tablo bu konuyu çok güzel özetlemektedir ve güvence altına almaktadır; Pamuk, keten ve yün gibi doğal lifler içeren kumaşlar, temizodalarda kullanıma uygun olmayan malzemelerdir. Bu ürünler doğal yapısından ötürü partikül yayacağından kesinlikle üretim alanlarında tercih edilmemelidir. Bu malzemelerin temizodalarda kullanılmaması gerektiği hem ISO 14644-5, hem de IEST RP-CC003.4' te belirtilmektedir. FDA' da imalathanelerde uygun temiz kıyafetlerin kullanılması gerektiği 21CFR211.28(a)' dayanmaktadır. https://www.accessdata.fda.gov/scripts/cdrh/cfdocs/cfcfr/CFRSearch.cfm?fr=211.28 Her üretim prosesinin kendine has kuralları vardır. Dolayısıyla kıyafet seçiminde üretim prosesini de dikkate almak gerekir. Örneğin aseptik bir proseste ISO Class 5 alanda çalışacak personelin sadece bone ve maske ile değil, aynı zamanda başlık ve gözlüğünü de takarak alanda bulunması gibi. Dolayısıyla neyin gerekli olup olmadığı, nelerin uygulamaya özel olduğuna da yine dikkat etmek gerekir. Yine yıkanabilir kıyafetlerdeki yıkama sıklığının da alan temizliği ve üretim prosesini dikkate alarak tanımlanması gerekir. Aseptik alan için örnek vermek gerekirse, her girişte yeni steril kıyafetler kulanmak gerekir. Temizodalardaki en büyük kirleticinin insan olduğunu hiçbir zaman unutmayınız. Dolayısıyla kıyafetlerin seçimi de proseste bir hayli önemli. Hatalı bir uygulamanın başta alanların kirletilmesiyle, daha sonra da ürün kontaminasyonuyla devam eden felaketler silsilesini getireceği hiç akıldan çıkmamalıdır. Kaynak : Vahit Dalagan, Valtech   

Türkiye Uzay Ajansı ve ESEN Sistem, ABD'li Sierra Space ile Anlaştı

TUA (Türkiye Uzay Ajansı) ve ESEN Sistem, ABD'nin dünyaca ünlü uzay şirketi Sierra Space ile uzun vadeli ortaklık kurdu. TUA ve ESEN Sistem, ABD’nin ünlü havacılık, uzay sistemleri ve ticari yörünge taşımacılığı şirketi Sierra Space ile İşbirliği Mutabakat Zaptı imzaladı. Bu doğrultuda LEO (Alçak Dünya yörüngesi) Ay ve astronot programları konusunda işbirliği yapılacak. TUA ve ESEN Sistem, Sierra Space ile anlaştı TUA ve ESEN sistem ile anlaşma sağlayan ve 1963 yılında kurulan Sierra Space, 1994 yılında Türk kökenli Fatih Özmen ve Eren Özmen tarafından satın alındı. Su anda ise ABD ordusundan NASA’ya kadar birçok kurumla ortak proje geliştiriyor. Son yıllarda ise astronotları yerküre alçak yörüngesine uçuracak ticari personel taşıma yeteneğini geliştirmesi için NASA tarafından seçilen 3 şirket arasında yer aldığı için tüm dünya tarafından tanınır bir hale geldi. Türkiye Uzay Ajansı ve ESEN Sistem ile imzalanan mutabakata göre ise alçak Dünya yörüngesine ve Ay’a yük gönderme başta olmak üzere uzaktan algılama, sevk sistemleri, mürettebatlı uzay sistemi ve uzay iletişimi gibi uzay teknolojileri ve uygulamaları konusunda işbirliği yapılacak. Bununla birlikte Sierra Space ve ESEN’in önümüzdeki beş yıl boyunca Dream Chaser isimli uzay uçağı ve LIFE habitatı da dahil olmak üzere birçok uzay teknolojisi ve uygulamaları üzerinde TUA ile ortaklaşa çalışacak. Ayrıca gelecekteki LEO planları da yine birlikte yapılacak. Anlaşma dahilinde bilinen 4 madde ise şu şekilde: Uzaktan algılama, sevk sistemleri, mürettebatlı uzay sistemi ve uzay iletişimi gibi alanlardaki uzay teknolojileri ve uygulamaları Sierra Space’in LIFE uzay habitat modülünün kullanımı dahil olmak üzere, LEO yörüngesinde uzay ortamı kullanımı Yükleri LEO’ya (alçak Dünya yörüngesi) ve aya gönderme Uzayla ilgili ticari girişimler, Ar-Ge, teknoloji inovasyonu ve bilim kampanyalarında Türk sanayisi ve akademisinin katılımı Sierra Space CEO’su Tom Vice tarafından konuyla ilgili yapılan açıklamada şunlar söylendi: Türk Uzay Ajansı ve ESEN ile yapılan bu anlaşma, LEO’da bir teknoloji ve iş platformu inşa ettiğimiz ve de bunu yaparken uzaya ekonomik erişim sağlayarak ticari uzay ekonomisini dünyaya açtığımız için Sierra Space için önemli bir adımdır. İnsan uygarlığını ilerletmek için yaptığımız iş hiç bu kadar önemli olmamıştı. Yeni nesil uzay taşımacılığına, destinasyonlara ve uygulama çözümlerine öncülük etmek için dünyanın dört bir yanından insanları bir araya getirmek için uzayda eşsiz bir fırsata sahibiz. TUA Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım tarafından konuyla ilgili yapılan açıklamada şunlar söylendi: Türk Uzay Ajansı, Dream Chaser uzay uçağı, LIFE Habitat ve bir dizi uzay uygulaması dahil olmak üzere Sierra Space’in çeşitli projelerinin ve uzay teknolojilerinin geliştirilmesine ve yürütülmesine katılmak için Sierra Space ve ESEN ile ortak olmaktan gurur duyuyor. Sierra Space’in yetenekleri ve teknolojilerinden yararlanarak endüstrilerimiz ve gelecekteki uzay projelerimiz için muazzam faydalar sağlayacağız. Ticari alan altyapısının ve ekonomisinin geleceğinde aktif katılımcılar olabileceğimiz ek fırsatları belirlemek için Sierra Space ile daha fazla işbirliği yapmayı dört gözle bekliyoruz. ESEN Genel Müdürü Cem Uğur tarafından konuyla ilgili yapılan açıklamada şunlar söylendi: Sierra Space, ticari uzay ekonomisinde bir endüstri lideridir ve şirketle birlikte Türk uzay ekonomisinin inşasına yardımcı olmak için çabalarımızı sürdürmekten mutluluk duyuyoruz. Sierra Space’in ileri teknolojilerini ve ticari uzay projelerini daha da ilerletmek için ortaklaşa çalışırken, dünyanın her yeri için ticari alan gelişimini ilerletebiliriz. Kaynak : ShiftDelete

CRISPR Teknolojisine Yeni Rakip Retronlar

CRISPR-Cas9 gen düzenleme sistemi, sentetik biyolojideki yeniliklerin gözdesi haline gelmiş olsa da bazı önemli sınırlamaları bulunuyor. CRISPR-Cas9, belirli DNA parçalarını bulmak ve kesmek için kullanılıyor. Ancak istenen mutasyonları oluşturmak için DNA'yı düzenlemek, kırılmayı onarmak için hücreyi kandırarak yeni bir DNA parçası kullanmayı gerektirir. Bu işlemin düzenlenmesi karmaşık olabilir hatta hücreler için toksik olabilir. Çünkü Cas9 genellikle istenmeyen, hedef dışı bölgeleri de keser. Bunun yerine, yeniden birleştirme adı verilen alternatif gen düzenleme teknikleri, bir hücre genomunu çoğaltırken alternatif bir DNA parçası ekleyerek ve DNA'yı bozmadan verimli bir şekilde genetik mutasyonlar yaratır. Bu yöntemler, araştırmacıların çalışması için karmaşık mutasyon havuzları oluşturmak için aynı anda birçok hücrede kullanılabilecek kadar basit. Bununla birlikte bu mutasyonların etkilerinin ne olduğunu bulmak, her bir mutantın izole edilmesini, sıralanmasını ve karakterize edilmesini gerektiriyor. Araştırmacılar, bu görevi kolaylaştıran Retron Library Recombineering (RLR) adlı yeni bir gen düzenleme aracı oluşturdular. RLR, aynı anda milyonlarca mutasyon üretir ve mutant hücreleri barkodlar. Böylece tüm havuzun bir kerede taranabilmesi, büyük miktarda verinin kolayca üretilmesini ve analiz edilmesini sağlar. Retronlar  Muammadan Mühendislik Aracına Retronlar, tek sarmallı DNA (ssDNA) parçalarını üretmek için ters transkripsiyona uğrayan bakteri DNA'sının segmentleri. Retronların varlığı on yıllardır biliniyor. Ancak ssDNA'nın işlevi, 1980'lerden bir ekibin retron ssDNA'nın bir virüsün hücreye bulaşıp bulaşmadığını tespit etmesiyle başladı. Kaynak : Gıda Hattı

Türk Ordusu için Stratejik Tıbbi Malzemeler, MSB İlaç Fabrikası'nın Üretim Bantlarından İniyor

Türk ordusunda, ilaç ve tıbbi malzeme üretimine yönelik faaliyetler, Maltepe Asker Hastanesi bünyesindeki Askeri Eczahane-i Amire'de, kullanıma hazır ilaç üretimi ise İstanbul Gülhane Asker Hastanesi Malzeme-i Sıhhiye-i Askeriye İmalathanesi'nde başladı. Birinci Dünya Savaşı sırasında ilaç ve pansuman malzemesi üretiminin yapıldığı İstanbul ve Konya'nın Sille mevkisindeki imalathanelerin 1928'de birleştirilmesiyle Ankara'nın Keçiören ilçesi Etlik semtindeki Sıhhiye Ana Depo bünyesinde İlaç Yapım Atölyesi Müdürlüğü oluşturuldu. İlaç Yapım Atölyesi Müdürlüğü, 1964'te İlaç Fabrikası Komutanlığı, 2017'de ise MSB İlaç Fabrikası Müdürlüğü adını aldı. Ankara'nın Altındağ ilçesi Dışkapı semtindeki mevcut binasında hizmet veren fabrika, kamuya ait tek ilaç fabrikası olma özelliğini taşıyor. Fabrikada, TSK'nın harekat, eğitim ve tatbikatlar ile gerginlik, seferberlik ve savaş halinde ihtiyaç duyabileceği, piyasadan tedarikinde güçlük çekilebilecek stratejik seviyedeki ilaçlar, kimyasal, biyolojik, radyoaktif, nükleer (KBRN) silahlara karşı kullanılan ilaç ve panzehirler (antidot) ile tıbbi sarf malzemeleri üretiliyor. Protokol yapılan kamu kurum ve kuruluşlarının KBRN ilaç ve antidotu ihtiyaçları da yine fabrika tarafından karşılanabiliyor. "Tablet, Kapsül Üretim ve Blister Bölümü", "Ampul Üretim Bölümü", "Sargı ve Pansuman Malzemeleri Üretim Bölümü", "Pomat ve Toz Üretim Bölümü", "Solüsyon Üretim Bölümü" olmak üzere 5 bölümden oluşan fabrikanın üretim portföyünde, KBRN antidotu, antigripal kapsül, sıtma tedavisinde kullanılan hidroksiklorokin tablet, KBRN antidotu sınıfında yer alan ampuller ve otomatik atropin enjektörü, steril gaz kompres, non-steril gaz kompres, harp paketi şeklinde bireysel ilk yardım sargısı, deri üzerinde kullanıma uygun antimikrobiyal hazır ilaç, gizleme cilt boyası, antiseptik ve dezenfektan amaçlı solüsyonlar bulunuyor. Fabrikada, üretimde kullanılan her türlü ham madde, sarf malzemesi ile kullanıma hazır ürünlerin kimyasal ve mikrobiyolojik analizleri de yapılıyor. 29 kalem ilaç, antidot, sargı ve pansuman malzemesi üretiliyor İlaç Fabrikası Müdürü Eczacı Albay Zafer Atıcı, AA muhabirine fabrika ve üretim çalışmaları hakkında bilgi verdi. Fabrikanın 6 bin metrekare kapalı alanda faaliyetlerini sürdürdüğünü belirten Atıcı, fabrikada kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer savunmada kullanılmak üzere 7, sefer ve tatbikatlarda kullanmak üzere 4, sargı ve pansuman türünde 8, Kovid-19 ile mücadele ve diğer alanlarda 10 olmak üzere toplam 29 ürünün üretildiğini söyledi. Atıcı, "Kovid-19 ile mücadele kapsamında, Dünya Sağlık Örgütünce belirlenen standartlarda el dezenfektanından bugüne kadar 772 bin litre üretilmiş ve ihtiyaç sahiplerine teslimi yapılmıştır." dedi. Yurt dışından satın alınan bazı ürünler yerli ve milli imkanlarla üretiliyor Üretimine başlanan ya da başlanacak olan yeni ürünler hakkında bilgi veren Atıcı, şu ifadeleri kullandı: "29 kalem ürüne ilave olarak farklı renklerde gizleme cilt boyası ve böcek kovucu sprey üretilmesine yönelik formülasyon, stabilite ve küçük ölçekli üretim çalışmaları tamamlanmış olup bu ürünlerin yıl içinde seri üretimine geçilmesi planlanmaktadır. Gizleme cilt boyası, askerin arazi şartlarında kamufle olmasına yönelik kullanılan önemli bir üründür. Fabrikamızda daha önce üretilen siyah renkli gizleme cilt boyasına ilave olarak gelen talep üzerine yeşil, kahverengi, sarı, gri gibi farklı renklerde geliştirilen ürünlerle bu konudaki önemli bir ihtiyaç karşılanmış olacak. 100 mililitre hacminde üretilecek böcek kovucu sprey, sinek, böcek ve kene gibi canlılarla bulaşan, halk arasında 'şark çıbanı' olarak bilinen leishmaniasis, Batı Nil virüsü ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi gibi hastalıklardan korunmada önemli bir rol oynayacak." Atıcı, fabrikanın en önemli özelliklerinden birinin daha önce yurt dışından satın alınan bazı ürünlerin daha uygun maliyete yerli ve milli imkanlarla üretilmesi, bir diğerinin de belirli miktarlarda bulundurulan ham madde ile acil ortaya çıkan ihtiyaçların hızlı bir şekilde karşılanabilmesi olduğunu anlattı. Günlük 3 bin litre solüsyon ürün üretiliyor Fabrikada görevli eczacı Binbaşı Ayla Tort, amirliğini yaptığı solüsyon üretim bölümünde, TSK'nın ihtiyacı olan solüsyon özellikli ürünler ürettiklerini belirterek, günlük 3 bin litre kapasiteyle üretimin sürdüğünü kaydetti. Kaynak :AA

Alerjen Ürünler Hakkında TİTCK'den Yeni Duyuru

Denetim Hizmetleri Başkan Yardımcılığı Bilindiği üzere “Alerjen Ürünlerin Ruhsatlandırılmasına İlişkin Kılavuz”  09.03.2022 tarihinde Kurumumuz web sitesinde duyurulmuştur.https://www.titck.gov.tr/mevzuat/alerjen-urunlerin-ruhsatlandirilmasina-iliskin-kilavuz-09032022173906 Alerjen ürünlerin ruhsatlandırılması aşamasında gerekli olan GMP süreçleri ile ilgili olarak; Alerjen ürünlerin yurtdışından ithal edilecek olması halinde; Yurt dışında üretilip, ülkemize ithal edilecek ürünler için GMP denetim başvuruları ile ilgili hususlar 02.07.2018 tarihli Makam Onayı ile yürürlüğe giren “Yurt Dışı Üretim Tesislerinin GMP Denetimleri İçin Yapılacak Müracaatlara Dair Kılavuz” hükümleri çerçevesinde yürütülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak kabul edilen, Dünya genelinde kamu sağlığını tehdit eder boyuta ulaşan COVID-19 ile mücadele sürecinde ulusal ve uluslararası kısıtlamalar nedeniyle, Kurumumuzca yurt dışı üretim tesislerinde yürütülen yerinde GMP denetimleri durdurulmuştur. Bununla birlikte ilgili Kılavuz kapsamında dosya üzerinden denetimler ve risk bazlı denetimler yürütülmeye devam etmektedir. Söz konusu başvurular ile ilgili olarak yer alan 03.12.2021 tarihinde yapılan güncel duyuruya https://www.titck.gov.tr/duyuru/4114 linkinden ulaşılmaktadır. İthal ürünlere ilişkin ruhsat süreçlerine ek olarak ürünün yurt içi piyasaya verilebilmesi için Beşeri Tıbbi Ürünler İmalathaneleri Yönetmeliği 31. maddesi uyarınca seri serbest bırakma yeri izni alınmalıdır. Bunun için ithalatçı tarafından Seri Serbest Bırakma Yeri Başvuru Kılavuzu doğrultusunda Kurumumuza başvuru yapılması gerekmektedir. Ayrıca ithal edilecek alerjen ürünlerin yurt içinde depolama ve sekonder ambalajlama işlemlerinin Kurumumuz tarafından verilen sekonder ambalajlama tesisleri için düzenlenmiş Üretim Yeri İzin Belgesine sahip bir tesiste yürütülmesi gerekmektedir. https://www.titck.gov.tr/duyuru/3406 Alerjen ürünlerin yurt içinde üretilmek istenilmesi halinde; Alerjen ürünlerin yurt içinde imalat faaliyeti yürütmek isteyen gerçek veya tüzel kişilerin Kuruma başvurması, Kurum tarafından iyi imalat uygulamaları yönünden denetlenmesi ve uygun bulunması halinde faaliyete başlamaları gerekmektedir. Bunun için Beşeri Tıbbi Ürünler İmalathaneleri Yönetmeliği Ek-1 ‘de yer alan bilgi ve belgelerle açılış başvurusu yapılması gerekmektedir. https://www.titck.gov.tr/duyuru/tibbi-urun-tesisleri-basvuru-kilavuzu-10012022124900 Alerjen ürünlerin yurt içinde fason olarak ürettirilmek istenilmesi halinde Kurumumuz tarafından Üretim Yeri İzin Belgesi düzenlenmiş olan tesislerden hizmet alınması gerekmekte olup Kurumumuzdan izinli tesis listelerine https://ebs.titck.gov.tr/Ilac/anonymousapp/UreticiDagiticiFirmaSorgulama linki üzerinden erişim sağlanabilmektedir. Alerjen ürünler için yapılacak başvurulara konu olan doküman tipleri ve ücretler, Kurumumuz internet sayfası önemli listeler bölümündeki 26.04.2022 tarihli güncel fiyat listesinde yer almaktadır. https://www.titck.gov.tr/dinamikmodul/70 İlgililere önemle duyurulur. Kaynak : TİTCK Basın Bülteni

Eczacıbaşı İlaç, Gensenta'yı Satın Aldı

Eczacıbaşı, ABD’li öncü ilaç şirketi Amgen’in sahip olduğu Gensenta’nın yüzde 99.96 hissesini 135 milyon dolara satın almak için anlaşmaya vardığını açıkladı. Satın alma işlemi, Rekabet Kurulu onayının ardından tamamlanacak. Gensenta satın almasıyla sağlık alanında önemli bir yatırım yaptıklarını belirten Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, “Çağdaş, kaliteli ve sağlıklı yaşamın öncüsü olmayı ilke edinen bir kuruluş olarak hem Türkiye hem de dış pazarlarda geniş ürün yelpazesi ve farklı tedavi alanlarındaki yenilikçi ilaçlarla faaliyetlerimizi artırmayı planlıyoruz. Bu satınalma ile ilaç ve biyobenzer ilaçların üretimi, ilaç hammaddesi üretimi ve sağlık alanında ihracat yetkinliklerini portföyümüze katarak, yerli üretimin gücü ile büyümeye devam ediyoruz” dedi. Öte yandan, Amgen tarafından verilen bilgide, Gensenta’nın satışına yönelik stratejik kararın ardından Türkiye’deki faaliyetlerin süreceği ve hastalara hizmet etmeye devam edileceği belirtildi. Liyofilize flakon üreticisi ve ihracatçısı Gensenta, ilaç sektöründe Türkiye’nin en köklü şirketleri arasında yer alıyor. 1923 yılında laboratuvar olarak faaliyete başlayan, 1957’den itibaren Mustafa Nevzat İlaç olarak sektörde birçok ilki gerçekleştiren şirket, 2012 yılında dünyanın önce biyoteknoloji şirketlerinden ABD’li Amgen tarafından satın alındı. Şirketin ismi, 2020 yılında Gensenta olarak değişti. Şirkketten yapılan açıklamaya göre; farklı ülkelere ihracat yapan Gensenta, geçtiğimiz yıllarda sektörde iki kez ihracat şampiyonu oldu. 2021 sonu itibariyle gelirlerinin yüzde 47’sini ihracat ile gerçekleştiren Gensenta, Türkiye’nin ve bölgenin en önemli liyofilize flakon üreticisi ve ihracatçısı konumunda. Gensenta Hammadde Üretim Tesisleri'ndeki penisilin grubu, Etodolak ve diğer ilaç etken maddeleri üretiliyor. Kaynak : Dünya

Ünlü Çikolata Üreticisi Ferrero'nun Belçika Fabrikası Salmonella Bakterisi Nedeniyle Kapatıldı

Çikolata üreticisi Ferrero'nun Kinder Sürpriz ve diğer ürünlerinde, Avrupa'daki 8 ayrı ülkede saptanan Salmonella bakterisine, ilk olarak 15 Aralık'ta Belçika'nın Arlon kentindeki fabrikada rastlandığı ortaya çıktı. Ferrero'dan yapılan açıklamaya göre, bakteri, çikolata ürünleri için hammadde içeren bir tank filtresinde tespit edildi. Bunun üzerine içinde bakteri bulunan filtre kaldırıldı. O sırada fabrikada bulunan malzemeler ile çikolata ürünlerinin tedariki de durduruldu. Ancak İtalya merkezli çikolata üreticisi, Avrupa'nın 8 ayrı ülkesinde çok sayıda insanın Belçika'da üretilen ürünleri yedikten sonra nasıl salmonella enfeksiyonuna yakalandığı sorusuna yanıt veremedi. Şirket, konunun hala soruşturma aşamasında olduğunu belirtti. Ferrero; İngiltere, Hollanda ve Belçika'nın da aralarında olduğu birçok ülkede, salmonella şüphesi içeren ürünleri geri çağırdı. Avrupa Hastalık Önleme ve Değerlendirme Kurumu'na (ECDC) göre, çoğunluğu küçük çocuklardan oluşan toplam 134 kişiye salmonella bakterisi bulaştığına ilişkin başvuru yapıldı. Arlon'da 15 Ocak'ta saptanan bakteriye ilişkin ilk başvuru, 7 Ocak'ta İngiltere'de yapılmıştı. Belçika Federal Gıda Güvenliği Ajansı (FAVV) kontrolleri artırdı. Ajansa göre, gıda şirketleri rutin otomatik kontroller kapsamında numune incelemesi yapmak zorunda. Ferrero, 15 Aralık'ta böyle bir iç kontrol sırasında salmonella bakterisini buldu ancak FAVV'a bu konuda bilgi vermedi. Ferrero Sözcüsü, VTM kanalına yaptığı açıklamada,"Yetkilileri bilgilendirmedik çünkü bu bir iç sorun olarak kaldı. Ne o gün ne de beş gün öncesinden üretilen tek bir ürün depolarımızdan çıkmadı" dedi. Şu ana kadar İngiltere'de 63, Fransa'da 20, İrlanda'da 10, Almanya'da 4, İsveç'te 4, Hollanda'da 2, Norveç ve Lüksemburg'da 1'er ve Belçika'da 26 olası enfeksiyon tespit edildi. Şirketin Salmonella şüphesiyle raflardan topladığı ürünler şunlar: Kinder Surprise (bütün paketler) Kinder Schokobons Kinder Schokobons WHITE Kinder Happy Moments Kinder Mix Advent Calendar Kinder Mix Peluche Kinder Surprise Maxi Kaynak: BBC Türkiye

Abdi İbrahim İlaç Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikası Aldı

110 yıllık geçmişi ve 20 yıldır devam eden sektör liderliği ile sürdürülebilirlik konusunda başarı öyküsüne sahip olan Abdi İbrahim, bu alanda önemli bir adım daha attı. Maslak Genel Müdürlük ve Esenyurt Üretim Kompleksi’nde kullanılan elektriğin; güneş, rüzgâr, hidroelektrik ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından üretildiğini uluslararası standartlarda belgeleyen I-REC sertifikasını aldı. Abdi İbrahim, bu sertifikayı alan ilk Türk ilaç şirketi oldu.  TÜRK ilaç sektörünün büyümesine ve gelişmesine 110 yıldır öncülük eden Abdi İbrahim, HEAL2030 adını verdiği ve Birleşmiş Milletler’in 17 Küresel Kalkınma İlkesi’nin dokuzuna odaklandığı sürdürülebilirlik stratejisi kapsamında kararlı adımlarla ilerlemeye devam ediyor. Daha az kaynak kullanarak tüketicileri, müşterileri, hissedarları, çalışanları ve toplum için daha fazla değer yaratmak amacıyla hayata geçirdiği projelerden biriyle I-REC sertifikası (Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikası) almaya hak kazandı. HEAL2030 sürdürülebilirlik stratejisi kapsamında Maslak Genel Müdürlük binası ve Esenyurt Üretim Kompleksi’nde kullanılan elektriğin; güneş, rüzgâr, hidroelektrik ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından üretildiğini uluslararası standartlarda belgeleyen        I-REC sertifikası aldı. Gelecek nesillere sağlıklı bir çevre ve sürdürülebilir bir dünya bırakmak adına büyük önem taşıyan bu sertifikayı alan ilk Türk ilaç şirketi Abdi İbrahim oldu. Uluslararası I-REC sertifikası, kullanılan her birim elektriğin kaynağından başlayarak takip edilmesini ve nihai kullanıcıya kadar izlenebilmesini sağlıyor. Bu sertifikayla Abdi İbrahim, ürettiği her kutu ilacın yenilenebilir enerji kullanılarak üretildiğini uluslararası standartlarda ve şeffaf biçimde ortaya koyuyor. Abdi İbrahim Kurumsal İletişim, Sürdürülebilirlik ve Kamu İlişkileri Direktörü Dr. M.Oğuzcan Bülbül, aldıkları sertifikayla ilgili şunları söyledi: “Abdi İbrahim olarak ekonomik faaliyetlerimizi sürdürürken, topluma ve içinde yaşadığımız dünyaya ‘iyi’ iz bırakmayı daima öncelik olarak görüyoruz. Aldığımız ödüller ve sertifikalar da hassasiyetimizin ve çabalarımızın bir kanıtı. Bizim çevresel ana hedefimiz 2030 yılında karbon nötr bir şirket olmak. Hedefimize yürürken hayata geçirmekte olduğumuz birçok projemiz mevcut. Bunlardan en önemlilerinden biri, Abdi İbrahim Esenyurt Üretim Kompleksi ve genel müdürlük binamızda I-REC sertifikasına sahip şekilde yenilenebilir elektrik kullanmak ve kapsam-2 emisyonlarımızı sıfıra indirmiş olmak. Tüm canlılara ihtiyaç duyduğu suyu, havayı, besini ve temiz çevreyi sağlayacak kadar uzun yıllar dünyamızı ayakta tutacak bu bilinç ışığında, ‘Geleceği İyileştiriyoruz’ mottomuz rehberliğinde projeler geliştiriyoruz, geliştirmeye devam edeceğiz.”

Türkiye Biyoteknolojik İlaç Platformu’ndan Aşı Konusunda Önemli Adım

2016 yılında kurulan ve hali hazırda biyoteknoloji alanında ülkemizde geliştirme ya da üretim faaliyeti olan veya bu faaliyetleri planlayan 24 kuruluştan oluşan Türkiye Biyoteknolojik İlaç Platformu yoluna Türkiye Biyoteknolojik İlaç ve Aşı Platformu olarak devam ediyor. Bundan böyle ülkemizdeki aşı ile ilgili çalışmalara da destek verecek olan Platform, genişleyen faaliyet alanıyla biyoteknolojik ilaç ve aşı sektörünün gelişiminde önemli adımlar atmaya hazırlanıyor.   Dünya ilaç pazarının geleceğine biyoteknolojik ilaçlar yön veriyor. Son 10 yılda dünya ilaç   endüstrisindeki biyoteknolojik yöntemler, pek çok hastalığın tedavisini mümkün hale getirdi. Bundan dolayı her ülke, biyoteknolojik ilaçları hastaların erişimine sunabilmek için yoğun olarak çalışıyor, bu alana yönelik yatırımlar artıyor. Türk ilaç endüstrisinin öncü kuruluşlarından olan İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası da biyoteknolojik ilaç alanını stratejik öncelikleri arasına alarak endüstrinin yetkinliğini ve rekabet gücünü artırmak, ülkemizde bu alanın gelişimine daha etkin katkı sağlamak amacıyla 2016 yılında Türkiye Biyoteknolojik İlaç Platformu’nu kurdu. Platform kuruluşundan itibaren hem kamuyla hem de üniversitelerle yakın iş birliği içinde farklı projeleri hayata geçirdi. Bugüne kadar gerçekleştirdiği çalışmalarla öne çıkan Platform son dönemde önemi daha da vurgulanan aşı konusunda da etkin adımlar atmak adına faaliyet alanını genişleterek yoluna Türkiye Biyoteknolojik İlaç ve Aşı Platformu olarak devam etmeye karar verdi.   Konuyla ilgili bir açıklama yapan Türkiye Biyoteknolojik İlaç ve Aşı Platformu Başkanı Murat Barlas şunları söyledi: “Türk ilaç endüstrisinin hedeflediği atılımı yapabilmesi, küresel rekabet içinde hak ettiği yere sahip olabilmesi için Ar-Ge’nin ve biyoteknolojinin rolü tartışılmaz. Bu kapsamda 5 yılı aşkın süredir Platformumuzla, ülkemizde ihtiyaç duyulan biyoteknoloji ikliminin mevzuat, anlayış ve kamu-özel sektör-üniversite iş birliği anlamında yeşermesi; sağlam temeller üzerinde yükselmesi için kararlılıkla çalışıyoruz. Faaliyetlerimizin kayda değer fark yarattığının bilinciyle artan bir hevesle ilerliyoruz. 2020 yılında tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisiyle, aşı geliştirme ve üretme yetkinliğinin ülkeler için önemini net şekilde gördük. Ülkemizde bu süreç Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız öncülüğünde oluşturulan Covid-19 Türkiye Platformu çatısı altında başarıyla yürütüldü. Ancak bu zorlu dönemde gördük ki hem içinden geçtiğimiz süreç hem de gelecekte ortaya çıkabilecek benzer salgınlarla mücadele için ülke olarak aşı geliştirmek ve üretmek zorundayız. Bu bağlamda Platformumuzun faaliyet alanını genişletmeye karar verdik. Bundan böyle Türkiye Biyoteknolojik İlaç ve Aşı Platformu olarak ülkemizde aşı konusundaki çalışmalara büyük bir gayretle destek verecek, bu alandaki koordinasyon ve iş birliğinin güçlenmesi için yoğun çaba göstereceğiz.” 

Türk Biyoteknoloji Firması 3D Bioprinter Kullanarak Yapay Damarlar Geliştiriyor

Bir Türk biyoteknoloji şirketi, ileri tetkiklerin ardından kardiyovasküler ve nörovasküler hastalarda kullanılacak yapay damarları başarıyla geliştirdi. INVAMED-RD Global yaptığı açıklamada, uzman mühendisler ve bilim adamları tarafından geliştirilen disiplinler arası araştırma ve ileri sağlık teknolojilerini kullanarak laboratuvarlarda yapay damarlar ürettiğini duyurdu. Protez damarların, biyoteknolojik altyapı ve özel 3D biyoyazıcılar sayesinde insan vücudundaki normal damarlarla neredeyse aynı esnekliğe sahip olduğu belirtildi. Nanoteknolojik biyopolimerler aracılığıyla yapay damarların üretilmesi, hastaların kan pıhtılarını önlemeye yardımcı olan ilaçlar kullanmadan yaşamasını sağladığı için kardiyovasküler ve nörovasküler hastaların tedavisinde kullanılacaktır. Açıklamada, yapay damarların yüksek sıcaklıklı teflon teknolojisi, biyopolimer ve 3 boyutlu biyoyazıcılar kullanılarak oluşturulduğu belirtilirken, protez damarların canlı dokuya tam olarak bağlanabilmesi nedeniyle organ nakli bekleyen hastalara umut veren tıp teknolojisinde önemli bir gelişme olduğu ifade edildi. Laboratuar testleri, bu damarların insan vücudundaki organik hücrelerle uyumlu olduğunu ve 3D elektrospinning, 3D yazıcılar ve lazer tarama makineleri kullanılarak hastaya özel damarların oluşturulabileceğini göstermiştir. Şirket Başkanı Raşit Dinç, laboratuvar çalışmalarının başarılı olduğunu, hayvan deneyleri ve klinik çalışmaların başarılı olması durumunda yapay damarların insanlar üzerinde kullanılacağını söyledi.

BioNTech, Medigene ile Kanser Tedavisinde İş Birliği Yapacak

BioNTech SE kanser tedavisinde TCR teknolojisini geliştirmek için Medigene isimli şirket ile anlaşma yapıldığını duyurdu. 3 yıllık anlaşma kapsamında iki şirketin birlikte çalışacağı ve BioNTech’in kanser çalışmalarını yürüteceği duyuruldu. İşbirliği, BioNTech tarafından seçilen hedeflere karşı yenilikçi TCR immünoterapilerini keşfetmek ve geliştirmek için BioNTech’in çoklu platform immünoterapi yeteneklerinden ve Medigene’nin T hücre reseptörü (TCR) keşif platformundan yararlanır BioNTech, klinik öncesi PRAME TCR’yi alacak ve Medigene’nin PD1-41BB anahtar reseptörü ve hassas eşleştirme teknolojileri için lisans alacak BioNTech, işbirliğinden doğan tüm TCR tedavileri için dünya çapında özel geliştirme ve ticarileştirme haklarına sahip olacaktır. Medigene, BioNTech’ten 26 milyon Euro’yu peşin olarak ve araştırma fonu alacak ve küresel net satışlarda telif haklarına ve kademeli ertelenmiş opsiyon ödemelerine ek olarak geliştirme, düzenleyici ve ticari dönüm noktası ödemeleri almaya hak kazanacak. BioNTech CEO’su ve Kurucu Ortağı Uğur Şahin, “Medigene ile olan bu işbirliği, hücre tedavisi portföyümüzü ve TCR keşif yeteneklerimizi genişletiyor ve hızla gelişen mühendislik hücre tedavileri alanında lider olma yeteneğimizi daha da güçlendiriyor” dedi Medigene İcra Kurulu Başkanı ve Baş Bilimsel Görevlisi Prof. Dolores Schendel: “Medigene, onkoloji için TCR-T tedavilerinin geliştirilmesinde ön saflarda yer almaktadır. BioNTech ile yapılan satış ve lisans anlaşması, son derece spesifik TCR’leri keşfetmek ve karakterize etmek ve sonuçta ortaya çıkan TCR-T hücrelerini katı tümörlerle savaşmak için güçlendirmek için tescilli teknolojilerimizin küresel lider bir biyoteknoloji şirketi tarafından önemli bir doğrulamadır şeklinde konuştu. Açıklamaya göre, BioNTech, Medigene’ye 26 milyon avro ön ödeme yapacak ve iş birliği döneminde şirkete araştırma fonu sağlayacak. İki şirket arasındaki iş birliğinin, kanser tümörleri tedavi etmek için kullanılabilecek TCR tedavilerinin geliştirilmesi için birden fazla hedef içereceği ifade edilen açıklamada, Medigene’nin her program başına başarı ödemesinin yanı sıra satışlarda telif ücreti alacağı belirtildi. TCR tedavileri, vücudun savunma sistemini kanser hücrelerini tanıyıp yok edebilecek şekilde harekete geçirmeyi amaçlayan kanser immünoterapileri arasında yer alıyor. Bu tedavide doktorlar, bağışıklık sisteminden T hücrelerini hastadan alarak, kanser hücrelerini düşman olarak tanımaları için genetik olarak değiştiriyor ve hastaya geri veriyor. Dünyanın önde gelen ilaç geliştiricileri Bayer, Novartis ve Johnson & Johnson gibi şirketler de bu alanda araştırmalar yapıyor. Kaynak : Basın Bülteni  

Kocaeli'de Savunma Sanayi için Deneme Üssü Kurulacak

Gebze'de bir araya gelen kurumların işbirliğinde "Magnezyum Alaşımları İçin İkiz Merdaneli Döküm Sistemi" protokolü imzalandı. Protokol kapsamında kurulacak tesiste, savunma sanayinin kritik malzemelerinin üretimi için denemeler yapılacak. SAHA İstanbul Savunma Havacılık ve Uzay Kümelenmesi Derneği, Gebze'de faaliyet gösteren bir üniversite ve bir alüminyum firması iş birliğinde, "Magnezyum Alaşımları İçin İkiz Merdaneli Döküm Sistemi" protokolü imzalandı. İmzalanan protokol kapsamında üniversite içerisinde kurulacak tesiste magnezyum ve alüminyum plakaların farklı kompozisyonları üretilecek. Bununla birlikte üretim yapılırken maliyet ve zamandan tasarruf sağlanacak. Bu şekilde üretimi yapılan malzemelerin mutfak, otomotiv ve savunma sanayi alanlarında kullanılabilmesi amaçlanıyor. "Magnezyum plakaların farklı kompozisyonlarının üretilmesini bu tesiste gerçekleştireceğiz" Protokol kapsamında üniversitenin sınırları içerisinde yer alan Marmara Araştırma Merkezinin yetkinliği ile beraber bir prototip üretim tesisi kurulacağını söyleyen, Prof. Dr. Ahmet Yozgatlıgil, "Bu tesiste biz farklı metal alaşımların AR-GE çalışmalarını gerçekleştireceğiz. Özellikle savunma sanayideki ihtiyaç duyulan kritik metal alaşımlarının deneme üretimlerini, prototip üretimlerini ve AR-GE çalışmalarını beraberce gerçekleştireceğiz. Tesisin aslında kurulumunun Marmara Araştırma Merkezimizde bundan önce deneyimledik. Bu deneyimi ve bilgi birikimini kullanarak burada mevcut bir prototip tesisinde 3 ay gibi bir sürede yeniden kurmayı planlıyoruz. Tabii ki buradaki farklı metal alaşımları savunma sanayimizdeki farklı ihtiyaçlara yönelik bir AR-GE çalışmalarını içerecek. Burada tabii ki çok yönlü kara ve hava araçlarında bu özellikli malzemelerin farklı ihtiyaçlara yönelik olarak özellikle magnezyum plakaların farklı kompozisyonlarının üretilmesini bu tesiste gerçekleştireceğiz" dedi. "Çok özellikli alaşımların ülkemizde yerli ve milli olarak üretilmesini gerçekleştireceğiz" Magnezyum plakalar ve farklı alaşımlardan oluşan plakaları Türkiye’nin ağırlıklı olarak ithal ettiğini aktaran Yozgatlıgil, "Biz burada çeşitli malzemelerin özelliklerine yönelik olarak gerçekleştireceğimiz AR-GE çalışmalarıyla bu ithalatın önünü kesmeyi ve ihtiyaç duyduğumuz bu çok özellikli alaşımların ülkemizde yerli ve milli olarak üretilmesini gerçekleştireceğiz. İnşallah dışa bağımlılığı bitirme yönünde çok önemli bir adım olacak. Tabii ki bu bir AR-GE çalışması ve bir farklı prototiplerin burada üretilmesini sağlayacağız. Burada kazandığımız deneyimle, burada ihtiyaç duyduğumuz üretim tesislerinde ülkemizde kurulmasında katkı sağlayacak bir çalışma olacak" diye konuştu. "Teknolojimizi ilerilere, yukarılara taşımaya gayret ediyoruz" İmza töreninde konuşan SAHA İstanbul Genel Sekreteri İlhami Keleş ise "Bizim bünyemizdeki malzeme şekillendirme komitemizde konu olan, projelendirilen ve bunun ete kemiğe büründürülen bir hususla karşınızdayız. Bizim temel motivasyonumuz ülkenin dışa bağımlı olduğu konularda bu bağımlılığı ortadan kaldırmak. Bu da o somut projelerden birisi. Adım adım bu tip somut projelerle teknolojimizi ilerilere, yukarılara taşımaya gayret ediyoruz. Hayırlara vesile olur inşallah ve sayıları artar inşallah" ifadelerini kullandı. Kaynak :Basın Bülteni

DSÖ, Yerel İlaç ve Aşı Üretimini Artırmak için Güney Kore'de Eğitim Merkezi Kurdu

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), orta ve düşük gelirli ülkelerin aşı, insülin ve kanser tedavi ilaçları üretebilmesine destek için Güney Kore'de küresel biyolojik üretim eğitimi merkezi kurulduğunu duyurdu. Güney Kore Sağlık Bakanı Kwon Deok-chul:  "Bundan sonraki küresel salgınları göz önünde bulundurarak Güney Kore, geçmiş tecrübelerinden aldığı derslerle düşük ve orta gelirli ülkelerin biyolojik üretim kapasitelerini destekleyecek" Örgütün Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, DSÖ'nün Cenevre'deki genel merkezinde düzenlenen basın toplantısında üretim eğitimi merkezine dair bilgi verdi. Orta ve düşük gelirli ülkelerde iş gücü eksikliği ile zayıf sağlık sistemlerinin, ilaç ve aşı için teknoloji transferine engel teşkil ettiğini vurgulayan Ghebreyesus, bu eksiklerin giderilmesiyle söz konusu ülkelerin, başta Kovid-19 aşısı olmak üzere gelişmiş ülkelerin ürettiği tıbbi teknolojileri ithal etmek için bekleyip zaman kaybetmeyeceğini vurguladı. Güney Afrika'daki mRNA aşı üretim merkezinin devamı Ghebreyesus, bu merkezin daha önce Güney Afrika'da mRNA temelli aşı üretim merkezi kurulmasının bir devamı olduğuna işaret ederek, bu merkezlerden teknoloji transfer edecek ülkelere Arjantin ve Brezilya'nın yanında Bangladeş, Endonezya, Pakistan, Sırbistan ve Vietnam'ın da eklendiği bilgisini paylaştı. Tıbbi teknoloji üretimi eğitimi için Güney Kore'nin başkent Seul'deki çok büyük bir tesisi DSÖ'ye tahsis ettiğini vurgulayan Ghebreyesus, "Bu merkez, operasyonel üretim uygulamaları gereksinimlerine dair teknik ve uygulamalı eğitim sağlamakla birlikte, Güney Afrika'daki mRNA aşı teknolojisi transfer merkezinin geliştirdiği özel eğitimleri de tamamlayacak." dedi. Aşı firmalarına teknoloji transferi çağrısı Ghebreyesus, aşı üretici firmalar teknolojilerini paylaşsaydı küresel Kovid-19 aşı eşitsizliğinin önüne daha önceden geçilebileceğini hatırlatarak, "Bir yandan teknoloji transferi ve patent hakkından feragat etme talebimizi ilgili yetkililere iletirken diğer yandan ülkeler arası tıbbi teknolojiye erişim farkını kapatmak için var olan projelerimizi sürdüreceğiz." açıklamasında bulundu. Toplantıya telekonferansla katılan Güney Kore Sağlık Bkanı Kwon Deok-chul ise, bundan 60 yıl önce dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Güney Kore'nin DSÖ ve diğer uluslararası kuruluşlar sayesinde güçlü sağlık sistemine sahip bir ülkeye dönüştüğünü kaydederek, "Bundan sonraki küresel salgınları göz önünde bulundurarak Güney Kore, geçmiş tecrübelerinden aldığı derslerle düşük ve orta gelirli ülkelerin biyolojik üretim kapasitelerini destekleyecektir." şeklinde konuştu. Endonezya Dışişleri Bakanı Retno Marsudi, ülkesinin Kovid-19 aşılarına erişimde küresel eşitliği desteklediğini belirtti ve "Bu teknoloji transferi, birlikte ve daha güçlü toparlanmamız yolunda sağlık tedbirlerine eşit erişime önemli katkılar sağlayacaktır." ifadelerini kullandı. Gelişmekte olan ülkelerin bu tür desteklere ihtiyaç duyduğunun altını çizen Marsudi, "Her ülkenin kendi kendine yeterliliğini artırmak ve sağlıkta küresel dirençliliği desteklemek için böylesi çözümler gereklidir." açıklamasında bulundu. DSÖ'nün desteği hayati önem taşıyor Teknoloji transfer edilecek ülkelerden Sırbistan'ın Sağlık Bakanı Dr. Zlatibor Loncar da "Kovid-19 salgını zamanında DSÖ'den böyle bir desteğin gelmesinin hayati önem taşıdığı" görüşünü paylaştı ve "Yeni teknoloji geliştirilmesi, ülkemizde sağlık uzmanlarının profesyonel alanda ilerlemesi ve yeni beyinlerin yetişmesi demektir." dedi. Vietnam Sağlık Bakanı Dr. Nguyen Thang Long, DSÖ'nün bu girişiminde yer almasıyla Vietnam'ın ülkede mRNA temelli aşı üretmenin yanı sıra bölgesine de katkı sağlayacağını belirterek Güney Kore'de kurulan üretim eğitimi merkezinin önemine dikkati çekti. DSÖ 18 Şubat'ta, Afrika'daki Kovid-19 aşılama eksikliğini kapatmak için bazı kıta ülkelerinde mRNA teknolojisiyle aşı üreten merkez kurulacağını duyurmuştu. Kaynak : AA

Niğde'de Yeşil Enerji Evi ve Silisyum Saflaştırma Laboratuvarı Açıldı

Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Yeşil Enerji Evi ile Silisyum Saflaştırma Laboratuvarının açılış töreni, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ın katılımıyla gerçekleştirildi. Açılış törenine T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ile birlikte, Niğde Valisi Dr. Yılmaz Şimşek, Niğde AK Parti Milletvekilleri Yavuz Ergun ve Selim Gültekin, Niğde Belediye Başkanı Emrah Özdemir, Niğde Cumhuriyet Başsavcısı Harun Karahan, Niğde Adalet Komisyonu Başkanı Ömer Dadal, Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan Uslu ve protokol üyeleri, çok sayıda davetli ve öğrenci katıldı. Törende açılış konuşması yapan Rektör Prof. Dr. Hasan Uslu açılış konuşmasının ilk kısmında, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ı üniversitede ağırlamanın mutluluğunu yaşadığını belirterek, "Bugün Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi olarak çok önemli bir misafiri ağırlamanın mutluluğunu yaşıyoruz. Bizleri kırmayarak davetimizi kabul eden ve açılışlarımızda yer alan değerli Bakanımız Sayın Mustafa Varank'a sizlerin huzurunda hoş geldiniz diyorum.1992 yılında kurulmuş olan ve bu yıl 30. yılını kutlayan Üniversitemiz 13 Fakülte, 6 Meslek yüksekokulu, 4 enstitü, 2 yüksekokul, 1 konservatuvar, 14 Uygulama ve Araştırma Merkezi, 23786 öğrencisi ile dev bir eğitim ve araştırma kurumu haline gelmiştir" dedi. Araştırma, geliştirme alanındaki bilgi ve birikimi, genç ve dinamik akademik kadrosu ile Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi'nin öz kaynaklarını en verimli şekilde kullanarak bulunduğu bölgenin ve ülkemizin ihtiyaçlarına karşılık vermek üzere nitelikli ve yetkin mezunlar vermeyi amaç edinmiş bir çınar olduğunu da sözlerine ekleyen Rektör Prof. Dr. Uslu, "Devletimizin bize sağladığı her türlü imkânı en iyi şekilde değerlendirerek çalışmalarını sürdüren Üniversitemiz, dün olduğu gibi bugün de yine aynı gayret ve kararlılık ile bugün açılışı yapılacak olan Silisyum Teknoloji laboratuvarımız ve Yeşil enerji evimiz gibi yerli ve milli teknoloji hamlesine değer katacak çalışmaları devam ettirecektir. Bu çalışmaları sürdürürken devlet büyüklerimizin desteğini de arkamızda hissetmek bizim için oldukça önemlidir. Bu Projelerin gerçekleşmesinde desteklerinden ötürü Başta Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Sanayi ve Teknoloji Bakanımıza ve KOP Başkanımıza Teşekkürlerimi sunarım. Bu bağlamda Sayın Bakanımızın huzurunda tekrar ifade ediyorum ki Üniversitemiz, Kahramanımız Ömer Halisdemir'in ismine layık olarak her zaman vatana ve millete hizmet etmeye devam edecektir" ifadelerini kullandı. Programda konuşma yapan Niğde Valisi Dr. Yılmaz Şimşek, AK Parti Niğde Milletvekili Selim Gültekin'den sonra kürsüye çıkan T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ise konuşmasına; "Anadolu'nun güzel yurdu, kahramanlar şehri Niğde'de sizlerle bir arada olmaktan, sizlerle hasbihal etme fırsatı bulmaktan büyük bir memnuniyet duyuyor hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum" diyerek başladı. "Milletimizi en güzel hizmetlerle buluştururken bir yandan da kapsamlı bölgesel kalkınma politikalarıyla şehirlerimizin geleceğini şekillendirmeye çalışıyoruz" diyen Bakan Varank; "Son dönemde fiziken bir araya gelememiş olsak da Niğde'nin bizim gündemimizde her zaman çok ayrı bir yeri oldu. Ankara'da Niğde'miz için defalarca milletvekillerimizle, belediye başkanımızla, ilçe belediye başkanlarımızla, il başkanımızla toplantılar gerçekleştirdik. Bakanlığımız, Kalkınma Ajansımız ve Kop Bölge Kalkınma İdaremizle birlikte ilimizin kalkınmasına hizmet edecek nokta atış projeleri nasıl destekleyeceğiz diye gece gündüz toplantılar yaptık. İşte bugünkü ziyaretimizi de bu çalışmaların ürünü olan önemli projelerin açılışları eşliğinde gerçekleştiriyoruz ve hamdolsun çok yoğun bir gündemle sizlerin huzurlarınızdayız. Burada Ömer Halisdemir Üniversitesinde KOP Bölge İdaresinin desteği ile tamamlanan iki önemli projenin resmi açılışını gerçekleştireceğiz" dedi. Bakan Varaank açıklamalarının devamında; "İnşallah bundan sonra da Niğde'nin büyük potansiyeline odaklanarak sizlerle daha sık buluşmaya çalışacağız. Bugün zaten şehrimizin sanayisini, durumunu ve önümüzdeki çalışmalarını inşallah hep beraber istişare etme imkânı da bulacağız. Güçlü yönlerimizi, fırsatları ve ihtiyaçları hem şehrin ileri gelenleriyle hem de bizzat sanayicilerimizle birlikte değerlendireceğiz. Sizlerden alacağımız geri bildirimlerle de Niğde'nin üretim, ihracat ve istihdamını arttıracak yeni projeler başlatacağız, hep birlikte Niğde'yi hak ettiği konuma ulaştırmak için gayret edeceğiz. Ben şimdiden bu sürece katkıda bulunan herkese yürekten teşekkür ediyorum" dedi. Bakanı Varank açıklamalarını, "Niğde'nin geleceğine ve hatta Türkiye'nin geleceğine yön verecek alanlardan birisi de yenilenebilir enerji kaynaklarından biri olan güneş enerjisidir. Niğde sahip olduğu güneş enerjisi potansiyelini kullanarak önemli başarılar Türkiye'nin geleceğini etkileyecek başarılar yakalayabilir. Biz de bu sebeple KOP Bölge Kalkınma İdaresi ile birlikte bölgenin güneş enerjisi potansiyeline odaklandık ve Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi ile bir iş birliğine gittik. Buradaki Nanoteknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezinde ciddi bir bilgi birikimi ve ciddi bir alt yapı bulunuyor. Onu da kullanıp geliştirerek tüm ülke sathında etki oluşturacak yeni projeler tasarladık" diyerek noktaladı. Açılış töreninin ardından Üniversitemiz Rektörlük Senato Salonundaki programda T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'a Üniversitemiz Yeşil Enerji Evi, Silisyum Saflaştırma Laboratuvarı ve Niğde Teknopark hakkında sunumlar yapıldı. T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ın üniversitedeki programı, üniversitenin Yeşil Enerji Evi, Silisyum Saflaştırma Laboratuvarı ve Nanoteknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezinin gezilmesinin ve buralarda Prof. Dr. Yüksel Kaplan ve Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Seyhan tarafından bilgilendirmelerin yapılmasının ardından sona erdi.   Kaynak : Basın Bülteni

BioNTech, mRNA Tabanlı Aşı Üretimi için Afrika’ya Konteyner Fabrikalar Gönderecek

Koronavirüse karşı ilk aşıyı Pfizer ile geliştiren Alman biyoteknoloji firması BioNTech, Afrika’da mRNA tabanlı aşıların üretimi için nakliye konteynerlerinden yapılan aşı fabrikası geliştirdi. BioNTech'in Almanya'nın Marburg kentinde geliştrdiği ve Afrika’da mRNA tabanlı aşıların üretimi için gerekli olan ekipmanla donatılan “nakliye konteynerleri”nin tanıtımına Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus ile Senegal, Gana ve Ruanda devlet başkanları da katıldı. BioNTech yetkilileri, tanıtımda, toplamda 6 adet 40'lık konteynerden oluşan sistemin “BioNTainer” olarak adlandırıldığını dile getirdi. Sistemin gelecekte kolaylıkla genişletilebileceği ve kullanıma sunulduğunda Afrika'da yaygın olarak görülen sıtma veya tüberküloz gibi diğer hastalıklara karşı mRNA tabanlı aşı üretmek üzere ayarlanabileceği belirtildi. BioNTech, başlangıçta konteyner tesisleri personel sağlayarak yönetecek, daha sonra bağımsız çalışmayı temin etmek için bilgi birikimini yerel ortaklara aktaracak. Afrika’da mRNA üretim tesisi üzerindeki çalışmalara 2022'nin ortalarında başlanacak ve Alman şirketin ilk konteyner fabrika modülü Senegal ve Ruanda’ya yılın ikinci yarısında ulaştırılacak. Tesislerde üretilecek aşıların Afrika ülkelerinde kar amacı olmadan düşük fiyatla satılması bekleniyor. Yüksek kar açıklayan BioNTech, yoksul ülkelerde üretim için Covid-19 aşı patentlerini askıya almaya karşı olması nedeniyle eleştirilerin odağında bulunuyordu. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Afrika’da nüfusun sadece yüzde11'i Covid-19’a karşı aşılanmış durumda.

Ticaret Bakanlığı, İlaç ve Eczacılık Ürünlerine Yönelik Sektör Raporu Hazırladı

Ticaret Bakanlığı tarafından ilaç ve eczacılık ürünlerine yönelik hazırlanan sektör raporunda, Türkiye'nin ilaç sanayisinin, çok özel üretim teknolojisi gerektiren ürünler (biyoteknoloji vb.) dışında her türlü ürünü üretebilecek gelişkinlikte olduğunun altı çizildi. Bu kapsamda, dünyadaki gelişmelere paralel biyoteknolojik ilaçların üretimine geçilmesinin zorunlu gözüktüğü belirtildi. Türkiye'de de dünyadaki gelişmelere paralel olarak biyoteknolojik ilaçların üretimine geçilmesinin zorunlu gözüktüğünün altı çizildi. Raporda, Türkiye'nin, üretim standartları, teknolojisi ve kapasitesi itibarıyla oldukça gelişmiş bir ilaç sanayisine sahip olduğu belirtildi. İlaç sanayisinin, önemli miktar ve çeşitlilikle üretim ve ihracat imkanına sahip, katma değeri yüksek sektörlerden olduğu vurgulanan raporda, "Ülkemizde ilaç endüstrisinin önemi giderek artmakta ve Türkiye ilaç sektörü hem dünyadaki gelişmelere paralel olarak hem de sağlıkta dönüşüm planı çerçevesinde değişmektedir." değerlendirilmesinde bulunuldu. Raporda, Türkiye ilaç sanayisinin, çok özel üretim teknolojisi gerektiren ürünler (biyoteknoloji vb.) dışında her türlü ürünü üretebilecek teknolojik düzeye ulaştığına işaret edilerek, Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen ve 1984 yılından itibaren yürürlüğe giren "iyi üretim uygulamaları" çerçevesinde sektörün gerekli yatırımları yaparak teknolojik altyapısını güçlendirdiği aktarıldı. "Ülkemizde de dünyadaki gelişmelere paralel olarak biyoteknolojik ilaçların üretimine geçilmesi zorunlu gözükmektedir." ifadelerine yer verilen raporda, "Firmalarımızın ruhsatlı biyolojik referans bir ilaca benzerlik gösteren biyobenzer ürün geliştirme kapasitesi bulunmakla beraber sınırlı sermaye birikimi göz önüne alındığında yüksek riskli Ar-Ge faaliyetlerine kaynak aktarmaları güçtür. Bu nedenle dünyada olduğu gibi, bu ürünlerin kamu kaynaklı ya da flantropik fonlarla desteklenmesi gerekmektedir." denildi. Raporda, bu çerçevede TÜBİTAK tarafından çağrıya çıkan aşılar ve biyobenzer ürünlere yönelik yeni destek mekanizmalarının olumlu bir adım olduğu vurgulandı. 1,9 MİLYAR DOLARLIK İHRACAT Türkiye ilaç sektöründe 2023 yılında 78 milyar liralık satış hedeflendiği aktarılan raporda, ilaç ve eczacılık sektörünün 2021 yılı dış ticaret verileri de paylaşıldı. İlaç ve eczacılık sektörü ihracatının 2021'de bir önceki yıla göre yüzde 4 artarak 1,9 milyar dolar olarak gerçekleştiği belirtilen raporda, "2021 yılı ihracatımızda ilk sırada 1,2 milyar dolar ile tedavide/korunmada kullanılmak üzere hazırlanan ilaçlar yer almaktadır. Bu ürün grubunu insan ve hayvan kanı, serum, aşı, toksin vb. ürünler ile eczacılık eşyası ve müstahzarları takip etmektedir." ifadeleri kullanıldı. İhracatta ilk sırada Güney Kore'nin yer aldığı, bu ülkeyi Irak, Türk Cumhuriyetleri ve AB ülkelerinin izlediği kaydedildi. Kaynak :AA

Yeni Biyoteknolojik Araçlar, Bitki Kökenlerine Bakışımızı Genişletiyor

Iowa Eyalet Üniversitesi bilim insanları, teosinte olarak bilinen yabani otsu bir bitkinin, dünya çapında yetiştirilen mısıra nasıl dönüştüğünü öğrenmek için, evcilleştirmenin bin yılı boyunca geçmişe nasıl bakılacağını öğreniyorlar. Araştırma, bilim insanlarının mısırdaki genleri yabani atasıyla karşılaştırmasına olanak tanıyor ve bu da bitki yetiştiricilerinin yüzyıllar boyunca teosinte’den türetilmiş olabilecek avantajlı özellikleri tanımlamasına yardımcı olabilir. Araştırmacılar bulgularını yakın zaman önce Frontiers in Plant Science akademik dergisinde yayımladılar ve ilk kez verimli transgenik teosinte bitkileri üretmek için en son teknikleri kullanan yeni bir biyoteknoloji aracını detaylandırdılar. İnsanlar, yaklaşık 10.000 yıl önce Meksika’ya özgü yabani bir ot olan teosinte’yi evcilleştirmeye başladılar. Her teosinte bitkisi, modern mısırdan daha az besin içeren ve sert olan yalnızca bir düzine çekirdek verir. Böylece insanlar daha yüksek verim için tek tek teosinte bitkilerini seçtiler ve sonunda kendi benzersiz özelliklerine sahip yeni çeşitler geliştirdiler. Ancak teosinte’den gelen orijinal genetik materyalin bir kısmı yol boyunca kayboldu. Tarım bilimi alanında yüksek lisans öğrencisi ve çalışmanın ilk yazarı Jacob Zobrist, bu genetik materyalin tanımlanmasının bugün daha iyi mısır üretilmesine yardımcı olabileceğini veya en azından mısırın genetik çeşitliliğinden nasıl daha iyi yararlanılacağı konusunda bilim insanlarına ipuçları sunabileceğini söylüyor. Zobrist, “Bu ata özellikleri hakkında ne bilmediğimizi bilmiyoruz. Modern mısır için yararlı olabilecek yabani atadaki özellikleri belirlemeyi umuyoruz. Bu özellikler, hastalık direnci ve stres direncinin yanı sıra besin içeriğini ve hatta büyüme ve çiçeklenme sürelerini iyileştirmeyi içerebilir.” diyor. Yeni çalışma, bilim insanlarının olgun tohumlardan filizlenen fidelerin whorl segmentlerini kullanarak sağlam bir koruyucu doku (callus) indüksiyonu ve rejenerasyon protokolünü nasıl keşfettiğini detaylandırıyor. Bu, araştırmacıların farklılaşmamış ve henüz varyant hücrelere dönüşmemiş kök hücrelere benzeyen koruyucu doku (callus) üretebildikleri anlamına geliyor. Bu farklılaşmamış koruyucu doku hücreleri, transgenik teknoloji yoluyla yeni DNA’nın eklenmesine uygun. Araştırmacılar, CRISPR gibi gen düzenleme teknolojisini kullanarak artık belirli teosinte genlerini hedefleyebilir ve onları kapatabilir, bu da onlara yabani bitkinin küresel bir temel ürüne nasıl evcilleştirildiğine dair yeni bir anlayış düzeyi verir. Yeni biyoteknoloji aracı, anlayışı genişletiyor Agronomide Küresel Biyoteknoloji Profesörü ve çalışmanın ilgili yazarı Kan Wang, bu uygulamanın, antik bitki yetiştiricilerinin hangi özellikleri seçtiğini görmek için zaman içinde geriye gitmek gibi bir şey olduğunu söylüyor. Wang’ın laboratuvarı 2010 yılında teosinte incelemeye başladı ve yeni yayının teosinte ve modern mısırın kökenlerini anlamada büyük bir adım olduğunu söylüyor. Şu anda Ulusal Bilim Vakfı için dönüşümlü bir program direktörü olan Wang, “Bu, temel araştırmalarla veya tarımsal uygulamalı araştırmalarla ilgilenen birçok insan için birçok olasılık açacak.” diyor. Wang, çalışmayı genel olarak başarılı kılmak için Zobrist’in katkılarına güvendi. Zobrist, Wang’ın laboratuvarına 2018 yılında, bitki bilimlerinde deneyimli öğrencilere yenilikçi veri destekli bilim ve mühendislik eğitimi sağlayan Ulusal Bilim Vakfı’nın Tahmine Dayalı Bitki Fenomic Bursu’nun desteğiyle katıldı. Zobrist’in araştırmaya katkısı, teosinte bitkilerini büyütmek için kullanılan kültür ortamını optimize ederek dönüşümü tekrarlanabilir kılmaktı. Zobrist, büyüme ortamında bitki hormonlarını içeren yeni bir doku kültürü rejimi buldu. Wang, “Aracı geliştirdik ve onsuz teosinte’yi anlamak çok zor. Bunu yapan ana oyunculardan biri Jacob’dı. Kritik işler yaptı.” diyor. Zobrist, “Araştırma ve genom düzenleme teknolojilerinin, tüm parçaları işlevsel ve tekrarlanabilir bir dönüşüm yönteminde bir araya getirmeme izin veren bir hızda ilerlediği bir zamanda yüksek lisans öğrencisi olduğum için şanslıyım.” diyor. Kaynak : Arkeofili Iowa State University. 3 Şubat 2022. Makale: Zobrist, J. D., Martin-Ortigosa, S., Lee, K., Azanu, M. K., Ji, Q., & Wang, K. (2021). Transformation of Teosinte (Zea mays ssp. parviglumis) via Biolistic Bombardment of Seedling-Derived Callus Tissues. Frontiers in plant science, 12, 773419-773419.

Amasya Üniversitesinden Hidrojel Tabanlı Yara Önleyici Buluş

Amasya Üniversitesinde geliştirilen hidrojel tabanlı yara örtüsü diyabetik yaralar, dolaşım bozukluğuna bağlı yaralar ve uzun süre yatan hastalarda yatmaya bağlı yaralarının tedavisinde umut oldu. Dr. Öğr. Üyesi Önder İdil, Arş. Gör. Umut Çelikoğlu, Arş. Gör. Emine Çelikoğlu ve yüksek lisans öğrencisi Canfide Merve Yemiş’ten oluşan ekip “Spirulina Sp. İçeren Fibroin Hidrojellerin Tasarlanması” başlıklı projeyi hayata geçirdi. Yaklaşık 2 yıldır proje üzerinde çalıştıklarını belirten Önder İdil, “Uzun süre yatan hastaların iyileşmeyen yaralarını veya diyabet hastalığı nedeniyle oluşan yaraların daha hızlı bir şekilde derin yaralar haline gelmeden iyileşmesini sağlayan fibroin tabanlı bir hidrojel, yara örtüsü elde ettik” dedi. Üniversite laboratuvarında geliştirilmesine devam ettikleri ürünün içerisine yara dokusunu iyileştirmek için oksijen üretme kabiliyeti olan siyanobakteri eklediklerini anlatan İdil, TÜBİTAK tarafından desteklenen çalışmanın TEKNOFEST 2021 Biyoteknoloji İnovasyon Yarışması proje kategorisinde de finale kaldığını söyledi. Dünyada 382 milyon, Türkiye’de ise 10 milyonu aşkın diyabet hastasının bulunduğuna değinen Arş. Gör. Emine Çelikoğlu da, “İpekböceği liflerinden fibroini saflaştırdık. Ortamın yara iyileştirici özelliğine katkı sağlamak amacıyla da gıda katkı maddesi olarak yaygın şekilde kullanılan spirulina mikroorganizmasını sisteme entegre ettik. Böylelikle hem biyouyumlu hem de yaraların iyileşmesi için antioksidan, antimikrobiyel özellik gösteren bir materyal geliştirmiş olduk” diye konuştu. Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Elmacı da “Çalışan, üreten, üniversitemize değer kazandıran tüm öğrencilerimizi ve akademisyenlerimizi her zaman desteklemeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu. Kaynak : Basın Bülteni

Hastanelerde Steril Alan Planlamanın 7 Kritik Unsuru Nedir ?

Hastanelerde steril alanların planlanması ve iklimlendirilmesi diğer mekanlardan ayrı olarak ele alınması gereken hassas bir konudur. Ameliyathaneler, yoğun bakım üniteleri, steril izolasyon kabinleri, sterilizasyon bölümleri, labaratuarlar vs. gibi steril olması gereken alanlar için bütün yan etkenler göz önüne alınarak özel çözümler geliştirilmelidir. Bu gibi ortamların hijyenik olarak planlanmasında, esas olarak yedi harici ve zorlayıcı unsur rol oynamaktadır: 1. Enfeksiyon oranlarının yükselmesi 2. Dışarıdan gelen mikropların hassas bölgelere girmesinin engellenmesi 3. Hastane personelinden hastaya mikrop bulaşmasının engellenmesi 4. Hastadan hastaya mikrop bulaşmasının engellenmesi 5. Hastadan hastane personeline mikrop bulaşmasının engellenmesi 6. Yeni talimatname, yönerge ve standartlar 7. Yenilikçi fikirler, yeni ve bugüne kadar henüz denenmemiş, yeni yöntemlerin gereksinmesi. Steril alan oluşturma kararını almak durumunda olan bir kullanıcı, önce birçok soru ile karşı karşıya kalmaktadır: • Nereler steril alan olarak planlanmalı? • Steril alanlar nereye yerleştirilmeli? • Hangi hijyen kategorisi gerekiyor? • Bu kategorinin koşulları en iyi nasıl gerçekleştirilebilir veya hangi hava giriş sistemini seçmek gerekiyor? • Hava temini merkezi mi, yoksa desantral mı seçilmeli? • Çevreyi oluşturan yüzeyler (tavan, duvar, taban) ne şekilde oluşturulmalı? vb. Yatırımı ve maliyeti optimize edilmiş bir steril alan oluşturma hedefini göz ardı etmeden, binanın daha ön projelendirme aşamasında, entegral bir planlamaya büyük önem verilmelidir. Bu yaklaşım daha baştan itibaren işveren, kullanıcı, mimar ve steril alan mühendisi arasındaki işbirliğini öngörür. Sürekli diyalog yoluyla, hijyenik mekanın oluşturulması "basamak basamak" gerçekleştirilmelidir.  Daha Detaylı Bilgi için makalenin devamını buradan okuyabilirsiniz. Yazar : H.Metin Kenter

Temizoda Nedir ?

ISO 14644'de Temizoda; “Havadan gelen partikül sayısı konsantrasyonunun kontrol edildiği ve sınıflandırıldığı, partiküllerin oda içine girişini, oda içinde oluşmasını ve tutulmasını minimize etmek için dizayn ve inşa edilen ve işletilen oda” olarak tariflenmiştir. Sadece bu şartları sağlayan bir oda hakikaten Temizoda mıdır? İNŞEL'e göre kesinlikle değildir. Temizodalarda yarı iletken, Mikro Elektro Mekanik Sistemler (MEMS), yüksek duyarlıklı lensler, sensörler, dedektörler, ilaç, aşı veya benzeri ürünler ve bunların yan sanayi ürünleri gibi genellikle ileri teknoloji ürünleri üretilmekte, araştırılmakta ve geliştirilmektedir. Bu ürünler için sadece partikül sayısının karşılanması değil aynı zamanda sıcaklık, nem oranı, sıcaklık ve nem toleransları, odalar arası basınç farklılıkları, titreşim, ultra saf su ve gazlar, proses ve personel akışı, çapraz kirlenmenin önlenmesi vb. gibi etkenlerin dolayısı ile bir Temizoda tesisini oluşturan bütün bileşenlerin güvenli ve sürekli çalışması da ciddi rol oynamaktadır. Örneğin bu ürünlerin üretimi için belirli nem oranının aşılmaması gereklidir. Bunun en büyük sebeplerinden biri yarı iletkenlerin üretimi veya araştırılması için kullanılan ve oldukça pahalı olan ekipmanların, belirlenen nem oranı aşıldıktan sonra korozyona maruz kalmasıdır. Çok dar olan sıcaklık toleransının sağlanamaması, veya titreşime maruz kalmaları hassas cihazların içindeki parçaların veya beraber montajı yapılacak ürünlerin farklı genleşmelerinden ötürü uyumsuz olmalarına, hassas ayarlarının kaymasına sebep olacaktır. Yine Temizoda şartlarında çalışılan ilaç üretiminden örnek verecek olursak; bazı ilaçların raf ömrünü uzatmak için tabletlerin blisterlenecekleri ortamların nem oranının çok düşük olması gereklidir. Proses, personel ve malzeme akışının doğru düzenlenmediği mimari tasarımlar çapraz kirlenmelere sebep olacaktır. Temizodalarda odalar arası basınçların sağlanamaması ürün, personel ve çevreyi tehlikeye sokabilecektir. Yanlış temizlik malzemesinin kullanılması ürüne partikül bulaşmasına sebep olacaktır. Bunun gibi onlarca, hatta yüzlerce örnek sıralayabiliriz. Bir Temizodada sağlanması en kolay olan şey, o ortamı tozdan arındırmaktır. İstenilen Temizoda sınıfının sağlanması işin en fazla %5'inin doğru yapıldığını göstermektedir.Geriye kalan %95'lik bölüm düzgün yapılmadıysa elde edilen “Temizoda sınıfının” hiçbir değeri yoktur. Bu gereksinimler de göz önünde bulundurularak; • Proses, ham madde, ürün, atık ve personel akışının tasarım aşamasında kirlenmeyi önleyecek şekilde düzenlendiği, • Temioda’nın tasarımında toz ve mikroorganizmaların birikiminin ve oluşmasının önlendiği malzemelerin kullanıldığı, • Havanın çok küçük toz zerreciklerinden arındırılarak ortama basıldığı, • Toz taneciklerinin dışarıdan ortama girişinin önlendiği, • Ürünlerden kaynaklanan toz taneciklerinin oluşturacağı çapraz kirlenmenin engellendiği, • Ortamdaki sıcaklık, ve nemin kontrol edildiği, • Zerreciklerin ortama girmesinin veya atmosfere çıkmasının önlenmesini sağlamak için artı ve/veya eksi basıncın oluşturulduğu ve  kontrol edildiği, • Sistem ve çevreden oluşan titreşimin hassas üretime zarar vermeyeceği seviyelere indirildiği, • İçerisinde toz oluşturmayan cihazlar, aletler ve kıyafetler ile çalışılan, • Çalışma sırasında toz oluşturmayacak şekilde disiplinli hareket edilen, • Özel malzemeler ile temizliği veya dezenfeksiyon işlemlerinin yapıldığı, • Düzenli olarak ölçümlerin yapıldığı, • İstenilen şartları senenin 365 günü, günün 24 saati kesintisiz, güvenli bir şekilde ve olanaklar elverdiğince düşük enerji masrafı ile  sağlayabilen çalışma ortamları İNŞEL'in bakış açısıyla TEMİZODA'dır.   Daha Detaylı Bilgi için makalenin devamını buradan okuyabilirsiniz. Yazar: H.Metin Kenter

Cleanroom Technology Conference Birmingham 2022 için Tarihler Netleşti

Her yıl düzenlenen etkinlik,sektördeki profesyoneller için daha fazla rehberlik, uzmanlık ve güncellemelerle 2022'de geri dönüyor. Temizoda Teknolojisi Konferansı, İngiltere'nin Birmingham kentinde gerçekleşen etkinlik iki gün boyunca fiziksel ortamda profesyonelleri bir araya getiriyor. 25 Mayıs 2022'de başlayacak olan etkinlik, temizoda ve kontrollü çevre endüstrilerindeki en son standartlar, yenilikler ve teknolojiler hakkında  bilgi paylaşımı ve rehberlik sağlamayı amaçlıyor. Etkinlik, temizoda ve kontaminasyon kontrol endüstrilerinde çalışanlara yönelik olup, uzmanlığınızı geliştirmek, müşteriler ve sektördeki meslektaşlarınız ile etkileşim ve gerçek zamanlı uygulamalara yönelik daha geniş ve küresel bir bakış açısı benimsemek için mükemmel bir platform sağlıyor. Profesyoneller için Son Teknoloji İçerik Çok sektörlü, uluslararası etkinlik, vaka çalışmaları ve uluslararası uzmanlardan oluşan bir panelden dersler aracılığıyla endüstrinin geniş bir alanını kapsayacak ve geçen dönemin endüstri gelişmelerine ve tüm sektörler için gelecek projeksiyonlarına ışık tutmaya hazırlanıyor. İşlenen konular arasında düzenlemeler ve standartlar, mikrobiyoloji, muhafaza, test ve devreye alma , doğrulama, sarf malzemeleri, giysi ve KKD, GMP denetimleri, sterilizasyon, temizoda tasarımı ve güvenli kullanım gibi çok yönlü bilgi içerikleri yer alıyor. Tarihleri Takviminize Kaydedin İki günlük etkinlik 25-26 Mayıs 2022'de Birmingham'daki Ulusal Konferans Merkezi'nde gerçekleştirilecek. Kayıtlar 7 Şubat 2022'de Açılıyor Biletler ,7 Şubat 2022'de, yalnızca sınırlı bir süre için geçerli olan Süper Erken Kayıt fiyatlarından başlayarak satışa sunulacak. Her bilete, iki günlük tam konferans programına, sergi salonuna, ağ oluşturma ve birinci günün sonundaki içecek resepsiyonuna erişim dahildir. Bu yılki Temizoda Teknolojisi Konferansında temizoda işinizin geleceğini güvence altına alın ve uzmanlığınızı geliştirin. Daha fazla bilgi için cleanroom@hpcimedia.com adresinden Cleanroom Technology ekibiyle iletişime geçin veya +44(0) 207 193 6654 numaralı telefonu arayın. Kaynak : Cleanroom Technology  

Arel Arsoy, PG Rooftop Units Başkan Yardımcısı Oldu

Arel Arsoy (Araştırma ve Geliştirme Müdürü, Üntes) kısa süre önce Eurovent Ürün Grubu 'Rooftop Units'in yeni Başkan Yardımcısı olarak seçildi. Filip Konieczny (Havalandırma ve İklimlendirme Müdürü / İhracat Teknik Uzmanı, FLOWAIR) grubun Başkanı olmaya devam ediyor. Arel Arsoy, Eurovent Ürün Grupları 'Klima Santralleri' ve 'Fan Coil Üniteleri' konusunda uzun yıllara dayanan deneyime sahiptir. Aynı zamanda Türkiye Üye Derneğimiz İSKİD'in Eurovent AHU Ayna Komitesi Başkanı'dır ve Üntes bünyesinde farklı konsept tasarım özelliklerine sahip üç yeni çatı geliştirme projesini yönetmektedir. Arsoy, “Ürün Grubu Başkan Yardımcılığına seçilmekten onur duyuyorum ve çalışma arkadaşlarımın bana duydukları güveni takdir ediyorum. Bu grubun, ilgilendiğimiz konularda olabildiğince hızlı kararlar alabilmesi ve sonuç alabilmesi için kendi içinde sinerjiye ihtiyacı var. Bu alandaki tecrübem ve bilgimle grubun teknik ve mevzuat açısından verimli bir şekilde geliştirilmesine yardımcı olmayı umuyorum.” Eurovent Ürün Grubu 'Çatı Üniteleri', bir elektrikli kompresör tarafından çalıştırılan havadan havaya klimaları ve ısı pompalarını kapsar ve hava ısıtma ürünleri için Ecodesign gerekliliklerine ilişkin Avrupa ve ulusal mevzuat, yani (AB) 2016/2281 Yönetmeliği, soğutma ürünleri, yüksek sıcaklık proses soğutma grupları ve fan coil üniteleri. Ayrıca EN, ISO ve Eurovent standartlarının geliştirilmesi ile ilgilenir ve endüstrinin genel tanıtımı ile ilgilenir. Kaynak : Basın Bülteni

E-bülten için aşağıdaki bilgileri doldurmanız yeterli.

Giriş Yap

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Kayıt Ol

Şifremi Unuttum