Haberler

Rolls Royce Uzaya Çıkıyor

Son zamanlarda bilim dünyasının üzerine bir hayli kafa yorduğu uzay evreninde özellikle Ay ve Mars konusundaki çalışmalar hızlanmaya başladı. Mars’ta yaşam olduğunu keşfeden NASA, çalışmalarını hızla sürdürürken; çalışmalarının pek çoğu Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından yapılıyordu. Rusya da uzay maceraları konusunda en köklü ülkelerden biri olurken, denkleme bir de Birleşik Krallık (UK) el atma kararı aldı. Bunun için Rolls-Royce devreye girdi. ROLLS-ROYCE’DA ÇALIŞMALAR BAŞLADI Airbus ve Boeing gibi uçak üreticilerine motor üretmesiyle de bilinen Rolls-Royce, bu kez yönünü uzaya döndü. Bir süredir uzay çalışmaları gerçekleştirdiği öğrenilen Rolls-Royce, 1950’den bu yana çeşitli enerji kaynakları ile ilgili çalışmalar gerçekleştirmişti. Şimdilerde nükleer enerji ile ilgilenen Rolls-Royce, Ay’da kullanılacak reaktörler üretmeyi planladığını duyurdu. Bu sayede uzayda sonsuz enerji elde etmenin mümkün olabileceğini düşünen Rolls-Royce ile UK Space Agency Ay’da koloni yaşamı kurulmasının önünü açmak için enerji üretimini ilk adıma almış gibi görünüyor. REAKTÖRLER 2029 YILINA KADAR YETİŞEBİLİR Bilindiği üzere, bir süredir tüm dünyada devam eden kuraklık sorunu, gıda konusunda endişelerinin artmasına neden olurken; iklim krizleri ve deprem gibi felaketlerin artışı da insanlığın yeni bir yaşam alanı arama çalışmalarını hızlandırdı. Bu nedenle gözünü gökyüzüne diken bilim insanları Ay ve Mars’ta koloni kurma çalışmalarına başladı. Bunun enerji sorununu temel olarak çözmeyi hedefleyen UK Space Agency ile Rolls-Royce, nükleer reaktör çalışmalarının startını verdi. Önceki çalışmalarının devamı gibi görülen nükleer reaktörlerin fotoğraflarını da yayınlayan Rolls-Royce, yeni üretimlerine “Rolls-Royce Mikro-Reaktör” adını koydu. Ayrıca, Rolls-Royce, reaktörleri 2029 yılına kadar kurulabilir hale getirmeyi planlıyor. Kaynak: Basın Bülteni

Dünyanın En Eski Bulutlarının İncelenmesi Sona Erdi

NASA'nın AIM görevi, uzayda geçirdiği 15 yılın ardından sona eriyor. Ajans, kısa bir blog gönderisinde, geçtiğimiz Perşembe günü batarya gücü arızası nedeniyle uzay aracı için operasyonel desteği sonlandırdığını resmi olarak duyurdu. NASA, AIM'in bataryasıyla ilgili sorunları ilk olarak 2019'da fark etti, ancak görev Dünya'ya hala önemli miktarda veri gönderiyordu. Batarya gücündeki son düşüşün ardından NASA, AIM'in yanıt vermemeye başladığını belirtiyor. AIM ekibi, yeniden çalışma ihtimaline karşı uzay aracını iki hafta daha izleyecek. Ancak blog gönderisinde kullanılan dile bakılırsa, NASA'nın pek umutlu olduğu söylenemez.NASA, Dünya'nın üst atmosferinde yüzlerce yıl kalabilmeleri nedeniyle fosilleşmiş bulutlar olarak da bilinen, gece parlayan bulutları incelemek için 2007 yılında AIM - Mezosferdeki Buz Aeronomisi – görevini başlattı. Uzay aracı, gezegen yüzeyinin 600 kilometre yukarısındaki gözlem noktasından topladığı verilerle bilim insanları için paha biçilmez olduğunu kanıtladı. AIM tarafından toplanan veriler, insan kaynaklı iklim değişikliğinden kaynaklanan metan emisyonlarının geceleri parlayan bulutların daha sık oluşmasına neden olduğunu tespit eden yakın tarihli bir 2018 araştırması da dahil olmak üzere 379 hakemli makalede kullanıldı. Başlangıçta bu görevin sadece iki yıl faaliyet göstermesi beklendiği düşünülürse, topladığı veri miktarının küçümsenemeyeceği rahatlıkla söylenebilir.

Astronotların Gözyaşları Uzayda Ev Yapılmasını Sağlayacak

StarCrete diye adlandırılan malzeme, sıradan betonun iki katı dayanıklılığa sahip ve pahalı inşaat malzemelerini dünya dışındaki yerlere taşıma ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Manchester Üniversitesi'ne bağlı, keşfin arkasındaki ekip daha önce Mars toprağını bağlamak için astronotların kan ve idrarını kullandıkları bir beton geliştirmiş fakat bunun büyük ölçekli projelerde pratik olmadığı görülmüştü. Yeni StarCrete'te yapay Mars tozunu bağlamak için bunların yerine (her ikisi de uzay görevlerinde yaygın bulunan) patates nişastası ve bir tutam tuz kullanılıyor. Geleceğin Biyoüretimi Araştırma Merkezi'nde araştırma görevlisi ve bu projenin baş araştırmacısı olan Dr. Aled Roberts, "Astronotlara gıda olarak nişasta üreteceğimizden bağlayıcı madde için insan kanı yerine bunu kullanmak daha mantıklı geldi. Ayrıca gelişmesi için hâlâ uzun yıllara ihtiyaç duyduğumuz mevcut yapı teknolojileri, ciddi miktarda enerji ve fazladan ağır iş makinesi gerektiriyor. Bu da bir görevin maliyet ve karmaşıklığını artırıyor" dedi. Dr. AledRoberts, "StarCrete'in bunların hiçbirine ihtiyaç duymaması, görevi basitleştirerek daha ucuz ve daha uygulanabilir hale getiriyor. Zaten astronotlar da muhtemelen yara kabuğu ve idrardan yapılmış evlerde yaşamak istemez" diye ekledi. Bir çuval patates 213 tuğla üretmeye yetecek kadar nişasta içeriyor. Bilim insanları 25 kilogram ağırlığındaki bir çuval patates cipsinin yaklaşık yarım ton StarCrete, yani kabaca 213 tuğla üretmeye yetecek kadar nişasta içerdiğini hesapladı. Malzemeyi gözyaşıyla güçlendirebilecekler. Malzemeyi güçlendirmek için gereken tuz da astronotların gözyaşlarından ya da Mars yüzeyindeki bileşiklerden elde edilebilir. StarCrete'i geliştirmeyi ve test etmeyi sürdürmek için DeakinBio adlı bir girişim kuran ekip, bu icadın normal betona çevresel açıdan daha sürdürülebilir bir alternatif sunduğunu ve Dünya'daki binalarda kullanılma potansiyeli taşıdığını iddia ediyor. Araştırma, Open Engineering adlı bilimsel dergide yayımlanan "StarCrete: a starch-based biocomposite for off-world construction" (StarCrete: Dünya dışındaki inşaatlar için nişasta bazlı bir biyokompozit) başlıklı çalışmada detaylandırıldı. Kaynak:AA

Hubble Uzay Teleskobundan Yeni Keşif

Geçtiğimiz günlerde Hubble uzay teleskobundan elde edilen görüntü, Dünya'dan görülebilen bir galaksiyi gözler önüne serdi. Paylaşılan bilgilere göre bilim insanları, Hubble uzay teleskobu ile UGCA 307 adlı galaksi gözlemledi. Hubble uzay teleskobu, UGCA 307 adlı galaksiyi görüntüledi Cüce galaksi olarak adlandırılan bir tür olduğundan, bu galakside sadece küçük bir yıldız kümesi bulunuyor. Bunlar, birkaç milyar yıldızlı galaksiler olarak tanımlanıyor. Samanyolu galaksisinde yüz milyarlarca yıldız bulunduğunu belirtmekte fayda var.UGCA 307, Samanyolu galaksisinin aksine çok fazla dala sahip değildir. Görüntülenen galakside, yeni yıldızların oluştuğu parlak kırmızı bölgeler gibi görülebilen özellikler mevcut. Yıldızlar gençken, yakındaki gazı aydınlatan ve parlak bir şekilde parlamasına neden olan ultraviyole radyasyon yayıyor. NASA, insanlık için yeni yaşam alanları arıyor! Teleskopta bulunan Hubble'ın Gelişmiş Araştırma Kamerası (ACS) cihazı, elektromanyetik spektrumun insan gözünün algılayabildiği bir teknolojiye sahip. Yetkililer, görüntünün bu teknoloji sayesinde ACS ile çekildiğini açıkladı. ACS, radyasyonun yıldız oluşum bölgelerinin etrafındaki toz bulutları üzerindeki etkisini görüntüleyebilme özelliğiyle karşımıza çıkıyor. Hubble teleskobunda çalışma yürüten bilim insanları, "Bu görüntü, gökbilimcilere galaktik mahallemiz hakkında fikir veren, bilinen tüm yakın galaksileri keşfetmeye yönelik bir Hubble projesinin parçası. Bu Hubble projesi, Hubble'ın gözlem planındaki kısa boşluklardan yararlanarak yakındaki galaksilerin kalan dörtte birini keşfetmek için yola çıktı." ifadelerine yer verdi. Kaynak: Basın Bülteni

NASA'nın Kıyafetleri Yenilendi

NASA, 2025 yılındaki Ay'a insanlı yolculuk misyonuna yetişmek üzere 2 adet kıyafet üretilmesi projesine 1 milyar dolar ayırdı. Yeni tasarım astronotların kıyafetleri, bilimsel deneylerde yardımcı olacak ve hareket kabiliyetlerini artıracak özellikler barındırıyor. Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Ay'a yeniden yapılacak insanlı yolculuk için tasarlanan uzay kıyafetini görücüye çıkardı. Yeni tasarım astronotların Ay yüzeyinde yapacakları bilimsel deneylerde onlara yardımcı olacak ve hareket kabiliyetlerini artıracak özellikler barındırıyor. BBC News'in aktardığı habere göre NASA, prototipi tanıtılan yeni uzay kıyafetini, Artemis 3 projesi kapsamında Ay'a yeniden insanlı yolculuk yapmanın hedeflendiği 2025 yılına yetiştirmeye çalışıyor. Halen ABD'li astronotlar tarafından giyilen uzay kıyafetleri 1981 yılında yapılan tasarıma dayanıyor.228 milyon dolarlık tasarım kontratını geçen yıl Teksas merkezli Axiom Uzay şirketi kazanmıştı ve prototipi hazırlamaları 6 ay sürdü. Bu yeni kıyafetin, kadın astronotlar için de daha uygun olmasına özen gösterildi. Geçmişte kadın astronotların uzay seyahatlerinin, uygun beden kıyafet bulunmaması nedeniyle sekteye uğradığı durumlar olmuştu.Kıyafetin bedene tam olarak uygun olması, aşırı yorgunluğu ve fiziksel yaralanma riskini azaltıyor.Önceki kıyafetlerin aksine, astronotlara daha fazla esneklik sağlaması için, bu yeni tasarımın birleşme noktalarında dikiş kullanıldı. Ayrıca kaskın içinde de aydınlatma ve HD (yüksek çözünürlüklü) kamera bulunuyor. Bu sayede astronotların Ay yüzeyinde yaptıkları çalışmalar Dünya'dan yüksek çözünürlüklü şekilde izlenebilecek.Ay'da kullanılacak botlar da Ay'ın sürekli karanlık olan yüzeyindeki dondurucu soğuklara dayanabilecek şekilde tasarlandı. Yeni kıyafetler üç boyutlu yazıcı ve lazer kesiciler de dahil gelişmiş üretim metodlarıyla yapılacağı kaydedildi. KAYNAK:AA

Yıl Sonunda Fırlatılacak Olan Uydu: Einstein Probe

Uydu projesinin baş araştırmacısı, aynı zamanda Çin Bilimler Akademisi'ne bağlı Ulusal Astronomik Gözlemevleri'nde araştırmacı olan Yuan Weimin, projeyle ilgili son gelişmeyi yakın zamanda gerçekleştirilen 35. Ulusal Uzay Keşifleri Sempozyumu'nda açıkladı.Yuan, "Uydu, geliştirme sürecindeki son aşamaya girdi" dedi. Bilim insanına göre, uydunun süpernova patlamalarından gelen ilk ışığı yakalaması, yerçekimi dalgası kaynaklarının aranmasına ve detaylı yerinin belirlenmesine yardımcı olması, ayrıca evrendeki gizemli geçici fenomenleri gözlemlemesi bekleniyor. GENİŞ GÖRÜŞ ALANI VE YÜKSEK HASSASİYET İLE İZLEYECEK Yuan, "Istakoz gözü teleskop teknolojisi sayesinde, Einstein Probe misyonu, şu anda hakkında az bilgi bulunan yumuşak X-ışını bandını geniş bir görüş alanı ve yüksek hassasiyetle izleyebilecek" dediuan'a göre Einstein Probe, evrendeki yüksek enerjili geçici nesneleri izlemek için sistematik gökyüzü araştırmaları yapacak. Misyonun gizli kara delikleri keşfedip evrendeki kara deliklerin dağılımını haritalaması, oluşum ve evrimlerini incelememize yardımcı olması bekleniyor. Yuan, uydunun kütleçekimsel dalga olaylarına eşlik eden X-ışını sinyallerini aramak ve yerlerini tespit etmek için de kullanılacağını belirtti. Çin Bilimler Akademisi'nin uzay bilimi projesi kapsamında gerçekleştirilen uydu programı, Avrupa Uzay Ajansı, Almanya'daki Max Planck Dünya Dışı Fizik Enstitüsü ve Fransız uzay ajansının da katılımıyla tüm dünyada yoğun ilgi gördü. Kaynak: Basın Bülteni

Bebeklerin Genlerini Düzenlemek Artık Yasal Değil

Bilim dünyasının en önemli zirvelerinden İnsan Genom Düzenleme Zirvesi, kritik bir duyuruyla sona erdi. Henüz doğmayan bir bebeğin embriyosu bile CRISPR ile daha zeki ve mavi gözlü olacak şekilde gen düzenlemesi işlemine maruz bırakılabilecek. Ancak henüz etik nedenlerden dolayı bilim dünyasında uygulanmıyor.Bugünse bu potansiyel hakkında önemli bir açıklama geldi. Geçtiğimiz günlerde düzenlenen 2023 İnsan Genom Düzenleme Zirvesi, bilim dünyası için kritik bir duyuruyla sonlandı. Zirvenin organizasyon komitesi, CRISPR’ın bebekler üzerinde kullanımını “şimdilik” yasaklayan bir açıklamaya yer verdi: “Kalıtsal insan genom düzenlemesi (embriyoların genlerinin düzenlenmesi) bugün kabul edilemez olmaya devam ediyor. Kamuya açık tartışmalar ve politika tartışmaları devam etmekte ve bunlar, teknolojinin kullanılıp kullanılmayacağına karar vermek için önemlidir. Kalıtsal insan genom düzenlemesinin sorumlu kullanımına yönelik yönetişim çerçeveleri ve etik ilkeler mevcut değildir. Gerekli güvenlik ve etkinlik standartları karşılanmamıştır.” Zirvenin başladığı gün, zirve merkezinin önünde “Stop Designer Babies” adlı bir gruba mensup kişiler, insan geni üzerinde düzenleme yapılmasının sonlandırılması için protesto düzenledi. Grup, gen düzenlemesinin kabul görmesi durumunda dünyanın, ilk olarak Platon tarafından ortaya atılan ‘öjenik’e doğru yöneleceğini savundu.  Kaynakça:T24

Merkezi Araştırma Laboratuvarı, Türkak Akreditasyon Alanını Genişletti

MERLAB, TÜRKAK tarafından akredite olarak 19 Ağustos 2022 tarihlerinde gerçekleştirilen gözetim ve kapsam genişletme denetimini başarıyla tamamlayan Kastamonu Üniversitesi Merkezi Araştırma Laboratuvarı (MERLAB) Uygulama ve Araştırma Merkezi, 2025 yılına kadar geçerli yeni akreditasyon sertifikasını aldı. Kastamonu Üniversitesi Merkezi Araştırma Laboratuvarı (MERLAB) Uygulama ve Araştırma Merkezi, en son 2021 yılında aldığı, "TS EN ISO/IEC 17025 Deney ve Kalibrasyon Laboratuvarlarının Yeterliliği Genel Şartlar" standardına göre akredite olduğu 2 akredite analiz parametresine, pH Tayini, Serbest Asitlik Tayini, Diastaz Sayısı Tayini, Elektriksel İletkenlik Tayini, Nem Tayini, Prolin Tayini ve Maltoz Tayini metotlarında kapsam genişletme çalışmaları doğrultusunda akredite analiz parametresini 9'a çıkardı. Gerçekleşen akreditasyon çalışması ile Türk Gıda Kodeksinin Bal tebliğinde belirtilen kriterlerin çoğunluğu MERLAB'da analiz edilebilecek. Balın gerçekliğinin ve kalitesini belirleyen kriterlerle balın tazeliğini belirleme, balın olgunlaşma derecesini, bala uygulanan ısıl işlem ve depolama koşulları belgelenecek. Ayrıca balın içeriklerinin analizi ile balın antioksidan aktivitesini, balın elde edildiği bitki kaynağı ve içerdiği kül miktarını ve balın uygun zamanda hasat edilip edilmediğini gösteren parametreler incelenecek. Merkezi Araştırma Laboratuvarı'nın aldığı akreditasyon ile bölgede bal kalitesi üzerine yapılan çalışmalarda doğru ve güvenilir testler ile bölgede üretilen balların kalite sınıflandırılmasında etkin sonuçlar alınması bekleniyor. Yapılan analizler ile de bal tağşişi ve gıda sahteciliğinin önlenmesi amaçlanıyor. Ayrıca, laboratuvarımızdan elde edilen veriler ile bal üzerinde etkili akademik çalışmalar yapılması hedefleniyor. Kaynakça:İHA

Covid-19 Rakun Köpeklerinden mi Yayıldı

Covid-19 salgını ilk ortaya çıktığında birçok yetkili virüsün Çin'de bir laboratuvardan yayıldığı fikrini komplo teorisi olarak yorumladı. Son zamanlarda dünya fikrini değiştirse de yeni bir araştırma tartışmaları alevlendirdi. New York Times’ın haberine göre, corona virüsünün kaynağı, hastalığın ilk defa görüldüğü Çin'in Vuhan kentindeki hayvan pazarında satılan rakun köpekleri olabilir.Uluslararası araştırma ekibi, gen dizilimi analizinde rakun köpeklerinin DNA'sında ciddi miktarda Covid-19 virüsü tespit etti. Uzmanlar, “Bu genetik verilerin analizi, söz konusu pazarda kaçak olarak satılan rakun köpeklerinin 2019 yılı sonunda Covid-19 taşıdığını ve hastalığın muhtemelen buradan yayıldığını gösteriyor” dedi. En Güçlü Araştırma Covid-19’un doğal kökene sahip olduğu teorisini destekleyen bu yeni araştırma, pazarda satılan bir hayvanı pandemiyle ilişkilendiren en güçlü çalışma. Ancak buna rağmen Covid-19'un rakun köpeklerinden insanlara geçtiğine dair yeni araştırmalar yapılması gerektiği bildirildi. Bu genetik verinin, laboravuvar sızıntısı teorisini çürüttüğü ve Vuhan'daki hayvan pazarında satılan virüslü hayvanların Covid pandemisinin kaynağı olabileceği yönündeki teoriyi güçlendirdiği kaydedildi. "Yanıt bulmaya yakınlaşıyoruz" Bulgular henüz bağımsız uzmanların değerlendirmelerde bulunduğu bilimsel bir dergide yayınlanmadı. Corona virüsünün insanları nasıl hasta etmeye başladığı hala belirsiz. Virüsün nasıl evrimleştiğine ilişkin genetik kayıtlarla genetik dizilimin eşleştirilmesi gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, yaptığı açıklamada, "Bu veriler, pandeminin nasıl başladığına ilişkin kesin yanıtlar sunmuyor. Ancak her veri parçası, bizi bu yanıtları bulmaya yaklaştırmada önemli rol oynuyor” dedi. KAYNAKÇA: AA

AstraZeneca’nın “durvalumab” Etkin Maddeli İlacı Akciğer Kanseri Sonuçları Olumlu

Akciğer kanseri dünyada kanserden ölümlerin ilk sırasında yer almaktadır. AstraZeneca, rezeke edilebilir erken evre küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) hastaları arasında devam etmekte olan AEGEAN faz 3, plasebo kontrollü çalışmanın analizinden olumlu sonuçlar aldığını duyurdu. Ameliyat önce ve ameliyattan sonrası karşılaştırıldı. Çalışma, ameliyattan önce ve ameliyattan sonra bir adjuvan monoterapi olarak neoadjuvan kemoterapi ile kombinasyon halinde AstraZeneca’nın durvalumab ile tedavi edilmesinin, olaysız sağkalımda istatistiksel olarak anlamlı ve klinik olarak anlamlı bir iyileşme gösterdi. Araştırma, tedavinin performansını tek başına neoadjuvan kemoterapi ve ardından cerrahi ile karşılaştırıldı. Denemeler Umut Verici IMFINZI iyi tolere edildi ve adjuvan ve neoadjuvan ortamlarında hiçbir yeni güvenlik endişesi kaydedilmedi. Ayrıca, neoadjuvan kemoterapiye durvalumab eklenmesi, bu kombinasyon için bilinen profil ile tutarlıydı ve komplikasyonları veya yan etkileri artırmadı. Tek başına kemoterapiye karşı hastaların ameliyat olma kabiliyetinde de hiçbir taviz yoktu. AstraZeneca Onkoloji Ar-Ge Başkan Yardımcısı Susan Galbraith, “Rezeke edilebilir küçük hücreli dışı akciğer kanseri olan hastalar, kemoterapi ve cerrahi tedaviye rağmen kabul edilemeyecek kadar yüksek nüks oranlarıyla karşı karşıyaydı. . Ameliyattan önce ve sonra durvalumab eklemenin, hastaların nüks veya ilerleme olayları olmadan yaşama süresini önemli ölçüde artırdığını gösterdik.” İlaç akciğer kanserinde önemli fayda sağladı! Baş ve Boyun Tıbbi Onkoloji Başkanı Profesör ve Torasik John V. Heymach, “Hastaları hem ameliyattan önce hem de sonra durvalumab ile erken tedavi etmek, yeni seçeneklerin acilen bulunduğu, rezeke edilebilir küçük hücreli dışı akciğer kanserinde önemli ve klinik olarak anlamlı bir fayda sağlıyor. Hastalara uzun süreli sağkalım için en iyi şansı sunmamız gerekiyordu. “EGE sonuçları, bu yeni durvalumab rejiminin bu tedavi amaçlı ortamda daha iyi sonuçlar sağlayabileceğine dair ikna edici kanıtlar sunuyor.” Nihai patolojik tam yanıt ve majör patolojik yanıt analizlerinden elde edilen sonuçlar daha önce duyurulan sonuçlarla aynı. Her yıl dünya çapında tahminen 2,2 milyon kişiye akciğer kanseri teşhisi konuyor ve hastaların %80-85’ine hastalığın en yaygın şekli olan KHDAK teşhisi konuyor. KAYNAKÇA: AA

KRK Hastaları Gereksiz Kemoterapiden Kurtulabilecek

Nature Medicine dergisinin 16 Ocak 2023 tarihli sayısında, kapak konusunda da yer alan "Moleküler rezidüel hastalık ve kolorektal kanserli hastalarda adjuvan kemoterapinin etkinliği" başlıklı çalışma yayımlandı. Çalışmanın yürütücüsü olan Japonya, Kashiwa, Chiba, Japonya Ulusal Kanser Merkezi Hastanesi hekimlerinden Dr. Takayuki Yoshino, Natera tarafından geliştirilen kişiselleştirilmiş kan testine ilişkin güncel bilgiyi paylaştı. Buna göre, kişiselleştirilmiş  kan testi, ameliyat geçirmiş kolorektal kanserli (KRK) hangi hastaların, hayatta kalma sonuçlarından ödün vermeden ameliyat sonrası adjuvan kemoterapi tedavisinden (ACT) fayda göreceğini tahmin edebilecek. 1000 KRK HASTASI KATILDI Çalışma, kanser teşhisi konan hastalarda tedaviyi izlemek ve moleküler rezidüel hastalığı (MRD) değerlendirmek için özel olarak tasarlanmış dolaşımdaki tümör DNA'sı (ctDNA) takip testi kullanılarak 1000'den fazla KRK hastası üzerinde gerçekleştirildi. Signatera MRD adlı kişiselleştirilmiş kan testi, onkoloji için hücresiz DNA testine odaklanan bir şirket olan Natera tarafından geliştirildi. Çoğu yüksek riskli KRK hastasında, kalan kanser hücrelerini temizlemek ve nüksetme riskini azaltmak için ameliyattan sonra otomatik olarak kemoterapi önerilir. Bununla birlikte, daha önceki araştırmalar KRK hastalarının yalnızca yüzde 30'unun ameliyat sonrası kemoterapiden fayda gördüğünü, yüzde 50'sinin ameliyatla halihazırda iyileştiğini ve yüzde 20'sindeyse ek kemoterapiye rağmen hastalığın nüksettiğini göstermiştir. SAĞLIK SİSTEMİNİN YÜKÜ AZALACAK Yeni test, KRK için bakım kılavuzlarına dahil edilirse, sağlık sistemi üzerinde olan yükü azaltırken hastaları ek kemoterapinin gereksiz ağrılarından potansiyel olarak kurtarabilir. Dr. Takayuki Yoshino, "Şimdiye kadar, onkologların hangi kolorektal kanser hastalarının adjuvan sistemik tedaviden fayda görebileceğini belirlemek için yeterli araçlara sahip olmadığını” ifade etti ve yeni test için şu yorumu yaptı:  "Bu çalışma , Signatera MRD-pozitif hastaların adjuvan tedavisinde önemli ölçüde fayda sağlayacak. MRD-negatif hastaların ise klinik veya patolojik aşamadan bağımsız olarak güvenle gözlemlenebileceğine dair güçlü kanıtlar sunuyor." Söz konusu ctDNA bulguları, halı hazırda devam eden CIRCULATE-Japonya çalışmasının (UMIN000039205) gözlemsel GALAXY kolundan alındı. Çalışma boyunca, ameliyat edilebilir, evre II-IV KRK'si olan bin 39 hastada ameliyat öncesi ve sonrası ctDNA analiz edildi. Bu hasta grubunda, yaklaşık dört haftada ctDNA varlığının daha yüksek nüks riskiyle bağlantılı olduğunu ve evre II veya III KRK'li hastalarda nüks riskiyle ilişkili en önemli prognostik faktörü oluşturduğu saptandı. Esasen çalışma, ameliyattan dört hafta sonra MRD pozitif olan hastaların (%18) ACT'den önemli ölçüde fayda sağladığını, MRD negatif olan hastaların ise (%82) tedaviden önemli bir fayda görmediğini göstermekte. KRK KILAVUZLARINA GİREBİLİR Araştırmacılar, "Ameliyat sonrası ctDNA pozitifliğinin, ACT'den fayda sağlayan evre II/III hastaları belirlediğini" vurguladı. Çalışma, rezeke edilebilir KRK'de ctDNA'nın en büyük ve en kapsamlı prospektif analizlerinden birini temsil etmekte ve ctDNA testinin, nüks riski yüksek olan ve ACT'den fayda görme olasılığı yüksek olan hastaları belirlemek için kullanılmasını desteklemekte. Natera onkoloji baş tıbbi sorumlusu Dr. Minetta Liu, CIRCULATE konsorsiyumu ile ortak olmaktan gurur duyduklarını ve Signatera'yı ABD, Japonya ve dünya çapında tüm kolorektal kanser hastalarına erişilebilir kılmak için sabırsızlandıklarını ifade etti. Ulusal Kanser Bakım Network’ünün (NCCN) bu bulguları 2023'te KRK kılavuzlarına dahil etmesi bekleniyor. Bu adım, hastalar için sonuçları iyileştirme potansiyeliyle hassas tıbbın klinik bakıma dönüştürülmesini temsil etmekte. Bulgular ayrıca, özellikle kanser taraması anlamında, dolaşımdaki DNA'ya odaklanan fragmentomik alanına da katkıda bulunuyor. FRAGMENTOMİK NEDİR? Ivanov ve arkadaşalrı terimi ilk olarak cirDNA parça boyutu profillerinin çalışmasına atıfta bulunmak için kullandı. Fragmentomik terimi ilk olarak Zamyatnin tarafından bir dizi moleküler fragmanın yapı ve fonksiyonlarının incelenmesine atıfta bulunarak önerildi; tüm biyomolekül parçalarına "fragmentom" adı verildi. KAYNAKÇA:  M. Ivanov, A. Baranova, T. Butler, P. Spellman, V. Mileyko Non-random fragmentation patterns in circulating cell-free DNA reflect epigenetic regulation, BMC Genom., 16 (2015), p. S1. A.A. Zamyatnin Fragmentomics of natural peptide structures Biochemistry., 74 (2009), pp. 1575-1585. Yazar Linki: https://www.nature.com/articles/s41591-022-02115-4

Akciğerlerdeki Kanserojen Hücreler Yeni Bir Teknolojiyle Değiştirilebilecek

Kore İleri Bilim ve Teknoloji Enstitüsü (KAIST) liderliğinde bir araştırma ekibi, akciğerlerdeki kanserojen hücrelerin özelliklerini değiştirmenin yanı sıra hem ilaç direncini hem de vücudun diğer bölgelerinde çoğalma yeteneklerini ortadan kaldırmak için sistem biyolojisi yaklaşımını kullandı. Bulgular, Cancer Research'te "Hücre kaderini yeniden programlama stratejisi, Hibrit durumlardan kaçınırken akciğer kanseri hücrelerinin epitelyal-mezenkimal geçişini tersine çevirir" başlığıyla yayımlandı. SİSTEM BİYOLOJİSİ YAKLAŞIMI Araştırmacılar, "Birincil kanserin epitelyal-mezenkimal geçişinin (EMT), metastaz ve ilaç direnci dahil olmak üzere ölümcül özelliklerin kazanılmasına katkıda bulunduğuna" dikkat çektiler. EMT'yi engellemek veya tersine çevirmek, kanser tedavisini iyileştirmek için etkili bir strateji olabilir. Bununla birlikte, kanser hücreleri genellikle yüksek metastatik potansiyele sahip hibrit EMT durumlarına geçiş yaptığından, tam EMT geri dönüşünün (rEMT) nasıl elde edileceği hala belirsizdir. Araştırmacılar bu sorunun üstesinden gelmek için bir sistem biyolojisi yaklaşımı kullandılar ve rEMT'yi hibrit özellikler olmadan çalıştırmada birincil rolü oynayan bir çekirdek düzenleyici devre belirlediler. Prof. Kwang-Hyun Cho'nun araştırma ekibi, metastatik yeteneği olmayan epitel hücrelerle metastatik yeteneği olan mezenkimal hücreler arasında, akciğer kanseri hücrelerinin EMT'sinde çeşitli kanser hücresi durumlarını simüle etti. Bir moleküler ağ matematiksel modeli kuruldu ve bilgisayar simülasyonu analizi ve moleküler hücre deneyleri yoluyla mezenkimal hücrelerin durumunu epitel hücrelerine geri döndürebilen kilit düzenleyiciler keşfedildi. SİMULASYON ANALİZİ YAPILDI EMT'nin karmaşıklığından dolayı, mezenkimal kanser hücrelerinin geçiş sürecini, metastatik yeteneğin ve ilaç direncinin ortadan kaldırıldığı bir epitel hücre durumuna tamamen tersine çevirmek zor olmuştur. Araştırma ekibi, EMT sürecini yöneten gen düzenleme ağının matematiksel bir modelini oluşturdu. Daha sonra moleküler hücre deneyleri aracılığıyla 'p53', 'SMAD4' ve 'ERK1' ve 'ERK 2'yi (topluca ERK'ler) akciğer kanseri hücrelerini mezenkimal hücre durumuna dönüştürebilen, EMT hibrit hücre durumundan kaçınırken artık metastaz yapma yeteneği göstermeyen ve bir epitel hücre durumuna geri dönebilen üç temel moleküler hedefi belirlemek ve doğrulamak için büyük ölçekli bilgisayar simülasyon analizi ve sistem ağ kontrol teknolojisini uyguladılar. Bulgular, insan vücudunda kanser dokusunun oluştuğu gerçek ortamda olduğu gibi, TGF-β stimülasyonunun mevcut olduğu koşullar altında mezenkimal hücrelerin epitel hücresi durumuna döndürülebileceğini kanıtlaması açısından önemli. Cho, "Yüksek metastatik özellikler ve ilaçlara direnç kazanmış akciğer kanseri hücrelerinin durumunu tersine çevirmeyi ve onları kemoterapiye yenilenmiş duyarlılıkla tedavi edilebilir bir epitel hücre durumuna geri döndürmeyi başardıklarıni’ vurguladı. Araştırma bulguları kanser hastalarının prognozunu iyileştirebilecek yeni bir tedavi stratejisi sunuyor. KAYNAKÇA: https://aacrjournals.org/cancerres/article/doi/10.1158/0008-5472.CAN-22-1559/716013/A-cell-fate-reprogramming-strategy-reverses - AYDINLIK

Meme Kanseri Çalışmalarına Bir Yenisi Eklendi

  Tedavideki son gelişmelere rağmen meme kanseri kadınlarda en önemli kanserden ölüm nedenidir. Bu yüzden yeni prognoz biyobelirteçlerinin ve kişiselleştirilmiş tedavilerin belirlenmesi çok önemlidir. Meme kanseri histolojisi, genetiği ve tedaviye yanıt açısından  yüksek patolojik ve biyolojik heterojenite gösterir. Östrojen ve progesteron reseptörü (ER, PR), insan epidermal büyüme faktör reseptörü 2 (HER2) ve KI67 ifadesi meme kanseri prognozu ve tedavisi için belirleyicidir. ER, PR ve HER2 ifadesinden yoksun tümörler, üçlü negatif meme kanseri olarak adlandırdığımız grup, kısmen sınırlı tedavi olanakları nedeniyle meme kanseri alt tiplerinin arasında kötü prognoz ile ilişkilendirilmiştir. Meme kanserinde RANKL ve reseptörü RANK, potansiyel belirleyici biyobelirteçlerdir. RANK, hormon reseptör negatif tümörlerin yüzde 40'ında ve luminal tümörlerin yüzde 20'sinde ifade edilir. Bu bilgiler ışığında İspanya Ulusal Kanser Araştırma Merkezi (CNIO) ve Bellvitge Biyomedikal Araştırma Enstitüsü bilim insanları, denosumab tedavisinden fayda görebilecek hastaları seçmek amacıyla, dört bağımsız kohorttan hormon reseptörü ifadesi olmayan 777 doku  dahil 2 binden fazla meme tümöründe RANK proteini ve onun RANKL ligandının ifadesini analiz etti. SAĞKALIM YARARI BİLİNMİYOR Denosumab şu anda osteoporoz ve kemik metastazlarını tedavi etmek için kullanılmaktadır. On yılı aşkın bir süredir, meme kanseri tedavisindeki potansiyel terapötik faydası da calışılmıştır. Bununla birlikte, çelişkili klinik veriler nedeniyle, meme kanseri hastalarında sağkalım yararı halen belirsizdir. Araştırma ekibi, EMBO Molecular Medicine dergisinde, çalışma sonuçlarını "RANK, ER-negatif postmenopozal meme kanserinde kötü bir prognoz belirteci ve terapötik bir hedeftir" başlığıyla yayımladı. Bu çalışma RANK protein ifadesinin hormon reseptörü olmayan tümörlerde daha sık olduğunu göstermekte. Ayrıca kötü prognoz ve kemoterapiye zayıf yanıt ile ilişkilendirildi. DENOSUMAB ETKİSİN DESTEKLEDİ Güçlü preklinik verilere rağmen, RANKL inhibitörü denosumabın meme kanseri hastalarında kemiğin ötesinde terapötik faydası belirsizdir. Denosumabdan fayda görebilecek hastaları seçmeyi amaçlayarak, burada dört bağımsız kohorttan 2 binden fazla meme tümöründe (777 östrojen reseptörü negatif/ER-) RANK ve RANKL protein ifadesi analiz edildi. RANK protein ifadesi, kötü prognoz ve kemoterapiye zayıf yanıt ile ilişkili olan ER- tümörlerde daha sık bulundu. ER− meme kanseri hastalardan türetilen ortoksenogreftlerde (PDX'ler), RANKL inhibisyonu, tümör hücresi proliferasyonunu ve çapını azalttı, tümör bağışıklığını ve metabolizmasını düzenledi ve kemoterapiye yanıtı iyileştirdi. İlginç bir şekilde, tümör RANK protein ifadesi menopoz sonrası meme kanseri hastalarında kötü prognoz ile ilişkilidir. Kötü prognoz NFKB sinyalinin aktivasyonu, immün ve metabolik yolların modülasyonu ile oluşmakta ve bu durum RANK sinyalinin menopozdan sonra arttığını düşündürmekte. Araştırma sonuçları , RANK protein ifadesinin menopoz sonrası ve ER- meme kanseri hastalarında kötü prognozun bağımsız bir biyobelirteci olduğunu ve menopozdan sonra RANK+ ER- tümörleri olan meme kanseri hastalarında denosumab gibi RANK yolu inhibitörlerinin terapötik faydasını desteklediğini göstermekte SINIRLI TEDAVİ SEÇENEKLERİ Hormon reseptörü olmayan tümörler; Östrojen ve progesteron reseptörlerinden yoksun kanser hücrelerinin prognozu daha kötüdür ve tedavi seçenekleri sınırlıdır. CNIO Transformasyon ve Metastaz Grup Başkanı Eva González-Suárez, "Hormon reseptörü negatif meme tümörleri grubunun heterojenliği göz önüne alındığında, bu hastaların prognozunu daha iyi ayırt eden biyobelirteçlere sahip olmanın, özellikle de bu biyobelirteçlerin en uygun tedavinin secilmesine izin vermesinin" önemine dikkat cekti. . Araştırmacılar “Sonuçlarının güvenilirliğinin yüksek olduğunu’ vurgulayarak Denosumab tedavisinden fayda sağlayabilecek hastaların seçilerek meme kanseri denemelerine başlama seçeneğini yeniden etkinleştirebilecek bir grup hastanın olduğunu öne sürüyorlar. González-Suárez, bu nedenle bir sonraki adımın "RANK reseptörünü ifade eden hormon reseptörü negatif tümörleri olan menopoz öncesi ve sonrası hastalarda bir klinik araştırma tasarlama" olacağı belirtiyor. KAYNAKÇA: Aydınlık Gazetesi Yazar Linki: https://www.embopress.org/doi/epdf/10.15252/emmm.202216715

RETT SENDROMU'NUN ARTIK TEDAVİSİ VAR

Contemporaray Clinical Trials dergisinde, Trofinetid Gizlilik Sözleşmesinin, dosyalama ve inceleme için Eylül 2022'de FDA tarafından kabul edildiği haberi yer aldı.  Buna göre FDA, Acadia Pharmaceuticals’un DAYBUE'yi iki yaş ve üzerindeki yetişkin ve pediatrik hastalarda Rett sendromunun tedavisi için onayladı. Rett sendromunun tedavisi için onaylanan ilk ve tek ilaç olan DAYBUE, Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi FDA tarafından onaylandı.  Acadia İlaçları'nın CEO'su Steve Davis bu gelişmenin Rett topluluğu ve Acadia için önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtti. Davis “Bugünün gerçeğe dönüşmesine katkıda bulunan tüm Rett sendromlu hastalara, bakıcılara, klinik araştırmacılara ve çalışanlarına minnettar olduğunu ve DAYBUE'yu hastalara olabildiğince çabuk ulaştırmayı dört gözle beklediklerine” dikkat çekti. NADİR HASTALIKLAR ARASINDA Rett sendromu, nadir, genetik, nörolojik bir hastalıktır. Tipik olarak X kromozomu üzerinde bulunan MECP2 geninde oluşan bir mutasyonun neden olduğu karmaşık, nadir, nörogelişimsel bir bozukluktur. Rett sendromu neredeyse sadece kızlarda (iki X kromozomu olan) görülür, çok az erkeği etkileyer. Çünkü (sadece bir X kromozomu olan) erkek bebekler genellikle hayatta kalmaz.  Bebek, 6 ila 18 aylık olana kadar normal bir gelişim dönemi ile karakterizedir, ardından edinilen iletişim becerilerinin kaybı ve amaçlı el kullanımı ile önemli bir gelişimsel gerileme gelir. Rett sendromunun semptomları ayrıca el sıkma ve alkışlama gibi el stereotipilerinin gelişimini ve yürüme anormalliklerini içerebilir. "Normale yakın" bir gelişim döneminden sonra, çocuk 1 ila 2 yaşları arasında genellikle hareketlilik, konuşma ve el kullanımı gibi temel becerilerde gerileme yaşar. Çocuk bu aşamada çok içine kapanık görünebilir ve bu genellikle otistik spektrumda olduğuna dair yanlış bir teşhise yol açar. Regresyon sonrası epilepsi, solunum bozukluğu, skolyoz, ve bağırsak problemleri gibi çoklu komorbiditeler ortaya çıkar. Bozukluk genetik olsa da, vakaların çoğunda kalıtsal değildir. Rett sendromlu kişilerde derin ve çoklu fiziksel ve öğrenme engelleri vardır. Hayatları boyunca destek için tamamen başkalarına bağımlıdırlar. Rett sendromunun ABD’de  6 ila 9 bin hastayı etkilediği, yaklaşık 4 bin 5 yüz hastada da teşhis edildiği öngörülüyor. Avrupa Birliği ülkelerinde görülme sıklıği ise 1/10000 olarak bildirilmiştir. ONAY SÜRECİ VE YAN ETKİLER DAYBUE'nin FDA onayı, 5 ila 20 yaşları arasındaki Rett sendromlu 187 kadın hastada trofinetidin plaseboya karşı etkinliğini ve güvenliğini değerlendiren önemli bir Faz III LAVENDER çalışmasının sonuçlarıyla desteklenmiştir.  Çalışmada 12’nci haftada, DAYBUE ile tedavi, Rett Sendromu Davranış Anketi (RSBQ) toplam skorunda (p=0,018) ve Clinical Global Impression (CGI-I) ölçeği puanında (p=0,003) başlangıca göre değişiklikle ölçüldü. Bunun üzerine, her iki birincil etkililik uç noktasında plaseboya kıyasla istatistiksel olarak anlamlı bir iyileşme kaydedildi. RSBQ Rett sendromunun bir dizi semptomunu değerlendiren seslendirmeler, yüz ifadeleri, bakışlar, el hareketleri (veya klişeler), tekrarlayan davranışlar, nefes alma, gece davranışları ve ruh hali dahil olmak üzere bir bakıcı değerlendirmesidir. CGI-I, bir hastanın iyileşip iyileşmediğini veya kötüleştiğini gösteren küresel bir doktor değerlendirmesidir. Çalışmada en sık görülen yan etkiler ishal (%82) ve kusma (%29) olmuş. Uluslararası Rett Sendromu Vakfı CEO'su Melissa Kennedy, "Bu gelişimin, Rett sendromu topluluğu için tarihi bir gün ve bu durum için onaylanmış bir tedavinin gelmesini sabırsızlıkla bekleyen hastalar ve bakıcılar için anlamlı bir an" olduğuna dikkat çekti. Öte yandan Trofinetid Gizlilik Sözleşmesi, dosyalama ve inceleme için Eylül 2022'de FDA tarafından kabul edildi. Şirket, DAYBUE'nin Nisan 2023'ün sonuna kadar piyasaya sunulmasını bekliyor. KAYNAKÇA: AYDINLIK GAZETESİ/ https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S1551714422000301?via%3Dihub

Abdi İbrahim İlaç , Kristal Havan Ödülleri Kapsamında 5 Kategoride Ödül Kazandı

1912 yılından bu yana hayatı iyileştirme misyonuyla hareket eden Abdi İbrahim, Ar-Ge alanında gerçekleştirdiği çalışmaları ve yatırımlarıyla 11. Uluslararası İlaç Kimyası Kongresi kapsamında verilen Kristal Havan Ödülleri’nde 5 dalda ödüle layık görüldü. Kimyagerler Derneği'nin bu yıl Antalya’da 11’incisini düzenlediği Uluslararası İlaç Kimyası Kongresi’nin açılış gününde, ilaç şirketlerinin Ar-Ge alanındaki çalışmaları 7 ayrı kategoride ödüllendirildi. Bu kapsamda Abdi İbrahim, “En Fazla Ar-Ge Yatırımı Yapan İlaç Firması” kategorisi de dahil olmak üzere 5 dalda ödülün sahibi oldu.  AR-GE YATIRIMLARINA HIZ KESMEDEN DEVAM EDİYOR Abdi İbrahim’in Türkiye’de en çok Ar-Ge yatırımı gerçekleştiren şirketlerden birisi olduğuna dikkat çeken Abdi İbrahim Ar-Ge Direktörü Udaya Dude gerçekleştirdiği konuşmada, Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarının odağında, ulusal ve uluslararası pazarlarda Abdi İbrahim'e rekabet üstünlüğü kazandıracağını düşündükleri yüksek teknoloji gerektiren katma değeri yüksek ürünlerin yer aldığını söyledi. Tüketici sağlığı alanında rakiplerinden farklılaşan ürünler ve iş modelleri geliştirme, biyoteknoloji alanında ise kendi biyoteknolojik ilaçlarını üretmek için çalışmalarını aralıksız sürdürdüklerini dile getiren Dude, bu çalışmalarında Ar-Ge vizyonunun büyük rolü ve katkısı olduğunu söyledi. Ar-Ge merkezlerinin, ulusal ve uluslararası ilaç endüstrisinin değişen ve gelişen ihtiyaçlarına cevap verebilmek amacıyla inhalasyon teknolojisi ve nanoteknolojik yöntemlerle ilaç geliştirme yeteneği ve altyapısına sahip olduğunun altını çizen Dude, şirket içinde yürütülen projelerin yanı sıra, yurt içi ve yurt dışındaki bilimsel kuruluşlarla hayata geçirdikleri ortak projeler ile know-how transferi gerçekleştirdiklerini söyledi. Türkiye'nin ve ilaç sektörünün geleceğine yönelik yeni adımlar atma vizyonları çerçevesinde, Ar-Ge çalışmalarına hız kesmeden devam edeceklerini söyleyen Dude, bu alandaki yatırımlarının böylesi prestijli organizasyonlarda ödüllerle taçlandırılmasının kendilerini hem sevindirdiğini hem de daha iyisini yapmak için motive ettiğini de söyleyerek konuşmasını sonlandırdı.   Abdi İbrahim’in ödül kazandığı kategoriler ise şöyle:  •2021 en fazla Ar-Ge harcaması yapan ilaç firmaları •2021 Ar-Ge merkezinde en fazla proje üreten ilaç firmaları •2021 Ar-Ge merkezinde en fazla personel istihdam eden ilaç firmaları  •2021 Ar-Ge merkezinde görevli kadın personel sayısı •2021 Ar-Ge merkezinde görevli yüksek lisans ve doktoralı personel sayısı Kaynak : Basın Bülteni

BioNTech ve OncoC4, Çoklu Katı Tümör Endikasyonlarında Yeni Kontrol Noktası Antikorunu Birlikte Geliştirecek

BioNTech, anti-CTLA-4 monoklonal antikor adayı ONC-392’yi geliştirmek ve ticarileştirmek için OncoC4’ten dünya çapında özel lisans alacak. BioNTech ve OncoC4, 2023’te başlaması planlanan randomize Faz 3 denemesiyle çeşitli katı tümör endikasyonlarında monoterapi veya anti-PD1 ile kombinasyon halinde ONC-392’yi birlikte geliştirecek. BioNTech ayrıca terapötik etkiyi artırmak ve daha büyük hasta popülasyonlarının kilidini açmak amacıyla tamamlayıcı etki biçimlerini değerlendirmek için ONC-392’yi tescilli onkoloji ürünü adaylarıyla birleştirmeyi planlıyor. OncoC4, 200 milyon $’ı önceden alacak ve geliştirme, düzenleyici ve ticari dönüm noktası ödemeleri ve çift haneli kademeli telif ücretleri almaya uygun olacak.  BioNTech SE ile kendini aşağıdakilerin keşfine ve geliştirilmesine adamış bir klinik aşamalı biyofarmasötik şirketi olan OncoC4, Inc. (“OncoC4”) kanser tedavisi için yeni biyolojik ürünler, bugün OncoC4’ün yeni nesil anti-CTLA-4 monoklonal antikor adayı ONC-392’yi çeşitli kanser endikasyonlarında monoterapi veya kombinasyon tedavisi olarak geliştirmek ve ticarileştirmek için dünya çapında özel bir lisans ve işbirliği anlaşması imzaladıklarını duyurdu. . İşlemin, alışılagelmiş kapanış koşullarına ve düzenleyici izinlere tabi olarak 2023’ün ilk yarısında kapanması bekleniyor. CTLA-4, çeşitli mekanizmalar yoluyla bağışıklık hücrelerinin aktivitesini inhibe eden bir moleküldür. OncoC4’ün CTLA-4 antikor adayı ONC-392, tümör mikroçevresindeki immünosupresif T hücrelerini (düzenleyici T hücreleri, “Treg’ler”) silmeyi, ancak sağlıklı dokulardaki Treg’leri korumayı amaçlar. Potansiyel olarak farklılaştırılmış bir güvenlik profili ile ONC-392, klinikte daha etkili bir doz rejimi ve daha başarılı tümör öldürme elde edebilir. İlerlemiş katı tümörleri olan hastalarda devam eden Faz 1/2 çalışmasından ( NCT04140526 ) elde edilen veriler, 2022 ve 2021’de SITC’de sunuldu.burada ONC-392, metastazlı hastalarda, özellikle PD-1 ve CTLA-4’ü hedefleyen immünoterapilerde ilerleyen hastalarda, tek ajan olarak veya pembrolizumab ile kombinasyon halinde cesaret verici klinik aktivite gösterdi. ONC-392, immünoterapiye dirençli küçük hücreli dışı akciğer kanseri (“NSCLC”) için bir monoterapi olarak ABD Gıda ve İlaç İdaresi’nden (“FDA”) Fast Track atamasını aldı. PD-1’e dirençli NSCLC’nin monoterapisindeki veriler, ONC-392’yi bu endikasyonda mevcut bakım standardına (NCT05671510) karşı monoterapi olarak değerlendirecek olan randomize bir Faz 3 çalışmasının başlatılmasını desteklemektedir . Aday şu anda platine dirençli yumurtalık kanserinde ( NCT05446298 ) pembrolizumab ile bir kombinasyon tedavisi olarak ek bir Faz 2 çalışmasında değerlendirilmektedir . BioNTech’in CEO’su ve Kurucu Ortağı Prof. OncoC4 tarafından ONC-392 antikorları üzerinde sunulan veriler, farklılaştırılmış bir güvenlik profiline ve çeşitli tümör tiplerinde teşvik edici klinik aktiviteye işaret etmektedir. İster tek başına ister kişiselleştirilmiş immünoterapilerimizle birlikte kullanılsın, bu antikorun immüno-onkoloji portföyümüze değerli bir katkı olduğuna inanıyoruz.” OncoC4’ün Kurucu Ortağı, CEO’su ve Bilimsel Baş Sorumlusu PhD Yang Liu, “Spesifik etki mekanizması nedeniyle, ONC-392’nin CTLA-4 hedefli immünoterapinin erişimini genişletme potansiyeline sahip olduğuna inanıyoruz” dedi . “Karşılanmamış tıbbi ihtiyaçları olan kanser endikasyonları için ONC-392’yi geliştirmede BioNTech ile el ele çalışmayı dört gözle bekliyoruz.” Kaynakça:HTTPS://İNVESTORS.BİONTECH.DE

İklimlendirme Sektörünün Gelecekteki Parlayacak Yıldızı AirPlus

Memnuniyet üreterek gelecekte de aranan olmak Stratejisini “Memnuniyet üreterek gelecekte de aranan olmak” olarak belirleyen AIRPLUS, ürün, mühendislik, işçilik ve hizmet (servis ve bakım) kalitesi, müşterileriyle olan ilişkilerinde çözüm ortaklığı anlayışına sahip olması, hızlı ve firmaların iş sürekliliğini sağlayacak şekilde çalışma prensibi, dürüstlüğü ve güleryüzlü, teknik bilgi üstünlüğüne (özel ihtiyaçlara, özel projelere göre tasarım) sahip özellikleriye öne çıkan bir firma olarak, yurtiçi ve yurtdışı pazarda satış ve servis hizmeti sağlamaktadır. İklimlendirme sektöründe 10 senedir %100 Türk Sermayesi ile üretim yapan ve hizmet veren AIRPLUS İKLİMLENDİRME TEKNOLOJİLERİ’nin ürünleri, Türkiye’nin yanısıra, Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan, Kazakistan, Irak ve İran gibi farklı iklimlere sahip bir çok ülkede yıllardır kullanılıyor. AIRPLUS’ın ürün gamı HVAC projelerinin tamamını kapsayacak şekilde oldukça geniş: Klima Santrali (müşteri isteğine bağlı olarak otomatik kontrol panolu / ihtiyaca göre özel tasarım), DX Bataryalı Klima Santrali (otomatik kontrol panolu / ihtiyaca göre özel tasarım), Çatı Tipi Paket Klima Santrali (Rooftop), Hijyenik Tip Paket Klima Santrali, Gizli Döşeme Tipi Fan Coil Ünitesi, Kapalı Yüzme Havuzu Nem Alma Santrali, Davlumbaz Santrali (Elektrostatik Filtreli), Tavan Tipi Isı Pompalı Isı Geri Kazanım Cihazı, Tavan Tipi Isı Geri Kazanım Cihazı, DX Bataryalı Tavan Tipi Isı Geri Kazanım Cihazı, Hücreli Aspiratör, Vantilatör, Sıcak Hava Apareyi (Aksiyal/Radyal Fanlı), Yer Konvektörü, Şaft Damperi, Sığınak Fanı, Dikdörtgen Kanal Tipi Fan, Kanal Tipi Elektrikli Isıtıcı, HEPA Filtre Kutusu. AIRPLUS, üretimini İstanbul Çekmeköy’deki tesisinde kalifiye personeli ile yapıyor, ilk yatırım maliyeti, ekipman ve işçilik kalitesi, enerji verimliliği, projeye uygun esnek çözüm alternatifleri, uygun teslim süreleri ve özgün tasarımı ile dikkatleri üzerine çekiyor. Ar-Ge ve Ür-Ge bölümlerindeki mühendislik çalışmaları sayesinde AHU selection programımızla ve yüksek imalat kalitesiyle, standart veya müşteri taleplerine uygun özel ürünler AIRPLUS tarafından tasarlanıp yapılmaktadır. AIRPLUS tarafından, kullanım konforu sağlayan “Akıllı cihazlar”ın üretilebilmesi (son kullanıcının tek parametre (mesela ortam sıcaklığı) girerek, kalan hesaplamayı yapmak zorunda kalmamasını sağlayan touch screen panelin kullanılıyor olması firmaların AIRPLUS’ı işortağı olarak seçmesinde önemli rol oynamaktadır. Teknolojiyi ve yenilikleri takip eden AIRPLUS, müşteri memnuniyeti odaklı olarak çalışmalarına devam etmektedir. Kaynak:Airplus

Kök Hücre Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi (ESTEM) , Akışkan Mikroçip Teknolojisiyle Bilime Yeni bir Yaklaşım Getiriyor

Canlı Deneğe İhtiyaç Duymadan Tedavi Geliştiriyorlar Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hücresel Tedavi ve Kök Hücre Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi (ESTEM), tedavi geliştirilmesinde mikro akışkan çip... Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hücresel Tedavi ve Kök Hücre Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi (ESTEM), tedavi geliştirilmesinde mikro akışkan çip teknolojisiyle canlı denemesi yapmadan risk, maliyet ve süreyi düşürüyor. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hücresel Tedavi ve Kök Hücre Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi (ESTEM), yeni ilaç molekülü ya da tedavi seçenekleri üzerinde çalışmalarına devam ediyor. Kök hücre ile ilgili ileri düzey bilimsel araştırmalar yapılan merkezde, insandan alınan kan damlası gibi küçük örneklerle mikro akışkan çip teknolojisi kullanılarak insan doku ve organlarını taklit edebilen organ platformları üretiliyor. Hastalık için geliştirilen ilaç ya da tedavi seçeneğinin denenmesinde ise canlı denek yerine organı taklit eden bu platformlar kullanılıyor. Böylece tedavi seçeneklerinin geliştirilmesinde maliyet, süre ve yan etki riski azaltılıyor. "Geleneksel yöntemlerle basit bir ilacın geliştirilmesi ilk başta 15 yıl sürüyor" Hastalıklara tedavi geliştirmede teknolojik sistemlere ihtiyaç duyduklarını aktaran ESTEM Mems ve Doku Mühendisliği Birimi Sorumlusu Doç. Dr. Hüseyin Avcı, "Çip üzerinde organ platformları, çip üzerinde laboratuvar platformları son zamanlarda çok popüler olan bir alan. Özellikle Covid-19 bize gösterdi ki bizim hastalıklara karşı bir tedavi geliştirmede geleneksel yöntemlerden ziyade teknolojik, insan vücudunu ve organlarını mimik eden sistemlere ihtiyacımız var. Geleneksel yöntemlere baktığımız zaman basit bir ilacın geliştirilmesi ilk başta yaklaşık 15 yıl sürüyor. İlk başta 15 bin tane bileşik ve 3 milyar dolar gibi bir yatırıma ihtiyaç duyuyor. Bu çok uzun ve masraflı bir süreç. Biz bilim insanları olarak yeni teknolojiler üzerinde çalışıyoruz" ifadelerini kullandı. "Aynen insandaymış gibi cevaplar alabiliyorsunuz" Mikro akışkan çip teknolojisi sayesinde insansız yapılan deneylerde insandaki gibi sonuçlar alınabildiğini vurgulayan Doç. Dr. Avcı, "Mikro akışkan çiplerin esas amacı insan vücudundaki hangi organı ve dokuyu hedefliyorsak, hatta birden fazla organ ve dokuyu bu çiplerle beraber üretmiş oluyorsunuz. Burada bir hayvan ya da insan denemesi yapmadan, ilaç molekülünü ya da tedavi protokolünü mikro akışkan çipler üzerinde oluşturduğunuz organ platformlarına uygulayarak aynen insandaymış gibi cevaplar alabiliyorsunuz. Doğruluğu daha yüksek olabiliyor. Hayvan deneylerine göre daha iyi sonuçlar elde ediliyor, yan etkileri görebiliyorsunuz. Bu, 15 yıllık süreyi kısaltmak ve 3 milyar dolarlık maliyeti azaltmak anlamına geliyor. Herhangi bir hastalığa karşı daha hızlı aksiyon almamızı sağlıyor" diye konuştu. "Siz ilacı almadan oluşan reaksiyonları görmek mümkün" İlaç kullanması gereken kişiden alınan örnekle geliştirilen organ platformunda yan etkiye dair test yapılabileceğini söyleyen Doç. Dr. Hüseyin Avcı, "Burada ilaç gelişiminde, toksik malzemelerin elimine edilmesinde ve kozmetik sektöründe vücutta kritik bir organ var, karaciğer. Yapılan araştırmalarda da insan vücudunda yan etkileri görebilmek ve tahmin edebilmek mümkün ancak en zoru karaciğerdir. Karaciğer vücudumuzun fabrikası ve çok kritik bir organ. Her ilaç gelişimi ve tedavi edici yaklaşımlarda karaciğer hep ön plandadır. Bu nedenle bizim başlangıç noktamız karaciğer oldu. Burada insan vücudundan biyopsiyle ya da bir küçük kan damlasıyla UPK teknolojileriyle insandan insana değişen karaciğeri benzetebiliyoruz. Siz ilacı almadan oluşan reaksiyonları görmek mümkün. Bu da çığır açan bir teknoloji" dedi. Kaynak :AA

Türkiye'nin İlk Steril İnhalasyon Tesisi Faaliyete Başladı

GSK Türkiye ve Abdi İbrahim iş birliğinde, T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi’nin desteğiyle hayata geçirilen Steril İnhalasyon Tesisi’nin resmi açılışı Abdi İbrahim Esenyurt Üretim Kompleksi’nde gerçekleştirildi. İki şirketin teknoloji, bilgi birikimi ve tecrübesinin eseri olan tesis yatırımı ile ülkemizde ilaç üretiminin yerelleşmesi hedefine katkı sunulması ve 5 yıl içinde toplam değeri 2 milyar TL'yi bulan 600 milyon adet nebül üretilmesi hedefleniyor. GSK’nın liderliğinde geliştirilen ve solunum yolu hastalıklarının tedavisinde ilaç olarak kullanılan nebül teknolojisinin, Abdi İbrahim’in Esenyurt Üretim Kompleksi’nin içerisinde yer alan Steril İnhalasyon Tesisi’nde üretilecek olmasıyla, toplum sağlığı ve ülke ekonomisine önemli katkılar sağlaması amaçlanıyor.  340 milyon TL tutarında bir yatırımla kurulan uluslararası standartlardaki tesis, GSK Türkiye’nin son 10 yılda imza attığı en büyük yatırım olurken, şirketin tüm nebül portföyünün üretildiği dünyadaki tek üretim merkezi olma özelliğini de taşıyor.  GSK Türkiye Genel Müdürü Selim Giray, “Astım ve KOAH gibi solunum hastalıkları tüm dünyada ve ülkemizde önemli toplumsal sağlık sorunları arasında yer alıyor. Bugün ülkemizde yaklaşık 8 milyon kişinin bu hastalıklarla mücadele ettiğini biliyoruz. Büyük bir ekip öncülüğünde Avusturalya’daki GSK üretim tesisinden ülkemize gerçekleştirdiğimiz bu ileri teknoloji ve bilgi transferi ile global standartlardaki bir tesisi ülkemize kazandırmaktan ve ilaç üretiminin yerelleşmesine katkı sağlamaktan gurur duyuyoruz. Açılışını gerçekleştirdiğimiz Steril İnhalasyon Tesisi’ni Abdi İbrahim ile 30 yılı aşkın bir süredir devam eden güçlü iş birliğimizin en önemli yansıması olarak görüyorum. İlaç ithalatından yerel üretime geçişte önemli bir adım niteliğinde olan bu büyük yatırımı, güçlü altyapı ve eşsiz bilgi birikimi ile yalnızca sektörümüz için değil tüm ülkemiz için gurur kaynağı olan Abdi İbrahim ile hayata geçirmeyi bir ayrıcalık olarak kabul ediyorum. Tesisimizin ülkemize hayırlı olmasını ve ülkemizdeki milyonlarca hastanın şifa bulmasına vesile olmasını dilerim” dedi. Ülke ekonomisi ve ilaç sektörü için önemli bir yatırım Abdi İbrahim Genel Müdürü Dr. Süha Taşpolatoğlu da, Abdi İbrahim olarak sadece bugüne değil geleceğe de hizmet etme bilinciyle, geleceğin tedavi ihtiyaçlarını da karşılayacak yatırımlar yapma vizyonuyla hareket ettiklerini söyledi. Tesisin hem sektör hem de ülke ekonomisi için önemine işaret eden Dr. Taşpolatoğlu, şöyle dedi: “GSK ile 30 yılı aşkın süredir kıymetli bir iş ortaklığı yürütüyoruz. Yaklaşık 4 senede hayata geçen bu yatırım projesiyle, iş ortaklığımızı taçlandırmış olduk. Tesis, GSK’nın tüm nebül portföyünün üretildiği dünyadaki tek üretim merkezi konumunda. Solunum, Abdi İbrahim için stratejik bir alan ve bu alanda tüm ihtiyaca yetecek şekilde geniş bir ürün portföyü sunuyoruz. GSK’nın bu alandaki yatırımı için Abdi İbrahim’i seçmesi bizim için gurur verici. Biz ülkemize, sektörümüze, insanımıza ve ekibimize güveniyoruz. Öncü yatırımlarımızla ülkemizin ilaçta önemli bir oyuncu olma hedefine katkı sunuyoruz, sunmaya da devam edeceğiz. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi’ne bizlere verdikleri destek, iş ortağımız GSK’ya değerli iş birlikleri için bir kez daha teşekkür etmek isterim. Steril İnhalasyon Tesisimiz, sektörümüze ve Türkiye’ye hayırlı olsun.” Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı A. Burak Dağlıoğlu ise, şöyle konuştu: “Cumhurbaşkanımızın liderliğinde 2003 yılından beri ülkemizin kalkınması için birçok sektörde olduğu gibi yaşam bilimleri özelinde de Ar&Ge ve inovasyonu destekleyerek yatırımları teşvik eden ve ihracatın artmasını sağlayan pek çok reform gerçekleşti. 7 milyar dolarlık ilaç pazarı ile dünyada ilk 20’de yer alan Türkiye, küresel sağlık ekosisteminin ilgisini cezbeden bir merkez konumunda. Yatırım Ofisi olarak nitelikli yatırımları hedeflerken, Türk şirketler ile uluslararası şirketlerin başarılı ve sektörü güçlendirici iş birliklerini her zaman destekliyoruz. Solunum yolu hastalıklarında yerli ilaç tedariğimiz açısından son derece önemli olacak bu tesisin GSK’nın tüm nebül portföyünün üretildiği dünyadaki tek merkez olacak olması, bizim sıklıkla vurguladığımız ülkemizin üretim, Ar&Ge, lojistik gibi pek çok alanda merkez olma özelliğini destekleyen başarılı bir örnek. GSK ve Abdi İbrahim İlaç’a 340 milyon liralık bu yatırım için teşekkür eder, yatırımın ülkemize hayırlı olmasını temenni ederim.” Kaynak : Basın Bülteni

TTD - ISO 14644 Standart Serisi Egitimleri 15 -16 Mart'ta Gerçekleştirilecek

Temizoda Teknolojileri Derneği Eğitim Günleri - Crowne Plaza Asia Oteli EĞİTİM TAKVİMİ 15 Mart 2023 / Temizoda Sınıflandırma, İzleme ve Risk Tabanlı Çevresel İzleme Planı (ISO 14644-1:2015,ISO 14644-2:2015)                           Temizoda İşletme, Personel ve Temizlik (ISO 14644-5:2004 / TS EN ISO 14644-5:2006)  16 Mart 2023 / Test Metotları (Temizoda Validasyonu)(ISO 14644-3:2019)                         Temizoda Tasarım, Yapım ve Devreye Alma (ISO 14644-4:2022)  EĞİTİM DETAYLARI  Modül 1 : Temizoda Sınıflandırma, İzleme ve Risk Tabanlı Çevresel İzleme Planı (ISO 14644-1:2015,ISO 14644-2:2015) Eğitmen : Haşim SOLMAZ * ISO Teknik Komite 209 tarafından revize edilen ISO 14644-1:2015 standardının uygulamada getirdiği yenilikler, saha uygulayıcılarını bekleyen yeni uygulamalardaki pratik yaklaşımlar ve ipuçlarının ele alınacağı, teorik ve pratik bilgiler ile desteklenecek interaktif bir eğitim. İzleme başlığı altında temizodaların sürekli izlenmesi, izleme planı oluştururken dikkat edilmesi gereken hususlar ve risk tabanlı yaklaşımla ele alınan izleme planları örneklerle paylaşılacaktır. Modül 2 : Test Metotları (ISO 14644-3:2019) Eğitmenler :Dilek SUNAR - Alper SARI * Test Metotları (ISO 14644-3:2019)standardında anlatılan Test yöntemlerinin ve tavsiye edilen test cihazlarının  açıklandığı ve uygulamalardaki pratik yaklaşımlar ve ip uçlarının da  ele alınacağı, teorik ve pratik bilgiler ile desteklenecek interaktif bir eğitim. Modül 3 : Temizoda Tasarım, Yapım ve Devreye Alma (ISO 14644-4:2022) Eğitmenler : Metin KENTER - Orkun ÖZKURT * Uluslararası güncel ISO 14644-4: 2022 standardı esas alınarak; Temizoda'ların tasarımında, kurulumunda ve devreye alma sürecinde bilinmesi ve dikkat edilmesi gereken temel konular anlatılacak, alternatif yöntemlerin avantaj ve dezavantajları irdelenecektir. Yeni ve eski standart arasındaki farklar incelenecektir. Modül 4 : Temizoda İşletme, Personel ve Temizlik (ISO 14644-5:2004 / TS EN ISO 14644-5:2006 ) Eğitmen : Alper SARI * ISO 14644 Standard Serisi Eğitimleri 2020 Programı çerçevesinde, Standardın 5. Bölümündeki temel bilgiler paylaşılacak, işletme sistemleri, temizoda kişisel koruyucu donanımları, personel, materyaller, ekipmanlar ve temizoda’ların temizlenmesi konuları detaylı olarak işlenecek ve uygulamaların nasıl olması gerektiği anlatılacaktır  *Kursiyerler eğitim programı içinde her gün tek modül eğitim alabilirler. EĞİTİM SAATLERİ / 15-16 MART 2023 09:00-10:00 Kayıt - İkram 10:00-10:50  DERS 1 10:50-11:10 Ara - Çay/kahve 11:10-12.00 DERS 2 12:00-13:30 Öğle Yemeği 13:30-14:20 DERS 3 14:20-14:40 Ara - Çay/kahve 14:50-15:30 DERS 4 15:30-16:00 Network -İkram ** Bir Modül  İçin Günlük Eğitim Programıdır. Eğitimler paralel 2 salonda yapılmaktadır. EĞİTİM ÜCRETLERİ 1 Günlük eğitim / 1 Modül : 4.500 TL, TTD Üyelerine % 10 indirimli 4.100 TL 2 Günlük eğitim / 2 Modül : 7.500 TL, TTD Üyelerine % 10 indirimli 6.750 TL * Temizoda Teknolojileri Derneği; ICCCS ve CTCB-I resmi üyesidir. Eğitimler teorik verilmektedir. Eğitim öncesi kursiyerlere eğitim kitapçıkları verilir. Eğitim sırasında değerlendirme anket ve sınavları ıyapılmaktadır. Eğitim sonrası katılım sertifikası verilmektedir. Detaylı Bilgi Kaynak : TTD Basın Bülteni

Hepa Filtre için Önemli Parametreler Nelerdir ?

HEPA filtre, havadaki partikül sayısını azaltmak için temiz ve kontrollü ortamlarda kullanılan bir pileli hava filtresi türüdür. HEPA, Yüksek Verimli Partikül Hava (filtre) ifadesinin kısaltmasıdır. HEPA filtreler, insanları, ürünleri ve süreçleri hava akımında dolaşabilen en küçük partiküllerden bile korumak için temiz ve kontrollü havanın gerekli olduğu uygulamalarda kullanılır. Bir HEPA filtresinin birincil işlevi, hava akımındaki partikülleri yakalamak ve ortam içinde sağlanan havanın optimal olmasını sağlamaktır. Tüm HEPA filtreleri eşit üretilmemiştir ve bu nedenle HEPA filtreleri bir dizi temel özellik üzerinde değerlendirilmelidir. Bunların en önemlisi;                              ​Son kullanıcılar yalnızca EN1822:2019 ve ISO 29463 test standartlarını kullanarak bir HEPA filtresinin üretilip üretilmediğini anlayabilir. EN1822 standardı, 1990 yılından bu yana birçok revizyona sahiptir. Bu standardın son revizyonunda, testin küresel olarak kabul edilmesini sağlamak için ISO 29463 standardı yayınlanmıştır. HEPA filtrenin kullanım yeri nere olursa olsun bu standartlara göre ayrı ayrı sertifikalandırıldığı kontrol edilmelidir. Yüksek teknolojili test laboratuvarına sahip olan Mikropor hem EN1822:2019 hem de ISO 29493 standardına göre test yapıp sertifika vermektedir. EN1822:2019 ve ISO 29463 Arasındaki Farklar   ISO 29463 standardının temeli EN1822dir ve ISO 15E ile SIO 75U arasında değişen 13 farklı filtre sınıfı vardır.      Ekim 2011'de Uluslararası Standardizasyon Örgütü (ISO), Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'da kullanılan çeşitli filtre standartlarının uyumlaştırılmasını hızlandırmak amacıyla ISO 29463 Bölüm 1-5'i yayınladı. ISO 29463, EN1822’de belirtildiği gibi EPA, HEPA ve ULPA filtre sınıflarını korur. Yeni ISO standardındaki değerlendirme MPPS’deki ( Most Penetrating Particle Size) yani yakalanması en zor tanecik çapındaki verimlilik değerine göre yapılır.   İki standard arasında partikül filtresi sınıflandırmasında fark vardır. İlk olarak ISO 29463, EN 1822’ye göre E11 sınıfına eşdeğer ISO 15E filtre grubu ile başlar. EPA filtre sınıfı E10’u kapsamaz. Diğer fark ise EN1822 standardına göre H14 sınıfı filtrelerin MPPS deki verimlilik değeri %99.995’ten büyük %99,9995’ten küçük olarak tanımlanır. Yani MPPS deki verimlilik değeri %99,9993 olan bir filtre EN1822 standardına göre H14 yani HEPA olarak sınıflandırılır. Fakat ISO 29463 standardına göre MPPS’deki verimlilik değeri %99,993 olan bir filtre ISO 50 U yani ULPA filtre olarak sınıflandırılır.                                        Kaynak : Mikropor Blog İçerik        

İç Hava Kalitesi Enerji Maliyetlerini Doğrudan Etkiler

Günümüzde, her geçen gün artan çevre sorunlarının başında gelen hava kirliliği, geleceğin dünyasını ciddi şekilde tehdit etmekte, ekolojik tehlikelerle karşı karşıya bırakmaktadır. Dünya nüfusunun hızla artmasına paralel olarak, artan enerji kullanımı, endüstrinin gelişimi ve şehirleşmeyle ortaya çıkan hava kirliliği insan sağlığı ve diğer canlılar üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Havada oluşan bu kirliliğin sonucunda küresel ısınmanın etkisi günden güne artmaktadır.  Temiz hava ve küresel ısınma güçlü şekilde birbirleri ile bağlantılıdır. Bu sebepten dolayı iç hava kalitesi her zamankinden daha önemlidir. İyi bir iç hava kalitesi ile insanların sağlığı ve performansları iyileştirilebilir, ayrıca enerji maliyetlerini azaltarak küresel ısınmaya katkı sağlanabilir. Özellikle binalarda temiz hava ve enerji maliyetleri arasında güçlü bir ilişki vardır. Yanlış ekipman kullanımından dolayı enerji maliyetlerinde ciddi artış olabilir ya da yanlış ekipman seçiminden dolayı iç ortam hava kalitesi düşebilir. Yapılacak çalışmalarla hem iç hava kalitesi iyileştirilebilir hem de enerji tasarrufu sağlanabilmektedir. Ayrıca küresel ısınma ve 0 karbon salınımına sahip binalar için düşük enerji tüketimi ile kaliteli ortam havası oluşturulabilir. Bu şartların sağlanması için en önemli parça filtredir. Dışarıdaki hava kirliliğinden koruyan ve iç ortam hava kalitesini arttıran tek ekipman hava filtresidir.                                              İç hava kalitesinin iyileştirilmesinde filtreler çok büyük rol oynamaktadır. Hava kirliliğini daha fazla filtrelemek için daha yüksek verimli filtreleri kullanmak her zaman mümkündür. Fakat iyi hava kalitesinin bir bedeli vardır. Filtreleme sınıfı daha yüksek olursa havaya karşı daha fazla direnç oluşur ve tüketilen enerji miktarı da daha yüksek olur.Verimli filtreler, akış hızı, filtrenin ortalama basınç düşüm değeri, hava akışına karşı direnci ve çalışma süresi ile orantılı ek enerji harcaması oluşturur. Yapılan araştırmalara göre hava filtreleme, bina enerji maliyetlerinin tahmini olarak %15’ini oluşturmaktadır. Bu durum doğru filtre seçiminin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Doğru filtre seçiminin yanı sıra filtre tasarımı, pile geometrisi ve filtre medyası enerji tüketim maliyetine etki etmektedir. Bu parametreler filtrenin ortalama basınç düşüm değerini ve toz tutma kapasitesini yani filtrenin ömrünü doğrudan etkilemektedir. Mikropor yüksek üretim teknolojisi ve mühendislik bilgisi sayesinde yüksek kalitede hava filtresi üreterek düşük enerji maliyeti ile ortam havasını partiküllerden ayırır ve iç hava kalitesinin artmasını sağlar. Hava filtreleri, dünyanın her yerinde geçerli olan ISO 16890 standardına göre test edilmektedir. Ayrıca bağımsız bir kuruluş olan Eurovent, filtrelerin enerji sınıflarının nasıl belirleneceğini belirten bir standart yayınlamıştır. Genel HVAC uygulamaları için hava filtreleri bağımsız olarak test edilir ve Eurovent 4/21 test protokolüne göre sınıflandırılır. Bu testler sonucunda filtrenin enerji tüketim değeri hesaplanır. Bu kuruluşa üye olan üreticiler Eurovent gerekliliklerini yerine getirerek ürünlerine enerji sınıfı etiketi yapıştırmaktadır. Bu sayede kullanıcılar filtrelerinin ne kadar enerji tükettiğini görebilmektedir. Hava filtreleri A+ ‘dan E’ ye kadar sınıflandırılmaktadır, A+ sınıfı en düşük enerji tüketimini, E sınıfı ise en yüksek enerji tüketimini temsil etmektedir. Sınıflandırma, ISO 16890 standardına dayandırılmaktadır ve tüketiciye yıllık enerji tüketimi hakkında bilgi vermektedir. Hava filtreleme ürünleri ve çözümlerinde 35 yıllık deneyime sahip olan Mikropor, tüm dünyadaki müşterilerine sağlık, performans ve konfor için temiz hava sağlanmasına katıda bulunmaktadır. Mikropor hava filtreleri, insanların minimum miktarda enerji kullanarak güvenli şekilde nefes alabilmeleri için gerekli hava kalitesini partiküllerden arındırır ve sağlığa zararlı olabilecek kirliliğe karşı koruma sağlar. Ayrıca kurulu ömürleri boyunca en düşük enerji maliyetini sunar. Doğru hava filtresini seçmek, şirketinizin enerji tasarrufu stratejisinin büyük bir parçası olur ve yükselen enerji maliyetleri karşısında tasarruf yapılmasını sağlar. Kaynak : Mikropor Blog İçerik  

Altaylar Medikal, Global Pazardaki Faaliyetleriyle 14-17 Kasım Tarihlerinde MEDICA 2022 Fuarı'na Katılıyor

Medikal sektörde yüzde 100 yerli üretim cerrahi sarf malzemeler ile  faaliyetlerini sürdüren ve Türkiye genelinde ilaç ve eczacılık kategorisinde, son beş yılda ihracat yapan ilk 100 şirket arasında yer alan  Altaylar Medikal,14-17 Kasım tarihlerinde Almanya Düseldorf'da düzenlenecek MEDICA 2022 Fuarı’nda global sektör profesyonelleriyle buluşuyor. Tüm dünyadan son medikal gelişmelerin sergileneceği organizasyonda, hall 16 stand no A44 de Altaylar Medikal kurumsal standını ziyaret edebilirsiniz. Altaylar Medikal Tibbi Malz. Ins. Teks. Gıda İth. Ihr. San. ve Tic. Şti. Sağlık sektöründe 20 yıllı aşkın tıbbi cihaz uzmanlığına sahip Altaylar Medikal, Cerrahi sarf malzemeler üzerine, 2007 yılında Türkiye’de üretimi olmayan ithalata dayalı; Genel Cerrahi, Beyin ve Sinir Cerrahi, Ürolojik Cerrahi dallarında kullanılan spesifik ürünlerin üretimi ile faaliyete başlamıştır. Üretim hayatı içerisinde, ürün grupları ile Türkiye ihtiyacının büyük bir kısmını karşılarken, sektörün farklı alanlarında ürün yelpazesini genişletip 60’a yakın ülkeye ihracat yapar hale gelmiştir. Çeşitli ürün gruplarında uluslararası şirketlerle yaptığı üretim anlaşmaları doğrultusunda birçok marka adı altında tesislerinde üretim yapmaktadır. Ürünlerinin güvenilirliği ve kalitesi nedeniyle çeşitli prestijli Ulusal/Uluslararası kalite ödüllerine sahip Altaylar Medikal, Türkiye genelinde ilaç ve eczacılık kategorisinde, son beş yılda ihracat yapan ilk 100 şirket arasında yer almaktadır. Tüm ürün gruplarının kendi tesislerinde %100 yerli olarak üretiliyor olması üretimin tüm aşamalarında dünya normlarında kalite standartlarının uygulanmasını mümkün kılmaktadır. Altaylar Medikal, ARGE faaliyetlerinde kendi içinde, konusunda uzman bir ekip oluşturmanın getirdiği inovasyon yeteneği ile TÜBİTAK gibi Türkiye’nin saygın ve modern kuruluşlarıyla yaptığı iş birlikleri neticesinde kendi alanında ilk defa geliştirilen ürün gruplarını Sağlık sektörüne kazandırma seviyesine ulaşmıştır. Altaylar Medikal’in üretim faaliyetlerinin onuncu yılındaki hedefi, ihracat yaptığı tüm ülkelerde %100 Türk sermayeli bir firma olarak marka bilinirliği sıralamasında ilk üç içerisinde yer almaktır. Kaynak : Basın Bülteni  

Bilecik'te Akademisyenler İHA Motoru ve İnsansız Uçak Üretiyor

Makine, Metalurji ve Malzeme, Elektrik Elektronik mühendislikleri bölümlerinden akademisyenler ile lisans öğrencilerinden oluşan ekip, 2020 yılında İHA'ların maliyet ve özelliklerini inceleyerek yük taşıma kapasitesi yüksek bir motor üretebilmek amacıyla prototip hazırladı. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresince (KOSGEB) desteklenen, AHİ Havacılık firmasının da yer aldığı ve testleri başarıyla sonuçlanan proje için patent alındı. Üniversite-sanayi iş birliğiyle Bilecik Teknokent'te teknoloji geliştirme şirketi kurularak seri üretim aşamasına geçildi. Bulut altı görevleri yapabilecek düşük irtifalı İHA motorlarının temininde yurt dışına bağımlılığı azaltmayı amaçlayan Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümünden Doç. Dr. Burak Öztürk öncülüğündeki 8 kişilik ekip, insansız uçaklarda da söz sahibi olmayı hedefliyor. Doç. Dr. Öztürk, AA muhabirine, proje kapsamında ürettikleri tek silindirli 61 cc ve çift silindirli 170 cc iki İHA motorunun testleri başarıyla geçtiğini anlattı. Tek silindirli motorun her ne kadar proje başında modelcilere satış için tasarlansa da bilhassa hedef uçak ve kamikaze dronlarda kullanıldığını kaydeden Öztürk, diğer motorun ise yüksek taşıma kapasitesinden dolayı askeri ve sivil amaçlı bütün İHA'lara göre tasarlandığını, her ikisinin paramotor gibi hobi amaçlı havacılık faaliyetlerine de uygun olduğunu söyledi. Katıldıkları etkinlik ve fuarlarda sergiledikleri ürünler için savunma sanayi şirketlerinden 30 İHA motoru siparişi aldıklarını, bunları üretip teslim ettiklerini belirten Öztürk, "Bunun üzerine farklı tipte boxer, özel motor siparişleri verdiler. Savunma sanayi şirketleri bilhassa iki zamanlı ve bulut altı görevleri icra edebilen motorlarla alakalı olarak tamamen yüzde 100 yerli uçak ve motor birlikteliği sağlamak adına bize destek verdiler ve çok sayıda sipariş aldık. Şu an 150 motorun siparişi geçildi." diye konuştu. Öztürk, gösterilen ilgi dolayısıyla mevcut iki motora ilaveten yeni projeler için çalışmalara başladıklarını aktardı. Bazı yatırım şirketlerinin de projeyi desteklemek istediği bilgisini veren Öztürk, "Bu sadece benim, üniversitenin değil tamamen öğrencilerimizin başarısıdır. Proje süresince 2-3 yüksek lisans, 3-4 lisans projesi yapılmıştır. Proje kapsamında da gençlerimiz bizimle teorik bilginin yanı sıra uygulamalarda çalışmış ve başarılı yayınlar da ortaya koymuşlardır." ifadesini kullandı. Hedef uçağında ilk sipariş teslim edildi Deneme uçuşlarında birçok kez kaza kırım olayı yaşadıklarını aktaran Öztürk, AR-GE faaliyetlerinde ortaya çıkan sorunları çözme becerisi kazanırken uçak yapma bilgisi de edindiklerini dile getirdi. Öztürk, şöyle devam etti: "Önceden özel ürünler yurt dışından kopyalanırdı. Biz de dünyada en çok yaygın olan insansız hava aracının kalıbını geliştirdik ve testlerde kullanmak için kendimiz üretmeye başladık. Sonrasında fark ettik ki Çin'den bile çok yüksek rakamlarda bu uçaklar geliyor. Bu kapsamda da bir savunma sanayi şirketi hedef uçağı olarak kullanılmak üzere 3 uçak siparişi verdi. Birinin teslimatını yaptık, ikisi hazırlanıyor. Hedef uçak, kamikaze dron aynı zamanda düşük irtifa, bulut altı insansız saha aracı görevi yapabilecek uçaklarımızın da AHİ Edebali V3 ismiyle satışına başlandı. İkinci modelimizden esinlendiğimiz AHİ Edebali V5 modeli üzerinde kalıp çalışmalarımız devam etmekte ve bunların en kısa sürede tasarımda optimizasyon çalışmalarımız bittiğinde patentini alarak yurt dışına satışlarını gerçekleştireceğiz." Doç. Dr. Öztürk, son 3 yılda geliştirdikleri projelerin bütçelerinin yaklaşık 2 milyon lira olduğunu sözlerine ekledi. BŞEÜ Teknoloji Transfer Ofisi Koordinatörü Edip Avşar da üniversitenin sanayi ve teknoloji alanında önemli çalışmalara imza atmasından gurur duyduklarını belirtti. İHA motoru ve insansız uçak projelerinin üniversite-sanayi iş birliğinde ilk ürünleri, göz bebekleri olduğunu ifade eden Avşar, şöyle konuştu: "İkili ilişkilerin daha da ileriye gitmesini ve katma değerli ürünlerin daha artmasını istiyoruz. Biz, Bilecik'te AR-GE altyapısına da katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Bu insansız hava araçları ve aynı zamanda insansız hava araçlarının motorlarıyla ilgili çeşitli anlaşmalar da yapıldı. Bunların piyasaya satılmasıyla alakalı çalışmalarımızı yaptık. Siparişlerimiz geldi. Önümüzdeki günlerde de üniversitemiz sadece eğitim öğretimle değil yaptığı katma değerli ürünlerle hem şehrimizin hem de ülkemizin ses getiren bir üniversitesi olma yolunda hızla ilerliyor." Kaynak : AA

Türkiye Uzay Ajansı 2023 Görev Bütçesi Hızla Büyüyor

Ülkemizdeki havacılık ve uzay faaliyetleri için ayrılan bütçeler büyük oranda artırılıyor.Türkiye Uzay Ajansı 2023 bütçesi için kanun teklifi sunuldu. 2018 yılında kurukan Türkiye Uzay Ajansı (TUA), faaliyetlerini Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı olarak yürütüyor. Bakanlıktan bağımsız bütçeye sahip olan TUA, yeni bütçe teklifi ile gündeme geldi. Türkiye Uzay Ajansı bütçesi 2023 yılında 2 bin 500 kat artacak TUA Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım, Nisan 2022’de katıldığı bir toplantıda Ay’ın yüzeyine gerçekleştirilecek yolculuktan ilk Türk astronot seçimi ile ilgili bilgi aktardı. 2023’ün ilk yarısında uzaya ilk kez bir Türk astronot gönderileceğini belirten Yıldırım, kullanılacak uzay aracının tasarımının da yerli olacağının altını çizdi. TUA Ay görevinde görev yapmak için 1 asil 1 yedek olmak üzere toplam 2 astronot seçilecek. Yıldırım, geçtiğimiz haftalarda yaptığı açıklamalarda astronot seçimlerinde sona yaklaştıklarını belirtti. 2022 yılında 61 milyon 293 bin TL olan TUA bütçesi, düzenlenen kanun teklifinde 1 milyar 618 milyon 2 bin TL olarak belirlendi. Yaklaşık 2.500 kat artırılan bütçe ile gelecek yıl Ay görevi gerçekleştirilecek. TUA bütçesi için gerçekleştirilen teklif detayları ise şu şekilde: TUA Başkanlığı, Türkiye’nin uzay alanındaki faaliyetlerini düzenlemek, yönlendirmek ve geliştirmek amacıyla kuruldu. 23 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi uyarınca uzay ve havacılık bilimi ve teknolojileri alanında kendisine tanımlanan görevleri yerine getiren TUA, “Uzay ve Havacılık Alanında Bilim, Teknoloji ve Uygulamaların Geliştirilmesi” alt programı kapsamında yüksek katma değerli ürün ve hizmetleri destekleyecek nitelikte Ar-Ge ve yenilik faaliyetleri ile dışa bağımlılığın azaltılmayı hedeflemektedir. Bununla birlikte, TUA sayesinde uluslararası alanda rekabet gücünün arttırılması hususunda her türlü çalışmaların yapılarak milli  menfaatlerimize ve toplumun refahına katkı sağlanacaktır. Uzay ve havacılık sanayinde rekabetçiliğin artırılması, uzay ve havacılık teknolojilerinin kullanımının yaygınlaştırılması hedeflenerek TUA Başkanlığı tarafından ticari, bilimsel ve araştırma-geliştirme amaçlı uzay operasyonları ile insanlı veya insansız uzaya erişim ve uzayın keşfine yönelik görevler yönetilmektedir. TUA bütçesi, uzay ve havacılık teknolojileri alanında bilimsel ve teknolojik altyapıların ve insan kaynağının geliştirilmesi, kapasite ve yeteneklerin arttırılması için yeniden düzenlenmelidir. Yenilenen bütçe ile uzay faaliyetlerinin dışa bağımlı olmadan yürütülmesi, tesis ve teknolojilerin kazanılması gibi amaçlarla da faaliyetler yürütülecektir. Kaynak : Basın Bülteni

Genç Beyinler Biyoteknoloji İnovasyon Yarışması’nda Yarışacak

Bilim ve teknolojinin baş döndürücü hızına paralel olarak gelişen biyoteknoloji alanı, yaşadığımız yüzyılda tüm insanlığın ortak faydası için önemli yenilikler sunarak problemlere uygun çözümler üretiyor. Bilgiye dayalı bir sektör olarak başta yüksek nitelikli uzman insan kaynağı olmak üzere, kapsamlı kaynaklara ihtiyaç duyan biyoteknoloji alanında inovasyon sisteminin geliştirilmesi amacıyla harekete geçen TEKNOFEST, yenilikçi fikirlerin başarıyla uygulanması için önemli fırsatlar sunuyor. TEKNOFEST Biyoteknoloji İnovasyon Yarışması, Proje Kategorisi ve Fikir Kategorisi olmak üzere iki ayrı kategoride gerçekleştiriliyor. Fikir Kategorisi'nde takımlardan biyoteknoloji alanında özgün çalışmalar yapılması ve teori üzerinde sunulması bekleniyor. Proje Kategorisi'nde ise takımlardan biyoteknoloji alanında yaptıkları çalışmaları herhangi bir prototip ürüne dönüştürülmesi bekleniyor. Proje ve Fikir Kategorisi olmak üzere iki ayrı kategoride gerçekleştirilen yarışmada Fikir Kategorisinde takımlardan biyoteknoloji alanında özgün çalışmalar yaparak teori üzerinde sunması beklenirken, Proje Kategorisinde ise yaptıkları çalışmaları bir prototip ürüne dönüştürmesi bekleniyor. Lise Seviyesi ile Üniversite ve Üzeri Seviyesi olmak üzere iki seviyede değerlendirilen Fikir Kategorisinde dereceye giren öğrencileri toplamda 200 bin TL değerinde ödül bekliyor. Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora öğrencilerinin başvurabildiği Proje Kategorisinde başarılı olan ve dereceye giren öğrenciler ise toplamda 240 bin TL’lik ödülün sahibi olacak. Cumhuriyetimizin 100. yılında TEKNOFEST coşkusu üçe katlanıyor Cumhuriyetimizin 100. yılında İzmir, Ankara ve İstanbul’da düzenlenecek TEKNOFEST coşkusunu üçe katlıyor. Her yıl bir önceki yıla göre daha fazla yarışma kategorisinin açıldığı ve Türkiye tarihinin en büyük ödüllü teknoloji yarışmaları olan TEKNOFEST teknoloji yarışmaları 2023’te 41 ana yarışma 102 alt kategoride düzenleniyor. Festival coşkusunu Türkiye’nin dört bir yanına taşıyan, ayakları yere basmayan tek festival TEKNOFEST’te yarışmalara katılmak için başvurular www.teknofest.org web sitesi üzerinden yapılacak. 13 milyon TL’nin üzerinde ödül, 30 milyon TL’nin üzerinde malzeme desteğinin verileceği TEKNOFEST 2023 teknoloji yarışmaları için son başvuru tarihi 20 Kasım 2022. Kaynak : Basın Bülteni

2025’ten itibaren Uzaya Balonla Yolculuk Etmek Mümkün

İspanya merkezli uzay turizmi şirketi Halo Space, şişirilmiş bir balona bağlı dairesel bir kapsülde sıfır emisyonlu ticari uçuşları başlatmaya hazırlanıyor. Kapsül, her seyahatte sekiz yolcu ve bir pilotu taşıyacak. Kapsül, 40 kilometrelik yüksekliğe fırlatılacak ve Dünya’nın 360 derecelik manzarasını gözler önüne seren panoramik pencerelere de sahip. İLK TEST UÇUŞU ARALIK AYINDA Halo Space, uzay kapsülünün bir prototipi aralık ayında Hindistan’ın Hyderabad şehrinde bulunan Tata Institute for Fundamental Research’te (TIFR) ilk test uçuşunu gerçekleştirecek. Prototip, dünyaya dönmeden önce yaklaşık altı saat boyunca, Dünya atmosferinin ikinci tabakası olan stratosfere doğru yaklaşık 35 kilometre uçacak. 2023’ün ilk çeyreğinde ise İspanya’da ikinci bir test uçuşu yapılması planlanıyor. 4 KITAYA UÇUŞ ÜSLERİ KURULMASI PLANLANIYOR Şirket, denemeleri başarıyla tamamladıktan sonra 2025’te ticari uçuşlarına başlamayı ve sonrasında dört kıtaya uçuş üsleri kurmayı planlıyor. 2029’dan itibaren yılda toplam 3 bin yolcuyla 400 sefer yapılacak. Biletlerin fiyatları ise 100 bin Euro ile 200 bin Euro arasında değişecek. Müşteriler, Dünya’nın eğriliğini 4-6 saat boyunca görebilecek. Şirket, bunu insanın aklını başından alan bir deneyim olarak betimliyor. UZAYI ZİYARET ETMENİN EN ÇEVRE DOSTU YOLU Halo Space’in CEO’su ve kurucusu Carlos Mira “Geçtiğimiz 12 ay boyunca önceden var olan, kendini kanıtlamış ve güvenilir teknolojiyi kullanmak için havacılık endüstrisindeki en iyi ve en tecrübeli şirketlerle çalıştık. Ekip, ilk yıl içinde başardıklarımızdan oldukça memnun. Ancak nereye doğru yol aldığımız konusunda daha da heyecanlıyız. Yolculara hayat değiştiren bir deneyim sunarak onları dünyanın 40 kilometre dışına, uzayın kenarına götüreceğiz” dedi. Halo Space, basınçlı kapsüllerinin CO2 salınımı yapmadan yükseldiğini belirtti. Böylece bu kapsüller, uzayı ziyaret etmenin en çevre dostu yolu haline geliyor. Kaynak : AA

TEKNOFEST 2023 Roket Yarışmasına Başvurular Başladı

TEKNOFEST Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali'nden yapılan açıklamaya göre, her yıl binlerce takımın başvuruda bulunduğu Roket Yarışması, gençlere uzay teknolojileri alanında benzersiz bir deneyim fırsatı sunuyor. Festival kapsamında düzenlenen yarışmaya başvurular başladı. Tasarımdan üretime, entegrasyondan hazırlık sürecine kadar her aşamadan sorumlu olan gençlerin kendi tasarımı olan roketleri üretip, uçuşunu gerçekleştirdiği yarışma sistem mühendisliği vizyonuyla çalışıyor. Avrupa’da ilk, dünyada düzenlenen ikinci roket yarışması özelliğine sahip olan yarışma TEKNOFEST kapsamında ROKETSAN yürütücülüğünde düzenleniyor. TEKNOFEST Teknoloji Yarışmaları kapsamında ilki 2018 yılında gerçekleştirilen Roket Yarışmasına gençlerin ilgisi her geçen yıl artarak devam ediyor. Farklı alanlardaki fen ve mühendislik bilgi birikimlerini kullanan gençler, disiplinler arası düşünerek ve karmaşık işlemleri, süreçleri planlayarak roket tasarımı, üretim ve entegrasyonunu başarıyor. Roket Yarışması'nda 1 milyon 140 bin TL ödül AA'nın Global İletişim Ortağı olduğu TEKNOFEST 2023 kapsamında yine en dikkati çeken yarışmalar arasında olan Roket Yarışması bu yıl Lise (4 bin feet), Orta İrtifa (8 bin feet), Yüksek İrtifa (18 bin feet) ve Zorlu Görev (7 bin 5 yüz feet) olmak üzere dört farklı kategoride düzenleniyor. Katılımcılara eşsiz bir teknoloji serüveninin yanı sıra havacılık kariyerinde önemli bir adım, ekip ruhu ve takım olabilmenin kazanımlarını da yaşatan yarışmaya lise, ön lisans, lisans ve lisansüstü öğrenciler ile mezunlar başvurabiliyor. TEKNOFEST 2023 kapsamında ödüllerin katlandığı bu yıl Roket Yarışması'nda toplam ödül 1 milyon 140 bin TL olurken, yarışmanın son başvuru tarihi 20 Kasım 2022 olarak belirlendi. TEKNOFEST Teknoloji Yarışmaları kapsamında, 24-30 Nisan 2023'te Aksaray Tuz Gölü’nde yapılacak final etabında dereceye giren takımlar ödüllerini İstanbul Atatürk Havalimanı’nda düzenlenecek TEKNOFEST’te alacak. TEKNOFEST, Cumhuriyetin 100. yılında 3 şehirde düzenlenecek Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılında İzmir, Ankara ve İstanbul'da düzenlenecek TEKNOFEST, 2023'te 41 ana yarışma ve 102 alt kategoride gerçekleştirilecek. TEKNOFEST’te yarışmalara katılmak için başvurular "www.teknofest.org" adresi üzerinden yapılacak. 13 milyon TL'den fazla ödül ve 30 milyon TL'nin üzerinde malzeme desteğinin verileceği TEKNOFEST 2023'ün teknoloji yarışmalarının başvuruları da 20 Kasım'da sona erecek. Kaynak : AA

Ulkar Kimya, İlaçta Yerli Üretimin Geliştirilmesi Hedefiyle Büyüyor

Ulkar Kimya Genel Müdürü Berkant Köseoğlu, tamamen yerli sermaye ile faaliyet gösteren bir kuruluş olarak Türkiye'nin yerli ilaç üretiminin geliştirilmesi hedefiyle çalıştıklarını belirterek "Kovid-19 salgını bütün dünyada ve ülkemizde bir gerçeği hatırlattı, o da ilaçta ve gıdada kendi kendine yetebilmek. Bu yüzden Ulkar Kimya, Ulkar Holding ve hatta Türkiye ekonomisi için stratejik bir konumdadır. Son zamanlarda ürün portföyü olarak yöneldiğimiz nadir hastalıklar kategorisi ile dünya çapında ilgi odağı haline gelmiştir." ifadelerini kullandı. Şirketten yapılan açıklamaya göre, Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesinde yaklaşık 64 bin metrekare alan içinde bulunan Ulkar Kimya'nın üretim kapasite kullanımı yüzde 70'e ulaştı. Yılda 275 ton ilaç etken maddesi ve 150 ton mikropellet üretecek alt yapıya sahip olan tesiste sentez ve mikropellet üretim şeklinde 2 ayrı üretim alanı bulunuyor. Açıklamada görüşlerine yer verilen Köseoğlu, en büyük hedeflerinin, kardeş kuruluş olan Nobel İlaç'a Ar-Ge merkezi sayesinde yeni ürünler geliştirmek olduğunu aktararak, "Bu doğrultuda çalışarak hem ihtiyacı olan hastalara ulaşılabilir ve yeni ürünler kazandırıyor hem de yerli üretim ile Türkiye'nin ilaçtaki cari açığına pozitif yönde etki etmiş oluyoruz. Bu yoldaki birincil önceliğimiz ise dünyamızı korumak için çevreci politikalarla üretim yapmaktır. Enerji verimliliğine yoğunlaşarak daha çevreci üretim yapmak üzere elektrik ve doğalgaz kullanımlarının düzenlenmesini, yenilenebilir enerji sistemlerinin kurulmasını, buhar ve su kullanımında geri dönüşüm sistemleri kurulmasını önceliğimiz olarak görüyor, bu doğrultuda adımlar atıyoruz." değerlendirmesinde bulundu. Türkiye'nin yerli ilaç üretiminin geliştirilmesi hedefiyle çalıştıklarını belirten Köseoğlu, "Kovid-19 salgını bütün dünyada ve ülkemizde bir gerçeği hatırlattı, o da ilaçta ve gıdada kendi kendine yetebilmek. Bu yüzden Ulkar Kimya, Ulkar Holding ve hatta Türkiye ekonomisi için stratejik bir konumdadır. Son zamanlarda ürün portföyü olarak yöneldiğimiz nadir hastalıklar kategorisi ile dünya çapında ilgi odağı haline gelmiştir." açıklamasında bulundu. Köseoğlu, Türkiye ve Avrupa otoritelerinden GMP (Good Manufacturing Practices - İyi İmalat Uygulamaları) sertifikasına sahip olan ve ürettiği ham maddeleri hem yurt içinde hem de yurt dışına satış yapan bir firma olduklarını vurgulayarak, şunları kaydetti: "120 çalışanımız ve yalın organizasyon yapımız ile Ar-Ge'den üretime, kaliteden teknik desteğe kadar her kademede çevreye duyarlılık, sürdürülebilirlik, hijyen ve kalite bilinciyle çalışan bir üretim tesisiyiz. Ürettiğimiz ürünlerin ilaç ve ilaç etken maddesi olması nedeniyle çalışan profilimizin deneyimli ve tecrübeli olmasına dikkat ediyoruz. Bununla birlikte tecrübelerimizi aktaracağımız, kariyerlerine destek olacağımız gençlere de staj dönemlerinde ve kariyerlerinin başında istihdam sağlamaktayız. Kuruluşumuzdan beri bünyemizde olan Ar-Ge bölümümüz 2018 yılının sonunda Devlet Onaylı Ar-Ge Merkezi Sertifikası alarak ULKAR-GEM adı altında çalışmalarını sürdürmektedir. ULKAR-GEM 20 kişilik ayrı bir yapılanma ve ayrı bir yerleşim düzeni ile çalışmaktadır. Bu merkezimiz son yıllarda dünyada eşdeğeri fazla bulunmayan ham maddelerin geliştirilmesine ve ticari olarak üretime aktarılmasına odaklanmaktadır. Bu çalışmalara ek olarak alternatif üretici değerlendirmeleri, proses verimlilikleri ve teknoloji transferi ile hem farklı ürünlerin portföyümüze katılmasına hem de maliyetlerin azaltılması konusunda şirketimize büyük katkı sağlamaktadır. Bu merkezimizin geliştirdiği nadir ilaç kategorisindeki bir ham maddemiz, şu anda yerli olarak üretilmekte ve Nobel İlaç tarafından hastalara ulaştırılmaktadır." Kaynak : AA

E-bülten için aşağıdaki bilgileri doldurmanız yeterli.

Giriş Yap

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Kayıt Ol

Şifremi Unuttum