Haberler

Türk Ordusu için Stratejik Tıbbi Malzemeler, MSB İlaç Fabrikası'nın Üretim Bantlarından İniyor

Türk ordusunda, ilaç ve tıbbi malzeme üretimine yönelik faaliyetler, Maltepe Asker Hastanesi bünyesindeki Askeri Eczahane-i Amire'de, kullanıma hazır ilaç üretimi ise İstanbul Gülhane Asker Hastanesi Malzeme-i Sıhhiye-i Askeriye İmalathanesi'nde başladı. Birinci Dünya Savaşı sırasında ilaç ve pansuman malzemesi üretiminin yapıldığı İstanbul ve Konya'nın Sille mevkisindeki imalathanelerin 1928'de birleştirilmesiyle Ankara'nın Keçiören ilçesi Etlik semtindeki Sıhhiye Ana Depo bünyesinde İlaç Yapım Atölyesi Müdürlüğü oluşturuldu. İlaç Yapım Atölyesi Müdürlüğü, 1964'te İlaç Fabrikası Komutanlığı, 2017'de ise MSB İlaç Fabrikası Müdürlüğü adını aldı. Ankara'nın Altındağ ilçesi Dışkapı semtindeki mevcut binasında hizmet veren fabrika, kamuya ait tek ilaç fabrikası olma özelliğini taşıyor. Fabrikada, TSK'nın harekat, eğitim ve tatbikatlar ile gerginlik, seferberlik ve savaş halinde ihtiyaç duyabileceği, piyasadan tedarikinde güçlük çekilebilecek stratejik seviyedeki ilaçlar, kimyasal, biyolojik, radyoaktif, nükleer (KBRN) silahlara karşı kullanılan ilaç ve panzehirler (antidot) ile tıbbi sarf malzemeleri üretiliyor. Protokol yapılan kamu kurum ve kuruluşlarının KBRN ilaç ve antidotu ihtiyaçları da yine fabrika tarafından karşılanabiliyor. "Tablet, Kapsül Üretim ve Blister Bölümü", "Ampul Üretim Bölümü", "Sargı ve Pansuman Malzemeleri Üretim Bölümü", "Pomat ve Toz Üretim Bölümü", "Solüsyon Üretim Bölümü" olmak üzere 5 bölümden oluşan fabrikanın üretim portföyünde, KBRN antidotu, antigripal kapsül, sıtma tedavisinde kullanılan hidroksiklorokin tablet, KBRN antidotu sınıfında yer alan ampuller ve otomatik atropin enjektörü, steril gaz kompres, non-steril gaz kompres, harp paketi şeklinde bireysel ilk yardım sargısı, deri üzerinde kullanıma uygun antimikrobiyal hazır ilaç, gizleme cilt boyası, antiseptik ve dezenfektan amaçlı solüsyonlar bulunuyor. Fabrikada, üretimde kullanılan her türlü ham madde, sarf malzemesi ile kullanıma hazır ürünlerin kimyasal ve mikrobiyolojik analizleri de yapılıyor. 29 kalem ilaç, antidot, sargı ve pansuman malzemesi üretiliyor İlaç Fabrikası Müdürü Eczacı Albay Zafer Atıcı, AA muhabirine fabrika ve üretim çalışmaları hakkında bilgi verdi. Fabrikanın 6 bin metrekare kapalı alanda faaliyetlerini sürdürdüğünü belirten Atıcı, fabrikada kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer savunmada kullanılmak üzere 7, sefer ve tatbikatlarda kullanmak üzere 4, sargı ve pansuman türünde 8, Kovid-19 ile mücadele ve diğer alanlarda 10 olmak üzere toplam 29 ürünün üretildiğini söyledi. Atıcı, "Kovid-19 ile mücadele kapsamında, Dünya Sağlık Örgütünce belirlenen standartlarda el dezenfektanından bugüne kadar 772 bin litre üretilmiş ve ihtiyaç sahiplerine teslimi yapılmıştır." dedi. Yurt dışından satın alınan bazı ürünler yerli ve milli imkanlarla üretiliyor Üretimine başlanan ya da başlanacak olan yeni ürünler hakkında bilgi veren Atıcı, şu ifadeleri kullandı: "29 kalem ürüne ilave olarak farklı renklerde gizleme cilt boyası ve böcek kovucu sprey üretilmesine yönelik formülasyon, stabilite ve küçük ölçekli üretim çalışmaları tamamlanmış olup bu ürünlerin yıl içinde seri üretimine geçilmesi planlanmaktadır. Gizleme cilt boyası, askerin arazi şartlarında kamufle olmasına yönelik kullanılan önemli bir üründür. Fabrikamızda daha önce üretilen siyah renkli gizleme cilt boyasına ilave olarak gelen talep üzerine yeşil, kahverengi, sarı, gri gibi farklı renklerde geliştirilen ürünlerle bu konudaki önemli bir ihtiyaç karşılanmış olacak. 100 mililitre hacminde üretilecek böcek kovucu sprey, sinek, böcek ve kene gibi canlılarla bulaşan, halk arasında 'şark çıbanı' olarak bilinen leishmaniasis, Batı Nil virüsü ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi gibi hastalıklardan korunmada önemli bir rol oynayacak." Atıcı, fabrikanın en önemli özelliklerinden birinin daha önce yurt dışından satın alınan bazı ürünlerin daha uygun maliyete yerli ve milli imkanlarla üretilmesi, bir diğerinin de belirli miktarlarda bulundurulan ham madde ile acil ortaya çıkan ihtiyaçların hızlı bir şekilde karşılanabilmesi olduğunu anlattı. Günlük 3 bin litre solüsyon ürün üretiliyor Fabrikada görevli eczacı Binbaşı Ayla Tort, amirliğini yaptığı solüsyon üretim bölümünde, TSK'nın ihtiyacı olan solüsyon özellikli ürünler ürettiklerini belirterek, günlük 3 bin litre kapasiteyle üretimin sürdüğünü kaydetti. Kaynak :AA

Alerjen Ürünler Hakkında TİTCK'den Yeni Duyuru

Denetim Hizmetleri Başkan Yardımcılığı Bilindiği üzere “Alerjen Ürünlerin Ruhsatlandırılmasına İlişkin Kılavuz”  09.03.2022 tarihinde Kurumumuz web sitesinde duyurulmuştur.https://www.titck.gov.tr/mevzuat/alerjen-urunlerin-ruhsatlandirilmasina-iliskin-kilavuz-09032022173906 Alerjen ürünlerin ruhsatlandırılması aşamasında gerekli olan GMP süreçleri ile ilgili olarak; Alerjen ürünlerin yurtdışından ithal edilecek olması halinde; Yurt dışında üretilip, ülkemize ithal edilecek ürünler için GMP denetim başvuruları ile ilgili hususlar 02.07.2018 tarihli Makam Onayı ile yürürlüğe giren “Yurt Dışı Üretim Tesislerinin GMP Denetimleri İçin Yapılacak Müracaatlara Dair Kılavuz” hükümleri çerçevesinde yürütülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak kabul edilen, Dünya genelinde kamu sağlığını tehdit eder boyuta ulaşan COVID-19 ile mücadele sürecinde ulusal ve uluslararası kısıtlamalar nedeniyle, Kurumumuzca yurt dışı üretim tesislerinde yürütülen yerinde GMP denetimleri durdurulmuştur. Bununla birlikte ilgili Kılavuz kapsamında dosya üzerinden denetimler ve risk bazlı denetimler yürütülmeye devam etmektedir. Söz konusu başvurular ile ilgili olarak yer alan 03.12.2021 tarihinde yapılan güncel duyuruya https://www.titck.gov.tr/duyuru/4114 linkinden ulaşılmaktadır. İthal ürünlere ilişkin ruhsat süreçlerine ek olarak ürünün yurt içi piyasaya verilebilmesi için Beşeri Tıbbi Ürünler İmalathaneleri Yönetmeliği 31. maddesi uyarınca seri serbest bırakma yeri izni alınmalıdır. Bunun için ithalatçı tarafından Seri Serbest Bırakma Yeri Başvuru Kılavuzu doğrultusunda Kurumumuza başvuru yapılması gerekmektedir. Ayrıca ithal edilecek alerjen ürünlerin yurt içinde depolama ve sekonder ambalajlama işlemlerinin Kurumumuz tarafından verilen sekonder ambalajlama tesisleri için düzenlenmiş Üretim Yeri İzin Belgesine sahip bir tesiste yürütülmesi gerekmektedir. https://www.titck.gov.tr/duyuru/3406 Alerjen ürünlerin yurt içinde üretilmek istenilmesi halinde; Alerjen ürünlerin yurt içinde imalat faaliyeti yürütmek isteyen gerçek veya tüzel kişilerin Kuruma başvurması, Kurum tarafından iyi imalat uygulamaları yönünden denetlenmesi ve uygun bulunması halinde faaliyete başlamaları gerekmektedir. Bunun için Beşeri Tıbbi Ürünler İmalathaneleri Yönetmeliği Ek-1 ‘de yer alan bilgi ve belgelerle açılış başvurusu yapılması gerekmektedir. https://www.titck.gov.tr/duyuru/tibbi-urun-tesisleri-basvuru-kilavuzu-10012022124900 Alerjen ürünlerin yurt içinde fason olarak ürettirilmek istenilmesi halinde Kurumumuz tarafından Üretim Yeri İzin Belgesi düzenlenmiş olan tesislerden hizmet alınması gerekmekte olup Kurumumuzdan izinli tesis listelerine https://ebs.titck.gov.tr/Ilac/anonymousapp/UreticiDagiticiFirmaSorgulama linki üzerinden erişim sağlanabilmektedir. Alerjen ürünler için yapılacak başvurulara konu olan doküman tipleri ve ücretler, Kurumumuz internet sayfası önemli listeler bölümündeki 26.04.2022 tarihli güncel fiyat listesinde yer almaktadır. https://www.titck.gov.tr/dinamikmodul/70 İlgililere önemle duyurulur. Kaynak : TİTCK Basın Bülteni

Eczacıbaşı İlaç, Gensenta'yı Satın Aldı

Eczacıbaşı, ABD’li öncü ilaç şirketi Amgen’in sahip olduğu Gensenta’nın yüzde 99.96 hissesini 135 milyon dolara satın almak için anlaşmaya vardığını açıkladı. Satın alma işlemi, Rekabet Kurulu onayının ardından tamamlanacak. Gensenta satın almasıyla sağlık alanında önemli bir yatırım yaptıklarını belirten Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, “Çağdaş, kaliteli ve sağlıklı yaşamın öncüsü olmayı ilke edinen bir kuruluş olarak hem Türkiye hem de dış pazarlarda geniş ürün yelpazesi ve farklı tedavi alanlarındaki yenilikçi ilaçlarla faaliyetlerimizi artırmayı planlıyoruz. Bu satınalma ile ilaç ve biyobenzer ilaçların üretimi, ilaç hammaddesi üretimi ve sağlık alanında ihracat yetkinliklerini portföyümüze katarak, yerli üretimin gücü ile büyümeye devam ediyoruz” dedi. Öte yandan, Amgen tarafından verilen bilgide, Gensenta’nın satışına yönelik stratejik kararın ardından Türkiye’deki faaliyetlerin süreceği ve hastalara hizmet etmeye devam edileceği belirtildi. Liyofilize flakon üreticisi ve ihracatçısı Gensenta, ilaç sektöründe Türkiye’nin en köklü şirketleri arasında yer alıyor. 1923 yılında laboratuvar olarak faaliyete başlayan, 1957’den itibaren Mustafa Nevzat İlaç olarak sektörde birçok ilki gerçekleştiren şirket, 2012 yılında dünyanın önce biyoteknoloji şirketlerinden ABD’li Amgen tarafından satın alındı. Şirketin ismi, 2020 yılında Gensenta olarak değişti. Şirkketten yapılan açıklamaya göre; farklı ülkelere ihracat yapan Gensenta, geçtiğimiz yıllarda sektörde iki kez ihracat şampiyonu oldu. 2021 sonu itibariyle gelirlerinin yüzde 47’sini ihracat ile gerçekleştiren Gensenta, Türkiye’nin ve bölgenin en önemli liyofilize flakon üreticisi ve ihracatçısı konumunda. Gensenta Hammadde Üretim Tesisleri'ndeki penisilin grubu, Etodolak ve diğer ilaç etken maddeleri üretiliyor. Kaynak : Dünya

Ünlü Çikolata Üreticisi Ferrero'nun Belçika Fabrikası Salmonella Bakterisi Nedeniyle Kapatıldı

Çikolata üreticisi Ferrero'nun Kinder Sürpriz ve diğer ürünlerinde, Avrupa'daki 8 ayrı ülkede saptanan Salmonella bakterisine, ilk olarak 15 Aralık'ta Belçika'nın Arlon kentindeki fabrikada rastlandığı ortaya çıktı. Ferrero'dan yapılan açıklamaya göre, bakteri, çikolata ürünleri için hammadde içeren bir tank filtresinde tespit edildi. Bunun üzerine içinde bakteri bulunan filtre kaldırıldı. O sırada fabrikada bulunan malzemeler ile çikolata ürünlerinin tedariki de durduruldu. Ancak İtalya merkezli çikolata üreticisi, Avrupa'nın 8 ayrı ülkesinde çok sayıda insanın Belçika'da üretilen ürünleri yedikten sonra nasıl salmonella enfeksiyonuna yakalandığı sorusuna yanıt veremedi. Şirket, konunun hala soruşturma aşamasında olduğunu belirtti. Ferrero; İngiltere, Hollanda ve Belçika'nın da aralarında olduğu birçok ülkede, salmonella şüphesi içeren ürünleri geri çağırdı. Avrupa Hastalık Önleme ve Değerlendirme Kurumu'na (ECDC) göre, çoğunluğu küçük çocuklardan oluşan toplam 134 kişiye salmonella bakterisi bulaştığına ilişkin başvuru yapıldı. Arlon'da 15 Ocak'ta saptanan bakteriye ilişkin ilk başvuru, 7 Ocak'ta İngiltere'de yapılmıştı. Belçika Federal Gıda Güvenliği Ajansı (FAVV) kontrolleri artırdı. Ajansa göre, gıda şirketleri rutin otomatik kontroller kapsamında numune incelemesi yapmak zorunda. Ferrero, 15 Aralık'ta böyle bir iç kontrol sırasında salmonella bakterisini buldu ancak FAVV'a bu konuda bilgi vermedi. Ferrero Sözcüsü, VTM kanalına yaptığı açıklamada,"Yetkilileri bilgilendirmedik çünkü bu bir iç sorun olarak kaldı. Ne o gün ne de beş gün öncesinden üretilen tek bir ürün depolarımızdan çıkmadı" dedi. Şu ana kadar İngiltere'de 63, Fransa'da 20, İrlanda'da 10, Almanya'da 4, İsveç'te 4, Hollanda'da 2, Norveç ve Lüksemburg'da 1'er ve Belçika'da 26 olası enfeksiyon tespit edildi. Şirketin Salmonella şüphesiyle raflardan topladığı ürünler şunlar: Kinder Surprise (bütün paketler) Kinder Schokobons Kinder Schokobons WHITE Kinder Happy Moments Kinder Mix Advent Calendar Kinder Mix Peluche Kinder Surprise Maxi Kaynak: BBC Türkiye

Abdi İbrahim İlaç Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikası Aldı

110 yıllık geçmişi ve 20 yıldır devam eden sektör liderliği ile sürdürülebilirlik konusunda başarı öyküsüne sahip olan Abdi İbrahim, bu alanda önemli bir adım daha attı. Maslak Genel Müdürlük ve Esenyurt Üretim Kompleksi’nde kullanılan elektriğin; güneş, rüzgâr, hidroelektrik ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından üretildiğini uluslararası standartlarda belgeleyen I-REC sertifikasını aldı. Abdi İbrahim, bu sertifikayı alan ilk Türk ilaç şirketi oldu.  TÜRK ilaç sektörünün büyümesine ve gelişmesine 110 yıldır öncülük eden Abdi İbrahim, HEAL2030 adını verdiği ve Birleşmiş Milletler’in 17 Küresel Kalkınma İlkesi’nin dokuzuna odaklandığı sürdürülebilirlik stratejisi kapsamında kararlı adımlarla ilerlemeye devam ediyor. Daha az kaynak kullanarak tüketicileri, müşterileri, hissedarları, çalışanları ve toplum için daha fazla değer yaratmak amacıyla hayata geçirdiği projelerden biriyle I-REC sertifikası (Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikası) almaya hak kazandı. HEAL2030 sürdürülebilirlik stratejisi kapsamında Maslak Genel Müdürlük binası ve Esenyurt Üretim Kompleksi’nde kullanılan elektriğin; güneş, rüzgâr, hidroelektrik ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından üretildiğini uluslararası standartlarda belgeleyen        I-REC sertifikası aldı. Gelecek nesillere sağlıklı bir çevre ve sürdürülebilir bir dünya bırakmak adına büyük önem taşıyan bu sertifikayı alan ilk Türk ilaç şirketi Abdi İbrahim oldu. Uluslararası I-REC sertifikası, kullanılan her birim elektriğin kaynağından başlayarak takip edilmesini ve nihai kullanıcıya kadar izlenebilmesini sağlıyor. Bu sertifikayla Abdi İbrahim, ürettiği her kutu ilacın yenilenebilir enerji kullanılarak üretildiğini uluslararası standartlarda ve şeffaf biçimde ortaya koyuyor. Abdi İbrahim Kurumsal İletişim, Sürdürülebilirlik ve Kamu İlişkileri Direktörü Dr. M.Oğuzcan Bülbül, aldıkları sertifikayla ilgili şunları söyledi: “Abdi İbrahim olarak ekonomik faaliyetlerimizi sürdürürken, topluma ve içinde yaşadığımız dünyaya ‘iyi’ iz bırakmayı daima öncelik olarak görüyoruz. Aldığımız ödüller ve sertifikalar da hassasiyetimizin ve çabalarımızın bir kanıtı. Bizim çevresel ana hedefimiz 2030 yılında karbon nötr bir şirket olmak. Hedefimize yürürken hayata geçirmekte olduğumuz birçok projemiz mevcut. Bunlardan en önemlilerinden biri, Abdi İbrahim Esenyurt Üretim Kompleksi ve genel müdürlük binamızda I-REC sertifikasına sahip şekilde yenilenebilir elektrik kullanmak ve kapsam-2 emisyonlarımızı sıfıra indirmiş olmak. Tüm canlılara ihtiyaç duyduğu suyu, havayı, besini ve temiz çevreyi sağlayacak kadar uzun yıllar dünyamızı ayakta tutacak bu bilinç ışığında, ‘Geleceği İyileştiriyoruz’ mottomuz rehberliğinde projeler geliştiriyoruz, geliştirmeye devam edeceğiz.”

Türkiye Biyoteknolojik İlaç Platformu’ndan Aşı Konusunda Önemli Adım

2016 yılında kurulan ve hali hazırda biyoteknoloji alanında ülkemizde geliştirme ya da üretim faaliyeti olan veya bu faaliyetleri planlayan 24 kuruluştan oluşan Türkiye Biyoteknolojik İlaç Platformu yoluna Türkiye Biyoteknolojik İlaç ve Aşı Platformu olarak devam ediyor. Bundan böyle ülkemizdeki aşı ile ilgili çalışmalara da destek verecek olan Platform, genişleyen faaliyet alanıyla biyoteknolojik ilaç ve aşı sektörünün gelişiminde önemli adımlar atmaya hazırlanıyor.   Dünya ilaç pazarının geleceğine biyoteknolojik ilaçlar yön veriyor. Son 10 yılda dünya ilaç   endüstrisindeki biyoteknolojik yöntemler, pek çok hastalığın tedavisini mümkün hale getirdi. Bundan dolayı her ülke, biyoteknolojik ilaçları hastaların erişimine sunabilmek için yoğun olarak çalışıyor, bu alana yönelik yatırımlar artıyor. Türk ilaç endüstrisinin öncü kuruluşlarından olan İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası da biyoteknolojik ilaç alanını stratejik öncelikleri arasına alarak endüstrinin yetkinliğini ve rekabet gücünü artırmak, ülkemizde bu alanın gelişimine daha etkin katkı sağlamak amacıyla 2016 yılında Türkiye Biyoteknolojik İlaç Platformu’nu kurdu. Platform kuruluşundan itibaren hem kamuyla hem de üniversitelerle yakın iş birliği içinde farklı projeleri hayata geçirdi. Bugüne kadar gerçekleştirdiği çalışmalarla öne çıkan Platform son dönemde önemi daha da vurgulanan aşı konusunda da etkin adımlar atmak adına faaliyet alanını genişleterek yoluna Türkiye Biyoteknolojik İlaç ve Aşı Platformu olarak devam etmeye karar verdi.   Konuyla ilgili bir açıklama yapan Türkiye Biyoteknolojik İlaç ve Aşı Platformu Başkanı Murat Barlas şunları söyledi: “Türk ilaç endüstrisinin hedeflediği atılımı yapabilmesi, küresel rekabet içinde hak ettiği yere sahip olabilmesi için Ar-Ge’nin ve biyoteknolojinin rolü tartışılmaz. Bu kapsamda 5 yılı aşkın süredir Platformumuzla, ülkemizde ihtiyaç duyulan biyoteknoloji ikliminin mevzuat, anlayış ve kamu-özel sektör-üniversite iş birliği anlamında yeşermesi; sağlam temeller üzerinde yükselmesi için kararlılıkla çalışıyoruz. Faaliyetlerimizin kayda değer fark yarattığının bilinciyle artan bir hevesle ilerliyoruz. 2020 yılında tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisiyle, aşı geliştirme ve üretme yetkinliğinin ülkeler için önemini net şekilde gördük. Ülkemizde bu süreç Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız öncülüğünde oluşturulan Covid-19 Türkiye Platformu çatısı altında başarıyla yürütüldü. Ancak bu zorlu dönemde gördük ki hem içinden geçtiğimiz süreç hem de gelecekte ortaya çıkabilecek benzer salgınlarla mücadele için ülke olarak aşı geliştirmek ve üretmek zorundayız. Bu bağlamda Platformumuzun faaliyet alanını genişletmeye karar verdik. Bundan böyle Türkiye Biyoteknolojik İlaç ve Aşı Platformu olarak ülkemizde aşı konusundaki çalışmalara büyük bir gayretle destek verecek, bu alandaki koordinasyon ve iş birliğinin güçlenmesi için yoğun çaba göstereceğiz.” 

Türk Biyoteknoloji Firması 3D Bioprinter Kullanarak Yapay Damarlar Geliştiriyor

Bir Türk biyoteknoloji şirketi, ileri tetkiklerin ardından kardiyovasküler ve nörovasküler hastalarda kullanılacak yapay damarları başarıyla geliştirdi. INVAMED-RD Global yaptığı açıklamada, uzman mühendisler ve bilim adamları tarafından geliştirilen disiplinler arası araştırma ve ileri sağlık teknolojilerini kullanarak laboratuvarlarda yapay damarlar ürettiğini duyurdu. Protez damarların, biyoteknolojik altyapı ve özel 3D biyoyazıcılar sayesinde insan vücudundaki normal damarlarla neredeyse aynı esnekliğe sahip olduğu belirtildi. Nanoteknolojik biyopolimerler aracılığıyla yapay damarların üretilmesi, hastaların kan pıhtılarını önlemeye yardımcı olan ilaçlar kullanmadan yaşamasını sağladığı için kardiyovasküler ve nörovasküler hastaların tedavisinde kullanılacaktır. Açıklamada, yapay damarların yüksek sıcaklıklı teflon teknolojisi, biyopolimer ve 3 boyutlu biyoyazıcılar kullanılarak oluşturulduğu belirtilirken, protez damarların canlı dokuya tam olarak bağlanabilmesi nedeniyle organ nakli bekleyen hastalara umut veren tıp teknolojisinde önemli bir gelişme olduğu ifade edildi. Laboratuar testleri, bu damarların insan vücudundaki organik hücrelerle uyumlu olduğunu ve 3D elektrospinning, 3D yazıcılar ve lazer tarama makineleri kullanılarak hastaya özel damarların oluşturulabileceğini göstermiştir. Şirket Başkanı Raşit Dinç, laboratuvar çalışmalarının başarılı olduğunu, hayvan deneyleri ve klinik çalışmaların başarılı olması durumunda yapay damarların insanlar üzerinde kullanılacağını söyledi.

BioNTech, Medigene ile Kanser Tedavisinde İş Birliği Yapacak

BioNTech SE kanser tedavisinde TCR teknolojisini geliştirmek için Medigene isimli şirket ile anlaşma yapıldığını duyurdu. 3 yıllık anlaşma kapsamında iki şirketin birlikte çalışacağı ve BioNTech’in kanser çalışmalarını yürüteceği duyuruldu. İşbirliği, BioNTech tarafından seçilen hedeflere karşı yenilikçi TCR immünoterapilerini keşfetmek ve geliştirmek için BioNTech’in çoklu platform immünoterapi yeteneklerinden ve Medigene’nin T hücre reseptörü (TCR) keşif platformundan yararlanır BioNTech, klinik öncesi PRAME TCR’yi alacak ve Medigene’nin PD1-41BB anahtar reseptörü ve hassas eşleştirme teknolojileri için lisans alacak BioNTech, işbirliğinden doğan tüm TCR tedavileri için dünya çapında özel geliştirme ve ticarileştirme haklarına sahip olacaktır. Medigene, BioNTech’ten 26 milyon Euro’yu peşin olarak ve araştırma fonu alacak ve küresel net satışlarda telif haklarına ve kademeli ertelenmiş opsiyon ödemelerine ek olarak geliştirme, düzenleyici ve ticari dönüm noktası ödemeleri almaya hak kazanacak. BioNTech CEO’su ve Kurucu Ortağı Uğur Şahin, “Medigene ile olan bu işbirliği, hücre tedavisi portföyümüzü ve TCR keşif yeteneklerimizi genişletiyor ve hızla gelişen mühendislik hücre tedavileri alanında lider olma yeteneğimizi daha da güçlendiriyor” dedi Medigene İcra Kurulu Başkanı ve Baş Bilimsel Görevlisi Prof. Dolores Schendel: “Medigene, onkoloji için TCR-T tedavilerinin geliştirilmesinde ön saflarda yer almaktadır. BioNTech ile yapılan satış ve lisans anlaşması, son derece spesifik TCR’leri keşfetmek ve karakterize etmek ve sonuçta ortaya çıkan TCR-T hücrelerini katı tümörlerle savaşmak için güçlendirmek için tescilli teknolojilerimizin küresel lider bir biyoteknoloji şirketi tarafından önemli bir doğrulamadır şeklinde konuştu. Açıklamaya göre, BioNTech, Medigene’ye 26 milyon avro ön ödeme yapacak ve iş birliği döneminde şirkete araştırma fonu sağlayacak. İki şirket arasındaki iş birliğinin, kanser tümörleri tedavi etmek için kullanılabilecek TCR tedavilerinin geliştirilmesi için birden fazla hedef içereceği ifade edilen açıklamada, Medigene’nin her program başına başarı ödemesinin yanı sıra satışlarda telif ücreti alacağı belirtildi. TCR tedavileri, vücudun savunma sistemini kanser hücrelerini tanıyıp yok edebilecek şekilde harekete geçirmeyi amaçlayan kanser immünoterapileri arasında yer alıyor. Bu tedavide doktorlar, bağışıklık sisteminden T hücrelerini hastadan alarak, kanser hücrelerini düşman olarak tanımaları için genetik olarak değiştiriyor ve hastaya geri veriyor. Dünyanın önde gelen ilaç geliştiricileri Bayer, Novartis ve Johnson & Johnson gibi şirketler de bu alanda araştırmalar yapıyor. Kaynak : Basın Bülteni  

Kocaeli'de Savunma Sanayi için Deneme Üssü Kurulacak

Gebze'de bir araya gelen kurumların işbirliğinde "Magnezyum Alaşımları İçin İkiz Merdaneli Döküm Sistemi" protokolü imzalandı. Protokol kapsamında kurulacak tesiste, savunma sanayinin kritik malzemelerinin üretimi için denemeler yapılacak. SAHA İstanbul Savunma Havacılık ve Uzay Kümelenmesi Derneği, Gebze'de faaliyet gösteren bir üniversite ve bir alüminyum firması iş birliğinde, "Magnezyum Alaşımları İçin İkiz Merdaneli Döküm Sistemi" protokolü imzalandı. İmzalanan protokol kapsamında üniversite içerisinde kurulacak tesiste magnezyum ve alüminyum plakaların farklı kompozisyonları üretilecek. Bununla birlikte üretim yapılırken maliyet ve zamandan tasarruf sağlanacak. Bu şekilde üretimi yapılan malzemelerin mutfak, otomotiv ve savunma sanayi alanlarında kullanılabilmesi amaçlanıyor. "Magnezyum plakaların farklı kompozisyonlarının üretilmesini bu tesiste gerçekleştireceğiz" Protokol kapsamında üniversitenin sınırları içerisinde yer alan Marmara Araştırma Merkezinin yetkinliği ile beraber bir prototip üretim tesisi kurulacağını söyleyen, Prof. Dr. Ahmet Yozgatlıgil, "Bu tesiste biz farklı metal alaşımların AR-GE çalışmalarını gerçekleştireceğiz. Özellikle savunma sanayideki ihtiyaç duyulan kritik metal alaşımlarının deneme üretimlerini, prototip üretimlerini ve AR-GE çalışmalarını beraberce gerçekleştireceğiz. Tesisin aslında kurulumunun Marmara Araştırma Merkezimizde bundan önce deneyimledik. Bu deneyimi ve bilgi birikimini kullanarak burada mevcut bir prototip tesisinde 3 ay gibi bir sürede yeniden kurmayı planlıyoruz. Tabii ki buradaki farklı metal alaşımları savunma sanayimizdeki farklı ihtiyaçlara yönelik bir AR-GE çalışmalarını içerecek. Burada tabii ki çok yönlü kara ve hava araçlarında bu özellikli malzemelerin farklı ihtiyaçlara yönelik olarak özellikle magnezyum plakaların farklı kompozisyonlarının üretilmesini bu tesiste gerçekleştireceğiz" dedi. "Çok özellikli alaşımların ülkemizde yerli ve milli olarak üretilmesini gerçekleştireceğiz" Magnezyum plakalar ve farklı alaşımlardan oluşan plakaları Türkiye’nin ağırlıklı olarak ithal ettiğini aktaran Yozgatlıgil, "Biz burada çeşitli malzemelerin özelliklerine yönelik olarak gerçekleştireceğimiz AR-GE çalışmalarıyla bu ithalatın önünü kesmeyi ve ihtiyaç duyduğumuz bu çok özellikli alaşımların ülkemizde yerli ve milli olarak üretilmesini gerçekleştireceğiz. İnşallah dışa bağımlılığı bitirme yönünde çok önemli bir adım olacak. Tabii ki bu bir AR-GE çalışması ve bir farklı prototiplerin burada üretilmesini sağlayacağız. Burada kazandığımız deneyimle, burada ihtiyaç duyduğumuz üretim tesislerinde ülkemizde kurulmasında katkı sağlayacak bir çalışma olacak" diye konuştu. "Teknolojimizi ilerilere, yukarılara taşımaya gayret ediyoruz" İmza töreninde konuşan SAHA İstanbul Genel Sekreteri İlhami Keleş ise "Bizim bünyemizdeki malzeme şekillendirme komitemizde konu olan, projelendirilen ve bunun ete kemiğe büründürülen bir hususla karşınızdayız. Bizim temel motivasyonumuz ülkenin dışa bağımlı olduğu konularda bu bağımlılığı ortadan kaldırmak. Bu da o somut projelerden birisi. Adım adım bu tip somut projelerle teknolojimizi ilerilere, yukarılara taşımaya gayret ediyoruz. Hayırlara vesile olur inşallah ve sayıları artar inşallah" ifadelerini kullandı. Kaynak :Basın Bülteni

DSÖ, Yerel İlaç ve Aşı Üretimini Artırmak için Güney Kore'de Eğitim Merkezi Kurdu

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), orta ve düşük gelirli ülkelerin aşı, insülin ve kanser tedavi ilaçları üretebilmesine destek için Güney Kore'de küresel biyolojik üretim eğitimi merkezi kurulduğunu duyurdu. Güney Kore Sağlık Bakanı Kwon Deok-chul:  "Bundan sonraki küresel salgınları göz önünde bulundurarak Güney Kore, geçmiş tecrübelerinden aldığı derslerle düşük ve orta gelirli ülkelerin biyolojik üretim kapasitelerini destekleyecek" Örgütün Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, DSÖ'nün Cenevre'deki genel merkezinde düzenlenen basın toplantısında üretim eğitimi merkezine dair bilgi verdi. Orta ve düşük gelirli ülkelerde iş gücü eksikliği ile zayıf sağlık sistemlerinin, ilaç ve aşı için teknoloji transferine engel teşkil ettiğini vurgulayan Ghebreyesus, bu eksiklerin giderilmesiyle söz konusu ülkelerin, başta Kovid-19 aşısı olmak üzere gelişmiş ülkelerin ürettiği tıbbi teknolojileri ithal etmek için bekleyip zaman kaybetmeyeceğini vurguladı. Güney Afrika'daki mRNA aşı üretim merkezinin devamı Ghebreyesus, bu merkezin daha önce Güney Afrika'da mRNA temelli aşı üretim merkezi kurulmasının bir devamı olduğuna işaret ederek, bu merkezlerden teknoloji transfer edecek ülkelere Arjantin ve Brezilya'nın yanında Bangladeş, Endonezya, Pakistan, Sırbistan ve Vietnam'ın da eklendiği bilgisini paylaştı. Tıbbi teknoloji üretimi eğitimi için Güney Kore'nin başkent Seul'deki çok büyük bir tesisi DSÖ'ye tahsis ettiğini vurgulayan Ghebreyesus, "Bu merkez, operasyonel üretim uygulamaları gereksinimlerine dair teknik ve uygulamalı eğitim sağlamakla birlikte, Güney Afrika'daki mRNA aşı teknolojisi transfer merkezinin geliştirdiği özel eğitimleri de tamamlayacak." dedi. Aşı firmalarına teknoloji transferi çağrısı Ghebreyesus, aşı üretici firmalar teknolojilerini paylaşsaydı küresel Kovid-19 aşı eşitsizliğinin önüne daha önceden geçilebileceğini hatırlatarak, "Bir yandan teknoloji transferi ve patent hakkından feragat etme talebimizi ilgili yetkililere iletirken diğer yandan ülkeler arası tıbbi teknolojiye erişim farkını kapatmak için var olan projelerimizi sürdüreceğiz." açıklamasında bulundu. Toplantıya telekonferansla katılan Güney Kore Sağlık Bkanı Kwon Deok-chul ise, bundan 60 yıl önce dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Güney Kore'nin DSÖ ve diğer uluslararası kuruluşlar sayesinde güçlü sağlık sistemine sahip bir ülkeye dönüştüğünü kaydederek, "Bundan sonraki küresel salgınları göz önünde bulundurarak Güney Kore, geçmiş tecrübelerinden aldığı derslerle düşük ve orta gelirli ülkelerin biyolojik üretim kapasitelerini destekleyecektir." şeklinde konuştu. Endonezya Dışişleri Bakanı Retno Marsudi, ülkesinin Kovid-19 aşılarına erişimde küresel eşitliği desteklediğini belirtti ve "Bu teknoloji transferi, birlikte ve daha güçlü toparlanmamız yolunda sağlık tedbirlerine eşit erişime önemli katkılar sağlayacaktır." ifadelerini kullandı. Gelişmekte olan ülkelerin bu tür desteklere ihtiyaç duyduğunun altını çizen Marsudi, "Her ülkenin kendi kendine yeterliliğini artırmak ve sağlıkta küresel dirençliliği desteklemek için böylesi çözümler gereklidir." açıklamasında bulundu. DSÖ'nün desteği hayati önem taşıyor Teknoloji transfer edilecek ülkelerden Sırbistan'ın Sağlık Bakanı Dr. Zlatibor Loncar da "Kovid-19 salgını zamanında DSÖ'den böyle bir desteğin gelmesinin hayati önem taşıdığı" görüşünü paylaştı ve "Yeni teknoloji geliştirilmesi, ülkemizde sağlık uzmanlarının profesyonel alanda ilerlemesi ve yeni beyinlerin yetişmesi demektir." dedi. Vietnam Sağlık Bakanı Dr. Nguyen Thang Long, DSÖ'nün bu girişiminde yer almasıyla Vietnam'ın ülkede mRNA temelli aşı üretmenin yanı sıra bölgesine de katkı sağlayacağını belirterek Güney Kore'de kurulan üretim eğitimi merkezinin önemine dikkati çekti. DSÖ 18 Şubat'ta, Afrika'daki Kovid-19 aşılama eksikliğini kapatmak için bazı kıta ülkelerinde mRNA teknolojisiyle aşı üreten merkez kurulacağını duyurmuştu. Kaynak : AA

Niğde'de Yeşil Enerji Evi ve Silisyum Saflaştırma Laboratuvarı Açıldı

Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Yeşil Enerji Evi ile Silisyum Saflaştırma Laboratuvarının açılış töreni, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ın katılımıyla gerçekleştirildi. Açılış törenine T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ile birlikte, Niğde Valisi Dr. Yılmaz Şimşek, Niğde AK Parti Milletvekilleri Yavuz Ergun ve Selim Gültekin, Niğde Belediye Başkanı Emrah Özdemir, Niğde Cumhuriyet Başsavcısı Harun Karahan, Niğde Adalet Komisyonu Başkanı Ömer Dadal, Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan Uslu ve protokol üyeleri, çok sayıda davetli ve öğrenci katıldı. Törende açılış konuşması yapan Rektör Prof. Dr. Hasan Uslu açılış konuşmasının ilk kısmında, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ı üniversitede ağırlamanın mutluluğunu yaşadığını belirterek, "Bugün Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi olarak çok önemli bir misafiri ağırlamanın mutluluğunu yaşıyoruz. Bizleri kırmayarak davetimizi kabul eden ve açılışlarımızda yer alan değerli Bakanımız Sayın Mustafa Varank'a sizlerin huzurunda hoş geldiniz diyorum.1992 yılında kurulmuş olan ve bu yıl 30. yılını kutlayan Üniversitemiz 13 Fakülte, 6 Meslek yüksekokulu, 4 enstitü, 2 yüksekokul, 1 konservatuvar, 14 Uygulama ve Araştırma Merkezi, 23786 öğrencisi ile dev bir eğitim ve araştırma kurumu haline gelmiştir" dedi. Araştırma, geliştirme alanındaki bilgi ve birikimi, genç ve dinamik akademik kadrosu ile Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi'nin öz kaynaklarını en verimli şekilde kullanarak bulunduğu bölgenin ve ülkemizin ihtiyaçlarına karşılık vermek üzere nitelikli ve yetkin mezunlar vermeyi amaç edinmiş bir çınar olduğunu da sözlerine ekleyen Rektör Prof. Dr. Uslu, "Devletimizin bize sağladığı her türlü imkânı en iyi şekilde değerlendirerek çalışmalarını sürdüren Üniversitemiz, dün olduğu gibi bugün de yine aynı gayret ve kararlılık ile bugün açılışı yapılacak olan Silisyum Teknoloji laboratuvarımız ve Yeşil enerji evimiz gibi yerli ve milli teknoloji hamlesine değer katacak çalışmaları devam ettirecektir. Bu çalışmaları sürdürürken devlet büyüklerimizin desteğini de arkamızda hissetmek bizim için oldukça önemlidir. Bu Projelerin gerçekleşmesinde desteklerinden ötürü Başta Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Sanayi ve Teknoloji Bakanımıza ve KOP Başkanımıza Teşekkürlerimi sunarım. Bu bağlamda Sayın Bakanımızın huzurunda tekrar ifade ediyorum ki Üniversitemiz, Kahramanımız Ömer Halisdemir'in ismine layık olarak her zaman vatana ve millete hizmet etmeye devam edecektir" ifadelerini kullandı. Programda konuşma yapan Niğde Valisi Dr. Yılmaz Şimşek, AK Parti Niğde Milletvekili Selim Gültekin'den sonra kürsüye çıkan T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ise konuşmasına; "Anadolu'nun güzel yurdu, kahramanlar şehri Niğde'de sizlerle bir arada olmaktan, sizlerle hasbihal etme fırsatı bulmaktan büyük bir memnuniyet duyuyor hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum" diyerek başladı. "Milletimizi en güzel hizmetlerle buluştururken bir yandan da kapsamlı bölgesel kalkınma politikalarıyla şehirlerimizin geleceğini şekillendirmeye çalışıyoruz" diyen Bakan Varank; "Son dönemde fiziken bir araya gelememiş olsak da Niğde'nin bizim gündemimizde her zaman çok ayrı bir yeri oldu. Ankara'da Niğde'miz için defalarca milletvekillerimizle, belediye başkanımızla, ilçe belediye başkanlarımızla, il başkanımızla toplantılar gerçekleştirdik. Bakanlığımız, Kalkınma Ajansımız ve Kop Bölge Kalkınma İdaremizle birlikte ilimizin kalkınmasına hizmet edecek nokta atış projeleri nasıl destekleyeceğiz diye gece gündüz toplantılar yaptık. İşte bugünkü ziyaretimizi de bu çalışmaların ürünü olan önemli projelerin açılışları eşliğinde gerçekleştiriyoruz ve hamdolsun çok yoğun bir gündemle sizlerin huzurlarınızdayız. Burada Ömer Halisdemir Üniversitesinde KOP Bölge İdaresinin desteği ile tamamlanan iki önemli projenin resmi açılışını gerçekleştireceğiz" dedi. Bakan Varaank açıklamalarının devamında; "İnşallah bundan sonra da Niğde'nin büyük potansiyeline odaklanarak sizlerle daha sık buluşmaya çalışacağız. Bugün zaten şehrimizin sanayisini, durumunu ve önümüzdeki çalışmalarını inşallah hep beraber istişare etme imkânı da bulacağız. Güçlü yönlerimizi, fırsatları ve ihtiyaçları hem şehrin ileri gelenleriyle hem de bizzat sanayicilerimizle birlikte değerlendireceğiz. Sizlerden alacağımız geri bildirimlerle de Niğde'nin üretim, ihracat ve istihdamını arttıracak yeni projeler başlatacağız, hep birlikte Niğde'yi hak ettiği konuma ulaştırmak için gayret edeceğiz. Ben şimdiden bu sürece katkıda bulunan herkese yürekten teşekkür ediyorum" dedi. Bakanı Varank açıklamalarını, "Niğde'nin geleceğine ve hatta Türkiye'nin geleceğine yön verecek alanlardan birisi de yenilenebilir enerji kaynaklarından biri olan güneş enerjisidir. Niğde sahip olduğu güneş enerjisi potansiyelini kullanarak önemli başarılar Türkiye'nin geleceğini etkileyecek başarılar yakalayabilir. Biz de bu sebeple KOP Bölge Kalkınma İdaresi ile birlikte bölgenin güneş enerjisi potansiyeline odaklandık ve Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi ile bir iş birliğine gittik. Buradaki Nanoteknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezinde ciddi bir bilgi birikimi ve ciddi bir alt yapı bulunuyor. Onu da kullanıp geliştirerek tüm ülke sathında etki oluşturacak yeni projeler tasarladık" diyerek noktaladı. Açılış töreninin ardından Üniversitemiz Rektörlük Senato Salonundaki programda T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'a Üniversitemiz Yeşil Enerji Evi, Silisyum Saflaştırma Laboratuvarı ve Niğde Teknopark hakkında sunumlar yapıldı. T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ın üniversitedeki programı, üniversitenin Yeşil Enerji Evi, Silisyum Saflaştırma Laboratuvarı ve Nanoteknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezinin gezilmesinin ve buralarda Prof. Dr. Yüksel Kaplan ve Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Seyhan tarafından bilgilendirmelerin yapılmasının ardından sona erdi.   Kaynak : Basın Bülteni

BioNTech, mRNA Tabanlı Aşı Üretimi için Afrika’ya Konteyner Fabrikalar Gönderecek

Koronavirüse karşı ilk aşıyı Pfizer ile geliştiren Alman biyoteknoloji firması BioNTech, Afrika’da mRNA tabanlı aşıların üretimi için nakliye konteynerlerinden yapılan aşı fabrikası geliştirdi. BioNTech'in Almanya'nın Marburg kentinde geliştrdiği ve Afrika’da mRNA tabanlı aşıların üretimi için gerekli olan ekipmanla donatılan “nakliye konteynerleri”nin tanıtımına Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus ile Senegal, Gana ve Ruanda devlet başkanları da katıldı. BioNTech yetkilileri, tanıtımda, toplamda 6 adet 40'lık konteynerden oluşan sistemin “BioNTainer” olarak adlandırıldığını dile getirdi. Sistemin gelecekte kolaylıkla genişletilebileceği ve kullanıma sunulduğunda Afrika'da yaygın olarak görülen sıtma veya tüberküloz gibi diğer hastalıklara karşı mRNA tabanlı aşı üretmek üzere ayarlanabileceği belirtildi. BioNTech, başlangıçta konteyner tesisleri personel sağlayarak yönetecek, daha sonra bağımsız çalışmayı temin etmek için bilgi birikimini yerel ortaklara aktaracak. Afrika’da mRNA üretim tesisi üzerindeki çalışmalara 2022'nin ortalarında başlanacak ve Alman şirketin ilk konteyner fabrika modülü Senegal ve Ruanda’ya yılın ikinci yarısında ulaştırılacak. Tesislerde üretilecek aşıların Afrika ülkelerinde kar amacı olmadan düşük fiyatla satılması bekleniyor. Yüksek kar açıklayan BioNTech, yoksul ülkelerde üretim için Covid-19 aşı patentlerini askıya almaya karşı olması nedeniyle eleştirilerin odağında bulunuyordu. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Afrika’da nüfusun sadece yüzde11'i Covid-19’a karşı aşılanmış durumda.

Ticaret Bakanlığı, İlaç ve Eczacılık Ürünlerine Yönelik Sektör Raporu Hazırladı

Ticaret Bakanlığı tarafından ilaç ve eczacılık ürünlerine yönelik hazırlanan sektör raporunda, Türkiye'nin ilaç sanayisinin, çok özel üretim teknolojisi gerektiren ürünler (biyoteknoloji vb.) dışında her türlü ürünü üretebilecek gelişkinlikte olduğunun altı çizildi. Bu kapsamda, dünyadaki gelişmelere paralel biyoteknolojik ilaçların üretimine geçilmesinin zorunlu gözüktüğü belirtildi. Türkiye'de de dünyadaki gelişmelere paralel olarak biyoteknolojik ilaçların üretimine geçilmesinin zorunlu gözüktüğünün altı çizildi. Raporda, Türkiye'nin, üretim standartları, teknolojisi ve kapasitesi itibarıyla oldukça gelişmiş bir ilaç sanayisine sahip olduğu belirtildi. İlaç sanayisinin, önemli miktar ve çeşitlilikle üretim ve ihracat imkanına sahip, katma değeri yüksek sektörlerden olduğu vurgulanan raporda, "Ülkemizde ilaç endüstrisinin önemi giderek artmakta ve Türkiye ilaç sektörü hem dünyadaki gelişmelere paralel olarak hem de sağlıkta dönüşüm planı çerçevesinde değişmektedir." değerlendirilmesinde bulunuldu. Raporda, Türkiye ilaç sanayisinin, çok özel üretim teknolojisi gerektiren ürünler (biyoteknoloji vb.) dışında her türlü ürünü üretebilecek teknolojik düzeye ulaştığına işaret edilerek, Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen ve 1984 yılından itibaren yürürlüğe giren "iyi üretim uygulamaları" çerçevesinde sektörün gerekli yatırımları yaparak teknolojik altyapısını güçlendirdiği aktarıldı. "Ülkemizde de dünyadaki gelişmelere paralel olarak biyoteknolojik ilaçların üretimine geçilmesi zorunlu gözükmektedir." ifadelerine yer verilen raporda, "Firmalarımızın ruhsatlı biyolojik referans bir ilaca benzerlik gösteren biyobenzer ürün geliştirme kapasitesi bulunmakla beraber sınırlı sermaye birikimi göz önüne alındığında yüksek riskli Ar-Ge faaliyetlerine kaynak aktarmaları güçtür. Bu nedenle dünyada olduğu gibi, bu ürünlerin kamu kaynaklı ya da flantropik fonlarla desteklenmesi gerekmektedir." denildi. Raporda, bu çerçevede TÜBİTAK tarafından çağrıya çıkan aşılar ve biyobenzer ürünlere yönelik yeni destek mekanizmalarının olumlu bir adım olduğu vurgulandı. 1,9 MİLYAR DOLARLIK İHRACAT Türkiye ilaç sektöründe 2023 yılında 78 milyar liralık satış hedeflendiği aktarılan raporda, ilaç ve eczacılık sektörünün 2021 yılı dış ticaret verileri de paylaşıldı. İlaç ve eczacılık sektörü ihracatının 2021'de bir önceki yıla göre yüzde 4 artarak 1,9 milyar dolar olarak gerçekleştiği belirtilen raporda, "2021 yılı ihracatımızda ilk sırada 1,2 milyar dolar ile tedavide/korunmada kullanılmak üzere hazırlanan ilaçlar yer almaktadır. Bu ürün grubunu insan ve hayvan kanı, serum, aşı, toksin vb. ürünler ile eczacılık eşyası ve müstahzarları takip etmektedir." ifadeleri kullanıldı. İhracatta ilk sırada Güney Kore'nin yer aldığı, bu ülkeyi Irak, Türk Cumhuriyetleri ve AB ülkelerinin izlediği kaydedildi. Kaynak :AA

Yeni Biyoteknolojik Araçlar, Bitki Kökenlerine Bakışımızı Genişletiyor

Iowa Eyalet Üniversitesi bilim insanları, teosinte olarak bilinen yabani otsu bir bitkinin, dünya çapında yetiştirilen mısıra nasıl dönüştüğünü öğrenmek için, evcilleştirmenin bin yılı boyunca geçmişe nasıl bakılacağını öğreniyorlar. Araştırma, bilim insanlarının mısırdaki genleri yabani atasıyla karşılaştırmasına olanak tanıyor ve bu da bitki yetiştiricilerinin yüzyıllar boyunca teosinte’den türetilmiş olabilecek avantajlı özellikleri tanımlamasına yardımcı olabilir. Araştırmacılar bulgularını yakın zaman önce Frontiers in Plant Science akademik dergisinde yayımladılar ve ilk kez verimli transgenik teosinte bitkileri üretmek için en son teknikleri kullanan yeni bir biyoteknoloji aracını detaylandırdılar. İnsanlar, yaklaşık 10.000 yıl önce Meksika’ya özgü yabani bir ot olan teosinte’yi evcilleştirmeye başladılar. Her teosinte bitkisi, modern mısırdan daha az besin içeren ve sert olan yalnızca bir düzine çekirdek verir. Böylece insanlar daha yüksek verim için tek tek teosinte bitkilerini seçtiler ve sonunda kendi benzersiz özelliklerine sahip yeni çeşitler geliştirdiler. Ancak teosinte’den gelen orijinal genetik materyalin bir kısmı yol boyunca kayboldu. Tarım bilimi alanında yüksek lisans öğrencisi ve çalışmanın ilk yazarı Jacob Zobrist, bu genetik materyalin tanımlanmasının bugün daha iyi mısır üretilmesine yardımcı olabileceğini veya en azından mısırın genetik çeşitliliğinden nasıl daha iyi yararlanılacağı konusunda bilim insanlarına ipuçları sunabileceğini söylüyor. Zobrist, “Bu ata özellikleri hakkında ne bilmediğimizi bilmiyoruz. Modern mısır için yararlı olabilecek yabani atadaki özellikleri belirlemeyi umuyoruz. Bu özellikler, hastalık direnci ve stres direncinin yanı sıra besin içeriğini ve hatta büyüme ve çiçeklenme sürelerini iyileştirmeyi içerebilir.” diyor. Yeni çalışma, bilim insanlarının olgun tohumlardan filizlenen fidelerin whorl segmentlerini kullanarak sağlam bir koruyucu doku (callus) indüksiyonu ve rejenerasyon protokolünü nasıl keşfettiğini detaylandırıyor. Bu, araştırmacıların farklılaşmamış ve henüz varyant hücrelere dönüşmemiş kök hücrelere benzeyen koruyucu doku (callus) üretebildikleri anlamına geliyor. Bu farklılaşmamış koruyucu doku hücreleri, transgenik teknoloji yoluyla yeni DNA’nın eklenmesine uygun. Araştırmacılar, CRISPR gibi gen düzenleme teknolojisini kullanarak artık belirli teosinte genlerini hedefleyebilir ve onları kapatabilir, bu da onlara yabani bitkinin küresel bir temel ürüne nasıl evcilleştirildiğine dair yeni bir anlayış düzeyi verir. Yeni biyoteknoloji aracı, anlayışı genişletiyor Agronomide Küresel Biyoteknoloji Profesörü ve çalışmanın ilgili yazarı Kan Wang, bu uygulamanın, antik bitki yetiştiricilerinin hangi özellikleri seçtiğini görmek için zaman içinde geriye gitmek gibi bir şey olduğunu söylüyor. Wang’ın laboratuvarı 2010 yılında teosinte incelemeye başladı ve yeni yayının teosinte ve modern mısırın kökenlerini anlamada büyük bir adım olduğunu söylüyor. Şu anda Ulusal Bilim Vakfı için dönüşümlü bir program direktörü olan Wang, “Bu, temel araştırmalarla veya tarımsal uygulamalı araştırmalarla ilgilenen birçok insan için birçok olasılık açacak.” diyor. Wang, çalışmayı genel olarak başarılı kılmak için Zobrist’in katkılarına güvendi. Zobrist, Wang’ın laboratuvarına 2018 yılında, bitki bilimlerinde deneyimli öğrencilere yenilikçi veri destekli bilim ve mühendislik eğitimi sağlayan Ulusal Bilim Vakfı’nın Tahmine Dayalı Bitki Fenomic Bursu’nun desteğiyle katıldı. Zobrist’in araştırmaya katkısı, teosinte bitkilerini büyütmek için kullanılan kültür ortamını optimize ederek dönüşümü tekrarlanabilir kılmaktı. Zobrist, büyüme ortamında bitki hormonlarını içeren yeni bir doku kültürü rejimi buldu. Wang, “Aracı geliştirdik ve onsuz teosinte’yi anlamak çok zor. Bunu yapan ana oyunculardan biri Jacob’dı. Kritik işler yaptı.” diyor. Zobrist, “Araştırma ve genom düzenleme teknolojilerinin, tüm parçaları işlevsel ve tekrarlanabilir bir dönüşüm yönteminde bir araya getirmeme izin veren bir hızda ilerlediği bir zamanda yüksek lisans öğrencisi olduğum için şanslıyım.” diyor. Kaynak : Arkeofili Iowa State University. 3 Şubat 2022. Makale: Zobrist, J. D., Martin-Ortigosa, S., Lee, K., Azanu, M. K., Ji, Q., & Wang, K. (2021). Transformation of Teosinte (Zea mays ssp. parviglumis) via Biolistic Bombardment of Seedling-Derived Callus Tissues. Frontiers in plant science, 12, 773419-773419.

Amasya Üniversitesinden Hidrojel Tabanlı Yara Önleyici Buluş

Amasya Üniversitesinde geliştirilen hidrojel tabanlı yara örtüsü diyabetik yaralar, dolaşım bozukluğuna bağlı yaralar ve uzun süre yatan hastalarda yatmaya bağlı yaralarının tedavisinde umut oldu. Dr. Öğr. Üyesi Önder İdil, Arş. Gör. Umut Çelikoğlu, Arş. Gör. Emine Çelikoğlu ve yüksek lisans öğrencisi Canfide Merve Yemiş’ten oluşan ekip “Spirulina Sp. İçeren Fibroin Hidrojellerin Tasarlanması” başlıklı projeyi hayata geçirdi. Yaklaşık 2 yıldır proje üzerinde çalıştıklarını belirten Önder İdil, “Uzun süre yatan hastaların iyileşmeyen yaralarını veya diyabet hastalığı nedeniyle oluşan yaraların daha hızlı bir şekilde derin yaralar haline gelmeden iyileşmesini sağlayan fibroin tabanlı bir hidrojel, yara örtüsü elde ettik” dedi. Üniversite laboratuvarında geliştirilmesine devam ettikleri ürünün içerisine yara dokusunu iyileştirmek için oksijen üretme kabiliyeti olan siyanobakteri eklediklerini anlatan İdil, TÜBİTAK tarafından desteklenen çalışmanın TEKNOFEST 2021 Biyoteknoloji İnovasyon Yarışması proje kategorisinde de finale kaldığını söyledi. Dünyada 382 milyon, Türkiye’de ise 10 milyonu aşkın diyabet hastasının bulunduğuna değinen Arş. Gör. Emine Çelikoğlu da, “İpekböceği liflerinden fibroini saflaştırdık. Ortamın yara iyileştirici özelliğine katkı sağlamak amacıyla da gıda katkı maddesi olarak yaygın şekilde kullanılan spirulina mikroorganizmasını sisteme entegre ettik. Böylelikle hem biyouyumlu hem de yaraların iyileşmesi için antioksidan, antimikrobiyel özellik gösteren bir materyal geliştirmiş olduk” diye konuştu. Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Elmacı da “Çalışan, üreten, üniversitemize değer kazandıran tüm öğrencilerimizi ve akademisyenlerimizi her zaman desteklemeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu. Kaynak : Basın Bülteni

Hastanelerde Steril Alan Planlamanın 7 Kritik Unsuru Nedir ?

Hastanelerde steril alanların planlanması ve iklimlendirilmesi diğer mekanlardan ayrı olarak ele alınması gereken hassas bir konudur. Ameliyathaneler, yoğun bakım üniteleri, steril izolasyon kabinleri, sterilizasyon bölümleri, labaratuarlar vs. gibi steril olması gereken alanlar için bütün yan etkenler göz önüne alınarak özel çözümler geliştirilmelidir. Bu gibi ortamların hijyenik olarak planlanmasında, esas olarak yedi harici ve zorlayıcı unsur rol oynamaktadır: 1. Enfeksiyon oranlarının yükselmesi 2. Dışarıdan gelen mikropların hassas bölgelere girmesinin engellenmesi 3. Hastane personelinden hastaya mikrop bulaşmasının engellenmesi 4. Hastadan hastaya mikrop bulaşmasının engellenmesi 5. Hastadan hastane personeline mikrop bulaşmasının engellenmesi 6. Yeni talimatname, yönerge ve standartlar 7. Yenilikçi fikirler, yeni ve bugüne kadar henüz denenmemiş, yeni yöntemlerin gereksinmesi. Steril alan oluşturma kararını almak durumunda olan bir kullanıcı, önce birçok soru ile karşı karşıya kalmaktadır: • Nereler steril alan olarak planlanmalı? • Steril alanlar nereye yerleştirilmeli? • Hangi hijyen kategorisi gerekiyor? • Bu kategorinin koşulları en iyi nasıl gerçekleştirilebilir veya hangi hava giriş sistemini seçmek gerekiyor? • Hava temini merkezi mi, yoksa desantral mı seçilmeli? • Çevreyi oluşturan yüzeyler (tavan, duvar, taban) ne şekilde oluşturulmalı? vb. Yatırımı ve maliyeti optimize edilmiş bir steril alan oluşturma hedefini göz ardı etmeden, binanın daha ön projelendirme aşamasında, entegral bir planlamaya büyük önem verilmelidir. Bu yaklaşım daha baştan itibaren işveren, kullanıcı, mimar ve steril alan mühendisi arasındaki işbirliğini öngörür. Sürekli diyalog yoluyla, hijyenik mekanın oluşturulması "basamak basamak" gerçekleştirilmelidir.  Daha Detaylı Bilgi için makalenin devamını buradan okuyabilirsiniz. Yazar : H.Metin Kenter

Temizoda Nedir ?

ISO 14644'de Temizoda; “Havadan gelen partikül sayısı konsantrasyonunun kontrol edildiği ve sınıflandırıldığı, partiküllerin oda içine girişini, oda içinde oluşmasını ve tutulmasını minimize etmek için dizayn ve inşa edilen ve işletilen oda” olarak tariflenmiştir. Sadece bu şartları sağlayan bir oda hakikaten Temizoda mıdır? İNŞEL'e göre kesinlikle değildir. Temizodalarda yarı iletken, Mikro Elektro Mekanik Sistemler (MEMS), yüksek duyarlıklı lensler, sensörler, dedektörler, ilaç, aşı veya benzeri ürünler ve bunların yan sanayi ürünleri gibi genellikle ileri teknoloji ürünleri üretilmekte, araştırılmakta ve geliştirilmektedir. Bu ürünler için sadece partikül sayısının karşılanması değil aynı zamanda sıcaklık, nem oranı, sıcaklık ve nem toleransları, odalar arası basınç farklılıkları, titreşim, ultra saf su ve gazlar, proses ve personel akışı, çapraz kirlenmenin önlenmesi vb. gibi etkenlerin dolayısı ile bir Temizoda tesisini oluşturan bütün bileşenlerin güvenli ve sürekli çalışması da ciddi rol oynamaktadır. Örneğin bu ürünlerin üretimi için belirli nem oranının aşılmaması gereklidir. Bunun en büyük sebeplerinden biri yarı iletkenlerin üretimi veya araştırılması için kullanılan ve oldukça pahalı olan ekipmanların, belirlenen nem oranı aşıldıktan sonra korozyona maruz kalmasıdır. Çok dar olan sıcaklık toleransının sağlanamaması, veya titreşime maruz kalmaları hassas cihazların içindeki parçaların veya beraber montajı yapılacak ürünlerin farklı genleşmelerinden ötürü uyumsuz olmalarına, hassas ayarlarının kaymasına sebep olacaktır. Yine Temizoda şartlarında çalışılan ilaç üretiminden örnek verecek olursak; bazı ilaçların raf ömrünü uzatmak için tabletlerin blisterlenecekleri ortamların nem oranının çok düşük olması gereklidir. Proses, personel ve malzeme akışının doğru düzenlenmediği mimari tasarımlar çapraz kirlenmelere sebep olacaktır. Temizodalarda odalar arası basınçların sağlanamaması ürün, personel ve çevreyi tehlikeye sokabilecektir. Yanlış temizlik malzemesinin kullanılması ürüne partikül bulaşmasına sebep olacaktır. Bunun gibi onlarca, hatta yüzlerce örnek sıralayabiliriz. Bir Temizodada sağlanması en kolay olan şey, o ortamı tozdan arındırmaktır. İstenilen Temizoda sınıfının sağlanması işin en fazla %5'inin doğru yapıldığını göstermektedir.Geriye kalan %95'lik bölüm düzgün yapılmadıysa elde edilen “Temizoda sınıfının” hiçbir değeri yoktur. Bu gereksinimler de göz önünde bulundurularak; • Proses, ham madde, ürün, atık ve personel akışının tasarım aşamasında kirlenmeyi önleyecek şekilde düzenlendiği, • Temioda’nın tasarımında toz ve mikroorganizmaların birikiminin ve oluşmasının önlendiği malzemelerin kullanıldığı, • Havanın çok küçük toz zerreciklerinden arındırılarak ortama basıldığı, • Toz taneciklerinin dışarıdan ortama girişinin önlendiği, • Ürünlerden kaynaklanan toz taneciklerinin oluşturacağı çapraz kirlenmenin engellendiği, • Ortamdaki sıcaklık, ve nemin kontrol edildiği, • Zerreciklerin ortama girmesinin veya atmosfere çıkmasının önlenmesini sağlamak için artı ve/veya eksi basıncın oluşturulduğu ve  kontrol edildiği, • Sistem ve çevreden oluşan titreşimin hassas üretime zarar vermeyeceği seviyelere indirildiği, • İçerisinde toz oluşturmayan cihazlar, aletler ve kıyafetler ile çalışılan, • Çalışma sırasında toz oluşturmayacak şekilde disiplinli hareket edilen, • Özel malzemeler ile temizliği veya dezenfeksiyon işlemlerinin yapıldığı, • Düzenli olarak ölçümlerin yapıldığı, • İstenilen şartları senenin 365 günü, günün 24 saati kesintisiz, güvenli bir şekilde ve olanaklar elverdiğince düşük enerji masrafı ile  sağlayabilen çalışma ortamları İNŞEL'in bakış açısıyla TEMİZODA'dır.   Daha Detaylı Bilgi için makalenin devamını buradan okuyabilirsiniz. Yazar: H.Metin Kenter

Cleanroom Technology Conference Birmingham 2022 için Tarihler Netleşti

Her yıl düzenlenen etkinlik,sektördeki profesyoneller için daha fazla rehberlik, uzmanlık ve güncellemelerle 2022'de geri dönüyor. Temizoda Teknolojisi Konferansı, İngiltere'nin Birmingham kentinde gerçekleşen etkinlik iki gün boyunca fiziksel ortamda profesyonelleri bir araya getiriyor. 25 Mayıs 2022'de başlayacak olan etkinlik, temizoda ve kontrollü çevre endüstrilerindeki en son standartlar, yenilikler ve teknolojiler hakkında  bilgi paylaşımı ve rehberlik sağlamayı amaçlıyor. Etkinlik, temizoda ve kontaminasyon kontrol endüstrilerinde çalışanlara yönelik olup, uzmanlığınızı geliştirmek, müşteriler ve sektördeki meslektaşlarınız ile etkileşim ve gerçek zamanlı uygulamalara yönelik daha geniş ve küresel bir bakış açısı benimsemek için mükemmel bir platform sağlıyor. Profesyoneller için Son Teknoloji İçerik Çok sektörlü, uluslararası etkinlik, vaka çalışmaları ve uluslararası uzmanlardan oluşan bir panelden dersler aracılığıyla endüstrinin geniş bir alanını kapsayacak ve geçen dönemin endüstri gelişmelerine ve tüm sektörler için gelecek projeksiyonlarına ışık tutmaya hazırlanıyor. İşlenen konular arasında düzenlemeler ve standartlar, mikrobiyoloji, muhafaza, test ve devreye alma , doğrulama, sarf malzemeleri, giysi ve KKD, GMP denetimleri, sterilizasyon, temizoda tasarımı ve güvenli kullanım gibi çok yönlü bilgi içerikleri yer alıyor. Tarihleri Takviminize Kaydedin İki günlük etkinlik 25-26 Mayıs 2022'de Birmingham'daki Ulusal Konferans Merkezi'nde gerçekleştirilecek. Kayıtlar 7 Şubat 2022'de Açılıyor Biletler ,7 Şubat 2022'de, yalnızca sınırlı bir süre için geçerli olan Süper Erken Kayıt fiyatlarından başlayarak satışa sunulacak. Her bilete, iki günlük tam konferans programına, sergi salonuna, ağ oluşturma ve birinci günün sonundaki içecek resepsiyonuna erişim dahildir. Bu yılki Temizoda Teknolojisi Konferansında temizoda işinizin geleceğini güvence altına alın ve uzmanlığınızı geliştirin. Daha fazla bilgi için cleanroom@hpcimedia.com adresinden Cleanroom Technology ekibiyle iletişime geçin veya +44(0) 207 193 6654 numaralı telefonu arayın. Kaynak : Cleanroom Technology  

Arel Arsoy, PG Rooftop Units Başkan Yardımcısı Oldu

Arel Arsoy (Araştırma ve Geliştirme Müdürü, Üntes) kısa süre önce Eurovent Ürün Grubu 'Rooftop Units'in yeni Başkan Yardımcısı olarak seçildi. Filip Konieczny (Havalandırma ve İklimlendirme Müdürü / İhracat Teknik Uzmanı, FLOWAIR) grubun Başkanı olmaya devam ediyor. Arel Arsoy, Eurovent Ürün Grupları 'Klima Santralleri' ve 'Fan Coil Üniteleri' konusunda uzun yıllara dayanan deneyime sahiptir. Aynı zamanda Türkiye Üye Derneğimiz İSKİD'in Eurovent AHU Ayna Komitesi Başkanı'dır ve Üntes bünyesinde farklı konsept tasarım özelliklerine sahip üç yeni çatı geliştirme projesini yönetmektedir. Arsoy, “Ürün Grubu Başkan Yardımcılığına seçilmekten onur duyuyorum ve çalışma arkadaşlarımın bana duydukları güveni takdir ediyorum. Bu grubun, ilgilendiğimiz konularda olabildiğince hızlı kararlar alabilmesi ve sonuç alabilmesi için kendi içinde sinerjiye ihtiyacı var. Bu alandaki tecrübem ve bilgimle grubun teknik ve mevzuat açısından verimli bir şekilde geliştirilmesine yardımcı olmayı umuyorum.” Eurovent Ürün Grubu 'Çatı Üniteleri', bir elektrikli kompresör tarafından çalıştırılan havadan havaya klimaları ve ısı pompalarını kapsar ve hava ısıtma ürünleri için Ecodesign gerekliliklerine ilişkin Avrupa ve ulusal mevzuat, yani (AB) 2016/2281 Yönetmeliği, soğutma ürünleri, yüksek sıcaklık proses soğutma grupları ve fan coil üniteleri. Ayrıca EN, ISO ve Eurovent standartlarının geliştirilmesi ile ilgilenir ve endüstrinin genel tanıtımı ile ilgilenir. Kaynak : Basın Bülteni

Eurovent Klima Santralleri için Yeni Tavsiye Belgesini Yayımladı

Eurovent, Klima Santralleri için kontrol sistemlerine ilişkin yeni 6/17 sayılı Tavsiyesini yayımladı. Belge, Eurovent Ürün Grubu ‘Klima Santralleri’ (PG-AHU) katılımcıları tarafından ortak bir çalışmayla hazırlandı. Eurovent, Klima Santralleri için kontrol sistemlerine ilişkin yeni 6/17 sayılı Tavsiyesini yayımladı. Belge, Eurovent Ürün Grubu ‘Klima Santralleri’ (PG-AHU) katılımcıları tarafından ortak bir çalışmayla hazırlandı. Eurovent 6/17, Klima Santrallerinin kontrol sistemleri için minimum fonksiyonel gereksinimlere ilişkin tavsiyelerde bulunuyor ve enerji tüketimi, güvenlik, devreye alma ve bakım açısından kontrollerin önemine açıklık getiriyor. Ayrıca fabrika tarafından sağlanan optimize edilmiş sistemlerin avantajlarını açıklıyor ve Klima Santrali kontrollerinin yasal ve normatif çerçevesini tanımlıyor. Eurovent PG-AHU Başkanı Martin Lenz konuyla ilgili şunları söyledi: “Bir kontrol sisteminin birincil rolü, klima santralinin tüm fonksiyonlarını ve havalandırma sisteminin diğer bileşenlerini optimum iç ortam kalitesini sağlamak için yönetmektir. Havalandırma ve iklimlendirme açısından bakıldığında, sistemin çok önemli bir parçasıdır. Bu Tavsiye, tasarımcılara, yüklenicilere, tesis yöneticilerine ve son kullanıcılara bu teknolojiyle ilgili tüm temel bilgileri sağlıyor. Ayrıca, harici bir bina otomasyon yüklenicisi tarafından sahada bir defaya mahsus olarak kurulan sistemler üzerinde fabrikada takılan entegre kontrollerin bariz avantajlarını vurguluyor ve bir AHU’ya fabrikada takılan kontrollerle tedarik edilmesinin neden doğal olarak düşünülmesi gerektiğini açıklıyor.” Bu belge Eurovent Document Library’den ücretsiz olarak indirilebilir. Kaynak : Basın Bülteni

Metisafe®’den Otomatik Dekontaminasyon ve Opsiyonel Seçenekleri ile Standardize Edilmiş Yeni İzolatör Modelleri

İzolatörler, aseptik ortam şartları gerektiren sterilite testleri, numune hazırlık, gen tedavisi, sitotoksik çalışmalar ve küçük hacimli hassas üretimler gibi işlemlerde kullanılan, tam güvenlikli çalışma istasyonlarıdır. İzolatörleri diğer hava bariyer cihazlarından ayıran en önemli özellik, çalışma kabininin tam fiziksel izolasyonu yanında her işlem öncesi ve sonrası kabin içinde hava ile temas eden yüzeyleri dekontamine ederek steril çalışma ortamı koşullarını yerine getirebilmesidir. H2O2 (hidrojen peroksit), formaldehit buharının yasaklanmasından sonra, yüzey ve iç ortam dekontaminasyonu için en güvenilir ve yaygın kullanılan alternatif gaz olmuştur. Etkin H2O2 konsantrasyonu yanında yüzeylerdeki yoğuşma, sıcaklık, nem, süre, korozyon gibi değişkenler yüksek performans sağlanması için gereklidir.Dekontaminasyon işleminin optimal yapılmaması halinde malzeme, ürün ve çevre açısından geri dönüşü olmayan tehlikeler ortaya çıkabilmektedir. Bu işlem, portable dekontaminasyon cihazları aracılığı ile gerçekleştirilebilmekle birlikte ideal olanı izolatöre entegre sistem kullanılmasıdır. Pozitif veya negatif basınçlı Metisafe® izolatörlerine entegre tam otomatik dekontaminasyon sistemi, optimal aseptik ortamı sağlamanın yanında çalışmalarda kullanılan materyal ve ekipmanların korozif gazlardan zarar görmesini azaltmaktadır. Genellikle, kullanıcı taleplerindeki farklılıklar nedeniyle özel tasarım izolatörler üretilmektedir. Bu durum, üretim ve performans test sürelerinin uzamasına sebep olmaktadır. Metisafe®, biyolojik güvenlik kabinlerinde olduğu gibi izolatörü de standart modellerden oluşan seri üretimler haline getirmiştir. Ayrıca, kullanıcı talebine yönelik seçenekleri karşılayacak şekilde modüler entegrasyon sayesinde, üretim ve performans test sürelerini kısaltarak önemli bir avantaj sağlamaktadır. Metisafe®, cihaz ömrünü uzatan paslanmaz çelik malzeme ve ekipman donanımlı özgün izolatör tasarımlarını, ilaç endüstrisi için E serisi ve daha ekonomik ihtiyaçlar için C serisi alternatifiyle, standart ve rehberlerin gerekliliklerini karşılayacak şekilde üretip pazarlamakta ve ihraç etmektedir. Kaynak : Basın Bülteni

ABD Gıda ve İlaç Dairesinden 5-11 Yaşta Acil Kullanım için Pfizer-BioNTech Aşısına Onay

FDA’dan yapılan yazılı açıklamada, 5-11 yaş arası çocuklarda acil kullanım için Pfizer-BioNTech Kovid-19 aşısının onaylandığı belirtilerek, bu yaş grubu için aşıların başlatılmasına yönelik kritik bir adım atıldı. Açıklamada, "FDA, bu Pfizer-BioNTech aşısının acil kullanım izni kriterlerini karşıladığını belirledi. Aşının en az 5 yaşına gelmiş bireylerde bilinen ve potansiyel faydaları, bilinen ve potansiyel risklerden daha ağır basmaktadır." ifadesine yer verildi. Çocuklar için doz boyutunun 12 yaş ve üstü kişiler için önerilen dozun üçte biri kadar olduğu vurgulanan açıklamada, aşının 5-11 yaşta Kovid-19’u önlemede yaklaşık yüzde 91 etkili olduğu kaydedildi. FDA Aşılar ve İlgili Biyolojik Ürünler Danışma Komitesi 27 Ekim’de, Pfizer-BioNTech'in Kovid-19 aşısının ilkokul çağındaki çocuklara faydasının risklerinden daha ağır bastığı yönünde görüş bildirmişti. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) uzmanları, aşının çocuklara önerilip önerilmeyeceğini ve hangi grupların uygun olması gerektiğini görüşmek üzere gelecek hafta bir araya gelecek. ABD'li çocuklara Pfizer-BioNTech aşısının yapılması konusunda son söz ise CDC Direktörü Dr. Rochelle Walensky'ye ait olacak ve onun da izni sonrasında yaklaşık 28 milyon çocuğun aşılanmaya başlamasının önü açılacak. Kaynak: MediMagazin

Hepatit B Virüsünün 10 Bin Yıllık Evrimini Araştırdılar

Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal'ın dahil olduğu 100'ü aşkın bilim insanından oluşan uluslararası araştırma grubu, Hepatit B virüsünün 10 bin yıllık evrimini araştırdı. Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal, "Yaklaşık 20 bin yıl önce Hepatit B virüsünün bir ortak atasının önce Amerika kıtasına yayıldığını saptadık. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu virüsün 10 bin yıl önce tarımcılarla birlikte Avrupa’ya yayıldığını ve bunun içinde kaynak olarak Anadolu popülasyonlarının olduğunu gördük" dedi. Yaklaşık 4 yıl süren bilimsel araştırmada, geçmişte yaşamış insan topluluklarının dişleri, o bireylerin genetik yapısını ve popülasyon tarihini anlamak için antik DNA açısından analiz edilirken, bu dişlerden elde edilen genomik verilerle mikropların da genetik yapısı araştırıldı. Bu çerçevede dünya çapında yapılan analizlerle 137 bireyde Hepatit B virüsünün var olduğu anlaşıldı ve bu mikrobun genomik analizleri yapıldı. İncelemede Hepatit B virüsünün yaklaşık 20 bin yıl önce var olduğu, mevcut iki değişkesinin insanın Yeni Dünya’ya göçüyle Amerika kıtasına yayıldığı belirlendi. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu virüsün Anadolu ve Balkanlardan tarımın Avrupa’ya yayılması esnasında, insanlarla birlikte Avrupa’ya yayıldığı tespit edildi. M.Ö 2000 yılın sonlarında hastalığın değişime uğradığı ve genetik açıdan çeşitliliğinin azaldığı gözlemlendi. Günümüzde özellikle AIDS virüsünün yayılmasıyla beraber Hepatit B virüsünün Avrupa’ya yayılan türünden değişime uğramış bir çeşidinin dünyada yeniden yaygınlaşmaya başlandığı saptandı. Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal, canlıların genetik yapısını DNA’yla sakladığını ve bu DNA’nın kişi ya da canlı öldükten sonra parçalanmaya başladığını belirterek, "Uygun koşullarda canlılar kendi DNA’sını uzun süre koruyabiliyor. Ve bu tür çalışmalara da 'antik DNA çalışmaları' diyoruz. Özellikle son 10 yılda antik DNA çalışmaları yeni dizilim sistemleriyle yeni bir boyut kazandı ve günümüzde hem bitkilerin, hayvanların; ama yaygın olarak insanların genetik yapısı antik DNA çalışmalarıyla analiz edilip popülasyon tarihleri anlaşılmaya çalışılıyor" dedi. "KAYNAK YAPISININ ANADOLU POPÜLASYONLARI" Prof. Dr. Erdal, virüsün insanlık tarihi kadar eski olduğunu bu yüzden araştırmanın 4 yıl sürdüğünü belirterek, "Geçmişte yaşamış insan topluluklarının dişlerinden elde ettiğimiz örnekleri analiz edip, bunlar içerisinde insanların genetik yapısını ve popülasyon tarihini anlamak için bir çalışma yürütüyorduk. Daha sonra insan dişlerinin özünden elde edilen verilerle sadece insanlara ilişkin değil bu insanlarla birlikte yaşayan mikropların da genetik yapısını anlamaya yönelik bir çalışma sürdürdük. Yapılan çalışmalarda dünya çapında 137 örnekte aslında Hepatit B virüsünün de bu insanlarla birlikte var olduğu anlaşıldı. Bu makalenin temel konusu aslında Hepatit B üzerinden, evrimsel gelişimini, göç yollarını, insanlık tarihiyle birlikte nasıl değiştiğini anlamaya yönelik bir çalışmaydı. Yapılan analizlerde yaklaşık 17-20 bin yıl önce Hepatit B virüsünün bütün dünyaya yayıldığını ve ilk önce Amerika kıtasına yayıldığını saptadık. Amerika kıtasında 2 farklı değişkenin ortaya çıkıp yayıldığını gördük. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu virüsün 10 bin yıl önce tarımcılarla birlikte Avrupa’ya yayıldığını ve bunun içinde kaynak olarak Anadolu popülasyonlarının olduğunu gördük" dedi. "VİRÜS ÜZERİNDEN İNSANLIK TARİHİNİ ANLAMAYA ÇALIŞIYORUZ" Prof. Dr. Erdal, M.Ö. 2000 yılının sonlarına doğru hastalığın değişime uğradığını vurgulayarak, "Önceki versiyon yavaş yavaş önemini yitirirken yeni bir değişkesi değişmeye başlıyor. Ancak bunun da günümüzde özellikle AIDS virüsünün yayılmasıyla beraber tekrar değişmiş halde yine insanların içerisinde ortaya çıkıp yayılmaya başladığını görüyoruz. Böylece aslında bir virüs üzerinden insanlık tarihini başka bir yolla anlamaya ve aydınlatmaya çalışmış oluyoruz. İnsanlığı anlamak için sadece insanlığı araştırmak yetmiyor, insanla birlikte bitkileri, hayvanları da analiz etmemiz gerekiyor. Aynı zamanda bakteri ve virüs gibi mikroplar da insanlıkla birlikte değişiyor. Bu anlamda birini anlamak ötekini anlamakla eşdeğer. Günümüzde biliyoruz insanlar çok hareketli; ama aynı zamanda Kovid 19 da insanlarla birlikte çok hareket eden bir şey. Bunun nasıl bir tarihi varsa, geçmişte yaşamış insanların da birbirleriyle ilişkileri, hareketi ve bir evrimi vardı. Biz günümüzde bu mikropları anlayarak günümüzdeki insan hareketliliğini de onların nasıl hastalandığını çözebiliriz ya da onlara ilişkin önemli veriler elde edebiliriz gibi geliyor" ifadelerini kullandı.  Kaynak : DHA

Genç Bilim İnsanı Ödülleri 9.kez Sahiplerini Buldu

Genç Bilim İnsanı Ödülleri; ülkemizdeki genç bilim insanlarına kamuoyu önünde teşekkür etmek ve geleceğin genç bilim insanlarına ilham vermek üzere, her yıl farklı üniversitelerin rektörlerinin ev sahipliğinde gerçekleştiriliyor. Bu yıl seçilen 6 genç bilim insanına ödülleri, 19 Ekim Salı günü TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal’ın da katıldığı çevrimiçi törenle takdim edildi. Canlı yayınlanan törene bilim, iş ve sivil toplum alanından çok sayıda izleyici katıldı. Bilim Kahramanları Derneği tarafından, her yıl farklı üniversitelerle gerçekleştirilen iş birliği ile verilen Genç Bilim İnsanı Ödülleri 9. Kez sahiplerini buldu. Temel bilimler ve mühendislik alanlarına katkıda bulunan, ülkemizde bu alanların görünürlüğünün artmasına, yayılmasına ve gelişmesine öncülük eden 38 yaşın altındaki, bilim insanlarına verilen ödüllerde bu yıl 6 Genç Bilim İnsanı, ödül almaya değer bulundu. Genç bilim insanlarına kamuoyu önünde teşekkür ederek onları yüreklendirmek, geleceğin genç bilim insanlarına ilham vermek üzere verilen ödüllerin bu yılki ev sahipleri: Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan, Eskişehir Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tuncay Döğeroğlu, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Türkay Dereli oldu. Altı Genç Bilim İnsanı Ödül Aldı 124 başvuru arasından seçici kurul tarafından yapılan değerlendirme sonucunda; Dr. Arif Engin Çetin (İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi - Elektrik ve Elektronik Mühendisliği), Prof. Dr. Elif Çadırcı (Atatürk Üniversitesi - Tıbbi Farmakoloji), Doç. Dr. İsmail Öçsoy (Erciyes Üniversitesi - Analitik Kimya), Doç. Dr. Mustafa Serdar Önses (Erciyes Üniversitesi - Malzeme Bilimi ve Mühendisliği), Doç. Dr. Şuayip Yüzbaşı (Akdeniz Üniversitesi - Matematik) ve Doç. Tuğrul Çetinkaya (Sakarya Üniversitesi - Metalurji ve Malzeme Mühendisliği) 2020 Yılının Genç Bilim İnsanı Ödülleri’ni kazanan isimler oldu. Başvuruları titizlikle değerlendiren ve bu yılın başarılı Genç Bilim İnsanları’nı belirleyen Seçici Kurul’da ise; Prof. Dr. Aydın Sami Şalcı (Altınbaş Üniversitesi), Prof. Dr. Ender Suvacı (Eskişehir Teknik Üniversitesi), Prof. Dr. Ali Özcan (Eskişehir Teknik Üniversitesi), Prof. Dr. Kıymet Güven (Eskişehir Teknik Üniversitesi), Prof. Dr. Yasemin Çağlar (Eskişehir Teknik Üniversitesi), Prof. Dr. Veysi İşler (Hasan Kalyoncu Üniversitesi), Prof. Dr. Mustafa Sadettin Özyazıcı (Hasan Kalyoncu Üniversitesi) ve Prof. Dr. Ahmet Arif Ergin (Yeditepe Üniversitesi) yer aldı. Ödül Töreni Çevrimiçi Gerçekleştirildi 6 bilim insanına ödülleri 19 Ekim 2021 tarihinde Bilim Kahramanları Derneği’nin Youtube hesabından yapılan çevrim içi ödül töreni ile takdim edildi. Sunuculuğunu Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Kenan Doğan’ın üstlendiği tören Bilim Kahramanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sıddıka Semahat Demir’in açılış konuşması ile başladı. Törene TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan, Eskişehir Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tuncay Döğeroğlu, Seçici Kurul Üyelerini temsilen Prof. Dr. Ender Suvacı konuşmalarıyla katıldı. Bilim Kahramanları Derneği üyesi ve 2015 Genç Bilim İnsanı Ödülü sahibi Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Koşar’ın desteğiyle bilim insanlarının çalışmalarının aktarıldığı etkinlik Çellist Nihan Demirkapı’nın müzik dinletisi ile son buldu. Canlı yayına bilim, iş ve sivil toplum alanından çok sayıda izleyici katıldı. Ödül töreninin açılış konuşmasını yapan Bilim Kahramanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sıddıka Semahat Demir şunları söyledi: “Öncelikle bu sene Bilim Kahramanları Derneği olarak 10. Yaşımızı kutluyoruz. İlhamımız, mutluluğumuz, gururumuz ON’dan diyoruz. 10 yıllık yolculuğumuzda bize eşlik eden, bilime gönül veren tüm destekçilerimize 10. Yılımızı eşsiz kıldıkları için en içten teşekkürlerimi gönderiyorum. Bir bilim insanı olarak bilimin toplumsal sorunların çözümünü vurgulamak isterim. Bilim farklı dallarıyla insanın, yaşamın, gezegenin iyi olma haline katkı sunmayı hedefler. Bilim insanları da dünyayı olduğundan daha iyi bir halde bırakmak için çalışmalarını sürdürür ve çözüm önerileri sunarlar. Hepimizi etkileyen pandemi sürecinde de bilimin ve bilimsel çalışmaların önemine hep birlikte tanık olduk. Çok değerli bilim insanlarının emekleri ile bu süreci hafifletebildik. Özlem Türeci ve Uğur Şahin’in uzun yıllardır sürdürdüğü araştırmalar sayesinde aşıya ulaşabildik. Yılın Bilim İnsanı Genç Bilim İnsanı Ödül Töreni vesilesiyle buradan kendilerine, tüm araştırmacılara ve sağlık çalışanlarına yürekten teşekkür etmek isterim.” Canlı yayına bağlanan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal şunları söyledi: “Tüm bilim insanlarının hem ulusal hem uluslararası alanda, farklı destek programları ile çalışmalarını desteklemeye çalışıyoruz. Daha fazla etki oluşturmak için tüm bilim insanlarımızı birlikte çalışmaya davet ediyorum. Tüm bilim insanlarımıza ortaya koyduğu çabalar için çok teşekkür ediyorum. Gelecekteki sorunlara çözüm noktasında biz de varız. Programda emeği geçen Bilim Kahramanları Derneği’ne, ev sahipliği yapan üniversitelere, Seçiçi Kurul Üyelerine ve tüm ekibe çok teşekkür ediyorum, başarılarınız daim olsun.” Kaynak : AA

Acıbadem Üniversitesi Kuluçka Merkezi PCR Testinde Yeni Yöntem Geliştirdi

Türk bilim insanları koronavirüsün tanısına yönelik yeni bir buluşa imza attı. Acıbadem Üniversitesi Kuluçka Merkezi’nde iki yıl süren araştırma sonucu geliştirilen yeni yöntemde PCR ve antijen testleri için kişiden burundan çubukla alınan sürüntü yerine gargara ve ağız çalkalama suyu örneği alınıyor. Araştırmalarda, gargara ve ağız çalkalama suyu örneklerinden koronavirüsün başarılı bir şekilde anında saptandığı bilimsel olarak kanıtlandı. Türk bilim insanları Covid-19’u saptamak için kullanılan PCR ve antijen testleri için burundan çubukla alınan örnek şeklini değiştiren ve güvenilir sonuçlar elde edilmesini sağlayan yeni yöntemi bilim dünyasına kazandırdı. Acıbadem Üniversitesi’nden Tıbbi Mikrobiyoloji ve Medikal Biyoteknoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tanıl Kocagöz ve Tıp Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Özge Can’ın araştırma ekipleriyle Acıbadem Üniversitesi Kuluçka Merkezi’nde geliştirdikleri MyMagiCon ismi verilen yöntemin güvenilirliği bilimsel olarak kanıtlandı. Pandemi devam ettiği sürece testlere gereksinim duyulacak! Geçen yıl tüm dünyayı etkisi altına alan ve hala yaşamımızı ciddi anlamda etkileyen pandemide Covid-19’u saptamanın yolu PCR ya da antijen testinden geçiyor. Tüm dünyada her gün milyonlarca kişi bu testleri yaptırarak sonucunu bekliyor. Özellikle sonbaharın başlamasıyla birlikte nezle, grip gibi enfeksiyonların yaygınlaşması, bu hastalıkların Covid-19’a benzer belirtilerinin olması, daha çok kişinin bu testleri yaptırmasına yol açıyor. PCR ya da antijen testlerinde kişinin burnundan boğazın arka duvarına dokunarak pamuklu bir çubukla alınan sürüntü örneği incelenerek Covid-19 olup olmadığı saptanıyor. Prof. Dr. Tanıl Kocagöz geliştirdikleri yeni yöntemde burundan örnek alınması yerine, gargara ve ağız çalkalama suyunun incelendiğini belirtiyor. T.C. Sağlık bakanlığı, Türk Halk Sağlığı Kurumu onayı alan, CE ve ISO13485 sertifikalarına sahip yeni yöntemin Acıbadem Sağlık Grubu hastanelerinde pilot olarak uygulanmaya başlandığını belirten Prof. Dr. Kocagöz, klinik çalışma sonuçları Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Dergisi’nde European Journal of Clinical Microbiology & Infectious Diseases  yayınlanan yeni yöntem hakkında şu bilgileri verdi: "İki yıl devam eden çalışmalarımızın sonucunda elde ettiğimiz ve MyMagiCon ismini verdiğimiz yöntemle yapılan testlerde, burundan alınan nazofarengial sürüntüye, yani burundan çubukla alınan sürüntü örneğine göre Covid-19’u eşit veya daha duyarlı bir şekilde saptadığını gösterdi. Yani bireylerin aklında ‘burundan sürüntü aldırmayıp, ağızda su çalkalama ile test yaptırırsam acaba virüsü saptayamayabilir mi?’ şeklinde bir endişe içinde olmasına gerek kalmadı. Çalışmalarımız çocukların dahi bu şekilde örnek vermesinin çok kolay olduğu, gargara yapamayacak kadar küçük yaşta olan çocukların sadece ağız çalkalama suyu vermelerinin yeterli olduğunu gösterdi. Yeni yöntemin örnek alma işlemini çok kolaylaştırarak Covid-19 taşıyıcılarının toplumda daha etkin saptanması ve erken izolasyonu ile salgının kontrolüne katkıda bulunacağı umudundayız." Bir büyük yemek kaşığı kadar içme suyu yeterli MyMagiCon yönteminde kişinin bir iki yudum içme suyunu ağzına alması, gargara yapıp ağız içinde çalkaladıktan sonra bu suyu verilen kaba koymasının yeterli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tanıl Kocagöz işleyişi şöyle anlatıyor: "20 mililitre yani bir büyük yemek kaşığı kadar suyla gargara yapıyoruz. Bu suyu ağzımızın içine alıyoruz ve dişlerimizin arasından geçirerek en az 10 saniye kuvvetli bir şekilde çalkalıyoruz. Gargara ve ağız çalkalama sırasında suyun boğazın ve ağzın tüm yüzeylerine değmesi, sürüntüye göre çok daha fazla virüsün test edilecek sıvıya geçmesini sağlıyor. Bu sıvı örnek toplama tüpüne konuyor. Tüpe eklenen polimer boncuklar hızla, su ve küçük molekülleri çekerek virüsleri konsantre ediyor. Bu işlem 5 dakika sürüyor. Polimer boncukların arasındaki konsantre virüs örneği, bir pipet aracılığıyla alınarak PCR ya da antijen testlerinde rahatlıkla kullanılabiliyor." MyMagiCon, dünyada en fazla hastalığa ve ölüme yol açan tüberküloz, AIDS ve sıtma konusunda hızlı tanı araçları geliştiren kuruluşlara destek veren ve Dünya Sağlık Örgütü ile yakın işbirliği içinde çalışan “Foundation for Innovative New Diagnostics -FIND-” vakfı tarafından desteklenen iki uluslararası çok merkezli çalışma ile ağız çalkalama suyu ve idrardan olanakları kısıtlı yörelerde hasta başı tüberküloz tanısı yapılabilmesi için geliştirilmeye devam ediyor. Ulusal ve uluslararası patent başvurusu yapılan bu ürün dünyada bir ilki oluşturuyor. İki yılın sonunda uygulanmaya hazır Prof. Dr. Kocagöz, Acıbadem Üniversitesi Tıp Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Özge Can ile birlikte geliştirdikleri yöntemin iki yıllık titiz ve emek yoğun bir çalışmanın sonucunda olduğunu belirterek, çalışmaya destek veren Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (KLİMUD) araştırmacıları ve Medikal Biyoteknoloji Dr. Öğr. Görevlisi Erkan Mozioğlu, lisans üstü öğrencileri Ece Aksoy, Tuba Polat ve Betül Zehra Karakuş’a teşekkür etti. Üniversite-sanayi iş birliğinin önemini vurgulayan Prof. Dr. Tanıl Kocagöz, ayrıntılı bilginin Acıbadem Üniversitesi Kuluçka Merkezi’nde yer alan Ar-Ge firmasının www.gigabiomol.com ve yatırımcı firma bio-t.org internet sayfalarından alınabileceğini belirtti. Kaynak : AA

2021 Nobel Kimya Ödülü, Molekül Çalışmalarıyla Bilinen Bilim İnsanları Benjamin List ve David W.C. MacMillan'a Verildi

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi'nde düzenlenen basın toplantısında, Benjamin List ve David W.C. MacMillan'ın molekül inşasında yeni ve mahir bir araç olan "organokatalizi" geliştirmelerinden ötürü Nobel Kimya Ödülü'ne layık görüldükleri açıklandı. İki bilim insanının geliştirdiği bu aracın, farmasötik araştırmalarında büyük etki yarattığına ve kimyayı daha "çevre dostu" hale getirdiğine işaret edildi. Ödül, 2020'de "DNA zincirlerini kesmeye ve yeniden birleştirmeye olanak sağlayan 'CRISPR/Cas9' sisteminin geliştirilmesine katkılarından ötürü" Fransız mikrobiyolog Emmanuelle Charpentier ile Amerikalı biyokimyacı Jennifer A. Doudna'ya verilmişti. 2020 Nobel Kimya Ödülü, kadın adaylar arasında paylaşılan ilk örnek olmuştu. Ödüle Charpentier ve Doudna'dan önce 5 kadın layık görülmüştü. Marie Curie 1911'de, kızı Irene Joliot-Curie 1935'te, Dorothy Crowfoot Hodgkin 1964'te, Ada Yonath 2009'da ve Frances H. Arnold 2018'de ödülü kazanmıştı. 1901'den bu yana her yıl kimya alanında insanlığa önemli katkı sunan kişilere verilen Nobel Kimya Ödülü'nü 2015'te Türk bilim insanı Aziz Sancar kazanmıştı. Sancar, "Nobel Ödülü kazanan ilk Türk bilim insanı" olmuştu. Nobel Kimya Ödülü 'asimetrik organokataliz' çalışmalarına verildi 2021 Nobel Kimya Ödülü'nü ortaklaşa kazanan iki bilim insanı Benjamin List ve David W.C. MacMillan, farmasötik araştırmalarında büyük etki yaratan ve kimyanın daha "çevre dostu" hale gelmesine yardımcı olan molekül inşasında yeni ve etkili bir araç olan "organokataliz" geliştirdi. Kimyagerler ve araştırmacılar, uzun zamandır sadece "metaller ve enzimler" olarak iki tür katalizörün mevcut olduğuna inanırken List ve MacMillan, 2000 yılında birbirlerinden bağımsız olarak, küçük organik moleküller üzerine kurulu olan ve "asimetrik organokataliz" adını verdikleri üçüncü tip bir katalizöre imza attı. Nobel Kimya Komitesi Başkanı Johan Aqvist, "Bu kataliz kavramı basit olduğu kadar dahice. Gerçek şu ki birçok insan bunu neden daha önce düşünmediğimizi sorguladı." dedi. Aktif kimyasal grupların bağlanabileceği karbon atomu çerçevesine sahip organik katalizörlerin oksijen, azot, kükürt veya fosfor gibi ortak elementler içermesinin yanı sıra çevre dostu ve ucuz maliyetli olduğu ifade ediliyor. Benjamin List kimdir? 1968'de Almanya'nın Frankfurt kentinde doğan Profesör List, doktora derecesini Goethe Üniversitesinden aldı. 2005'ten bu yana Max-Planck-Society'nin üyesi olan List, ayrıca 2004'ten beri Köln Üniversitesinde Fahri Profesör unvanını taşıyor. Katalizörler ve asimetrik organokataliz üzerine çalışmalar yapan Alman kimyager, kimyasal reaksiyonları hızlandırma, böylece reaksiyonları enerji ve kaynak açısından daha verimli hale getirme üzerine çalışmalar yaptı. Alman kimyager, 2005'ten bu yana Max-Planck-Institut für Kohlenforschung'in direktörlüğünü yürütüyor. David W.C. MacMillan kimdir? 1968 yılında İskoçya'nın Bellshill şehrinde doğan Profesör MacMillan, doktora derecesini 1996'da California Üniversitesi'nden aldı. Yeni reaksiyon metodolojisinin geliştirilmesine ve enantiyoselektif kataliz üzerine çalışmalar yapan MacMillan ve araştırma grubu, asimetrik organokataliz alanında birçok ilerleme kaydetti ve bu yöntemleri bir dizi karmaşık doğal ürünün sentezinde uyguladı. MacMillan, 2010-2014 yıllarında Royal Society of Chemistry tarafından yayımlanan ünlü kimya dergisi Chemical Science'ın kurucu Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yaptı. İskoç asıllı MacMillan, ABD'de Princeton Üniversitesinde görev yapıyor. 2021 Nobel Fizik Ödülü, 'küresel ısınma' vurgusuyla Japon, Alman ve İtalyan üç bilim insanına verildi. 2021 Nobel Tıp Ödülü, sıcaklık ve dokunma reseptörlerini keşfeden iki ABD'li bilim insanına verildi. Kaynak : AA

Nobel İlaç , İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi (İBG) ile Ozbio LLC İşbirliği

‘Nobel’ ilaç firması, Türkiye’nin her sene 10 milyonlarca dolar ödeyerek yurt dışından ithal ettiği ve nadir bir hastalığın tedavisinde kullanılan ilacın Türkiye’de üretilmesi için İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi (İBG) ve Ozbio LLC ile anlaşma imzaladı. Biyoteknolojik ilaç geliştirme ve üretim çalışmaları yapan Nobel İlaç, İBG ve OzBio bünyesinde ülkemizde nadir görülen bir hastalığın tedavisinde kullanılmak üzere Ar-Ge’si yapılmış ilacın geliştirilmesi ve üretilmesi için oluşturulan hücreyi satın aldı. Türkiye’de bin civarında hastada görüldüğü hesaplanan bu nadir hastalığın tedavisinde kullanılan ilacın kutu fiyatının 38 bin lira olduğu öğrenildi. Sanayi, kamu ve akademi iş birliğinde İstanbul’da düzenlenen imza törenine, TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Duygu Özel Demiralp, Nobel İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Ulusoy, İzmir Biyotip ve Genom Merkezi (İBG) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yozgatlıgil, OzBio Genel Müdürü Prof. Dr. Sadettin Öztürk ve şirket çalışanları katıldı. TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Mandal: Destek vermek için buradayız İmza töreninde konuşan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, “Başlatılan rekabet öncesi iş birliğinin, klinik çalışmalarının hızlıca tamamlanıp artık ülkemizden de geleneksel ürünlerin değil katma değeri yüksek yenilikçi teknolojiler ile üretilen ürünlerinde çıkabileceğini göstermesine vesile olmasını diliyorum. İş birliğinde şirketlere destek vermek için buradayız. Salgın dönemiyle önemli hale gelen ilaç ve aşı geliştirme çalışmalarında Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltmak noktasında çalışıyoruz. Teknolojiyi kullanan değil, en baştan tasarlayan, geliştiren ve üreten bir ülke olmak için çaba var” dedi. “İş birliğini çok kıymetli buluyorum" Şirketlerin özellikle pandemiyle birlikte iş yapma modellerine ihtiyaçları olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Mandal, “Bugünkü çalışma bunun önemli bir göstergesidir. İBG ile OzBio’nun tasarımdan hücreye, çalışmalarının Nobel İlaç şirketine sadece transferi gerçekleşmiyor, süreç içerisinde karşılıklı etkileşimle ürüne dönüşmesi de mümkün oluyor. Nadir hastalıklara ilişkin geliştirilen ilaçlar ne yazık ki hep ithal ve sadece belli global firmalar üretebiliyor. 2018 yılından itibaren araştırmaların potansiyel oluşturmaktan ziyade etki oluşturmasını hedefliyoruz. Yani sonuç oluşturmak, yapılan çalışma ne işe yarıyor? Bilgiyi üreten kurumlarla bilgiyi kullanan firmalarla bir araya gelerek çalışmalarını geleneksel değil zorlayıcı ürünlere yönelik yapmalarını önemsiyoruz, destekliyoruz. TÜBİTAK olarak desteklerimizin felsefesinin burada uygulamaya dönüşmesini çok kıymetli buluyorum” diye konuştu. Ulusoy: İlacın yerli olarak geliştirilmesi için bir aradayız Biyoteknoloji alanındaki yatırımlara 2014 yılında başladıklarını söyleyen Nobel İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Ulusoy, 6 yıldır büyük yatırım yaptıklarını ve Gebze’de biyoteknolojik ilaç hammadde üretim tesisine sahip olduklarını dile getirdi. Şimdiye kadar 20 milyon dolarlık yatırım yaptıklarını belirten Ulusoy, bu ilaç için Ar-Ge çalışmaları yapmayı düşündüklerini fakat İBG ve OzBio’nun bu ürünü sağlayan hücreyi geliştirdiklerini gördükten sonra yapılan görüşmelerle satın almaya karar verdiklerini anlattı. 20 ülkede faaliyet gösterdiklerini ve 3 binden fazla çalışanlarının olduğunu belirten Ulusoy, “Nadir bir hastalıkta kullanılan bu ilacın, her şeyiyle yerli olarak geliştirilmesi ve üretilmesi için 4 kurum bir aradayız. İş birliği ülkemiz için ilaç geliştirmenin ötesinde anlamlar taşıyor. Girişimin başarıyla sonuçlanıp, birçok kurum, üniversite ve firma için ilham kaynağı olacağını umuyorum. İş birliği uzun zamandan beri özlediğimiz, beklediğimiz bir iş birliği, sanayinin üniversitelerle hareket etmesi Ar-Ge yapması, ilaç geliştirmesi bizim için çok değerli. Biyoteknoloji gittikçe büyüyen bir alan, şu anda kullanılan ilaçların değer olarak yüzde 20’si biyoteknolojik ilaçlar. 50 yıldan fazladır varlığını sürdüren Nobel İlaç’ın 50 yıl daha var olması için mutlaka bu alana girmemiz gerekiyordu. Aynı zamanda ülkemiz için de bunu yapmalıydık çünkü bu ilaçların neredeyse tümü ithal ediliyor. Bu ilaçların sıfırdan Türkiye’de üretilmesini sağlamak için yatırım yaptık” ifadelerini kullandı. “İlaçta Ar-Ge desteği devlet politikası olmalıdır” Dünyada ilaç üretiminde devletlerin Ar-Ge’yi desteklediğini aktaran Ulusoy, “İlaçta Ar-Ge desteği devlet politikası olmalıdır. Ayrıca, önümüzü görebilmemiz gerekiyor. Bu kadar meşakkatli bir süreç ve ciddi yatırım yapıyoruz, ürettiğimiz ürünleri hangi şartlarda hizmete sunabileceğimizi önceden görebilmemiz lazım. Bize devletin bu ürünleri hangi şartlarda alacağını bildirmesi gerekir ki öngörülebilirlik olsun” dedi. Prof. Dr. Yozgatlıgil: Dışa bağımlılığı azaltacak önemli bir proje 300’e yakın çalışanı ve lisansüstü öğrencisi ile çalışmalarını sürdürdüklerini söyleyen İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi (İBG) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yozgatlıgil ise “28 araştırma grubuyla Ar-Ge platformlarıyla ulusal misyonunu geliştirmeye devam ediyoruz. Sahip olduğumuz insan gücü ve teknik altyapımızla kanser, genomik, biyoinformatik, biyomühendislik, immünoloji, kök hücre ve rejenerasyon alanında evrensel bilime katkıda bulunmak, küresel sağlık sorunlarını önlemek için hizmet ve ürünler geliştirmeyi amaçlıyoruz” diye konuştu. Prof. Dr. Yozgatlıgil, “Şimdiye kadar 4 biobenzer ve 1 tane de orijinal biyoteknolojik ilaçla önemli mesafeler kaydettik. Bu anlaşmayla üretimini Nobel İlaç’a devrettiğimiz ABD’de iş ortağımız OzBio şirketiyle geliştirdiğimiz ve bir nadir hastalığın tedavisinde kullanılacak biobenzer ilaç da bunlardan bir tanesidir. Kamu sanayi iş birliği için güzel bir modeldir. Bugün biobenzer ilacın geliştirilmesi için rekabet öncesi iş birliği kararı aldık. Ülkemizin bioteknolojik ilaç anlamında dışa bağımlılığını azaltacak çok önemli bir projeyi hayata geçiriyoruz. Teknolojinin sanayiye aktarılması ve ürünleşmesi için özverili çalışıyoruz” ifadelerini kullandı. Kaynak : MediMagazin

E-bülten için aşağıdaki bilgileri doldurmanız yeterli.

Giriş Yap

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Kayıt Ol

Şifremi Unuttum