Haberler

Laboratuvar Biyogüvenliği ve Biyogüvenlik Kabinleri

 Covid-19 salgını başladığı günlerden beri en sık kullanılan temel laboratuvar cihazlarından biriside "mikrobiyolojik güvenlik kabinleridir" Covid-19 (COV-2) yeni tip virüs olduğu için buna uygun laboratuvar şartlarını oluşturan "Kurum ve Kuruluşlar" tanı ve teşhis laboratuvarlarında hızla çalışmalara başladılar. Laboratuvar çalışanları, mevcut BGK yada yeni kurulum yapılan BGK'ni kullanmaya başladılar. Dünya Sağlık Örgütü(WHO) Covid-19 için laboratuvar biyogüvenliği kılavuzunu web sitesinde yayınladı. Teşhis-tanı ve izolasyon-çoğaltım gibi laboratuvar çalışmaları için yönergeleri içeren kılavuz aynı zamanda çalışılması gereken laboratuvar tipleri ve cihazlar hakkında bilgiler veriyor. Kılavuzda vurgulanan en önemli konulardan birisi tüm numunelerin ilk işlenmesi (in aktivasyondan önce sekanslama ve NAAT ) onaylanmış ve bakımlı bir biyolojik güvenlik kabininde yer almalıdır (BGK). Yine göze çarpan önemli konulardan birisi şu şekildedir. Prognostik olmayan teşhis laboratuvarı çalışması (örnek, sekanslama, nükleik asit amplifikasyon testi[NAAT]) aşağıdakileri kullanan bir tesiste gerçekleştirilmelidir: Biyogüvenlik Seviye 2'ye (BSL-2) eşdeğer prosedürler. Çoğaltıcı çalışma (örneğin, virüs kültürü, izolasyon veya nötralizasyon deneyleri) içe doğru hava akışlı(negatif basınç) muhafaza laboratuvarında gerçekleştirilmelidir. (BSL-3). Kılavuz ışığında yapılacak tüm çalışmalar (PCR, ekstraksiyon vb.) onaylanmış (Validasyonlu) ve bakımlı bir BGK'ninde gerçekleştirilecektir. Covid-19 pandemisi ülkemizde görüldüğü ilk günlerden itibaren çalışmalara başlayan laboratuvarlarda en sık yaşanan biyogüvenlik kabini ve laboratuvar sorunlarını şu şekilde özetleyebiliriz. Biyogüvenlik kabinlerinin her yıl yapılması gereken Türkak A tipi muayene kuruluşundan performans testleri ve validasyonlarının yapılmadığı, Biyogüvenlik kabininin TS-EN 12469 standartlarında üretilmediği ve performası tamamlamadığı, güvenirliği olmayan bu tip cihazların laboratuvar güvenliğini tehlikeye attığı, Biyogüvenlik kabinlerini taşıyan kişilerin medikal taşımacılık konusunda bilgili olmadığı, taşınan kabinlerin taşıma öncesinde dezenfekte edilmediği , taşıma sonrası uzman teknik servisler tarafından tüm kontrollerinin yaptırılmadığı, laboratuvara taşınan biyogüvenlik kabinlerinde performans testlerinin yapılmadığı Laboratuvarların BSL-2 şartlarını taşımaması , havalandırma sistemlerine sahip olmaması , biyogüvenlik kabinlerinin baca bağlantılarının olmaması, Biyogüvenlik kabinleri kullanımı, dekontaminasyonu gibi konularda laboratuvar personelinin eğitim yetersizliği, BSL-3 laboratuvarlarda bulunan biyogüvenlik kabinlerinin performans kontrollerine ek olarak thimble baca tepmelerinin kontrol edilmesi. VAV ayarlarının yapılması. Biyogüvenlik kabinlerinin bakım sürelerinin geçmesi, (Performans testleri olumlu) Yeni kurulan biyogüvenlik kabinlerinde IQ/OQ testlerinin yapılmadığı ve kurulum ve operasyonel testin performans testleri ile karıştırıldığı, Bakım yapılan biyogüvenlik kabinlerinde doğru HEPA filtrelerin kullanılmadığı ve birçok cihazın yüksek basınç değerleri ile başladığı, bakımları yapan kişilerin yetersiz ve ehliyetli olmadığı, Yukarıda yazıldığı gibi laboratuvar biyo güvenliği açısından çok önemli konularda sorunlar yaşanmaktadırBu sorunlar hakkında çözümler ve detaylı anlatımlar ile yapılması gerekenleri adım adım yazalım.  Performans Testi(PQ) Hepa Filtre Kaçak Testi Biyogüvenlik kabinlerinin her yıl onaylı (TÜRKAK) A tipi muayene kuruluşları tarafından validasyonu yapılmalıdır. Performans testleri (PQ); Hepa filtre kaçak testi , hava akımları testleri (içeri ve aşağı hava akımları) , hava akımları duman görselleştirme , çalışma ve alarm fonksiyon testleri ve bunlara ilaveten kurulum ile alakalı olarak kabinin pozisyonunu kayıt altına alacaklardır. Performansı tamamlayan biyogüvenlik kabinlerinde bakım, taşınma gibi yeniden validasyon gerektirecek işlemler yapılmayacaktır.   Üzerinde etiketi dahi olmayan markası, modeli ve seri no'su olmayan biyogüvenlik kabinler maalesef laboratuvarlarda kullanılmaktadır. Tabiki her etiketi olan kabinde TS-EN 12469 standartlarına uygun üretilmiştir anlamı çıkmasın. Birçok kabin hem yapısal olarak hem de performans testlerinde oldukça kötü sonuçlar vermektedir. Covid-19 gibi hava yoluyla hızlı bulaşan bir patojen böyle bir kabinde çalışıldığı takdirde sadece laboratuvar biyo güvenliğini değil ayrıca laboratuvar yakınında bulunan diğer alanlarıda riske atmaktadır.Sağlık bakanlığının 29 Nisan 2020'de açıkladığı bilgiler ışığında 7428 sağlık çalışanı enfekte olmuştur.(%6.5) Bunların içinde kısmen laboratuvar çalışanlarının olduğuda düşünülmektedir.Performans testlerini tamamlayamayan kabinlerde akla gelen ilk şey HEPA filtre değişimi olmaktadır.Fakat HEPA filtre seti değiştiği halde testlerden geçemeyen kabinler vardır.Bu hususta yapılması gereken işlem, servis işlemleri yapılmadan önce cihazın hack edilmesi ve yerine TS-EN 12469 standartlarına uygun biyogüvenlik kabini kullanmak olacaktır.   Laboratuvar cihazlarının taşınması için medikal taşımacılık yapan tecrübeli firmalar/kişiler tercih edilmelidir.Biyogüvenlik kabinleri(Yüksek Patojen çalışılan) taşınmadan önce uzman kişiler tarafından H2O2 ile dezenfekte edilmelidir.Biyogüvenlik kabinleri ebatlarına göre180-350 kg. Bu ağırlıkta cihazlar zor şartlar altında taşınmaktadır. Kapı geçişleri, merdivenler , asansör gibi yerde çoğu zaman kemerler vasıtasıyla taşınır. Düz zeminlerde taşıma arabaları kullanılır.Kabinin cam mekanizmalarında birçok siviç bulunmaktadır.Taşıma esnasında teknisyenler genelde cam kasasından kaldırmaya çalışırlar ve zarar verirler.Egzoz HEPA filtresi yine aynı şekilde taşımacılık esnasında zarar gören aksamdır. Ayrıca sensör, elektronik panel vb. aksamlarda çokça zarar görmektedir. Ayrıca kurulum yapılacak yerin doğrulamasına bilgi eksikliği olan kişiler karar verebiliyor.Bu konuda kabinin teknik servisinden kurulum desteği alınmalıdır.Kabinin kurulum sonrası fonksiyon testlerinin teknisyen tarafından yapılmasından sonra performans testi (PQ) yapılmalıdır.   Laboratuvarların biyogüvenlik seviyeleri ile ilgili Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Kurumu Başkanlığı "Laboratuvar Güvenliği Rehberi" nde yer alan 9.laboratuvar tasarımı bölümü "havalandırma" (sayfa 166) kısmında detaylı bir şekilde  anlatılmıştır. Rehberi incelediğimiz zaman maalesef laboratuvar alt yapılarının eksik olduğu görülmektedir.Bir çok laboratuvarda havalandırma bulunmamaktadır. Covid-19 teşhis ve tanı laboratuvarlarında olması gereken havalandırma olmadığı için laboratuvar dışındaki birimlerde risk altındadır.Tüm cihazların kesintisiz güç kaynağına bağlı olarak çalıştırılması ve sistemde bir jeneratörün olması elzemdir.Biyo güvenlik kabinleri ve elektronik tüm cihazlar şebeke elektriğinden çok hasar gördüğü görülmüştür. Cihazların covid-19 çalışmaları süresinde durmadan çalışması esastır.                                                            Yerli ve yabancı bir çok biyogüvenlik kabini ve bunlarında modelleri vardır. Biyogüvenlik kabinleri DSÖ laboratuvar biyo güvenliği 3.baskısın da yer alan 10.bölüm 51.sayfada detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Covid-19 teşhis ve tanı laboratuvarında kullanılacak biyogüvenlik kabininin seçiminde bu kılavuzda " Personel Koruması mikroorganizma Risk Grubu 1-3 için Class I-II-III kabinler kullanılabilir. Burada doğru seçim için birkaç husus vardır. Covid için class I kabin yeterli olmayacaktır. Sadece personel koruması olduğu için PCR mix hazırlamada çok hassas pipet işlemleri bu kabinde yapılamaz. Class II A-2 kabinler personel-laboratuvar ve ürün koruması için iyi bir seçim olacaktır. Class II A-2 kabinler laboratuvar egzoz havalandırma sistemine thimble baca sistemi ile bağlandığı takdirde hem laboratuvarı hemde kabini egzoz edebiliriz.Böylece kabin çalışma ve durma anlarında laboratuvar basıncı etkilenmeyecektir.Class II B-2 kabinler %100 egzoz havası ile çalışırlar.Egzoz edilen hava laboratuvar basınç dengesini etkileyecektir. Bunun için yeterli besleme havası ve iyi bir otomasyon kullanılması gerekir.B2 kabinlerin toksik ajanlar ve kimyasallar ile kullanımı doğrudur. Biyogüvenlik kabinlerinin doğru kullanımı ve nasıl çalıştıklarını iyi anlamak gerekir. Kabinlerin fonksiyon ve alarm limitlerini sürekli kontrol etmek , ekran üzerinde görülen değerleri sürekli takip etmek gerekir. Bir çok BGK ekranı üzerinde hava akımlarını göstermektedir. Ayrıca alarmlar, fonksiyon lambaları,Cam seviyesi,çalışma süreleri,çalışma güçlerini göstermektedir.Her cihazın kend,ine ait kullanım kılavuzunda detaylı bilgiler anlatılmaktadır. Bu kılavuzların tekrar çalışmasında fayda var.   BSL-3 laboratuvar da kullanılan BGK hem classII A2 olabiliyor hemde class IIB2 olabiliyor. A2 kabinlerde kullanılan thimble bacaların üzerinde bulunan damper ile havanın laboratuvara tepmesinin ayarlanması gerekir. Ayrıca laboratuvar basınç dengesinide ayarlamak gerekir.Bu konuda uzman bir teknik ekipten destek almanızda fayda var. Zira egzoz hava hızı baca ile direkt alakalıdır. Egzoz hattında bulunan hava debisinin iyi ayarlanması ve bu debinin BGK egzoz hava debisinden büyük olmasına dikkat edilmelidir.Biyogüvenlik kabini egzoz hattı VAV min-max değerleri şayet laboratuvar emişide buradan yapılacaksa daha büyük seçilmelidir. Birden fazla A2 kabin olması durumunda yeterli hava debisi olmasına dikkat edilmelidir.B2 kabinler kullanılan laboratuvarlarda cihazın açık kapalı bilgisi otomasyon tarafından kontrol edilmektedir. Kabin devreye girdiği zaman laboratuvar havasından egzoz ettiği miktarı besleme havası ile kompanze etmek gerekiyor.Böylece laboratuvar basıncının stabil kalmasına dikkat etmekte fayda var.BSL-3 laboratuvarlar Türkiye'de bulunmaktadır. Laboratuvarların virüs var durumunda işletilebilmesi ve bakımlarının yapılması için uzman ekiplerle ile çalışılması gerekmektedir.   En çok merak edilen konulardan birisi BGK filtrelerinin bakım zamanı. Bu konuda her firmanın kendine ait bakım talimatları var.Bir çok firma 10.000 saat belirlemiştir. Buda hiç durmadan çalışması durumunda 1,5 yıl etmektedir. Fakat BGK'nin bulunduğu laboratuvarların HEPA filtreli olması durumda kabinlerin filtreleri kirlenmemektedir. En doğru yöntem cihazın teknik servisi ile HEPA filtre kirlilik durumunu öğrenmek olacaktır.BGK hava akımları, motor voltaj bilgileri, kirlenme basıncı kontrol edilebilir.Bazı kabinler çalışma yüzdelerini servis menüsünde göstermektedir. Böylece kabinin zorlandığını anlayabiliriz.Bir ayrı konu ise HEPA filtre sızıntıları.Sızdırmazlık testi ile bunu görebilirsiniz. Tüm bu parametreleri kontrol ederek filtre bakımlarına karar verebilirsiniz.Yüksek patojen çalışmalarda veya hassas hücre kültürü gibi çalışılan kabinlerde yaşanan kontaminasyon sonrasında yetkili kişi dezenfeksiyon yaptırabilir. Eğer halen kontaminasyon geçmemişse HEPA filtre değişimi gerekebilir. UV-c lambalar içinde üreticiler 9000 saat durmadan çalışmada yani 1 yıl ömür bildirmişlerdir. Fakat bakımlar esnasında uzun süre geçmişse UV-c lamba ve aydınlatma lambalarının değişimi önerilir.   Laboratuvar da yeni kurulan cihazlar için kurulum(IQ) ve operasyonel(OQ) testlerin yapılarak devreye alınması gerekir. OQ testleri PQ testlerinide kapsamaktadır. Fakat PQ için bağımsız Agredite A tipi muayene kuruluşunun yapması doğrudur. kurulum kalifikasyonunda kabinin pozisyonu, mekanik, elektrik, gaz hatlarının doğrulanması hasar alıp almadığı, baca bağlantılarının kontrol edilmesi gibi çok önemli hususlar kontrol edilir ve dökümante edilir. Operasyonel kalifikasyon da ise BGK çalışma ve alarm fonksiyonları test edilir. IQ/OQ kalifikasyonlarını temsilci firma teknik ekibi yapabilir.   Biyogüvenlik kabinleri üretim/satış/teknik servis hizmetleri yürüten firmaların satış sonrası yeterli teknik alt yapıya sahip olmaları gerekmektedir.BGK uzun süre bakım istemeyen stabil çalışabilen cihazlardır.Bu yüzden teknik servis ihtiyacı fazla olmayan cihazlardır.Her yıl performans testleri yapıldıktan sonra tespit edilen hataların düzeltilmesi gerekir. Bu konuda Türkiye'de uzmanlaşan firmalarımız vardır. Teknik servis firmasında yetkili kişilerin (Mühendis, tekniker, teknisyen) çalışması gerekmektedir.   Detaylı bilgi için ; Klima Klinik®  Şirket Müdürü Yusuf BAŞ

Gıda Tesislerinde Temizoda “Cleanroom” Kavramı

İnsan yaşamının devamı için temel gereksinim olan gıdanın, işlenmesi ve tüketime sunulmasına kadar geçen üretim süreçlerinde hijyen ve güvenlik faktörleri en çok özen gerektiren temel çıkış noktalarıdır.Gıda güvenliğinin ilk koşulu diyebileceğimiz "Temizoda” aslında, belirli bir alan içerisinde bulunan havadaki partiküllerin, uygun olmayan havanın, bakterilerin ve diğer kirleticilerin yokedilmesi anlamına gelir. Bu alanlarda iç ortam sıcaklığı, hijyen seviyesi, iç ortam basıncı, havanın hızı ve dağılımı, gürültü, titreşim, aydınlatma ve statik elektrik sürekli kontrol altında tutulur. Temizodanın, gıda tesislerinde yüksek performansla çalışabilmesi için talep kapsamında özel tasarlanmış olarak planlanmalı ve yine bu kapsamda bu odaların temizliği ve kirlilik kontrolü sürekli korunmalıdır. Yeni ya da yenilenmiş bir gıda tesisi , öncelikle  üretim çıktısının türüne göre gıda güvenliğini sağlayacak temizoda sınıfının belirlenmesi ile birlikte tüm ilgili ulusal standartlara ve normlara uygun olarak kurulmalıdır. Gıda üretim alanlarındaki temizoda alanı üretime uygun biçimde ve yerleşim düzeni de projelendirilerek kurgulanmalıdır. Böylece tesislerin güvenilir şekilde işlemesi ve üretimden tüketileceği son ana kadar işlenilen ürünün, güvenliği sağlanır ve temizlik standartlarını en üst seviyede karşılayacak şekilde süreklilik sağlanır.   Gıda tesisi yapısı nasıl olmalıdır?   Gıda tesislerinin yapımında genel olarak çelik-beton veya tuğla gibi yapı malzemeleri kullanılır. Bu malzemelerin seçimi hem tesisin güvenilirliği açısından hem de bulunduğu yapı alanıyla ilgili olarak çok büyük bir önem arz eder ve bu sebeple özenle seçilmesine dikkat edilmelidir. Ayrıca, üretim sürecinin gereksinimine göre ihtiyaç yapısının değişeceği için özel bir yapı tasarımı inşa edilirken işlenecek gıdanın prosedürleri de harfiyen yerine getirilmeli ve olası üretim gerekliliği değişikliklerine adapte edilebilecek şekilde planlanmalıdır.    Üretim tesisindeki personel alanı, ekipman hariç çalışanların fiziksel uzaklıkları 1.5 metrekareden az olmayacak şekilde kurgulanmalıdır.Aşırı kalabalık tesisler, sadece üretim operasyonlarını engellemekle kalmaz, aynı zamanda personel arasındaki çarpışmalar ve personelin iş kıyafetleri ile üretim ekipmanı arasındaki teması artırdığından kolayca ürün kirlenmesine neden olur. Bu sebeple doğru ölçüde mesafeli bir çalışma alanı, çok büyük önem arz eder. Bunun yanı sıra üretim alanında tavan yüksekliğinin 3 metreden, pişirme odası gibi alanların yüksekliğinin ise 5 metreden az olmamasına özen gösterilmelidir.       Soyunma odaları, duşlar ve tuvaletler gibi işleme alanındaki sıhhi noktalar, binayla birleşik bir yapıda yer almalıdır. Su ürünleri, et ürünleri ve hızlı dondurulmuş gıdalar için soğuk depolama ve işleme alanları da yine birleşik ve yapıya entegre olarak inşa edilmelidir.     Gıda tesisinin düzeni için kritik noktalar   Tesis düzeni dediğimizde akla sadece çeşitli üretim bağlantılarının düzen içerisinde çalışmasının kolaylaşması gelmemeli, bu düzen aynı zamanda üretim sürecinde çapraz kontaminasyon oluşumunu önlemek için işleme sürecinin sıhhi kontrolünü de kolaylaştırmalıdır.   Gıda işleme süreci temelde ham maddelerden yarı bitmiş ürünlere, yani temiz olmayan üründen temizlenmiş veya işlenmiş bir ürüne varana dek geçen bir süreçtir. Bu nedenle, işleme tesislerinin planlanması ürün işleme sırasına göre özel bir ilkeyle düzenlenmelidir. Böylece ürün işleme çok daha temiz şekilde gerçekleşir ve bağlantıdan temizleme bağlantısına geçiş, işleme akışında çapraz geçişe ve geri akışa da izin vermez.   Bunun yanı sıra, karşılıklı bulaşmayı önlemek için insan akışını ve ürünlerin birbirleri arasındaki lojistiğini de kontrol etmek gerekir. Bunun için de temizoda ile temiz olmayan alan arasında uygun izolasyon önlemleri alınmalı ve işlenen ürünler geçiş kutusundan özenle geçirilmelidir.   Ayrıca, gıda tesisinde uygun yerlere kullanılan aletlerin temizliği için temizleme ve dezenfeksiyon odaları kurulmalıdır. Bunları kurgularken de alet ve aletlerin temizlenmesi ve dezenfeksiyonu için temizleme tankları, dezenfeksiyon tankları ve durulama tankları yapılandırılmalıdır. Gerekirse, soğuk ve sıcak su kullanımı da birbirinden ayrı olarak gıda tesisi sürecine dahil edilmelidir. Sıcak suyun da sıcaklığı 82 ° C'de olması yeterlidir.   Gıda tesisi zemini, temiz oda duvar paneli, tavan paneli, kapılar ve pencereler nasıl olmalı?   Gıda tesisinin zemini kaymaz, sağlam, su geçirmez, kolay temizlenebilir ve korozyona dayanıklı malzemelerden yapılmış olmalıdır. Yüzey kesinlikle düz ve susuz olarak planlanmalıdır. Tasarım ve inşaat sırasında gıda tesisinin tüm katlarının seviyesi fabrika zemin seviyesinden biraz daha yüksek olması gerekmektedir.   Temizoda duvar panelleri 2 metreden fazla etekle kaplanmalı ve duvarlar korozyona dayanıklı, temizlenmesi ve dezenfekte edilmesi kolay bir şekilde planlanmalıdır. Ayrıca, güçlü, geçirimsiz malzemelerden üretilmiş ve açık renkli, toksik olmayan, su geçirmez, küflenmez malzemeden inşa edilmelidir. Kaymaz zemin olmasına önem vererek düşmesi zor ve aynı zamanda yıkanabilir olmalıdır temizoda panellerinin yapımı.   Temizoda tavan panellerinin de temizlenmesi kolay olmalı ve su buharının oluştuğu çalışma alanının su damlacıklarını yoğunlaştırması kolay olmamalıdır. Ürün üzerine yoğuşma suyunun düşmesini önlemek için inşaat sırasında uygun bir ark da oluşturulmalıdır.   Temizoda kapıları ve pencereleri de haşere önleyici, toz geçirmez ve kemirgen geçirmez özelliklere sahip olmalıdır. Bunun yanı sıra kullanılan malzemeler korozyona dayanıklı ve temizlenmesi kolay olacak şekilde planlanmalıdır. Pencere pervazının yerden yüksekliği 1 metreden az olmamalı ve 45 derecelik de bir eğime sahip olmalıdır.   Personel temizlik tesisleri özellikleri   1. Soyunma odası   Gıda tesisi, üretim – işleme personeli sayısına uygun bir giyinme odasına sahip olmalıdır. Soyunma odası gıda tesisine bağlantılı yapıda inşa edilmelidir. Hatta temiz ve temiz olmayan alanlarda çalışan işleme personeli için gerektiğinde ayrı alanlarda soyunma odaları oluşturulmalı, ilgili çalışma alanlarına giriş ve çıkış yapılmalıdır. Bu düzende kişisel kıyafet ve ayakkabılar, iş kıyafetleri ve botlardan ayrı tutulmalıdır. Askı, iş elbiselerini duvardan belli bir mesafede asılı tutularak dizayn edilmeli ve duvara değmemelidir. Soyunma odası aynı zamanda iyi havalandırma ve aydınlatmaya sahip olmalıdır. İç ortam havası ultraviyole lambalar (uv lambalar) veya ozon jeneratörleriyle sık sık sterilize edilmelidir.   2. Duş   Et işleme tesisisleri (konserve et dahil) üretim alanına bağlı bir duş odası ile işletmeye alınmalıdır.Duş odasının büyüklüğü de gıda tesisinde çalışan işleme personeli sayısına yetecek şekilde planlanmalıdır. Duş başlığı, her personel için 1 oranında planlanabilir. Duş odası da diğer alanlar gibi yine iyi havalandırılmalı, zemin ve duvar açık renkli, temizlenmesi kolay, korozyona dayanıklı ve geçirimsiz malzemelerden yapılmalıdır. Zemin burada da kaymaz şekilde olmalı, duvar eteğinin üst kısmı ve üst yüzey ise küf önleyici boya ile boyanmalıdır. Bununla birlikte zemin iyi drene edilmeli, iyi havalandırılmalı, sıcak ve soğuk su ile beslenmelidir.   3. El yıkama ve dezenfeksiyon tesisleri   Gıda tesisi girişi, gıda tesisindeki personel sayısı ile orantılı olarak el yıkama ve dezenfeksiyon tesisleri ile donatılmış olmalıdır.El yıkama musluğu manuel olmayan bir yapıya sahip olmalı ve el yıkama yerinde sıcak su bulunan bir sabunluk yer almalıdır. El dezenfektanı kaplarının sayısı da kullanıcı sayısına göre uyarlanmalı ve kolay kullanım için makul şekilde yerleştirilmelidir. Bu detaylar temiz ve hijyenik ortam için şarttır. Bu alanlarda yine el kurutma makineleri, tek kullanımlık kağıt havlular, dezenfeksiyon havluları vb. Gibi çapraz bulaşmaya neden olmayacak öğeler olmalıdır.     Yeterli el yıkama ve dezenfeksiyon tesisleri ve ilgili el kurutma makineleri, işçilerin üretim operasyonu sırasında ellerini düzenli olarak yıkayabilmeleri ve dezenfekte edebilmeleri veya ellerini kirlettikten sonra zamanında ve uygun bir şekilde yıkayabilmeleri için gıda tesisinde uygun yerlere kurulmalıdır. El yıkama yerinden boşaltılan su doğrudan zemine akamaz ve bir su contası vasıtasıyla drenaj borusuna yönlendirilmelidir.   4. Tuvalet   Üretim ve hijyen yönetimini kolaylaştırmak için gıda tesisine bağlanan tuvaletin işlem alanında değil, giyinme alanında yer alması gerekir. Tuvaletin kapıları ve pencereleri doğrudan işlem alanına açılamaz şekilde konumlandırılmalıdır. Tuvaletin duvarları, zemini, kapıları ve pencereleri açık renkli, temizlenmesi ve dezenfekte edilmesi kolay, korozyona dayanıklı, geçirimsiz malzemelerden yapılmalı, sifon, el yıkama ve dezenfeksiyon tesisleri ile donatılmış, pencereleri böcek geçirmez olmalıdır.    Depolama tesisleri planlaması   Ham ve yardımcı malzemeler    Ham ve yardımcı malzemeler için depolama tesisleri, üretim ve işleme için hazırlanan hammadde ve yardımcı malzemelerin kalitesi kalite açısından değişmemesini ve depolama işlemi sırasında yeni güvenlik ve sağlık tehlikelerine neden olmasını sağlayabilmelidir. Depolama alanına kemirgenlerin ve haşerelerin kesinlikle gelmemesi gerekir. O alanın temizliği ile hijyeni işlenecek hammaddeler yardımcı malzemelerin depolanması için çok kıymetlidir.   Meyve ve sebze hammaddelerinin depolandığı yer de güneşten koruyucu ve yağmura dayanıklı koşullara sahip olmalı ve alan yine iyi bir şekilde havalandırılmalıdır.Daha yüksek sıcaklıklara sahip alanlarda, özel bir taze tutma deposu konuşlandırılmalıdır.   Ambalaj malzemesi    Gıda fabrikaları, ambalaj malzemelerinin depolanması ve muhafazası için de özel depolama ambarları kurmalıdır. Depolar temiz ve kuru olmalı. Bunun yanı sıra yine sinekleri, böcekleri ve kemirgenleri engelleyecek şekilde kurgulanmalıdır. Malzeme istifi ile zemin ve duvar arasında belirli bir mesafe bırakılmalıdır.   Bitmiş ürün    Gıda fabrikasının bitmiş ürün depolama tesislerinin ölçeği ve kapasitesi fabrikanın üretimiyle doğru orantılı olmalı ve bitmiş ürünün depolama sırasında istikrarlı biçimde kaliteyi koruyabilmesi sağlamalıdır. Aynı zamanda kirlilikten arındırılmasını sağlayacak şekilde donatılmalıdır. Bitmiş ürün depolama alanı, böceklerin, kemirgenlerin ve kuşların girmesini önleyecek önlemlerle donatılmalıdır. Soğuk hava deposunun yapı malzemeleri, ülkenin ilgili malzeme yönetmeliklerinin gereksinimlerini de karşılamalıdır. İhracat ürünleri için soğuk hava deposu ve sıcaklık depolama (normal) alanlarına otomatik sıcaklık kaydediciler kurulmalıdır.    

Türkiye nin İlk ve Tek Ham Yağ Tesisi Konya'da Üretimini Sürdürüyor

Tohumculuk ve yağ üretimine önemli katkı sağlayan Konya Şeker Fabrikası bünyesindeki Altınekin Ham Yağ Fabrikası, Türkiye'de ilk ve tek ham yağ tesisi olma özelliğini taşıyor. Tohumculuk ve yağ üretimine önemli katkı sağlayan Konya Şeker Fabrikası bünyesindeki Altınekin Ham Yağ Fabrikası, Türkiye'de ilk ve tek ham yağ tesisi olma özelliğini taşıyor.PANKOBİRLİK Başkanı Recep Konuk önderliğindeki Konya Şeker Fabrikası'nın, Altınekin Kampüsü'nde bulunan BETA Ziraat Tohum Fabrikası ve Ham Yağ Fabrikası ile yerli üretim yaparak dışa bağımlılığı sona erdirmeyi hedefliyor. Tohum fabrikası saatte 750 kilogram işleme yaparken; ham yağ fabrikası yılda 150 bin ton ayçiçek, 100 bin ton soyayla kanola işleme ve yıllık 50-60 bin ton ham ayçiçek yağı ile 70-80 bin ton ayçiçek küspesi üretim kapasitesine sahip. Bölgedeki iş istihdamını sağlaması açısından önemli bir rol oynayan tesis; İç Anadolu'nun en büyük, Türkiye'de ise ilk ve tek ham yağ tesisi olma özelliğini elinde bulunduruyor. "Aynı tesiste ayçiçek, soya, kanola yağı ve çekirdeği işleyebiliyoruz"Ham Yağ Fabrikası Müdürü Niyazi Arslantaş Konya Şeker'e ait olan fabrikanın 2011 yılında temelinin atıldığını, 2012 yılında da üretime geçmiş olan bir tesis olduğunu söyleyerek, "Günlük 500 ton çekirdek işleme kapasitesine sahiptir. Yıllık 150 bin ton ayçiçek yağı, yine aynı tesiste 30 bin ton soya ve kanola işleme kapasitesine sahip olan bir tesistir. Aynı tesiste hem ayçiçek yağı, hem soya yağı, hem kanola yağı ve çekirdeği işleyebiliyoruz. Çiftçilerimizden yıllara göre 90 ile 150 bin ton arasında ayçiçek alımı gerçekleştiriyoruz. Burada üretmiş olduğumuz ham yağın bir kısmını Torku markamızda kullanıyoruz. Aynı zamanda Türkiye'de faaliyet gösteren rafine yağ fabrikalarının ham madde ihtiyaçlarını karşılamak üzere ham yağ satışlarını gerçekleştiriyoruz. Ayrıca, yıllık üretmiş olduğumuz yağın dışında küspe üretimimizde de bölgemizde bulunan tüm yem fabrikalarımızın da küspe ihtiyacını bu tesislerden sağlıyoruz" dedi. TUBİTAK destekli bir projelerinin olduğunu anlatan Niyazi Arslantaş, "TÜBİTAK destekli atıkların değerlendirilmesi olarak Konya Şeker grubunda en güzel yapılan işlerden bir tanesi atıkların ekonomiye kazandırılması, değerlendirilmesi ve değer zincirinde ekonomiye kazandırılması anlamında. Burada atıkların, özellikle ham yağın rafine ve atık sulardan elde edilen yağ atıklarında bulunan tokoforolün yani E vitaminin elde edilmesiyle alakalı çok güzel bir proje yürütüyoruz. Bu anlamda TÜBİTAK tarafından yüzde 100 desteklenen bir proje. Çünkü E vitamininin iki türlü üretimi söz konusu. E vitamini farmakoloji yani ilaç sanayisinde kullanılan en önemli katkı maddelerinden bir tanesi. Ülkemizin tamamı tarafından ithal edilen bir katkı maddesi. Bu anlamda büyük bir oran ve saflıkta eldesini ettik. Yüzde 90 saflık derecesine kadar getirmek üzere halen çalışmalarımız devam ediyor" şeklinde konuştu. "Misyonumuz ağır, sorumluluğumuz çok fazla" Tohum Fabrikası Genel Müdürü Gökhan Altay ise, BETA Ziraat'in 1961 yılında kurulmuş Türkiye'nin ilk özel sektör tohumculuk kuruluşu olduğunu belirterek, "Şu an için 16 farklı bitki türünde Türkiye ve uluslararası pazar için tohum üretimi ve satışı gerçekleştirmekteyiz. Yerli bir firma olmamız nedeniyle misyonumuz ağır, sorumluluğumuz çok fazla. Özellikle yeni çeşitlerin geliştirilmesi, pazara sunulması, çiftçilerimizin uygun fiyatla ve yüksek kaliteli tohumları tedarik etmesi noktasında sorumluluklarımız bulunuyor. Bu sorumluluk bilinciyle biz yıllık karımızın önemli bir miktarını AR-GE çalışmalarımıza aktarıyoruz. Özellikle hibrit mısır, hibrit ayçiçeği, hibrit sebze konularında şu anda geliştirme çalışmalarımız devam ediyor. Özellikle bu çalışmalarımızı Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi'yle ortaklaşa yürütüyoruz. Tabi ki bu çalışmaların içerisinde TÜBİTAK ve Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü de bulunarak projelere destek olmaktadır" diye konuştu. Kaynak: İHA

İbn-i Sina Sentez Araştırma Laboratuvarı'nda Bor Temelli Kanser İlacı Araştırmaları Yapılacak

Sivas Cumhuriyet Üniversitesinde hizmete açılan “İbn-i Sina Sentez Araştırma Laboratuvarı”nda bor temelli kanser ilacı araştırmaları yapılacak. 2018 yılında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Alim Yıldız’ın direktifleri doğrultusunda oluşturulan Kanser Araştırma Grubu’nun çalışmalarını daha iyi şartlarda sürdürülmesini sağlamak amacıyla “İbn-i Sina Sentez Araştırma Laboratuvarı”, Mühendislik Fakültesinde açıldı. Laboratuvarın açılışına Rektör Prof. Dr. Alim Yıldız, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hilmi Ataseven, Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nevzat Aslan, laboratuvar sorumluları Doç. Dr. Neşe Keklikçioğlu Çakmak, Doç. Dr. Koray Sayın ve akademisyenler katıldı. Açılışın ardından laboratuvarda incelemelerde bulunan Rektör Yıldız, yapılması planlanan çalışmalarla ilgili laboratuvardan sorumlu akademisyenlerden bilgi aldı. “Kanser Araştırma Grubu’nun altyapısını güçlendirmiş olduk” İncelemenin ardından açıklamalarda bulunan Rektör Prof. Dr. Yıldız; “2018 yılında Prof. Dr. Hilmi Ataseven’in başkanlığında kanseri tüm yönleri ile ele alarak önleme, tarama, erken tanı ve tedavi ile ilgili tıbbi ve sosyal çözüm önerileri geliştirmek için Sivas Cumhuriyet Üniversitesinde interdisipliner ve multidisipliner Kanser Araştırma Grubu oluşturmuştuk. Ayrıca çalışmalar kapsamında kanser tedavilerini kolaylaştıran yapay zeka yazılımı da geliştirmiştik. Bugün bu çalışmalara bir yenisini daha ekleyerek Kanser Araştırma Grubu’nun altyapısını güçlendirmiş olduk” dedi. “Bor temelli ilaç araştırmalarının da yapılması hedeflenmektedir” Laboratuvarda yapılması hedeflenen projelere ilişkin bilgi veren Rektör Yıldız, “Laboratuvarda kansere yönelik ilaç adaylarının geliştirilmesi hedeflenmektedir. Laboratuvar her türlü ilacın sentezlenebileceği gerekli ekipman ve koşullarına sahiptir. Laboratuvarda sadece kansere yönelik değil talep gelmesi hâlinde diğer hedeflere yönelik araştırmalar da yapılabilmektedir. Özellikle 2021 ve 2022 yıllarında ülkemizde bol miktarda bulunan bor temelli ilaç araştırmalarının da yapılması hedeflenmektedir. Kaynak :Basın Bülteni

ABD: AstraZeneca Aşısının Deney Sonuçları Zaman Aşımına Uğramış Bilgiye Dayanıyor

ABD federal sağlık yetkilileri, İngiltere'de Oxford Üniversitesinin ilaç firması AstraZeneca ile geliştirdiği yeni tip koronavirüs (Kovid-19) aşısının ABD'de yürütülen deney sonuçlarının, "zaman aşımına uğramış bilgiye" dayanıyor olabileceğini duyurdu. ABD Veri ve Güvenlik İzleme Kurulu'ndan yapılan açıklamada, AstraZeneca'nın, faydalı veriye ilişkin noksan görüş sağlamış olabileceğinden endişe edildiği belirtildi. AstraZeneca, dün ABD'de 32 bin 449 kişi üzerinde devam eden Kovid-19 aşısının 3. faz çalışmalarının ara güvenlik ve etkinlik analizlerine ilişkin verileri paylaşmıştı. Bağımsız Veri Güvenliği İzleme Kurulunun (DSMB) aşıyla ilgili hiçbir güvenlik sorunu tespit etmediği bilgisine yer verilen açıklamada, Kovid-19 aşısının 65 yaş üstündekilerde yüzde 80, belirtileri önlemede yüzde 79 etkili olduğu, hastanede yatışı ve ağır hastalığı da yüzde 100 engellediği açıklanmıştı. Açıklamada, DSMB'nin, en az bir doz Kovid-19 aşısı olan 21 bin 583 katılımcı arasında yaptığı incelemede damarda kan pıhtılaşmasına ilişkin olaylarda artan bir riske rastlamadığına dikkat çekilmişti. ABD'de AstraZeneca aşısının kullanımına izin verilmesi için Gıda ve İlaç Dairesi ile Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerinin, bağımsız danışma komitelerinin sağladığı verinin kapsamlı değerlendirmesinin ardından aşıyı onaylaması gerekiyor. Oxford-AstraZeneca tartışması Kovid-19'a karşı geliştirilen ilk aşılardan Oxford-AstraZeneca'nın uygulanması, bazı ülkelerde, kanda pıhtılaşmaya yol açarak damar tıkanıklığı ve akciğer embolisi gibi durumlara neden olabileceği şüphesiyle geçici olarak durdurulmuştu. Dünya Sağlık Örgütü aşının faydalarının risklerinden fazla olduğunu belirterek "Hayat kurtarmak için kullanımı devam etmelidir." açıklamasını yapmıştı. Avrupa Birliği İlaç Ajansı ve İngiltere İlaç ve Sağlık Ürünleri Düzenleme Kurumu da aşının kullanılması tavsiyesinde bulunmuştu. Kaynak :AA

İSEK Koordinatörü Öztürk,Sağlık Sektörünün Salgın Karnesini Değerlendirdi

İSEK Koordinatörü Cengizhan Öztürk, "Özellikle farklı yerel ve ulusal fonların hayata geçirilmesiyle yenilikçi projelerin geliştirilmesi ve kamu tarafında sağlık odaklı tematik programların gündeme alınması, sektörün geleceği için umut verici" dedi Teknopark İstanbul’un koordinasyonunda yürütülen İstanbul Sağlık Kümelenmesi (İSEK) Koordinatörü Cengizhan Öztürk, 'Özellikle farklı yerel ve ulusal fonların hayata geçirilmesiyle yenilikçi projelerin geliştirilmesi ve kamu tarafında sağlık odaklı tematik programların gündeme alınması, sektörün geleceği için umut verici.' açıklamasında bulundu. Teknopark İstanbul açıklamasında görüşlerine yer verilen Öztürk, Kovid-19 salgınının ilk yılı geride kalırken Türk sağlık sektörünün bu dönemde ortaya koyduğu performansa ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kovid-19 salgını döneminde tıbbi cihaz sektörünün, kritik temel sarf malzemelerden yüksek teknoloji içeren ürünlere kadar yerli üretim kapasitesinin yeterliliğine odaklandığını aktaran Öztürk, kamu-sanayi iş birliklerinde de istenen seviyede olmasa da umut verici gelişmelere şahit olunduğu kaydetti. Öztürk, şu bilgileri verdi: 'Özellikle farklı yerel ve ulusal fonların hayata geçirilmesiyle yenilikçi projelerin geliştirilmesi ve kamu tarafında sağlık odaklı tematik programların gündeme alınması, sektörün geleceği için umut verici. Bundan sonraki süreçte özellikle ürün geliştirme ve pazara çıkış süreçlerindeki engellerin hızlı bir şekilde ortadan kaldırılması, yeni yatırımların önünün açılması ve sağlık dikeyindeki yatırımların artması sektörü global seviyede rekabetçi bir hale gelmesini sağlayacak.' - 'Sektörün problemleri çözülürse küresel arenada rekabetin önü açılacak' Öztürk, kümelenmenin salgında en büyük eksikliğin sektörün mevcut durumunun hızlıca analiz edilip eksiklikleri tamamlamak için aksiyon planlarının katılımcı bir süreçte ortaya konamaması olduğu belirterek, sektörün mevcut projeler ve ürünlerin bir sonraki aşamaya geçişlerini desteklemesine karşın, farklı seviyeler için farklı destek mekanizmalarının eksik kaldığını ifade etti. Kümelenme olarak yeni aksiyon planlarında bu eksik noktaların giderilmesi için gerek sektör temsilcileri gerekse kamuyla yoğun iletişim yürütmeye hazırlandıklarını aktaran Öztürk, şöyle devam etti: 'Tıbbi cihaz sektöründe pandemi öncesi dönemden başlayan geri ödemelerle ilgili problemler bu dönemde de devam etti. Sektörde bu tür problemlerin çözülmesi halinde ülkemizin sağlık endüstrisinde küresel arenada rekabet edebilir seviyeye gelecek. Sağlık sektöründe pandemi sonrasında 'yeni teknoloji' odaklı önemli gelişmeler yaşanacak ve sağlıkta dijitalleşme artacaktır. Bu dönemde özellikle girişim şirketlerinin aldığı hızlı aksiyonlar oldu. Tüm sektörleri dönüştüren girişim faaliyetlerinin sağlık sektöründe de etkileri katlanarak artacak. Özelikle derin teknolojilere odaklanan sağlık teknolojileri girişimleri sektörün önümüzdeki dönemde önemli bir ivme yakalamasını sağlayacak. Ayrıca ülkemizde yenilikçi teknolojilerin yanı sıra yerli üretimi olmayan geleneksel ürünlerin de yerlileştirilmesiyle ilgili çalışmalara başladı.' - Teknopark İstanbul’da 8 temiz oda ile 12 ıslak-kuru laboratuvar alanı çalışmaları hız kazandı Açıklamada verilen bilgilere göre, salgın döneminde İSEK koordinatörü Teknopark İstanbul kapsamında öne çıkan projelerin başında Tematik Biyokuluçka alanıyla ilgili faaliyetler geldi. Bu kapsamda 3. Etap A Blok’ta inşaatına başlanan modüler kabin sistemli, tıbbi cihaz ve biyoteknoloji çalışmaları için elverişli, Class 7 standartlarında ortak kullanıma uygun, ürün geliştirme süreçlerinde kritik olan 8 adet temiz oda ile 12 adet ıslak-kuru laboratuvar alanı kurgu çalışmaları hız kazandı. Kaynak: AA

Abdi İbrahim’e "İlaç Sektöründe Yılın En İtibarlı Şirketi" Ödülü

Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. Oğuzcan Bülbül, "Ödülümüzün insanlığın ve ülkemizin içinden geçtiği pandemi dönemine rast gelmiş olması, onun anlam ve değerini daha da artırıyor" dedi Abdi İbrahim, The One Awards’ta 'İlaç Sektöründe Yılın En İtibarlı Şirketi' seçildi. Abdi İbrahim'den yapılan açıklamaya göre, pazarlama sektörünün en önde gelen yayınlarından Marketing Türkiye’nin, Akademetre Research & Strategic Planning tarafından gerçekleştirilen İtibar ve Marka Değer Performans Ölçümü araştırmasını baz alarak düzenlediği The ONE Awards 2020 Bütünleşik Pazarlama Ödülleri sahiplerini buldu. Bu yıl 7’ncisi düzenlenen ve çevrim içi gerçekleştirilen etkinlikte, toplam 12 ilde bin 200 kişiyle görüşülerek gerçekleştirilen araştırmaya göre 53 kategoride sektörlerinde yıl içinde itibarını en çok artıran markalar ilan edildi. Etkinlikte, Abdi İbrahim de İlaç Sektörü kategorisinde 'Yılın En İtibarlı Şirketi' ödülüne layık görüldü. Açıklamada görüşlerine yer verilen Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. Oğuzcan Bülbül, zorlu geçen bir yılda bu denli prestijli bir ödüle layık görülmekten büyük mutluluk duyduklarını belirterek, yılın en itibarlısı seçilmenin, pek çok ödülden daha kıymetli olduğunu vurguladı. Bülbül, şu değerlendirmelerde bulundu: 'Ödülümüzün insanlığın ve ülkemizin içinden geçtiği pandemi dönemine rast gelmiş olması, onun anlam ve değerini daha da artırıyor. Pandemi süreci, bazı sektörlerin ülkeler için önemini net bir biçimde ortaya koydu. Şüphesiz ki bunların başında ilaç sektörü geliyor. 109 yıldır bu topraklarda şifa dağıtan, ülkemizin yüzde 100 yerli ve lider ilaç şirketi olarak bu zor dönemde büyük bir sorumlulukla hareket ettik. 109 yıldır devam eden iyileştirme yolculuğumuzda sayısız defalar yaptığımız gibi bundan sonra da dokunduğumuz hayatları iyileştirmeye devam edeceğiz. Çabalarımızın karşılıksız kalmaması, tıpkı bugün olduğu gibi çok anlamlı ödüller almamız bizi mutlu ediyor ve bize ilham veriyor. Bundan sonra da iklim değişikliği ile mücadele ve bu çerçevede 2030 yılında karbon nötr Abdi İbrahim olma hedefimiz ve hayata geçireceğimiz toplumsal yatırım programlarıyla hayatı ve geleceği iyileştirmeye devam edeceğiz.” Kaynak : AA

Genetik Saflaştırma Yöntemiyle Yerli Havuç ve Brokoli Tohumu Geliştirildi

Pamukkale Üniversitesi'nde yapılan 'Kışlık sebzelerde çeşit geliştirme projesi' kapsamında yerli brokoli ve havuç tohumu geliştirildi. Pamukkale Üniversitesinde yerli tohum geliştirilmesi için yürütülen proje kapsamında brokoli ve havuçta genetik saflaştırma yöntemiyle yeni tohum çeşitleri elde edildi. AA'nın haberine göre, üniversitenin Bitki Genetiği ve Tarımsal Biyoteknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezinde (BİYOM) TÜBİTAK ile Tarım ve Orman Bakanlığı desteğiyle yürütülen 'Kışlık sebzelerde çeşit geliştirme projesi' kapsamında yerli brokoli, havuç ve soğan çeşitlerine yönelik çalışma yürütülüyor. Merkezde yürütülen biyoteknolojik ıslah çalışmalarıyla geliştirilen soğan türlerinde tohum üretimi aşamasına gelinirken, brokoli ve havuçta da saflaştırma çalışması tamamlanan çok sayıda çeşidin tohumlarında deneme ekimlerine geçildi. Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı enstitülere gönderilen tohum çeşitleri, kalite analizi ve deneme üretimlerinin ardından tohum firmalarına ve çiftçilere sunulabilecek. Projede görev alan PAÜ Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Ramazan Alan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, büyük ölçüde ithalatla karşılanan brokoli ve havuçta yerli çeşitler geliştirmek üzere çalışma yaptıklarını belirtti. Özel besi ortamlarında kültüre alınan polenlerden genetik olarak saflaştırılmış brokoli ve havuç çeşitleri geliştirdiklerini aktaran Alan, kökenleri polen hücrelerinden gelmesine rağmen bu bitkilerin büyüdükleri zaman normal bir brokoli veya havuç olarak geliştiğini ve aynı özellikleri koruyarak kendi tohumlarını ürettiklerini ifade etti. Geliştirdikleri tekniklerle bitki türlerinde ıslah süresini birkaç yıla indirebildiklerini anlatan Alan, şu bilgileri verdi: "Elde ettiğimiz saflaştırılmış tohumları, Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı enstitülerde projede görevli ıslahçı arkadaşlara devrediyoruz. İnşallah bunlar birkaç yıl içerisinde yeni çeşitler olarak sofralarımıza gelecek. Brokoli ve havuçta değerli çeşitler genellikle yurt dışından getirilen tohumlarla üretiliyor. Yani iyi tohumluk ihtiyacı ithalat yoluyla karşılandığı için bunların üretim maliyeti artıyordu. Tamamen ülkemize ait ve saflaştırılmış materyallerle tohumlarımızı bir daha yurt dışına ihtiyacımız olmayacak şekilde kendimiz üretebileceğiz ve gönül rahatlığı ile tüketebileceğiz." Tarımda yüksek verim ve kaliteli üretim için ticari potansiyeli olan, zararlı böceklere, hastalığa neden olan organizmalara ve stres koşullarına karşı dayanıklı çeşitlere ihtiyaç duyulduğuna işaret eden Prof. Dr. Alan, bu tohumların geleneksel yöntemlerle ıslahının yıllar aldığına dikkati çekti. Alan, biyoteknolojik yöntemlerle brokolide bir yıl, havuçta 2 yıl, soğanda 2-3 yılda ıslahın tamamlandığını ve çok fazla sayıda çeşit adayı üretme şansına sahip olunabildiğini de sözlerine ekledi. 3 BİN HAVUÇ İÇİN DENEME SÜRECİ BAŞLADI Ekipte görev alan Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fevziye Çelebi Toprak ise proje kapsamında polen hücrelerinden farklı renk ve özelliklerde 6 binden fazla saflaştırılmış havuç ürettiklerini belirtti. Çeşit adayları arasında turuncu, mor, sarı, siyah ve kırmızı türleri olan, her biri ayrı genetik yapıya ve özelliğe sahip bu bitkilerden yaklaşık 3 binini Tarım ve Orman Bakanlığına teslim ettiklerini bildiren Toprak,  "onlar da deneme üretimi yaparak çeşit adaylarını çiftçilerimize gerektiği zaman sunacaklar. İnşallah saflaştırılmış bu yerli tohumlar ülkemiz için hayırlı olur. Havuç çeşitlerinden birine de merkezden esinlenerek Biyom ismini verdik" dedi.

“VIR-7831” Corona Virüs Ölümlerini Yüzde 85 Oranında Azalttı

İngiliz ilaç devi GlaxoSmithKline (GSK) ve ABD’li biyoteknoloji şirketi Vir tarafından geliştirilen   VIR-7831 adlı bir monoklonal antikor ilacının  Covid 19’a bağlı hastaneye yatış (ağır hastalık) ve ölümü yüzde 85 oranında azalttığı duyuruldu. Yapılan açıklamada, ilacın İngiltere, Güney Afrika ve Brezilya’da görülen mutasyonlara karşı da etkili olduğu belirtildi. Aşıya benzer bir etki yapabildiği belirtilen antikorl ilaçları, corona virüs aşılarının küresel düzeyde uzun bir süre kullanılamayacağı düşünüldüğünden büyük bir önem taşıyor. İngiliz ilaç devi GlaxoSmithKline (GSK) ve ABD’li Vir Biyoteknoloji tarafından geliştirilen yeni bir antikor ilacının corona virüse karşı savaşta etkin silahlardan biri olabileceği belirtildi. İki şirket tarafından yapılan duyuruda VIR-7831 adlı monoklonal antikor ilacının üçüncü aşama klinik deneylerinin tamamladığı ifade edildi. İlacın Covid 19’a bağlı hastaneye yatış (ağır hastalık) ve ölümü yüzde 85 oranında azalttığı duyuruldu.  Şirketler, ilacın "yüksek etkililiğinin", Covid-19 nedeniyle daha fazla risk altında bulunan yetişkinlerin erken tedaviyle  hastaneye yatışların durdurulabileceği anlamına geldiğini belirtti.  MUTASYONLARA KARŞI ETKİ GÖSTERDİ Glaxo ve Vir ayrıca,  antikor tedavisinin İngiltere, Güney Afrika ve Brezilya'da ortaya çıkan varyantlara karşı aktif olduğunu gösteren verilerisundu. Şirketler aynı zamanda antikoru vermenin farklı yöntemlerini de inceliyorlar ve ilacın enfekte olmayan yüksek riskli yetişkinlerde Covid-19'u önleyip önleyemeyeceğini araştıran başka bir deneme başlatacaklar. FDA'YA ACİL KULLANIM ONAYI İÇİN BAŞVURACAK Diğer taraftan ilaç şirketleri, 583 hastadan elde edilen verileri inceleyen  denemenin başarısına dayanarak, tedavinin Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi (FDA)diğer ülkelerde acil kullanım onayına başvuracağını açıkladı. Vir'in CEO'su George Scangos, "heyecan verici verilerini antikor tedavisini dünyanın her yerindeki hastalara etkili yeni bir çözüm sunmaya bir adım daha yaklaştırdığını" ifade ederek, “VIR-7831'in Covid-19’un n en şiddetli sonuçlarını önleme ve virüsün mevcut varyasyonlarına karşı koruma potansiyeli kanıtladı.  GSK'nın baş bilim sorumlusu Hal Barron ise çalışmaların cesaret verici olduğunu açıkladı.  GK'NIN KARI YÜZDE 24 YÜKSELDİ Öte yandan Barron, Şubat ayında şirketin net karının, geçen yıl neredeyse dörtte bir oranında arttığını açıkladı. GSK, karının  2020'de yüzde 24 artarak 5,7 milyar sterline (yaklaşık 59 milyar 340 milyon lira)  yükseldiğini söyledi. Gelirlerlerinin  ise yüzde artarak 34 milyar sterline (yaklaşık 355 milyar Türk Lirası) ulaştığını bildirdi. Ekim ayında ABD eski Başkanı Donald Trump'ın Covid-19 tedavisinde de kullanılan ve bir araştırmaya göre aşıya benzer bir etki de yapabildiği düşünülen monoklonal antikorlara dayalı ilaçların, corona virüs aşılarının küresel düzeyde yetmeyebileceği konusu üzerine, devreye girmesi gündeme geldi. Daha önce Elly Lily ve Regeneron tarafından geliştirilen iki ilaç geçen Kasım ayında ABD’de acil kullanım onayı aldı.  MONOKLONAL ANTİKOR NEDİR? Antikorlar "vücudun bağışıklık sisteminin savaşçıları" diye tarif edilebilir. Corona virüs ya da başka herhangi bir patojen vücudunuza girdiğinde antikorlar virüsün dikensi uçlarına yapışarak onun sağlıklı hücrelere girişini engellerler. Fakat insan vücudu bir çok farklı türde antikor üretir. Bunların en güçlülerine "etkisizleştiren antikorlar" deniliyor. Bilim insanları bu antikorları eleyerek en güçlülerini seçiyor, ardından bu antikorlar laboratuvarda çoğltılaram büyük miktarlarda üretimi yapıabiliyor. Bu yöntemle elde edilen antikorlara tek bir antikor hücresinden klonlandıkları için monoklonal antikor ya da mAb deniyor. Kaynak : NTV    

Yerli Karayaka Koyun Irkında Çoklu Doğum Sağlayan Mutant Gen Tespit Edildi

Kırşehir Ahi Evran Üniversitesinin (KAEÜ) desteklediği proje ile yapılan araştırmada, Türkiye'de Karayaka koyun ırkında ilk defa bir doğumda birden çok kuzu elde edilmesini sağlayacak bir gen üzerinde mutasyon tespit edildi. Kırşehir Ahi Evran Üniversitesinin (KAEÜ) desteklediği proje ile yapılan araştırmada, Türkiye'de Karayaka koyun ırkında ilk defa bir doğumda birden çok kuzu elde edilmesini sağlayacak bir gen üzerinde mutasyon tespit edildi.Ziraat Fakültesinden Dr. Öğretim Üyesi Koray Kırıkçı, çoğunlukla Karadeniz Bölgesi'nde yetiştirilen Karayaka ırkı koyunlarda çoklu doğuma etki eden genler üzerinde araştırma yapmak için "Karayaka Irkında Çoklu Doğum Üzerine Etkili Olan Genetik Varyasyonların Araştırılması Projesi"ni hazırlayarak, yaklaşık 4 yıl önce çalışmalara başladı. KAEÜ Bilimsel Araştırma Komisyonu tarafından desteklenen proje kapsamında Samsun, Ordu, Tokat ve diğer bölgelerde yetiştirilen Karayaka ırkı koyunlarından kan örnekleri alan Kırıkçı, üniversitenin laboratuvarında GDF9 geni gibi çoklu doğumda etkili olan bazı aday genler üzerindeki genetik değişimleri araştırdı.Bu çalışma ile çoklu doğum üzerine etkisi olan GDF9 geni üzerinde gen mutasyonu tespit eden Kırıkçı, ortaya çıkarılan mutant alleli (mutant DNA gen dizilimi), Karayaka ırkı koyunları için ilk defa tanımladı.Uluslararası bilimsel bir dergide yayımlanan başarılı çalışmaya ait DNA sekans sonuçları filogenetik ve benzeri çalışmalarda araştırmacıların faydalanabilmesi için Amerikan Ulusal Biyoteknoloji Bilgi Merkezi'ne (NCBI) gönderildi. Merkez, değerlendirmenin sonunda Karayaka ırkında ilk defa bulunan mutant alleli, Türk bilim insanının çalışması olarak kayda aldı. Yapılan çalışmayı AA muhabirine değerlendiren Dr. Öğretim Üyesi Koray Kırıkçı, 3. Tarım ve Orman Şuarası'nda 2023 yılında insan nüfusu kadar küçükbaş hayvan sayısının arttırılması hedefleri doğrultusunda, koyun başına doğacak kuzu sayılarının çoğaltılması için moleküler teknikler kullanarak geleneksel ıslah çalışmalarına genetik katkı vermeyi hedeflediğini söyledi. Avustralya, Yeni Zelanda, Rusya, İran, İspanya gibi ülkelerin çoklu doğum üzerine yaptığı araştırmalardan etkilendiğini vurgulayan Kırıkçı, şöyle devam etti:"Karadeniz Bölgesi'nde Samsun, Ordu, Giresun ve Tokat'ta Karayaka ırkı koyunlardan kan aldık. Elde ettiğimiz bu kanlardan çeşitli teknikler kullanarak DNA elde ettik. Bu gen üzerinde mutant alelleri bulabilmek için sekanslama çalışmaları yaptık. Araştırmalarımızın sonucunda DNA dizilimi üzerinde bulunan bir mutant allel tespit ettik. Ülkemizde ilk defa bu mutant alleli bularak elde ettiğimiz sonucu Amerikan Ulusal Biyoteknoloji Bilgi Merkezi'ne gönderdik.Yaptıkları değerlendirmeden sonra kabul ettiler ve aksesyon numarası aldık." 100 koyundan 180 kuzu elde etme imkanı sağlıyor.Araştırmanın genetik ıslah çalışmaları için ilham kaynağı olacağını ve Türkiye'de farklı genotiplerde bu mutant allel gen çeşidinin çalışılabileceğini aktaran Kırıkçı, "Kültür ırkı koyunlarda yapılan çalışmalarda normal sürülerde 100 koyundan 120 kuzu alınıyor. Mutant allele sahip olan sürülerde ise 100 koyundan 180 kuzu alınıyor. Elde edilen sonuç ülkemiz adına önem arz ediyor. Burada ilk defa mutan varyasyonu tespit ettik. 100 koyundan 20'sinde bu allel tespit edilmiş oldu. Elde ettiğimiz sonuç genetik ıslah çalışmaları açısından umut verici bir fırsat doğuruyor." diye konuştu. Bu araştırmanın gelecekte yerli ırklardaki kuzu verimine olumlu etki yapabileceğine işaret eden Kırıkçı, "DNA düzeyinde yapılacak çalışmalar ile çoklu doğum üzerinde etkisi olan mutasyonların sürü içerisinde tespit edilmesi ve ilgili mutasyonları taşıyan koyunların damızlık olarak elde tutulması gerekmektedir. Böylelikle sürü içerisinde ilgili mutasyonların frekansı arttırılarak çoklu doğum oranları da arttırılabilir." değerlendirmesinde bulundu. Kaynak : AA / Abdullah Yıldız

Almanya, Fransa, İspanya ve İtalya Astra Zeneca Aşısını Askıya Aldı

Almanya Sağlık Bakanlığından yapılan açıklamada, Oxford/AstraZeneca tarafından geliştirilen corona virüsü aşısının kullanımının askıya alındığı açıklandı. Kararın, Alman araştırma kurumu Paul Ehrlich Enstitüsünün tavsiyesi üzerine verildiği ifade edildi. “ASTRAZENECA, AVRUPA’DA ASKIYA ALINIYOR” Aralarında Norveç, İrlanda, Danimarka, Hollanda, Bulgaristan, Avusturya, Estonya, Letonya, Lüksemburg, Litvanya’nın da bulunduğu Avrupa’da birçok ülke, AstraZeneca’nın kullanımını askıya alma kararı aldı. Bu ülkelere Almanya’dan sonra Fransa ve İtalya’da eklendi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avrupa İlaç Ajansı’nın yarınki toplantısına kadar aşılamanın dondurulduğunu duyurdu. İtalya’da bir kişinin aşı olduktan sonra hayatını kaybetmesi nedeniyle Piedmont bölgesinde bir soruşturma açıldı ve savcılık 400 bin doz aşıya el konulmasına karar verdi. İspanya da AstraZeneca tarafından Covid-19'a karşı geliştirilen aşının kullanımını 2 hafta süre ile askıya aldığını duyurdu. ASTRAZENECA: PIHTI RİSKİ YOK AstraZeneca tarafından yapılan açıklamada corona virüsü aşı kaynaklı kan pıhtılaşma riskine dair kanıt olmadığını belirtildi. Açıklamada “10 milyondan fazla kayıttan oluşan güvenlik verilerimizin analizi, AstraZeneca covid-19 aşısı ile herhangi bir belirli yaş grubunda, cinsiyette, toplulukta veya belirli bir ülkede pulmoner emboli veya derin damar trombozu riskinde artış olduğuna dair hiçbir kanıt göstermemiştir ifadeleri yer aldı. Açıklamada ayrıca, Aslında, bu tür olayların gözlemlenen sayısı, genel popülasyona oranla aşılananlarda beklenenden önemli ölçüde daha düşüktür” denildi. AVUSTRALYA: 25 MİLYON AŞILANDI SORUN YAŞANMADI Avustralya’da AstraZeneca tarafından geliştirilen aşının kullanımına devam edileceğini açıkladı. Sağlık bakanlığı yetkilileri Avustralya’da 25 milyon insana, AstraZeneca aşısını uyguladığını ve bir sorun yaşanmadığını ifade etti. Salgın başladığından bu yana Avustralya’da 29.100’den fazla vaka ve 909 ölüm yaşandı. Kaynak:AA

AstraZeneca'nın Geliştirdiği Covid-19 Aşısı için DSÖ'den Açıklama

AstraZeneca aşısının kullanımının bazı ülkelerde askıya alınmasının ardından, DSÖ Küresel Aşı Güvenliği Danışma Komitesi'nin yarın toplanacağı açıklandı. DSÖ Bilim Heyeti'nden Dr. Swaminathan ise, AstraZeneca ve diğer aşıları kullananlara "paniğe kapılmama" çağrısında bulundu. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), küresel çapta farklı firmaların geliştirdiği 300 milyon dozdan fazla yeni tip corona virüs (Covid-19) aşısı uygulandığını ve aşı kaynaklı bir ölüm tespit edilmediğini bildirdi. DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, örgütün İsviçre'nin Cenevre kentindeki merkezinde, video konferans yöntemiyle basın toplantısı düzenledi. Ghebreyesus, AstraZeneca tarafından geliştirilen Covid-19 aşısının bazı ülkelerde kullanımının durdurulmasının ardından yarın DSÖ Küresel Aşı Güvenliği Danışma Komitesi'nin toplanacağını aktardı. Komite'nin Avrupa Birliği'nin (AB) ilaç düzenleyicisi Avrupa İlaç Ajansı (EMA) ile iletişim halinde olduğunu dile getiren Ghebreyesus, şöyle konuştu: "Şu anda çoğu ülkenin karşı karşıya olduğu en büyük tehdit, Covid-19 aşılarına erişim eksikliği. Neredeyse her gün dünyanın dört bir yanından üst düzey siyasetçilerden telefonlar alıyorum ve bana COVAX kapsamında ne zaman aşı tedarik edeceklerini soruyorlar. Bazılarının ümitleri suya düşmüş durumda ve bunun nedenini anlıyorum. Kendi ülkelerinde hiçbir aşı yokken dünyanın en zengin ülkelerinden bazılarının nüfuslarını defalarca aşılamaya yetecek kadar aşı satın aldığını görüyorlar." "PANİĞE KAPILMAYIN" Ghebreyesus'un konuşmasının ardından AstraZeneca aşısına ilişkin sorulara yanıt veren DSÖ Bilim Heyeti'nden başuzman Dr. Soumya Swaminathan, "Şu ana kadar dünya genelinde 300 milyondan fazla doz farklı (Covid-19) aşılar uygulandıktan sonra, Covid-19 aşılarıyla bağlantılı belgelenmiş ölüm bulunmuyor" bilgisini paylaştı. Swaminathan, AstraZeneca ve diğer aşıları kullanan insanlara "paniğe kapılmama" çağrısında bulundu. Covid-19 virüsünün milyonlarca kişinin ölümüne neden olduğunu anımsatan Swaminathan, salgının sona erdirilmesi için aşılamanın şart olduğunun altını çizdi. AstraZeneca'nın geliştirdiği Covid-19 aşısının uygulandığı az sayıdaki kişide kanda pıhtılaşmaya neden olduğu gerekçesiyle geçen haftadan beri bazı ülkeler, aşının kullanımını durdurmaya başlamıştı. DSÖ, 10 Şubat'ta Oxford-AstraZeneca'nın geliştirdiği Covid-19 aşısının, 65 yaş üstü kişiler de dahil olmak üzere yetişkinlerde kullanılması tavsiyesinde bulunmuştu. Kaynak :NTV

ASHRAE'nin Sanal Kış Konferansı 9-12 Şubat'ta Düzenleniyor

120'den fazla oturum içeren eksiksiz bir teknik program, 9-12 Şubat tarihleri arasında düzenlenecek 2021 ASHRAE Sanal Kış Konferansı'nda sunulacak. Teknik program, COVID-19 salgınıyla ilgili birçok sorunu ele alan 40 canlı oturumdan (çoğu canlı Soru-Cevap oturumundan) ve 80'den fazla isteğe bağlı oturumdan oluşan sekiz parça içeriyor. ASHRAE başkanı Charles E. Gulledge III, "Bina sistemlerine ve hazırlığa yönelik mevcut, saygın rehberliğe duyulan ihtiyaç, bugünün ikliminde daha büyük bir öncelik haline geldiğinden, bu önemli konferansa ev sahipliği yapmaktan gurur duyduklarını" dile getiriyor.  "2021 ASHRAE Sanal Kış Konferansı, dünyanın dört bir yanından binlerce endüstri uzmanını ve profesyonelini sadece tesislere konfor sağlamakla kalmayıp aynı zamanda sağlık ve güvenlik de getirmek için ağ oluşturacak, fikir alışverişinde bulunacak ve en son teknoloji çözümleri hakkında bilgi verecek. Toplum liderlerinden gelen güncellemelere ve ödül sunumlarına ek olarak, aşağıda bazı ek konferanslara da yer veriliyor. Dünyanın dört bir yanından katılanların saat dilimlerine uyum sağlamak için sabah erken ve akşam oturumları oluşturuluyor. Öne çıkan canlı teknik oturumlar arasında ; • COVID Kapatma Yoluyla Altyapıyı Yönetmekten Alınan Dersler • MERV 13, HEPA ve UVC: Pandemi süresince binalar ve tesisler nasıl önlemler aldı ve Tesis ve binaları bir sonraki salgına karşı nasıl daha dayanıklı hale getirebiliriz ? • Kontroller için Bugünün En İyi 10 Güvenlik Uygulaması  • İşletme ve bakım başarısı için en iyi uygulamalar • Açılış Konuşmacısı Stephanie Taylor, "Binalar Bizim En İyi İlacımızdır" sunumunu yapıyor Tartışmaları kolaylaştırmak için küçük gruplar ve etkileşimli oturumlar: • Katılımcıların ücretsiz fikir alışverişini teşvik etmek için tartışmalar düzenleyebileceği forumlar düzenlenecektir. • Meet Ups, konferans sırasında "yüz yüze" görüşmek isteyen küçük bir grup insan için gündelik sohbetlere katılmak için iletişim yapısı sunacak • Yuvarlak masa tartışmaları, belirli ilgi alanlarındaki bir moderatör tarafından düzenlenecektir. Katılımcılar, mikrofonları ve / veya web kameraları aracılığıyla birbirleriyle iletişim kurabilir.  • ASHRAE Sanal Kış Konferansı'nda yeni olan teknoloji gösterileri sponsor şirketler tarafından düzenlenecek ve katılımcılara konferans sponsorlarının teknolojisi hakkında daha fazla bilgi edinmek için Zoom aracılığıyla 30 dakikalık etkileşimli bir oturuma katılma fırsatı sunacak.  • Katılımcılar, oturum boyunca etkileşimde bulunabilecek ve sorular sorabilecek. • ASHRAE Sanal Kış Konferansı, ev sahibi komitesi tarafından sunulacaktır.  • Katılımcılar yeni ASHRAE Global Headquarters binasında ve Chicago'nun STACK altyapı veri merkezinde sanal turlara katılabilirler. • Psikometriden Kapanış Performansı: Katılımcılar, ASHRAE'nin müzik grubu The Psychometrics'in performansıyla dinlenebilir.   Sanal konferansa katılmanın maliyeti ASHRAE üyeleri için 249 ABD dolarıdır (üye olmayanlar için yıllık ASHRAE üyeliği dahil 479 ABD doları). Şirket kayıt paketleri 3 veya daha fazla gruplar için de mevcuttur.  Kayıtlı katılımcılara sağlanan imkanlar • İsteğe bağlı konferans kağıt oturumlarından konuşmacılarla planlanmış canlı görüntülü sohbet oturumları • Tüm konferans bildirilerinin indirilebilir kopyaları; • PDH'ler, LEED AP kredileri ve AIA öğrenim birimleri mevcuttur • 18 ay boyunca 120'den fazla teknik oturuma erişim • ASHRAE toplum liderlerinden güncellemeler • Sanal ağ oluşturma etkinlikleri ve sponsor kioskları. Detaylı Bilgi İçin Ashrae

GSK ve Vir Biotechnology,Kovid-19'a Karşı Antikor Tedavisi Çalışmasına Başladı

 GSK ve Vir Biotechnology, hastaneye yatırılmış erişkin yeni tip koronavirüs (Kovid-19) hastalarında 'ACTIV-3' çalışmasına başladıklarını duyurdu. Başlatılan Faz 3 çalışmasıyla 'VIR-7381' antikor tedavisinin etkililiği ve güvenliliği araştırılacak. GSK'den yapılan açıklamaya göre, GSK ve VIR Biotechnology’nin, yüksek riskli hastalarda Kovid-19 nedeniyle hastaneye yatışı önlemek amacıyla sürdürdüğü antikor tedavisinde önemli bir aşamaya gelindi. Kovid-19 için en umut vaat eden tedavilerin ve aşı adaylarının geliştirilmesini hızlandırmak için tasarlanmış Amerika Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) liderliğindeki kamu-özel ortaklığı olan ACTIV programının ACTIV-3 çalışmasında, 13 günden daha kısa süredir hafif ila orta derecede semptomlarla hastaneye yatan, VIR-7831 antikoru ya da plasebo uygulanan 300 katılımcının klinik durumları değerlendirilecek. Çalışma süresince katılımcılara aynı zamanda standart FDA onaylı Kovid-19 tedavi de uygulanacak. ACTIV-3 çalışmasının olumlu sonuçlar vermesi durumunda ise 700 kişinin ek katılımı ile çalışmaya devam edilecek.   - 'Diğer antikorların şimdiye kadar etki göstermediği hastanede yatan hastalar için yarar sağlayabilir'   Açıklamada görüşlerine yer verilen GSK Ar-Ge Başkanı ve Bilimsel Sorumlusu Dr. Hal Barron, Kovid-19 salgınında yeni vaka ve hastaneye yatış oranlarının rekor seviyelere ulaştığını belirterek, 'Dünyanın bu pandemiyle mücadelesine yardımcı olmak için birden fazla seçeneğe ihtiyacı olduğu kesin. Virüsü önlemek, tedavi etmek kısacası virüsle savaşmak için çalışmalar yapıyor ve çeşitli çözümler geliştiriyoruz. Dirence karşı güçlü bir bariyere sahip olan virüsü nötralize etme ve enfekte hücreleri öldürme potansiyeli taşıyan tedavi seçeneğimiz VIR-7831, diğer antikorların şimdiye kadar etki göstermediği hastanede yatan Kovid-19 hastaları için yarar sağlayabilir.' ifadelerini kullandı. Vir İcra Kurulu Başkanı George Scangos da 'Son veriler, antikorların nötralize edici aktivitesinin hastanede yatan erişkinleri Kovid-19'un en ağır sonuçlarından korumak için yetersiz olabileceğini gösteriyor. VIR-7831'in farklılaştırıcı faktörlerinin ve geniş anti-koronavirüs aktivitesinin, bu hastalara yardım etmesine ve gelecekte ortaya çıkabilecek ilgili koronavirüslere karşı hazırlıklı olmamıza katkıda bulunmasını umuyoruz.' açıklamasında bulundu. Kaynak : AA

FDA'dan Türk Şırınga Üreticisine Onay

Salgın nedeniyle ortaya çıkan aşı şırıngası talebine yönelik başta Türkiye olmak üzere dünyada oluşan talebi karşılamak için yıllık üretim kapasitesini 20 milyon TL’lik ek yatırım ve 250 milyon adet artışla yıllık 1 milyar adede çıkaran Set Medikal, ABD Besin ve İlaç Dairesi’nden (FDA) onay aldı. Set Medikal’in Türkiye’nin birinci şırınga üretim tesisi olarak 1977 yılında İstanbul’da üretime başladığını belirten Set Medikal İdare Heyeti Lideri Dr. Ali İhsan Şerbetçi, “Şırınga üretiminde Türkiye’de başkan üretici pozisyonundayız. Kapasitesi prestijiyle yalnızca Türkiye’nin değil, bölgenin de en geniş üretim hacmine sahip olan Set Medikal, yüzde 40’ı bayanlardan oluşan yaklaşık 150 çalışanı ile başta Avrupa olmak üzere; dünyanın birçok ülkesine eser tedariki yapıyor.” diye konuştu. Yıllık 20 milyon dolarlık cironun 6 milyon doları ihracattan Türkiye’de de yüzde 60’lık pazar hissesine sahip olduklarını aktaran Şerbetçi, yıllık 20 milyon dolar civarındaki cirolarının 6 milyon dolarlık kısmının ihracattan geldiğini söyledi. Eser gamlarında 40’a yakın şırınga çeşidinin yanında insülin şırıngaları, hipodermik iğneler, insülin iğne uçları, Serum Seti, Uzatma sınırı, IV Kanül üzere birçok medikal eserlerin bulunduğunu açıklayan Şerbetçi, şunları kaydetti: “Dünyanın birinci 5 şırınga üreticisinden biri durumundayız. ABD’den gelen talepleri karşılamak için bir mühletten beri yürüttüğümüz çalışmaları hızlandırarak bu eser kümelerinde FDA Sertifikası alan Türkiye’deki birinci şırınga fabrikası olduk. Set Medikal sahip olduğu çağdaş ve yüksek üretim kapasite ile dünyada değerli bir yere sahip. Firmamız pandemi nedeniyle ortaya çıkan gereksinimlere bağlı olarak değerli bir ilgi ile karşılaşıyor. Her yıl kıymetli bir büyüme ivmesi ile kesiminde başkan olan firmamız; üretim kapasitesinin artışı ve yeni eserlerin ürün gamına katılması konusunda yatırımlarını bu devirde de kesmeden sürdürmeye devam ediyor. Bu yolda kısa vakit içinde kapasite artırma gayesiyle 50 milyon TL’lik yeni bir yatırım yapmaya hazırlanıyoruz.” “ABD ile pazar altyapı hazırlıklarımız ivmelenerek devam ediyor” Şerbetçi, salgın nedeniyle ortaya çıkan aşı şırıngası talebine yönelik, başta Türkiye olmak üzere dünyada oluşan talebi karşılamak için; mevcut kapasitelerini iki katına çıkardıklarını vurgulayarak, “Yaptığımız yeni ek yatırımlar ile aşı şırıngası kapasitemizi yıllık 500 milyon adete, toplam şırınga üretim kapasitemizi ise 1 milyar adete çıkararak dünyanın birinci 5 şırınga üreticisinden biri olduk. Birkaç yıl öncesine kadar yılda 400 milyon adet şırınga ithal edilen bir ülke durumundan bugün 300 milyon adet ihraç eden bir ülke durumuna ulaştık. Ülkemiz ismine gurur verici olan bu büyüme ivmemizde Sayın Cumhurbaşkanımızın medikal eserlerin üretimi konusunda bölüme gösterdiği teveccüh ve dayanakların de değerli hissesi bulunuyor.” sözlerini kullandı. Set Medikal’in şırınga, insülin şırıngası, hipodermik iğne, insülin kalem iğnesi üzere kümelerde değerli bir üretim kapasitesine sahip olduğunu ve dünyada birçok ülkeye ihracat yaptığını aktaran Şerbetçi,”Pandemiyle birlikte bilhassa son devirde aşı şırıngası noktasında Avrupa başta olmak üzere; dünyadaki bir çok üreticiye tedarikte bulunuyoruz. ABD ile olan iş birliği görüşmelerimiz ve pazar altyapı hazırlıklarımız da ivmelenerek devam ediyor. Öte yandan bölümümüz için olmazsa olmaz durumundaki Ar-Ge’ye her yıl bütçemizden değerli bir hisse ayırıyoruz. Ar-Ge’de altyapısı ve tecrübeli grubumuzla yeni eser geliştirmeleri ve mevcut eserlerin uygunlaştırılması noktasında kıymet yaratmaya da devam ediyoruz.” sözlerini kullandı. Kaynak:AA  

Rus aşısı Sputnik V'nin Türkiye'de Üretimi için Anlaşma İmzalandı

Rus Gamaleya Ulusal Epidemiyoloji ve Mikrobiyoloji Enstitüsünün geliştirdiği "Sputnik V" adlı yeni tip koronavirüs (Kovid-19) aşısının Türkiye'de üretimini birlikte yapacağı Türk ortağı VisCoran İlaç Sanayii'nin Yönetim Kurulu Başkanı Öztürk Oran, AA muhabirinin sorularını yanıtladı. Oran, 20 yılı aşkın süredir sağlık sektöründe ilaç üretimi yaptıklarını, dünyada ve Türkiye'de yeni çıkan ilaç, aşı, test ve kitlerle de ilgilendiklerini söyledi. Dünyada salgın ortaya çıkınca neler yapılabileceği konusunda çalışmaya başladıklarını ifade eden Oran, o dönemde henüz Türkiye'de yerli ve milli aşı üretiminin gündemde olmadığını belirtti. Salgın döneminde ilk defa Rusya'da Kovid-19 aşısına ilişkin açıklamaların yapıldığını hatırlatan Oran, "Rusya, bu aşıyı diğer ülkelerde de üretmek istediği açıkladı. Rus aşısını üreten Gamaleya Enstütüsünün, Rusya Doğrudan Yatırım Fonu (RDIF) bağlantısı var, bu fonun şemsiyesi altında. Biz RDIF üzerinden görüşmelere başladık. Görüşmeler belli bir seviyeye gelince 16 Ağustos'ta Türkiye'de anlaşma imzaladık. Anlaşmayı yaparken üretimin Türkiye'de yapılmasını önerdik ve bu talebimiz kabul edildi. Teknoloji transferi Rusya'dan gelecek, üretim Türkiye'de olacak. Bir nevi yerli bir ürün olacak." diye konuştu. Oran, aşıyla ilgili Rusya'dan kendilerine ulaşan bilgi ve belgeleri, gerekli incelemelerin ve prosedürlerin yerine getirilmesi amacıyla Sağlık Bakanlığına ulaştırdıklarını bildirdi. Rus tarafının "aşı konusunda Türk firmayla anlaştık" açıklamasının ardından kamuoyunda bir merak olduğunu belirten Oran, "Biz ruhsat alana kadar anlaşmayı açıklamayı düşünmüyorduk. Şu aşamada üretim yerleriyle ilgili teknoloji transferinin peşindeyiz. Eş anlı olarak Sağlık Bakanlığındaki prosedürler de yürüyor. Teknoloji transferi ve Sağlık Bakanlığındaki prosedürler bittikten sonra aşıya kullanım izni alınacak. Ardından Türkiye'de pilot üretim yapılacak ve seri üretime geçilecek." ifadelerini kullandı. "Öncelik ülkemizin ihtiyacı" Öztürk Oran, Türkiye'de aşı üretimi yapabilecek altyapıya sahip 4-5 firma bulunduğunu söyledi. Kendilerinin de aşı üretimi için bu şirketlerle görüşmeler yaptığını ifade eden Oran, "Rus Sputnik V aşısının Türkiye'deki üretim partneriyiz. Türkiye'deki üretim yerine de birlikte karar vereceğiz. Aşı üretiminin ülkemize önemli katkıları olacak. Öncelikle ülkemizin ihtiyacını karşılayacağız. Sonra ihracat düşünülecekse buna birlikte karar vereceğiz." dedi. Rus aşısının, 20 yıllık araştırma geçmişi olduğunu ve Ebola hastalığı için yapılan bir çalışmanın sonucu olarak bulunduğunu aktaran Oran, bu aşının Türkiye'de üretilmesi durumunda Rusya'dan ülkeye bir know-how transferi gerçekleştirilmiş olacağını söyledi. Oran, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Türkiye ihracat üssü olabilir. Türkiye'nin ihtiyaç fazlasını başka ülkelere ihraç etmek de mümkün olabilir. İleriki tarihlerde buradaki tesisler talebi karşılayamazsa tesis yatırımı da söz konusu olabilir. Şu aşamada acil kullanım izni alınacak. Zaman sıkıntısı nedeniyle seri üretim için hazır tesisler araştırıldı. Vakit olsaydı burada yeni bir tesis yapılacaktı ve üretim orada gerçekleştirilecekti. Salgın nedeniyle şu aşamada hazır tesisleri tercih ettik." "Pek çok ülke Rus aşısını tescil ettirdi" VisCoran İlaç Sanayii Yönetim Kurulu Başkanı Oran, dünyada halihazırda birkaç ülkenin aşısının kullanıldığını ve çeşitli ülkelerde de aşı çalışmalarının sürdüğünü anlattı. Aşılar arasında "şu daha iyi, bu aşı daha üstün" şeklindeki açıklamaların yersiz olduğunu, zaten bu aşıların Dünya Sağlık Örgütü ve ilgili kurumlardan onay alması gerektiğini belirten Oran, Türkiye'nin ilaç ve aşı üretiminin dünya standartlarında olduğunu vurguladı. Oran, Sputnik V aşının 3. faz çalışmasının 44 bin kişide yapıldığını, sonuçların olumlu olduğunu ve Rusya'da şu ana kadar 2 milyona yakın insanın aşılandığını bildirdi. Dünyada pek çok ülkenin Rus aşısını tescil ettirdiğini ve üretim görüşmeleri yaptığını aktaran Oran, şunları kaydetti: "Rusya'nın yanı sıra Belarus, Arjantin, Birleşik Arap Emirlikleri, Macaristan, Sırbistan, Bolivya, Cezayir, Filistin, Venezuela, Paraguay ve Türkmenistan'da da aşı tescil edildi. Sputnik V, Rusya dışında ilk olarak Hindistan'da üretilmeye başlandı. Rusya, Hindistan'ın ardından Güney Kore, Çin, Brezilya, Belarus ve Kazakistan ile de üretim anlaşmasına vardı." "Dünyanın en hızlı Kovid-19 tespit kiti" Öztürk Oran, salgın döneminde dünyanın en hızlı Kovid-19'u tespit eden kiti ürettiklerini belirterek, "PharmaNona firmamız, 15 saniye gibi kısa bir sürede Kovid-19 tespiti için idrar kiti üretti. Şu anda dünyanın pek çok ülkesinde kullanılıyor ve çok sayıda ülkede de kullanım için resmi izinler alınıyor." dedi. Testin önce Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü, ardından Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tarafından onaylandığını, Sağlık Bakanlığınca da ruhsatlandırıldığını hatırlatan Oran, etik kurul onayı ile yapılan klinik çalışmalarda testin doğruluk oranının mevcut testlere göre daha fazla olduğunu söyledi. Yurt dışından da yoğun talep aldıklarını belirten Oran, Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, İtalya, Çekya, İspanya, İsviçre, Slovakya, Polonya, Japonya, Meksika, Kanada, Rusya, Libya ve Irak'tan distribütörlük alındığını, ABD'de de FDA onayı beklendiğini sözlerine ekledi. Kaynak :AA

İlaç İşleme ve Üretim Tesisleri İçin Doğru Endüstriyel Vakum Seçimi

"Az ile Daha Fazlasını Yapın." Bugünün Ekonomisindeki Yeni Mantra Pek çok sektördeki şirketler, sınırlı kaynaklardan en yüksek verimi elde etmek için operasyonların ince ayarını yapmak için "doğru boyutlandırma" zorluğuyla karşı karşıya. İlaç üretimi bir istisna değildir ve sıkışmayı hissediyorsanız, yalnız değilsiniz. Roland Berger Strategy Consultants tarafından hazırlanan yeni bir rapora göre, artan fiyat ve maliyet baskısı, yasal değişiklikler ve süresi dolan patentler ilaç endüstrisinde daralan marjlara yol açıyor. Ne yazık ki, daralan marjlar daha az kontaminasyon kontrol sorumluluğu anlamına gelmiyor. Aslında, tesisiniz ülke çapında sayısız diğerleri gibiyse, her zamankinden daha ciddi ve daha karmaşık hijyen zorluklarıyla karşı karşıyasınızdır hem de devlet düzenlemelerinin yanı sıra yasal prosedürlere uygunluğu sağlamak zorunda kalırsınız. Çalışanlarınızı, ürünlerinizi ve operasyonunuzu koruma sorumluluğu size aittir. Doğru ortak, endüstriyel hijyen ekipmanı için güvenli seçimi yapmanıza yardımcı olabilir. Bu klavuz yazıda , güvenilir bir vakum tedarikçisinin özel uygulama ve tesis ihtiyaçlarınızı değerlendirmek için soracağı en önemli soruları yanıtlamaya çalışacağız.İşi yapmak için doğru iş ortağı ve doğru endüstriyel elektrikli vakum makinası aramaya hemen başlamanıza yardımcı olacak kaynak yazı paylaşıyoruz. Tesisiniz bir toz toplayıcı veya endüstriyel elektrikli vakum makinası gerektiriyor mu? Bu iki terim genellikle birbirinin yerine kullanılır, ancak toz toplayıcılar ve vakumlar çok farklı makinelerdir. Bir toz toplayıcı yüksek hava akışına (cfm) ancak düşük su kaldırma veya emme özelliğine sahiptir. Havadaki tozu etkili bir şekilde toplayabilir ancak zeminden toz tutamaz. Endüstriyel bir vakum sistemi, zeminlerden, ekipmanlardan, tavan kirişlerinden ve duvarlardan döküntü, toz, vb. Toplamak için gereken performansı sağlamak için daha iyi bir hava akışı ve su kaldırma dengesine sahiptir. Hijyen ihtiyaçlarınızı ne tür bir vakum makinası karşılayacak? Farmasötik veya nutrasötik ortamlarda kullanıma uygun olmayan elektrikli süpürgeleri vardır - örneğin, atölye tipi elektrikli süpürgeler gibi. Bu vakumlar, ilaç endüstrisinin zorlu hijyen taleplerini karşılamak için tasarlanmamıştır. Yüksek kaliteli filtrelemeleri yoktur ve sterilize edilmesi zor malzemelerden yapılmıştır. Bunun yerine, farmasötik bir ortamda kullanılmak üzere tasarlanmış yüksek performanslı endüstriyel vakum makinelerine odaklanın. Vakum temizoda ortamında kullanılacaksa, Uluslararası Standardizasyon Örgütü (ISO) tarafından belirlenen zorlu standartları karşılamalıdır. ISO 14644-1, izin verilen partikül boyutu ve izin verilen konsantrasyon seviyelerine göre belirlenen hava temizliği için yönergeler belirler. Bu standarda uygunluk, HEPA ve / veya ULPA filtreli özel bir Temizoda vakumu gerektirir. Bir tesis içinde farklı amaçlar için - hijyen görevleri - için farklı süpürgeler seçmeyi düşünün. Bir modeli çok ince esnetmeyin; üretim hatlarında kapsamlı hijyen için en iyisi olabilir, ancak sıvıların taşınması için tasarlanmamıştır. Tüm hijyen ihtiyaçlarınızı belirlemeye çalışın ve ardından farklı hijyen senaryoları için uygun vakumları seçin. Elektrikli vakum makinası ne sıklıkla çalışır durumda olacak? Kullanım süresi, doğru vakumu seçmeye başlamanıza yardımcı olacaktır. Planlanmış bir hijyen rejimindeki tabletleme odaları veya temizodalar, tek fazlı bir elektrikli süpürge kullanımından yararlanacaktır. Tek fazlı makineler, üretim ekipmanının çevresinin genel temizliği için çok uygundur. Ayrıca, bu ekipman sürekli olarak çalıştırılmayacaksa, tek fazlı bir vakumu doğrudan üretim ekipmanına (tablet işleme hatları gibi) bağlayabilirsiniz. Vakumunuzu doğrudan üretim hattı ekipmanına bağlamak, ince tozun yayılmasını en aza indirir ve tüm atık malzemeleri işçilerden uzak tutar. Sürekli kullanım veya 7/24 işlemler için, en ekonomik konfigürasyon olduğundan üç fazlı bir vakum kullanın. Tek fazlı bir motora kıyasla, üç fazlı bir uzun süreler boyunca daha yüksek verimlilikle çalışacaktır. Temelde, üç fazlı bir vakum, daha azıyla daha fazlasını yapan doğru boyutlandırmanın en iyi örneğidir. Vakumunuzu işleme ekipmanına entegre etmeyi planlıyorsanız, bu makine hakkında olabildiğince çok şey öğrenin. Makine başına bağlantı noktası sayısı ve bağlantı noktası başına hava akışı gibi özellikleri arayın ve bu bilgileri vakum tedarikçinize verin. Bu bilgilerle donanmış olarak, ihtiyaçlarınız için en iyi vakum hakkında daha bilinçli bir tavsiyede bulunabilirler. Tesisinizde ne tür elektrik hizmeti mevcuttur? Elektrikli endüstriyel elektrikli süpürgeler, kendilerine güç sağlayan motorların boyutuna ve türüne bağlı olarak çeşitli farklı voltaj veya amper gereksinimlerine sahiptir; bu, genellikle uygulama gereksinimi veya eldeki hijyen görevleri tarafından belirlenir. Bazı küçük makineler tek fazlı, 15 veya 20 amperlik, 120 voltluk elektrik hizmetinde çalışabilirken, diğer vakumlar üç fazlı güç gerektirir. Vakumun çalışacağı yerdeki uygulama ihtiyaçlarının belirlenmesi önemlidir, böylece makine mevcut hizmet tipine veya en iyi çözümü sağlayan makinenin taleplerine uygun hizmete uygun şekilde eşleştirilebilir. Tozunuz yanıcı mı? Derecelendirildi mi? Ulusal Yangından Korunma Derneği (NFPA), yanıcı tozu 420 mikron veya daha küçük çapta olan ve havada dağıldığında ve tutuştuğunda yangın veya patlama tehlikesi oluşturan herhangi bir ince bölünmüş katı malzeme olarak tanımlar. Yanıcı Toz Ulusal Vurgu Programında (NEP), OSHA, yanıcı tozu, "partikül boyutu veya şekli ne olursa olsun, havada veya başka bir oksitleyici ortamda askıya alınmış bir yangın veya parlama tehlikesi sunan partikül katı" olarak tanımlar. Aktif farmasötik bileşenler ve eksipiyan bileşenler yanıcı toza neden olabilirken, tabletler dahil oral katı dozaj üretim hatları bu tür tozlardan en fazla risk altındadır. Farmasötik bileşenlerin çoğu tozdur ve dolayısıyla havada taşınan tehlikeli toz haline gelme eğilimindedir. Ulusal Elektrik Kodu (NEC), tehlikeye bağlı olarak elektrikli ekipman için özel gereksinimler hakkında rehberlik sağlar. Yerleri türe, koşullara ve doğaya göre sınıflandırır. Özel laboratuarlar veya OSHA, yanıcılık ve sınıflandırma için malzemeyi test edebilir ve derecelendirebilir. Yetkili makam (AHJ), tozun yanıcı olup olmadığına ve "patlamaya dayanıklı / toz tutuşmaz" vakum gerektirip gerektirmediğine ilişkin nihai kararı verecektir. Yanıcı tozla çalışan tüm tesislerin patlamaya dayanıklı bir vakuma ihtiyacı yoktur. Hijyen ihtiyaçlarınızı karşılamak için ne tür filtrasyon gereklidir? Toplanacak malzemenin parçacık boyutunu göz önünde bulundurun. Farmasötik üretim ortamında, HEPA filtreli bir vakum kritiktir - veya tozunuza ve ortamınıza bağlı olarak bir ULPA filtresi gerekebilir. HEPA filtreleri 0,3 mikron dahil tüm partiküllerin% 99,97'sini tutar. ULPA filtreleri 0,12 mikron dahil tüm partiküllerin% 99,999'unu tutar. Ürüne göre tasarlanmış, eklenti olarak yenilenmemiş gerçek HEPA filtreli bir vakum seçtiğinizden emin olun. Buna ek olarak, Temizodalar ve kontrollü ortamlar için IEST (Çevre Bilimi ve Teknolojisi Enstitüsü) Standartlarını ve Önerilen Uygulamaları (RP) karşılayan bir HEPA vakum seçin. En yüksek çalışma verimliliği için, bir vakumun, vakum içinde hareket eden parçacıkları yakalamak ve tutmak için bir dizi aşamalı olarak daha ince filtre kullanan çok aşamalı, kademeli bir filtreleme sistemine sahip olması gerekir. Bu çok aşamalı tasarım, ana filtrelerin hızlı bir şekilde tıkanmasını önler ve zamanla motor aşınmasını ve yıpranmasını en aza indirir. İdeal olarak, bir vakumlu filtreleme sistemi, bol miktarda yüzey alanına sahip büyük boyutlu ana filtreler kullanmalıdır. Daha geniş yüzey alanları, hava-kumaş oranını optimize eder, filtredeki hava akışını yavaşlatır ve vakumun, tıkanmayı en aza indirirken uzun süreler boyunca büyük hacimli malzemeleri kolayca toplamasını sağlar. Bu, vakumun durma süresini ve bakımını azaltmaya yardımcı olur. Temizoda uygulamaları için, vakum içindeki filtre konumu da kritiktir. Yukarıda bahsedildiği gibi, farmasötik üretim için ISO standartları çok katıdır; bu nedenle, tek fazlı evrensel motorlara sahip Temizoda vakumları, hava akışı ve egzoz akışındaki partikülleri yakalamak için yukarı ve aşağı yönde karbon filtrelere sahip olmalıdır. Motorun önüne yerleştirilen bir "yukarı akış" filtresi, motoru korur ve vakumun ömrünü uzatırken, "aşağı akış" filtresi - motorun arkasına yerleştirilir - motorun komütatörü ve karbon fırçaları tarafından oluşturulan tozu, var olmasını engellemek için yakalar egzoz akışı yoluyla çevreye geri salınır. Aşağı akış filtreleri ayrıca motor bakımı sırasında çalışanların korunmasına yardımcı olur. Doğru filtreleme ile temiz temiz hava daima vakumun arkasından dışarı atılmalıdır, Herhangi bir zamanda ne kadar materyal toplanacak? Bu soruyu yanıtlamak göründüğünden daha zordur, çünkü farklı türden toplanmış malzemeler çok farklı yer kaplar. Bu nedenle, ihtiyaçlarınızı abartmak veya küçümsemek kolaydır. Birincil göreviniz ince tozları toplamaksa, düşündüğünüz kadar toplama kapasitesine ihtiyacınız olmayabilir. Tozlar bir kez toplandıktan sonra toplama tankında çok fazla yer kaplamaz. Nihayetinde, ihtiyaçlarınızın doğru bir şekilde değerlendirilmesini sağlamanın tek yolu, tesisinizde bir gösteri ayarlayabilecek bir vakum üreticisi veya dağıtıcısı ile çalışmaktır. Bu şekilde, ekiplerinizin her gün karşılaştığı gerçek hayat senaryolarında farklı vakumlar ve koleksiyon yapılandırmalarını deneyebilirsiniz. Hijyen ihtiyaçlarınızı hangi toplama seçenekleri karşılayacak? Korozyona dayanıklı paslanmaz çelik vakumlar, çok az atık kalıntısı ile veya hiç iz bırakmadan hızlı bir şekilde temizlenebildikleri için dekontaminasyonu ve sterilizasyonu kolaylaştırdığından ilaç endüstrisi için idealdir. Bu vakumlar ile kullanılacak toplama kapları için çeşitli seçenekler vardır. Standart kağıt torbalar, büyük miktarlarda tehlikeli olmayan malzemeleri yakalar. Hava dış selüloz tabakasından geçerken ince parçacıkları yakalayan iç astarlı iki katlı bir yapıya sahiptirler. Kağıt torbalar, kolay toplama ve imha için büyük parçacıkları yakalar. Polyliner, bir toz bulutunu önlerken rahatsız edici malzemeleri - hatta tehlikeli malzemeleri - atmanın harika bir yoludur. Astarın tamamını kaldırarak büyük miktarda tozu ve kiri hızlı ve kolay bir şekilde temizleyebilirsiniz. İletken polietilenler, vakumla topraklanmasına yardımcı olur ve yanıcı tozların güvenli bir şekilde toplanması için mevcuttur. Kontrollü maddeleri toplamanız gerekecek mi? Potansiyel olarak tehlikeli maddelerle veya kontrollü maddelerle çalışıyorsanız - veya kontrollü maddeler olabilecek yeni farmasötikler için pilot test yapıyorsanız - her gram ürünü hesaba katmanıza yardımcı olacak bir toplama yöntemine ihtiyacınız vardır. Malzemeyi toplamanın en iyi yolu ya etkili bir koruma için bir polyliner bir vakum teknolojisi ile çözüm üretmektir. Vakum Sistemini sıcaklık kontrollü ortamlarda mı kullanacaksınız? Endüstriyel süpürgeler makul miktarda ısı ve egzoz üretebilir. Bu nedenle, bu makineleri sıcaklık kontrollü ortamlarda kullandığınızda - bazı tabletleme takımları gibi - bu ekstra ısı kaynağını dikkate almanız gerekir. Klima sistemleriniz, ekstra ısıyı kaldırabilir ve yine de süitin içinde gerekli sıcaklıkları koruyabilir. Bununla birlikte, klima sistemi işi güvenli bir şekilde yerine getiremezse, bu durumda vakum egzozu doğrudan vakumdan ve tamamen süitin dışına aktarılabilir. İhtiyaç duyacağınız aksesuarlar hakkında daha fazla ayrıntı için vakum tedarikçinize danışın. Vakumun sıvı toplaması gerekecek mi? Tesisinizde en az bir ıslak / kuru vakum bulundurmak iyi bir fikirdir. Zaman zaman yalnızca küçük miktarlarda sıvı toplamanız gerekse bile, iş için ıslak / kuru bir vakum kullanmanız gerekir. Islak / kuru vakumda, elektrik tehlikelerini önlemek için topraklanmış bir baypas motoru bulunur. Yalnızca kuru vakumlar, sıvıların toplanmasını sağlayan özelliklere sahip değildir. Yalnızca kuru vakumla sıvı toplamaya çalışmak makineyi mahvedebilir ve ciddi yaralanmalara neden olabilir. En iyi sonuçlar ve daha uzun, daha verimli bir vakum ömrü için, korozyonu önlemek için paslanmaz çelik veya polietilen tanklı bir ıslak / kuru vakum ve aşırı doldurmayı önlemek için otomatik bir kapatma vanası seçin. Hijyen ihtiyaçlarınızı ne tür hortumlar ve aksesuarlar karşılayacak? En yüksek kalitede endüstriyel elektrikli süpürgeler üreten saygın bir üretici ile çalışmanın faydalarından biri, ilaç endüstrisi için özel olarak tasarlanmış çeşitli aksesuarlar bulmanız gerektiğidir. Antistatik, FDA onaylı, polimer yapılı şeffaf hortumlar Temizoda uyumlu çubuklar, toz fırçaları ve aralık başlıkları Sterilizasyon için paslanmaz çelikten veya yüksek dirençli silikondan yapılmış otoklavlanabilir aksesuarlar Borular, kirişler ve ulaşılması zor diğer alanlar için baş üstü temizleme araçları Eğitim ve Bakım Doğru vakumu seçtikten sonra, yeni hijyen planınızın başarısı için operatör eğitimi şarttır. En iyi sonuçlar için satış sonrası eğitim veren bir üretici veya satıcı seçin. Eğitim, temizlenecek alanları ve temizleme yöntemlerini kapsamalıdır. Eksiksiz eğitim, vakum tiplerini, vakum teknolojisini, özelliklerini, işletim prosedürlerini, bakımı ve depola hususunda bilgi sunacaktır. Bilmeniz Gereken Kriterler Filtreleme hakkında bilmeniz gerekenler nelerdir? Bu kılavuzda daha önce bahsedildiği gibi, yüksek performanslı endüstriyel vakumlar, vakumda hareket ederken parçacıkları yakalamak ve tutmak için bir dizi aşamalı olarak daha ince filtre kullanan çok aşamalı, kademeli filtreleme sistemlerine sahiptir. Bu çok aşamalı sistem, filtreleri tıkanmaya ve aşırı aşınma ve yıpranmaya karşı korur. Filtrasyonun ilk aşaması - kağıt torba - büyük partiküllerin çoğunu yakalarken, ana filtre kalan partikülleri motordan geçmeden önce yakalar. Son olarak, HEPA filtreli son aşama, havaya karışmadan önce egzozdaki ince parçacıkları toplar. Vakumlu filtreleme sistemi, motor için ana korumadır ve filtre bakımı, vakumunuz için uzun ömür ve yüksek çalışma verimliliği sağlamanın anahtarıdır. Hava akışının azalmamasını sağlamak için ana filtre düzenli olarak temizlenmelidir. Filtre temizleme sıklığı birkaç faktör tarafından belirlenir - temel olarak toplanan malzeme ve vakumun kullanım süresi. Üst düzey endüstriyel vakum makineleri, operatörün vakumu kapatmadan filtreyi çalkalamasına (ve böylece temizlemesine) olanak tanıyan dahili çalkalayıcı tutamaçlarına ve otomatik ters temizleme sistemleri gibi diğer gelişmiş dahili yöntemlere sahip olacaktır. Filtre çalkalandığında, toz ve döküntü alt toplama odasına düşer. Sonunda, uygun bakım ve temizliğe rağmen, uygun hava akışını engellemek için ana filtreye yeterli parçacık yerleşecektir. Bu olduğunda, filtre değiştirilmelidir. Filtre değişiminin zamanlaması, toplanan malzeme, vakumun ne sıklıkla kullanıldığı ve filtrenin ne kadar iyi korunduğu gibi birçok değişkene bağlıdır. Daha büyük endüstriyel vakum modellerinde, hava akışının ne zaman iyi olduğunu (filtre temiz olduğunu) ve ne zaman engellendiğini (filtre tıkandığını) gösteren manometreler bulunur. Manometreye dikkat edilmesi, operatörün en yüksek performansı korumak için doğru zamanda filtre sallamaları yapmasını sağlar. HEPA filtresinin de temizlenmesi gerekiyor mu? HEPA filtreleri, ana filtre gibi karıştırılmak veya temizlenmek üzere tasarlanmamıştır. Bununla birlikte, uygun ana filtre bakımı, HEPA filtresinin ömrünü de uzatacaktır. Aşağı akışlı HEPA veya ULPA filtrelerinin zamanında değiştirilmesi, elektrikli süpürgelerinizin egzozunun saflığını ve Temizodalarınızın bütünlüğünü korumaya da yardımcı olur. Tipik olarak, HEPA filtreleri bir ana filtreden iki kat daha uzun ömürlüdür ve ana filtrenizi her değiştirdiğinizde değiştirilmelidir. Vakumun anti-statik yapısını nasıl koruyabilirim? Hortumun ucundan ana muhafazaya kadar tüm parça ve aksesuarlar antistatik olmalı ve vakumla tamamen uyumlu olmalıdır. Vakuma eklenen herhangi bir normal veya "statik" parça, tüm makinenin anti-statik doğasını ortadan kaldırır. Bu, bant ve atölye tarzı veya diğer standart hortumlar olmadığı anlamına gelir. Vakumun anti-statik yapısını korumak, yalnızca çalışan konforu ve güvenliği için değil, aynı zamanda ince tozlardan kaynaklanan tozun tutuşma riskini en aza indirdiği için de son derece önemlidir.   Alıntı Kaynaklar OSHA: Yanıcı Toz Ulusal Vurgu Programı OSHA: Safety and Health Information Bulletin (SHIB) (07-31-2005) Endüstride Yanıcı Toz: Yangın ve Patlamaların Etkilerinin Önlenmesi ve Azaltılması FDA: www.fda.gov Çevre Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü: www.iest.org Standardizasyon için Dahili Organizasyon: www.iso.org Kaynak: Blog.GotoPac    

Abdi İbrahim, Covid-19 Aşısı Üretimi için Sağlık Bakanlığından Onay Aldı

Abdi İbrahim, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına karşı geliştirilen aşıları en üst standartlarda üretebilme kapasitesine sahip olduğunu gösteren aşı üretim ve dolum yapma izin belgesini aldı. Abdi İbrahim'den yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, Sağlık Bakanlığı'nın yaptığı incelemeler ve denetimler sonucunda, Abdi İbrahim'e mRNA bazlı aşılar ile inaktif aşıları üretim ve dolum yapma onayını verdiğini bildirdi. Sağlık Bakanlığı'ndan aralık ayında mRNA bazlı veya inaktif aşılar için beşeri aşı üretim ve dolum yapma izin belgesini aldıklarını belirten Barut, "Aşı üretim ve dolumu için hem altyapınızın hem de kalite sistemlerinizin yüksek düzeyde olması gerekiyor. Bakanlığın yapmış olduğu denetimler sonucu verilen bu izinle, AbdiBio tesisimiz ve aşı üretim konusunda yeterliliğimiz bir kez daha tescillenmiş oldu." ifadelerini kullandı. Salgınla mücadelede çözümün parçası olabilmek adına, Ar-Ge ve üretim güçlerini, medikal yetkinliklerini, tüm uzmanlık ve tecrübelerini Türk tıbbının ve hastaların hizmetine sunduklarını aktaran Barut, şunları kaydetti: "Sektör lideri bir şirket olarak toplumumuzun bu zor dönemdeki ihtiyaçlarını dikkate aldık ve bizden beklenen katkıyı en üst seviyede sunmak için çalıştık. Dünyada devam eden aşı çalışmalarını yakından takip ederek, salgını önleyecek aşı alternatiflerinin Türkiye'nin yerli ve milli ilaç şirketi olan Abdi İbrahim tesislerinde üretilmesi konusunda Sağlık Bakanlığı'na izin için başvuruda bulunduk. Yapılan incelemeler sonucu, Sağlık Bakanlığı'ndan, BioNTech ve Moderna tarafından üretilen mRNA bazlı biyoteknolojik aşılar yanında, Rus ve Çinli şirketlerce üretilen inaktif aşıların AbdiBio'da üretim ve dolumu için izin belgesini aldık. Alınan izin belgesiyle hem altyapımızın hem de kalite sistemlerimizin yüksek düzeyde olduğu kanıtlandı." "20 MİLYON AŞIYI ÜRETEBİLECEK KAPASİTEYİZ" Barut, Abdi İbrahim'in aşı üretimi ve dolumu konusunda gereken teknolojiye ve altyapıya sahip olduğunu vurguladı. İlaç sektörünün geleceği olarak gördükleri ve stratejik olarak çok önem verdikleri biyoteknolojiye kayda değer yatırımlarını belirterek, "2018 yılında tamamladığımız biyoteknolojik ilaç üretim tesisimiz AbdiBio atmış olduğunuz en önemli adımdır. Aşı üretimi de dahil olmak üzere biyoteknoloji alanına yaptığımız tüm yatırımlarımızın amacı; ülkemizi biyoteknolojik ilaçların üretiminde bir üretim üssü haline getirmek ve bu stratejik alanda Türkiye'yi söz sahibi olan ülkelerden birisi yapmaktır. Abdi İbrahim olarak şu anda 20 milyon aşıyı üretebilecek kapasitedeyiz. Kovid-19 aşısının daha fazla miktarda üretimi için ek yatırım yapılması gerekirse, bunu da kısa süre içinde yapmaya hazırız." ifadelerini kullandı. Kaynak :Basın Bülteni

Gıda Endstrisi Yeni Üretim Tesisi Yatırımı

Gıda sektöründe yumuşak şeker üretimi yapan Kervan Gıda, fabrikasında 5. hattını devreye alırken, bir yandan da yatırım planı kapsamında Akhisar'da bir fabrika alanı satın aldı.   Şubat Ayında Yeni bir Hat Devreye Alacak Toplamda 85 ülkeye ihracat yapan şirketin Kamuyu Aydınlatma Platformu (KAP)'na yaptığı açıklamada, mevcut fabrikasında 5. Licorice hattını devreye aldığı, yatırım planı çerçevesinde ise Akhisar’da yaklaşık 7 bin metrekarelik bir fabrika alanı satın almasının yanı sıra halihazırda yatırımı süren 5. Jelly hattını da 2021 Şubat ayında devreye alacağı yer aldı. Söz konusu iki yatırımın firmanın yıllık konsolide cirosuna yaklaşık 31,5 milyon dolarlık bir katkı sağlayacağı öngörülüyor. Yüzde 25 Kapasite Artışı Meydana Geldi Halka arz edilen ve hisseleri Aralık'ın ilk haftasında Borsa İstanbul'da işlem görmeye başlayan şirket, busüreçte elde ettiği kaynağın yüzde 22’si ile iç pazarda yapılmakta olan yatırımlarını fonlayacağını duyurmuştu. Firma, KAP’a yaptığı son açıklamada; şirketin konsolide cirosunun yaklaşık yüzde 71’ini oluşturan Jelly ve Licorice kategorilerindeki artan talebi karşılayabilmek hedefiyle yaptığı yatırımlardan biri olan, 5. Licorice hattının devreye alındığını duyurdu.  Böylece firma, yeni hat ile birlikte Licorice üretiminde yüzde 25 kapasite artışı gerçekleştirdi. Kapasite artışının firmanın yıllık cirosuna katkısının ise yaklaşık 6,5 milyon dolar olması tahmin ediliyor.    Yatırımlarına Devam Edecek, Akhisar'a Odaklandı KAP açıklamasında firmanın üretimi artırma odaklı yatırımlarına devam edeceği belirtilirken, Akhisar'daki 16 bin metrekarelik kurulu alanda üretim yapan fabrikanın yanında bulunan 7 bin metrekarelik kapalı alanlı fabrika binası ve arsasının satın alım işleminin tamamlandığı ifade edildi. Akhisar bölgesinin sağladığı düşük operasyonel maliyet ve teşvik avantajları dolayısıyla gelecek dönemde yurt içi yatırımlarının tamamını bu bölgede gerçekleştirmeyi planlayan şirket, bölgesel avantajlar sayesinde üretim ağırlığının bu şehre kaymasının FAVÖK marjlarına da olumlu etki etmesini öngörüyor. Kaynak : ST Endüstri  

ASELSAN Kovid-19 Tespiti için Tanı Kiti Geliştirdi

ASELSAN tarafından Kovid-19 salgını sonrasında başlatılan çalışma sonunda hızla geliştirilen ve patent başvuruları yapılan mikroelektronik optik tabanlı virüs tanı sistemi, klinik test aşamasına geldi Kovid-19 salgınının ortaya çıkmasıyla birlikte ASELSAN Araştırma Merkezi'nde, kimyasal ve biyolojik tehditlerin tespitine yönelik araştırmalar kapsamında elde edilen bilgi birikimiyle Kovid-19 tespitinde kullanacak şekilde bir cihaz geliştirme çalışması başlatıldı. Antikor tabanlı dijital tespite dayanan sistem, mercekler kullanılarak optik yöntemle tespit yapıyor. Hastalardan alınan örnekler tek kullanımlık kasetler üzerinde inkübe ediliyor. Hastadan alınan örneğin yer aldığı kartuş, yapay zeka yazılımıyla analiz ediliyor ve sonuç raporlanıyor. Virüs tanı sistemi, yapısı bozulmamış virüsün, kartuş içinde bulunan ve anahtar-kilit uyumuyla çalışan antikorlar tarafından tutularak optik temelli olarak tespit edilmesini sağlıyor. ASELSAN, sistemin kritik görülen bileşenleri için patent başvuruları yaptı. Bu sistemle Kovid-19, influenza gibi üst solunum yolu enfeksiyonu semptomlarını gösteren virüslerin tek kaset üzerinde aynı anda tespit edilmesi amaçlanıyor. Sistem testleri sırasında antijenler, inaktif ve aktif virüslerle çalışmalar yapıldı ve başarılı sonuçlar alındı. Virüs tanı sistemi için yüzde 99 test doğruluk oranına ulaşılması amaçlanıyor. Sistem, hastane testleri için etik kurul onay aşamasında bulunuyor. Hasta örnekleriyle çalışmalar ise yakında başlayacak. ASELSAN, öncelikli olarak Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşılamayı, ardından ihracatı hedefliyor. - Salgına karşı hızlı çözüm ASELSAN Araştırma Merkezi Müdürlüğü Biyosavunma Araştırma Programları Biriminden Lider Mühendisi Didem Lale Özkan, virüs tanı sistemi konusunda yürüttükleri çalışmalar ve gelinen aşamaya ilişkin bilgi verdi. Şirketin 45 yıldır çok farklı alanlarda savunma sanayisine yönelik yerli ve milli çözümlerle ülke ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştığını hatırlatan Özkan, salgın döneminin, sağlık alanında da yerli ve milli çözümlere ihtiyaç olduğunu ve hızlı çözümler üretilmesi gerektiğini ortaya koyduğunu söyledi. Özkan, kimyasal, biyolojik, radyolojik, nükleer (KBRN) tehditlerin tespitine yönelik bilgi birikimleriyle virüs tanı sistemine odaklandıklarına işaret ederek, "Kendi mühendislerimizin çalışmalarıyla yerli ve milli bir sistem geliştirdik. Mikroelektronik optik tabanlı bu sistemle Kovid-19 virüsünü tespit etmekteyiz." dedi. - Hastanelerin demirbaşı olacak Yeditepe Üniversitesi ve TÜBİTAK Biyogüvenlik Seviye 3 (BSL3) Laboratuvarı'nda onaylı testlerin tamamlandığını ifade eden Özkan, şöyle konuştu: "YÖK KBRN ekibi içinde yer alıyoruz. Üniversitelerimizle de bu anlamda temas halindeyiz. Cihazımız çok yakında hastanelerde yerini alacak şekilde çalışmalarımıza devam ediyoruz. Cihazımız optik tabanlı, dünyada ilk defa bu alanda ürünleştirilmiş bir sistem. Çoklu tanı yapabiliyoruz. Birden fazla hastalığı aldığımız sürüntü örneğiyle tek seferde tespit etme imkanımız var. 'İn vitro' bir sistem. Cihazımızdaki tek kullanımlık kasetleri değiştirerek sınırsız sayıda hastalığın tespiti için uygulama yapma imkanı tasarlayabiliriz. Sadece SARS Cov2 özelinde değil, sürekliliği olan, hastanelerde demirbaşa dönüşebilecek cihaz geliştirdik diyebilirim." Özkan, hastane klinik testlerinin tamamlanmasının ardından cihazın üretim sürecine başlanacağını ve hastanelerde yerini alacağını kaydetti. Kaynak : AA

HTL Teknoloji Tübitak Desteği ile WHO Standartlarına Uygun Mobil Laboratuvar Dizayn Etti

HTL Teknoloji'nin TÜBİTAK desteğiyle dünya standartlarında geliştirdiği ve test aracı olarak dizayn ettiği mobil laboratuvar yurt içinden ve yurt dışından talep görüyor. Tuzla Organize Sanayi Bölgesi'nde faaliyet gösteren ve temiz oda, yüksek biyo güvenlikli tesisler, kuru oda çözümleri üreten HTL Tekno Elektromekanik AŞ'nin (HTL Tekno) açıklamasına göre, Mobil BSL-3 Laboratuvarı, Dünya Sağlık Örgütü'nün belirlediği "biyo güvenlik seviyesi 3" olan standartlara göre dizayn ve imal edildi. TÜBİTAK Teknoloji ve Yenilik Destek Programları (TEYDEB) desteğiyle üretilen laboratuvarla, "testleri en hızlı şekilde değerlendirmek, yüksek biyo güvenlik seviyesine sahip laboratuvar şartlarını ihtiyaç duyulan yerlere sağlayabilmek" amaçlanıyor. Laboratuvar, çalıştıktan sonra bulunduğu ortama hiçbir şekilde virüs bırakmıyor. Gaz, sıvı ve katı tüm atıklar mobil laboratuvarın içinde gerekli işlemlerden geçerek imha ediliyor. Araç, dış ortamla hiçbir şekilde temas etmiyor. Kamyon ve benzeri araçların üzerine konulup istenilen yere kolaylıkla taşınabilen ve aynı gün içinde devreye alınabilen mobil laboratuvarın ilki Kovid-19 testlerinin yapılmasına imkan veriyor. Kovid-19 test sonucu 45 dakikada alınabiliyor Mobil laboratuvarda yapılan Kovid-19 testlerinin sonuçları 45 dakikada alınabiliyor. Bu dönemde TÜBİTAK'ın açtığı bir çağrıyla sunulan ve 450 başvuru arasından seçilen 35 projeden birisi olan laboratuvarda, antikor ve PCR testleri de yapılabiliyor. Araç, salgınlarda erken tanı laboratuvarı görevi görecek ve karantina bölgesinde analiz yapılmasına imkan tanıyacak. BSL-3 seviyesinde yeni tip koronavirüs teşhisi yapan ilk yerli mobil laboratuvar olma özelliği taşıyan laboratuvar, Avrupa ve ABD'de üretilen muadillerine göre fiyat avantajıyla öne çıkıyor. Şu anda yurt içinden önemli kuruluşlar ile görüşmeler sürerken Hollanda, Makedonya, İran, Irak ve Azerbaycan gibi ülkelerden de mobil laboratuvara talep gelmeye başlandı. Kısa süre içerisinde ilk ihracatın gerçekleştirilmesi planlanıyor. "Virüsle mücadelede yeni üretimler çok önemli" Açıklamada görüşlerine yer verilen HTL Teknoloji Yönetim Kurulu Başkanı Naci Sivri, TÜBİTAK'a desteği için teşekkür ederek, şu açıklamalarda bulundu: "Türkiye'de katma değerli üretimin önemi sürekli konuşuluyor. Bu konuda faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Özellikle sağlık alanında yaptığımız çalışmalarla virüsle mücadeleye katkının yanı sıra ülkemize katma değer sağlamayı hedefliyoruz. Koronavirüsü 4 dakikada yok eden ultraviyole (UV) C sterilizasyon cihazları geliştirmiştik. Şimdi de yeni ve benzeri AB ve ABD ülkelerinde bulunabilen bu laboratuvarımızı hayata geçirdik." Kaynak : AA

Boğaziçi Üniversitesite'sinden Milli Aşı için Önemli Adım

Boğaziçi Üniversitesi, Prof. Dr. Nesrin Özören tarafından geliştirilen ve halihazırda Koronavirüs aşısı için kullanılması yönünde çalışmaları sürdürülen “mikro-kürecik” teknolojisiyle ilgili patentlerini Vaccizone firmasına lisansladı. Buna göre Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nesrin Özören tarafından 2020’de kurulan start-up firma, biyoteknoloji çalışmalarını geliştirerek, ürünleştirme süreçlerini yürütecek. Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nesrin Özören ve ekibinin yaklaşık bir yıldır üzerinde çalıştığı Koronavirüs aşısı çalışmaları kapsamında -dünyada bir ilk olarak- Prof. Özören tarafından geliştirilen "mikro-kürecik" teknolojisi kullanılıyor. Teknoloji, aşıların 30 gün boyunca oda sıcaklığında bozulmadan, dirençli bir şekilde etkinliklerini korumalarını sağlıyor ve soğuk zincir ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Boğaziçi Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi A.Ş.'nin koordinasyonunda yürütülen lisanslama süreci Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğünde gerçekleştirilen imza töreni ile resmi olarak tamamlandı. Lisans sayesinde Prof. Özören tarafından 2020'de kurulan Vaccizone firması bünyesinde yürütülecek çalışmalarla, 19 ülkede patentlenen mikro-kürecik teknolojisinden faydalanılarak dünya çapında ticarileştirme çalışmaları yürütülecek. Firmaya ayrıca yatırımcı Dr. Alper Türken ve Tuğrul Başar tarafından finansal kaynak sağlanması konusunda da anlaşıldı. Bu sayede teknolojinin ticarileşmesi yolundaki çalışmaların daha da hız kazanması amaçlanıyor. "TÜRKİYE İÇİN MODEL OLACAK" Boğaziçi Üniversitesi Rektörlük Konferans Salonu'nda yapılan imza töreninde konuşan Rektör Prof. Dr. Mehmed Özkan, sözleşmenin Türkiye için güzel bir model olacağını ümit ettiğini belirtti. Rektör Prof. Dr. Özkan, "Bu proje her şeyden önce insanlık adına faydalı. Bununla birlikte Prof. Dr. Nesrin Özören gibi hocalarımızın olması ve bu noktalara gelmesi de bizim için ayrı bir gurur kaynağı. Bunun Türkiye için çok güzel bir model olmasını ümit ediyoruz, çünkü üniversitemizdeki potansiyellerin çok daha büyük olduğuna inanıyoruz. Bunu ışık tutucu, yol açıcı bir adım olarak görüyoruz. Hayırlı olmasını temenni ediyorum," diye konuştu. "MİLLİ AŞI İÇİN ÖNEMLİ ADIM" Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğretim üyesi ve Vaccizone Firması kurucusu Prof. Dr. Nesrin Özören ise mikro-kürecik patentlerinin firmaya lisanslanmasının çok önemli bir adım olduğunu dile getirerek sözlerini şöyle sürdürdü: "Kanser araştırmaları ve Koronavirüs aşısının geliştirilmesinde kullandığımız mikro-kürecik teknolojisi ABD, Avrupa ve Japonya olmak üzere dünya çapında patentlendi. Boğaziçi Üniversitesi'ne ait olan patent hakları, bu sözleşme sayesinde firmam Vaccizone'ye lisanslanmış oldu. Bu, 2020'de kurulan şirketim ve benim için hayallerimizin gerçekleşmesi anlamına geliyor. Bundan sonra patentli mikro-kürecik teknolojisi sayesinde başta Koronavirüs olmak üzere, grip ve kanser tedavileri için geliştireceğimiz yeni yöntemlerden elde edilecek gelirler firmamızın daha da gelişmesine olanak tanıyabilecek. Ayrıca Boğaziçi Üniversitesi de bu gelirden pay alacak." Vaccizone Yatırımcısı ve Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Alper Türken ise milli aşı teknolojilerinin geliştirilmesinde firmanın çok önemli bir rol üstleneceğini belirterek, "Geçtiğimiz 30 yılda bilgi teknolojileri alanında yaşanan devrimin bir benzeri önümüzdeki 30 yılda biyoteknoloji alanında yaşanacak. Bu devrimin hayatlarımız üzerinde kapsamlı ve dönüştürücü bir etkisi olacak. Türkiye'nin bu alanda özgün teknoloji ve ürünler geliştirme kapasitesini bir an önce kazanması yaşamsal bir öncelik olmalı. Biyoteknoloji alanında ABD, AB, Çin ve Japonya tarafından onaylanmış ilk milli dörtlü patentin lisans hakkına sahip olan Vaccizone'un bu süreçte merkezi bir rol oynayacağına inanıyorum. Bu anlamlı girişimin bir parçası olmaktan mutluyum," dedi. ''TÜRKİYE İÇİN BİYOTEKNOLOJİDE GLOBAL OYUNCU OLMA ŞANSI'' Vaccizone Yatırımcısı ve Yönetim Kurulu Üyesi Tuğrul Başar da biyoteknoloji alanındaki iş birliğinin çığır açma potansiyeli olduğunun altını çizdi. Başar, “Vaccizone'u Türkiye'nin biyoteknoloji alanında global seviyede bir oyuncu olması için ülke olarak elimizdeki en büyük şans olarak değerlendiriyorum. Moleküler biyoloji alanında dünyanın sayılı bilim insanlarından Prof. Nesrin Özören'in liderliğinde, Türkiye'nin bilim yuvası Boğaziçi Üniversitesi'nin desteğiyle bir araya gelmiş olan ve ülkemizin en parlak zihinlerinden oluşan ekibimiz ve biyoteknoloji alanında çığır açma potansiyeli olan, triadik patent dahilinde korunan teknolojimizle bunu başarabileceğimize inanıyorum" diye konuştu. Kaynak : https://bogazicindebilim.boun.edu.tr/

Google DeepMind Biyoloji'nin En Büyük Gizemlerinden Birini Çözdü

Protein yapı tahmini yarışmasında bir yapay zeka ağı olan DeepMind, amino asit dizilimine bakarak protein 3 boyutlu şekillerinin belirlenmesini yüksek verimle başardı. Proteinlerin 3 boyutlu şekillerinin belirlenimi biyolojinin son 50 yıl içindeki en büyük zorluklarından biri olarak kabul ediliyordu. Google tarafından geliştirilen bir yapay zeka ağı DeepMind tarafından geliştirilen program AlphaFold, iki yılda bir düzenlenen CASP (Protein Yapı Tahmininin Kritik Değerlendirmesi – Critical Assessment of protein Structure Prediction) diğer 100 takımdan daha iyi sonuç sergiledi. Sonuçlar yakın bir zamanda duyuruldu. Maryland Üniversitesi hesaplamalı biyoloji alanında çalışan bir biyolog, ve aynı zamanda CASP projesinin kurucularından olan John Moult, alınan sonucun önemini vurguluyor ve “hesaplamalı biyolojinin protein yapılarının tahmin edilmesindeki sorunların çözülmüş olabileceğini” söylüyor.  Amino asit dizilimlerinden protein yapılarının tahmin edilebilmesi biyoloji bilimleri ve tıp için büyük bir ilerlemeye işaret ediyor. Bu sayede hücrelerin yapı taşının anlaşılması kolaylaşacak ve bu da ilaç geliştirilme sürecini hızlandırıp ilerletecek. Bazı denemelerde AlphaFold programı tarafından tahmin edilen protein yapıları, laboratuvar teknikleriyle belirlenmiş yapılara çok yüksek ölçüde beziyor. Bilim insanları yapay zekanın şu an için bu pahalı laboratuvar tekniklerine olan ihtiyacın tam olarak yerini dolduramayacağını, ancak ilerleyen süreçte canlılar üzerinde araştırma yapmayı da mümkün hale getireceğini düşünüyor.  Max Planck Enstitüsü’nden bir moleküler biyolog olan Andrei Lupas da “AlphaFold’un tıp ve biyomühendislik alanlarında, araştırma metodlarında birçok şeyi değiştireceğini düşündüğünü” söylüyor. Protein yapısını ortaya çıkarmak Proteinler, hücreler içindeki faaliyetleri büyük oranda belirleyebildiği için hayatın yapıtaşları sayılıyor. Bir proteinin işlevi de onun 3 boyutlu şekli ile bağlantılı oluyor.  Yıllarca laboratuvar deneyleri protein yapılarını belirlemede kullanılan temel yol oldu. X-ray ışınlarının kristalize proteinlere nişan alınıp ardından kırınıma uğramış ışığın proteinin atomik koordinatlarına dönüştürülmesi ile 3 boyutlu yapı ortaya çıkarılıyordu. Bu eski yöntemin adı X-ray kristalografisiydi. Ancak son 10 yılda kriyojenik elektron mikroskopisi yapısal biyoloji laboratuvarları tarafından daha çok tercih ediliyor. Bu alanda bilgisayar kullanımının ilk denemeleri ise 1980 ve 90’lı yıllarda gerçekleştirildi. Bilim insanları ilk dönemdeki girişiminlerin başarısız olduğunu ve yayımlanan makalelerdeki metoda dair büyük iddiaların ise farklı bilim insanlarının farklı proteinlerle yaptığı deneylerde çürütüldüğünü söylüyor.  AlphaFold nasıl çalışıyor? Ekip lideri John Jumper AlphaFold’un işleyiş mekanizmasını şöyle anlatıyor: “Birinci adımda derin öğrenme olarak bilinen yapay zeka metodunu yapısal ve genetik veri setine uygulayarak proteinin amino asit eşleri arasındaki mesafeyi tahmin etmek oldu. Yapay zekayı içermeyen ikinci adımında ise elde edilen bu bilgiden yola çıkarak proteinin nasıl görünmesi gerektiği bulunmaya çalışılıyor.”  Jumper, “Ekip başta bu çalışmasını bu yaklaşım üzerine kurmaya çalıştı ama sonunda duvara tosladı. Sonrasında yaklaşımını değiştirdi. Fiziksel ve geometrik sınırlar ile alakalı ek bilgileri de protein katlanmasını tahmin etmede kullanan bir yapay zeka ağı geliştirildi,” diyor ve ekliyor “Ayrıca, daha zor bir hedef belirlendi. Yapay zeka amino asitler arasındaki ilişkiyi tahmin etmek yerine, protein zincirinin son biçimini tahmin etmeyi amaçlıyor ve bu daha karmaşık bir sistem gerektiriyor.” Neden DeepMind? AlphaFold’un oldukça kısa sayılabilecek zaman aralıklarında yüzde 100’e yakın kesinliklerde tahminler yapması etkileyici. Bu başarının arkasında bilim insanlarının yaratıcı ve disiplinli çalışmalarının yanı sıra birkaç faktör daha göze çarpıyor.  Bunlardan ilki bilişim alanında tekel haline gelen Google’ın sağladığı devasa fon ve bilgisayar teknolojisi. Sistem Google tarafından yapay zeka uygulamalarına özel olarak geliştirilen hesaplama motorlarlarını kullanıyor ve bu sistemlerin CASP projesinde AlphaFold’un yarıştığı diğer ekiplerin kullandıklarından en az iki kat daha ileri bir altyapı sağladığı görülüyor. Donanımdaki avantaj daha büyük ve karmaşık ağlar kurabilme ve daha hızlı sonuç alma konusunda önemli bir fark yaratıyor. AlphaFold’un replikasını oluşturmanın toplam bedelinin birkaç milyon doları bulabileceği düşünülüyor ve bu özellikle birçok akademik grubun ulaşamaycağı bir bütçe.  Ekibin başarılı olmasının bir diğer sebebinin de ulaşabildikleri veritabanının genişliği olduğu düşünülüyor. Yapısal biyoloji laboratuvarları tarafından deneysel olarak geliştirilen 170.000’in üzerinde protein modeli geliştirilme sürecinde AlphaFold tarafından depolandı ve öğrenildi. Son olarak alanında deneyimli uzmanların projenin parçası olması da bir başka faktör olarak görülüyor.  Kod açık hale getirilecek mi? Uzun vadede, AlphaFold ile elde edilen sonuçların yapısal biyoloji, bioinformatik, ilaç geliştirmesi gibi alanlarda ciddi farklılıklar yaratabilecek potansiyeli olduğu düşünülüyor. Bu nedenle bilim çevrelerinin öncelikli sorusu, birçok araştırma çevresinin çalışmalarından elde edilen ham veriyi kullanan şirket tarafından kodun kamuya açık hale getirilip getirilmeyeceği. Jumper bu konuda sorulan bir soruya verdiği yanıtta “kendi aralarında tartıştıklarını” söylemişti. Olasılıklardan bir tanesi Google kâr odaklı bir şirket olduğu için, AlphaFold’un ticari bir ürün olarak satışa çıkarılması. Ancak bu durum erişimi kısıtlayacağı için biyoinformatik alanındaki gelişmeleri de sekteye uğratacaktır. Diğer seçenek ise kaynak kodunun akademik çevrelerle paylaşılıp farklı disiplinlerden farklı ekiplerin bu önemli buluşun üzerine katkı koyabilmesininin önünü açmak olacaktır. Ayrıca kodun paylaşılmasının yanı sıra çalıştırılması için nasıl bir teknik donanım gerektirdiği ve farklı koşullarda ne kadar sürede sonuç verebildiği de akıllardaki diğer soru işaretlerini oluşturuyor. Kaynak: https://www.nature.com/articles/d41586-020-03348-4  https://moalquraishi.wordpress.com/2020/12/08/alphafold2-casp14-it-feel… https://www.blopig.com/blog/2020/12/casp14-what-google-deepminds-alphaf… 

Bayer’in Almanya Dışındaki En Büyük Yerli Üretim Projesi Türkiye’de

Bayer, Türkiye ekonomisine katkısını artırmak için kardiyovasküler ürün portföyünde yer alan ilacının yerel üretimine Sanofi Türkiye Lüleburgaz Tesisleri’nde başlayacak. Proje kapsamında 4.5 milyon Euro’nun üzerinde yatırım gerçekleştirmeyi öngören Bayer, ilaç bölümünün değer bazlı üretim hacmini üç katına çıkaracak. Aralık ayının üçüncü haftasında başlaması planlanan ilaç üretimi, Bayer’in Almanya dışındaki en büyük yerli üretim projesi olacak. Türkiye’de kardiyoloji ürünleri arasında, değer bazında da en büyük olan bu yerelleşme projesi ile Bayer mevcut kardiyovasküler pazarındaki ürünlerin yerelleştirme yüzdesini yüzde 40'a çıkaracak. Bayer İlaç Türkiye ve İran Ülke Grubu Başkanı Ingrid Drechsel: "Bu ay içinde başlaması planlanan Türkiye’deki yeni yerelleştirme projemiz için çok heyecanlıyız. Bayer olarak, kardiyoloji, onkoloji, jinekoloji, hematoloji ve oftalmoloji gibi terapötik alanlarda önemli klinik fayda ve değer sağlayan özel ilaçların araştırılmasına, geliştirilmesine ve pazarlanmasına odaklanıyoruz. Ayrıca hastaların, doktorların, sağlık hizmeti sağlayıcılarının ve düzenleyicilerin ihtiyaçlarını da ele alıyoruz. Bu kapsamda Sağlık Bakanlığı ile iş birliği içerisinde kardiyovasküler ürün portföyümüzde yer alan ilacımızı Türkiye’de üretme kararı aldık. Bu proje yeni üretim yerelleştirme çalışmalarımızın yeni bir adımı olacak. Bayer olarak 66 yıldır olduğu gibi Türkiye’ye yatırım yapmaya devam edeceğiz." dedi. Kaynak : Dünya

SARS-CoV-2 Bulaşını Engelleyen İlaç Molnupiravir

ABD’li bilim insanları tarafından gribe karşı geliştirilen Molnupiravir adlı ilaç, hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde yeni tip corona virüsü (Covid-19) 24 saat içinde etkisiz hale getirdi. Şu anda ikinci aşama insan deneylerine devam eden ilaç, eğer başarılı sonuçlar verirse Covid-19 ile mücadelede çığır açabilir ve asemptomatik yayılmayı engelleyebilir. Covid-19 bulaşmasının durdurulması ise sosyo-ekonomik kayıpların durdurulması için hayati bir dönem taşıyor. Bununla birlikte, dünyaca ünlü Türk profesör Derya Unutmaz, ilaç sonuçlarının bir iki aya belli olmasını umduğunu aktardı. ABD’de yer alan Georgia Eyalet Üniversitesi Biyomedikal Bilimler Enstitüsü'ndeki araştırmacılar, gribe karşı geliştirdikleri yeni bir antiviral ilaç olan “MK-4482 / EIDD-2801”in gelincikler üzerinde yapılan deneylerinde 24 saat içinde yeni tip corona virüsü tamamen etkisiz hale getirerek bulaşma riskini önlediğini keşfetti. Molnupravir olarak da bilinen ilaç, Profesörü Doktor Richard Plemper liderliğindeki bir ekip tarafından geliştirildi. Profesör Plemper, "Bu, Covid-19’un  bulaşmasını hızla engelleyen ve ağızdan alınabilen ilk ilaç. MK-4482 / EIDD-2801 oyunun kurallarını değiştirebilir” ifadelerini kullandı. NTV'de yer alan habere göre; ABD'de Jackson Laboratuvarı Enstitüsünde Baş Araştırmacı olarak çalışan Prof. Dr. Derya Unutmaz, "Bu Molnupiravir adı verilen grip tedavisinde kullanılan  ilacın hayvan deneylerinde corona virüsünü 24 saat içinde tamamen yok ettiği gösterildi. Şu anda faz 2/3 insan denemeleri yapılıyor ve umut vaat ediyor. Bir-iki aya covid19 tedavisinde etkisi belli olur sanıyorum" ifadlerini kullandı.                                                                                    Bununla birlikte, dünya genelinde 70 milyonu aşkın kişiyi enfekte eden salgına karşı başarılı sonuçlar veren aşılar geliştirildi. Pfizer/PioNTech, Moderna ve Gamelaya Enstitüsü sırasıyla yüzde 95, yüzde 94 ve yüzde 95 kouyuculuk sağlayan aşılar geliştirdiklerini açıkladı. Ancak, bu aşılarının toplumda sürü bağışıklığı oluşturacak kadar yaygın olarak kullanılabilmesinin gelişmiş ülkelerde gelecek baharı, yoksul ülkelerde ise yıllar alması bekleniyor. Bu süreçte pandeminin ekonomik ve toplumsal olarak yıkıcı sonuçlarını hafifletmek için Covid-19’un yayılımını durdurmak hayati bir önem taşıyor. Eğer Molnupiravir, insan deneylerinde gelinciklerdeki sonucu sağlarsa küresel salgınla mücadelede aşılar kadar kilit bir rol oynayabilir.  Öte yandan, geliştirilen aşıların asemptomatik yayılmaya da etkisi bilinmiyor.  Bunun nedeni ise aşı denemelerinin yalnızca semptom gösteren Covid-19 hastalarını baz almasından ve virüsün giriş kaynağı olan burundaki etkisinin net olmamasından kaynaklanıyor. Ancak Molnupiravir, solunum yollarına direk etki ettiğinden bunun önüne geçme potansiyeli bulunuyor. MalnupBununla birlikte BioNTech’in kurucu ortağı olan Türk bilim insanı Uğur Şahin aşının asemptomatik vakaları durdurup durdurmayacağının kesin olarak belirlenmesinin bir yılı bulabileceğini ifade etmişti. Plember, ilaç ağızdan alınabildiğinden, potansiyel olarak çoklu fayda sağlamak için klinik denemelere  erken başlanabileceğini açıkladı.Bu faydalar ise şu şekilde. İnsaların şiddetli Covid-19 hastalığına yakalanması önlecek,  uzun süreli izolasyonunun duygusal ve sosyoekonomik etkisini azalacak ve yerel salgınlar hızla sona erecek. “Molnupiravir’in solunum yolunu etkileyen RNA virüslerine karşı geniş spektrumlu aktiviteye sahip olduğunu ve enfekte hayvanların ilaçla ağız yoluyla tedavi edilmesinin, saçılan viral partikül miktarını düşürdüğünü ve bulaşmayı önemli ölçüde azalttığını erkenden fark ettik. Bu özellikler Molnupiravir’in Covid-19’un farmakolojik kontrolü için güçlü bir aday yaptı” diyen Plember, Nature Microbiology'de yayınlanan çalışma kapsamında ekibiyle birlikte, ilacı Covid-19’a karşı yeniden tasarladı ve ilacın virüs yayılmasını durdurma üzerindeki etkisini test etmek için bir dağ gelincikleri üzerinde denedi. Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Doktor Tutku Taşkınoğlu, geçtiğimiz günlerde NTV'ye yaptığı açıklamada, "Haziran ayından bu yana insan denemeleri başladı 1300 ya da 1800 kişi üzerinde çalışmalar yapılıyor. eğer o çalışmanın sonuçları açıklanırsa  bu virüse karşı etkili bir ilaç olarak piyasaya sürülmeye hazır hale gelecek. Açıklanan verilen verilere göre plaseboya karşı üstünlüğü kanıtlanmış bir ilaç" ifadelerini kullandı. Araştırmacılardan Doktor Robert Cox, "Gelincikler arasında yeni tip corona virüs oldukça kolay yayılıyor, ancak çoğunlukla şiddetli hastalık geliştirmiyor, bu da genç yetişkinlerdeki Covid-19 yayılmasına çok benziyor" dedi.  Ardından bilim insanları gelinciklere yeni tip corona virüs bulaştırdı ve hayvanlar burunlarından  virüsü yaymaya başladığında Molnupiravir ile tedaviye başladı. Çalışmanın diğer yazarı, Josef Wolf, "Enfekte olanları bir arada barındırdığımızda ve daha sonra aynı kafeste tedavi edilmemiş hayvanları bir araya getirdiğimizde, corona virüsle temaslı oların hiçbiri hastalığa yakalanmadı. Ancak, plasebo alan tüm yaban gelincikleri  enfekte oldu. Eğer biz molnupiravir ile hastaları tedavi edebilirsek onların oral ve burun florasındaki virüsü tamamen yok edip 24 saat içinde bulaştıcılıklarını kaybettirebiliriz. Böylece  asemptomatik hastaların da bulaştırıcılığını önlemiş olacak” açıklamasını yaptı.  Bilim insanları, son olarak İlacın, virüsün bulaşmasını engellemedeki etkinliğini kontrol etmek için şu anda Covid-19 enfeksiyonuna karşı gelişmiş ikinci aşama kilink denemelerin son aşamasında bulunduğunu belirtti. Kaynak :CNNTÜRK  

AstraZeneca, Covid-19 Aşısını Rus Aşısı Sputnik V ile Birleştirmeyi Deneyecek

İngiltere merkezli AstraZeneca, etkinliğini artırmak amacıyla Oxford Üniversitesi ile ortak geliştirdiği Covid-19 aşısını Rusya’nın Sputnik V aşısıyla birleştiriyor. Yapılacak deneysel çalışmalarda iki aşının birlikte kullanılıp kullanılamayacağı test edilecek. AstraZeneca, Sputnik V’yi geliştiren bilim insanlarının, klinik araştırmalarda Rus ve İngiliz aşılarını birleştirme teklifine olumlu yanıt verdi. Sputnik V aşısının Twitter hesabından yapılan açıklamada, "AstraZeneca'ya aşılarında iki vektöre sahip olmaları için bizim vektörlerimizden birini kullanmalarını teklif ettik. Onayladılar" ifadeleri kullanıldı.                                                  Klinik denemeler yıl sonunda başlayacak Ayrıca Sovyet dönemi uydusunun adını taşıyan Sputnik V'i finanse eden Rusya Doğrudan Yatırım Fonu, (RDIF) denemelerin yıl sonunda başlayacağını duyurdu. İngiltere'nin borsada en değerli şirketlerinden biri ile devlet destekli Rus bilim araştırma enstitüsü arasındaki işbirliği, 1,5 milyondan fazla insanın hayatına mal olan salgına karşı etkili bir aşı geliştirme baskısının bir örneği. AstraZeneca aşısının bir grup üzerinde yapılan denemelerde yüzde 90'a kadar başarı sağladıklarını duyurmuştu. Rus aşı üreticileri ise halen deney aşamasında olan aşılarının, ABD'deki rakipleri Pfizer ve Moderna'ya benzer şekilde yüzde 90'ın üzerinde bir etkinlik oranına sahip olduğunu söylüyor. Aşının ilk dozları da geçtiğimiz hafta kullanıma sunuldu. Başkent Moskova ve bölgesindeki hastanelerde kurulan üç aşı merkezi ilk etapta sağlık görevlileri, öğretmenler ve sosyal güvenlik çalışanları için hizmet veriyor. Kaynak :Euronews

Moderna'nın Covid-19 Aşısının En Az 3 Ay Bağışıklık Kazandırdığı Açıklandı

ABD’de yapılan araştırmaya göre, 17 Aralık’ta FDA tarafından değerlendirmeye alınacak olan Moderna’nın geliştirdiği corona virüs aşısının en az üç ay boyunca bağışıklık oluşturduğu açıklandı. Geçtiğimiz günlerde yüzde 94 başarı oranı olduğu açıklanan aşı için yayınlanan çalışmada, aşının uygulandığı kişilerde bir süre sonra antikor sayısının azaldığı fakat bunun endişe verici bir durum olmadığı belirtildi. 17 Aralık’ta ABD Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) onayına girecek olan Moderna’nın corona virüs aşısı ile ilgili bir çalışma yayınlandı. Le Figaro’nun haberine göre ilacı Moderna ile birlikte geliştiren Ulusal Alerjiler ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü'ndeki (NIAID) araştırmacılar tarafından yapılan çalışmaya göre, Moderna’nın corona virüs aşısı çeşitli yaş gruplarından 34 kişiye uygulandı. Hakemli dergi New England Journal of Medicine’de yayınlanan çalışmanın sonucuna göre, Moderna’nın Covid-19 aşısının uygulandıktan sonra en az üç ay boyunca corona virüse bağışıklık oluşturduğu açıklandı. ‘ENDİŞE VERİCİ BİR DURUM DEĞİL’ Yüzde 94 etkinliğe sahip olduğu açıklanan aşı için yapılan deneylerde, aşıdaki antikorların virüsü engellediği fakat beklenildiği gibi zamanla biraz azaldığı, bunun da endişe verici bir durum olmadığı belirtildi. NIAID direktörü Anthony Fauci ve diğer uzmanlar daha önce, bağışıklık sisteminin daha sonra tekrar virüs ortaya çıkarsa virüsü hatırlayıp yeni antikorlar üretmesinin çok muhtemel olduğunu ifade etmişti. 28 GÜN ARAYLA UYGULANDI Moderna’nın MRNA-1273 adı verilen aşısı, deneklere 28 gün arayla iki kez enjekte edilirken Texas A&M Üniversitesi’nden virolog Benjamin Neuman, "Çalışmadan elde edilen pozitif sonuçlar, aşının ikinci dozundan itibaren 90 gün boyunca hala güçlü antikorlar kaldığına dair kanıtları içeriyor" dedi. Neuman, "Aşı sonrasında üretilen antikorların genç hastalarda yaşlı hastalara göre daha yüksek sayıda olduğunu tespit ettik fakat 70 yaşındaki hastalarımızda bile oldukça güçlü bağışıklı oluşturdu” şeklinde konuştu.

E-bülten için aşağıdaki bilgileri doldurmanız yeterli.

Giriş Yap

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Kayıt Ol

Şifremi Unuttum