Haberler

"2022 Vilcek Biyoteknolojide Mükemmellik" Ödülü mRNA Teknolojisinin Geliştirilmesini Sağlayan Dr. Katalin Karikó'ya Verildi

Koronavirüs'le mücadelede kullanılan mRNA aşılarının geliştirilmesini sağlayan Macar asıllı bilim insanı biyokimyager Dr. Katalin Karikó, 2022 Vilcek Biyoteknolojide Mükemmellik ödülünün sahibi oldu.  Vilcek Mükemmellik Ödülü, ABD'de çalışan ve toplumda etki yaratan göçmenlere veriliyor. Ödül, 2019 yılında Vilcek Vakfı Ödüller programına eklenmişti.  Macaristan'da doğan 66 yaşındaki Karikó, 1985 yılında ABD'ye doktora sonrası çalışmaları için gitmişti. Karikó, şu anda BioNTech'te kıdemli başkan yardımcısı olmasının yanı sıra Pennsylvania Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde çalışıyor.  Vilcek Vakfı Kurucu Ortağı ve CEO'su Jan Vilcek, "Dr. Karikó'nun öncü çalışması, Covid-19'a karşı yeni aşıların geliştirilmesini sağladı. Bu mRNA teknolojisi başarısı dünya genelinde Covid-19'u yayılmasını durdurmayı ve milyonlarca insanın hayatını kurtarmayı vadediyor" dedi.  mRNA teknolojisi, şu anda Koronavirüs'e karşı kullanılan Pfizer/BioNTech ve Moderna aşılarında kullanıldı.  Vilcek Mükemmellik Ödülü sahipleri 100 bin dolar ve hatıra diploması alıyor.  Aynı teknoloji kullanan Moderna'nın kurucularından Derek Rossi, "Bana Nobel Tıp Ödülü'nü kim almalı diye sorsalar bu insanları (Kariko ve Weissman) en başa koyardım. Bu temel keşifleri dünyaya katkıda bulunan tıbbi buluşlar arasına girecek" demişti.  Kaynak : T24

İlaç ve Tıbbi Cihaz Sektörü Raporu Yayınlandı

Devlet Denetleme Kurulu, ilaç ve tıbbi cihaz sektörüne ilişkin rapor hazırladı. Raporda, salgınlar, krizler ve savaş durumları da göz önünde tutularak konunun ulusal güvenlik açısından ele alınması gerektiği ifade edildi. Raporda, ilaç ve tıbbi cihaz sektöründe yerli imalatın artırılmasının ve dışa bağımlılığın azaltılmasının önemi ortaya koyuldu. Yerli ilaç ve tıbbi cihaz sektörünün daha rekabetçi, yenilikçi, sağlıklı ve güçlü bir yapıya kavuşturulmasına katkı sağlanmasının hedeflendiği çalışmada, ar-ge'den klinik araştırmalara, ruhsatlandırma ve pazarlama izinlerinden geri ödemeye kadar tüm aşamalar değerlendirildi. Rapora göre Türkiye gelişmekte olan ilaç pazarları arasında gösteriliyor ve 7,8 milyar dolar ilaç pazarı büyüklüğüyle dünyada 17. Sırada yer alıyor. Türkiye'de tıbbi cihaz pazarının büyüklüğü ise 2 milyar dolar seviyesinde. Türkiye, 2019'da sağlığa yaklaşık 201 milyar lira harcadı. Son yıllara bakıldığında sağlık harcamalarının yaklaşık yüzde 40-45'lik bölümünü ilaç ve tıbbi cihaz harcamaları oluşturdu. Salgın döneminde dünyada 460 milyon dolar seviyelerine ulaşan koronavirüs aşısı pazarının büyüklüğünün 2024'te 25 milyar dolar, 2030'da ise 61,56 milyar dolar seviyelerine çıkacağı tahmin ediliyor. Ve Türkiye’de 2019'da yerli ilaç oranı, kutu bazında yüzde 87,6, değer bazında ise yüzde 51,7 seviyelerine ulaştı.

Geleceğin Sektörü Biyoteknolojiye 5 Milyar Dolarlık Yatırım

Biyoteknoloji Sanayicileri Derneği’nin (BİYOSAD) girişimleriyle 5 milyar dolar tutarında yatırımla kurulacak olan Biyoteknoloji Vadisi, Türkiye’nin biyoteknoloji ekosisteminin temelini atarken katma değerli ihracatın da önünü açacak. İstanbul Tuzla’da 262,5 hektarlık bir alanda kurulması kararlaştırılan Biyoteknoloji Vadisi’nde 160 sanayi kuruluşu üretim yapacak, 250 AR-GE firması yeni ürün ve teknolojiler üretmek amacıyla bilimsel çalışmalar gerçekleştirecek. Vadi, 2 bini lisans ve lisans üstü eğitim almış AR-GE çalışanı olmak üzere toplam 30 bin nitelikli çalışanın istihdam edilmesini de sağlayacak. Türkiye’nin ithal ettiği biyoteknolojik ürünlerin AR-GE ve bilim alt yapısı ile geliştirip üretilmesine zemin hazırlayacak olan Biyoteknoloji Vadisi, ülkemizin bu alandaki ithalatını büyük oranda düşürecek. Öte yandan Vadi’de üretilecek olan ürünlerin, yüzde 60’ının ihraç edilmesi planlanıyor. Kilogram ürünün ihracat bedeli Türkiye’de 1,28 dolar, gelişmiş ülkelerde 5 dolar düzeyindeyken biyoteknolojik ürünlerin kilogram başına ihracat değerinin 10 bin dolar ile 675 bin dolar arasında değiştiği düşünüldüğünde, Biyoteknoloji Vadisi’nin Türkiye’ye ihracatına sağlayacağı katkının boyutu da gözler önüne seriliyor. MİLLİ İLAÇ MİLLİ AŞI Biyoteknoloji Vadisi’nde faaliyet gösterecek tesislerin yüzde 45’inin sağlık, yüzde 25’inin gıda, tarım ve hayvancılık, yüzde 10’unun çevre ve yüzde 20’sinin endüstriyel alanda faaliyet gösteren firmalardan oluşması planlanıyor. Sanayi sektörünü Türkiye’de daha önce geliştirilmemiş ve üretilmemiş, ürünlerle tanıştıracak olan Biyoteknoloji Vadisi’nde üretilmesi planlanan ürünler ise biyoteknolojik milli ilaç ve milli aşı, biyomedikal tıbbı ürün, nitelikli ve tıbbı bitki ve tohum, biyolojik ham madde, antibiyotik, fonksiyonel gıda katkı maddeleri, tanı kitleri, DNA izolasyon kitleri, moloküler genetik kitler, kemik tozu ve kemik grefti, biyosensör ürünler, biyoaktif ortez protezler, spinal implantler, embriyo, antikor, pigment, insülin, hemoglabin, biyomoleküller, terapötik protein, enzim, bakteri, vitamin, plazminojen aktivatörü olarak sıralanıyor. START-UP’LARA DA YER VAR Türkiye’nin dev şirketlerinin ve küresel biyoteknoloji firmalarının yerini şimdiden almaya başladığı Vadi’de, start-up firamalar da faaliyet gösterecek. Vadi, bu yönüyle Türkiye’nin girişimcilik ekosistemine de önemli bir destek verecek. Öte yandan, TÜBİTAK 2023 Vizyon Teknoloji Öngörüleri Projesi raporunda biyoteknoloji en kritik 5 faaliyet konusu arasında gösterildiği için Biyoteknoloji Vadisi’nde faaliyet gösteren büyük, orta ve küçük ölçekli tüm firmalar, diğer sanayi dallarına sağlanan teşviklerden daha yüksek oranlarda teşvik alma imkanına sahip olacak. KUSURSUZ ALTYAPI İhtisas OSB statüsü taşıyacak olmasına rağmen, diğer OSB’lerden farklı olarak AR-GE ve üretimin eşit ağırlıklı olarak devam edeceği Biyoteknoloji Vadisi’nde teknoloji geliştirme bölgesi, AR-GE merkezleri, teknoloji transfer ofisleri, lise ve üniversite düzeyinde mesleki eğitim kurumları, temel bilimler uygulama enstitüsü, test ve kalibrasyon laboratuvarları ile belgelendirme firmaları gibi AR-GE ve ÜR-GE işletmeleri ile hizmet destek birimleri yer alacak. Bir OSB’de olması gereken tüm altyapı ve hizmetleri katılımcısına eksiksiz olarak sunacak olan Biyotekloji Vadisi’nde, OSB SCADA merkezi, atıksu arıtma tesisi, OSB atık transfer binası, mesleki eğitim merkezi, iş geliştirme merkezi, dış ticaret istihbarat merkezi, bilim ve teknoloji merkezi, kongre ve etkinlik merkez ile cami, yeşil alanlar ve otoparklar da bulunacak. HANGİ AŞAMADA? Biyoteknoloji sektörünün öncü ve lider firmalarının yerini aldığı Biyoteknoloji Vadisi’nde yer seçimi tamamlandı. Kamu kurum ve kuruluşlarının uygunluk görüşü ve yerel yönetimlerin oy birliği ile yer seçimi gerçekleştirilen Biyoteknoloji Vadisi’nde çevresel etki değerlendirme süreci tamamlanma aşamasına geldi. Biyoteknoloji sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin yoğun ilgi gösterdiği Biyoteknoloji Vadisi’nin yıl sonu itibariyle kuruluş süreçlerinin tamamlanması hedefleniyor. Kaynak : Basın Bülteni  

Nanobiomed Orijinal Formülle Dünyaya Açılıyor

Nanoteknoloji ve nanotıp alanında uzun yıllardır Ar-Ge faaliyetleri yürüten Türk biyoteknoloji şirketi Nanobiomed, gıda takviyeleri alanında yeni bir yatırıma imza attı. COVID-19 döneminde özellikle bağışıklığı destekleyen ürünlerle ilgili pazarın hızlı büyüdüğüne dikkat çeken Nanobiomed’in Kurucusu Doç. Dr. Gürer Güven Budak, 15 yıldır muhtelif nanomalzeme ve organik / inorganik moleküller üzerinde çalıştıklarını belirterek, bu alanda ileriki aşamalarda ilaca dönüşebilecek bir biyoteknolojik ürün üzerinde gelişme kaydettiklerini söyledi. FDA’e onay için başvurduk Nanoteknoloji alanında ödülleri de olan Doç. Dr. Gürer Güven Budak’ın bahsettiği yeni ürünün adı Vaxomed Plus. Uzun bir Ar-Ge sürecinin ardından orijinal formülasyon geliştirdiklerini söyleyen Budak, şu bilgileri verdi: “Biz COVID-19’u önlemeye yönelik bir ilaç geliştirme hedefiyle yola çıktık. Ürün şu anda risk grubundaki hekimlerce kullanılıyor. Sonuçlarla ilgili raporlama aşamasındayız. Üründe kullanılan organik ‘flavonoid’ moleküller FDA tarafından gıda takviyelerinde ‘Genel Olarak Güvenli Ürün’ kategorisinde değerlendiriliyor. Bu yüzden, pandemi döneminde ihtiyaç sahiplerine daha hızlı ulaştırabilmek amacıyla, ürünü ilk aşamada ‘Takviye Edici Gıda’ olarak ruhsatlandırdık. Formülün uluslararası patent başvurusunu ve marka tescilini tamamladık. Sağlık Bakanlığı tarafından ‘etki, koruma ve tedaviye yönelik faydası ve güvenirliği bilimsel olarak ispatlanmış ürünler’ için verilen ‘Sağlık Beyanlı Ürün’ ruhsat başvurumuzu da yaptık.” Polifenollerin etkileri kanıtlandı Nanobiomed’in yeni ürünü için ilerleyen dönemlerde Faz çalışmaları başlatılması planlanıyor. Doç. Dr. Budak, bu aşamadan sonra ürünle ilgili ilaç ruhsat başvurusu yapmayı planladıklarını belirtti.    Nanobiomed Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Gürer Güven Budak, yeri ilaç endüstrisi için önemli gelişmelerden biri olarak nitelendirdiği yeni ürünün formülünde yer alan temel aktif maddelerin polifenol-flavonoid yapıda moleküller olduğuna dikkat çekti. Verdiği bilgilere göre bilimsel analizlerde flavonoidlerin COVID-19’a neden olan SARS CoV-2 virüsünün yüzeyindeki M proteazlarına güçlü biçimde bağlanabildiğinin ortaya konulmuş. Benzer şekilde, IBM teknolojisiyle süper bilgisayarla yapılan matematiksel modelleme çalışmalarında da, flavonoidlerde SARS CoV-2 virusu S (spike) proteinlerine bağlanarak virusun konakçı hücreye tutunmasını engelleyebilecek 47 farklı molekül belirlenmiş. Doç. Dr. Budak, “Bu 47 molekül arasında yer alan üç farklı flavonoid, yeni geliştirdiğimiz formülasyonda kullanıldı” dedi. Kaynak : Dünya - Mehmet Kaya

Biyoteknoloji Girişimi, Geliştirdiği Huzursuz Bağırsak Sendromu Tedavisini Dünyaya Tanıtacak

Bağırsak mikrobiyomu üzerine çalışan yerli biyoteknoloji şirketi ENBIOSIS’in Huzursuz Bağırsak Sendromuna yönelik yaptığı klinik çalışma uluslararası arenada ses getirdi. Prof. Dr. Tarkan Karakan, ENBIOSIS’in geliştirdiği yöntem ile hastaları üzerinde yaptığı çalışmalarda hastalığın tedavisinde %78 başarı oranı elde etti. Türk profesör, alanında dünyanın en büyük uluslararası tıp buluşması Digestive Disease Week’te sunum yaptı. Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Tarkan Karakan, geçtiğimiz yıl biyoteknoloji girişimi ENBIOSIS’in geliştirdiği mikrobiyom bazlı kişiselleştirilmiş diyet müdahale programıyla huzursuz bağırsak sendromuna yönelik bir klinik çalışma başlatmış ve bu hastalıkta %78 başarı elde etmişti.  Tıp dünyasında yankı uyandıran bu çalışma dünyanın en büyük uluslararası tıp buluşması olarak tanımlanan ve her yıl gastroenteroloji alanında çalışan 20 bin hekim, araştırmacı ve akademisyeni ağırlayan Digestive Disease Week’te sözlü sunum olarak kabul edilmesinin ardından Amerikan Gastroenteroloji Derneği’nin (AGA) en prestijli dergilerinden Gastroenterology’de  özet olarak yayımlandı. “Sadece Türkiye’yi değil, dünyayı da ilgilendiriyor”  Konuya ilişkin açıklamada bulunan Prof. Dr. Tarkan Karakan, “Yürüttüğümüz klinik çalışmada  ENBIOSIS bağırsak bakteri analizi kullanılarak öncelikle Huzursuz Bağırsak Sendromu (IBS) hastalarının bağırsak florasını analiz etmiş ve bağırsak florasını düzenlemek için kişiye özel beslenme stratejisi uygulamıştık. Çalışma sonucunda yöntemi uyguladığımız hastaların %78’inin semptomları ağır şiddetten orta şiddete gerilediğini raporladık. Elde ettiğimiz başarının kişiye özel sağlık çözümlerinin etkinliğini kanıtlama noktasında önemli bir adım olduğuna inanıyoruz. Keza uluslararası arenadan gördüğümüz ilgi bunun bir göstergesi. Sadece Türkiye değil, dünyayı da ilgilendiren bir konu. Kişiye özel tıp ve yapay zekanın birleşimi tıpta çok popüler bir alan” dedi. Sıra kişiye özel prebiyotiklerde  Klinik çalışmalardan elde ettikleri verilerden hareketle dünyada bir ilk olarak IBS hastalığına özel  prebiyotik reçetesi hazırladıklarına değinen ENBIOSIS Kurucu Ortağı Dr. Ufuk Nalbantoğlu şunları aktardı: “İsim benzerliğinden dolayı sıklıkla probiyotiklerle karıştırılan prebiyotikler, bağırsaktaki faydalı bakterilerin gelişimini destekleyen ve sindirilemeyen besin bileşikleridir. IBS hastaları için mikrobiyomlarına özel beslenme stratejisi sunmanın yanı sıra bu hastalık grubuna özel hazırlanan prebiyotiklerle bağırsak florasını yapılandırmak üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ar-Ge çalışmalarımız sonucunda kişiye özel prebiyotikleri de kullanıma sunacağız. Yaptığımız kurumsal anlaşmalarla çok yakında sadece Türkiye’de değil tüm dünyada hizmet vermeye başlayacağız. ABD, Suudi Arabistan, Fransa, Ukrayna ve Almanya ise hizmetimizin yayılmaya başladığı ilk ülkeler arasında yer alıyor.” Kaynak : Basın Bülteni

Bilimin 3 Öncü İsminden Biri

Türkiye’nin ilk kanser ilaç adayını geliştiren Prof. Dr. Rana Sanyal, Cartier Women’s Initiative Programı’nın “2021 Bilim & Teknoloji Öncüsü” kategorisinde yer alan üç kadından biri seçildi. Sanyal “Geleceğe bilim ve teknoloji alanında bayrak taşıyan kadınlar imza atacak” dedi. Türkiye’nin ilk ilaç adayını geliştiren RS Research kurucu ortağı ve Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Rana Sanyal, dünyada bilim ve teknoloji öncüsü isimler arasına girerek büyük bir başarıya imza attı. Prof. Dr. Sanyal, dünyaya çalışmalarıyla değer katan ve rol model kadınları bir araya getiren Cartier Women’s Initiative Programı’nın “2021 Bilim & Teknoloji Öncüsü” kategorisinde yer alan üç kadından biri olmayı başardı. İlk ilaç adayı Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra doktora eğitimini Boston Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Sanyal, Kaliforniya’da biyoteknoloji şirketi Amgen’de onkoloji ve nöroloji alanlarında ilaç kimyageri olarak çalışmalarını sürdürdü. 2004 yılında Türkiye’ye dönerek çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Sanyal şunları söyledi: “Laboratuvarda geliştirdiğimiz ilaç adayı molekülleri insana ulaştırmak için 2015 yılında ortağım Sena Nomak ile kurduğumuz RS Research’te, daha az yan etkiye sahip kemoterapi ilaçları ile daha etkili tedavi üzerinde çalışıyoruz. Bildiğiniz gibi kemoterapinin yan etkileri, etkin bir tedavinin önündeki en önemli engellerden biri. Biz kemoterapi ajanını hedefine, yani tümöre ulaşana kadar “paketleyen” bir teknoloji geliştirdik. Tümör yüzeyindeki reseptörleri tanıyan hedefleme modülü sayesinde hücre içine alınan nano-ilaç, etkin maddeyi burada serbest bırakıyor. RS Research ile laboratuvardaki tasarım aşamasından itibaren çalışmaları Türkiye’de yapılarak klinik araştırmalar için onayını alan ülkemizin ilk ilaç adayını geliştirmenin gururunu yaşıyoruz. Farklı kanser türlerini hedefleyen 5 ilaç adayımız var. Şu anda da bunlar arasından en önde giden molekülümüz ile klinik çalışmalara hazırlanıyoruz.” ‘İz bırakan kadınlar’ Prof. Dr. SanyalCartier Women’s Initiative Programı’na kabul edilmesini ise şöyle yorumladı: “’Bilim&Teknoloji Öncüsü’ kategorisinde yer alan öncü 3 kadından biriyim. Kategorideki diğer finalist adaylar Kanada ve Amerika’dan. Bu güçlü adayların yanına Türkiye’den bir isim yazdırmak benim için mutluluk verici. Sürecin sonunda üçer aday arasından bir derecelendirme yapılacak ancak hepimiz şimdiden çok şey kazandık. Kurduğumuz etkileşim ilham verici. Bir yandan etkimizi artırmaya yönelik eğitimlere katılıyor, bir yandan da programın bu yılki teması olarak belirlediği ‘dalga etkisi’ ile ekosistemimize daha fazla katkıda bulunmak için ufkumuzu genişletiyoruz.” ‘Bilimden vazgeçmeyin’ Prof. Dr. Sanyal kendi yolundan gitmek bilim kadınlara da şu tavsiyelerde bulundu; “Hayatta da bilimde olduğu gibi bize zaman kaybettiren ve sonuç alamadığımız uğraşları geride bırakıp, enerjimizi ayırdığımıza değecek işlere, projelere yönelmek zorundayız. Kadınları, yılmadan ve cesaretle bilime yönelmeye davet ediyorum. Geleceğe bilim ve teknoloji alanında bayrak taşıyan kadınlar imza atacak!” 'Cartier Women’s Initiative' nedir? Cartier Women’s Initiative, 2006’dan bu yana, kadınların gerçek potansiyellerine ulaşmalarına yardımcı olmanın yanı sıra, başarılarına ışık tutarak işlerini büyütmeleri ve liderlik vasıflarını geliştirmeleri için gerekli finansal ve sosyal desteği sunuyor. Cartier Women’s Initiative, kurulduğu günden bu yana, 59 farklı ülkeden gelecek vaat eden 260’tan fazla kadın girişimciye destek amacıyla 4 milyon dolardan fazla destek sundu. Kaynak : Milliyet - Meltem Günay

RS Research, Koronavirüs Mücadelesine Güç Katmaya Hazırlanıyor

İnsanlığı tehdit eden salgına karşı bilgi birikimini uzman paydaşlarının çalışmalarıyla bir araya getiren RS Research, hastalığın seyrinin ağırlaşmasını engelleyen ilacın solunum yoluyla doğrudan akciğere ulaştırılmasıyla, tedavinin kaygı uyandıran yan etkilerini azaltmayı planlıyor. Prof. Dr. Rana Sanyal liderliğinde kimyager, biyolog, eczacı ve hekimlerden oluşan RS Research araştırma ekibi, tedaviyi 2020 yılı sona ermeden hastalara ulaştırmayı hedefliyor. Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rana Sanyal, Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte "Kimyager, biyolog, eczacı ve hekimlerden oluşan araştırma ekibimizle hastalığın seyrinin ağırlaşmasını engelleyen ilacı doğrudan akciğere ulaştırarak tedavinin kaygı uyandıran yan etkilerini azaltacak teknoloji üzerinde çalışmaya başladık." dedi. Koronavirüse karşı uygulanan tedavilerin başta kalp olmak üzere farklı organlarda görülebilecek olumsuz etkilerinden bahsedildiğini belirten Sanyal, şunları kaydetti: "Kimyager, biyolog, eczacı ve hekimlerden oluşan araştırma ekibimizle hastalığın seyrinin ağırlaşmasını engelleyen ilacı doğrudan akciğere ulaştırarak tedavinin kaygı uyandıran yan etkilerini azaltacak teknoloji üzerinde çalışmaya başladık. RS Research olarak kanser alanında çalışmalarımızda kemoterapinin yan etkilerine odaklanıyoruz. Kemoterapi sırasında bizim hedefleme teknolojimizle tümöre ulaştığında etkisini göstermeye başlayan ilacın vücuttaki diğer hızlı büyüyen hücreleri etkilememesini sağlıyoruz. Yani ilacı paketleyip doğrudan adresine gönderebiliyoruz. Böylece tedavi sırasında hastaların sıklıkla yaşadığı yan etkileri azaltarak yaşam kalitesini artırmayı hedefliyoruz. Koronavirüs tehdidi karşısında araştırma ekibimizin bu bilgi birikimini paydaşlarımızın uzmanlığıyla birleştirdik." İlk deneme ‘’Hidroksiklorokin’’ ile yapılıyor Farklı hastalıklar üzerinde 5 yıldan fazla "hidroksiklorokin" etkin maddesi hakkında deneyim kazandıklarını kaydeden Sanyal, şu bilgileri verdi:  "İlk denememizi bu madde ile yapıyoruz. Geliştirdiğimiz ilaç taşıma teknolojisiyle hidroksiklorokin mikro kürecikler halinde paketlenip, solunum yoluyla doğrudan akciğere ulaştırılacak. İlaç mevcut kullanımda vücutta serbest olarak dolaşıyor ve tedavi ederken aynı zamanda diğer organlar üzerinde yan etkileri endişe yaratabiliyor. Şu anda mevcut tedavi protokollerinde etkili olduğuna dair bulgulara ulaşıldığı için biz bu olumlu etkiyi akciğere ulaştırdığımız ve olumsuz etkilerden kaçındığımız hedefleme teknolojisine çalışıyoruz’’. Sanyal, geliştirdikleri platformun farklı etkin maddelerin bağlanıp ayrılmasına elverişli bir yapıdan oluştuğunu, bu çalışmalarını sürdürürken dünya çapında klinik bulgular daha etkili bir tedaviyi ortaya çıkarırsa, teknolojiyle onu da "akıllı" hale getirmek için inceleyebildiklerini aktardı. Preklinik çalışmalar 6 ay içinde tamamlanacak İlaç geliştirme sürecinin oldukça sıkı düzenlemelere tabi bir alan olduğunu belirten Sanyal, "Koronavirüse karşı kamu başta olmak üzere tüm sağlık sektörü ile akademi ve sanayi ortak bir mücadeleye girişti. Biz klinik öncesi çalışmalarımızı 6 ay içinde tamamlamayı hedefliyoruz. Bu sürede laboratuvar araştırmaları, hücre ve hayvan deneyleriyle klinik aşamaya geçmek üzere zorunlulukları yerine getirirken 'Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi' ile 'Koç Üniversitesi Translasyonel Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi' altyapı ve uzmanlıklarından faydalanmayı planlıyoruz. Klinik çalışmada kullanılacak ilacın üretimi konusunda büyük ilaç şirketleriyle görüşmeye başladık. Aciliyet nedeniyle tüm çalışmalarımız eşzamanlı olarak birlikte yürüyecek. Dünya olarak bu virüse hazırlıksız yakalanmış hissetmenin umutsuzluğunu yaşıyoruz. Ancak şimdiye kadar geliştirdiğimiz bilgi birikimini transfer ederek hızla aksiyon alma yetimizi yabana atmayalım. Şu anda en büyük kaygı sağlık hizmetleri kapasitesinin önüne geçen hasta sayılarına varılması. Enfeksiyonun en yıkıcı hasarı akciğerde. Bu nedenle hastalığı ilk aşamada kontrol altına alan tedaviler büyük önem kazanmaya başladı’’ dedi. Hidroksiklorokin ile daha önceden çalıştıkları için farklı amaçlarda nasıl kullanılması gerektiğini ve farmakokinetik özelliklerini bildiklerini kaydeden Sanyal, "Bu şimdiden çalışmamızın birkaç adım ileriden başlaması demek. Ekibimiz ilk aşamada laboratuvarda daha önce sentezlediğimiz hidroksiklorokinli polimerlerle çalışmalara başlayarak nano ve mikro parçacık oluşumunu inceleyecek. Bunu, hazırladığımız mikro kürelerin akciğerdeki dağılımını takip ettiğimiz hayvan çalışmaları izleyecek." şeklinde konuştu. Sanyal, ilaç geliştirmede en hassas yönün klinik çalışmalara başlamadan, yani insanlar üzerindeki etkileri gözlemlenmeden önce öngörülebilen tüm riskleri ortadan kaldırmak olduğunu, gerekli çalışmalarının ardından Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’na klinik araştırma başvurusunda bulunacaklarını ifade etti. Kaynak : BOUN  

Uzayda Karaciğer Dokusu Geliştirildi

Bilim insanları, gelecekte astronotları uzay ortamında tedavi etmek için karaciğer dokusu geliştirdi. Zira bir gün Mars‘ta ve Ay‘da astronotların yaşaması muhtemel. NASA‘nın yarışmasında birinci olan çalışmanın kapsamı sadece uzayla da sınırlı değil. Aynı zamanda bu dokular, organ nakli bekleyen dünyadaki hastalar için de bir yöntem. Karaciğer dokusu 30 gün yaşıyor ABD’li araştırmacılar canlı hücreleri kullanarak, küp şeklinde bir insan karaciğer dokusunu 3 boyutlu yazıcı ile laboratuvarda büyüttü. Wake Forest Rejeneratif Tıp Enstitüsünden (WFIRM) bilim ekibi, laboratuvarda 30 gün boyunca çalışabilen küp şeklinde bir doku geliştirdi. Çalışma ile ekip, NASA’nın Vasküler Doku Yarışması’nı kazandı. Ekip, hücrelerin bir ay boyunca hayatta kalabilmeleri için yeterli oksijen ve besin elde etmelerini sağlayarak hücrelerin dokuya dönüşmesine yardımcı olmak için ‘bölmelere’ sahip jel benzeri kalıplar üretti. 3D baskılı karaciğer dokusu sadece astronotları tedavi etmekle kalmayacak. Aynı zamanda Dünya’da organ nakli bekleyen hastalarda da kullanılabilir. Bilim insanları, en az on yıldır canlı hücreleri canlı insan vücudu parçalarına dönüştürmenin yollarını arıyor. 2011’de ekip kulak, kas ve çene kemikleri geliştirdi. Dr. Graça Almeida-Porada, çalışmaya ilişkin, “Önümüzdeki yıllarda NASA, Mars’a ve Dünya’ya yakın asteroitlere görevler yapacak. Ancak derin uzaydaki mevcut benzersiz koşullara maruz kalmanın astronotlara yönelik potansiyel sağlık riskleri hala iyi tanımlanmadı. Çalışma, umarım bu olumsuz etkileri nasıl önleyebileceğimizi veya azaltabileceğimizi anlamamıza yardımcı olacak.” dedi. Yapay bir karaciğer dokusunun başarısı vücuttaki dokuları ne kadar taklit ettiğine bağlı. Araştırma Uluslararası Uzay İstasyonuna ulaşırsa yeni adımları beraberinde getirecek. Gelişmiş damar sistemi ve mikro yerçekimi kombinasyonu, dünyada doku mühendisliği ve uzayda biyo-üretim için bir sonraki ilerlemeyi sağlayacaktır.

BIO KOREA 2021’de 5 Türk Biyoteknolojik İlaç Şirketi

Türkiye, T.C. Cumhurbaşkanlığı koordinatörlüğünde, İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası (İEİS) -Türkiye Biyoteknolojik İlaç Platformu destekleri ve 5 Türk biyoteknolojik ilaç şirketinin katılımları ile; alanında düzenlenen en büyük uluslararası etkinlikler arasında yer alan Uluslararası Biyoteknoloji Fuarı ve Konferansı BIO KOREA 2021’e katıldı. Bu yıl 15 incisi, 9-11 Haziran 2021 tarihlerinde Güney Kore’de gerçekleştirilen hibrid organizasyonda, tüm dünyadan çok sayıda firma ve ülke temsilcisi, biyoteknoloji alanındaki gelişmeleri paylaşmak, önemli ortaklıkların ilk adımlarını atabilmek ve ilgili eğitimlerden yararlanabilmek adına bir araya geldi.  BIO KOREA 2021 kapsamında, 10 Haziran tarihinde ise, çok sayıda izleyicinin katılımı ile Türkiye ülke paneli düzenlendi. Panelde T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi’nin yanı sıra; biyoteknoloji alanında mevcut faaliyetleri ile öne çıkan Türk şirketleri; Abdi İbrahim İlaç, Dem İlaç, Florabio A.Ş, İlko İlaç ve Nobel İlaç üst düzey yöneticileri sunumları ile yer aldı. Küresel alanda fırsatlar sunan gelişmekte olan bir pazar olarak Türkiye’deki biyoteknolojik ilaç endüstrisinin çalışmalarının ele alındığı oturumda; Koreli biyoteknoloji şirketlerine yatırım çağrısında bulunuldu. Son 6 yılda biyoteknolojik ilaç geliştirme ve üretimine 1,1 milyar dolardan fazla yatırım yapan Türk şirketlerinin üzerinde çalıştıkları yeni biyobenzerlerin devreye girmesiyle, pazarın önümüzdeki yıllarda yükseliş eğilimi göstereceği biliniyor. Bugün Türk ilaç firmaları, 2024 yılına kadar piyasaya sürülecek 32 biyoteknolojik ilaç (29 biyobenzer, 2 referans biyoteknolojik ilaç, 1 biyoüstün) üzerinde çalışıyor. Burak Dağlıoğlu: “Güney Koreli yatırımcıların biyoteknoloji alanındaki yetkinliklerinin ve ülkemize olan ilgisinin farkındayız” Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Ahmet Burak Dağlıoğlu BIO KOREA 2021 etkinliğine dair yaptığı açıklamada 100 yılı aşkın bir geçmişe sahip olan Türk ilaç sanayinin, günümüzde birçok küresel ilaç şirketine ev sahipliği yaptığını ifade ederek şunları kaydetti; “Türk sağlık sektörünün güçlü yönlerine odaklandığımızda, güçlü kamu sağlık politikaları, teşvikler, yatırım ortamını iyileştirici düzenlemeler, çevre ülkelerdeki pazarlara erişim için jeostratejik konumu ve 84 milyonluk nüfusumuz göze çarpmaktadır. Bugün, Türkiye’nin sunduğu cazip yatırım fırsatlarını ve Türk ilaç sektörünün kabiliyetlerini Asya’nın en önemli sağlık sektörü etkinliklerinden olan BIO KOREA 2021 kapsamında düzenlediğimiz ‘Avrupa ve Asya’yı Bağlayan Bölgesel Biyoilaç Merkezi’ panelimizde 5 güzide ilaç şirketimizin de katkılarıyla tanıtma imkanı bulduk. Küresel çapta biyoteknolojik ilaç üretimi önemini hızla artırmaktadır ve yakın gelecekte konvansiyonel ilaçların yerini alacağı öngörülmektedir. Türkiye de biyoteknolojik ilaç üretiminde yatırımcılar nezdinde yükselen bir yıldız olarak öne çıkmaktadır. Güney Koreli yatırımcıların biyoteknoloji alanındaki yetkinliklerinin ve ülkemize olan ilgisinin farkındayız, bu ilginin ilerleyen dönemde somut yatırımlara ve işbirliklerine dönüşeceğine inanıyoruz. Bu süreçlerde Türk sağlık sektörü başta olmak üzere ülkemizin katma değerli üretimine ve gelişimine katkı sağlayan İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası‘na, Türkiye Biyoteknolojik İlaç Platformu’na ve kıymetli üyelerine teşekkürlerimi iletmek istiyorum.” Nezih Barut: “İlaç sektörüne biyoteknolojik ilaçlar yön veriyor” BIO KOREA 2021’e katılarak ülkemizi temsil eden 5 ilaç şirketinden biri olan Abdi İbrahim’in ve İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası’nın Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut ise, bu tarz etkinliklerin hem ülkemizin temsili hem de iş fırsatları açısından son derece önemli olduğunu açıkladı. Biyoteknolojinin dünya ilaç endüstrisinde büyümenin ve gelişimin lokomotifi olduğuna dikkat çeken Nezih Barut, özellikle son 10 yılda biyoteknolojik ilaçlar sayesinde birçok hastalığın tedavisinin mümkün hale geldiğini vurguladı. Barut, ilaç pazarındaki biyoteknoloji lehine dönüşümü gören tüm ülkelerin, biyoteknolojik ilaçları toplum sağlığına sunabilmek adına yoğun çalışmalar yürüttüğünü belirtti. İlaç sektörüne biyoteknolojik ilaçlar yön veriyor diyen Barut, şöyle devam etti: ‘’Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de biyoteknolojik ilaç pazarı hızla büyüyor. Buna karşılık ülkemiz, biyoteknolojik ilaçlarda büyük oranda dışa bağımlı durumda. Hastalarımızın biyoteknolojik ilaçlara daha kolay erişimini sağlamak, endüstrimizin rekabet gücünü artırmak ve kamu üzerindeki maliyet yükünü düşürmek açısından biyoteknolojik ilaçların ülkemizde geliştirilmesi ve üretilmesi kritik önem taşıyor. Konvansiyonel ilaçlara göre katma değeri çok daha yüksek olan biyoteknolojik ilaçların Türkiye’de üretilmesi, ülkemizin katma değerli ihracat hedefine büyük katkı sağlayacaktır. Ülkemizde bugün ihracatta kilo değeri 1,3 dolar seviyesinde. Oysa biyoteknolojik ilaçların ihracat kilo değeri 1.000 doların üzerinde. Yüksek katma değerli bu ürünlerin ülkemizde üretilmesi hem ithalattan kaynaklanan açığı azaltacak hem de ihracat gücümüzle döviz girdisi elde etmemize imkan tanıyacaktır. Bu nedenle de cari açığa çift yönlü pozitif bir katkı sunacaktır. Biz ilaç endüstrisi olarak bir süredir biyoteknoloji alanında büyük yatırımlar yapıyoruz. Sektör olarak, ülkemizi biyoteknolojik ilaç üretim ve ihracat üssü yapabilecek güçteyiz. Bu alanda hızla gelişmemizi sağlayacak unsurların başında; toplum sağlığı ve bilimsellikten ödün vermeden, biyoteknolojik ürünlerin pazara sunulma sürelerini mümkün olduğunca kısaltacak, ülkemize özgü bir mevzuatın uygulamaya alınması gelmektedir. Bunun yanı sıra, özellikle molekül geliştirme çalışmalarına devletimizin nakdi teşvikler yoluyla destek vermesi de son derece önemlidir. Güney Kore bu açıdan bizim için önemli bir başarı örneğidir, zira bu şekilde kısa zamanda küresel pazarda etkili yer edinen bir ülke olmuştur. İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası olarak, bu önemli organizasyonda ilaç endüstrimizi güçlü bir şekilde temsil etmemize destek veren Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığımıza, Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Sayın Ahmet Burak Dağlıoğlu ve değerli ekibine teşekkürlerimizi sunuyoruz.”  2006 yılından beri her yıl düzenlenen BIO KOREA, biyoteknoloji şirketleri için bir iş platformu olarak hizmet veriyor. Kore Sağlık ve Refah Bakanlığı tarafından desteklenen BIO KOREA, biyoteknoloji endüstrisini canlandıran, uluslararası bilgi ve teknoloji alışverişinin yapıldığı bir platform. Fuar, iş forumu ve konferans kanallarıyla bir çok konunun masaya yatırıldığı etkinlik akademisyenleri, 15’inci yılında “Yeni Normal: Biyolojik İnovasyonla Engelleri Aşmak” teması ile çok sayıda ülkeden profesyonelleri ve biyoteknoloji şirketlerinin CEO’larını bir araya getirdi.

Kimya Bilimine Yön Veren 100 Türk Araştırmasının Sonuçları Belli Oldu

Turkishtime’ın Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Biyokimya Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve TÜBA Asli Üyesi Prof. Dr. Adil Denizli liderliğinde gerçekleştirdiği “Kimya Bilimine Yön Veren 100 Türk Araştırması”, Kimya alanında önde gelen değerli bilim insanlarını bir araya getirdi. H-İndeksi değerlerinin yanı sıra, araştırma alanları, bilime ve insanlığa katkıları, aldıkları ödüller ve patentlerine de yer verildiği çalışma ile yeni nesil bilim insanları için ilham veren bir kaynak olması yanısıra, kimya endüstrisi ile kimya bilimi arasında bir köprü oluşturulması hedeflendi. 2017 yılında başlatmış olduğu Bilime Yön verenler Araştırma serisi kapsamında; 2017 yılında Bilime Yön Veren 100 Türk, 2018 yılında Tıp Bilimine Yön Veren 100 Türk araştırmasını gerçekleştirerek  sonuçlarını kitap haline getirdiği çalışmayla kamuoyu ile paylaşan Turkishtime, söz konusu seriye bu yıl Kimya Bilimine Yön Veren 100 Türk Araştırması ile devam etti. Turkishtime’ın Prof. Dr. Adil Denizli liderliğinde ve SANKO Holding - SÜPER FİLM sponsorluğunda hazırlanan araştırma kitabı, kimyanın beş ana bilim dalındaki (Organik Kimya, İnorganik Kimya, Analitik Kimya, Fiziksel Kimya, Biyokimya) Türk bilim insanlarını, araştırmalarının aldığı atıf sayısını gösteren ve evrensel kabul gören en yüksek H-İndeksi değerine (Google Scholar Veri tabanı kullanılarak) göre listelendi. Listede, DNA hasarı, DNA onarımı gibi konularda dünyanın önde gelen uzmanları arasında yer alan Prof.Dr. Miral Dizdaroğlu gibi çalışmalarını uluslararası alanda sürdüren bilim insanlarının yanı sıra, polimer kimyasında dünya çapında otorite sahibi olan Prof.Dr. Yusuf Yağcı, organik kimyanın önde gelen isimlerinden Prof.Dr. Metin Balcı gibi Türkiye'deki üniversitelerin tanınmış araştırmacıları yerini aldı. Özverili bir çalışmanın ürünü Türkiye başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan başarılı Türk bilim insanlarını aynı çatı altında buluşturan kitapta, kimya alanında başarılı bilim insanlarının başarı öyküleri, araştırma alanları, bilime ve insanlığa katkıları ayrıntılı olarak anlatıldı.Özverili bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkan Kimya Bilimine Yön Veren 100 Türk Araştırması kitabı, akademik hayatını kimya ve kimya mühendisliğine adamış birbirinden değerli bilim insanları tek tek araştırılarak hummalı bir çalışma ile hazırlandı. Bu çalışmada, özellikle uluslararası Web of Science veri tabanında yer alan, bilim insanlarının yıllardır birçok emekle yapmış olduğu yayınlarının hem üretkenliğini hem de alıntı etkisini ölçerek hesaplanan H-İndeksi verilerine göre sıralama yapıldı. Diğer yandan akademik isimlerin SCI indeksindeki çalışmalarına almış oldukları atıf sayıları da göz önünde bulunduruldu.  Kimya Bilimine Yön Veren 100 Türk Kitabı için tıklayınız Kaynak : Turkistime

Sentetik Türleşme: CRISPR-Cas9 Genetik Mühendislik Yöntemi ile Yeni Böcek Türleri Yaratmak Mümkün

Bilim tarihinden aşina olduğumuz şudur: Yeni bir organizmayı keşfetmek kolay değildir. Yeni bir türü keşfetmek istiyorsanız, yıllarınızı sahada araştırma yaparak geçirmeniz gerekir. Ancak genetik mühendisliği sayesinde "tür" dediğimiz şeyler, "bulunan şeyler" olmaktan çıkıp, "yaratılan şeyler" haline gelebilir. Gelecekte, biyoteknolojiyi kullanarak evrimsel süreci ileri sarmak mümkün olacak. Araştırmacılar, yeni bir genetik mühendisliği yöntemi kullanarak, ilk kez laboratuvarda, birden fazla yeni meyve sineği türü yarattıklarını ilan ettiler. Bu, sıtma ve diğer böcek-kaynaklı hastalıkların olmadığı bir geleceği yaratmamızı sağlayabilir. Macquarie Üniversitesi'nde sentetik biyoloji alanında doktora sonrası araştırmacı olarak çalışan Maciej Maselko, sentetik türleşme adı verilen yaklaşımın daha güvenli haşere kontrol teknolojileri oluşturmada faydalı olabileceğini söylüyor. Maselko'ya göre, geleceğe yönelik olası senaryolardan birinde sentetik türleşme, bitkileri tozlaştırabilen ve hatta kara mayınlarını tespit edebilen, tasarlanmış organizmaları üretmek için bile uygulanabilir! Maselko ve ekibi, bulgularını Nature Communications dergisinde yayınladı.Minnesota Üniversitesi'nden moleküler biyolog ve araştırma ekibinin bir üyesi olan Michael Smanski, şöyle diyor: Türleşme, gezegende milyarlarca kez meydana geldi; ancak bugüne kadar hiçbir tür, mühendislik yöntemleriyle tasarlanarak türleşmedi. Maselko, Smanski ve meslektaşları, 2018 yılında maya mantarlarını kullanarak "yeni bir türmüşçesine" farklılıklar üretmek için benzer bir yöntem kullanmışlardı; ancak yeni sonuçlar ile bu konseptin çok hücreli bir hayvanda mümkün olduğu ilk kez kanıtlandı.Smanski, bu yöntemin binlerce yıl yerine, sadece birkaç ay içinde çok sayıda yeni hayvan türleri üretebileceğini söylüyor.  Yeni meyve sineği türlerini yapmak için araştırmacılar, sineklerin DNA'sına mutasyonlar ekleyerek onları yeni türlere dönüştürmek için CRISPR-Cas9 adlı genetik bir kes-yapıştır aracı kullandılar.  Türler, genellikle, artık melezleşemediklerinde veya sağlıklı yavrular üretemediklerinde "farklı türler" olarak kabul edilir. Bu deneyde üretilen mutant sinekler ile vahşi/değişmemiş sinekler çiftleştiğinde, yavrular hayatta kalamadı ve bu da iki tür sinek türünün genetik olarak uyumsuz olduğunu gösterdi. Ancak kritik nokta şu: Mutant sinekler, kendi başlarına sağlıklıydılar ve aynı mutasyonu paylaşan başka bir sinekle çiftleştirildiklerinde, sorunsuz bir şekilde hayatta kalan yavrular ürettiler. Bu da mutasyona uğramış sineklerin üreyebileceğini gösteriyor; ancak yalnızca birbirleriyle. Ekip, yöntemlerini 12 çeşit mutasyona uğramış sinek türü oluşturarak test etti, onları beş gün boyunca yabani sineklerle test tüplerinde barındırdı ve ardından, çeşitli yaşam evrelerinde hayatta kalan yavruların sayısını saydı. Bu varyasyonların dokuzunda, mutasyona uğramış ve yaban sinekleri arasındaki yavruların hiçbiri yetişkinliğe kadar hayatta kalamadı. Bu önemli bulgu, mutasyona uğramış türlerle melezleşen yabani türlerin ortadan kaldırılması gibi laboratuvar dışındaki genetik mühendisliği deneylerinin istenmeyen, uzun vadeli sonuçlarını önleyebilir. Araştırmacılar ayrıca, benzersiz bir mutasyon kümesi taşıyan 12 sinek suşunun her birinin, genellikle farklı bir suştan sineklerle hayatta kalan yavrular üretemediğini ve bunun sonucunda çok sayıda genetik olarak izole edilmiş soy ürettiğini buldular. Yeni yaklaşım, gen sürücüsü olarak bilinen bir genetik mühendislik yöntemini uygularken karşılaşılan yaygın bir sorunu da çözebilir. Gen sürücüsü yönteminde, mühendislik yoluyla değiştirilmiş genler üremenin sonuçlarını manipüle edebilir ve mutasyonları popülasyona hızla yayar. Araştırmacılar, sıtma sivrisineklerini ve diğer istilacı veya hastalık taşıyan zararlıları yönetmenin bir yolu olarak gen sürücüsü denen bu teknolojiyi araştırıyorlar. Ancak, sentetik mutasyonlar taşıyan az sayıda organizma bir laboratuvardan kaçıp vahşi ve mutasyona uğramamış bir popülasyonu ortadan kaldırırsa, bu popülasyonun genlerini tamamen değiştirebilir. Bu, gen sürücüsü yöntemine yönelik araştırmaları riskli hale getirebilir. Maselko, sentetik türleşmenin, melezleşme olasılığını ortadan kaldırarak, yaban hayatın genetik mühendisliği için daha kontrollü ve ekolojik olarak daha güvenli bir yol sunduğunu söylüyor. Araştırma için bir sonraki zorluk; bu yaklaşımı sivrisinekler, istilacı sazan veya ekin yiyen böcekler gibi türlere genişletmek olacaktır. Ancak bu hayvanların genomları, meyve sineklerinin genomlarından daha az çalışıldığından, bu türlerin DNA'sını düzenlemek daha zordur. San Diego'daki Kaliforniya Üniversitesi'nde sentetik türleşme üzerinde de çalışan bir laboratuvarı yöneten biyolog Omar Akbari, şöyle diyor: "Bunun mümkün olacağından umutluyum, ancak zorlayıcı olacak. Biraz zaman alacak ve biraz mühendislik isteyecek." Kaynak : Evrim Ağacı

Çin Yeni Bir Uzay İstasyonu Kuruyor

Çin tarafından nisan ayının sonunda kurulmaya başlanan uzay istasyonu biri 18, ikisi 14,4 metre uzunluğunda olmak üzere üç modülden oluşacak. Kısaca CSS olarak adlandırılan Çin Uzay İstasyonunun kontrol merkezi olması planlanan 18 metre uzunluğundaki modülde, bir seferde toplam üç astronot altı aya kadar çalışabilecek. Toplam kütlesi 100 ton civarında olması planlanan CSS’nin kurulumuna ilk olarak kontrol modülünden başlandı. Nisan ayının sonlarında gerçekleştirilen ilk fırlatmadan sonra kurulumun tamamlanması için en az 10 fırlatma daha yapılacak. İstasyonun kurulumunun 2022’nin sonlarına doğru tamamlanması ve bilimsel çalışmalara ev sahipliği yapmaya başlaması planlanıyor. Tamamlandığında CSS’nin büyüklüğü 15 ülkenin iş birliğiyle kurulan ISS’nin dörtte biri kadar olacak. CSS’nin kontrol modülünün üzerinde beş ayrı bağlantı noktası bulunuyor. Bu noktaların ikisine 14,4 metre uzunluğundaki yan modüller bağlanacak, ikisi istasyona astronot ve kargo taşıyan roketler tarafından kullanılacak. Bir bağlantı noktası ise gelecekte istasyona eklenmesi muhtemel yeni bir modül için ayrılmış. CSS’nin iç kısmında buzdolabı büyüklüğünde deney cihazlarının yerleştirilebileceği 14 raf bulunacak. Ayrıca istasyonun dış kısmında da uzay ortamında deneyler yapmak için tasarlanmış 50 iskele yer alacak. CSS’de uzay fizyolojisinden akışkanlar mekaniğine, malzeme biliminden genel görelilik ve kuantum mekaniğine kadar çeşitli alanlarda araştırmalar yapılması planlanıyor.

Recordati, Süspansiyon Hattına Yatırım Yaptı

Ülkemizde sunduğu ilaç portföyündeki ürünlerin yüzde 98’inden fazlasını yerel üretmesi ile ülkede yerelleşmeyi gerçekleştiren öncü çok uluslu firmalardan biri olan Recordati İlaç, yatırımlarına devam ediyor. Son olarak süspansiyon üretim bölümünde bir yatırıma imza attıklarını söyleyen Recordati İlaç Fabrika Müdürü Orhan Savcı, “Mevcut üretim kazanının iki katı büyüklüğünde bir üretim kazanı daha süspansiyon üretim alanına ilave edilerek kapasiteyi artırdık. Daha önce, üretim kazanında üretilen ürün tekerlekli aktarma kazanlarına aktarılıp dolum odasına taşınarak doluma alınırken artık üretim – dolum alanları arasına çekilen boru hattı ile bu transfer gerçekleşebiliyor. Boru hattında bir pigging sistemi kurularak ürün kaybının azaltılması ve temizliğin de entegre olarak yapılması sağlandı” dedi.  Şirketinizin yapılanmasını ve yakın dönem gündemini anlatmanızı rica ediyoruz.   Şirketimiz İstanbul Merkez Ofisinde 76, 7 Bölge Ofisinde 407 ve Çerkezköy Üretim Tesislerinde 233 olmak üzere toplam 715 personeliyle tüm Türkiye genelinde hizmet vermektedir.  Çerkezköy üretim tesisimiz non-steril katı (toz, granül, efervesan granül, kapsül, tablet, film kaplı tablet ve draje), sıvı (solüsyon, süspansiyon ve damla) ve yarı-katı (krem, merhem ve jel) formlarda 80 milyon kutu üretim kapasitesine sahiptir. Markanız ülkemize alanında ne gibi ilkleri kazandırdı?  Firmamız, 2008 yılında Türkiye’de direkt olarak yapılanmaya start verdiği günden bu yana pazarda dinamik bir pozisyon sergilemektedir. Bu noktada önce Yeni İlaç’ı, arkasından Dr. Feridun Frik İlaç’ı bünyesine katan şirketimiz, Türkiye’de yapılanmasını 2016 yılında Çerkezköy’de kurduğu yeni üretim tesisi ile hızlandırdı. Günümüze kadar Ar-Ge yatırımları hariç 250 milyon dolar üstünde direkt yatırım yapan Recordati, ülkemizde üroloji alanının lider firması olması dışında başta kardiyoloji, kas iskelet sistemi hastalıkları olmak üzere birçok terapötik alanların da lider firmalarından biri olmuştur. Bünyesine kattığı yeni ürünlerle ilerleyen Recordati yakın zamanda onkoloji, santral sinir sistemi ve nadir hastalıklar alanında da yeni girişimler sergilemektedir. Aynı zamanda, ülkemizde sunduğu ilaç portföyündeki ürünlerin yüzde 98’inden fazlasını yerel üretmesi ile ülkede yerelleşmeyi gerçekleştiren öncü çok uluslu firmalardan biri haline de gelmiştir. İş gündeminizi ve 2021 yılı hedeflerinizi öğrenebilir miyiz?  Genel iş gündemimiz Çerkezköy tesisimizin verimliliğini ve kapasitesini artırarak yeni ürünlerin arz edilmesine ve mevcut ürünlerin büyümesine destek vermektir. Kurulumunu tamamladıktan hemen sonra, 2018’den beri tesisimizi bölgesel bir ihracat üssü haline getirmek üzerine yoğunlaştırdığımız çalışmalarımız doğrultusunda, 2021 yılında da gerekli GMP (Good Manufacturing Practices) sertifikasyonları ve ruhsat başvuruları için hedeflerimiz ve çalışmalarımız olacaktır. Yeni üretim hattı, tesis yada teknoloji yatırımı kararı nasıl veriliyor? Yakın dönemde ne tür bir yatırıma imza attınız? Tesisimizin büyüme ve verimlilik hedeflerine uygun stratejiler geliştirilerek gerekliliklerin belirlenmesi sonucunda yeni yatırım kararları verilmektedir. Bu süreçte Türkiye ve İtalya Merkez yönetim ekiplerinin koordineli çalışmaları tesisimiz için oluşturulan stratejilerin Recordati küresel hedeflerini de desteklemesini sağlamaktadır. Yakın dönemde tesisimizde süspansiyon üretim bölümünde kapasite ve verimliliği daha yukarıya taşıyacak bir yatırım yapılmıştır. Ayrıca kalite kontrol laboratuvarımıza analiz kapasitemizi artırmak amacıyla iki adet HPLC yatırımı yapılarak mevcut sisteme entegrasyonları sağlanmıştır. Bunların yanında hem teknolojik güncellemeleri hem de güncel kalite gerekliliklerini takip amaçlı donanım ve yazılım yenileme yatırımları yapılmıştır (yeni nesil, veri bütünlüğünü sağlayan pharmacode okuyucu, check-weigher, yazıcılar, vb). Makina parkurunuz hakkında bilgi vererek, son dönemde bu alanda yaptığınız yatırımları ve sağladığı avantajları anlatır mısınız?    Son dönemde tesisimizde süspansiyon üretim bölümünde kapasite ve verimliliği daha yukarıya taşıyacak bir yatırım yapılmıştır. Bu üretim alanında üretim, süzüm, aktarma ve temizlik işlemleri büyük ölçüde entegre bir sistem olarak gerçekleştirilebilecektir. Mevcut üretim kazanının iki katı büyüklüğünde bir üretim kazanı daha süspansiyon üretim alanına ilave edilerek kapasite artırılmıştır. Daha önce, üretim kazanında üretilen ürün tekerlekli aktarma kazanlarına aktarılıp dolum odasına taşınarak doluma alınırken artık üretim – dolum alanları arasına çekilen boru hattı ile bu transfer gerçekleşebilecektir. Boru hattında bir pigging sistemi kurularak ürün kaybının azaltılması ve temizliğin de entegre olarak yapılması sağlanmıştır. Kaynak : ST Endüstri - Cem Karatay Röportaj

Deniz Salyasından Gübre, Tarım İlacı ve Temizlik Malzemesi Yapacaklar

Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü laboratuvarlarında, deniz salyasından biyoteknolojik ürün geliştirmek için çalışmalar yürütülüyor. Deniz salyası üzerine uzun zamandır çalışma yürüttüklerini belirten Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mete Yılmaz, “Deniz salyasından yapılan gübreyi toprağa katarak verimini artırmaya çalışacağız” dedi. Marmara Denizi’nde şubat aylarında görülmeye başlanan ve yaklaşık 3 aydır etkili olan deniz salyası, tedirginliğe neden oldu. Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Biyomühendislik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mete Yılmaz, deniz salyasının kaynağı olan mikro alglerin ekonomiye kazandırılması için laboratuvarlar çalışmalarına hız kazandırdı. Prof. Dr. Yılmaz, araştırma görevlisi Kübra Şentürk ve doktora öğrencisi Vesile Esra Dökümcüoğlu ile deniz salyasından aldıkları numuneleri mikrobiyolojik, toksikolojik ve kimyasal testleri yaparak, saf hale getirdi. Laboratuvar sonuçlarına göre geliştirilecek deniz salyasının gübre, tarım ilacı ve temizlik malzemesi olarak kullanılması hedefleniyor. ‘TOPRAĞIN VERİMİNİ ARTIRMAYA ÇALIŞACAĞIZ’ Prof. Dr. Mete Yılmaz, “Müsilaj çeşitli mikroorganizmalar tarafından oluşturulabilen bir yapı. Özellikle denizdeki mikro algler, plankton dediğimiz canlılar ortam koşulları sağlandığında aşırı derece çoğalabiliyorlar ve bazıları müsilaj maddesini salgılayabiliyor. Marmara özelinde düşünürsek, Marmara Denizi'ndeki kirlilik baskısı ve iklim değişikliğinden dolayı olan sıcaklık artışı bu canlıların üremesini çoğaltabiliyor. Canlılar aşırı derecede üreyince müsilaj salgılaması da yoğun oluyor ve deniz salyası dediğimiz olay meydana geliyor. Biz uzun yıllardır bu tür canlıların oluşturdukları müsilaj yapıları üzerine çalışıyoruz. Biliyoruz ki bunları biyoteknolojinin çeşitli alanlarına kaydırabiliriz. Örneğin tarımda verim artırmak için kullanılabiliyorlar, toprağın özelliklerini iyileştirebiliyorlar ya da ağır metal tutma kapasitelerinden kaynaklı olarak kurutulduktan sonra çevre temizlemede kullanılabilir. Bunun da ötesinde bazı müsilaj yapıları ilaç ham maddesi olarak kullanılabiliyor. Antiviral, antibakteriyel özellikleri var. Marmara’daki bu olay gündeme geldikten sonra topladığımız örnekleri çeşitli testlerden geçirdik. Örneğin bunların kimyasal, mikrobiyolojik, toksikolojik analizlerini yapıyoruz. Müsilaj maddesini, diğer maddelerden ayırıp saflaştırdık. İlerleyen aşamalarda bunların biyopestisit olarak kullanılabilme özelliklerini inceleyeceğiz. Bu projemizde tarımda zararlı böceklere karşı kullanılan kimyasalların yerine doğal ve doğada bozulabilen, insanlara ve çevreye zarar vermeyen yeni maddenin gelişmesi hedefleniyor. Müsilajı da burada kullanacağız. Ayrıca toprağa katarak da verimini artırmaya çalışacağız” dedi. ‘ÖZEL HASAR MAKİNELERİ GEREKİYOR’ Deniz salyasını toplamak için sistem üzerinde çalıştıklarını belirten Prof. Dr. Yılmaz, “Doğadan toplanması ve yararlı bir ürüne dönüştürülmesi  için bir özel hasat makineleri gerekiyor. Çeşitli mühendislik birimleriyle birlikte müsilaj ve mikroalglerin hasadını gerçekleştirebileceğimiz sistemler tasarlama konusunda irtibat halindeyiz. Bunların toplanıp hem çevreye zarar vermeleri önleniyor hem de bunların bir ürüne dönüştürülmesi hedefleniyor” diye konuştu. Kaynak : DHA

GAÜ'den Marmara Denizi’ndeki Müsilaj Problemine Karşı Biyoteknolojik Çözüm

Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Ünyayar, Marmara Denizinde meydana gelen kirlilik, ardından oluşan müsilaj ve başa çıkma yöntemleri hakkında önemli açıklamalarda bulundu. “EĞER DOĞRU ÖNLEM ALINMAZSA, BALIK ÖLÜMLERİ VE HAVAYA YOĞUN MİKTARDA SÜLFÜR GAZI YAYILIMI KAÇINILMAZ” Açıklamasında, Müsilaj probleminin nasıl ortaya çıktığına değinen Prof. Dr. Ünyayar, “Evsel atıklar ve endüstriyel atıklar arıtılmadan Marmara denizine boşaltılmaktadır. Bu organik yük, kanalizasyon kökenli olduğundan, denizdeki mavi yeşil alglerin çoğalıp üremesine sebep olmaktadır. Denizdeki fosfor ve azot miktarına da bağlı olarak artan bu bakteriler, deniz yüzeyinde büyük bir tabaka halinde yerleşip, oksijen veya karbondioksit giriş çıkışlarını engellemesi manasına gelmektedir. Deniz yüzeyinde oluşan bu müsilaj dediğimiz kalın tabaka sebebiyle, deniz yüzeyinden su altına ışık girmediği için denizaltındaki deniz canlıları için fotosentez olayı engellenmiş oluyor. Kalın tabaka sebebiyle deniz altından yüzeyine kadar bir oksijen alışverişi olmadığı için, balıklarda ölümler olup, alglerin balıkların solungaçları üzerine yapıştığı için toplu balık ölümleri de gerçekleşecektir. Bu alglerin zamanla dibe çökmesi ile sülfür kokusu oluşacak, dipteki bakteriler ile çoğalıp suların zamanla karışması sebebiyle bu tabakanın atmosfere geçmesiyle çok kötü bir koku yayılacaktır. Denizde oluşan bu toksik maddeler midyelerde birikecek ve o mideyi yiyen insanlarda bu toksinlerden zehirlenip olumsuz şekilde etkilenmiş olacaklar. Bu geçici bir kirlenme değil, bu bakteriyi ağız yoluyla vücuda geçirildiğinde ishal vb. hastalıklar meydana gelebilecek. Bunun yanında, içerisinde yoğun protein barındıran müsilaj, zamanla deniz dibine çökerek orada bakteriler tarafından parçalanıp sülfür gazı oluşumuna neden olacaktır. Bu durum, sudaki oksijen seviyesinin azalarak balık ölümlerine ve havaya çok kötü koku yayılmasına neden olacaktır.  “6 AY SONRASINDA DENİZİ GERÇEK SAHİPLERİNE BIRAKMAK MÜMKÜNDÜR” Prof. Dr. Ali Ün yayar Marmara denizi bu noktadayken ne yapılabilir sorusuna da açıklık getirerek, “Biyoteknolojik olarak en basit çözüm için tuzlu suya dayanıklı poretinaz enzimi ve bunu üreten bakterileri denize püskürterek, protein yapıdaki müsilajı parçalayıp geçici olarak bozulan bu ekolojik dengeyi tekrar bozarak 6 ay sonrasında denizi gerçek sahiplerine bırakmak mümkündür. Bu 6 ay süresi boyunca denize girdi yapılan tüm kirlilik parametrelerini iptal edip, hiçbir şekilde atık veya arıtılmamış suyun denize girmesini engelleyerek bu problemin üstesinden gelebiliriz. “BU YÖNTEM İLE MARMARA DENİZİ ESKİSİNDEN DAHA TEMİZ HALE GELEREK, OLMASI GEREKEN MİKROBİYOTANIN ORAYA YERLEŞECEĞİNİ SÖYLEYEBİLİRİZ” Bu enzimleri önermemizin nedeni, patojen olmaması ve denizdeki canlı türlerine etkisi olmaması ile birlikte, müsilajın tükenmesinin ardından kaybolacak olmasıdır. Denizi kirleten faktörlerin tamamiyle ortadan kadırarak bu sistemi uygularsak eğer, 6 ay yada 1 sene içerisinde Marmara Denizi eskisinden daha temiz hale gelerek, olması gereken mikrobiyotanın oraya yerleşeceğini söyleyebiliriz. GAÜ Tıp Fakültesi olarak bu konuda her türlü yardıma hazırız. Yeter ki çevremizi ve geleceğimizi kurtaralım.” Kaynak : AA

2 Aşı Adayı, 3 Kit ve 1 İlaç için Destek Bekliyorlar

Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Biyoteknoloji Enstitüsü Aşı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tarlan Mammedov, Akdeniz Üniversitesi'nde (AÜ) bitki yapraklarından üretilen 2 koronavirüs aşı adayı, 1 ilaç ve 3 kit geliştirdiklerini açıkladı. Prof. Dr. Mammedov, insanlar üzerindeki denemelerde güzel sonuçlar elde ettiklerini belirterek, aşı firmalarından destek beklediklerini söyledi. AÜ Ziraat Fakültesi Enzim ve Mikrobiyal Biyoteknoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tarlan Mammedov ile 20 kişilik ekibi, koronavirüs aşı çalışmasında sona geldi. 3 laboratuvar, 1 iklim odasında 'Transient Bitki Ekspresyon Sistemi' kullanarak, yeni nesil aşı çalışmalarını gerçekleştiren Prof. Dr. Mammedov, bir tür tütün bitkisi olan Nicotiana Benthamiana'nın, iklim odasında 22-24 derecede yüzde 50-60 nem seviyesinde özel formülasyon içeren gübrelerle yetiştirilerek belli büyüklüğe ulaşmasını sağladıklarını anlattı. Bitkiye, yeniden düzenleme yapılıp bitki yaprağının içine solüsyon verilerek yapraklarından protein ürettiklerini aktaran Prof. Dr. Tarlan Mammedov, gerekli analizler sonucunda başarılı 2 aşı adayı ürettiklerini kaydetti. Aşının yanı sıra ilaç ve kit çalışmalarında da sona geldiklerini anlatan Prof. Dr. Mammedov, protein içerikli üretilen 2 aşı adayı, ilaç ve 3 kiti hastalar üzerinde denediklerini açıkladı. Geliştirilen ürünlerden güzel sonuçlar elde ettiklerini aktaran Prof. Dr. Mammedov, aşı firmalarından destek beklediklerini söyledi. YEŞİL BİTKİ YAPRAKLARINDAN GELİŞTİRİLDİ   Prof. Dr. Tarlan Mammedov, geliştirdikleri 2 aşı adayının testlerini hayvanlar üzerinde tamamladıklarını ve güzel sonuçlar elde ettiklerini belirterek, “Ayrıca 3 kit geliştirdik. Bu kitler, koronavirüs hastalarında antikor seviyesinin tayin edilmesi için çok önemli. Bu kitler Türkiye'ye dışardan geliyor. Bu kiti 50 koronavirüs hastası üzerinde denedik. Diğer kitlerle karşılaştırıp aynı sonuçları aldık. Buna ek olarak mühim bir ilaç geliştirdik. Bizim ürettiğimiz ilaçlar protein temelli. SARS2 virüsünün bedenimize dahil olmasına yardım eden ACE2 enzimidir. Bu enzimi bitki yapraklarında ürettik. Bu insan vücudunda çok önemli bir fonksiyon taşır. Eğer virüs tarafından ACE2 tarafından bağlanırsa vücutta birçok problem başgösterir. Hastalık oluşur. Onun için biz ACE2 enzimini, 1 kilogram bitki yaprağından üretebildik. Bu virüsün insan vücuduna geçmesini engelliyor" diye konuştu.   İlaç, aşı ve kitlerle güzel sonuçlar elde ettiklerini aktaran Prof. Dr. Tarlan Mammedov, “Şimdi ilaç şirketlerinden destek bekliyoruz" dedi. Kaynak : Basın Bülteni

Türk Nanoteknoloji Firmasına NASA'nın Mars Çalışmaları Yarışmasında Birincilik Ödülü

Teknopark İstanbul’un Kuluçka Merkezi Cube Incubation’da Ar-Ge çalışmalarını yürüten Nanosilver; 11. Uluslararası Nano Teknoloji Konferansı ve 6. Dünya Yeni Teknolojiler Konferansı’nda ‘En İyi Araştırma’ Ödülleri’nden sonra NASA’nın Mars çalışmaları yarışmasında da birincilik ödülü aldı. Teknopark İstanbul açıklamasına göre, genç girişimciler Rona Gürçay ve Tanra Gürçay tarafından kurulan ve Teknopark İstanbul’un Kuluçka Merkezi Cube Incubation’da Ar-Ge çalışmalarını yürüten Nanosilver, soy metalleri nano boyutlarda üreterek çeşitli sektörlere ham madde sağlıyor. Salgın döneminde Uluslararası Akredite Laboratuvarlar tarafından yeni tip koronavirüs (Kovid-19) üzerinde yüzde 99,99 etkinliği kanıtlanan nano gümüş spreyleri ile uzun süreli koruma ve maksimum etkili hijyen çözümleri geliştiren firma, stratejik nano teknolojilerle Türkiye’yi dünya ligine çıkaracak çalışmalar da yapıyor. Teknopark İstanbul’da faaliyet gösteren Nanosilver, ABD'de düzenlenen 11. Uluslararası Nano Teknoloji Konferansı’nda, 'Yılın Araştırma Ödülü'nü kazandı. Ardından düzenlenen 6. Dünya Yeni Teknolojiler Konferansı’nda, geliştirdikleri inovatif üretim teknikleriyle 'Yılın Araştırma Ödülü' de yine Nanosilver'ın oldu. Bu ödüllerin ardından başarısı dünyada yayılan Nanosilver, NASA'nın bir diğer Mars çalışmaları yarışmasında da birincilik ödülü aldı. Aldığı ödüller sonrası 'Uzay Mekiklerinin Yüzeylerinin ve Kullanılan Ekipmanların Nano Gümüşle Kaplanması' ve 'Uzayda Nano Gümüşle Arıtma' projelerinde NASA ile çalışmaya başlayan Nanosilver geliştirdiği yüzde 100 yerli ve milli teknolojilerle Türkiye Uzay Ajansı’na da katkıda bulunacak. Ayrıca Nanosilver’ın ödül aldığı projelerde geliştirdiği teknolojiler Mars araştırmalarında kullanılacak. - Az sayıda ülkenin üretebildiği 'Titanyum DSA Elektrot Kaplama' üretmeyi başardı Açıklamaya göre, yeni ve gelişmiş teknolojik çalışmaların hız kesmeden sürdürüldüğü Teknopark İstanbul’da faaliyet gösteren Nanosilver, çok az ülkenin gerçekleştirebildiği ‘Titanyum DSA Elektrot Kaplama’ üretmeyi başararak soy metalleri nano boyutlarda üreterek çeşitli sektörlere ham madde sağlıyor. Ekolojik teknolojiler ile sentezlenen, üretim sırasında ve sonrasında içerisinde hiçbir artık, atık, kimyasal barındırmayan; yüzde 99,99 saflıkta gerçek nano metal hammaddeler üreten firma, bu hammaddelerle ileri teknolojili nano ürünler geliştiriyor. Nanosilver tarafından üretilen malzemeler; medikal, robotik, uzay araştırmaları, gıda, turizm, tekstil, dayanıklı tüketim, arıtma sistemleri, tarım ve hayvancılık gibi birçok sektörde kullanılan, alternatifleri bulunmayan ileri malzemeler arasında yer alıyor. - Hijyen robotları ve nano hijyen spreyleri ile salgına çözüm sunuyor Özellikle salgın döneminde Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımlamış olduğu koruyucu sprey özelliklere sahip HYGO Nano Gümüş Hijyen Spreyi piyasada çok büyük ilgi görüyor. Maliyet açısından toplumun her kesimi tarafından erişilebilir olan ürünler ithal muadillerine nazaran her yönüyle çok büyük avantajlar sağlıyor. Farklı sektörlerin farklı ihtiyaçlarına özel üretimler gerçekleştiren Nanosilver, farklı problemlere de çözümler sunuyor. Nanosilver’ın Bizero Robotics firması ile geliştirdiği HYGO Hijyen Robotu, kitle ulaşım araçları ve alışveriş merkezleri gibi sosyal alanları nano gümüş püskürterek kaplayarak ortak temas noktalarını steril hale getiriyor. Nisan sonunda İzmir’den sonra İstanbul’da da kullanılmaya başlanacak HYGO Hijyen Robotu, 50 nanometreden küçük gümüş taneleri içeren formülü sayesinde bakteri ve virüslerin tamamını uzun süreli olarak etkisiz hale getiriyor. - 'Uzay araştırmalarında nano gümüş teknolojisi kullanılıyor' Açıklamasa konuya ilişkin görüşlerine yer verilen Nanosilver Üst Yöneticisi (CEO) Tanra Gürçay, bir sonraki Ar-Ge adımlarının 3 boyutlu yazıcılarla çalışmak olduğunu dile getirdi. Projenin bilgi ve teknoloji aktarımının tamamını İstanbul Teknik Üniversitesi’nden yaptıklarını belirten Gürçay, 'Bu yöntem ve tekniklerle nano gümüş üretimi yapan Türkiye’nin ilk ve tek şirketiyiz. Halen 14 Ar-Ge projesi yürütüyoruz.' ifadelerini kullandı. Gürçay, 'Uzay araştırmalarında nano gümüş teknolojisi kullanılıyor. Dünya dışı varlık araştırmalarında, dünyadan hiçbir mikroorganizmanın uzaya taşınmaması gerekiyor ki, yanıltıcı sonuçlar çıkmasın. Bu sebeple araç yüzeyleri nano gümüşle kaplanıyor. NASA’ya sunduğumuz ve birincilik elde ettiğimiz proje kapsamında geliştirdiğimiz nano gümüş tekniği, NASA’nın uzay çalışmalarında, yüzey kaplama tasarımlarında, su arıtma projelerinde kullanılacak. Nano gümüş çok büyük hacimdeki sıvıları arıtmaya imkan sağlıyor.' değerlendirmesinde bulundu - 'Elektrotun tamamı yerli, milli ve maliyeti yüzde 50 daha az' ​​​​​​​Teknopark İstanbul’a da değinen Gürçay, 'Teknopark İstanbul’da ülkemiz için stratejik öneme sahip üretimler gerçekleştiriyoruz. Dünyada çok az sayıda ülke tarafından üretilebilen Titanyum DSA Elektrot Kaplama teknolojisini özgün üretim tekniğimizle geliştirerek Türkiye’de üretmeyi başardık. Ülkemiz savunma sanayi açısından stratejik önemdeki bu malzemeyi ithal eden yerli firmalarımızdan büyük talep alıyoruz. Elektrotun tamamı yerli, milli ve maliyeti ithal muadillerine göre yüzde 50 daha az.' açıklamasında bulundu. Kaynak : AA

Teknopark İstanbul, En Fazla Patentli Girişimin Bulunduğu Teknopark Oldu

Teknopark İstanbul, Patent Effect'in yayınladığı '2020 Yılı Patent Performansları Listesi'nde 52 girişimci firma ile Türkiye genelinde en fazla patentli girişime ev sahipliği yapan teknopark oldu. Teknopark İstanbul açıklamasına göre, Türkiye'deki özel kurum ve kuruluşların yanı sıra teknoparkların da performansını ortaya koyan listede ilk sıraya yerleşen Teknopark İstanbul'da özellikle sağlık alanında alınan patentlerdeki artış dikkati çekiyor. 2020 yılında medikal teknoloji ve sağlık alanında 16 farklı patente erişen Teknopark İstanbul girişimleri, Türkiye'nin sağlık alanında yerli teknoloji geliştirmelerine olan talebin arttığını ortaya koyuyor. Teknopark İstanbul girişimlerinin sağlık alanındaki patentlerini, siber güvenlik, yapay zeka, elektronik, otomasyon gibi alanlar takip ederken, girişimlerin kuantum teknolojisi gibi önemli alanlarda da patent aldığı görülüyor. Teknopark İstanbul'un özellikle derin teknoloji girişimlerine ev sahipliği yaptığı göz önünde bulundurulduğunda, her bir patentin Türkiye'nin teknolojide bağımsızlık hedefi noktasında katkı sunması bekleniyor. Kuluçka merkezi Cube Incubation ile girişimcilere dünya standartlarında imkanlar sunan Teknopark İstanbul, girişimcilerin fikirlerinin ticarileşmesi ve güvence altına alınması için teknoloji transfer ofisi Connectto aracılığıyla bilgilendirme ve hibe konusunda destekler sunuyor. 2020 yılında yapılan 33 patent başvurusunun 26 tanesi Teknodestek programı kapsamında verilen hibe desteğiyle gerçekleşti. Teknopark İstanbul yönetimi tarafından Teknodestek kapsamında patent ve faydalı model başvuruları için 3 bin 500 TL, endüstriyel tasarım tescili için ise 1.000 TL'ye kadar geri ödemesiz hibe desteği sağlanıyor. 2021 itibarıyla destek kapsamı genişletilerek patent başvurusu sonrası yapılması gereken işlemlerden, patent araştırma ve inceleme ücretlerinin her biri için de 1.000 TL hibe desteği de verilmeye başlandı. Ayrıca 2021 itibarıyla uluslararası patent başvuruları için de 5 bin TL'ye kadar hibe desteği verilmeye başlandı. Bu yeni destekler kapsamında 2021'de patent alan girişim sayısını yüzde 40 artırmaya odaklanan Teknopark İstanbul'da 2021'in ilk çeyreğinde 11 farklı patent başvurusu yapıldı. 'Girişimcilerimizi her zaman desteklemeyi görev edinmiş durumdayız' Açıklamada görüşlerine yer verilen Teknopark İstanbul Genel Müdürü Bilal Topçu, Teknopark İstanbul'un 2020 yılında patent rekoru kırmasında özverili çalışma ve girişimcileri her alanda destekleme misyonunun kritik bir önem taşıdığını ifade etti. Topçu, şunları kaydetti: "Teknopark İstanbul olarak, bilimsel araştırma yapan firma ve girişimcilere, ürün geliştirme konusunda imkanların sağlanması, geliştirilen ürünlerin ticarileşmesi, firma stratejilerinin belirlenmesi, projelerin planlanması, sürekliliğin sağlanması, geliştirilen ürünlerin sanayiye aktarılması, iş birlikleri ve anlaşmalarda aktif rol alması, fikri ve sınai mülkiyet hakları konusunda eğitimler düzenleyerek farkındalığı artırmak ve başvuru desteği sağlamak gibi ihtiyaç duyulan konularda çalışmalarımızla destek oluyoruz. Sunduğumuz destekler ve ortaya koyduğumuz çalışmalarla patent indekslerinde ilk sıraya yerleşmemiz oldukça gurur verici. Teknopark İstanbul olarak firma ve girişimcilerimizi her zaman desteklemeyi görev edinmiş durumdayız. Hem kuluçka merkezi ekibinin yoğun çalışmaları ve hem de teknoloji transfer ofisimiz Conectto, sınai haklar birimimizin kritik çalışmaları bu patentlerin alınmasında önemli bir katkıya sahip. Her iki ekibimize de özverili çalışmalarından dolayı teşekkür ediyoruz. Teknopark İstanbul yönetimi olarak girişim ekosistemine katkı sunmaya ve 2021 yılında yeni başarılara imza atmaya devam edeceğiz."

Koçak Farma Türkiye’nin En Büyük İki İlaç Firmasından Biri

İstanbul Sanayi Odası tarafından 53 yıldır yapılan ve Türkiye’nin sanayi konusunda en kapsamlı ve uzun yıllara dayanan İSO 500 Araştırması’nın 2020 sonuçları açıklandı. Koçak Farma CEO’su Uzman Dr.Hakan Koçak Türkiye’nin en büyük şirketlerinin belirlendiği İSO 500 listesinde bu yıl 137. sırada yer aldıklarını belirterek, ‘‘İSO 500 sıralamasında hem sektörün en büyük iki firmasından biri olmanın hem de 14 basamak  yükselmenin gururunu yaşıyoruz” dedi. İlaç sektöründe yarım asırdır bir çok ilke imza atan Koçak Farma, İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından Türkiye’nin en büyük sanayi şirketlerinin belirlendiği 2020 yılı “İSO Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” listesinde, önceki yıla göre 14 basamak birden yükselerek 137. sıraya geldi. İSO 500 listesi ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Koçak Farma CEO’su Uzman Dr. Hakan Koçak: “Dünyayı ve ülkemizi ciddi olarak etkileyen COVİD-19 pandemisinin zorlu koşullarına rağmen  Koçak Farma olarak üretimimizi ve yatırımlarımızı kesintisiz olarak bu süreçte de sürdürdük. Koçak Farma pandemi döneminde ,COVİD-19 tedavi algoritmasındaki tüm ilaçları üreterek ve  aşı çalışmaları yaparak büyük bir sorumluluk üstlenmiştir. Pandemi süreci aynı zamanda sağlık sektörü ve ilaç sanayinin, ülkelerin en önemli önceliklerinden biri olması gerektiği konusunda dünyada ciddi bir farkındalık yaratmıştır. Kuruluşundan bugüne sürdürülebilir büyüme ve rekabet için büyük ölçekli stratejik yatırımlar gerçekleştiren Koçak Farma, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı onaylı   AR-GE tesisleri ve Türkiye’nin en büyük ilaç,biyoteknolojik ilaç,serum üretim tesisleri ile ilaç sanayinde öncülük yapmaya devam edecektir.İSO 500 sıralamasında hem sektörün en büyük iki firmasından biri olmanın hem de 14 basamak  yükselmenin gururunu yaşıyoruz “ diye konuştu. Kaynak : Basın Bülteni

İklim Değişikliğine Dayanıklı

Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Steven Footitt ve ekibi, iklim değişikliğine dayanıklı “akıllı bitki”lerin üretilmesi için gereken genetik araştırmalarına başladı. Boğaziçi Üniversitesi Bilimsel Araştırma Fonu (BAP) tarafından desteklenen iki yıl sürecek projeyle iklim değişikliğinin bitki tohumlarında çimlenmeyi önleyen uyku halini nasıl etkilediği gen araştırmalarıyla ortaya çıkarılacak. Footitt’e göre böylelikle akıllı bitkilerin üretilmesine büyük katkı sağlanarak, Türkiye’de tarım ve gıda güvenliği konusunda önemli bir adım atılmış olacak. “AŞIRI SICAKLIK ÇİMLENMEYİ ÖNLÜYOR" Dünya çapında çeşitli ülkelerdeki çalışmalarının ardından 2019’da Boğaziçi Üniversitesi’ne gelen Dr. Öğr. Üyesi Steven Footitt, iklim değişikliğine bağlı olarak aşırı sıcakların tohumları ikinci bir uyku haline sokarak, çimlenmeyi engelleyebildiğini belirtiyor. Bunun aslında hayatta kalma stratejisi olduğunu söyleyen bilim insanı Türkiye’de gıda güvenliğini tehdit edebilecek bu süreci şöyle anlatıyor: “Bitkiler, aşırı sıcaklık gibi stres olayları karşısında hayatta kalmak için stratejiler geliştirir. Çünkü doğal seçilim, bitkilerin bu tür zorlu koşulları tolere etmesine veya bunlardan kaçınmasına yardımcı olan mekanizmalar geliştirilmesini sağlamıştır. Bu davranışlardan biri birçok bitkinin tohumlarında gerçekleşen uyku hali (dormansi) ile birlikte bitki büyümesinin durması. Tohumlar ana bitkiden dağıldıktan sonra tetiklenen uyku hali; uygun su, ışık ve sıcaklık koşulları altında da olsa çimlenmeyi önlemeye devam edebilir. Tohumlar, çimlenmeye olanak sağlayan çevresel etkenlere duyarlı hale gelene kadar bu uyku durumunun azalması gerekli. Ancak tohumların dağılmasından sonra aşırı sıcaklık gibi çimlenmeyi önleyen koşullar hala devam ederse, çok daha derin bir ikincil uyku hali ortaya çıkar. Bu şekilde tohumlar, uygun koşullar oluşana kadar toprakta birkaç yıl yaşayabilir. Bu, aslında çoğu yabani bitki tarafından hayatta kalmak için kullanılan bir korunma stratejisi. Bu strateji, farklı bitki popülasyonlarının adapte olduğu çevrelere bağlı olarak türler arasında farklılık gösterir.” “TOHUMUN ÇİMLENMESİNİ ENGELLEYEN GENLER HARİTALANDIRILACAK" Dr. Steven Footitt ve ekibi yüksek genetik çeşitliliğe sahip “Arabidopsis” bitkisi üzerinde yapacakları genetik haritalandırma çalışmalarıyla, tohumlardaki bu uyku hali mekanizmasını çözmeyi hedefliyor. Bunun iklim değişikliğine dayanıklı “akıllı bitkiler”in geliştirilmesine çok büyük katkılar sunacağını vurgulayan bilim insanı, “Proje kapsamında model bitki olarak ‘Arabidopsis’i kullanacağız. Bu bitki ortalama 30-40 günlük ömre ve beş kromozom üzerinde yaklaşık 25 genlik küçük bir genom yapısına sahip. Arabidopsis türlerindeki genetik çeşitlilik seviyesi yüksek ve bu da farklı ekotiplerde iklim adaptasyonu ile meydana gelen varyasyonların belirlenmesini kolaylaştırıyor. Ben ve ekibim aşırı sıcaklık gibi ikinci uyku haline neden olarak tohumun çimlenmesinin önüne geçen süreçlerin düzenlenmesinde rol oynayan, iklime adapte olmuş genleri haritalandıracağız. İklim değişikliğine uyum sağlamak için aynı türün genetik olarak farklı tohumlarının uyku halini kullanarak nasıl hayatta kaldıklarını inceleyeceğiz. Bu da bize ilerleyen zamanlarda iklim değişikliğine uyumlu bitkilerin yetiştirilebilmesi için büyük katkılar sağlayacak. Bu, Türkiye’de tarım ve gıda güvenliği için de çok büyük bir adım” diye konuşuyor. “ELDE EDİLECEK BİLGİLER GENETİK BİTKİ ÇEŞİTLİLİĞİNİ KORUMAK İÇİN ÖNEMLİ" İki yıl sürmesi planlanan proje sonunda ortaya çıkacak veriler, karşılaştırmalı olarak incelenmiş bitki davranışlarından hangisinin iklim değişikliğine daha iyi yanıt verebildiğini ortaya çıkaracak. Bilim insanı, Türkiye’nin zengin bir doğal floraya sahip olduğunu, bu nedenle bitkilerin iklim değişikliği karşısındaki tepkilerine dair elde edilecek bilgilerin, genetik bitki çeşitliliğini korumak adına önemli olacağının altını çiziyor. Ayrıca projeden elde edilecek verilerle, ikinci uyku halini azaltarak tarımsal açıdan bitkilerde daha hızlı çimlenmeyi sağlayacak elit soyların üretilmesinde kullanılabilecek genler anlaşılmış olacak. Dr. Öğr. Üyesi Steven Footitt kimdir? Dr. Öğr. Üyesi Steven Footitt, yıllardır tohumlarda uyku haliyle ilgili moleküler ve eko-fizyolojik çalışmalar yürütüyor. North East London Politeknik’ten mezun olan Dr. Footitt, henüz lisans eğitimi sırasında stajyer olarak Kraliyet Botanik Bahçeleri’nde çalışmaya başladı. Daha sonra doktorası için ABD’deki Louisiana Eyalet Üniversitesi’nde pirinç tohumunda dormansi üzerine araştırmalar gerçekleştirdi. Doktora sonrasında Edinburgh Üniversitesi, İsveç Tarım Bilimleri Üniversitesi, Uppsala, dünyanın en eski tarımsal araştırma enstitülerinden olan Rothamsted Research ve Warwick Üniversitesi dahil olmak üzere bir dizi üniversitede doktora sonrası bilim insanı olarak görev aldı. Warwick Üniversitesi’nde Prof. Bill Finch- Savage ile ortak yürüttüğü çalışmada, topraktaki tohumların çevresel sinyallere nasıl tepki verdiğini daha iyi anlamak için gerçekleştirilen dormansi ile ilgili moleküler eko-fizyolojik çalışmalara öncülük etti. Bilim insanı 2019’da Boğaziçi Üniversitesi Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü kadrosuna katıldı. Kaynak : Dünya 

Medikal ve Sağlık Sektörü, 28. Expomed Eurasia Fuarı'nda Buluşacak

Pandemide kritik sorumluluklar üstlenen medikal ve sağlık sektörü, 2-4 Haziran 2021’de 28. Expomed Eurasia Fuarı’nda buluşacak. Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde, hibrit anlayışıyla düzenlenecek Uluslararası İstanbul Tıbbi Analiz, Teşhis, Tedavi, Koruma, Rehabilitasyon, Laboratuvar Ürün, Cihaz, Sistem, Teknoloji, Donanım ve Hastaneler Fuarı, üç önemli online etkinliğe de sahne olacak. Medikal ve sağlık fuarı Expomed Eurasia, Tüm Tıbbi Cihaz Üretici ve Tedarikçi Dernekleri Federasyonu (TÜMDEF) ve bağlı dernekleri, Türkiye Sağlık Endüstrisi İşverenleri Sendikası (SEİS) ve Sağlık Gereçleri Üreticileri ve Temsilcileri Derneği (SADER)  iş birliği ile hazırlanıyor. Pandemi sürecinde çok fazla kullanılan maskelerden dezenfektanlara, hastane yataklarından, ekipmanlarına kadar her türlü tıbbi cihazın ziyaretçilerle buluşacağı Expomed Eurasia, hibrit formda gerçekleştirilecek. Tüyap’ın grup şirketlerinden Reed Tüyap Fuarcılık’ın organize edeceği Expomed Eurasia’ya, hastane yapı ve tıbbi tesis yönetimi, ortopedi, fizik tedavi ve rehabilitasyon, reçetesiz ilaç (OTC), elektro medikal ekipman, medikal ve laboratuar teknolojileri, sarf malzemeler ve tek kullanımlık tıbbi ürünleralanlarındaki üretici, ihracatçı ve temsilci firmalar katılacak. "DİJİTAL DÖNÜŞÜME CİDDİ YATIRIM YAPTIK" Fuarla ilgili bilgi veren Reed Tüyap Fuarcılık Genel Müdürü Ali Muharremoğlu, "2021 yılında Expomed’i yepyeni bir formatta organize ederek medikal sektörü bir araya getireceğiz. Temellerini geçtiğimiz yıllarda attığımız hibrit fuar anlayışını daha da geliştirerek sektörü yenilikçi bir fuar konseptiyle tanıştıracağız. Kovid-19 sürecinde daha da hızlı bir şekilde dijitalleşmek zorunda kalan dünyaya fuarcılık sektörü olarak bizler de kayıtsız kalmadık. Yaşanan bu dijital dönüşüme beş senedir çok ciddi yatırım yaptık ve şimdi bir adım daha ileriye giderek tüm iş yapış modellerimizi dijital ortama uygun hale getiriyoruz" dedi. "DİSTRİBÜTÖR BULMA PLATFORMU KURDUK" "Bu seneden itibaren kapsamlı bir şekilde hayata geçirdiğimiz hibrit fuar anlayışımız doğrultusunda Expomed Fuarımızı tematik online etkinliklerle daha da güçlendiriyoruz” diyen Ali Muharremoğlu, fuarla eş zamanlı düzenlenecek online etkinlik hakkında şu bilgiyi verdi: "Fuar ile eşzamanlı olarak gerçekleşecek online etkinliğimiz 2-4 Haziran tarihlerindeki ‘Distribütör Günleri’olacak. Expomed Fuarımız sadece bir ürün alım satım platformu değil aynı zamanda katılımcı firmaların distribütörlük ağlarını oluşturmaları ve yeni pazarlar keşfederek mevcut iş ağlarını daha da geliştirebilecekleri bir buluşma noktasıdır. Bu bakımdan sadece distribütörlük görüşmelerine odaklı olarak Business Connect Programı üzerinden gerçekleşecek bu üç günlük etkinlikte, hem katılımcı firmalar yepyeni bölgelerde ve ülkelerde temsilcilikler bulabilecek; hem de fuarımıza katılan uluslararası firmalar, Türkiye ve yakın coğrafyamızda kendilerini temsil edebilecekleri iş ortaklarını Distribütörlük Günleri kapsamında bulabilecekler." "EXPOMED ONLİNE ETKİNLİKLERLE DAHA GÜÇLÜ" Reed Tüyap Fuarcılık, Business Connect Programı üzerinden Expomed Fuarı’ndaki katılımcı firmaları en doğru potansiyel iş ortaklarıyla ve müşterileriyle de online platformda buluşturacak. Expomed Eurasia Hybrid+ kapsamında online Business Connect Programı üzerinden 3 ana online etkinlik olacak. Bunların ilki 26-27 Mayıs 2021 tarihlerinde gerçekleşecek Hastane Günleri olacak. Bu online B2B etkinliğinde; hastane altyapısı ve malzemeleri, elektro medikal cihaz ve ekipmanlar, medikal sarf malzemeler ve reçete dışı satılan gıda takviyesi, vitamin gibi ürünler alanında ürün ve hizmet gamı bulunan katılımcı firmalar en doğru alıcı kitleleri ile iki gün boyunca online platform üzerinden bir araya gelecek. 3 GÜNLÜK FUARA, 3 AY İŞ GÖRÜŞMESİ İMKANI Reed Tüyap, yeni nesil fuarcılık anlayışının bir parçası olarak Expomed Eurasia’daki iş görüşmelerini sadece fuar günleri ile sınırlı tutmayarak bu süreyi çok daha uzun bir döneme yayacak. Şirketin Genel Müdürü Ali Muharremoğlu, "9 Haziran-9 Eylül 2021 tarihleri arasında yine Business Connect Programı üzerinden katılımcılarımızın müşteri kitleleri ile ‘online iş bağlantıları’ yapmaları mümkün olacak. Bu sayede üç günle sınırlı olmayan bir fuar deneyimini dijital ortamda fuardan sonraki 3 ay boyunca hem katılımcılarımıza hem de ziyaretçilerimize yaşatabileceğiz” diyerek bu konuda bilgi verdi. "TÜM ÖNLEMLERİMİZİ ŞİMDİDEN ALDIK" Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nin Türkiye’nin ilk TSE COVID-19 Güvenli Hizmet Belgesi almaya hak kazanan fuar alanı olduğunu söyleyen Muharremoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Geçen yıl sıkı biyogüvenlik önemleri altında gerçekleşen Expomed Fuarı beklentilerimizin çok üstünde bir başarı sergiledi. Katılımcı firmalarımız fuardan oldukça memnun ayrıldı.Tüm paydaşlarımızın sağlığı bizim için her zaman öncelikli olmuştur. Bu nedenle 2-4 Haziran 2021 tarihinde alanda gerçekleşecek Expomed Fuarımız için de alandaki tüm önemlerimizi şimdiden almış durumdayız. HES kodu sorgulaması, maske zorunluluğu, metrekare başına düşen kişi sayısı gibi tüm konuların katılımcı ve ziyaretçilerimizin konforunu en az etkileyecek şekilde hayata geçirebilmek için uzman bir heyetimiz bulunuyor. Ayrıca, temassız fuar anlayışıyla katılımcı firmalarımızın ve ziyaretçilerimizin fuar alanındaki deneyimini en üst seviyeye çıkartıyoruz. 

3 Büyük Üniversiteden Biyoteknolojide İş Birliği

Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ), İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa ve Marmara Üniversitesi, Türkiye ekonomisi açısından stratejik öneme sahip biyoteknoloji alanında iş birliğine imza attı. Bu kapsamda her üç üniversitenin alanında uzman öğretim üyelerinin katılımıyla, yapay zekâ teknolojileri, doku mühendisliği, insan ve hayvan moleküler biyoloji ve genetiği gibi alanlarda Ar-Ge gerçekleştirilecek. Ayıca üniversite öğrencilerinin mesleki gelişimlerini desteklemek amacıyla staj olanağı da sağlanacak. İşbirliğiyle ilgili bilgi veren YTÜ Rektörü Prof. Dr. Tamer Yılmaz, şunları söyledi: “Bir Ar-Ge üniversitesiyiz ve dört alanda öne çıkıyoruz; biyoteknoloji, temiz enerji, savunma teknolojisi ve dijital teknolojiler. Değerli ve her biri kendi alanında uzman öğretim kadrolarının katkısıyla kuracağımız bu yeni yapıda, ekonomimiz açısından stratejik öneme sahip biyoteknoloji alanında Ar-Ge çalışmaları yürüterek geliştirilecek buluşları, sanayimizin hizmetine sunmak istiyoruz.” Üniversitelerin her birinin yetkinlik alanlarının birbirinden farklı olduğunu vurgulayan İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörü Prof. Dr. Nuri Aydın da “Güç birliğiyle  hem sağlıkta hem biyoteknolojide daha ileri noktaya, üniversite-sanayi iş birliğini de içine katarak ilerleyeceğimize inanıyorum” dedi. Üç köklü üniversitenin güçlerini birleştirdiğine dikkat çeken Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erol Özvar ise “Bu aslında Türkiye’deki yüksek öğretim kurumları arasında bir sinerji üretmek bakımından örnek olabilecek bir iş birliği” diye konuştu. Kaynak : Basın Bülteni

Uluslararası 9. İlaç Kimyası Kongresi Antalya’da Gerçekleşti

Atatürk Üniversitesi ve Kimyagerler Derneğinin iş birliği ile düzenlenen Uluslararası 9. İlaç Kimyası Kongresi Antalya’da gerçekleşti. Araştırma ve geliştirme (AR-GE) çalışmalarının daha verimli, etkin ve başarılı bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla düzenlenen İlaç Kimyası Kongresi, bu alanda çalışan özel sektör ve kamu kurum temsilcileri ile üniversitelerden araştırmacıları bir araya getirdi. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumundan üst düzey yöneticilerin katıldığı bu yılki kongrenin bilimsel programı 12 oturumda gerçekleşirken, ilaç konusunda uluslararası tanınırlığı olan 8’i yurt dışından, 6’sı ise yurt içinden 14 davetli konuşmacı sunum yaptı. Davetli konuşmacı olarak kongreye katılan TÜBİTAK Covid-19 İlaç ve Aşı Platformu Koordinatörü Prof. Dr. Şaban Tekin, TÜBİTAK tarafından desteklenen ve Covid-19 İlaç ve Aşı Platformu bünyesinde yürütülen projelerin kapsamları ve projelerin mevcut durumları hakkında bilgi verdi. 200’ün üstünde katılımcının yer aldığı kongrede 60’a yakın sözlü sunum, 100’ün üstünde poster sunumu gerçekleştirildi. İki gün açık tutulan ve poster sahiplerinin dört saat süreyle çalışmalarını tartıştıkları poster sunumları bir jüri tarafından değerlendirilerek en başarılı bulunan 10 poster ödüllendirildi. “İlaç geliştirme değer zinciri ve başarı kriterleri” konulu bir çalıştayın da gerçekleştirildiği kongrede sektöre yönelik faaliyet yapan çok sayıda tedarikçi firma reyon sergileriyle katkı verdi. Pandemi ortamı göz önüne alınarak, hijyen, koruma ve sosyal mesafe kurallarına uyacak şekilde gerçekleştirilen kongre, bu yönüyle de katılımcıların büyük takdirini topladı. Kongrenin kapanış oturumunda konuşan katılımcılar, Atatürk Üniversitesi ve Kimyagerler Derneğine teşekkür ederek kongrenin ülkemiz bilim insanları, ilaç endüstrisi araştırmacıları ve personeli ile bu alandaki tüm paydaşları bir araya getirmesinin yanında hem ulusal hem de uluslararası yeni iş birlikleri kurmaya imkân hazırladığını vurguladılar. Kimyagerler Derneği tarafından 2013 yılından bu yana her yıl yapılan İlaç Kimyası Kongresi son üç yıldır Atatürk Üniversitesinin desteği ve iş birliği ile organize ediliyor. Kaynak :Basın Bülteni

ATASAM Doğu Anadolu Gözlemevi'nin İnşaatı Tamamlanıyor

Doğu Anadolu Gözlemevi (DAG) teleskobu yaklaşık 100 ton ağırlığında ve 4 metrelik aynası ile uzayı gözlemleyecek. Gözlemevi, sadece Türkiye için değil uluslararası uzay çalışması yürüten kuruluşların da iş birliği yapacağı bir tesis haline gelecek. Kasım ayının sonlarında kurulumunun tamamlanması beklenen DAG Teleskobu, ayrıca halk etkinliklerinde de hizmet verecek. Atatürk Üniversitesi Astrofizik Araştırma ve Uygulama Merkezi (ATASAM) tarafından yürütülen ve 3 bin 170 metre rakımda, Erzurum Konaklı Karakaya Tepelerine inşa edilen Doğu Anadolu Gözlemevi'nde çalışmalar devam ediyor. Türkiye'nin uzay bilimleri araştırmalarının önemli bir parçası haline gelecek olan gözlemevinin inşaat çalışmalarının büyük kısmı tamamlandı. Belçika-İtalya ortak yapımı 100 tonluk teleskop ise Mart ayının ilk haftasında 7 TIR ile Erzurum'a getirildi. Hangarda bekletilen teleskopun Haziran ayı itibariyle gözlemevi binasına yerleştirilmesi planlanıyor.                                                           Doğu Anadolu Gözlemevi, dünyada da büyük bir öneme sahip. Enlem ve boylam olarak dünyada gözlem yapabilecek tek teleskop unvanını elinde bulunduran Gözlemevi, dünyanın ileri gelen uzay araştırma kuruluşları ile de birçok ortak projeye imza atacak. ULUSLARARASI İŞ BİRLİĞİ YAPILACAK ATASAM Müdürü ve Doğu Anadolu Gözlemevi Proje Yürütücüsü Prof. Dr. Cahit Yeşilyaprak, yurt dışındaki kuruluşlarla iş birliklerinin önünün açık olduğunu söyledi. Gözlemevinin açılışı ile ilgili bilgilerde veren Yeşilyaprak; “Şu an çalışmalarımız tüm hızıyla devam ediyor. Bina ve kubbe yüzde 95 oranında tamamlandı. Çalışmalarımızı dış ortamda gerçekleştirdiğimiz için bulunduğumuz kentin doğa koşulları maalesef yılın sadece 5 ayı bizlere çalışmak için müsaade ediyor. Biz bu 5 ayda olabildiğince projemizi hızlı bir şekilde yürüttük. Doğu Anadolu Gözlemevi barındırdığı birçok teknik özellikle hem ülkemiz hem de dünyamız için önemli hizmetler gerçekleştirecek. Ülkemizin başlattığı Milli Uzay Programında önemli bir rol oynayacak'' dedi.                                                                                              İLK IŞIĞI OCAK 2022'DE ALACAK Türkiye'nin en büyük gözlem evini kurduklarını anlatan Prof. Dr. Yeşilyaprak, ‘'Kırmızı ötesi dalga boylarıyla önemli çalışmalara imza atacağız. Bu enlem ve boylam üzerinde başka teleskop yok. Bu fırsat bizlere uluslararası uzay araştırma kuruluşları ile de iş birlikleri yapma fırsatı sağlayacak. Uluslararası kurumlarla uzayın gözlemlenmesinde önemli işbirliklerinin olacağını düşünüyoruz. Ayrıca eğitim anlamında da ülkemiz için oldukça önemli bir yapıdan bahsediyoruz. Şu an Atatürk Üniversitesi olarak uzay bilimlerine yönelik çalışmalarımız var. Özellikle yurt dışında lisans eğitimi almak için bu konuda tercih edileceğimizi de biliyoruz. Kurulum sonrası hassas optik ve mekanik ayarlar yapılacak ve bundan sonra ilk ışığın alınması planlanmaktadır. En iyi ihtimalle Kasım ayının sonlarına kadar burada testler, ayarlamalar, fiziki çalışmalar ve alt yapıların tamamlanacağını ümit ediyoruz. Bir dizi kontrol aşamasından sonra 2022’nin ilk aylarında teleskobun ‘ilk ışığını' almasını öngörüyoruz” diye konuştu. “DÜNYANIN ÖNEMLİ MERKEZİ OLACAK” Doğu Anadolu Gözlemevi ile ilgili açıklamalarda bulunan Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Çomaklı; “Uzay bilimine yönelik ülkemizin son yıllarda başlattığı önemli çalışmalara Atatürk Üniversitesi olarak katkı sunmaktan dolayı çok gururluyuz. Öğrencilerimiz Gözlemevinde önemli tecrübeler edinecekler. Bilim insanlarımız burada uzayın derinliklerini araştıracaklar. Buradan çok önemli bilimsel çalışmalara imza atılacağına inancım tamdır. Hali hazırda çalışmalar devam ediyor. Belçika ve İtalya ortak yapımı olan aynalar şehrimize getirildi. Hangarda bekletiliyor. Binanın durumuna göre teleskopların yerleştirilme işlemleri başlatılacak. Burada da çok hassas çalışmalar yapılıyor. Umarım tüm çalışmalar tamamlanınca Doğu Anadolu Gözlemevi hem ülkemizin hem de dünyanın önemli bir bilim merkezi haline gelecek” ifadelerini kullandı. Kaynak :Basın Bülteni

AR-GE Merkezinde En Çok Marka Alan İlaç Firması Ödülü Ali Raif İlaç'a Verildi

58 yıldır insan sağlığını korumak ve iyileştirmek amacı ile topluma yüksek kalitede hizmet ve ürünler sunmayı misyon edinen Ali Raif İlaç, 9. Uluslararası İlaç Kimyası Kongresi AR-GE Ödülleri kapsamında AR-GE MERKEZİNDE EN ÇOK MARKA ALAN İLAÇ FİRMASI kategorisinde 1.’lik ödülü kazandı. Yıllardır araştırma ve geliştirme faaliyetleri yürüten Ali Raif, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı onayı ile 2 Ocak 2017  tarihinde  Ar-Ge Merkezi olmaya hak kazanarak çalışmalarını sürdürmektedir. Turkishtime tarafından hazırlanan Türkiye ARGE 250 Araştırması kapsamında sektöründe hem proje  hem marka  sıralamasında ilk sıralarda yer alan şirket,   %70 kadın araştırmacı istihdamına ulaşarak fark Ar-Ge ekibi ile, bu yıl da 8-11 Nisan 2021  tarihinde Antalya’da düzenlenen 9. Uluslararası İlaç Kimyası Kongresi AR-GE Ödülleri kapsamında AR-GE MERKEZİNDE EN ÇOK MARKA ALAN İLAÇ FİRMASI kategorisinde 1.’lik ödülüne  layık görüldü. Çalıştığı alanlarda gerek hasta gerek hekim için öncelikle etkili, farklılaşmış farmasötik formlarla kullanım kolaylığı sağlayan ve hasta uyumunu artıran yenilikçi ürünler yapmayı hedefleyen Ali Raif İlaç, yaşam değer katar misyonu ile yer aldığı tedavi alanlarında yeni alternatifler sunarak tedavi başarısını artırmayı, patent ve marka portföyünü genişletmeyi öncelikli olarak hedeflemektedir. Ali Raif İlaç Sanayi Hakkında Genç cumhuriyetin ilk yıllarında temelleri atılan ve 1928’de 157 şirketten biri olarak kurulan Ali Raif ve Şeriki, 1963 yılından itibaren Muzaffer Turhan tarafından ilaç sanayinde faaliyet gösterecek şekilde yeniden organize olmuştur. Ali Raif İlaç, tüm çalışmalarında insana saygıyı, güvenilirliği, başarıyı ve yenilikçiliği prensip edinmiştir. Kuruluşunun ilk yıllarında çok uluslu şirketlerin lisansları ile ilaç üretip pazarlarken, 1980’li yıllardan itibaren bitmiş ürün ilaç ithalatı ve eşdeğer ürün üretim ve pazarlamasını da gerçekleştirerek ve işbirliği içindeki ülkelere kendi markalarını ihraç ederek Türk İlaç Endüstrisi’nin önemli oyuncuları arasında yerini almıştır. 1999 yılında açılan İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’ndeki modern üretim tesisleri ve güçlü çalışan kadrosu ile faaliyetlerini yürütmektedir. Yıllardır araştırma ve geliştirme faaliyetleri yürüten Ar-Ge departmanı, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı onayı ile 2 Ocak 2017 tarihinde Ar-Ge Merkezi olmaya hak kazanarak çalışmalarına devam etmektedir.  2018 ve 2019 yıllarına ait ''Türkiye Ar-Ge 250 Araştırması’’ kapsamında, Ali Raif İlaç gerek kadın araştırmacı istihdamı gerekse ürettiği proje ve marka sayısı başlıklarında listede ilk sıralarda yerini almıştır. İlaç endüstrisi kariyer yolculuğunda emin adımlarla ilerlemeye imkan veren Ali Raif ilaç, insan kaynağına verdiği değeri, 2019 yılı İnsana Saygı Ödülü ile taçlandırmıştır. Ali Raif İlaç, her zaman etik çalışma ve paydaşlarına güven veren yaklaşımı bir standart olarak benimsemiştir. İnsan sağlığını korumak ve iyileştirmek amacı ile topluma yüksek kalitede hizmet ve ürünler sunmak misyonu ile yaşama değer katmaya devam etmektedir. Kaynak : Basın Bülteni

KTÜ Yerli İlaç Üretimi Hedeflerinin Hacmini Genişletiyor

Türkiye'de kurulan ikinci teknik üniversite olan Karadeniz Teknik Üniversitesinde (KTÜ) milli ve yerli üretime destek amacıyla Ar-Ge yapacak uygulama ve araştırma merkezlerinin sayısını artırmak için çalışmalara devam ediliyor. KTÜ bünyesinde ilk olarak, ülkenin milli ilaç üretimi hedefleri doğrultusunda 2018 yılında preklinik araştırmalarla ilaç etkin maddesi ve ilaç formülasyonları geliştirmek için İlaç ve Farmasötik Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (İLAFAR) kuruldu. Doğu Karadeniz'de ilk ve tek olan, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca da desteklenen merkezde beşeri ilaç ağırlıklı olmakla birlikte veteriner ve zirai ilaçlara ilişkin çeşitli çalışmalar yapılıyor. Üniversitenin Ar-Ge çalışması yapacak ikinci merkezi ise medikal alanında hizmet verecek. Kanuni Kampüsündeki KTÜ Bilimsel Araştırmalar Merkezi binasının bir katında konuşlandırılan Medikal Cihaz Tasarım ve Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin yönetmeliği 29 Mart 2021 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. "Katma değeri yüksek ürünler üretmeyi planlıyoruz"  Rektör Prof. Dr. Hamdullah Çuvalcı, AA muhabirine, 1955 yılında kurulan KTÜ'nün ülkenin dördüncü, teknik alanda ise ikinci üniversitesi olduğunu söyledi. KTÜ'nün teknik konularda daha da öne çıkması gerektiğini belirten Çuvalcı, üniversitenin aynı zamanda bölgeye hizmet veren tıp fakültesi ve hastaneyi de bünyesinde bulundurduğunu aktardı. Çuvalcı, ülkenin milli ve yerli konseptine dayalı üretim atağını çok önemsediğini ifade ederek, bu anlamda savunma ve havacılık sektörlerine gelen büyük heyecanı tüm alanlara yaymak gerektiğini vurguladı. Bu düşünce doğrultusunda KTÜ'nün yetkin alanlarından mühendislik ve tıp fakültelerindeki akademik altyapıda işbirliğini artırmak için harekete geçtiklerini dile getiren Çuvalcı, İLAFAR'ın ardından bu kez ülkenin öncelikli kalkınma alanlarından olan medikal cihazlar üzerine odaklanmayı seçtiklerinin altını çizdi. Çuvalcı, medikal cihaz alanında katma değeri yüksek ürünler üretilebildiğine dikkati çekerek, "Ülkemizden bu alan için büyük döviz çıktısı oluyor. Çok yüksek fiyatlarla dışarıdan ithal ettiğimiz ürünlere ilişkin çalışmaları, Medikal Cihaz Tasarım ve Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezinde yapacağız. Prototip üretimlerini bu merkezimizde gerçekleştireceğiz." dedi. Merkezde mühendislerden oluşan 5 kişilik ekibin çalışmalara başladığını belirten Çuvalcı, "Bazı cihazlar alındı, yeni cihazlar da alacağız. İleride üretim için know-how aldıktan, geliştirdikten sonra iş adamı yatırımcılarla oturup lisans anlaşması yapacağız inşallah. Katma değeri yüksek ürünler üretmeyi planlıyoruz. Akademisyen altyapımız var, yeni eleman da alıyoruz. Merkez için plastik printerimiz var, metal printer de alıyoruz 3 milyon liraya." ifadelerini kullandı. Çuvalcı, medikal cihazların geniş kullanım alanı olduğunu ifade ederek, şu değerlendirmede bulundu: "Diş hekimliğinde kullanılan bazı ürünleri burada yapabileceğiz. Örneğin çene kemiğine monte edilen bazı implantlar burada yapılabilecek. Çok geniş ürün gamımız var. Merkez için ilk etapta 5 milyon liralık yatırım öngörüldü. İleride ürün Ar-Ge'si bittiği zaman burası aslında kendi kendini çevirebilecek. Şu anda videolu laringoskop, kalp-akciğer makinesi gibi bazı ürünler üzerinde Ar-Ge çalışmaları başladı. Ar-Ge çalışması kısa zamanda olacak bir şey değil, bununla ilgili altyapı, insan kaynağı, mekan önemli. Bizim bu anlamda böyle bir irademiz var." Üniversitelerin sadece bilimin yapıldığı, öğrenci yetiştirilen değil, topluma faydalı işlerin üretildiği yerler de olduğunu, bu manada toplumsal faydayı çok önemsediklerini vurgulayan Çuvalcı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının da çok güzel teşvikleri olduğuna işaret etti.  KTÜ bünyesindeki İLAFAR'a değinen Çuvalcı, "Şimdi ise Medikal Cihaz Tasarım ve Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi başladı. Yakın zamanda da manyetik malzeme üzerine bir üretim merkezi kurmayı planlıyoruz, buna ilişkin çalışmalarımız devam ediyor." diye konuştu. Çuvalcı, akademisyenlerden gelen ürün çıktısı olan çalışmaları her zaman desteklediklerinin altını çizerek, şunları kaydetti: "İLAFAR şuanda yaklaşık 1,5 milyon liralık cihaz istiyor. Vereceğiz, niye? Çıktısı var çünkü. Orada 7-8 akademisyenimiz heyecan ve gayretle ülkeye faydalı ürün geliştirmek için çalışıyorlar. Çalışana destek bizden ama ürün üretecek, bize diyecek ki, 'Ben şu uçağın, şu parçasını yapacağım' o zaman destek veriyorum. İnşallah güzel işler yapacağız. KTÜ teknik üniversite, 60 yıllık kültümüz, çok değerli hocalarımız var. Güzel işler yapacağımıza inanıyorum." Kaynak : AA

İlk Yerli Yüksek Çözünürlüklü Yer Gözlem Uydusu İMECE Gelecek Yıl Uzaya Fırlatılacak

Türkiye Uzay Ajansı Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım, yapımı devam eden yüksek çözünürlüklü yer gözlem uydusu İMECE'nin gelecek yıl uzaya fırlatılacağını bildirdi. Yıldırım, çeşitli programlara katılmak üzere geldiği Bursa'da AA muhabirine, Türkiye'nin uzay konusunda son yıllarda ciddi mesafe katettiğini söyledi. Uzayın zor bir alan olduğunu belirten Yıldırım, Milli Uzay Programı'nın 1,5 yıllık zamanda ortak akılla hazırlandığını anlattı. Yıldırım, devam eden projelerden "ilk yerli yüksek çözünürlüklü yer gözlem uydusu" İMECE'nin artık son safhada olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:  "İMECE'yi inşallah önümüzdeki yıl fırlatmayı planlıyoruz. İMECE bir uzaktan algılama uydusu, yakın yörüngede dolaşacak. Önemli bir görev yapacak. Metre altı çözünürlüğe sahip bir kamerası var. Bizim için çok önemli çünkü İMECE yüzde 60'a varan bir yerlilik oranıyla yapılıyor. Mühendisliğinde, tasarımında hatta bazı bileşenlerinde, alt sistemlerinde bizim mühendislerimizin, teknisyenlerimizin, tasarımcılarımızın, hepsinin emeği var." İMECE'nin artık "uçuş modeli" denilen safhada olduğunu anlatan Yıldırım, "Buna biz artık uçuş modeli diyoruz. Uzaya gönderilecek model toparlanmaya başlandı. Diğer modeller tamamlandı, testleri de yapıldı. En son artık uzaya gönderilecek modelin montajı aşamasındayız. Gelecek yıl uzaya fırlatacağız." dedi. Yıldırım, fırlatma hizmetinin dışarıdan alındığını bundan dolayı tam tarih veremediklerinin altını çizerek, "2022 ama hangi ay hangi gün belli değil. Henüz Türkiye kendi imkanlarıyla uydularını uzaya fırlatamıyor. Bu bir eksiklik ve Milli Uzay Programı'nın içinde bu hedef de var. İnşallah bunu 10 yıl sonrasında biz yapacağız ama şu anda başkalarıyla bu hizmeti alarak fırlattırdığımız için onların programı bizi belirliyor. 2022'nin sonuna gelmeden biz bu işi yapmış olacağız." ifadelerini kullandı. Kaynak : AA

Türkiye'de İlk Kez 'İlaç Ham Maddesi Tuz' Üretildi

  Çankırı’da Hititler döneminden beri kullanılan 5 bin yıllık Tuz Mağarası’nda yerin 150 metre altından çıkartılan kaya tuzu, sağlanan devlet desteğiyle ilaç ham maddesi olarak hastalara şifa kaynağı olacak. Türkiye’de İlk Kez Üretilen GMP Belgeli Tuz İlaç Sanayinde Ham Madde Olarak KullanılacakÇankırı’da Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansının (KUZKA) desteklediği bir tuz fabrikası tarafından Türkiye’de ilk kez üretilen Good Mabufacturing Practices (GMP) belgeli medikal tuz hem yurt içi ihtiyacı karşılıyor hem de yurt dışına ihraç ediliyor. Türkiye’de ilk kez 'ilaç ham maddesi tuz' üretildi 2002 yılında kurulan fabrikada yıllık 100 bin ton tuz üretimi yapılırken, Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı’nın sağladığı makine ekipman destek sonrasında üretim kapasitesi 200 bin tona çıkarıldı. Yatırımla birlikte fabrika yurt içinde ilaç sanayisinin medikal tuz ihtiyacının yüzde 80’ini karşılayacak kapasiteye ulaştı. Aynı zamanda Türkiye’de ilk kez GMP belgeli tuz üretmeyi de başaran fabrika ürünlerini yurt dışına da ihraç ederek yurda döviz girdisi sağlıyor. KUZKA destekleriyle fabrika modernize edildi KUZKA tarafından 2012 yılında Sanayi Üretiminin Arttırılması Mali Destek Programı kapsamında “Sanayi İşletmelerinin Üretim Kapasitelerinin Arttırılması ve Modernizasyonu” projesi ve 2013 yılında İktisadi Kalkınma Mali Destek Programı kapsamında “İşletmelerin Üretim/Hizmet Kapasitesinin Arttırılması ve Kalite Standardının Yükseltilmesi” projesiyle fabrikaya iki ayrı destek sağlandı. Bunların dışında fabrikaya, yaklaşık 110 milyon TL tutarındaki kapasite artışı yatırımı ve 30 milyon TL tutarındaki 2,5 megawatt kapasiteli kojenerasyon tesisi yatırımı için yatırım danışmanlığı desteği sunuldu. Fabrika ayrıca yatırımları sırasında teşvikler, devlet destekleri ve bürokratik işlemlerin kolaylaştırılması gibi KUZKA’nın danışmanlık hizmetlerinden yararlandı. “Türkiye’de ilk üretilen GMP belgeli tuz, ilaç ham maddesi olarak kullanılıyor” Çankırı’da faaliyet gösteren Tuz Fabrikasının Müdürü Makine Mühendisi Hasan Akgüç, ürettikleri ürünleri iki kategoride değerlendirdiklerini belirterek, “Birincisi tıbbi cihaz kapsamında medikal tuz üretiyoruz, bu ürün ile Türkiye’deki hemodiyaliz solüsyonları için tuz teşkil ediyor. GMP tuz dediğimiz ilaç ham maddesi olarak ikinci kategorideki medikal tuzu ise yurt içi ve yurt dışı piyasalara yönelik üretiyoruz. Türkiye’de şu anda üretim yapan başka bir yer yoktur. Türkiye’nin ilk ruhsatlı yeri Çankırı’dadır. Çok özel şartlarda ürettiğimiz ve ilaç ham maddesi olarak değerlendirdiğimiz bu ürünü hem yurt içi hem de yurt dışı ilaç ham maddesi olarak pazarlamaktayız. GMP tuzu fabrikamızda 8 aydır üretmekteyiz. Ülkemizde hemodiyaliz solüsyonu toplam ihtiyacının 50 bin ton civarında olduğunu tahmin ediyoruz. Bunun takriben yüzde 80’ini fabrikamız karşılıyor” dedi. “Kaya tuzu, diğer kaynaklara nazaran daha doğal” Kaya tuzunun diğer kaynaklara nazaran daha doğal, daha temiz ve daha kaliteli olduğunu söyleyen Akgüç, “Göl ve deniz tuzları atmosferik şartlarda oluşması nedeniyle evsel ve endüstriyel atıklarla bir etkileşimi söz konusudur. Bu açıdan baktığımız zaman kaya tuzu ham madde kaynağı açısından diğer kaynaklara nazaran daha temiz, daha doğal ve daha kaliteli olduğunu söyleyebiliriz” diye konuştu. “GMP belgeli tuzumuzu yurt dışına ihracat etmeye başladık” GMP belgeli tuzu ürettiklerini ve yurt dışına pazarlamaya başladıklarını belirten Akgüç, “İlaç ham maddesi olarak ürettiğimiz GMP belgeli tuzda 2021 yılı için hedefimiz yurt içi ve yurt dışı pazara yönelik inşallah en az yıllık 30 bin tona yakın üretim yapmaktır” şeklinde konuştu. “KUZKA’nın desteğiyle robotik üretime geçerek üretim kapasitemizi 200 bin tona çıkardık” Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı’nın desteğiyle robotik üretime geçtiklerini ve bu sayede yıllık 100 bin ton olan üretim kapasitesini iki katına çıkartarak yılda 200 bin ton tuzu fabrikada işlediklerini anlatan Akgüç, şöyle konuştu: “2002 yılında bir fabrika ile üretime başladığımızda yıllık 100 bin ton kapasite ile üretim yapıyorduk. 2012 yılında ikinci tesisimizi kurarak kapasitemizi 2 katına çıkartarak yıllık 200 bin ton kapasiteye ulaştık. Burada medikal tuz üretiyoruz, sofra tuzu üretimimiz var, ayrıca sanayi tuzu dediğimiz özellikle tekstil ve boya fabrikalarının kullandığı tuzu üretiyoruz. Rejenerasyon maksatlı su arıtma tesislerinde kullanılan tabletleri üretmekteyiz. Bunun yanında granül üretimimizde devam etmektedir. Üretim yaparken bizim proses fabrikamız sürekli yeni yatırımlarla kendisini geliştiriyor ve modernleşiyor. Bu modernleşme ve geliştirme çalışmalarında bize destek sunan özellikle Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı’nın çok büyük desteklerini gördük. Sistemin kendisini yenilemesiyle ilgili özellikle robotik sistemlerin kurulmasında, otomatik sistemlerin kurulmasında, ilave kapasite artımındaki diğer ek revizyon ve yatırımlarda KUZKA’dan büyük destekler aldık. Fabrikamız kurulduğundan bu yana biz, 18 proje yürüttük. KUZKA ile de şu ana kadar 5 tane proje yürüttük. Bunların toplam hibe tutarı da 5 ila 6 milyon lira arasındadır. Robotik sistemlerin kurulmasında, otomatik kolileme sistemlerinin kurulmasında, tesisin sevk ve idaresiyle ilgili bilgisayar kontrol sistemlerinin kurulmasında KUZKA’dan destek aldık. Bu bize fabrikamızın modernize edilmesiyle ilgili çalışmalarda çok önemli destek kaynağı oluşturdu. Biz, bu yatırımları yaparken özellikle eskiden teşvik belgesinin çıkartılmasında ve takibinde çok büyük zorluklar yaşıyorduk ancak KUZKA sayesinde çok hızlı bir süreçle bu müracaatlarımızı neticelendiriyoruz, takip ediyoruz ve bu konuda katkı sağlayan kurumlarımıza müteşekkiriz.” Kaynak :İHA  

E-bülten için aşağıdaki bilgileri doldurmanız yeterli.

Giriş Yap

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Kayıt Ol

Şifremi Unuttum