Haberler

Laboratuvarda Yetiştirilen Etin Satışına Onay Verildi

Canlı Tavuk dokularından örnekler alındı ABD Tarım Bakanlığı’ndan (USDA) beyannamesine göre, “kültürlü” et olarak da adlandırılan laboratuvarda yetiştirilen et, canlı bir hayvanın dokularından örnek alınan  hücrelerle yapıldı.  Hücrelerin toplanması sırsında hayvana kalıcı bir zarar vermediği ve öldürmediği belirtildi. Toplanan hücreler taranarak bir hücre bankasında saklandı. Hücreler daha sonra bankadan toplanarak  çelik tanklara konuldu. Tanklar, hücrelerin hızla çoğalabileceği biyoreaktörler olarak işlev gördü. ABD Tarım Bakanlığı yayımladığı beyannamesinde, üreticilerin hücrelere besin maddeleri, hücrelerin üzerinde büyüyecekleri yüzeyler ve normal bir tavukta bulunanlar gibi kas, yağ ve bağ dokularına farklılaşmasını sağlayan protein büyüme faktörlerini sağladığını açıkladı. Farklılaştıktan ve hasat için hazır olduktan sonra, hücreler tanklardan toplandı ve “geleneksel gıda işleme ve paketleme yöntemleri kullanılarak hazırlandı. İnsan tüketimi için güvenli oldukları onaylandı 2019’da ABD Gıda ve İlaç İdaresi ve USDA’nın Gıda Güvenliği ve Denetleme Servisi, laboratuvarda yetiştirilen etin güvenli ve doğru bir şekilde etiketlenmesini sağlamak için bir düzenleyici çerçeve oluşturdu. Bu onay sürecinin bir parçası olarak, Upside Foods’un ve Good Meat’in ekili tavuk ürünleri değerlendirilmiş ve insan tüketimi için güvenli oldukları onaylanmıştır. Her iki şirket de ürünlerini piyasaya sürmek için gereken son USDA onay mührü olan bir “denetim izni” aldı. Pahalı olduğu için şimdilik laboratuvarda yetiştirilen tavuk bir markette bulunmayacak. Ancak etler San Francisco’daki henüz açıklanmayan bir restoranında servis edilecek. Kaynak: Basın Bülteni

ChatGPT Uzay Araçlarına Geliyor

Yapay zekâ odaklı teknolojiler, son dönemlerde hayatın her yerine entegre olmaya başladı. Özellikle de ChatGPT, Mercedes-Benz ile otomobillerde dahi kullanılabiliyor. Ancak gelinen son noktada, söz konusu teknolojinin sınırlarının keşfedilmediğini doğrular nitelikte. Öyle ki yapılan açıklamalar, ChatGPT’nin çok yakında uzaya çıkacağını gözler önüne seriyor. Yeni Bir Dönem Başlatacak ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), astronotlar için ChatGPT’ye benzer bir yapay zekâ teknolojisi üzerinde çalışmaya başladığını duyurdu. NASA, bu teknolojiyi önümüzdeki yıllarda Ay’a göndereceği uzay aracına entegre edecek. NASA amacına ulaşmayı başarırsa, astronotlar için yepyeni bir dönem başlamış olacak. Yapay Zekâ Hemen Hemen Her Alanda Yardıma Koşacak Yapılan açıklamalara göre NASA’nın geliştireceği yapay zekâ, astronotların uzayda yapacağı deneylerle birlikte uzay araçlarındaki teknik aksaklıklar konusunda dahi uzman olacak. Astronotlar, bu yapay zekâ sayesinde sayfalar dolusu rehberlerle uğraşmak zorunda kalmayacaklar. Uzmanlar NASA’nın yapay zekâ teknolojisinin geleceğin teknolojisi olacağını ifade ediyor. Geliştirilecek teknoloji ile uzay ortamındaki verimsizlik, genel anlamıyla geride kalmış olacak. Ayrıca bu teknoloji ile uzay araçlarına otonom sistemler de entegre edileceği söyleniyor. NASA’nın yapacağı çalışmaların ne zaman sonuç vereceği henüz netlik kazanmadı. Kaynak: Basın Bülteni

Migros Gıda Atıklarını Hayvansal Proteine Dönüştürdü

Belediye ve Germina Tarım Teknolojileri ile 22 ayda ortaklaşa gerçekleştirilen “Siyah Asker Sineği” projesi kapsamında pilot olarak belirlenen yirmi üç Migros mağazasından toplanan gıda atıkları, biyoteknoloji aracılığıyla değerli hammadde kaynaklarına dönüştürülerek ekonomiye kazandırılıyor. Bu ileri dönüşüm sonucunda hayvansal protein, kozmetik sanayi için hammadde ve tarımsal alanlarda toprak zenginleştirici olarak kullanılan gübre elde ediliyor. Dönüştürülen atıklardan üretilen hayvansal proteinle, hem tavuk besicilerinin yem ihtiyacı karşılanıyor, hem de bakım evlerindeki hayvanlar için hipoalerjenik, besleyici, çevre dostu ve zengin protein içerikli mamalar üretilerek atıklar yeniden besin zincirine kazandırılıyor. Bu proje sayesinde bugüne kadar 74 ton gıda atığı, biyokütleye dönüştürüldü. 14 ton organik gübre ve 4 ton mama elde edildi. Üretilen mama 100 yetişkin hayvanın 70 günlük beslenmesini karşıladı. Üretimin yeni yapılacak yatırımlarla büyütülmesi hedefleniyor. Siyah Asker Sineği projesi sadece gıda atıklarının yeniden değerlendirilmesini sağlamakla da kalmıyor, aynı zamanda çevresel faydalar sunuyor. Proje sayesinde 262 ton karbondioksit emisyonu engellenerek yaklaşık 4 bin 391 ağacın bir yılda havadan temizlediği karbondioksit miktarına eşdeğer bir etki sağlandı. Ayrıca, 30 ton balık okyanuslarda korunarak insan tüketimine ayrılmış oldu. Migros Ticaret A.Ş. Kalite ve Çevre Yönetimi Direktörü Hülya Günay, “Dünyada artan nüfus ile birlikte hayvansal protein kaynaklarına olan ihtiyaç da giderek artıyor. Döngüsel ekonomiye güzel bir örnek teşkil eden, biyoteknoloji ile üretilen BSF ve yan ürünleri pazarının, Dünyada 2033 yılında 4 milyar dolarlık bir hacme ve 8 milyon tonluk bir büyüklüğe erişmesi bekleniyor. Ülkemiz için ise henüz çok yeni ve endüstriyel boyutta tesisler bulunmuyor. Ancak döngüsel ekonomiye katkı sağlayan bu proje önemli bir başlangıç yaptı. 74 ton gıda atığından 4 ton mama, rejeneratif tarımda kullanılmak üzere 14 ton organik gübre ve kozmetik sanayi için hammadde elde ettik. Proje kazanımları bununla da bitmiyor elbette. Gıda atıklarının yeniden besin zincirine kazandırılması, karbon emisyonunu azaltıyor ve temiz su tasarrufu sağlıyor” dedi. Kaynak:DHA

Kanser Tedavisinde Haritayı Genetik Testler Belirliyor

Tümörün aklı hepimizden büyük. Çok büyük bir yapay zekâ var tümörün içinde. O da hayatta kalabilmek için çok farklı yolakları kullanarak, farklı mutasyonlar geliştiriyor. Teknoloji ve genetik ilerledikçe aslında, hastalar da fark ediyorlar ki eskiden bir yakınına uygulanan tedavi, kendisinde farklılaşmış durumda. Ya da aynı hastaya bir yıl önce uygulanan bir tedavi, bir şekilde progresyon (kötüleşme) veya düzelme nedeniyle bir yıl sonra değiştirilebiliyor. Bütün bunlar aslında bilimin ışığında, bilim dayanağı ile yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde yukarıda bahsi geçen biyobelirteç araştırma geliştirme ve moleküler tanı konusundaki gelişmeleri paylaşmak üzere Amerikan biyoteknoloji şirketi Illumina’nın katkılarıyla, Nesiller Genetik Hastalıklar Değerlendirme Merkezi ev sahipliğinde düzenlenen “Empowering Precision Oncology Through Genomics In Türkiye” başlıklı toplantı gerçekleştirildi.Toplantıda, Heidelberg Üniversitesi Patoloji Enstitüsünden Dr. Daniel Kazdal ve Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Üyesi, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Salı Medikal Onkoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, kanser alanında genetik ve biyoteknolojideki gelişmelerle büyük bir devrim yaşandığını kaydederek, onkoloji dünyasının kanserleri artık türlerine göre değil, hastadaki moleküler mekanizmasına göre ele aldığını vurguladı ve önemli bilgiler verdi. Nesiller Genetik Hastalıklar Değerlendirme Merkezi Kurucusu, Genetik ve Farmakoloji Uzmanı Dr. Gülay Özgön’ün ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıda genetik testler sayesinde kanser tedavisinde başarı oranlarında yaşanan artış hakkında bilgi paylaşımı gerçekleştirildi. Toplantı hakkında açıklamalar yapan Dr. Özgön çalışmaları için, “Genetik testler, kişinin kanser olma riskini artırabilecek olası mutasyonları veya tedavi planlamasını etkileyebilecek moleküler mekanizmaları inceler. Bu anlamda, genetik testler artık kanser tedavisinin ayrılmaz ve önemli bir parçası. Çünkü risk azaltma, tarama stratejileri, tedavi seçenekleri ve takibe rehberlik ediyorlar. Biz de merkezimizde kanser hastaları ya da kalıtsal kanser riski taşıyabilecek bireyler için aile hikayesinin çıkarılması, uygun genetik testin belirlenmesi, uygulanması ve analizinin yorumlanması ile hekimlerin tanı ve tedavi kararlarına destek oluyoruz” dedi. Toplantının moderatörlüğünü gerçekleştiren Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Üyesi, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Medikal Onkoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, kanser alanında genetik ve biyoteknolojideki gelişmelerle büyük bir devrim yaşandığını kaydederek, onkoloji dünyasının kanserleri artık türlerine göre değil, hastadaki moleküler mekanizmasına göre ele aldığını vurguladı. Prof. Dr. Mandel, “Kanser asrımızın en korkulu hastalığı. Ama kanserde çok fazla yenilik oldu. Asrın buluşları diyebileceğimiz, hastalığın ve hastaların genetik yapılarını, moleküler özelliklerini ve değişik aşamalarda kanda dolaşan tümör hücreleri dahil olmak üzere hastalığın seyrini takipte çok büyük aşamalar ve yeni ufuklar belirdi. ‘Eskiden bizim yaptığımız konfeksiyonmuş’ diyoruz artık kendi aramızda. Şimdi, ‘butik’ çalışıyoruz; kişiye özel tedaviler planlıyoruz ve bu kişiye özel planladığımız tedavileri hayata geçirebilmek için istiyoruz ki bunu tetikleyen bir mutasyon varsa onu gösterelim. İşte bunun için de hem kanserli dokudan alınan örnekler, o yetersiz olursa kandan alınan örneklerle moleküler testler yapıyoruz. Bu, her kanser için hemen hemen artık kaçınılmaz oldu,” dedi. Kaynak:İHA

Prof. Dr. Muhsin Konuk 2022'nin Bilim İnsanı Seçildi

Moleküler Biyoloji ve Genetik alanındaki çalışmalarıyla dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Konuk, 2022 yılının bilim insanı seçildi.İSTANBUL (İGFA) - Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Konuk, Nobel Bilim ve Araştırma Merkezi Derneği Yönetim Kurulu tarafından ‘Moleküler Biyoloji ve Genetik’ alanında Yılın Bilim İnsanı Ödülü’ne layık görüldü. 2016 yılından bu yana her yıl bilimsel alanda başarılı kişi, kuruluş ve basılmış eserleri ödüllendiren Nobel Bilim ve Araştırma Merkezi Derneği, 2022 yılının ödül alanlarını ilan etti. Nobel Bilim ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu tarafından değerlendirilen ve oy birliğiyle alanının başarılı isimlerine takdim edilen ödüllerden birini ise Üsküdar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Muhsin Konuk aldı. Dernek tarafından yapılan açıklamada, “2022 yılında Moleküler Biyoloji alanında yürütücü/araştırmacı olduğu projeleri, yetiştirdiği öğrenciler, bilimsel skorlarının yüksekliği (h-index, citation... vb), yönettiği lisansüstü tezler ve SCI indekslerine sahip dergiler ile Uluslararası Hakemli Dergilerde yayınlanan makaleleri, TV programları, üst düzey yöneticilik görevleri, uluslararası tanınmış yayın evinde yazdığı kitap/kitap bölümü dolayısıyla ‘Moleküler Biyoloji ve Genetik’ alanında Yılın Bilim İnsanı Ödülü Prof. Dr. Muhsin Konuk’a verilmiştir.” ifadelerine yer verildi.  Kaynak:İHA

Yapay Zeka Tarafından Üretilen İlk İlaç İnsanlarda Denenecek

400 milyon dolardan fazla finansmana sahip Hong Kong merkezli biyoteknoloji girişimi Insilico Medicine, kronik bir hastalık olan idiyopatik pulmoner fibrozisin (IPF) tedavisi için INS018_055 adlı ilacı yarattı. Ulusal Sağlık Enstitüleri’ne göre, son yıllarda yaygınlığı artan bu hastalık şu anda ABD’de yaklaşık 100.000 kişiyi etkiliyor ve tedavi edilmezse iki ila beş yıl içinde ölüme yol açabilir. Insilico Medicine’ın kurucusu ve CEO’su Alex Zhavoronkov, “İnsanlar üzerindeki klinik deneylere ve özellikle hastalarla yapılan Faz II denemelerine ulaşan ilk yapay zeka ilacı oldu. Denemelerde yapay zeka tarafından tasarlanmış başka ilaçlar olsa da, bizimki hem yapay zeka tarafından keşfedilen yeni bir hedefe hem de yapay zeka tarafından oluşturulan yeni bir tasarıma sahip ilk ilaç.” dedi.Zhavoronkov, yeni ilacın keşif sürecinin 2020’de başladığını ve çoğunlukla ilerlemeyi yavaşlatmaya odaklanan ve rahatsız edici yan etkilere neden olabilen hastalık için mevcut tedavilerle ilgili zorlukların üstesinden gelmek için etkili bir ilaç yaratma umuduyla başladığını söyledi. Insilico’nun, hastalığın yaşlanma üzerindeki etkileri nedeniyle IPF’e odaklanmayı seçtiğini, ancak şirketin klinik aşamada kısmen yapay zeka tarafından üretilen iki ilacı daha olduğunu ekledi. Biri, birinci aşama klinik deneylerinde olan bir Covid-19 ilacı. Diğeri ise klinik deneyleri başlatmak için yakın zamanda FDA onayı almış, özellikle “katı tümörlerin tedavisi için bir USP1 inhibitörü” olan bir kanser ilacı. Zhavoronkov, “Bu şirket piyasaya sürüldüğünde, yeni molekülleri keşfedip tasarlayabilecek teknolojiyi geliştiren algoritmalara odaklandık. O ilk günlerde, kendi yapay zeka ilaçlarımı hastalarla klinik deneylere sokacağımı hiç düşünmemiştim.” dedi. Deney Süreci IPF ilacının mevcut çalışması, Çin’de 12 hafta boyunca gerçekleştirilen plasebo kontrollü bir çalışma olarak yürütülüyor. Insilico, test popülasyonunu ABD ve Çin’deki 40 tesiste 60 deneğe uygulamayı planlıyor. Mevcut ikinci aşama çalışması başarılı olursa, daha büyük bir kohortla başka bir çalışmaya geçilecek ve daha sonra potansiyel olarak yüzlerce katılımcının yer aldığı üçüncü aşama çalışmalarına başlanacak. Zhavoronkov, “Mevcut Faz II denemesinden gelecek yıl sonuç almayı bekliyoruz,” dedi ve özellikle hastalığın nispeten nadir olması ve hastaların belirli kriterleri karşılaması gerektiğinden, gelecekteki aşamalar için kesin zamanlamayı tahmin etmenin zor olduğunu da sözlerine ekledi. “Bu ilacın piyasaya hazır olacağı ve önümüzdeki birkaç yıl içinde ondan fayda görebilecek hastalara ulaşacağı konusunda iyimseriz” diye de ekledi. Kaynak: Basın Bülteni

Savunmanın Devleri İstanbul'a Geliyor

Savunma sanayi, sivil havacılık ve uzay sektörlerinde milli sistemler geliştirmek hedefiyle kurulan SAHA İstanbul, 10- 13 Kasım 2021 tarihinde İstanbul Fuar Merkezi'nde gerçekleştireceği SAHA EXPO 2021 fuarı ile birçok ilke imza atacak. 10-13 Kasım tarihleri arasında hibrit olarak başlayacak fuar, 15 Kasım tarihinde sanal fuara dönüşecek. Savunma ve havacılık sanayisinde dünyanın ilk hibrit fuarı olacak SAHA EXPO 2021, 15 Kasım'da 3D Sanal Fuar olarak devam edecek ve 15 Şubat 2022 tarihine kadar ziyaretçileri için açık kalacak. Gerçek fuar deneyimini, sanal bir ortamda ziyaretçilerine yaşatacak olan SAHA EXPO'ya, 7/24 giriş sağlanabilecek ve gerçek bir fuarda yapılabilecek tüm hizmetlerden faydalanılabilecek.Türkiye Cumhuriyeti Millî Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) tarafından desteklenen fuar 40 bin metrekarelik alanda, 30 ülkeden 600'ün üzerinde firmanın katılımı ile gerçekleşecek. BAYKAR, ASELSAN, TUSAŞ (TAI & TEI), ROKETSAN, HAVELSAN, BMC, STM, KALE GROUP, FNSS, TAIS, PRATT & WHITNEY, DOWAKSA, UKRSPECEXPORT, IVCHENKO-PROGRESS ve MOTOR SICH gibi firmaların yer alacağı fuarda, başka savunma fuarlarda yer almayan; insansız silahlı ve silahsız hava aracı, helikopter, uçak, zırhlı araç, silah, roket ve mühimmat imalatı, denizaltı ve savaş gemilerinin üretimi, tank ve teçhizatları, haberleşme cihaz ve ekipmanlarının üretimi, siber güvenlik, yazılım ve donanım geliştirilmesine kadar savunma, havacılık ve uzay sektöründeki en son teknolojiler ile üretilen birçok ürün ilk defa sektöre tanıtılacak.Savunma, deniz ve havacılık sektörlerindeki en gelişmiş teknolojilerin sergileneceği fuarda, katılımcılar, uluslararası üreticiler ve küresel ölçekteki ürün ve hizmet tedarikçileri ile bir araya gelecek. Bu yıl 25 binin üzerinden ziyaretçinin beklendiği SAHA EXPO 2021, parça bileşen, alt sistem ve sistem üreten yüzlerce KOBİ'yi dünya çapında bilinen platform üreticileriyle bir araya getirmekte önemli bir rol oynayacak. Kobilerle yerli ve yabancı platform üreticileri ve delegasyonların bir arada olacağı fuarda 10 binin üzerinde B2B/B2G görüşme yapılacak. SAHA EXPO fuar alanında, dünyaca ünlü firmalar, sektörün liderleri ve sektöre yön verenler düzenlenen uluslararası panellerde bir arada olacaklar. Start-Up firmalarının sunumlarını yapabilecekleri özel alanların da olacağı fuarda, anlaşmaları yapılmış projelerin imza törenleri de gerçekleşecek. Katılımcılar en son teknolojik savunma sanayi ürünlerinin bazılarının sunum ve lansmanlarını ilk kez SAHA EXPO 2021 Hibrit fuarında yapacak. Kaynak:AA

Gökkuşağı Alabalığının Hastalıklara Karşı Direnci Artırılacak

Enstitüye ait Ulusal Su Ürünleri Gen Bankasındaki Moleküler Genetik Laboratuvarı'nda, "Alabalık Islah Hatları Oluşturulmasında Moleküler Genetik ve Biyoteknolojik Yöntemlerin Kullanımı" projesi kapsamında, "DNA'da ameliyat yapabilen teknoloji" olarak da anılan CRISPR-Cas9 2020 Nobel Kimya Ödülü'ne sahip sistem kullanılarak, viral hastalıklara çözüm bulmak için araştırma yapılıyor. Araştırmacılar tarafından, enstitüde yetiştirilen alabalıklara enjekte edilen virüs, bir süre sonra balıkta etkisini gösteriyor. Hastalıklara karşı bağışıklığı düşük balıklar ölürken, sağlıklı balıklar yaşamını sürdürüyor. Islah ve Genetik Bölüm Başkanı Şirin Firidin, AA muhabirine, balık türlerinin doku ve sperm bankası olarak tasarlanan, aynı zamanda üretim tesisini de bünyesinde barındıran Ulusal Su Ürünleri Gen Bankası'nın alanında Avrupa'da ikinci, Türkiye'de ise ilk olduğunu söyledi.Firidin, Türkiye'deki iç su ve denizlerden toplanan örneklerin bankada muhafaza edildiğini anlatarak, "Bu proje geleceğimiz için önemlidir. Projeyle birlikte Ulusal Su Ürünleri Gen Bankası'nda ulusal ve uluslararası düzeyde veri tabanı oluşturulmakta ve gerekli zamanlarda çeşitli platformlarda bu veri tabanı kullanılmaktadır." dedi. Envanter oluşturmak için ülke genelinde su ürünleri genetik kaynaklarından doku örnekleri temin edilerek kayıt altına alındığını belirten Firidin, biyoçeşitlilik ve ticari öneme sahip türler ile nesli tehlike altındaki türlerin verilerini muhafaza ettiklerini vurguladı. Firidin, Türkiye Yüzyılı'na yakışan bilgiyi üreten ve katma değere dönüştürmek isteyen araştırma yaklaşımlarıyla uygulanan, "Genetik Tabanlı Islah Programı ve CRISPR-Cas-9" gibi gen düzenleme yöntemleri ile balıkların ticari öneme sahip özelliklerini iyileştirerek sürdürülebilir su ürünleri yetiştiriciliğine katkı sağladıklarını aktardı. Moleküler Genetik Laboratuvarı'nda Türkiye'de moleküler biyoloji temelli AR-GE araştırmaları ve inovasyon çalışmalarına katkı sağlama ilkesi ile çalıştıklarını ifade eden Firidin, şu değerlendirmede bulundu: "Laboratuvarımızda, sucul genetik kaynakları incelemek ve popülasyon yapısı, tür tanımlaması, tür oluşumu, filogenetik ve taksonomi ile ilgili soruları yanıtlamak için çeşitli genomik teknikler kullanılmaktadır. Hem uzman ekip hem de altyapı olarak tam donanımlıdır. Sucul canlıların popülasyon genetiği, tür tanımlaması, filocoğrafik ve filogenetik çalışmalar, sanger dizileme, DNA barkodlama, gen ekspresyonu gibi standart moleküler çalışmalar ile temel ekolojik soruların çözümüne odaklanılmaktadır. "Yıllar içerisinde ıslah kapsamında sürdürülebilir bir şekilde kullanıp üreticilerimize sunmayı planlıyoruz" Uzman Moleküler Biyolog Ayşe Cebeci ise proje kapsamında laboratuvarda sektörün karşılaştığı önemli sorunları araştırdıklarını söyledi. Cebeci, gökkuşağı alabalığında viral hastalıkların sık görüldüğünü belirterek, "Çünkü balıklarda uygun bir tedavi mevcut değil ve üreticiler aşı kullanmak zorundalar, bu da çiftçiler için masraf oluşturuyor. Bu sorunlara çözüm olarak şu anda Nobel Ödülü kazandıran CRISPR sistemini kullanarak gökkuşağı alabalıklarını viral hastalıklara dirençli hale getirmeyi hedefliyoruz." diye konuştu. Proje kapsamında yetiştirdikleri alabalıklarda viral hastalıklar oluşturduklarına dikkati çeken Cebeci, "Viral hastalık sonucunda ölen veya yaşayan balıkları ayırıp, bunları dirençli ve dirençsiz balık olarak adlandırıyoruz. Daha sonra bu dirençsiz ve dirençli balıklar arasındaki genetik farklılıkları tespit ediyoruz. Bu tespit sonrasında CRISPR sisteminden faydalanarak dirençsiz balıklar üzerinde hedefli mutasyonlar gerçekleştirip onları dirençli hale getirmeyi planlıyoruz." dedi. Cebeci, çalışmalar sonucu elde edecekleri ilk yavruları kendi aralarında döllendirip, bunlardan tamamen viral hastalığa dirençli bireyler elde edeceklerini vurgulayarak, şunları kaydetti: "Yıllar içerisinde ıslah kapsamında sürdürülebilir bir şekilde kullanıp üreticilerimize sunmayı planlıyoruz. Sektördeki bu tarz sorunlara çözüm olarak alabalık ıslah projesini başlattık. Projemiz kapsamında farklı konulara çözüm bulmak amacıyla çalışmalar yürütüyoruz ve bunlardan biri de viral hastalıklara çözüm aramaktır." Kaynak:AA

Koç Üniversitesi Hastanesi ve BioNTech Kanserle Mücadele Odağında Yeni Bir İş Birliğine İmza Attı

Türkiye’nin önde gelen kanser tedavi merkezlerinden biri olan Koç Üniversitesi Hastanesi, BioNTech ile stratejik bir iş birliğine imza attı. Koç Üniversitesi Hastanesi ve BioNTech iş birliği kapsamında Türkiye ve dünya genelindeki hastaların en yeni ve özgün tedavilerden faydalanması sağlanırken, inovatif, yaratıcı ve Türkiye’nin hasta durumlarına göre hayat kurtarıcı tedavilere yönelik klinik araştırmalara dahil olma imkanı sunuluyor. Koç Üniversitesi Hastanesi’nde gerçekleşen imza törenine Koç Healthcare CEO’su Dr. Erhan Bulutcu, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şükrü Dilege, Koç Üniversitesi Hastanesi Klinik Araştırmalar Ünitesi Direktörü Prof. Dr. İhsan Solaroğlu, BioNTech Türkiye Genel Müdürü Anıl Özkan, BioNTech Global Klinik Araştırmalar Başkanı İlhan Çelik, Pazar Erişim Direktörü Mete Şenyol ve BioNTech üst yönetimi katılım gösterdi.Klinik Araştırmalar Ünitesi ve Türkiye Tıbbi Cihaz ve İlaç Kurumu tarafından onaylanan, Türkiye’nin ilk yüksek riskli ilaç araştırma merkezi “Faz 1 Klinik Araştırma Merkezi”ne sahip olan Koç Üniversitesi Hastanesi, BioNTech ile iş birliği sayesinde kanserle mücadele odağındaki araştırma ve geliştirme çalışmalarına hız kazandıracak. Bu konuda mRNA ve immünoterapi teknolojilerinin dünya lideri geliştiricilerinden biri olan BioNTech, Koç Üniversitesi Hastanesi ile birlikte klinik çalışmalar ve sağlık hizmetleri alanındaki diğer mRNA immünoterapilerini Türkiye’deki hastalara ulaştırmayı amaçlıyor. “Araştırmaya her yıl yatırım yapmaya devam ettik” İş birliği toplantısında açıklama yapan Koç Healthcare CEO’su Dr. Erhan Bulutcu, “Vehbi Koç Vakfı Sağlık Kuruluşları çatısında yer alan Koç Üniversitesi Hastanesini kurarken araştırma ve eğitim öncelikli bir vizyonla planlama yaptık. KUTTAM yani Koç Üniversitesi Translasyonel Tıp Araştırma Merkezi’mizi, hastanemizin ana kalbine yerleştirdik. Amacımız hastanemizin avlusunda dolaşırken araştırmacıların, öğrencilerin, hastaların, hastalarımızın ve misafirlerimizin araştırma laboratuvarlarında çalışan bilim insanlarını görerek araştırmaya vermiş olduğumuz önemi vurgulamaktı. Sağlık kampusümüz yıllar içerisinde Türkiye’nin önde gelen merkezlerinden birisi olurken eğitim ve araştırmaya da her yıl yatırım yapmaya devam ettik. Bugün RMK AIMES yani İleri Düzey Eğitim Merkezi’miz Avrupa’nın sayılı OSCE, simülasyon, kadavra dahil deney modelleri üzerinde kapsamlı öğrenciden uzman düzeyinde kişiye kadar eğitim veren bir merkez haline gelmiştir. Bugün araştırma eğitim ve klinik hizmeti hibrit bir şekilde hayata geçiren VKV Sağlık Kuruluşlarını Koç Healthcare çatısı altında topladık. Koç Healthcare ve KUSOM, dünyanın yaşadığı COVID felaketinde çözüm sağlayan ve milyonlarca kişinin hayatının kurtulmasını sağlayan BioNTech ile önemli bir iş birliğine adım atıyor. BioNTech’in kanser başta olmak üzere insan sağlığını ilgilendiren moleküllerin hayata geçmesi için bu kampüste Koç Üniversitesi Hastanesi Klinik Araştırmalar Ünitesi’nde (CTU) iş birliği yapacağız. Bizim için çok önemli bir iş birliği olacak. Emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunarken bu iş birliğinin her iki tarafa hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu. “Kısa vadede onkoloji ve enfeksiyon hastalıklarına odaklanıyoruz” BioNTech Türkiye Genel Müdürü Anıl Özkan ise “BioNTech Türkiye, 2021’de açıldıktan sonra Koç Üniversitesi Hastanesi ile sürekli iletişim halindeydik. Bugün ilk iş ortaklığımızı imzalayacağız. Bu süreçteki hızımız, iş birliğimizin ne kadar iyi olacağının göstergesi. BioNTech yeni nesil bir immünoterapi şirketi. 4500’den fazla küresel çalışanımızla 25’ten fazla ilaç adayı üzerine çalışmaktayız. Asıl kısa vadede onkoloji ve enfeksiyon hastalıklarına odaklanıyoruz. 5 yıl içinde birden çok onkoloji ve enfeksiyon ürün hastalıklarına yönelik çalışmak istiyoruz. Uzun dönemde ise onkoloji ve enfeksiyon hastalıklarına ek olarak kardiyovasküler ve otoimmün hastalıklara odaklanmak istiyoruz” dedi. Kaynak: AA

Isınan Ve Bozulan Telefonlara Son

Alınan bilgiler neticesinde Amerikan Kimya Derneği araştırmacıları, cep telefonlarında ısınma problemini çözmek için bir keşfe imza attı. Bunun ile birlikte elmas lifleri kullanılarak nanoteknoloji ile üretilen bir maddenin 4 kat etkin soğutma sağladığı da belirtilen bilgiler arasında yer alıyor.Buluş ile hem batarya ömrünün uzaması hem de donma ve kasma gibi sorunların ortadan kalkması amaçlanıyor. AMERİKAN KİMYA DERNEĞİ'NİN BULUŞU Yoğun kullanım sonrasında bilindiği üzere birçok telefon ısınma ve yavaşlama problemi ile karşı karşıya kalıyor. Bunun ile birlikte telefonlar için devrim niteliğinde bir buluş gerçekleşti ve Amerikan Kimya Derneği araştırmacıları elmas lifleri kullanarak nanoteknoloji ile üretilen bir maddenin 4 kat iyi soğutma sağlayacağını açıkladı.Bunun ile birlikte bilim insanları taşınabilir cihazların performansını sınırlayan en önemli faktörlerden birinin ısınma sorunu olduğunu da ifade etti. Bu noktada devrim niteliğinde bir buluşa imza attıklarını açıkladı. Elmas lifleri kullanılarak üretilen nano filmin mevcut sistemlerden 4 kat etkin soğutma sağladığı da ifade edilen bilgiler arasında yer alıyor. NANOTEKNOLOJİ ÇARE OLDU Bilim insanları teknikte Nano Elmas katmanlarının ısı transferini kat kat hızlandırdığını ifade etti. Bunun ile birlikte araştırmacılar bu soğutucular sayesinde geleceğin akıllı telefonlarının hem daha hızlı hem de sorunsuz çalışabileceğini de söylüyor.Ayrıca işlem gücü her geçen gün artan mobil cihazları soğutmak amacı ile şirketler şu an farklı sistemler kullanmaya da devam ediyor. Hatta ısının düşmesi ile performansın artacağına, batarya ömrünün de uzayacağına vurgu yapıldı. Kaynak:İHA

Amgen Türkiye “IamGenius” ile Gençlerin Biyoteknoloji Alanındaki Yaratıcı Fikirlerini Ödüllendirdi

Amgen Türkiye, gençleri bilimsel düşünmeye teşvik etmeye ve bu alandaki yaratıcı fikirlerini ödüllendirmeye devam ediyor. Amgen’in gelecek nesillere daha fazla bilim insanı kazandırmak amacıyla sürdürdüğü çalışmalardan biri olan IamGenius Biyoteknolojik Fikirler Yarışması bu yıl üçüncü kez gerçekleştirildi. Fen Bilimlerine ilgisi ve yaratıcı fikirleri olan lisans öğrencilerinin katılabildiği yarışma, “Sağlığın Geleceği: Biyoteknoloji” teması ile düzenlendi. Yarışmada bu yıl; Ege Üniversitesi’nden Ayça Çetinkaya birinci, Marmara Üniversitesi’nden Özge Karaçay ikinci ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Hande Dallı üçüncü oldu. Gebze Teknik Üniversitesi’nden Atacan Tekin ise Jüri Özel Ödülü’nü almaya hak kazandı. Kazanan öğrenciler Amgen Türkiye’de staj ve Amgen Vakfı ile eğitim seminerlerine katılım imkanı ile ödüllendiriliyor. Amgen Türkiye Genel Müdürü Güldem Berkman, ilk iki yılda yaklaşık 400 öğrencinin katıldığı ve yaklaşık 3 milyon kişiye ulaşıldığı IamGenius yarışmasına bu yıl da yüzlerce başvurunun geldiğini vurguladı. Berkman, “Bir bilim şirketi olarak, bilime olan tutkumuzu yaymak, bilimin olağanüstü boyutlarını göstermek bizler için çok önemli. Türkiye’nin dört bir yanında, bilime meraklı olan ama fikirlerine güvenmeyen birçok gencimiz var. Amgen olarak bu gençlere ulaşmayı, onları motive etmeyi, öne çıkmalarını sağlamayı en önemli görevlerimizden biri olarak görüyoruz. IamGenius bize gösteriyor ki gençlerimiz bilimi seviyor ve yaratıcı fikirlerini duyurmak istiyor. Yarışmamızda her yıl pek çok ilham veren fikirle karşılaşıyoruz. Amgen olarak geleceğe daha fazla bilim insanı kazandırmak için çalışmalarımıza kararlılıkla devam ediyoruz” diye konuştu. Gençlerin yaratıcı fikirleri; İzmir Bakırçay Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümü Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Biyomedikal Teknolojiler Tasarım Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Kadir Gök, Dokuz Eylül Üniversitesi İzmir Uluslararası Biyotıp ve Genom Enstitüsü Fonksiyonel Kanser Genomiks Grubu Araştırma Grubu Lideri Doç. Dr. Şerif Şentürk, Kalkınma Atölyesi Eğitim Uzmanı Dr. Elif Adıbelli Şahin, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mustafa Arıcı, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Romatoloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mehmet Pamir Atagündüz, Acıbadem Maslak Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Hematoloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mustafa Çetiner, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mahmut Gümüş, Memorial Antalya Hastanesi Onkoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Özdoğan ve TC Sağlık Bilimleri Üniversitesi İzmir Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı’ndan Doç. Dr. Meltem Türkmen’in yanı sıra Amgen Türkiye Yönetim Ekibinden Genel Tedaviler İş Birim Direktörü Uğraş Güngör ve Onkoloji-Hematoloji İş Birim Direktörü Selim Özyılmaz’ın yer aldığı jüri tarafından değerlendirildi. Kaynak: Basın Bülteni

Roche'un Lenfoma Kanserini Tedavisi İçin Ürettiği İlaç Onay Aldı

İsviçreli ilaç firması Roche, lenf bezi hücrelerinde oluşan agresif bir kanser türü olan lenfomanın tedavisi zor bir türüne karşı geliştirdiği Columvi adlı yeni ilacın Amerika Birleşik Devletleri'nde kullanımı için onay aldığını bildirdi. Yeni ilaç özellikle inatçı ya da yeniden nükseden diffüz büyük B-hücre lenfomanın tedavisi için geliştirildi.  Roche'un Baş Tıbbi Sorumlusu ve Global Ürün Geliştirme Başkanı Levi Garraway, yaptığı açıklamada "Columvi'nin bu agresif lenfomanın tedavi şeklini değiştirebileceğine ve kritik ihtiyaçları karşılanmamış kişilere yenilikçi tedavi seçenekleri sunacağına" inandıklarını belirtti. Roche, ilacın hızlandırılmış onayının denemelerdeki olumlu sonuçlar üzerine alındığını kaydetti.Denemelerden olumlu sonuçlar alındı. Firmanın verdiği bilgilere göre, Columvi ile tedavi edilen hastaların yüzde 43'ü yaklaşık ortalama bir buçuk yıl süreyle tedaviye "tam yanıt verdi", diğer bir deyişle remisyon yani kanser belirtilerinde hafifleme görüldü. Roche, en az dokuz ay süreyle bu kişilerin üçte ikisinden fazlasının tedaviye yanıt vermeyi sürdürdüğünü belirtti Yapılan çalışmada ilacın verildiği 145 hastada yan etki olarak en sıklıkla sitokin enflamasyonu, ağrı, yorgunluk ve döküntü görüldü.Kemoterapiden bağımsız olan ilaç tedavisi yaklaşık 8 buçuk ayda tamamlanıyor. Uzmanlara göre denemeler Columvi'nin hastalara tamamen remisyon ve tedavinin bitiminden sonra da potansiyel olarak remisyonun sürdürülmesi ihtimalini gösteriyor. Avrupa'da durum Avrupa İlaç Ajansı da nisan ayında Columvi'nin kullanılmasını tavsiye etmiş, ancak ajans ilacın yalnızca sitokin enflamasyonuna bağlı ağır reaksiyonların yönetimi konusunda uygun tıbbi desteğe erişimi bulunan kanser hastalarının teşhis ve tedavisinde deneyimli hekimler tarafından yapılması uyarısında bulunmuştu. Roche'a göre Avrupa'da yılda 36 bin kişiye diffüz büyük B-hücre lenfoma teşhisi konuyor. Kaynak:İHA

Sanofi Türkiye Üroloji Alanındaki Yeni Teknoloji Transferini Tanıttı

Sanofi Türkiye, yerli üretim konusunda imza attığı önemli bir yatırımı düzenlediği basın toplantısı ile duyurdu. Günümüzün kronik hastalıkları arasında sayılan iyi huylu prostat büyümesi alanında hastanın tedaviye uyumunu olumlu yönde destekleyen bir üretim teknolojisini, 3 yıl süren bir hazırlık aşamasının ardından Sanofi’nin Lüleburgaz fabrikasına ve Türkiye ilaç endüstrisine kazandırdı. 3 katmanlı tablet üretim teknolojisinin Türkiye ilaç sanayisi için bir ilk olma özelliği bulunuyor. Toplantıda konuşan Sanofi Türkiye Ülke Başkanı ve Sanofi Türkiye, Afrika ve Orta Doğu Temel Ürünler Başkanı Cem Öztürk, Sanofi'nin yaklaşık 65 yıldır Türkiye'de faaliyet gösterdiğini, Türkiye için üretmeye ekonomik değer yaratmaya, istihdam yaratmaya ve ihracat yapmaya devam edeceklerini söyledi. "6.5 milyon avroluk ithalatı tamamen yerelleştirmiş durumdayız" Fransa'dan üroloji alanında çok önemli bir ürünü Türkiye'ye getirdiğini belirten Öztürk, "Çok önemli, 3 katmanlı bir teknolojiyi Türkiye'ye getirmiş bulunuyoruz. 6.5 milyon avroluk bir ithalatı tamamen yerelleştirmiş durumdayız ve bundan da çok ciddi anlamda gurur duyuyoruz. Tüm toplama baktığımızda hemen hemen yatırımlarımızın tamamı 1 milyar avroya ulaştı. Yatırımlarımıza devam etmeyi düşünüyoruz. Sanofi'nin Türkiye ekonomisine olan katkısı yaklaşık 110 milyon avro civarında. Bu miktarın yüzde 10'unu dünyanın çeşitli ülkelerine hatta ihracatın çok zor yapıldığı Japonya, Almanya gibi ülkelere yapmaya devam ediyoruz." diye konuştu. Öztürk, ülke olarak konvansiyonel ürünlerden çıkılması gerektiğini vurgulayarak şunları kaydetti: "Teknolojik anlamda çok farklı, tüm dünyaya ihraç edilebilecek teknolojilere geçmemiz ve bunları burada üretmemiz gerekiyor. Bunun için hem insan kapasitemiz, hem teknik yeterliliğimiz var. O yüzden biz yavaş yavaş sadece konvansiyonel ürünleri değil teknolojik anlamda biyoteknolojik ürünleri de buraya getirmeye başlıyoruz. Bu adımları atmak ülkemiz için yani bizim gibi bu alanda öncü olan bir firma için çok önemli ve bu ekosistemi yaratarak buna devam etmek istiyoruz. Geliştirilen teknoloji 3 katmanlı bir teknoloji. Suda çok rahat bir şekilde eriyebilen bir teknoloji ve bunun hasta hayatında yarattığı şöyle bir güzellik var; Yaklaşık tek bir tableti aldığınızda 24 saatlik yavaş salınım yani her katman kısmen kendisi salınım yaparak devreye giriyor ve toplam 24 saat içerisinde hiçbir ilaca ihtiyaç duymadan hayatınıza devam edebiliyorsunuz. Bizim temel görevimiz bilimin mucizelerinin peşinden koşmak ve bilimin mucizelerini de insanın sağlığına sunarak insan sağlığını, insan hayatını daha güzel bir hale getirmek. Bundan dolayı da çok mutluyuz." Türkiye’ye Sanofi’nin yatırımı ve teknoloji transferi sayesinde ilk kez kazandırılan Geomatrix teknolojisi 3 katmanlı tablet formunda bir ilacı mümkün kılıyor. 3 katmanlı tabletlerde, çekirdek bölümünde etkin madde yer alırken bu madde alt ve üst katmanda bulunan iki tabaka tarafından sarılıyor. Böylelikle, gün içinde birden fazla ilaç almak yerine alacağınız tek ilaç 24 saati kapsayan bir etkiye sahip oluyor. Bu özelliği ile hastalar açısından fark yaratan teknoloji, istenmeyen etkilerin de en aza indirilmesini sağlıyor. Hazırlık 3 sene sürdü, ekip Fransa’da eğitim aldı Toplantıda verilen bilgiye göre, Sanofi’nin dünyadaki 3. büyük üretim tesisi olan, Türkiye’deki her 7 kutu ilaçtan birini üreten ve ürünleri aralarında Almanya, İngiltere, Fransa, Avustralya ve Japonya’nın da bulunduğu 49 ülkeye ihraç edilen Lüleburgaz fabrikasında, bu teknoloji transferi için 3 yıllık bir hazırlık süreci yaşandı. Oluşturulan yeni ekip Fransa’nın Lyon kentindeki Tours fabrikasına giderek eğitimler aldı. Fabrikada bu üretim için özel bir alan oluşturuldu. 3 katmanlı tablet baskı teknolojisine sahip baskı makinesinin kurulumunun ardından tesis bu özelliğe sahip tablet üretebilme yetkinliği kazanmış oldu. Elde edilen verileri içeren teknik dosya hazırlanıp Sağlık Bakanlığı’na sunuldu ve Bakanlık onayı ile birlikte ticari üretimler Mart 2023’te başladı. Kaynak:AA

Rekombinant Sivrisinekler Sıtmaya Çözüm

Radikal yeni bir teknolojinin savunucuları, dünyanın en ölümcül hayvanlarından birinin genetik yapısındaki nüfus düzeyindeki değişikliklerin sıtmaya karşı mücadelede bir anahtar sağlayabileceğini savunuyor. Genetik değişikliklerin nesiller boyunca aktarıldığı sözde gen sürücü teknolojisi, sivrisinek popülasyonlarını dizginleyebilir veya sıtmadan geçmelerini önleyebilir.  Dr. Michael Santos, "Genetik mühendisliği yoluyla araştırmacılar sivrisinekleri ve bu sivrisineklerin popülasyonunun büyüklüğünü azaltacak veya sıtma parazitini bulaştırmalarını önleyecek genlerin kalıtımını destekleyecek şekilde değiştirdiler. " diyor. "Başka bir deyişle, sıtma taşıyan sivrisinekleri kontrol etmek için sivrisinekleri kullanmakta" diye ekliyor. Sıtma, dünyanın "büyük üç" ölümcül hastalığından biri ve 2021'de büyük çoğunluğu Afrika'da olmak üzere yarım milyondan fazla insanı öldürüyor. Sivrisinek kaynaklı hastalıkların yayılmasını önlemek için gen teknolojisini kullanma konsepti 80 yılı aşkın bir süredir var. Ayrıca genetik mühendisliği teknolojilerindeki son gelişmeler, özellikle CRISPR-Cas9 (DNA'nın tüm setini düzenlemede kullanılan bir teknoloji) yaklaşıyor. Bu süreçlerin tamamı araştırmacıların işini kolaylaştırdı. Avantajları fazla Genetik yaklaşımlar türe özgü çünkü çiftleşme yoluyla çalışırlar. Santos, çoğu sıtmanın bulaşmasından bir avuç sivrisinek türünün (3.000'den fazla) sorumlu olduğunu ve gen sürücü teknolojisinin ve diğer genetik yaklaşımların avantajlarından birinin, bu birkaç sivrisinek türünü doğrudan hedef alma potansiyeli olduğunu söylüyor. Diğer bir avantaj ise maliyet. Örneğin, laboratuvar kafes deneylerinde, az sayıda değiştirilmiş sivrisinek, genleri tüm kafes popülasyonuna yayabilir. Santos, "Gen sürücüleri vahşi doğada böyle bir performans sergiliyorsa, az sayıda gen sürücüsü değiştirilmiş sivrisinek salmanın maliyeti, bu genlerin vahşi popülasyona yayılmasından sonraki etkiye kıyasla küçük olabilir" diye açıklıyor ve gen sürücülerinin olabileceğini ekliyor. Hatta insektisit direncini tersine çevirmek için de kullanılabilir. Kaynak:AA

Kozmetik Ve İlaç Sanayiinin Bitkileri Edirne’de Yetiştiriliyor

Tarım ve Orman Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Türkiye'nin yurt dışından ithal ettiği tıbbi ve aromatik uçucu bitki yağı ithalatını azaltmak, bitki üretimi yapan üreticinin kazancını artırmak ve kozmetik ve ilaç sanayilerine ham madde temini sağlamak için başlattığı projesini başarıyla sürdürüyor. Kozmetik ve ilaç sanayilerinde kullanılan 60 çeşit tıbbi ve aromatik bitkinin Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsünün Edirne Tıbbi Aromatik Bitkiler ve Boya Bitkileri Bahçesi'nde üretimi devam ediyor. Türkiye'nin çeşitli illerinden toplanıp bu bahçeye ekilen bitkilerin, adaptasyon süreci tamamlanmasıyla Edirne çiftçisi kendi tarlalarında bu bitkileri ekmeye başlayacak. Sanayilerin ham madde bitki ihtiyacı Edirne'den karşılanacak Edirne'de tıbbi ve aromatik bitki ekiminin artmasıyla birlikte, Türkiye'de ve yurtdışında kozmetik ve ilaç sanayilerinde kullanılan bitkilerin ham madde ihtiyacı Edirne'den karşılanacak. Alternatif tarım olarak ön plana çıkan bitkiler hem çiftçinin gelirini artıracak, hem de yurt dışından ithal ettiği uçucu yağ ihtiyacını azaltacak. Üretici bitkileri tarlalarıyla buluşturmanın hayaliyle yaşıyor Edirne'ye adaptasyon olmaya başlayan bitkilerin çoğu büyüyerek rengarenk görüntüler oluşturdu. Bitkiler hakkında Tarım ve Orman Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünce sanayici ve çiftçileri bilgilendirme toplantıları da hız kazanınca bölgede heyecanlı bekleyiş başladı. Tıbbi ve aromatik bitki üretimi için heyecanla gün sayan çiftçiler, safrandan, altın otuna, zambaktan, lavantaya kadar onlarca bitkiyi tarlalarıyla buluşturmanın hayaliyle yaşıyor. Üreticinin daha fazla kazanç sağlaması hedefleniyor Edirne Tıbbi Aromatik Bitkiler ve Boya Bitkileri Bahçesi'nde 60 bitkinin üretimini gerçekleştirdiklerini söyleyen Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Adnan Tülek, bitkilerin özellikle eczacılık sektöründe tıbbi olarak kullanıldığını ifade etti. Lavanta ve gül gibi bazı uçucu yağ bitkilerinin kozmetik ve parfümeri sektöründe ön plana çıktığını vurgulayan Doç. Dr. Tülek, bu bitkileri Edirne çiftçisinin üretmesini teşvik ederek kazanç sağlamalarını hedeflediklerini anlattı. İlerleyen dönemde gerek tıbbi anlamda gerekse kozmetik anlamda ham madde temininin Edirne'den sağlanmasını hedeflediklerinin altını çizen Tülek, Trakya Bölgesi'ndeki toprakların çok verimli olduğunu söyledi. Kaynak: Basın Bültnei

İzmir Körfezi'ni Kirleten Algler Katma Değerli Ürüne Çevrilecek

Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meltem Conk Dalay liderliğindeki araştırma grubu, 'Denizel Ortamlarda Kontrolsüz Büyüyen Ulva Türlerinin Biyorafineri Penceresinden Sıfır Atık Yaklaşımı ile Katma Değerli Ürünlere Dönüşümünün Döngüsel Ekonomide Değerlendirilmesi' projesini hayata geçirdi. Avrupa iş birliği programı Cost aksiyonu kapsamında yürütülen, bu hafta başında ise TÜBİTAK tarafından desteklenmeye layık bulunan projeyle, İzmir Körfezi'nde kirliliğe neden olan algler yani deniz marullarının ekonomiye kazandırılacak ürünlere dönüştürülecek. Kirliliğe neden olan deniz marullarından gıda, yakıt ve biyoplastik gibi ürünler yapılacak. Ekonomik faydadan daha da önemlisi, çevreci projeyle, karbon döngüsüne katkıda bulunulacak. 'BİR AVRUPA BİRLİĞİ PROJESİ BU' Projenin bir Avrupa Birliği projesi olduğunu belirten Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meltem Conk Dalay, "Bir Avrupa Birliği projesi bu. Yeni haber aldık, TÜBİTAK tarafından da desteklenmeye layık görüldü. İzmir Körfezi'nde kirliliğe neden olan ulvalar yani deniz marullarının ekonomiye kazandırılması hedefleniyor. Bu alglerden gıda katkı maddesi, biyoplastik ve yakıt gibi katma değeri yüksek ürünler üretmeyi planlıyoruz" dedi. 'DÜNYAYI ALGLER KURTARACAK' Projenin çevreye önemli katkı sağlayacağını da vurgulayan Prof. Dr. Meltem Conk Dalay, "Aynı zamanda projeyle karbon döngüsüne ekosisteme katkı sağlanması hedefleniyor. Ekosistemin sürekliliği açısından karbon döngüsü aslında çok önemli. Aslında biz ormanların atmosferdeki ormanların oksijeni sağladığını düşünüyoruz. Aslında yüzde 50'den fazlasını algler sağlıyor. Hem ulva gibi makroalgler hem de suyun içinde bulunan ve mikroskopta görünen mikroalgler atmosfere oksijen sağlıyorlar. Fotosentez yaparız. Bunların değerlendirilip ürüne dönüşmesiyle mevcut olan karbondioksit düzeylerin de düşürülmesi aynı zamanda fosil yakıtlara olan bağımlılığımızın da azaltılması çözümdür. Bu gibi çözümler ekosisteme önemli katkı sağlayacaktır. Ormanların oluşturulması çok uzun zaman alıyor. Aynı şekilde onların fotosentez yaparak karbonu tutmasındansa çok hızlı çoğalan algler, bu karbon döngüsüne önemli katkı sağlayacaktır. Alglerin kullanıldığı ürünler çok çeşitli. Gıda, hayvan yemleri, tarım, kozmetik, ilaç endüstrisi, ilaç ham maddeleri, biyoplastik gibi o kadar çok ürüne dönüştürülüyor ki algler ve çeşitlilikte çok fazla. Bu nedenle önümüzdeki yüzyıllarda bunların tamamını alglerden temin etmekten başka çözüm yok gibi geliyor bana. Derslerimde söylediğim gibi dünyayı algler kurtaracak" diye konuştu. Kaynak:DHA

Birleşik Krallık Moderna İle Anlaştı

Sağlık ve Sosyal Bakım Departmanı (Department of Health and Social Care), Moderna ile yapılan mRNA aşısı üretim merkezi anlaşması için ''hastaların küresel sağlık tehditlerine karşı son teknoloji ile korunmasını sağlayacağını'' belirtti. Departmanın Sorumlu Bakanı Steve Barclay ''Bu hastalığın (COVID) gelecekteki varyantlarının yanı sıra mevsimsel grip ve RSV gibi dolaşımda olan diğer ölümcül virüslerle savaşmak için yatırım yapmamız hayati önem taşıyor ve Moderna ile bu ortaklık, gelecekteki herhangi bir pandemiye yanıt verme yeteneğimizi de güçlendirecek." dedi.Moderna CEO'su Stéphane Bancel şunları söyledi: Son teknolojiye sahip yeni tesisimiz, mRNA üretimini Birleşik Krallık kıyılarına taşıyarak Birleşik Krallık halkının Moderna COVID-19 aşıları ve gelecekte olası solunum virüslerine karşı geliştirilecek aşılararla pandemik müdahale yeteneklerine erişimini sağlayacak. 1,2 MİLYAR DOLAR DEĞERİNDE OLDUĞU TAHMİN EDİLİYOR Moderna-Birleşik Krallık ortaklığının 1,2 milyar dolar değerinde olduğu tahmin edilirken ; yetkili merciler, ticari açıdan hassas bir konu olduğu gerekçesiyle herhangi bir mali detayı kamuoyu ile paylaşmadı. KÜRESEL BİR MERKEZ Birleşik Krallık'ın resmi hükümet sitesinde yer alan açıklamada, tesisin küresel bir merkez olacağı ve pandemilere yanıt verme noktasında dünya çağında etkili olacağının ifade edilmesi dikkat çekti. Ayrıca, 'gelecekte yaşanabilecek pandemiler vurgusu' da yatırımın mahiyetine dair soru işaretleri oluşturdu. Kaynak:DHA

NASA'nın Yeni Mürettebat Kapsülleri ve Yapay Yerçekimi

NASA, Ticari Uzay Yetenekleri için İşbirlikleri-2 (CCSC-2) girişiminin bir parçası olarak yedi ABD şirketini seçti. Uzay ajansı, bu şirketlerin alçak Dünya yörüngesi için önerdikleri fikirlerin geliştirilmesini denetleyecek. Ticari işbirliğinin ikinci turunda yer alan şirketler Blue Origin, SpaceX, Sierra Space, ThinkOrbital, Vast Space, Space Exploration Technologies ve Northrop Grumman şeklinde. Bu şirketlerin hiçbiri bu finanse edilmemiş Uzay Yasası Anlaşmaları kapsamında NASA'dan herhangi bir para almayacak, ancak uzay ajansının uzmanlığından yararlanabilecekler. Uygun fiyatlı bir ticari uzay taşımacılığı Yeni girişimin bir parçası olarak Blue Origin, mürettebatı yüksek frekanslarda alçak Dünya yörüngesine taşımak için uygun fiyatlı bir ticari uzay taşımacılığı kabiliyeti geliştirecek. Amazon milyarderi Jeff Bezos tarafından kurulan şirket, daha önce NASA tarafından ajansın ticari mürettebat programı için bir uzay aracı geliştirmek üzere finanse edilen bir anlaşma imzalamıştı. Blue Origin 2012 yılında yeni nesil uzay aracının tasarımını test etmeye başladı, ancak uzay aracı hiçbir zaman gün ışığına çıkmadı. Mürettebatlı Dragon kapsülü NASA'nın açıklamasına göre, Elon Musk'ın SpaceX şirketi, NASA'nın ulaşım için Starship roketini ve "uzayda alçak Dünya yörüngesi hedef unsuru" için mürettebatlı Dragon kapsülünü kullanacak bir "entegre alçak Dünya yörüngesi mimarisi" geliştirmeye yönelik yeni ticari girişiminde yer alan bir başka şirket. NASA Genel Merkezi Ticari Uzay Uçuşları Direktörü Phil McAlister yaptığı açıklamada, "Şirketlerin kendi sermayelerini yenilikçi ticari uzay yeteneklerine yatırdıklarını görmek harika ve bu tür ortaklıkların hem özel sektöre hem de NASA'ya nasıl fayda sağladığını gördük." dedi. Kaynak:AA

Geleceğin En Büyük Tehlikesi Ne Olacak

Türkiye'nin aşı ve ilaç geliştirme alanındaki kapasitesinin arttırılacağı TÜBİTAK Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü ile ilgili konuşan TÜBİTAK Başkanı Hasan Mandal, "Kampüste biyoteknolojik ilaçlar anlamında çalışmalar yürütülecek. Kanser türü hastalıklar için kendi orijinal moleküllerimizi üreteceğiz. Gelecekteki savaş unsurlarından bir tanesi biyolojik ajanlar. TÜBİTAK Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü'nde bir taraftan sivil uygulamalar diğer taraftan da uluslararası tehditlere karşı gerekli altyapı hazırlıkları yapılacak" dedi. Aşı ve ilaç geliştirme çalışmalarını desteklemek amacıyla Gebze'de açılan TÜBİTAK Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü'nün tanıtımı gerçekleşti. Gerçekleşen programa katılan üniversite dekanları, ilaç firmaları, kovid-19 platformu üyeleri, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Milli Savunma Bakanlığı üyelerine çalışmalar hakkında bilgiler verildi. "Kendi orijinal moleküllerimizi geliştirmek istiyoruz" Kampüsle ilgili bilgilendirmelerde bulunan TÜBİTAK Başkanı Hasan Mandal, "Burada ortak altyapı yapılacak. Yani üniversitelerin, sanayinin ortaklaşa kullanabileceği bir altyapı. Gelecekte kovid gibi benzeri tehditlere karşı hazırlıklı olma noktasında burası bizim için önemli. Özellikle iklim değişikliğiyle beraber gelecekte salgın hastalıkla karşılaşabiliriz. Bugün yaşadığımız zorluklar var. Bunlardan bir tanesi insanların en sık karşılaştığı kanser. Bu tür hastalıklar için kendi orijinal moleküllerimizi geliştireceğiz" diye konuştu. "Kimyasal ilaçlardan daha çok biyoteknolojik ilaçlar anlamında çalışmalar yürütülecek" Son 20 yılda savunma sanayisinde Türkiye'nin bağımsızlığını ilan ettiğini söyleyen Başkan Mandal, "Sağlık alanında da başarılı öykülerimiz var ama sistematik olarak bakıldığı zaman hala ilacı ve aşıyı ithal eden bir ülkeyiz. Dolayısıyla Türkiye'nin kendi ilacını, kendi aşısını üretmek hatta bunu ihraç etmek noktasında merkezimizde çalışmalar yapılacak. Kimyasal ilaçlardan daha çok biyoteknolojik ilaçlar anlamında çalışmalar yürütülecek. Dolayısıyla bu merkezden amacımız gelecekteki pandemilere hazırlıklı olmak, kanser gibi zor alanlarda dünya ile birlikte eş zamanlı orijinal molekül çalışmaları gerçekleştirmek ve şu an bizim yurt dışından ithal ettiğimiz ilaç ve aşıları üretmek" şeklinde konuştu. "Gelecekteki savaş unsurlarından bir tanesi de biyolojik ajanlar" Konuşmasını sürdüren Başkan Mandal, "Bu merkezde ne yapacağımız kadar nasıl yapacağımızda önemli. Bu merkezde araştırmacılar, firmalar, kamunun ilgili kurumlarıyla çalışmalar yürütülecek. Bir diğer boyutuyla bu kampüs aynı zamanda gelecekteki tehditle için önemli. Bugünkü tehditleri biliyoruz, savaş unsurlarını biliyoruz. Gelecekteki savaş unsurlarından bir tanesi de biyolojik ajanlar. Yani sizin yediğiniz yemekte, içtiğiniz sudan bulaşabilecek biyolojik anlamdaki savaş. Dolayısıyla buradaki araştırma merkezi hem bizim normal hayatımızda salgın, kanser tehdidini hem de ülkelerin kasıtlı biyolojik tehdidi noktasında gerekli olan kimyasal, biyolojik, nükleer tehditlere karşı hazırlık yapacak. TÜBİTAK Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü, bir taraftan sivil uygulamalar diğer taraftan da uluslararası tehditlere karşı gerekli altyapı ve hazırlıkların yapılacağı bir yer" ifadelerini kullandı. "Biz bir yerlerden tedarik eden değil kendi ilacımızı kendimiz geliştirebilen bir ülke olacağız" Dünyada en çok görülen kanser hastalığıyla ilgili yapılacak çalışmadan bahseden Mandal, "Gelecekte biyoteknolojik anlamda çalıştırılabilecek olan kanser ilaçlarının orijinal molekül olarak ifade ettiğimiz çalışmalar bu merkezde yapılacak. Bu sadece TÜBİTAK'ın kendi insan kaynağıyla değil, Türkiye'deki hocalarımızla birlikte yapılıyor. Biz bir yerlerden tedarik eden değil kendi ilacımızı kendimiz geliştirebilen, gerektiğinde bunu dost müttefik ülkelere kullanım imkanı sağlayan bir altyapıya bir ihtiyaca karşılık vermek için bu kampüsümüz çok önemli" dedi. Kaynak:İHA

Virgin Galactic İlk Ticari Uçuşunu Temmuz Ayında Yapacak

Amerika Birleşik Devletleri merkezli uzay turizmi şirketi Virgin Galactic, uzaya ilk ticari uçuşunu bu ayın sonlarında başlatacağını doğruladı. İtalyan Hava Kuvvetleri ve İtalya Ulusal Araştırma Konseyi tarafından bilimsel araştırmalar gerçekleştirmek üzere Galactic 01 adlı ilk görev, 27-30 Haziran tarihleri arasında fırlatılacak. Bu ayın sonunda gerçekleştirilmesi planlanan ilk uçuşun başlatılmasının ardından ise şirket, Ağustos ayı başlarında yapılması planlanan Galactic 02 isimli ikinci uçuş için hazırlıklara geçecek. İkinci görevde şirket, turist uçuşlarına kayıt olan ilk yolcuların taşınacağı firmanın uzay turizmi operasyonlarının başlangıcına işaret eden aylık seferler gerçekleştirmeyi amaçlıyor.Virgin Galactic önemli bir kilometre taşını geride bırakıyor İlk ticari uçuş planı, Virgin Galactic için son derece önemli bir eşik olarak görülüyor. Zira bilindiği üzere şirket, turistleri uzaya götürmek için gereken güvenliği nihayet elde edene kadar son yirmi yıl içerisinde pek çok can sıkıcı zorlukla karşılaşmıştı. Şirket, altı yolcu ve iki pilot taşıma kapasitesine sahip bir uçak olan VSS Unity ile yörünge altı uçuşları, yani deniz seviyesinden yaklaşık 100 kilometre yükseklikte gerçekleştirecek. VSS Unity, uzay aracını belirli bir irtifaya çıkaran bir uçak gemisi olan VMS Eve tarafından taşınacak. Daha sonrasında ise serbest bırakılarak uçuşu yalnız başına tamamlayacak. VSS Unity’nin ilk insanlı test lansmanı Mayıs 2021 tarihinde, Amerika Birleşik Devletleri, New Mexico’da yer alan bir uzay limanı olan Spaceport America’da yapılmıştı.Virgin Galactic’in seyahatleri, yer çekiminin bulunmadığı maksimum yükseklikte yolculara güzel bir alan görüntüsü sağlamak üzere tasarlanmıştır. Aşırı atmosferde geçen bir sürenin ardından VSS Unity, motor kullanmadan piste iniş için Dünya’ya dönecek. Şirketin CEO koltuğunda oturan Richard Branson ile gerçekleştirilen VSS Unity test görevinde yolculuğun yaklaşık olarak 20 dakika sürdüğü biliniyor. Burada beklentiler, tüm ticari yolculukların da buna benzer bir süreye sahip olmasıydı. Öte yandan uzaya gitmenin bedeli de yine bu testlere açığa çıktı. Şirket, uzay turistlerinden kişi başı 450 bin dolar ücret talep ediyor. Bu rakamlar güncel kur oranına göre yaklaşık 10 milyon 629 bin TL’ye tekabül ediyor. Uzay yarışında işler kızışıyor Virgin Galactic CEO’su Richard Branson, 11 Temmuz 2021 tarihinde uzay turizmi adına insanlı uçuş ile uzaya giden ilk kişi oldu. Yalnızca birkaç gün sonra ise Amazon’un eski CEO’su Jeff Bezos, Blue Origin uzay aracı New Shepard ile benzer bir yolculuk gerçekleştirdi. Uzay turizmi konusunda işler gitgide kızışmaya devam ederken, Virgin Galactic’in atmış olduğu bu adım dünyanın dört bir yanından heyecan ve ilgiyle takip ediliyor. Kaynak: Basın Bülteni

Satürn'ün Uydusu Yaşam İçin En Uygun Yer Olabilir!

Satürn gezegeninin uydularından Enceladus, NASA'nın Satürn keşif aracı Cassini tarafından 2017'de toplanan verilere dayanan bir araştırma ile ilginç keşiflere sahne oldu. Araştırmanın sonuçlarına göre, Enceladus'taki okyanusta yaşam için gerekli olan fosfor elementi keşfedildi. Berlin Free Üniversitesi'nden gezegen bilimci Frank Postberg tarafından yürütülen araştırma, insanlık için önemli olan bu keşfin potansiyel olarak habercisi olabileceği potansiyel yaşamın işaretlerini de ortaya koydu. Enceladus'un buzlu kabuğunun altındaki kayalık zeminde yer alan okyanusta fosfatın varlığı tespit edildi. Fosfat bileşiğindeki fosfor elementi, DNA'nın yapısında bulunan bir elementtir. Uyduda daha önce de karbon, hidrojen, nitrojen, oksijen ve kükürt bulunmuştu. Ancak fosforun keşfi, Enceladus'un yaşam için gerekli tüm elementlere sahip olduğunu gösterdi. Bu da uydunun, Dünya dışında yaşam için en ideal yerlerden biri olabileceğine işaret etmektedir.Enceladus'ta Fosforun Varlığı ve Yaşamın Potansiyeli Fosforun bulunması, Dünya dışı okyanuslarda nadir bulunan bir element olduğundan, güneş sisteminin veya galaksinin başka yerlerinde yaşamın olamayacağı öne sürülmüştü. Ancak Enceladus'ta fosforun varlığının tespit edilmesi, güneş sistemi dışındaki uydu ve gezegenlerde potansiyel yaşamın işaretlerini de ortaya koymaktadır. Araştırmayı yürüten Frank Postberg, Enceladus'un Jüpiter'in uydusu Europa veya cüce gezegen Plüton gibi yer altı okyanusuna sahip güneş sistemi dışındaki uydu ve gezegenlerde potansiyel yaşamın işareti olabileceğini söyledi. Ancak, potansiyel yaşamın varlığının kesinleştirilmesi için daha büyük bir veri örneğinin analiz edilmesi gerekiyor. Fosfor, evrendeki en nadir biyo-esansiyel bileşenlerden biridir. İnsan kemikleri ve dişlerinin çoğunu oluşturan fosfor, aynı zamanda hücrenin ana enerji birimi ATP'nin bileşeni olarak da bilinmektedir. Protein yapımında da görev alan fosfor, bitkilerin gelişimi için de uygun miktarlarda bulunması gereken besin maddelerinden biridir. Araştırmanın sonuçları, "Nature" isimli bilim dergisinde yayımlandı. Bu keşif, insanlık için Dünya dışında yaşamın varlığına ilişkin yeni fikirler ortaya koymuş olabilir. Gelecekteki çalışmalar, gezegenimiz dışındaki yaşamın varlığına ilişkin daha fazla kanıt toplamaya ve incelemeye odaklanabilir. Kaynak:AA

Sanofi Yeni Üretim Teknolojisini Lüleburgaz’a Kuruyor

Sanofi Türkiye, yerli üretim konusunda imza attığı önemli bir yatırımı düzenlediği basın toplantısı ile duyurdu. Günümüzün kronik hastalıkları arasında sayılan iyi huylu prostat büyümesi alanında hastanın tedaviye uyumunu olumlu yönde destekleyen bir üretim teknolojisini, 3 yıl süren bir hazırlık aşamasının ardından Sanofi’nin Lüleburgaz fabrikasına ve Türkiye ilaç endüstrisine kazandırdı. 3 katmanlı tablet üretim teknolojisinin Türkiye ilaç sanayisi için bir ilk olma özelliği bulunuyor. Toplantıda konuşan Sanofi Türkiye Ülke Başkanı ve Sanofi Türkiye, Afrika ve Orta Doğu Temel Ürünler Başkanı Cem Öztürk, Sanofi'nin yaklaşık 65 yıldır Türkiye'de faaliyet gösterdiğini, Türkiye için üretmeye ekonomik değer yaratmaya, istihdam yaratmaya ve ihracat yapmaya devam edeceklerini söyledi.  "6.5 MİLYON AVROLUK İTHALATI TAMAMEN YERELLEŞTİRMİŞ DURUMDAYIZ" Fransa'dan üroloji alanında çok önemli bir ürünü Türkiye'ye getirdiğini belirten Öztürk, "Çok önemli, 3 katmanlı bir teknolojiyi Türkiye'ye getirmiş bulunuyoruz. 6.5 milyon avroluk bir ithalatı tamamen yerelleştirmiş durumdayız ve bundan da çok ciddi anlamda gurur duyuyoruz. Tüm toplama baktığımızda hemen hemen yatırımlarımızın tamamı 1 milyar avroya ulaştı. Yatırımlarımıza devam etmeyi düşünüyoruz. Sanofi'nin Türkiye ekonomisine olan katkısı yaklaşık 110 milyon avro civarında. Bu miktarın yüzde 10'unu dünyanın çeşitli ülkelerine hatta ihracatın çok zor yapıldığı Japonya, Almanya gibi ülkelere yapmaya devam ediyoruz." diye konuştu. Öztürk, ülke olarak konvansiyonel ürünlerden çıkılması gerektiğini vurgulayarak şunları kaydetti: "Teknolojik anlamda çok farklı, tüm dünyaya ihraç edilebilecek teknolojilere geçmemiz ve bunları burada üretmemiz gerekiyor. Bunun için hem insan kapasitemiz, hem teknik yeterliliğimiz var. O yüzden biz yavaş yavaş sadece konvansiyonel ürünleri değil teknolojik anlamda biyoteknolojik ürünleri de buraya getirmeye başlıyoruz. Bu adımları atmak ülkemiz için yani bizim gibi bu alanda öncü olan bir firma için çok önemli ve bu ekosistemi yaratarak buna devam etmek istiyoruz. Geliştirilen teknoloji 3 katmanlı bir teknoloji. Suda çok rahat bir şekilde eriyebilen bir teknoloji ve bunun hasta hayatında yarattığı şöyle bir güzellik var; Yaklaşık tek bir tableti aldığınızda 24 saatlik yavaş salınım yani her katman kısmen kendisi salınım yaparak devreye giriyor ve toplam 24 saat içerisinde hiçbir ilaca ihtiyaç duymadan hayatınıza devam edebiliyorsunuz” Türkiye’ye Sanofi’nin yatırımı ve teknoloji transferi sayesinde ilk kez kazandırılan Geomatrix teknolojisi 3 katmanlı tablet formunda bir ilacı mümkün kılıyor. 3 katmanlı tabletlerde, çekirdek bölümünde etkin madde yer alırken bu madde alt ve üst katmanda bulunan iki tabaka tarafından sarılıyor. Böylelikle, gün içinde birden fazla ilaç almak yerine alacağınız tek ilaç 24 saati kapsayan bir etkiye sahip oluyor. Bu özelliği ile hastalar açısından fark yaratan teknoloji, istenmeyen etkilerin de en aza indirilmesini sağlıyor. LÜLEBURGAZ’DA HAZIRLIK 3 SENE SÜRDÜ Toplantıda verilen bilgiye göre, Sanofi’nin dünyadaki 3. büyük üretim tesisi olan, Türkiye’deki her 7 kutu ilaçtan birini üreten ve ürünleri aralarında Almanya, İngiltere, Fransa, Avustralya ve Japonya’nın da bulunduğu 49 ülkeye ihraç edilen Lüleburgaz fabrikasında, bu teknoloji transferi için 3 yıllık bir hazırlık süreci yaşandı. Oluşturulan yeni ekip Fransa’nın Lyon kentindeki Tours fabrikasına giderek eğitimler aldı. Fabrikada bu üretim için özel bir alan oluşturuldu. 3 katmanlı tablet baskı teknolojisine sahip baskı makinesinin kurulumunun ardından tesis bu özelliğe sahip tablet üretebilme yetkinliği kazanmış oldu. Elde edilen verileri içeren teknik dosya hazırlanıp Sağlık Bakanlığı’na sunuldu ve Bakanlık onayı ile birlikte ticari üretimler Mart 2023’te başladı. Kaynak:AA

Yapay Zeka Kullanılarak Yeni Bir Antibiyotik Keşfedildi

Antibiyotiklerin etkisiz hale gelmeye başlamasıyla birlikte yeni ilaçlara olan ihtiyaç artıyor. Araştırmacılar, yapay zekanın ilaç keşfinde büyük bir hızlanma sağlayabileceğini belirtiyor. Yapay zekanın eğitimi için bilim insanları, kimyasal yapısı kesin olarak bilinen binlerce ilacı Acinetobacter baumannii üzerinde test ettiler. Bu veriler yapay zekanın beslenerek, sorunlu bakteriyi hedefleyebilecek ilaçların kimyasal özelliklerini öğrenmesi sağladı. Yapay zeka daha sonra etkinlikleri bilinmeyen 6.680 bileşiği ele aldı ve sadece bir buçuk saatte bir liste oluşturdu. Bu liste arasından seçilen 240 bileşik laboratuvar testlerine tabi tutuldu ve dokuz potansiyel antibiyotik belirlendi. Bunlardan biri olan abaucin, farelerde enfekte yaraları tedavi edebildiği ve hastalardan alınan A. baumannii örneklerini öldürebildiği gösterildi. Antibiyotiklerin reçete edilebilmesi 2030 senesine kadar sürebilir Ancak, Abaucin’in geliştirilmesi için daha fazla çalışma gerekiyor. Laboratuvar testlerinin ardından klinik deneyler yapılacak ve ilacın etkinliği ve güvenliği değerlendirilecek. Araştırmacılar, yapay zeka destekli antibiyotiklerin reçete edilebilir hale gelmesinin 2030 yılına kadar sürebileceğini tahmin ediyor.Bu keşif, antibiyotik direnci gösteren süper bakterilerle mücadelede yapay zekanın önemli bir rol oynayabileceğini gösteriyor. Abaucin’in diğer bakterilere etki etmemesi durumunda direnç gelişimini zorlaştırabileceğini ve yan etkilerin azaltabileceği düşünülüyor. Ayrıca, yapay zekanın milyonlarca potansiyel bileşiği tarayabilme yeteneği, manuel olarak yapılması imkansız olan bir işlemi hızlandırabilir. Bu çalışma, bilim ve tıpta yapay zekânın devrim niteliğinde bir güç olduğunu gösteren son örnekler olarak değerlendiriliyor. Araştırmacılar, yapay zeka destekli antibiyotik keşfinin prensiplerini daha önce Koli Basili (Escherichia coli) üzerinde test etmişlerdi, ancak şimdi bu bilgileri daha büyük tehditlere odaklanmak için kullandılar. Kaynak:AA

Manyetik Pompa Teknolojisi: Endüstride Devrim Yaratıyor

Manyetik pompa, sıvıların taşınması ve pompalanması için manyetik alanların kullanıldığı bir pompa türüdür. Geleneksel pompalarda kullanılan mekanik mühendislik prensiplerine göre çalışmaz. Bu pompalar, güçlü mıknatıslar ve manyetik alanlar aracılığıyla sıvının hareketini kontrol eder. Manyetik pompaların en önemli özelliği, sızdırmazlık için geleneksel conta ve salmastralara ihtiyaç duymamasıdır. Bu durum, sızıntı riskini ortadan kaldırır ve sıvıların istenmeyen bölgelere yayılmasını engeller. Manyetik pompaların tasarımında yer alan manyetik kuplajlar, iç ve dış taraftaki mıknatıslar arasında bir bağlantı sağlar. Bu sayede, pompa içerisindeki sıvı dışarıya pompalanırken, dışarıdan herhangi bir sızıntı meydana gelmez. Manyetik pompalar, endüstriyel uygulamalarda yaygın olarak kullanılır. Kimyasal, petrokimya, ilaç, gıda ve içecek, enerji ve su arıtma gibi birçok sektörde tercih edilen bir pompa çözümüdür. Bu pompaların avantajları arasında yüksek verimlilik, düşük bakım gereksinimi, uzun ömür, düşük enerji tüketimi ve çevre dostu olması bulunmaktadır. Bu özellikler, manyetik pompaların endüstriyel süreçlerde güvenilir ve etkili bir şekilde kullanılmasını sağlar. Manyetik Pompa Nerelerde Kullanılır? Manyetik pompalar, çeşitli endüstriyel sektörlerde geniş bir kullanım alanına sahiptir. En yaygın kullanıldığı bazı sektörler şunlardır: Kimya Endüstrisi: Kimyasal üretim tesislerinde, asitler, bazlar, solventler ve diğer kimyasal maddelerin taşınması için tercih edilir. Bu pompalar, kimyasal reaktörlerdeki akışkanları kontrol etmek için ideal bir çözümdür. Petrokimya Endüstrisi: Petrol rafinerileri, gaz işleme tesisleri ve petrokimya tesislerinde kullanılır. Ham petrol, petrokimyasal ürünler, gazlar ve diğer yanıcı veya tehlikeli maddelerin güvenli bir şekilde taşınması için idealdir. İlaç Endüstrisi: İlaç üretimi, enjeksiyonluk sıvıların taşınması ve farmasötik üretim süreçlerinde manyetik pompaların kullanımıyla sağlanır. Sterilite ve hassasiyet gerektiren uygulamalarda tercih edilen bir pompa çözümüdür. Gıda ve İçecek Endüstrisi: Manyetik pompalar, içecek üretimi, süt ve süt ürünleri, şeker çözeltileri, meyve suyu ve bira gibi gıda ve içecek işleme tesislerinde kullanılır. Bu sektörde hijyen, temizlik ve gıda güvenliği önemli olduğundan, manyetik pompalar tercih edilen bir seçenektir. Su Arıtma Endüstrisi: Manyetik pompalar, içme suyu arıtma tesislerinde, atık su işleme sistemlerinde ve su pompalama uygulamalarında kullanılır. Temiz su temini, filtrasyon ve suyun doğru şekilde yönlendirilmesi için etkili bir pompa çözümüdür. Manyetik pompalar, diğer endüstriyel sektörlerde de kullanılmaktadır. Bunlar arasında enerji, kağıt ve selüloz, otomotiv, denizcilik, güç üretimi ve madencilik gibi sektörler yer almaktadır. Manyetik Pompa Nasıl Çalışır? Manyetik pompalar, manyetik alanların gücünü kullanarak sıvıların taşınmasını ve pompalanmasını sağlar. Çalışma prensibi şu şekildedir: Manyetik kuplaj: Manyetik pompaların temel bileşeni, iç tarafta bulunan rotor ve dış tarafta bulunan stator olmak üzere iki parçadan oluşan manyetik kuplajdır. Rotor, mıknatıslarla donatılmış bir şaftı içerirken, stator, dış tarafta bulunan bir dizi mıknatıstan oluşur. Manyetik alanın etkisi: Manyetik pompada, dış taraftaki stator mıknatıslarının manyetik alanı, içerideki rotor mıknatıslarını etkiler. Manyetik alan, iki mıknatıs arasında bir bağlantı oluşturarak dönme hareketini aktarır. Sıvının taşınması: Manyetik kuplaj, rotorun dönmesiyle birlikte içerideki sıvının hareket etmesini sağlar. Rotorun dönmesi, manyetik alanın etkisiyle sıvıyı hareket ettirir ve pompanın içinden geçirir. Sızdırmazlık: Manyetik pompalar, sızdırmazlık için mekanik conta veya salmastra kullanmak yerine manyetik kuplajı kullanır. Bu sayede sızıntı riski en aza indirilir ve pompanın güvenliği artar. Manyetik pompaların çalışma prensibi, manyetik alanların etkileşimiyle sıvı taşıma işlemini gerçekleştirir. Bu tasarım, sızdırmazlık problemlerini ortadan kaldırır, daha güvenilir bir pompa çözümü sunar ve sıvıların doğru ve verimli bir şekilde taşınmasını sağlar. Manyetik Pompa Diğer Pompalardan Hangi Özellikleriyle Ayrılır? Manyetik pompalar, diğer pompalardan bazı önemli özellikleriyle ayrılır. Farkları şu şekilde açıklanabilir: Sızdırmazlık: Manyetik pompalar, mekanik conta veya salmastra kullanmak yerine manyetik kuplajı kullanır. Bu sayede sızıntı riski ortadan kalkar. Manyetik kuplaj, iç ve dış taraftaki mıknatıslar arasında bir bağlantı sağlar ve sıvının pompalanmasını mümkün kılar. Güvenilirlik: Manyetik pompalar, sızdırmazlık parçalarının olmaması nedeniyle daha güvenilirdir. Sızıntı olasılığı en aza indirilir ve bu da operasyonel güvenlik ve işletme güvenilirliğini artırır. Ayrıca manyetik pompalar, kontaminasyon riskini azaltır ve temizlik gereksinimlerini minimize eder. Bakım Kolaylığı: Manyetik pompalar, mekanik contaların ve salmastraların bakımını gerektirmez. Bu, bakım sürelerini ve maliyetlerini azaltır. Manyetik pompalar, temizlenmesi ve bakımı kolay olan bir tasarıma sahiptir. Verimlilik: Manyetik pompalar, verimli bir şekilde çalışır ve enerji tasarrufu sağlar. Sıvı akışı daha düzgün ve etkili bir şekilde gerçekleşir, dolayısıyla enerji kaybı en aza indirilir. Bu da işletme maliyetlerini azaltır ve enerji verimliliğini artırır. Çevre Dostu: Manyetik pompalar, sızıntı olasılığının düşük olması ve enerji tasarrufu sağlaması nedeniyle çevre dostudur. Kimyasal sızıntı riski azalır ve enerji tüketimi azalırken çevresel etkiler minimize edilir. Manyetik pompaların bu özellikleri, endüstriyel uygulamalarda tercih edilmesini sağlar. Güvenilirlik, verimlilik, sızdırmazlık ve bakım kolaylığı gibi avantajlarıyla manyetik pompalar, birçok sektörde yaygın olarak kullanılan bir pompa çözümüdür. Kaynak: AA

E-bülten için aşağıdaki bilgileri doldurmanız yeterli.

Giriş Yap

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Kayıt Ol

Şifremi Unuttum