İlaç Endüstrisi

TAB'24 Proje Yarışması: Sürdürülebilirlik ve Yeşil Teknolojilere Yenilikçi Çözümler

Sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüme doğru, tıbbi aromatik bitkiler alanında çalışan, fikir ve proje geliştiren araştırmacılar, girişimciler ile lisans, lisansüstü ve doktora programlarındaki genç bilim insanlarının kozmetik, ilaç ve gıda takviyeleri sektörlerinin ihtiyaçlarına yönelik yenilikçi çözümler geliştirmelerini teşvik etmek ve geliştirilen çözümleri ilgili sektör temsilcileri, kamu kurumları gibi aktörleri içine alan ekosistem ile buluşturarak iş birliklerini tetiklemek ve birlikte değer yaratılmasını sağlamak. Çağrı ve başvuru süreci, öne çıkan ihtiyaç alanlarına yönelik proje yarışma duyurusunun yapılması, Türkiye’nin farklı bölgelerindeki TAB’24 paydaşı üniversitelerin koordinasyonuyla çağrı duyuruları ve proje başvurularının toplanması şeklinde olacaktır. Koordinasyon; buluşmada sunum yapacak ekiplerin yönlendirilmesi, proje sunumlarının toplanması ve buluşma gününe yönelik program hazırlıklarının yapılması ile sağlanacak. Ön eleme, başvuruların değerlendirilerek öne çıkan projelerin belirlenmesi ve seçilen proje takımlarıyla online koordinasyon toplantı yapılması ile gerçekleştirilecektir. TAB'24 Tıbbi ve Aromatik Bitkiler " Arge - Endüstri " Ekosistem Buluşması networking bölümünden bir kare (TAB'24; BioExpo Yaşam Bilimleri Fuarı'nın Uzun Soluklu bir projesi) 23-25 Ekim 2024, Poster Sergisi TAB’24 finalistlerinin proje posterleri BioExpo poster alanında sergilenecektir.  24 Ekim 2024, TAB’24 Proje Final Kampı (TAB’24 BootCamp) Patara Salonu: TAB’24 Proje Final Kampı’nda seçilen 10 projenin final sunum hazırlıklarının yapılması ve 1-1 mentorluk süreci (Sunum hazırlıkları, değer önerisi, ürün- pazar analizi çalışmaları, rakip analizleri ve potansiyel ticarileşme ve işbirliği yol haritaları tasarımı)  25 Ekim 2024, TAB’24 Proje Yarışması DemoDay ve Ekosistem Buluşma Günü, Akdeniz Salonu: TAB'24 DemoDay Proje sunumları Jüri tarafından sağlanan geri bildirimler sonrası sonraki aşamalara geçiş için yönlendirmenin yapılması İlaç, Kozmetik ve Gıda Takviyeleri Sektörleri ile Tıbbi Aromatik Bitkiler ve Yeşil Teknolojiler Ekosistem Buluşması   BioExpo TAB'24 Proje Yarışması Takvimi: Program Çağrısı ve Duyurular: 19 Ağustos – 16 Eylül 2024 Çağrı Bilgilendirme Toplantısı (Online): 23 Ağustos 2024 Başvuru Son Tarihi: 16 Eylül 2024 Başvuruların Değerlendirilmesi: 16 – 22 Eylül 2024 Finalistlerin Açıklanması: 23 Eylül 2024 Finalistlerle Koordinasyon ve Ön Hazırlık Süreci (Online): 1 – 18 Ekim 2024 Proje Poster Sergisi: 23-25 Ekim 2024, BioExpo Poster Alanı TAB'24 Proje Final Kampı (TAB’24 BootCamp): 24 Ekim 2024, Patara Salonu - BioExpo TAB'24 DemoDay: 25 Ekim 2024, Akdeniz Salonu - BioExpo  

İlaç, Kozmetik ve Gıda Takviyeleri Üretim Stratejileri ve Pazara Erişim Sempozyumu ile Bioexpo'da buluşuyor.

Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Biyoteknoloji Ana Bilim Dalının bilimsel işbirliği, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK), Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB), Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ve Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Demir Sezer’in moderasyonu eşliğinde BioExpo "İlaç, Kozmetik ve Gıda Takviyeleri Üretim Stratejileri ve Pazara Erişim“ Sempozyumu BIOEXPO Yaşam Bilimleri Fuarları 23-25 Ekim tarihlerinde İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre Merkezinde sizlerle! 24-25 Ekim 2024 tarihleri arasında gerçekleşecek olan BIOEXPO 2024 Yaşam Bilimleri Fuarları ile eş zamanlı düzenlenecek bu sempozyumda kamu, ilaç sanayi uzmanları ve bilim insanları çeşitli konuları ele alacak. 5 ayrı tematik başlıkla 2 gün boyunca paralel salonlarda 23 oturumda ayrı ayrı tartışılacak. Kamu kurumlarından TÜSEB, TİTCK ve TÜBİTAK başkanları açılış konuşmalarıyla bizleri onurlandıracak. Tematik oturumlarda kamuyu temsilen TÜBİTAK TEYDEB, TÜSEB, SGK GSS, İBG Pharma, İlaç Endüstrisini temsilen AİFD, İEİS, TİSD, KÜAD ve SURDER yöneticileri konuşmacı olarak aramızda olacaklardır.  BIOEXPO 2023 açılış konuşmalarımızdan Marmara Üniversitesi Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Demir SEZER  Platin sponsorlarımız Amgen ve Sanofi, Altın sponsorumuz Roche, Gümüş sponsorumuz Cinnagen Uydu oturumlarında bizlerle olacaktır. Bu bağlamda gelişen ilaç teknolojileri ile hem konvansiyonel alanda hem de biyoteknolojik ilaç üretimi açısında günümüzde global platformda yeni teknolojilerin gündeme geldiği ve çeşitli otoritelerce kabul gördüğü görülmektedir. Gerek ulusal gerekse uluslararası ilaç teknoloji ve üretim süreçlerinin pandemi dönemi ve sonrası hızlı bir şekilde geliştiği ve bu süreçten sonraki dönemlerde de özelikle biyoteknolojik alanda yeni gelişmelerin söz konusu olduğu aşikârdır. Türkiye'deki Konvansiyonel ve Biyoteknolojik İlaç Üretim Regülasyonları Ar-Ge’de Öne Çıkan Trendler ve Klinik Araştırmaların Geleceği Ar-Ge’den Üretime Biyoteknolojik İlaçlar Biyoteknojik Tedavilerin Geleceği Biyoteknolojik İlaçlarda Ar-Ge ve Klinik Süreçlerin Yönetimi Biyoteknolojik Ürünlere Erişimde Gelecekte MCDA Rolü Dünya'da ve Türkiye'de Biyoteknolojik İlaçların Yeri ve Pazara Erişimi Biyoteknolojik İlaçlarda Arge Ekosistemi ve Destekler Biyoteknoloji ve Biyobenzer İlaçların Yükselişi  Dünya ilaç tedarik zincirinde formülasyon gelişim süreçlerinde en önemli parametrelerden bir tanesi de eksipiyan tedariki veya üretimidir.  Önümüzdeki senelerde dünya ilaç krizinin yaşanmaması adına eksipiyan üretimi ve tedariki; özellikle API teknolojileri ve tedariki büyük önem kazanmaktadır. Konvansiyonel İlaçlarda API, Eksipiyan Üretimi ve Tedarik Zinciri İlaç Lojistik Yönetiminde, Süreç Otomasyonu Sentezden Bitmiş Ürüne Konvansiyonel İlaç Üretimi ve Pazara Erişim   Bir diğer önemli üretim zinciri ise gıda takviyeleri çatısı altında üretilen ürünlerdir. Bu ürünler ilaç statüsünde olmayan ve bağışıklığı desteklediği gibi vücut için farklı kullanım alanları da olan ürünlerdir. Sağlık alanındaki bilimsel ve teknolojik ilerlemelerle birlikte gıda takviyeleri, sadece besin eksikliklerini gidermekle kalmayıp,  aynı zamanda  modern yaşamın getirdiği zorluklarla başa çıkmak ve sağlıklı yaşam biçimlerini desteklemek isteyen bireylerin  önleyici sağlık konseptine de katkı sağlamaktadır. Sempozyumun Gıda Takviyeleri  oturumları, sektöründeki paydaşları, akademisyenleri, endüstri liderlerini ve girişimcileri bir araya getirerek, gerek regülasyonları gerek üretim teknolojileri ve pazara erişimleri de farklı açılardan tartışılacak  bir ekosistem oluşmasına katkı sağlayacaktır. Kozmetik ürünler günümüzde sadece dış görünümü iyileştirmekle kalmayıp aynı zamanda bireylerin kendilerini ifade etmelerine, özgüvenlerini artırmalarına ve kişisel bakımlarını optimize etmelerine olanak sağlayan önemli araçlardır. Bu sene bir ilk olarak ilaç sempozyumu yanında kozmetik sektörünün güncel konularına da yer verilerek yeni nesil kozmetikler ve çevre dostu geliştirilen yeni ürünlerin teknolojileri, klinik çalışma ve regülasyonlar gibi farklı konu başlıkları da yine sempozyum çatısı altında tartışılacaktır. Sempozyuma katılım ücretli olup kayıt için aşağıda yer alan linki kullanarak formun doldurulması gerekmektedir.   Bioexpo İlaç Sempozyumu Etkinlik Programı Ulaşmak İçin; Sempozyum Kayıt Formu  

Burdur Mehmet Akif Üniversitesi MAKÜ Veterinerlik Fakültesi'nde Viroloji Dalında Önemli Buluş

MAKÜ Veteriner Fakültesi Viroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kale öncülüğünde, yerli ve milli olarak bitkisel kökenli deri bakım ürünü geliştirildi. MAKÜ Hoof Jel olarak MAKÜ Teknoloji Transfer Merkezi tarafından ticarileşen ve yerel bir firma tarafından üretimi yapılan jel, hayvanların ayak ve tırnak yaralarına çare oldu. ÖKÇE ÇÜRÜĞÜ YARASI OLAN BÜYÜKBAŞ HAYVAN, JEL SÜRÜLDÜKTEN 10 DAKİKA SONRA AYAĞININ ÜZERİNE BASMAYA BAŞLADI Menderes Mahallesinde büyükbaş hayvan çiftliği işleten Yetiştirici Kenan Kaplan’a ait ayak ve tırnak yarası olan iki büyükbaşa, Prof. Dr. Mehmet Kale tarafından MAKÜ Hoof Jel uygulandı. Profesör Mehmet Kale, ilk olarak arka ayağında yara olan büyükbaşa, MAKÜ Hooj Jel’i uyguladı. Yaralı bölge önce temizlenerek, dezenfekte edildi. Ardından ise fırça yardımı ile yaranın üzerine MAKÜ Hoof Jel sürülerek, 10 dakika jelin kuruması beklendi. MAKÜ Hoof Jelin kurumasının ardından büyükbaş hayvanın yaralı ayağının üzerine bastığı gözlendi. Büyükbaş hayvanının topallamadan yürüdüğünü gören Yetiştirici Kenan Kaplan ise büyük sevinç yaşadı.Uygulama esnasında MAKÜ Hoof Jel hakkında bilgi veren MAKÜ Veteriner Fakültesi Viroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kale, “Bu hayvanımızdaki ayak rahatsızlığı özellikle ökçe bölümünde meydana gelmiş bir lezyon olarak gözükmektedir. Ayak rahatsızlıkları hayvanın yaşam standartlarını etkilediği gibi, rahatsızlığın kısa sürede kemik ve dokulara yayılması sonucuyla ilerleyen süreçte hayvanın kesime gitmesine yol açmaktadır. Bu durum yetiştiricilerimiz için bir ekonomik kayıptır. Bilindiği üzere bir ineğin piyasa fiyatı şu anda 60- 100 bin lira arasındadır, bu hayvanın ayak ve tırnak rahatsızlığı nedeniyle kesime gitmesiyle fiyatı yarı yarıya düşmektedir. Ayrıca ayak ve tırnak rahatsızlıkları süt veriminin düşmesine, döl tutma sorunlarına da yol açmaktadır. Yetiştiricilerimizin maddi kayıp yaşamaması için ayak yaraları için üniversitemizin üretmiş olduğu yerli ve milli bir ürün olan MAKÜ Hoof Jeli kullanmalarını tavsiye ediyoruz. Ayak ve tırnak yaralarına bağlı hayvanda gelişen genel sistemik bakteriyel enfeksiyon yoksa, ateşlenme söz konusu değilse, bakteriyel etkenler kemik ve dokulara yayılmadıysa hiç antibiyotik kullanmadan bu jel sayesinde iyileşebilmektedir. Ayrıca bu jel kullanımı sonrası yara bölgesinin hiç bandajlanmasına gerek yoktur” dedi. HANGİ AYAK HASTALIKLARINI İYİLEŞTİRİYOR? MAKÜ Hoof Jel’in oksijensiz ortamı seven bakterilerin oluşturduğu ayak ve tırnak yaralarını iyileştirdiğini anlatan Viroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kale, “Genelde oksijensiz ortamı seven bakteriler hayvanlarının yaşam alanındaki zeminde ve çevrede bulunmaktadır. Bu bakteriler ayak ve tırnaklarda meydana gelen yaralardan bölgeye giriş yapmaktadır. Ayak ve tırnakta taban ökçe çürüğü, taban eziği, ökçe eziği, interflegmon, limaks, interdigital dermatitis, travmatik yaralar meydana gelmektedir. Birçok ayak ve tırnak hastalığı ile mücadelede bu jel rahatlıkla kullanılabilir. Spesifik olarak bizim çok yoğun çalıştığımız taban ve ökçe çürükleri işletmelerde büyük problemdir. Ayakta meydana gelen yaralar, taban ve ökçede özellikle iki bakterinin kolay üremesine, bu bakterilerin ahır tabanında devamlı olarak kalıcılık sağlaması ve önlenememesi sonucu diğer hayvanlara bulaşması mümkün olmaktadır. Eski zamanlarda hayvanlar meralarda gezinirlerdi, ayak problemleri çok daha az oluşurdu ama şimdi hayvanlar besi ve süt amaçlı kapalı alanlarda yetiştirildikleri için devamlı dışkı ve idrar içinde kalıyorlar. Otomatik olarak ayaktaki herhangi bir yaralanma o bölgenin bakteri kapmasını sağlıyor bu yüzden bu tür üretimlerde, MAKÜ Hoof Jel gibi çarelere gerek var. Biz üretimde ayak hastalıklarına çare bulmak amacıyla yola çıktık. Jel, ayağın üst kısımlarında çeşitli bölgelerde gözüken yaralarda da kullanıldığında, ayağın o bölgesindeki yaraları iyileştirdiğini gözledik. Bizim odak noktamız ayaktaki yaranın kapanması ve gelişen topallığın önlenmesidir” dedi. İYİLEŞME SÜRECİ NASIL ŞEKİLLENİYOR? Ayak ve tırnak yaralarında MAKÜ Hoof Jelin uygulanması ile hafif ve orta yaralarda yüzde 100, kemik ve dokulara dayanmış yaralarda ise yüzde 60 iyileşme gözlemlediklerini dile getiren Viroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kale, “Büyükbaş hayvanlarda Jelin uygulanması sonrasında iyileşme oranlarımıza baktığımızda hafif ve orta vakalarda yüzde 90-100 arasında iyileşme sağlanırken, kemik ve derin dokulara dayanmış, ayağın şiştiği ve yürümekte zorlanan vakalarda ise yüzde 40-60 arasında iyileşme sağlandığını tespit ettik. Bu yüzden hastalığın erken dönemlerinde yapılacak olan uygulamalar başarı şansımızı arttırmıştır. Jel uygulamalarımızda, işletmenin koşullarını da göz önüne aldığımızda burada ben her gün uygulanmasını tavsiye ederim ama iş yoğunluğu çok fazla ve ehemmiyet gerektirmiyorsa ya da her gün yapamıyorlarsa 2 günde 1, 3 günde 1, toplamda 2-3 kez sürülmesi ile yaranın kabuklaşarak kapandığı ve topallamanın ortadan kalktığı görülecektir. Bir haftada yaranın konumuna, derinliğine ve bakteriyel yoğunluğa bağlı olarak iyileşmeler görülecektir. Bir de şunu ifade edeyim: tırnak ucuna basarak yürüyen bir hayvanın, bu uygulamayı yaptıktan 20 dakika sonra tamamıyla ayak tabanı üzerine bastığını gözlemledik. Bu durum zaman içinde uygulamalarımız ile elde ettiğimiz sonuçlardan biridir” diye konuştu. MAKÜ HOOF JEL NASIL KULLANILIR? MAKÜ Hoof Jelin nasıl kullanılacağını anlatan Prof. Dr. Mehmet Kale, “Bunun için hayvanın travayda, süt sağım ünitelerinde ya da işletme sahipleri, tırnak bakım uzmanları, veteriner teknikerleri ya da veteriner hekimlerin ip yardımı ile ayağın kaldırılarak yara bölgesine jel uygulaması kolaylıkla yapılabilir. İlk olarak yara bölgesinin temizlenmesi, MAKÜ Hoof Jelin bir fırça yardımıyla bölgeye sürülmesi ve 10 dakika kadar bekletilmesinden sonra hayvan normal yaşam alanına salınabilir. Jelin uygulaması günlük bir defa, 2 günde bir defa veya 3 günde bir defa biçiminde uygulanabilir. Bu uygulamalar sonucu yara bölgesi kapanıyor ve yara bölgesinde yer alan bakteriler yok ediliyor” dedi. DAHA ETKİLİ SONUÇ ALMAK İÇİN NE YAPILMALIDIR? Jelin kullanımında daha etkili sonuç almak için uygulama önerilerini dile getiren Prof. Dr. Mehmet Kale, “Yetiştiricilere, veteriner hekimlere ve tırnak işiyle uğraşan veteriner tekniker/teknisyenlere en büyük tavsiyelerimden birisi, jeli sürdükten sonra 10 dakika kurumasını bekleyeceğiz. 10 dakikalık kuruma süresinin ardından hayvanın idrarını ya da dışkısını yaptığı yaşam alanına gitmeden önce mutlaka bir kum ya da talaşın üzerinden geçirip, pandoklara ya da ahıra sokarlarsa çok daha başarılı sonuçlar alacaklardır. Bu şekilde uygulamalarını tavsiye ediyorum” şeklinde konuştu. BİTKİSEL KÖKENLİ DERİ BAKIM ÜRÜNÜ MAKÜ Hoof Jelin bitkisel kökenli yerli ve milli deri bakım ürünü olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Mehmet Kale, jelin üretim süreci ve içeriği hakkında şöyle konuştu: “MAKÜ Hoof Jel bir deri bakım ürünü olarak üretildi. İlaç değildir ancak bitkisel kökenli olduğu için dışarıdan destekleyici bir tedavi yapabilmektedir. Bu sayede antibiyotik kullanımının da azaltılması ve hayvanın dış bölgedeki yarasının kapanması gerçekleşmektedir. Burada iki önemli bakteri var. Bu bakteriler anaerob dediğimiz oksijensiz ortamı seven bakterilerdir. Bizim uyguladığımız jel, bölgenin hava almasını sağlamaktadır çünkü açık yaraların iyileşebilmesi için oksijen alması gerekiyor. Ürettiğimiz jelin özelliği hem hava aldırabilme hem de izole edebilme özelliği var yani bir bakıma bandaj görevi de görmektedir. Ayrıca jel, içindeki bitkisel ürünler sayesinde antibiyotik kullanmadan yaradaki bakterileri de öldürmektedir. Genellikle ayak ve tırnak rahatsızlıklarında antibiyotik kullanılmaktadır. Ancak genel sistemik olarak kullanılan antibiyotiklerin ayak yarasının bulunduğu bölgedeki bakterilere etkili olamamalarının nedenlerinden biri yaranın kapatılmaması diğeri de ayak yaralarında antibiyotiğin etkin olamamasıdır. Jel burada lokal olarak antibiyotik benzeri bir etki göstererek bakterinin ölmesini sağlıyor.  MAKÜ Hoof Jelin geliştirilmesi 6 yıllık bir süreci almıştır. Esasen biz ilk önce Merhem ya da krem tarzında yola çıkmıştık. Bu süreç içinde epey denemeler gerçekleştirdik ancak bilindiği gibi o bölgeye herhangi bir krem ya da merhem uygulandığında yara bölgesinin ilk olarak kalın dokulu bezle sarılması, üzerine kırmızı ve siyah ziftli bandajın yapılması, bir de genel sistemik antibiyotiğin uygulanması gerekliydi. Bu durum iş yükü ve maliyet yükselmesine yol açmaktadır. Bu nedenle iş yükü ve maliyeti azaltmamız gerekiyordu. Zamanla veteriner hekimler ve yetiştiriciler “Hocam bizim bunlarla uğraşabilecek ne bir vaktimiz ne de iş gücümüz var” diyorlardı. Biz de yaptığımız çalışmalar sonucu bunun yağlı boya tarzında kullanılsın, yağlı boya gibi kurusun ve hayvan doğal yaşam ortamına devam etsin istedik. Hem iş yükünü ve maliyeti azaltmak hem de farkındalık yaratmamız gerekiyordu. Bu ürünün muadilleri, genelde Türkiye’deki ayak/tırnak kremleri, ayak/tırnak bakım ürünlerine bakıldığında çoğunluğu yurtdışı menşeili, ülkemizde çok az miktarda yerli ürün var ve hepsi de uygulamadan sonra bandajı önermektedir. Üretim aşamasında ilk önce bandajsız uygulanmasını planladık eğer bu sistemik olarak vücuda yayılmadıysa ve herhangi bir ateş ve enfeksiyon belirtisi yoksa antibiyotik kullanılmaması gerektiğini öneriyoruz. Dünyada antibiyotik direncinin gelişmesi, hayvanlara fazla miktarda antibiyotik uygulanması gerek insan gerekse hayvan sağlığı açısından bir dezavantajdır. Bunu da hatırlatmak isterim. MAKÜ HOOF JEL’İN İÇERİĞİNDE NELER VAR? MAKÜ Hoof Jel bitkisel ürünlerden hazırlanmıştır. Etken madde olan bu bitkiler antibakteriyel, antiviral ve antimikotik etkinliklere sahiptir. Üretilen bu jelde yer alan bitkiler ülkemizde yetiştirilen bitkilerden derlenmiştir. Birbirine sinerji yaratan, birbirine antogonist etkisi olmayan yani birbirini negatif etkilemeyen bu bitkiler uygun oranlarda, yardımcı maddelerle bir araya getirilerek hazırlanmaktadır. PATENT BAŞVURUSU YAPILDI Patentle ilgili son aşamadayız. Sanırım 2-3 aylık bir süremiz kaldı çünkü ülkemizde patent süreçleri uzun sürüyor ama jelimizin patenti için 2019 yılında başvuru yapılmıştı.  İncelemeli Ulusal Patent adı altında başvurmuştuk. Türk Patent ve Marka Kurumuna savunmalarımızı yapıp, son sürece girmiş durumdayız. Sonucu bekliyoruz.” NEREDEN TEMİN EDİLİR? Yetiştiricilerin MAKÜ Hoof Jeli, veteriner klinikleri, ecza depoları ve üniversiteyi arayarak temin edebileceklerini belirten Prof. Dr. Mehmet Kale, “Biz bilim adamları ülkemiz için yeni ürünler üretmek zorundayız. Bazı sorunlara kendimiz çare bulmalıyız. Eksiklikleri görüp, çözümü nasıl olura odaklanmalıyız.” Genel anlamıyla bu düşünce ile yola çıktık. Bu ürün ülkemizde yetişen bitkiler kullanılarak elde edilmiştir. Bu sayede yurtdışı menşeili ürünlerin ithalatının azaltılması ve ürünün yurtdışına ihracatı sağlanarak ekonomik anlamda fayda sağlanacaktır. Ürün maliyetinin muadillerine göre ucuz olması, ürüne kolay ulaşılması ve üretim stoklarının daimi olması önem arz etmektedir. Şu anda MAKÜ Hoof Jel, üniversitemizin ürünü olarak piyasaya sürüldü. Zaten patent başvurusunu üniversitemiz yapmıştır. Bakanlıktan üretim ruhsatı alınan ürün Bucak’ta özel bir firma tarafından fabrikasyon olarak üretilmektedir. Satış ve pazarlaması da üretim yapan aynı firma tarafından sağlanmaktadır. Satışları da devam etmektedir. Yetiştiricilerimiz sosyal medya, basın ve üniversitemizin haber ve makaleleri aracılığı ile hem ulusal hem de uluslararası düzeyde bilgi alacbileceklerdir. MAKÜ Hoof Jeli kullanmak isteyen yetiştiricilerimiz ise çeşitli veteriner hekim kliniklerinden ve ecza depolarından temin edebilirler. Ürüne ulaşmak için yetiştiricilerimiz firmayı veya üniversitemizi telefonla arayarak kargo yoluyla temin edebilirler” açıklamasında bulundu. İNEK, JELİN UYGULANMASINDAN 10 DAKİKA SONRA AYAĞINA BASMAYA BAŞLADI Ayak ve tırnak hastalığı nedeniyle antibiyotik iğneler kullanmalarına rağmen ayak yarasını iyileştiremediklerini anlatan Burdurlu Yetiştirici Kenan Kaplan, MAKÜ Hoof Jeli kullandıktan sonra hayvanın yürüdüğünü görünce büyük sevinç yaşadı. Büyükbaş hayvanlarda yaşanan ayak ve tırnak hastalıkları nedeniyle yetiştiricilerin hayvanlarını kestirmek zorunda kaldığını da dile getiren Burdurlu Yetiştirici Kenan Kaplan, “Hayvanlarımızın arka ayaklarının ökçe kısımlarında yara vardı. İlaç ve antibiyotik kullandık fakat geçmedi. MAKÜ Hoof Jeli duydum, Mehmet profesörümüz güzel bir jel geliştirmiş ve bugün uygulamasını yaptık. Hayvana uyguladık, hayvan ayağına basmaya başladı. Şimdi ikinci hayvanımıza da uygulayacağız, ön ayağına uygulayacağız. İnşallah sonuçlarını göreceğiz. İlk hayvanımızın sonucunu gördük, jel kuruduktan sonra basmaya başladı çok memnun olduk. Biz iğne vuruyoruz, bu kadar çabuk iyileşmiyor. Şimdi baktık ki birinci uygulamada bile daha ikinci uygulamaya geçmeden hayvan basmaya başladı. Şimdi bu ayak hastalığı yüzünden hayvan her gün zayıflamaya başlayacak, döl tutmayacak, mecbur kesime gidecek. Bu hastalık yüzünden her gün zayıflamaya başlıyor. Bu yara geçmiyor, ne kadar iğne ve ilaç kullansak dahi geçmiyor. Sağ olsun Mehmet hocamız güzel bir buluş yapmış ve buluşun sayesinde hayvanlar kesime gitmekten kurtulacak” diye konuştu. “ÜRETİLEN BİTKİSEL JELİMİZLE, HERHANGİ BİR ANTİBİYOTİĞE YA DA SARGIYA İHTİYAÇ DUYMAKSIZIN, AYAK HASTALIĞINI ÇOK KISA SÜRE İÇİNDE TEDAVİ EDEBİLİYORUZ” Cumhurbaşkanlığı Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşma ve İhtisaslaşma Programı kapsamında hayvancılık alanında sektörün kalkınması için tüm çözümlerin üretildiğini ifade eden MAKÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Dalgar, MAKÜ Veteriner Fakültesi Viroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kale öncülüğünde geliştirilen MAKÜ Hoof Jel sayesinde dışa bağımlı olunan ayak ve tırnak yaraları konusunda yerli ve milli bir çözüm elde edildiğini vurguladı. Hayvancılık sektöründe dışa bağımlı tüm çözümlerde yerli ve milli ihtiyaçların üretilerek karşılanacağını vurgulayan MAKÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Dalgar, “Bildiğiniz üzere, üniversitemiz Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşma ve İhtisaslaşma Programı kapsamında hayvancılık alanında ihtisas üniversitesidir. Hayvancılığın tüm kategorilerinde, hayvan sağlığı, hayvan besleme ve hayvan teknolojilerine kadar hatta bunu şimdi tarım teknolojilerine doğru genişlettiğimiz yoğun bir çalışma içindeyiz. Üniversitemizde 50’ye yakın proje eşzamanlı olarak yürütülüyor. Bu projelerde artık somut çıktı almış bulunuyoruz. Mobil mikroskop dediğimiz sektörde önemli bir ihtiyacı karşılayan ürünümüzü, geçtiğimiz yıl lansmanını yapmıştık, şu an piyasada, yine bu çerçevede devam eden tanı kitleri, ayak hastalıkları ve hayvancılık teknolojileri dediğimiz alanda da Türkiye’nin dışa bağımlı olduğu bazı çözümleri üretme noktasında projelerimiz devam ediyor. Önümüzdeki günlerde bunların da inşallah somut çıktılarını sektör ve ülkemizle paylaşacağız. Bugünde yine bu anlamda yaptığımız çalışmalardan birisi olan hayvanlarda yak hastalığının tedavisine yönelik pratik çözüm geliştiren bitkisel bir jel üretimini gerçekleştirdik. Bu jel gerçekten ayak hastalığı basit bir konu gibi gözükse de sektörde çok büyük bir problemdir. Hayvanların yaşadığı ortamda hijyen sorunu olması nedeniyle ve düzgün olmamasından kaynaklı çok ciddi bir problemdir ve tedavisi de antibiyotik yoluyla yapılabiliyor. Antibiyotik kullanıldığı zamanda bildiğiniz üzere sütün antibiyotik kullanılan dönemde çöpe atılması anlamına geliyor. Üretilen bitkisel jelimizle, herhangi bir antibiyotiğe yada sargıya ihtiyaç duymaksızın, ayak hastalığını çok kısa süre içinde tedavi edebiliyoruz. MAKÜ Hoof Jel yaranın üzerinde bir koruma kalkanı oluşturuyor ve en önemlisi sargı ihtiyacı olmuyor çünkü sargı yapmak özellikle büyükbaş hayvanlarda çok büyük bir sorundur. Kolay bir işlem değildir o nedenle jelin oluşturduğu koruma tabakası ile kısa sürede sonuç veriyor. Hayvancılıkta, yetiştiricilerin çok önemli ve mustarip olduğu bir konuya çözüm üretmiş olmaktan dolayı son derece mutluyuz. Bu çalışmalarımız devam ediyor. İnşallah devletimizin bize vermiş olduğu bir misyon ve görev çerçevesinde çalışmalarımızdan güzel neticeler almaya devam edeceğiz. Hayvancılık sektörünün bütün alanlarında ihtiyaç duyulan, dışa bağımlı olduğumuz özellikle alanlarda yerli ve milli çözümler üretiyoruz. Bu çözümleri üretmek için akademi bir seferberlik içinde, biz konuyu şöyle değerlendiriyoruz, Türkiye’deki her üniversite ülkenin bir alanına odaklansa 5-10 yıl içinde çok sayıda çözüm ve ilerleme kaydedeceğine inanıyoruz. Bunu da hayvancılık alanında yaptığımız çalışmalarla bizzat tecrübe etmiş olduk” ifadelerini kullandı. Kaynak: Hayal Girişimi / Özel haber

Tümör Hücrelerini Yok Edici Etkisi Kanıtlandı

Düzce Üniversitesi Arıcılık Araştırma Geliştirme ve Uygulama Merkezi'nde (DAGEM) görevli akademisyenler, yaklaşık 2 yıldır arıdan elde edilen ürünlerle farklı kanser tiplerine karşı önleyici veya koruyucu çalışmalar gerçekleştiriyor. Bu kapsamda DAGEM Müdürü Doç. Dr. Meral Kekeçoğlu'nun öncülüğünde arı zehrinin beyindeki tümörlü hücrelere etkisine yönelik deneysel araştırmalar yapan akademisyenler, "Glioblastoma Tedavisinde Arı Zehrinin Antitumoral Etkisinin Moleküler Mekanizması" projesini hazırladı.Düzce ile Bolu Abant İzzet Baysal Üniversiteleri tıp ve biyoloji anabilim dallarından akademisyenler tarafından yürütülen geleneksel tamamlayıcı tıp projeleri kapsamında, arı zehrinin kanserli hücreleri yok edici etkisini gösteren çalışmada, laboratuvar aşamasında başarılı sonuç elde edildi. Düzce Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğünden onay alan ve ilgili bakanlıklara gönderilen çalışmanın, uluslararası hakemli dergilerde yayımlanmak üzere bilimsel makalesi de yazıldı.Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve DAGEM Müdürü Kekeçoğlu, AA muhabirine, gün geçtikçe artan kanser vakalarına 'dur' demek için çalışmalara başladıklarını söyledi."İnanılmaz müthiş sonuçlar elde ettik" Özellikle arı zehrinin beyin tümörü hücreleri üzerindeki tedavi edici etkisi üzerine yoğunlaştıklarını anlatan Kekeçoğlu, bu yönde yurt dışında da birçok bilimsel çalışmanın yapıldığından bahsetti. Kekeçoğlu, beyin tümörleri (glial tümör hücreler) dedikleri hücrelere karşı arı zehrini test ettiklerini aktararak, "İnvitro ortamda, hücre kültürü ortamında çalıştık ve inanılmaz müthiş sonuçlar elde ettik." dedi. Çalışmaları yürütülürken ciddi yan etkilerle karşılaştıklarına değinen Kekeçoğlu, "Arı zehrinin içerisindeki etken madde, tümör hücrelerini kökünden yok ediyor. Kısmen sağlıklı hücrelere de zarar veriyor fakat bunu önlemek için nanoteknoloji yöntemleri kullandık. Nanopartikül sentezleyerek ve nanopartikül ile melittini tutturarak kanser hücreleri üzerindeki etkisini test ettiğimizde yan etkileri de ortadan kaldırmış olduğumuzu gördük." diye konuştu. Kekeçoğlu, laboratuvar ortamındaki hücre kültürü çalışmalarının ardından deney hayvanları aşamasına başladıklarını, burada da başarılı sonuç elde etmeleri durumunda klinik çalışmalara geçeceklerini bildirdi. Beyin tümörü hastalarına umut olacak çalışmada iki aşama kaldı. Çalışmaların bütün aşamalarını başarıyla tamamlamayı hedeflediklerini dile getiren Kekeçoğlu, bütün süreçleri başarıyla geçmenin ardından çalışmaları ileriye yönelik tablet ve enjekte haline getirmeyi istediklerini kaydetti. Kekeçoğlu, bu tür faz çalışmalarında birinci adımın her zaman hücre kültürü olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti: "Biz bunu yaptık, müthiş sonuçlar elde ettik. Arı zehrinin tümör hücreleri üzerindeki etkisi son derece muhteşem ancak hayvan deneyleri ve faz-1 klinik çalışmalarda da aynısını elde etmemiz gerekiyor. Bu aşamalar bittikten sonra özellikle beyin tümörü sorunları olan hastalarımıza uygulama yapabilecek duruma geleceğiz." DÜ Bilimsel Araştırma Proje Koordinatörlüğünün projeyi desteklediğini belirten Kekeçoğlu, bir sonraki faz çalışmalarını TÜBİTAK projeleriyle devam ettirmek istediklerini sözlerine ekledi.  Kaynak:AA

FDA Orak Hücre Hastalığı İçin İlk Hücre Bazlı Gen Terapisini Onayladı

Irk hücre hastalığı (SCD), kırmızı kan hücrelerinde oksijen taşıyan protein olan hemoglobini etkileyen bir grup kalıtsal kan bozukluğudur. AKÖ’lü bir kişide hemoglobin mutasyona uğrar ve kırmızı kan hücrelerinin sert, yapışkan ve orağa benzeyen C şeklinde olmasına neden olur. Orak hücreler erken ölür, bu da kırmızı kan hücrelerinin azalmasına neden olur ve fiziksel özellikleri nedeniyle küçük kan damarlarına yerleşmeye, onları tıkamaya ve doku ve organları oksijenden mahrum bırakmaya eğilimlidirler. Bu, şiddetli ağrıya ve organ hasarına neden olabilir ve yaşamı tehdit eden sakatlıklara veya ölüme yol açabilir. AKÖ için mevcut tedaviler ağrının ve görme kaybı, felç ve anemi gibi damar tıkayıcı krizlerin diğer komplikasyonlarının önlenmesine ve tedavi edilmesine odaklanmaktadır. Ancak şimdi FDA, bir ilki gerçekleştirerek, iki hücre bazlı gen terapisini (Casgevy ve Lyfgenia) hastalığın tedavisi için onaylayarak AKÖ hastalarının genel görünümünü iyileştirdi. Orak hücre hastalığı nadir? Zayıflatıcı ve yaşamı tehdit eden, karşılanmayan önemli bir ihtiyacı olan bir kan hastalığıdır ve iki hücre bazlı gen terapisini onaylayarak özellikle yaşamları hastalık nedeniyle ciddi şekilde bozulan bireyler için bu alanı ilerletmekten heyecan duyuyoruz.” FDA’nın Biyolojik Değerlendirme ve Araştırma Merkezi bünyesindeki Terapötik Ürünler Ofisi direktörü Nicole Verdun “Gen terapisi, özellikle mevcut tedavi seçeneklerinin sınırlı olduğu nadir hastalığı olan bireyler için daha hedefe yönelik ve etkili tedaviler sağlama vaadini taşıyor.”** Casgevy ve Lyfgenia, 12 yaş ve üzeri AKÖ hastalarını tedavi etmek için onaylanmıştır. Her ikisi de hastanın kendi kan hücresi üreten (hematopoietik) kök hücrelerinden yapılır ve bunlar değiştirilerek hastaya tek seferlik, tek dozluk bir infüzyon olarak geri verilir. İnfüzyondan önce hastalara, kemik iliğinden hücrelerin çıkarılması ve böylece bunların değiştirilmiş hücrelerle değiştirilebilmesi için yüksek dozda kemoterapi verilir. Lyfgenia, damar tıkayıcı kriz geçmişi olan hastaları tedavi etmek için bir lentiviral gen dağıtım aracı veya vektörü kullanıyor. Lentivirüsler, konakçı hücreye enfekte edildikten sonra virüs üretemeyecek şekilde modifiye edilmiş, insan immün yetmezlik virüsünden (HIV) türetilen RNA virüsleridir. Hastanın hematopoietik kök hücreleri, SCD’si olmayan birinin ürettiği hemoglobin olan hemoglobin A gibi işlev gören, gen terapisinden türetilen bir hemoglobin olan HbAT87Q’yu üretmek üzere genetik olarak değiştirilmiştir. HbAT87Q içeren kırmızı kan hücrelerinin oraklaşma ve kan akışını engelleme olasılığı daha düşüktür. Casgevy, FDA onaylı ilk iki gen terapisinden biri olmasının yanı sıra, CRISPR/Cas9 gen düzenleme teknolojisini kullanan ilk onaylı terapidir. Artan miktarlarda fetal hemoglobin (HbF) üretmek için hastanın hematopoietik kök hücreleri CRISPR/Cas9 kullanılarak değiştirildikten sonra, bunlar hastaya geri nakledilir ve burada kemik iliğine bağlanıp çoğalırlar. HbF’deki artış oksijen dağıtımını kolaylaştırır ve kırmızı kan hücrelerinin oraklaşmasını önler. Her iki tedavi de güvenlik ve etkinliğini değerlendirmek için klinik denemelerden geçmiştir. Casgevy ile hastaların yüzde 93,5’i, iki yıllık takip süresi boyunca art arda en az 12 ay boyunca şiddetli vazo-tıkayıcı kriz ataklarından kurtuldu. En sık görülen yan etkiler düşük trombosit ve beyaz kan hücresi sayımı, ağız yaraları, bulantı ve kusma, kas-iskelet sistemi ağrısı, karın ağrısı, baş ağrısı ve kaşıntıydı. Ve Lyfgenia ile hastaların yüzde 88’inde tedaviyi aldıktan sonraki altı ila 18 ay arasında vazo-tıkayıcı olaylar tamamen düzeldi. En yaygın yan etkiler stomatit (dudaklarda, ağızda ve boğazda yaralar), düşük trombosit seviyeleri ve kemoterapi ve altta yatan hastalıkla uyumlu beyaz ve kırmızı kan hücreleriydi. Lyfgenia ile tedavi edilen hastalarda kan kanseri ortaya çıktığı için etikette bu riske ilişkin bilgilerin yer aldığı bir kara kutu uyarısı yer almaktadır. Hem Casgevy hem de Lyfgenia için yapılan başvurular Öncelikli İnceleme, Yetim İlaç, Hızlı Takip ve Rejeneratif Tıp İleri Terapi unvanını aldı. Bu, diğer şeylerin yanı sıra, FDA’nın “karşılanmayan bir tıbbi ihtiyacı karşılamaya” ve “önemli yeni ilaçları hastaya daha erken ulaştırmaya” yönelik tedavileri “ciddi veya hayati önem taşıyan bir hastalığı tedavi etmek, değiştirmek, tersine çevirmek veya iyileştirmek” için onaylamayı uygun bulduğu anlamına geliyor. -tehdit edici hastalık veya durum.” ‘Yetim ilaç’, ABD’de 200.000’den az kişiyi etkileyen (SCD yaklaşık 100.000 kişiyi etkileyen) bir durumu tedavi etmeyi amaçlayan veya onaylandıktan sonraki yedi yıl içinde kârlı olmayacak bir ilaç olarak tanımlanıyor. Kaynak:DHA

Türkiye İlaç Sektörü Raporu Sağlık Sektörüne İçin Bir Rehber Olacak

AIFD ve EFPIA sponsorluğunda IQVIA tarafından hazırlanan Türkiye İlaç Sektörü Raporu 2023 kamuoyuyla paylaşıldı. Türkiye ilaç sektörünü objektif ve karşılaştırmalı yıllık veriler ışığında inceleyen raporda, küresel ilaç pazarı büyüklüklerinden sağlık harcamalarına, geri ödeme süreçlerinden, ilaç değer zincirinin önemli bileşenleri olan üretim, dış ticaret, yatırım ve Ar-Ge alanlarına kadar derinlemesine güncel analizler bulunuyor.   Bir ilk niteliğindeki rapor sağlık sektörüne rehber olacak Raporun Türkiye açısından bir ilk niteliğindeki bilgi ve verileri ortaya koyduğunu vurgulayan Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği Genel Sekreteri Dr. Ümit Dereli şu ifadeleri kullandı:  “Türkiye İlaç Sektörü Raporu 2023, hem Türkiye hem de dünya ilaç sektörüne ait araştırma, analiz ve çıkarımları bağımsız bir şekilde ortaya koyarak, geliştirilmesi gereken alanları göstermenin yanı sıra sektörümüzü ileriye taşıyacak bir rehber olma özelliğini taşıyor. Rapor çalışması çerçevesinde, ülkemiz ilaç sektörü birçok farklı boyutta ve objektif verilerle muadil ülkeler ile kıyaslandı. Bu kapsamda raporun ilaç sektörümüzün doğru konumlandırılmasına imkân sağlayacağına inanıyoruz. Her yıl düzenli olarak yenileyeceğimiz ve bu yönüyle bir anlamda sektörümüzün almanağı niteliğini kazanacak bu raporla, sağlık sektörümüzün nabzını tutarken, kamudan akademiye ve özel sektöre kadar tüm paydaşlarımıza bir başucu kaynağı sunmayı hedefliyoruz.”  Kaynak:Basın Bülteni

Yerli İlaç Üretiminde Yüksek Teknoloji Etkisi

“Sağlık birlikte paylaştığımız hazinedir” mottosuyla dünyayı daha sağlıklı bir geleceğe taşımak için çalışan World Medicine, sürdürülebilir kalite standartlarını yenilikçi bakış açısıyla birleştirerek dünya çapında ulaşılabilir ve etkili ürünler sunuyor. Yatırım stratejimiz bizi ilaç ihracatında tek marka yapacakHayata geçirdikleri yatırımlarla global pazar paylarını istikrarlı bir ivmeyle arttırmaya devam ettiklerini ve Türkiye’yi World Medicine’ın dünyada ilaç üretim üssü konumuna getirme hedefi doğrultusunda yatırım yaptıklarının altını çizen World Medicine Yönetim Kurulu Başkanı Ruşen Kalender; Hedefimiz doğrultusunda Ar-Ge’ye ve üretime önemli yatırımlar yaptık. 2022 yılı ihracat verileri doğrultusunda bir kez daha Türkiye İlaç İhracatı Şampiyonu olduk. Yatırımlarımızın karşılığında bugün 50’den fazla ülkeye ihracat yapar konuma geldik. Türkiye’de ürettiğimiz ilacı dünyaya ihraç etmek ve bu başarının kalıcı olmasını sağlamak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Yatırım stratejimiz bizi ilaç ihracatında tek marka yapacak!”dedi. Geçtiğimiz yıl Çerkezköy’de Türkiye’nin ve Doğu Avrupa’nın en büyük ilaç üretim tesislerinden birini faaliyete geçirdiklerini anlatan World Medicine Yönetim Kurulu Başkanı Ruşen Kalender, “Çerkezköy fabrikamızda yıllık 1,3 milyar kutu üretim yapıyoruz. Tesisimiz tamamen yüksek teknolojiden oluşan bir alt yapıya sahip. Teknoloji, üretimden enerji yönetimine kadar fabrikamızın her bölümünde ve tüm otomasyon süreçlerimizin merkezinde yer alıyor. Laboratuvarlarımız ve üretim alt yapımız, kaliteyi artıran, hatayı tamamen ortadan kaldıran ve en önemlisi zamanı kısaltarak bize hız kazandıran son teknoloji cihazlarla donatıldı. Fabrikamızda; non-steril likit ve yarı katı formlar, katı formlar, steril formlar ve liyofilize toz formların üretimini, başta Avrupa olmak üzere uluslararası sertifikalarla tasdiklenmiş şekilde standartlara uygun olarak yapıyoruz.” dedi. Teknoloji ile insan hatası minimuma iniyor World Medicine Çerkezköy fabrikasının laboratuvarlar alt yapısının da çok güçlü olduğunun altını çizen Ruşen Kalender, kimyasal ve mikrobiyolojik analizlerin yapılmasında birçok teknolojik ekipmandan faydalanıldığını belirtirken, “Laboratuvarımızın teknolojik alt yapısı oldukça güçlü. Bu laboratuvarlarda birbirine entegre olarak kurulan sistemler sayesinde olabilecek insan hatalarının minimumda olmasını sağlıyoruz. Sistem üzerinde yapılan işlemleri her an kayıt altında tutuyor; böylelikle dışarıdan müdahalelerin de önüne geçilmiş oluyoruz.” diye konuştu. Enerji yenilenebilir kaynaklardan sağlanıyor İlaç üretiminde sürdürülebilirliğin de hayati önem taşıdığını paylaşan Ruşen Kalender, “Yatırım yaparken mutlaka faaliyetlerimizin çevresel etkisini göz önünde bulundurarak yeşil enerjiye yatırım yapıyoruz. World Medicine Şirketler Grubu’nun enerji sektörüne yaptığı yatırımlar vesilesi ve özellikle Güneş Enerji Santrali yatırımımız ile ilaç üretim tesisimiz ve genel merkezimizin bütün enerji ihtiyacını yenilenebilir kaynaklardan sağlamayı amaçlıyoruz. Fabrikanın içindeki ısı yönetiminden havalandırmaya hatta üretim bandına kadar hem kullandığımız enerji hem de enerji sektörüne yaptığımız yatırımlarla Çerkezköy Fabrikamızı ilk yeşil enerji kullanan ilaç fabrikası olarak nitelendiriyoruz” şeklinde konuştu. İlaç analizi dışa bağımlılıktan çıkacak Kendi ürünlerinin ruhsatlandırma çalışmalarında kullanmak ve yurtiçi-yurtdışı hizmet vermek amacı ile, WMARGE Merkezi çatısı altında, WMINOLAB İnovasyon laboratuvarını kurduklarını ve dünya çapında ilaç otoritelerinin talep ettiği ilaç analizlerini artık kendi bünyelerinde tüm şirketlerin ve laboratuvarların hizmetine açtıklarının anlatan Ruşen Kalender, “Bu laboratuvarımızı ilaç otoritelerinin talep ettiği ileri teknik analizlerin yapılmasına imkân tanıyan yüksek hassasiyete sahip teknolojik ekipmanlarla donattık. Bu sayede Türkiye genelinde bu analizleri dışa bağımlı olmaktan çıkarmayı hedefliyoruz. İleri teknoloji analiz hizmetleri sunan laboratuvarımız ile hem sektöre hem de Türkiye ekonomisine katma değer yaratmak için çalışmalarımıza devam ediyoruz” açıklamasında bulundu. Kaynak:Basın Bülteni

Laboratuvarda İnsan Dokuları Oluşturan Vivodyne 38 Milyon Dolar Yatırım Aldı

Yapay zeka destekli biyoteknoloji şirketi Vivodyne, 38 milyon dolar yatırım aldı. 38 milyon dolarlık yatırım turuna Khosla Ventures liderlik etti. ABD merkezli şirketin yatırım turunun diğer katılımcıları arasında CS Ventures, Kairos Ventures, Bison Ventures ve MBX Capital yer aldı. 2020 yılında Andrei Georgescu ve Dan Huh tarafından faaliyete geçen Vivodyne, temelde laboratuvarda yetiştirilmiş insan dokuları ve yapay zeka kullanarak ilaç keşfi süreçlerini optimize ediyor. İlaçların insan vücudu üzerindeki etkilerini daha iyi anlaşılmasına yardımcı oluyor.  Şirket, insan dokularını laboratuvarda yetiştirerek birçok farklı organ ve dokunun benzerini oluşturabiliyor. Bu dokular, gerçek insan dokularına oldukça yakın özellikler taşıyor ve ilaçların bu dokular üzerinde test edilmesine imkan tanıyor. Vivodyne, robotik otomasyon ve yapay zeka kullanarak aynı anda binlerce hatta on binlerce doku üzerinde testler yapabiliyor. Bu testler, ilaçların bu dokular üzerindeki etkilerini ölçmek ve değerlendirmek için kullanılıyor. Yapay zeka, bu testlerden elde edilen verileri analiz ediyor. Bu analizler, ilacın dokular üzerindeki etkilerini, olası yan etkileri ve terapötik etkinliği hakkında önemli bilgiler sunuyor. Veriler, ilaç geliştirme sürecindeki kararları desteklemek için kullanılıyor.Vivodyne'ın teknolojisi, ilaçların insan dokuları üzerindeki etkilerini daha gerçekçi bir şekilde değerlendirerek, klinik denemelere geçmeden önce daha güvenilir verilere dayalı kararlar alınmasına olanak tanıyor. Bu da ilaçların geliştirilme sürecinde daha hızlı ve etkin bir yol izlenmesini sağlıyor. Vivodyne, robotik sistemlerle birlikte çalışarak aynı anda 10 binden fazla farklı insan dokusunu test edebiliyor. Bu süreçte elde edilen veriler, yapay zekanın eğitimi için kullanılarak büyük boyutlu insan veri setleri oluşturulabiliyor. Yani şirket, otomatik sistemler sayesinde büyük ölçekte test yapabiliyor ve bu testlerden elde edilen bilgilerle yapay zekayı eğitmek için geniş veri kümeleri oluşturabiliyor. Kaynak:AA

Nobel AFF, Kazakistan'da Meme Kanserine Biyoteknolojik İlaç Üretecek

Nobel AFF, Kazakistan Başbakanı Alikhan Smailov başkanlığında düzenlenen 6. Kazakistan Küresel Yatırım Yuvarlak Masa Toplantısı'nda, Kazakistan'da meme kanseri tedavisine yönelik biyoteknolojik ilaç üretme konusunda tarihi bir anlaşma imzaladı. Türkiye’nin uluslararası ilaç şirketi Nobel İlaç’ı da bünyesinde bulunduran Ulkar Holding’e bağlı Nobel AFF, Kazakistan Başbakanı Alikhan Smailov başkanlığında düzenlenen 6. Kazakistan Küresel Yatırım Yuvarlak Masa Toplantısı'nda, Kazakistan'da meme kanseri tedavisine yönelik biyoteknolojik ilaç üretme konusunda tarihi bir anlaşma imzaladı. Kazakistan Sağlık Bakanlığı Kurumu SK-Pharmacia LLP, Kazak Onkoloji ve Radyoloji Araştırma Enstitüsü ve İsviçreli ilaç firması Roche ile yapılan dört taraflı iş birliği anlaşması, meme kanseri tedavisine yönelik üç 2 ilacın Nobel Almatı İlaç Fabrikası'nda üretiminin önünü açıyor. Bu tarihi anlaşma ile Nobel, biyoteknolojik ilaç üretiminde önemli bir atılım gerçekleştirirken, ulaştığı tüm coğrafyalarda insan sağlığı için güvenilir ve erişilebilir ürünler sunma vizyonu doğrultusundaki çalışmalarını hızlandırıyor. İmza töreninde konuşan Nobel İlaç Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Nobel AFF Genel Müdürü Selçuk Tanrıverdi, konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “İnsanın sağlık hizmetlerine ulaşmakta zorluk yaşadığı dünyamızda; faaliyet gösterdiğimiz tüm coğrafyalarda nitelikli ilacı erişilebilir kılmayı, en önemli sorumluluklarımızdan biri olarak görüyoruz. Bu amaçla, eşdeğer ilaç ve farklı hastalıklar için ilaç etken maddelerinin geliştirilip üretilebilmesi amacıyla 2013 yılında biyoteknolojiyi stratejik öncelik olarak tanımladık. Söz konusu alanda öncü olma hedefimizle 2019 yılında Türkiye’nin en yüksek kapasiteli biyoteknolojik hammadde ve üretim tesisi yatırımını gerçekleştirdik. Kazakistan’da Nobel AFF ile attığımız bu imza ile de biyoteknolojik ilaç üretimi alanındaki çalışmalarımızı yeni bir boyuta taşıyoruz. Sağlık için Değer ilkemiz doğrultusunda çalışmalarımızı tüm hızımızla sürdürerek yenilikçi çözümler ile hastalar için sürdürülebilir değer yaratmaya devam edeceğiz.” İlaç alanında ülkede inovasyon ve ilerlemeye öncülük ediyor Sağlık için Değer ilkesi ile faaliyet gösteren yüzde yüz Türk sermayeli ilaç şirketi Nobel, ilk yurtdışı yatırımlarından birini Ulkar Holding bünyesinde Nobel AFF adıyla 2002 yılında Kazakistan’a gerçekleştirmişti. GMP sertifikasını Kazakistan’da alan ilk şirket olan Nobel AFF, ihracattaki başarısı ve vergi sıralamasındaki konumu ile dikkat çekiyor. Nobel AFF Kazakistan ilaç sanayisinde inovasyon ve ilerlemeye öncülük ediyor. Nobel AFF, 500’e yakın çalışanı, yıllık 750 milyon tablet, 250 milyon kapsül, 20 milyon şurup ve süspansiyon, 10 milyon krem ve pomat üretim kapasitesi ile faaliyetlerine devam ediyor. Kaynak : Basın Bülteni

Moderna, Çin'deki İlk İlaç Fabrikasının İnşaatına Başladı

Moderna, Çin'deki İlk İlaç Fabrikasının İnşaatına Başladı ABD'li biyoteknoloji şirketi Moderna, Çin'deki ilk ilaç fabrikasının inşaatına 3,6 milyar yuanlık yatırımla başladı. Moderna Çin Ar-Ge ve üretim merkezi projesi, Shanghai Xinzhuang Sanayi Parkı'nda yaklaşık 18 hektarlık bir alana yayılıyor. Bu proje, Shanghai Belediyesi Ekonomi ve Bilişim Komisyonu, Minhang bölge yönetimi ve Moderna arasında imzalanan stratejik işbirliği anlaşmasının bir sonucudur. ABD'li biyoteknoloji şirketi Moderna, tahmini 3,6 milyar yuan (yaklaşık 501 milyon ABD doları) yatırımla Çin'deki ilk ilaç fabrikasının inşaatını Pazartesi günü başlattı.Shanghai Xinzhuang Sanayi Parkı yetkililerine göre, Shanghai kentinin Minhang Bölgesi'nde yer alan Moderna Çin Ar-Ge ve üretim merkezi projesi, park içinde yaklaşık 18 hektarlık bir alanı kapsıyor. Bu hamle, Shanghai Belediyesi Ekonomi ve Bilişim Komisyonu, Minhang bölge yönetimi ve Moderna arasında 5 Temmuz'da imzalanan üçlü stratejik işbirliği anlaşmasının ardından geldi. Söz konusu işbirliği, biyofarmasötik alanında yatırım, araştırma, geliştirme ve ticarileştirmeyi destekleme amacı taşıyor.Dünyanın önde gelen mRNA aşı geliştiricilerinden Moderna, mRNA tabanlı ilaç araştırma ve geliştirme ile virüs önleme teknolojileri de dahil olmak üzere kanser immünoterapisine odaklanıyor. Kaynak: Basın Bülteni

TİTCK, Dünya Sağlık Örgütünün

Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun (TİTCK) Dünya Sağlık Örgütünün ulusal ilaç otoriteleri listesine alındığı bildirildi. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) 21.09.2023 tarihi itibarıyla Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından listelenen ulusal ilaç otoriteleri arasındaki yerini almıştır. Bu gelişmeyle birlikte, ilaçlar ve aşılar için tüm düzenleyici ve denetleyici faaliyetlerimizin, Dünya Sağlık Teşkilatı kriterlerine uygunluğu, istikrarlı, iyi işleyen ve entegre bir sisteme sahip olduğumuz gösterilmiştir.   Ayrıca; ülkemizdeki ilaç ve aşıların etkili, güvenli ve kaliteli şekilde piyasaya sunularak denetiminin en iyi şekilde gerçekleştirildiği bir kez daha tescillenmiş; Ülkemizde üretilen aşıların Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından onaylanan ürün listelerine (ön yeterlik/ acil kullanım listelemesi) girebilmesinin de önü açılmıştır. TİTCK, 2018 yılında aralarında İsviçre, ABD, İngiltere, İrlanda, Almanya, Kanada, Japonya ve Avusturalya gibi ülkelerin bulunduğu Uluslararası İlaç Denetim Birliği’ne (PIC/s) kabul edilmişti. 2020 yılında Uluslararası Uyum Konseyi’ne (ICH) tam üye olan Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu,  ilaç ruhsatlandırma, klinik araştırmalar ve farmakovijilans faaliyetlerinde uluslararası alanda kabul görmüş otoriteler arasındaki yerini almıştı. Türk ilaç sektörünün uluslararası alandaki itibar ve saygınlığını artıran üyeliklerimiz ile vatandaşlarımızın kaliteli, etkili ve güvenli ilaca erişimini dünya standartlarında sağlıyor,  sağlık alanında uluslararası ticaretimizin de gelişmesine katkı sağlıyoruz. Kaynak : Basın Bülteni

İtalyan İlaç Grubu Recordati,Yeni Fabrika Yatırımı ile Türkiye'den İhracat Planlıyor

Türkiye pazarına 2008 yılında 2 yerli ilaç firmasını satın alarak giren Recordati’nin şu anda Türkiye’de 80 milyon kutu kapasiteli üretim tesisi ve 41 ayrı ürün ve tedavi seçeneği ile ilaç sektöründe hizmet veriyor. Çok yakın zamanda iki büyük yatırımı daha hayata geçirmeyi hedeflediklerini belirten Recordati Grup Başkan Yardımcısı, Ortadoğu, Afrika, Türkiye, Uluslararası Bölge Başkanı ve Türkiye Genel Müdürü Erdem Çınar, DÜNYA’ya bu yeni yatırım planları ile ilgili şunları söyledi; “2016 yılında yaklaşık 50 milyon dolarlık ilk yatırımla Türkiye pazarına giriş yaptığımız günden bu yana toplam yatırım tutarımız 260 milyon euroya ulaştı. Bu yatırımlara ek olarak çok yakın zamanda iki büyük projemizi daha hayata geçireceğiz. Bunlardan biri yeni üretim hattı projemiz. Bu proje için makine ve ekipman yatırımının yanı sıra depolama alanının genişletilmesi için yatırım yapmayı ve bu sayede üretim kapasitesi artışı elde etmeyi planlıyoruz. Bu hatta üretilecek ürünlerin büyük kısmı dünyaya ihraç edilecek ve tüm bu yeni operasyon için de yeni bir ekip istihdam edilecek.” Yıl sonunda 2 milyar euro ciro hedefi Çınar, Recordati Grup’un cirosal anlamda da büyüme planlarından söz ederek, “Recordati Grup’un 2022 yılında cirosu bir önceki yıla kıyasla yüzde 17,3 artışla 1.853.3 milyon euro olarak gerçekleşti. 2022 yılı yatırım harcamalarımıza baktığımızda ise makina ve tesis bazında 22.7 milyon euro olduğunu söyleyebilirim. Bu yılın ilk 6 aylık finansal sonuçlarımıza göre grubun cirosu 1.044.3 milyon euro olup, yıl sonunda ise bu rakamı 2 milyar euroya çıkarmayı hedefliyoruz” dedi. Faaliyet gösterdikleri ülkelerde geçerli olan yasa ve yönetmelikler çerçevesinde çalışmalarını sürdürdüklerini, insanları ve çevreyi koruyan uygulamalar hayata geçirdiklerini anlatan Çınar, şöyle konuştu; Elektriğin %84’ü yenilenebilir kaynaklardan  “Güvenli, yüksek kaliteli ürünler tedarik ederken etik, kalıcı ve sürdürülebilir bir şekilde büyümeye ve değer yaratmaya devam etmek istiyoruz. Örnek verecek olursam, Recordati Grup’un tesisleri ve ek ofisleri için yenilenebilir kaynaklardan sağlanan elektrik oranı yaklaşık yüzde 84'tür. İrlanda ve İspanya’daki üretim tesislerimize güneş panelleri kuruldu. 2021 ve 2022 yıllarında Milano metropolitan alanında yaklaşık 7 bin 500 ağaç dikildi ve 2023 yılı sonuna kadar 11 bin 250 ağaç dikme hedefi var. Bu projelerin büyüyen bir işletmenin temel bir parçası olduğuna aynı zamanda faaliyet gösterdiği toplumu destekleyip geliştireceğine ve çalışanlarını gururlandıracağına inanıyoruz.” Çınar, sürdürülebilirlik çalışmalarının Türkiye ayağından da söz ederek, “Diğer yandan sürdürülebilir bir gelecek için, 2016’dan beri Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren fabrikamızda güneş panelleri kurarak, yıllık bazda tesisin faaliyetleri için ihtiyacımız olan enerjinin bir kısmını üretmeyi hedefliyoruz” diye konuştu. “Toplumsal fayda öncelik” 1920'lerde İtalya'da bir eczanede başlayan ve bugün 4 bin 300'den fazla çalışanıyla İtalyan borsasında işlem gören uluslararası ilaç grubu Recordati’nin toplumsal fayda ve farkındalık için önemli adımlar attığını ifade eden Erdem Çınar, “Kadına yönelik şiddet konusunda farkındalık yaratmak amacıyla kadına yönelik şiddet vakalarını içeren ve 20 kadın doktor tarafından seslendirilen 3 animasyon video Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, KAHEV, Recordati ve birçok kadın hekim tarafından sosyal medya hesaplarında paylaşıldı. Ayrıca 2019 yılından bu yana koşulsuz destek olduğumuz DrX projemiz var. Bu proje ile hekimlerimiz farklı hikayelerini, tecrübelerini paylaşarak, ‘Her şeyden önce insan’ olduklarını bizlere hatırlatıyorlar ve bu vesile ile birçok ilham veren hikaye paylaşıyorlar. Bu yıl da 15 Eylül Dünya Prostat Kanseri Farkındalık Günü’ne özel Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği ve Türk Üroonkoloji Derneği bir araya gelerek, dünyada erkeklerde en sık görülen ikinci kanser türü olan prostat kanserinin önemine dikkat çekmek amacıyla oluşturdukları ‘Prostat Kanserine Karşı Top Sende’ projesine Recordati Türkiye’olarak koşulsuz destek olduk” ifadelerini kullandı. Kaynak : Dünya - Sevilay Çoban

Türkiye'de İlk Hepatit A Aşısı , KeyVac Aşı Üretim Tesisi'nde Üretilecek

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başkent Organize Sanayi Bölgesi'ndeki KeyVac Aşı Üretim Merkezi Açılış Töreni'nde yaptığı konuşmada, açılışını yaptıkları Hepatit A aşısı üretim fabrikasının Ankara'ya, ülkeye ve Türk milletine hayırlı olmasını diledi. Alagöz Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cantürk Alagöz'ü stratejik önemi yüksek bu fabrikanın inşasından dolayı şahsı ve milleti adına tebrik eden Erdoğan, fabrika çalışanlarına teşekkür etti. "Öncü bir rol üstlenecektir" Hepatit A aşısı üretim tesisinin kendi alanında önemli bir boşluğu dolduracağını vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "14 bin metrekare kapalı alanı, 12 bin metrekare fabrika üretim hattı ve 2 bin metrekare ofis alanından oluşan fabrikamız en son teknolojiyle donatılmış. Toplam 29 bin 500 metrekare fabrika sahasıyla KeyVac, üretmeyi planladığı diğer aşılarda da inşallah öncü bir rol üstlenecektir. Koronavirüs salgını döneminde yaşananlar bize aşı üretim kapasitesinin ne kadar kritik önemde olduğunu göstermiştir. Türkiye bu süreci hükümetimizin attığı kararlı ve etkili adımlar sonucunda dünyanın birçok ülkesine göre çok daha başarılı bir şekilde yönetmiştir. Hiçbir vatandaşımızı sahipsiz, çaresiz bırakmadık. Güçlü altyapımız ve kuşatıcı sosyal güvenlik sistemimiz sayesinde tüm insanlarımıza birinci sınıf sağlık hizmeti sağladık. Kendi yerli aşımızla salgına karşı etkisi tescillenen tüm aşıları vatandaşlarımıza ücretsiz olarak sunduk." Cumhurbaşkanı Erdoğan, salgın döneminde, ekonomide de farklı destek paketleriyle iş dünyası ve çalışanların yanında olduklarını ifade etti. Muhalefetin tüm baskılarına rağmen ekonomide yıkıcı sonuçları olacak sert adımları atmaktan uzak durduklarını vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi: "Bunun yanında salgın döneminde 161 ülke ve 12 uluslararası kuruluşa tıbbi malzeme desteği vererek insanlık görevimizi yerine getirdik. Ülkemiz son asrın en büyük sağlık krizi olarak nitelenen salgından zayıflayarak değil, güçlenerek, dostlarının sayısını arttırarak çıkmıştır. Bu başarıda katkısı bulunan sağlık çalışanlarımız başta olmak üzere tüm görevlilerimizi, kurumlarımızı, şirketlerimizi tebrik ediyorum." "Ülkemiz ileri teknolojiye ve yetişmiş insan kaynağına kavuşacaktır" Hepatit A aşısının, Hepatit A virüsünün neden olduğu hastalığın önlenmesinde kullanılan bir inaktif aşı olduğunu vurgulayan Erdoğan, bu aşının 2012 yılından bu yana genel bağışıklama programında yer aldığını dile getirdi. Aşının, Sağlık Bakanlığı tarafından ücretsiz olarak 18 ve 24. ayların sonunda olmak üzere her çocuğa iki doz uygulandığına dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti: "Kronik karaciğer hastalığı ve pıhtılaşma bozukluğu olanlar ile risk grubunda olan birçok insanımız aşılanıyor. Daha çok yurt dışından tedarik edilen Hepatit A aşısı, artık dünya standartlarında ülkemizde de üretilecektir. Böylece Türkiye bu aşıyı en üst standartta üreten 4. ülke olacaktır. Açılışını yaptığımız bu önemli tesisle, Hepatit A aşısında yurt dışına bağımlılığımız azalacaktır. Ayrıca bu alanda, ülkemiz ileri teknolojiye ve yetişmiş insan kaynağına kavuşacaktır. Cumhuriyet'imizin 100. yılını kutladığımız bir dönemde hizmete giren KeyVac Hepatit A Aşısı Üretim Fabrikası'nın bir kez daha hayırlı olmasını diliyorum. Aklını, emeğini, birikimini ve vizyonunu Türkiye Yüzyılı'nın emrine veren siz kardeşlerimizi yürekten tebrik ediyorum. Bugüne kadar yatırımlarıyla, üretimleriyle, istihdamlarıyla Türkiye'yi büyütme davamıza destek olan herkese şükranlarımı sunuyorum." Cumhurbaşkanı Erdoğan'a konuşmasının ardından günün anısına Alagöz Holding Yönetim Kurulu Başkanı Alagöz ve Sinovac Yönetim Kurulu Başkanı Yin Weidong hediye takdim etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindekilerin kurdele kesiminin ardından fabrika törenle açıldı. Açılış törenine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı ile AK Parti Genel Sekreteri Fatih Şahin ve çok sayıda davetli katıldı. Kaynak: Basın Bülteni

Polifarma İlaç Etkin Maddesi Üretecek

Üretim Alanı, Polifarma’nın Tekirdağ – Ergene ilçesinde bulunan üretim tesisi içerisinde yer alıyor. Bu alanda sentezlediği hammadde ile dünyada bu hammaddeyi sentezleyebilen iki üreticiden biri olarak yer alan Polifarma, bu tesiste aynı zamanda geliştirme süreçleri devam eden mRNA teknolojisi ile oligonukleotid temelinde etkin madde sentezi çalışmalarına hız verecek. Üretim Alanı'nda, Türkiye’de son zamanlarda gündeme gelen bir kas hastalığı olan ve kalıtsal yolla doğumla birlikte ortaya çıkan nadir bir hastalığın mRNA teknolojisi ile etkin maddesi üretilecek. Açılışta konuşan Polifarma Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Vildan Kumrulu, “ArGe ekibimizin, dünyada ilk jenerik olacak şekilde geliştirme süreçlerine devam ettiği ve sona yaklaştığı yetim ilacın ve biyoteknolojik ilaçların etkin maddelerinin üretimi bu alanda yapılacaktır. Sanayi Bakanlığı nitelikli proje destekleme programı olan ‘Hamle Programı’ ile desteklenen ilacın üretimi için tasarlanan üretim alanı ülkemizde ilk ve tek olacaktır" dedi. Kaynak:Basın Bülteni

İlaç Firmalarının Dikkatine

Beşeri Tıbbi Ürünlerin Ambalaj Bilgileri ve Kullanma Talimatına İlişkin Kılavuz, Beşeri Tıbbi Ürünlerin Ambalaj Bilgileri ve Kullanma Talimatının Okunabilirliğine İlişkin Kılavuz ve Beşeri Tıbbi Ürünlerin Ambalaj Bilgileri ve Kullanma Talimatındaki Yardımcı Maddelere İlişTİTCK Adı Tarih Doküman AMBALAJ KILAVUZU-03102023 06.10.2023 PDFkin Kılavuz” güncellenerek yayımlanmıştır. BEŞERİ TIBBİ ÜRÜNLERİN AMBALAJ BİLGİLERİ ve KULLANMA TALİMATINA İLİŞKİN KILAVUZ (titck.gov.tr)

Sanofi Türkiye Girişimcilik Programı Pharm Up, Yeni Teknolojiler Keşfediyor

Yerli ilaç sanayisinin güçlendirilmesi, ülke politikalarının önemli parçası haline geldi. Türkiye’de de bu anlamda önemli atılımlar yapılıyor. Gerek yerli sermayenin yaptığı yatırımlar gerekse global şirketlerin teknolojilerini getirerek kurduğu tesisler ilaç ekosisteminin güçlenmesi adına yakından takip ediliyor. Bu adımlardan biri de geçtiğimiz aylarda Sanofi’den geldi. Sanofi 2022 sonu itibarıyla 43 milyar Euro’luk cirosu olan 90 ülkeye yayılmış bir şirket. 65 yıldır aynı isimle Türkiye’de faaliyet gösteriyor. O da kendine üretim üssü olarak Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesini seçmiş; buradaki tesiste bin 600 kişiyi istihdam ediyor. 1 milyar doların üzerinde yatırım yapılan fabrika, dünyadaki 69 üretim tesisi içinde ilk üçe giriyor. Burada hem şirketin kendi ilaçları hem de 22 uluslararası ve yerel firmanın ürünleri üretiliyor.‘ BİYOTEKNOLOJİDE STRATEJİK YATIRIM’ Sanofi Türkiye Ülke Başkanı ve Sanofi Türkiye, Afrika ve Orta Doğu Temel Ürünler Başkanı Cem Öztürk’ün hedefleri büyük. “Bu görevdeyken Türkiye’de orjinal molekül üretilmesini sağlamak amacındayım” derken, bu amaca onu taşıyacak önemli bir adımın da detaylarını verdi: “Lüleburgaz tesisi Türkiye ilaç sektörü toplam üretiminin yaklaşık yüzde 15’ini tek başına karşılıyor. Bu da demek oluyor ki Türkiye’de üretilen yedi kutu ilaçtan biri Lüleburgaz fabrikasından çıkıyor. Üretimin yüzde 11’ini aralarında Almanya, İngiltere, Fransa, Rusya, Brezilya ve Japonya’nın da bulunduğu 49 ülkeye ihraç ediyoruz. Şimdi yakın zamanda büyük bir teknoloji transferi gerçekleştirdik. Daha önce ithal edilen bir ilacın üretiminde kullanılan Geomatrix üretim teknolojisini, Türkiye’de üretmeye başladık. Bu teknoloji ilaçta yan etkiyi azaltıyor. Günde bir kez kullanılıyor. Şu anda üroloji alanında bu teknolojiyi kullanıyoruz. Bunun için üç yıl çalıştık. Sonunda başardık. Bu teknoloji dünyada sadece sekiz ilaçta kullanılabiliyor. Biz bu teknolojiyi Türkiye’ye getirerek yerli ilaç endüstrisine de katkı sağlamış olduk.” Cem Öztürk’ün bahsettiği yeni teknoloji ile 1 milyon kutu ilaç üretildi. Öztürk, teknoloji transferi sayesinde yılda 6.3 milyon Euro’luk ithalatı önleyeceklerini belirtti. GİRİŞİMCİLERE DESTEK VERİYOR CEM Öztürk son yıllarda dünyada fark yaratan ilaçların yeni girişimlerden çıktığı düşüncesiyle yeni bir girişimci destek programı başlattıklarını söyledi. PharmUp adındaki program Sanofi’nin üretim deneyimini Türkiye’de yeni gelişmekte olan inovasyon ekosistemine sunmayı hedefliyor. 2019 Endeavour işbirliğiyle başlayan PharmUp Girişimcilik Programı ile sağlık sektörüne yönelik çözümler geliştirebilecek her alandan ve sektörden girişimciyi bir araya getiriyor. *Program, her yıl yaklaşık beş start up seçmeyi hedefliyor. Seçilmiş start up’lar hızlandırma programına katılarak becerilerini ve çözümlerini geliştirmek için workshop ve mentorluk desteğinden faydalanırken, ilgili iş birimleri ile bir araya gelerek Sanofi ile iş birliği geliştirme ve Paris’te gerçekleştirilen Vivatech’e katılma fırsatı yakalıyor. Programa bugüne kadar toplamda 219 girişimci başvuru yaptı ve 22 girişim dahil oldu. Kaynak:AA

Inceptive, Yapay Zekayla Yeni Aşılar ve İlaçlar Tasarlamak İçin 100 Milyon USD Yatırım Aldı

Inceptive’in temel yeniliği, son teknoloji ürünü yapay zekayı kullanarak “biyolojik yazılım” oluşturmayı ve bunu insan hücrelerinde yürütülebilir talimatları kodlamanın bir yolu olarak tasavvur etmeyi içerir. Bu dönüştürücü yaklaşım, sektörün 50 milyar dolarlık bir pazar fırsatını gözetlediği, ilaç geliştirmede yapay zekadan yararlanmak için milyarlarca dolarlık finansman sağlayan biyoteknoloji girişimlerinin daha geniş bir eğilimini yansıtıyor. Sadece dört yıl önce kurulan Inceptive’in değerlemesi 2021’de 100 milyon dolardan bu son turda 300 milyon doların üzerine çıktı ve Obously Ventures gibi yatırımcıların ilgisini çekti. Girişimin yapay zeka platformu, Pfizer ve BioNTech’in Kovid-19 aşılarında kullanılanlara benzer, benzersiz mRNA tabanlı moleküller tasarlıyor. Inceptive, onaylandıktan sonra bu moleküllerin lisansını daha fazla geliştirme ve klinik denemeler için ilaç firmalarına verir. Avrupa’nın önde gelen ilaç şirketlerinden biriyle işbirliği yapan Inceptive, yenilikçi bir bulaşıcı hastalık aşısı üzerinde çalışıyor. mRNA aşıları Kovid-19’a karşı üstün başarı gösterirken, başarılarının diğer aşı kategorilerinde tekrarlanması hala bir zorluk olmaya devam ediyor. Inceptive, on yılın sonuna kadar beklenen 700’den fazla programla büyüyen mRNA ilaç geliştirme ortamını desteklemeyi amaçlıyor. Exscientia, Verge Genomics ve Recursion Pharmaceuticals dahil olmak üzere çok sayıda biyoteknoloji şirketi yapay zeka destekli ilaçları piyasaya sürdü. Ancak ilaç geliştirmedeki temel engel klinik araştırmalar olmaya devam ediyor.    Kaynak: Basın Bülteni

İLKO İlaç, Rus Pazarına Açılacak

Konya’ya olan vefa borcu sebebiyle kente ilaç fabrikası kurarak, bölgenin kalkınmasını destekleyen onursal lider Mustafa Öncel ile başlayan üretim sürecine ait konuşan Selçuklu Holding İdare Konseyi Üyesi ve İLKO İlaç Genel Müdürü Hatice Öncel, “Ülkemizdeki tüm üretim merkezlerinin İstanbul ve etrafına yapılması, Anadolu ve Doğu’nun ekonomik kalkınmasına da mahzur oluyor. Kurucumuz Mustafa Öncel, 50 yılı geçkin bir vakitte, Konya’nın kendisine kattıkları sebebiyle kentte bir üretim merkezi açmaya karar vermiş ve istihdamı, kalkınmayı desteklemiştir. Artık bu vazifesi bizler devraldık ve Konya’nın daha da büyümesi için yatırımlarımıza devam ediyoruz” dedi. Tüketici sıhhatine silusyum dahil edildi Küresel rekabette öncü şirket olmayı hedeflediklerini belirten Hatice Öncel, “Geniş eser portföyümüzün yanı sıra biyoteknoloji alanında ağır çalışmalarımız bulunuyor. Biyoteknolojide Türkiye’de birinci ve tek hücre çizgisi platformuna sahip firma olduğumuzu bilhassa belirtmek isterim. Rekombinant DNA teknolojisini araç olarak kullandığımız bu çalışmalarda birinci kademede kanser ve kansere bağlı hastalıklara yönelik olarak biyoteknolojik eserler geliştirme maksadıyla çalışıyoruz. Yeniden yaptığımız son yatırım ile Türkiye’de üretimi epey az ve geliştirilmesi sıkıntı olan High Potent ilaçların üretimine yönelik yeni bir üretim ünitemizi de yakında hayata geçiriyoruz. Burada da birinci etapta yüklü olarak onkoloji ve ender hastalıklara yönelik eserler üretilecek” bilgisini vererek şöyle devam etti: “Ortadoğu, Balkanlar, Uzakdoğu, Afrika ve Latin Amerika bölgelerinde 25’den fazla ülkeye ihracat yapıyoruz. Şu an için yeni amacımız ise Rus pazarı. Görüşmelerimiz var ve yakın vakitte Rusya’da ihracata başlayarak orada da büyümeye devam edeceğiz.” Türkiye’nin Ar-Ge’ye en çok yatırım yapan birinci 10 ilaç şirketi ortasında olan İLKO İlaç’ın bugüne kadar Ar-Ge’ye yaptığı yatırım bedeli 52 milyon euro olan şirket, 2016 yılında Wellcare markasıyla tüketici sıhhati alanına giriş yaptı. İLKO İlaç yeni eser kümesi Wellcare Collagen Beauty Boost’ta ise oksijenden sonra tabiatta en fazla bulunan 2’nci element silusyumu içeriğe dahil etti. Kaynak: Basın Bültreni

Moderna: Güncellenmiş Covid-19 aşısı Pirola (BA.2.86) varyantına karşı etkili

Firmadan yapılan açıklamada, yeni bulguların düzenleyici kurumlarla paylaşıldığı ve akademik değerlendirme için bilimsel yayına sunulduğu bildirildi. İlaç ve biyoteknoloji firması Moderna, yüksek mutasyona uğramış BA.2.86 alt değişkenine karşı güncellediği Covid-19 aşısının etkili olabileceğini duyurdu. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli firma, güncellediği aşının son dönemde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Amerikan Hastalık Kontrol ve Koruma Merkezi (CDC) tarafından takibe alınan BA.2.86 mutasyonunu etkisizleştiren antikorları 8,7 kat arttırdığını açıkladı. Güncellenmiş aşı ne zaman hazır olacak? Firmadan yapılan açıklamada, yeni bulguların düzenleyici kurumlarla paylaşıldığı ve akademik değerlendirme için bilimsel yayına sunulduğu bildirildi. Henüz Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi'nin onayını almayan aşının bu ay sonu ya da ekim ayının başlarında hazır olması bekleniyor.   Kaynak: Haber Bülteni

Dubai, Dünya Klinik Kimya ve Laboratuvar Tıbbı Zirvesi 2024'e ev sahipliği yapacak

Dubai şehrinin, sağlık hizmetlerinin ve önlemenin geliştirilmesine katkıda bulunan ve BAE'nin bilimsel yeniliklerin ve bilgi alışverişinin merkezi olma yönündeki kararlılığını güçlendiren bu prestijli zirveye ev sahipliği yapması tarihi bir kilometre taşıdır. Bu zirve, Hoşgörü ve Birlikte Yaşam Bakanı ve BAE Genetik Hastalıklar Derneği Başkanı Şeyh Nehyan bin Mübarek El Nehyan'ın himayesinde düzenleniyor. Uluslararası konferans, BAE Genetik Hastalıklar Derneği, Suudi Klinik Kimya Derneği ve Arap Klinik Biyoloji Federasyonu'nun işbirliğiyle gerçekleştiriliyor. Konferans kapılarını 26-30 Mayıs 2024 tarihleri arasında açacak. Organizatörler, 2023'te İtalya'da düzenlenen önceki baskıya dayanarak, etkinliğe katılmak üzere 11.000'den fazla bilim insanını ve uzman doktoru BAE'ye davet etmeyi bekliyor. 4 gün sürecek konferans, bilgi alışverişi, bilimsel araştırma ve klinik kimya ve laboratuvar tıbbındaki en son gelişmelere ilişkin tartışmalar için fırsatlar sunan çok sayıda forum ve oturuma ev sahipliği yapacak. Örgütün Başkanı Profesör Khosrow Adli, "Uluslararası Klinik Kimya ve Laboratuvar Tıbbı Konferansı, Körfez'deki tüm bilim adamlarını ve araştırmacıları ağırlıyor ve diğer Arap ülkelerinden ve Afrika, Avrupa, Kuzey Amerika, Orta/Güney Amerika, Asya ve Pasifik bölgesiden tüm üyelere katılım fırsatı sunuyor. Bu konferans dünyadaki en başarılı konferanslardan biridir." dedi. Suudi Klinik Kimya Derneği'nin resmi temsilcisi Dr. Anwar Burai, "26. Uluslararası Klinik Kimya ve Laboratuvar Tıbbı Konferansı, 1954'teki başlangıcından bu yana ilk kez Arap dünyasında düzenlenecek olması nedeniyle olağanüstü olacak. 17. Arap Birliği Biyolojik Bilimler Konferansı, Suudi Klinik Kimya Derneği'nin 10. yıllık toplantısı ve Emirlik Genetik Hastalıklar Derneği'nin 8. Uluslararası Genetik Bozukluklar Konferansı ile birlikte ev sahipliği yapacak." dedi. Emirlik Genetik Hastalıklar Derneği ve Şeyh Zayed Genetik Araştırma Merkezi'nin kurucusu Dr. Meryem bin Matar, "Konferans programı, hasta tıbbi sistemini, genç topluluklarımızın özel ihtiyaçlarına uygun olarak, hastalıkların erken önlenmesine ve refahına hitap eden bir sağlık sistemine dönüştürmeyi amaçlayan yenilikçi ve teşvik edici tartışmaların benzersiz bir versiyonu olacak. Program, Suudi Klinik Kimya Derneği'nden, Arap Federasyonu'ndan, organizasyonun yerel ekibinden ve Emirlik Genetik Hastalıklar Derneği'nin bilimsel konseyinden meslektaşlarımızın liderliğinde geliştirildi." dedi. Dubai Ekonomi ve Turizm Departmanı Genel Müdürü Hilal Said El Marri, "Dubai'nin 2024 Dünya Klinik Kimya ve Laboratuvar Tıbbı Zirvesi'ne ev sahipliği yapması, Dubai'ye duyulan güvenin ve onun büyük etkinliklere ev sahipliği yapma konusundaki muazzam kapasitesinin kanıtıdır. Dubai'yi küresel etkinliklere ev sahipliği yapmak, bilgi paylaşımını, deneyim alışverişini, becerileri geliştirmek ve ilişkileri güçlendirmek yoluyla bilgiye dayalı ekonomiyi geliştirmek için ana destinasyon olarak kurma kararlılığımızı güçlendiriyor." "Vizyoner liderliğimizin iddialı hedefleri ve Dubai'nin Ekonomik Gündemi D33'ün hedeflerine ulaşma konusundaki kararlılığımız çerçevesinde Dubai, ticaret, iş, inovasyon, yetenek çekme ve yatırım için küresel bir merkez olma çabalarını sürdürüyor. Kuşkusuz, bu önemli küresel zirvenin katılımcıları, büyük pazarlara yakın küresel bir şehirde olağanüstü bir edisyona katılacak." dedi. Bu toplantılar bilgi alışverişi, bilimsel araştırma ve klinik kimya ve laboratuvar tıbbındaki en son gelişmelere ilişkin tartışmalar için bir fırsat sağlayacaktır. Bu, çağın kalbine kollarını açarak adım atmaya, sağlık hizmetlerinin ve önlemenin geliştirilmesine katkıda bulunan her şeye ev sahipliği yapmaya hazır bir şehir olan Dubai tarafından üstlenilen bir girişimdir.   Kaynak: Basın Bülteni

Hedefimiz İlaçta Dışa Bağımlılığı Azaltmak

Bu yıl sektördeki 84’üncü yaşını kutlayan Atabay İlaç ve Kimya yerli ilaç üretimini ileriye taşıma, ilaçta dışa bağımlılığı azaltma hedefiyle faaliyetlerine devam ediyor. İlaç etkin maddesi ve ilaç üreticilerinden Atabay İlaç ve Kimya, bu yıl 84’üncü yaşını kutluyor. Şirketin yönetim kurulu başkanı Zeynep Atabay, teknolojik know-how geliştirerek etkin madde üretim başarılarını birçok alana yaymak istediklerini söyledi. Zeynep Atabay, yüzde 100 yerli ilaç geliştirmeyi hedeflediklerini vurgulayarak “İnsan sağlığını ve tabiatın korunmasını temel alan, halkın ihtiyacı olanı ekonomik bir şekilde üreten ve bu ilaçları geliştiren; bu işi bir vatani görev olarak üstlenmiş üçüncü nesil aile şirketiyiz. Bilim, tecrübe ve işbirliklerine inanarak yakın coğrafyasında etki oluşturan sentez, biyoteknoloji ve müstahzar ürün geliştirmeye devam ediyoruz” dedi. “TABİATA YÜKÜMÜZÜ AZALTMAK ÜZERE ENDÜSTRİYEL SİMBİYOZ PROJELERİNE ÖNEM VERİYORUZ” Yerli ilaç etkin maddesi üretim kapasitesini arttırmak üzere Teknoloji Odaklı Sanayi Hamle Programı’na başvuran Atabay her yıl kârını üretim tesisi, ürün geliştirme ve Ar-Ge için ayırıyor. Zeynep Atabay, şirketin önümüzdeki dönem için hedefleri konusunda; “Önümüzdeki dönemde ihracata daha fazla ağırlık vereceğiz. Yerli üretimde önde giden birkaç şirketten biriyiz. Geleneksel Bitkisel Tıbbı Ürün (GBTÜ), yani bitkisel ilaçları çok önemli görüyoruz. Ülkemizde yetişen bitkilerden, iyi tarım uygulamaları (GAP) kullanılarak endüstriyel tarım ile yetiştirilmiş bitkilerden yüzde 100 yerli ilacımızı geliştirmeyi planlıyoruz. Ayrıca, tesislerimiz için sıfır atık hedefimiz var. Tabiata yükümüzü azaltmak üzere endüstriyel simbiyoz projelerine önem veriyoruz. Çevre dostu çalışmalarımız devam edecek” ifadelerini kullandı. Şirket, Turkish Time ‘AR-GE 250’ listesine 2020 senesinde pandemide en çok ilaç ve aşı geliştirme yatırımı yapan şirketlerden biri olarak Türkiye genelinde 75. sıradan giriş yaptı. İlaç şirketleri arasında Ar-Ge’ye en çok yatırım yapan ilk 10 şirket arasında yer alan Atabay Kimya, sonraki senelerde de ilk 100 şirket arasında pozisyonunu korudu. Kaynak : Basın Bülteni  

Berko İlaç, Avrupa GMP Onayı Aldı

Türkiye ilaç pazarında güçlü bir marka olan, “Sağlıklı Yarınlara” ulaşmada öncü Berko İlaç, dünya markası olma yolunda önemli bir adım daha atarak EU GMP (İyi İmalat Uygulamaları) Sertifikası aldı ve böylelikle yüksek kaliteli üretim standardıyla global pazarlarda daha etkili hale gelme yönünde önemli bir aşama kaydetti. Önümüzdeki sene 40. yılına girecek olan Berko İlaç, EU GMP Belgesi ile 40. yaşına güçlenerek giriyor. Bulgaristan İlaç Otoritesine (BDA) başvuruda bulunan ve İstanbul Sultanbeyli’de yer alan üretim tesislerindeki denetim süreçlerini başarılı bir şekilde tamamlayan Berko İlaç, Avrupa GMP Sertifikasını aldı. 23 ülkeye ihracat yapan Berko İlaç’ın EU-GMP belgesi alması Avrupa Birliği ülkeleri ile ticaret imkânı sağlamasının yanı sıra diğer tüm regüle pazarlara giriş için referans değeri taşıyor. Avrupa Birliği ülkelerinde ilaç ruhsatlandırılması ve ilaç ihracatı gerçekleştirmek amacıyla başvuruda bulunduğu EU GMP Belgesi ile Berko İlaç, ihracat hacmini artırırken aynı zamanda global pazarda prestij ve fiyat avantajı sağlayacak. Orijinal ürün formülasyonları ve şekilleri ile yüksek kalitede üretim yapan Berko İlaç, artık EU GMP belgesi ile daha fazla ülkeye ihracat yapabilecek. Berko İlaç Ar-Ge Merkezi ise ileri teknolojik ürünlerin araştırılmasına ve yenilikçi ürünlerin geliştirilmesine olanak sağlayan laboratuvarları ve altyapı olanakları ile sadece Türkiye pazarı için değil, Avrupa pazarı için de Ar-Ge faaliyetlerine devam edecek. Berko İlaç Genel Müdürü Ecz. Barış Özyurtlu konuyla ilgili, “Bu denetim süreci ile firmamız, Avrupa Birliği ve diğer regüle pazarlar için jenerik ürün geliştirebilir, ruhsatlandırabilir ve en güncel GMP gereklilikleri ile yüksek seviyede farmasötik kalite standartlarında ürün üretebilir olduğunu bir defa daha ispatlamış oldu. EU-GMP sahibi üretim tesislerimiz ve global pazarda tecrübeli Yurtdışı Ruhsatlandırma ekibimiz ile inovatif yaklaşımı ve yenilikçi vizyonu yansıttığımız ürünlerimizi şimdi de Avrupa Birliği ülkeleriyle buluşturacağız. İhracat kapasitemizin artması ile yerli bir üretici olarak, ülke ekonomisine ilave katkı sağlayacak olmanın gururunu yaşıyoruz. Hem firmamız hem de ülkemiz adına hayırlı olmasını dilerim. Başta Yönetim Kurulu Başkanımız Berat Beran olmak üzere, başvuru ve denetim süreçlerinde emeği geçen tüm firma yöneticilerimize ve çalışanlarımıza teşekkür ederim.” şeklinde açıklama yaptı. 

Türk İlaç Firması GEN, Azerbaycan'a 36 Milyon Dolar Yatırımla İlaç Fabrikası Kuruyor

Türk ilaç firması GEN, Azerbaycan Devlet Yatırım Şirketi (AIC) ve ilaç şirketi SIA Pharmaceutical LLC ile birlikte, ilaç fabrikasını kurmak üzere anlaşma imzaladı.Türk ilaç sektörünün önde gelenlerinden GEN, global oyuncu olma yolunda adım atıyor. Şirket, hisselerinin tamamı Azerbaycan Cumhuriyeti'ne ait olan Azerbaycan Devlet Yatırım Şirketi (AIC)ve ilaç şirketi SIA Pharmaceutical LLC ile birlikte, Azerbaycan'ın ilk ilaç fabrikasını kurmak üzere anlaşma imzaladı. Bakü'de imzalanan hissedarlık sözleşmesi uyarınca GEN'in yüzde 66, AIC'nin yüzde 29, SIA Pharmaceutical LLC'nin ise yüzde 5 oranında hissedar olduğu Gen Pharma Caucaus Manufacturing Operations Ltd. kurulması konusunda taraflar anlaşmaya vardıBu anlaşma ile Azerbaycan tarafından tahsis edilen Pirallahi Industrial Zone içerisideki 52 bin metrekarelik alana bir ilaç üretim tesisi kurulacak. Şirketten yapılan açıklamaya göre şimdiye kadar tamamen ithalata dayalı olan 900 milyon dolarlık Azerbaycan ilaç pazarındaki ilk yerli üretim tesisi hayata geçirilmiş olacak. Bu büyük ölçekli üretim tesisinin Azerbaycan'ın ilaç alanındaki teknolojik gelişimine katkı sağlaması ve ülke için önemli bir istihdam alanı oluşturması beklenirken, ilerleyen süreçlerde komşu ülkelere ilaç ihracatına da imkan sağlaması planlanıyor. Fabrikanın, 36 milyon dolarlık bir yatırımla hayata geçirilecek olan birinci fazının 14 bin metrekarelik kapalı alana sahip olması planlanıyor. Ayrıca 2026 yılında tam kapasite ile faaliyete geçmesi öngörülen fabrikada tablet, film tablet, sert jelatin kapsül, yumuşak jelatin kapsül, toz süspansiyon, saşe ve likit tip olmak üzere tek vardiyada yıllık 50 milyon kutu ilaç üretilmesi hedefleniyor. Kaynak:İHA

Türk Bilim İnsanları Yapay Organ Çalışmalarını Geliştiriyor

Doktorasını ABD'de de bulunan Kaliforniya Üniversitesi, Los Angelas'ta tamamlayan ve aynı üniversitede doktora sonrası araştırmalarda bulunan Dr.Yavuz Nuri Ertaş, TÜBİTAK'ın 2232 Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı ile Erciyes Teknoloji Transfer Ofisi'nin de koordinasyonu ile Türkiye'ye dönerek çalışmalarına Erciyes Üniversitesi'nde başladı. Doku hasarı yaşayan hastalara direkt bir şekilde sağlıklı hücrelerin tedavi amaçlı aktarılmasını hedefleyen Ertaş, geliştirdiği biyomürekkep ile yapay organlardaki hücreleri kan damar ağı oluşana kadar ihtiyacı olan oksijen kaynağını sağlamayı başardı. Yaptığı çalışmanın Ağustos 2020'de bilimsel alanda çok prestijli olan Advanced Healthcare Materials adlı akademik dergide kapak fotoğrafı olarak yayınlanmaya layık görüldüğünü kaydeden Ertaş, Erciyes Üniversitesi'nde bulunan Nanoteknoloji Araştırma Merkezi'nde çalışmalarına devam ediyor. Çalışma hakkında bilgiler veren Dr.Yavuz Nuri Ertaş, "Doku hasarı yaşayan hastalara direkt bir şekilde sağlıklı hücrelerin tedavi amaçlı aktarılması, uzun süredir tıp ve mühendislik bilim insanlarının hedefi olmuştur. Her ne kadar bu konseptin terapatik potansiyeli yüksek olsa da karşılaşılan teknik zorluklar geliştirilen teknolojilerin klinikte pratik uygulamalara dönüşmesi noktasında engel olmuştur. Bu zorluklardan birisi ise implante edilen hücrelerin oksijen ihtiyacını karşılamaktır. Hücreler, yaşamsal faaliyetlerini sürdürmek için oksijene ihtiyaç duyarlar ve biyolojik ortamlarda ise bu oksijen kaynağı kan damarları vasıtasıyla sağlanır. Lakin implante edilen hücreler kendi damar ağına sahip olmadıklarından bu kan damar ağı oluşana kadar hücreleri canlı tutabilmek gerekmektedir. Yalnız, kan damar ağının oluşması da günler sürmekte ve bu aşamada hücreler yeterli oksijene ulaşamadıklarından ölmektedirler" ifadelerini kullandı. Ertaş, "Biz de bu problemi çözmek için 3 kıtadan araştırmacılarla bir araya gelip sentetik bir teknik geliştirdik. Hücrelerin kan damar ağı oluşana kadar ihtiyacı olan oksijen kaynağını sağlamayı başardık. Oksijen kaynağını sağlamak için kalsiyum peroksit denilen bir malzeme kullandık. Buradaki kritik noktalardan birisi kalsiyum peroksitin ortamdaki su ile reaksiyona girip hidrojen peroksit üretmesi ve sonraki aşamada ise hidrojen peroksitin oksijene ayrışarak ihtiyaç duyduğumuz oksijeni bize vermesi şeklindedir. Bu kalsiyum peroksit malzemesini jelatin yapısı içine gömdük ve 3D biyoyazıcı ile bu hücrelerle beraber bastık. Yani bir tür biyomürekkep geliştirdik. İçinde canlı hücreler olan bir jelatin yapısı düşünelim. İşte bu jelatin yapısı içinde kalp hücrelerini ve başka deneyde ise bağ hücrelerini 3D biyoyazıcılar ile ürettik. Akabinde bu yapıları çok düşük oksijen ortamlarında beklettik ve canlılıklarını takip ettik. 7 güne kadar hücreleri canlı tutmayı başardık. Bu sonuçlar, oksijenlendirilmiş biyomürekkeplerin günümüz doku mühendisliği ve doku rejenerasyonunda damar oluşum öncesi implante dokulara oksijen sağlanması noktasında efektif bir çözüm olduğunu gösteriyor. Bu çalışmada geliştirdiğimiz oksijen üreten 3D biyo-baskılanmış yapılar, rejeneratif terapilerde ve klinikte uygulama alanı bulma potansiyeline sahip olup yapay organların gerçeğe bir adım daha yaklaşmasının önünü açmıştır" şeklinde konuştu. Kaynak: Basın Bülteni

Dişlerin Yeniden Büyümesini Sağlayan İlaç Geliştiriliyor

Bilim adamları, potansiyel olarak dişlerin yeniden büyümesini sağlayabilecek çığır açan bir ilacın geliştirilmesinde önemli adımlar atıyorlar. Klinik denemelerin gelecek yıl Temmuz ayında başlaması planlanırken, diş hekimlerinin 2030 yılına kadar kullanabileceğini umuyorlar. Japonya'nın Osaka kentindeki Tıbbi Araştırma Enstitüsü Kitano Hastanesi liderliğindeki araştırma, doğumdan önce meydana gelen genetik veya gelişimsel etkilerle ilgili "doğuştan gelen faktörler nedeniyle tam bir yetişkin dişi seti olmayan hastalar için terapötik bir ilaç" getirmeyi amaçlıyor. Tıbbi Araştırma Enstitüsü Kitano Hastanesi'nde diş hekimliği ve ağız cerrahisi bölümü başkanı Dr. Katsu Takahashi, doksanların başındaki lisansüstü öğrencilik günlerinden bu yana ilaç üzerinde çalıştığını açıkladı. Japon The Mainichi dergisine "Yeni dişler büyütme fikri her diş hekiminin hayalidir" diyen Takahashi, bunu gerçekleştirebileceğinden emin olduğunu ekledi. Japonya Tıbbi Araştırma ve Geliştirme Ajansı tarafından desteklenen çığır açan çalışmanın, "10'dan fazla tıbbi kurum ve araştırma enstitüsünün işbirliğiyle doğuştan dişsizliğe(tamamen veya kısmen dişsiz insanlar) sahip hastalara terapötik bir ilaç sağlamayı" amaçladığı açıklandı. Kaynak:Basın Bülteni

Bangladeş İlk Aşı Üretim Tesisini Kurmak İçin ABD'li Şirketle Anlaştı

Bangladeş Sağlık ve Aile Refahı Bakanı Zahid Maleque, mutabakat imza töreninin ardından yaptığı açıklamada, Asya Kalkınma Bankası'ndan, aşı üretim tesisini inşa etmek için 300 milyon dolar kredi alındığını belirtti.Maleque, bu inisiyatifin, Bangladeş'in aşı ithalatını azaltacağını ve ihracata da katkı sağlayacağını kaydederek, ilk aşamada üretimin sınırlı olacağını, fakat kademeli olarak artırılacağını dile getirdi. Dyadic International'ın yalnızca teknik destek, işgücü ve eğitim sağlayacağını vurgulayan Maleque, ortaklık gibi bir durumun söz konusu olmadığını aktardı. Devlete ait ilaç şirketi EDCL'nin, ABD'li şirket Dyadic International ile başkent Dakka'da imzaladığı mutabakata göre, ülkenin ilk aşı üretim tesisi, Bangladeş'in güneyindeki Gopalganj bölgesinde kurulacak. Tesiste 13 tip aşının üretilmesi planlanırken, ilk aşamada Kovid-19 aşısı üretimine odaklanılacak. Dakka yönetimi, tesis ile aşı tedarikinde dışa bağımlılığı azaltmaya çalışıyor. Kaynak: DHA

Roche'un Kanseri Tedavisi İçin Ürettiği İlaç Onay Aldı

Yeni ilaç özellikle inatçı ya da yeniden nükseden diffüz büyük B-hücre lenfomanın tedavisi için geliştirildi. Euronews 'in haberinde Roche'un Baş Tıbbi Sorumlusu ve Global Ürün Geliştirme Başkanı Levi Garraway, yaptığı açıklamada "Columvi'nin bu agresif lenfomanın tedavi şeklini değiştirebileceğine ve kritik ihtiyaçları karşılanmamış kişilere yenilikçi tedavi seçenekleri sunacağına" inandıklarını belirtti. Roche, ilacın hızlandırılmış onayının denemelerdeki olumlu sonuçlar üzerine alındığını kaydetti. Denemelerden olumlu sonuçlar alındı Firmanın verdiği bilgilere göre, Columvi ile tedavi edilen hastaların yüzde 43'ü yaklaşık ortalama bir buçuk yıl süreyle tedaviye "tam yanıt verdi", diğer bir deyişle remisyon yani kanser belirtilerinde hafifleme görüldü. Roche, en az dokuz ay süreyle bu kişilerin üçte ikisinden fazlasının tedaviye yanıt vermeyi sürdürdüğünü belirtti Yapılan çalışmada ilacın verildiği 145 hastada yan etki olarak en sıklıkla sitokin enflamasyonu, ağrı, yorgunluk ve döküntü görüldü. Kemoterapiden bağımsız olan ilaç tedavisi yaklaşık 8 buçuk ayda tamamlanıyor. Uzmanlara göre denemeler Columvi'nin hastalara tamamen remisyon ve tedavinin bitiminden sonra da potansiyel olarak remisyonun sürdürülmesi ihtimalini gösteriyor. Avrupa'da durum Avrupa İlaç Ajansı da nisan ayında Columvi'nin kullanılmasını tavsiye etmiş, ancak ajans ilacın yalnızca sitokin enflamasyonuna bağlı ağır reaksiyonların yönetimi konusunda uygun tıbbi desteğe erişimi bulunan kanser hastalarının teşhis ve tedavisinde deneyimli hekimler tarafından yapılması uyarısında bulunmuştu. Kaynak: Basın Bülteni

Antibiyotik Direncini Engelleyen İlaç Bulundu

Science Advances dergisinde yayımlanan bir çalışmada araştırmacılar bakterilerin antibiyotik direncini geliştirme yeteneğini önemli ölçüde azaltan dekvalinyum klorür (DEQ) adlı bir ilaç geliştirdi. Bu ilaç, evrim yavaşlatan ilaçlar için bir kanıt niteliği taşıyor. Dr. Susan M. Rosenberg liderliğindeki ekip, E. coli bakterilerinin siprofloksasin adlı antibiyotiğe maruz kaldığında başka iki antibiyotiğe direnç geliştirmesini önlemek veya yavaşlatmak amacıyla bir çalışma yürüttü. Araştırmacılar DEQ'nun bakterilerde yeni mutasyonların oluşma hızını azalttığını keşfetti. Rosenberg laboratuvarında yapılan önceki çalışmalar, siprofloksasine maruz kalmanın bakteri kültürlerinde mutasyon oranını artırdığını, bakterilerde stres kaynaklı mutasyona neden olan bir sürecin olduğunu ortaya koymuştur. DEQ: Bakteriyel antibiyotik direncini yavaşlatmak için umut veren ilaç Siprofloksasin ile tedavi edilen hayvan enfeksiyonlarında araştırmacılar, bakterilerin stres kaynaklı genetik bir mutasyon sürecini aktive ettiğini gözlemledi. Siprofloksasin direnci çoğunlukla yeni mutasyonların gelişmesiyle ortaya çıktı, yani bu direnç genleri başka bakterilerden kalıtımla geçmek yerine bakterinin kendi içinde geliştirildi.Antibiyotik direncini önlemek amacıyla araştırmacılar insan kullanımı için onaylanmış 1.120 ilacı tarayarak, direnç mutasyonlarının ortaya çıkmasına neden olan bakteriyel stres yanıtını düzenleyen bir ilaç olarak DEQ'yu belirledi. DEQ, bakterilerin üremesini yavaşlatmayan ve böylece mutasyon geçirerek ilaca dirençli hale gelen bakterilere bir büyüme avantajı kazandırmayan "gizli" bir ilaç olma özelliğini taşıyor.Klinik insan deneyleri yolda Ekip, DEQ'nun siprofloksasin ile birlikte uygulandığında laboratuvar kültürlerinde ve hayvan enfeksiyon modellerinde antibiyotik direnci sağlayan mutasyonların gelişimini azalttığını ve bakterilerin DEQ'ya direnç geliştirmediğini gözlemledi. Mutasyon yavaşlatma etkisi düşük DEQ konsantrasyonlarında elde edildi. Bu durum, ilacın bakteriyel antibiyotik direncini yavaşlatma yeteneğini değerlendirmek için gelecekte klinik deneyler yapılmasına olanak sağlayacak. Araştırmacılar DEQ'nun antibiyotik direnciyle mücadeledeki potansiyelini değerlendirmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu, ancak bu çalışmanın bu küresel sağlık sorununa çözüm bulma yolunda önemli bir adımı temsil ettiğini ifade ediyor.  Kaynak:AA

AB Aşı Üretim Kapasitesini Rezerve Ediyor

AB Komisyonu, çeşitli aşı şirketleriyle aşı üretim kapasitesi tutmaya yönelik sözleşme imzalandığını duyurdu. Acil durumlarda gerekecek aşıları hızla üretebilecek firmalarla bir ağ kurulduğu belirtilen açıklamada, mRNA, vektör ve protein aşı üreticileri Pfizer, Bilthoven Biologicals ve Laboratorios Hipra'nın bu ağda yer aldığı ifade edildi. Açıklamada, bu firmaların AB içinde yılda 325 milyon doz aşı üretme kapasitesi için tesis, personel ve tedarik zincirlerini korumakla yükümlü olduğuna dikkat çekildi. Firmaların, AB Komisyonu'nun talebi üzerine hızlı bir şekilde aşı üretimine başlayacağı kaydedilen açıklamada, AB'nin bu üreticilere yılda 160 milyon avro finansman sağlayacağı belirtildi. Kaynak: Basın Bülteni

Maruldan Bitkisel İnsülin İlacı Geliştirildi

Üst sindirim sistemi asitlerinden ve enzimlerinden korur İçerideki genetik materyal kadar önemli olan bitki hücre duvarları, ilacın etkinliğinin anahtarıdır. Sağlamlıkları, ilaç bağırsaktaki insülini serbest bırakmak için çalışan mikroplara ulaşana kadar insülini üst sindirim sistemi asitlerinden ve enzimlerinden korur. Buradan, insülin hedefine ulaşmak için bağırsak-karaciğer ekseni boyunca hareket eder. Kan şekerini 15 dakika içinde düzenledi Fareler üzerinde yapılan denemede, bitki bazlı insülin, kan şekerini doğal olarak salgılanan insüline kıyasla 15 dakika içinde düzenleyebildi. Geleneksel insülin enjeksiyonları ile tedavi edilen fareler, hipoglisemiye yol açan kan şekeri seviyelerinde düşüş yaşadı. Doğal insülin gibi çalışır Daniell, “Oral olarak verilen insülin, üç proteinin hepsine sahiptir ve doğrudan karaciğere iletilir. Hipoglisemi riskini en aza indiren doğal insülin gibi çalışır.” Yan etki görülmedi Hayvanlar üzerinde yapılan denemelerde herhangi bir yan etki görülmediğini belirtilen araştırmacılar,  önce diyabetik köpeklerle, sonra insanlarla daha büyük bir deneye geçeceklerini kaydettiler. Kaynak:AA

Geleceğin En Büyük Tehlikesi Ne Olacak

Türkiye'nin aşı ve ilaç geliştirme alanındaki kapasitesinin arttırılacağı TÜBİTAK Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü ile ilgili konuşan TÜBİTAK Başkanı Hasan Mandal, "Kampüste biyoteknolojik ilaçlar anlamında çalışmalar yürütülecek. Kanser türü hastalıklar için kendi orijinal moleküllerimizi üreteceğiz. Gelecekteki savaş unsurlarından bir tanesi biyolojik ajanlar. TÜBİTAK Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü'nde bir taraftan sivil uygulamalar diğer taraftan da uluslararası tehditlere karşı gerekli altyapı hazırlıkları yapılacak" dedi. Aşı ve ilaç geliştirme çalışmalarını desteklemek amacıyla Gebze'de açılan TÜBİTAK Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü'nün tanıtımı gerçekleşti. Gerçekleşen programa katılan üniversite dekanları, ilaç firmaları, kovid-19 platformu üyeleri, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Milli Savunma Bakanlığı üyelerine çalışmalar hakkında bilgiler verildi. "Kendi orijinal moleküllerimizi geliştirmek istiyoruz" Kampüsle ilgili bilgilendirmelerde bulunan TÜBİTAK Başkanı Hasan Mandal, "Burada ortak altyapı yapılacak. Yani üniversitelerin, sanayinin ortaklaşa kullanabileceği bir altyapı. Gelecekte kovid gibi benzeri tehditlere karşı hazırlıklı olma noktasında burası bizim için önemli. Özellikle iklim değişikliğiyle beraber gelecekte salgın hastalıkla karşılaşabiliriz. Bugün yaşadığımız zorluklar var. Bunlardan bir tanesi insanların en sık karşılaştığı kanser. Bu tür hastalıklar için kendi orijinal moleküllerimizi geliştireceğiz" diye konuştu. "Kimyasal ilaçlardan daha çok biyoteknolojik ilaçlar anlamında çalışmalar yürütülecek" Son 20 yılda savunma sanayisinde Türkiye'nin bağımsızlığını ilan ettiğini söyleyen Başkan Mandal, "Sağlık alanında da başarılı öykülerimiz var ama sistematik olarak bakıldığı zaman hala ilacı ve aşıyı ithal eden bir ülkeyiz. Dolayısıyla Türkiye'nin kendi ilacını, kendi aşısını üretmek hatta bunu ihraç etmek noktasında merkezimizde çalışmalar yapılacak. Kimyasal ilaçlardan daha çok biyoteknolojik ilaçlar anlamında çalışmalar yürütülecek. Dolayısıyla bu merkezden amacımız gelecekteki pandemilere hazırlıklı olmak, kanser gibi zor alanlarda dünya ile birlikte eş zamanlı orijinal molekül çalışmaları gerçekleştirmek ve şu an bizim yurt dışından ithal ettiğimiz ilaç ve aşıları üretmek" şeklinde konuştu. "Gelecekteki savaş unsurlarından bir tanesi de biyolojik ajanlar" Konuşmasını sürdüren Başkan Mandal, "Bu merkezde ne yapacağımız kadar nasıl yapacağımızda önemli. Bu merkezde araştırmacılar, firmalar, kamunun ilgili kurumlarıyla çalışmalar yürütülecek. Bir diğer boyutuyla bu kampüs aynı zamanda gelecekteki tehditle için önemli. Bugünkü tehditleri biliyoruz, savaş unsurlarını biliyoruz. Gelecekteki savaş unsurlarından bir tanesi de biyolojik ajanlar. Yani sizin yediğiniz yemekte, içtiğiniz sudan bulaşabilecek biyolojik anlamdaki savaş. Dolayısıyla buradaki araştırma merkezi hem bizim normal hayatımızda salgın, kanser tehdidini hem de ülkelerin kasıtlı biyolojik tehdidi noktasında gerekli olan kimyasal, biyolojik, nükleer tehditlere karşı hazırlık yapacak. TÜBİTAK Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü, bir taraftan sivil uygulamalar diğer taraftan da uluslararası tehditlere karşı gerekli altyapı ve hazırlıkların yapılacağı bir yer" ifadelerini kullandı. "Biz bir yerlerden tedarik eden değil kendi ilacımızı kendimiz geliştirebilen bir ülke olacağız" Dünyada en çok görülen kanser hastalığıyla ilgili yapılacak çalışmadan bahseden Mandal, "Gelecekte biyoteknolojik anlamda çalıştırılabilecek olan kanser ilaçlarının orijinal molekül olarak ifade ettiğimiz çalışmalar bu merkezde yapılacak. Bu sadece TÜBİTAK'ın kendi insan kaynağıyla değil, Türkiye'deki hocalarımızla birlikte yapılıyor. Biz bir yerlerden tedarik eden değil kendi ilacımızı kendimiz geliştirebilen, gerektiğinde bunu dost müttefik ülkelere kullanım imkanı sağlayan bir altyapıya bir ihtiyaca karşılık vermek için bu kampüsümüz çok önemli" dedi. Kaynak:İHA

Sanofi Yeni Üretim Teknolojisini Lüleburgaz’a Kuruyor

Sanofi Türkiye, yerli üretim konusunda imza attığı önemli bir yatırımı düzenlediği basın toplantısı ile duyurdu. Günümüzün kronik hastalıkları arasında sayılan iyi huylu prostat büyümesi alanında hastanın tedaviye uyumunu olumlu yönde destekleyen bir üretim teknolojisini, 3 yıl süren bir hazırlık aşamasının ardından Sanofi’nin Lüleburgaz fabrikasına ve Türkiye ilaç endüstrisine kazandırdı. 3 katmanlı tablet üretim teknolojisinin Türkiye ilaç sanayisi için bir ilk olma özelliği bulunuyor. Toplantıda konuşan Sanofi Türkiye Ülke Başkanı ve Sanofi Türkiye, Afrika ve Orta Doğu Temel Ürünler Başkanı Cem Öztürk, Sanofi'nin yaklaşık 65 yıldır Türkiye'de faaliyet gösterdiğini, Türkiye için üretmeye ekonomik değer yaratmaya, istihdam yaratmaya ve ihracat yapmaya devam edeceklerini söyledi.  "6.5 MİLYON AVROLUK İTHALATI TAMAMEN YERELLEŞTİRMİŞ DURUMDAYIZ" Fransa'dan üroloji alanında çok önemli bir ürünü Türkiye'ye getirdiğini belirten Öztürk, "Çok önemli, 3 katmanlı bir teknolojiyi Türkiye'ye getirmiş bulunuyoruz. 6.5 milyon avroluk bir ithalatı tamamen yerelleştirmiş durumdayız ve bundan da çok ciddi anlamda gurur duyuyoruz. Tüm toplama baktığımızda hemen hemen yatırımlarımızın tamamı 1 milyar avroya ulaştı. Yatırımlarımıza devam etmeyi düşünüyoruz. Sanofi'nin Türkiye ekonomisine olan katkısı yaklaşık 110 milyon avro civarında. Bu miktarın yüzde 10'unu dünyanın çeşitli ülkelerine hatta ihracatın çok zor yapıldığı Japonya, Almanya gibi ülkelere yapmaya devam ediyoruz." diye konuştu. Öztürk, ülke olarak konvansiyonel ürünlerden çıkılması gerektiğini vurgulayarak şunları kaydetti: "Teknolojik anlamda çok farklı, tüm dünyaya ihraç edilebilecek teknolojilere geçmemiz ve bunları burada üretmemiz gerekiyor. Bunun için hem insan kapasitemiz, hem teknik yeterliliğimiz var. O yüzden biz yavaş yavaş sadece konvansiyonel ürünleri değil teknolojik anlamda biyoteknolojik ürünleri de buraya getirmeye başlıyoruz. Bu adımları atmak ülkemiz için yani bizim gibi bu alanda öncü olan bir firma için çok önemli ve bu ekosistemi yaratarak buna devam etmek istiyoruz. Geliştirilen teknoloji 3 katmanlı bir teknoloji. Suda çok rahat bir şekilde eriyebilen bir teknoloji ve bunun hasta hayatında yarattığı şöyle bir güzellik var; Yaklaşık tek bir tableti aldığınızda 24 saatlik yavaş salınım yani her katman kısmen kendisi salınım yaparak devreye giriyor ve toplam 24 saat içerisinde hiçbir ilaca ihtiyaç duymadan hayatınıza devam edebiliyorsunuz” Türkiye’ye Sanofi’nin yatırımı ve teknoloji transferi sayesinde ilk kez kazandırılan Geomatrix teknolojisi 3 katmanlı tablet formunda bir ilacı mümkün kılıyor. 3 katmanlı tabletlerde, çekirdek bölümünde etkin madde yer alırken bu madde alt ve üst katmanda bulunan iki tabaka tarafından sarılıyor. Böylelikle, gün içinde birden fazla ilaç almak yerine alacağınız tek ilaç 24 saati kapsayan bir etkiye sahip oluyor. Bu özelliği ile hastalar açısından fark yaratan teknoloji, istenmeyen etkilerin de en aza indirilmesini sağlıyor. LÜLEBURGAZ’DA HAZIRLIK 3 SENE SÜRDÜ Toplantıda verilen bilgiye göre, Sanofi’nin dünyadaki 3. büyük üretim tesisi olan, Türkiye’deki her 7 kutu ilaçtan birini üreten ve ürünleri aralarında Almanya, İngiltere, Fransa, Avustralya ve Japonya’nın da bulunduğu 49 ülkeye ihraç edilen Lüleburgaz fabrikasında, bu teknoloji transferi için 3 yıllık bir hazırlık süreci yaşandı. Oluşturulan yeni ekip Fransa’nın Lyon kentindeki Tours fabrikasına giderek eğitimler aldı. Fabrikada bu üretim için özel bir alan oluşturuldu. 3 katmanlı tablet baskı teknolojisine sahip baskı makinesinin kurulumunun ardından tesis bu özelliğe sahip tablet üretebilme yetkinliği kazanmış oldu. Elde edilen verileri içeren teknik dosya hazırlanıp Sağlık Bakanlığı’na sunuldu ve Bakanlık onayı ile birlikte ticari üretimler Mart 2023’te başladı. Kaynak:AA

Rota Virüs Aşısı Ödül Aldı

Teknoloji tabanlı iş fikirlerini ve genç girişimcileri desteklemek amacıyla Adana Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölge (AOSB) Müdürlüğü tarafından düzenlenen “Ulusal Sanayi Odaklı Ar-Ge ve İnovasyon Proje Yarışması”nın sonuçları açıklandı. Ar-Ge ve İnovasyon kültürünün yaygınlaştırılması ile üniversite-sanayi iş birliğinin güçlendirilmesinin de hedeflendiği organizasyonda 16 tematik alanda 68 farklı üniversiteden toplamda 191 proje başvurusu yapıldı. Yeni bir yöntemin denendiği Rota Virüs aşı çalışması ödül aldı. Alanında uzman kişilerden oluşan jüri tarafında yapılan değerlendirmeyle BARÜ Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğrencisi Talat Toprak'ın “Patojenik Rotavirüs Antijeni Eksprese Eden Rekombinant Lactobacillus GG Konakçı ile Probiyotik Bazlı Oral Rotavirüs Aşısının İmmünollojik Çalışmaları” projesiyle Öğrenci Kategorisinde birincilik ödülü almaya hak kazandı. Fen Fakültesi Biyoteknoloji Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Rizvan İmamoğlu'nun danışmanlığındaki projeyle yeni bir yöntemle probiyotik bazlı Rota Virüs aşısının immünolojik çalışmaları yapılması hedefleniyor. “Öğrencilerimiz bilim temelli kalkınmada önemli roller alacaklar” Üniversite olarak yaptıkları tüm çalışmaların merkezinde öğrencilerin olduğunu ifade eden BARÜ Rektörü Prof. Dr. Orhan Uzun, “Bilim ve teknoloji temelinde katma değeri yüksek ürün ve hizmetler geliştirmek istiyoruz. Bu dahilde bilgi üretim sürecinde Türkiye'nin milli teknoloji hamlesine ve dönüşümüne liderlik edecek nitelikli insan kaynağının yetiştirilmesi önceliklerimiz arasında yer alıyor. Gençlerimize inanıyor, onların geleceğimizi inşa ve ihya edeceğini biliyoruz. Bu düşüncelerle öğrencimiz Talat Toprak'ı ve danışmanlığını yapan Fen Fakültesi Biyoteknoloji Bölümünden hocamız Dr. Öğr. Üyesi Rizvan İmamoğlu'nu tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum. Öz potansiyelimiz gençlerimize olan güvenle çalışmaya ve yarınlarımıza birlikte değer katmaya devam edeceğiz” diye konuştu. Kaynak:İHA

İlaç Sektörünün Kalbi İstanbul'da Atacak

Ulusal ve uluslararası sektör profesyonellerini İstanbul Fuar Merkezi’nde sektördeki önemli dernek, kurum ve markaları katılımcı ve ziyaretçileri ile buluşturmak için hazırlanıyor. Kimya sektörünün en önemli alt dallarından biri olan ilaç sektöre ait en son ürün ve teknolojilerin sergileneceği yerli ve yabancı sektör profesyonellerinin buluşma noktası olan platform; sektörün kimyasal, hammadde ve teknoloji ile ilgili satın alımlarını karşılamak için katılımcılara global markalarla etkileşim fırsatı sunacak. Sektörün profesyonel iş platformu haline gelen Artkim Fuarcılık tarafından düzenlenen fuarda katılımcılar; İlaç Hammadde ve Bileşenleri, Etkin İlaç Hammaddeleri (API), Farmasötik Katkı ve Ara Ürünler, Anahtar Teslim Projeler, Yarı Mamuller ve Katkı Maddeleri ve Laboratuvar Cihazları, regülasyonları, yakından tanıma ve potansiyel müşterilerle tanışarak yüz yüz görüşme ve iş bağlantıları sağlama fırsatı yakalayacak. Türkiye İlaç İhracatı Arttı Ulusal ve uluslararası birçok kuruluşun yeni ürün ve teknolojilerini tanıtacağı Pharmaist 2023’de ilaç sektörüne dair dünyada ve ülkemizdeki en son gelişmeler, yenilikler ile sektöre dair gündemdeki konuların ele alındığı konferans, panel ve workshoplarla da sektörün geleceğine ışık tutulacak. Artkim Fuarcılık CEO’su Cengiz Yaman, yeni iş bağlantıları kurmak ve yeni pazarlara açılmak konusunda önemli rol oynayan ihtisas fuarlarına olan ilginin giderek artığını belirterek “Dünya ilaç pazarı 2022 yılında 1,5 trilyon dolara ulaşmış durumda. Türkiye 2022 yılında dünyada 21. sırada. Türkiye ilaç ihracatı 2022 yılını yüzde 0,6 artışla 1,92 milyar USD seviyesinde tamamlamış bulunuyor. Türkiye ihracatının rekor kırdığı 2022 yılıyla birlikte, 2015 – 2022 yılları arasında ilaç ihracatı yüzde 74,7 artışla güçlü bir performans sergiliyor. Pharmaist 2023, bu önemli sektörü destekleyen en büyük ihtisas fuarları arasında yer alıyor.” dedi. Kaynak: BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı

Enjekte edilebilir HIV önleme ilacı Afrika'da milyonlarca hayat kurtarabilir

Apretude veya genel adı "cabotegravir uzatılmış salımlı enjekte edilebilir süspansiyon" olarak adlandırılan enjekte edilebilir ilaç, HIV'in önlenmesi için günlük alınması gereken haplara alternatif sağlıyor. Bu haplar HIV'in cinsel yolla bulaşmasını önlemede yüzde 99'a kadar etkili, ancak Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerine (CDC) göre bu kadar etkili olması için her gün alınması gerekiyor. Buna karşılık, Apretude'u başlatmak için, insanlar başlangıçta bir ay arayla iki doz alacak ve daha sonra her iki ayda bir enjeksiyon yaptıracaklar. Hintli ilaç şirketi Cipla, uzun etkili cabotegravirin (CAB-LA) Johannesburg yakınlarındaki Benoni veya Durban'daki fabrikalarında üretileceğini doğruladı. Cabotegravir, HIV'in bir kişinin hücrelerine girmesini engelliyor. Çalışmalar, bir bireyin virüse cinsel ilişki yoluyla bulaşma şansını neredeyse sıfıra indirdiğini gösteriyor. Düzenli olarak alınması daha kolay olduğu için, CAB-LA'nın Güney Afrika'da ve diğer birçok Afrika ülkesinde ücretsiz olarak bulunabilen günlük HIV önleme hapından daha iyi çalıştığı keşfedildi. Afrika'nın ihtiyaç duyduğu ilaçların yüzde 40'ından azı kıtada üretilebiliyor ve sadece 38 ülkede ilaç üreticisi olduğu tahmin ediliyor. Bulundukları yerlerde, şirketler nadiren sıfırdan ilaç üretiyor. Kaynak:AA

Moskova'da Tıbbi Cihaz ve İlaç Üretimi Arttı

Moskova Belediye Başkanı Sergey Sobyanin, başkentin ilaç ve tıbbi cihaz üretiminin bu yılın ilk çeyreğinde yaklaşık 1,5 kat arttığını söyledi. Telegram kanalında açıklamalarda bulunan Belediye Başkanı, Moskova’da ilaç ve tıbbi cihaz üretiminin bir önceki yılın ilk çeyreğine kıyasla yüzde 43,7 daha fazla olduğunu vurgularken, başkentteki işletmelerinin kanser ve kalp-damar hastalıklarıyla birlikte sinir sistemi bozuklukları, diyabet, antibiyotik ve aşı tedavisi için ilaç ürettiğini sözlerine ekledi. Sobyanin, şu anda Moskova’da 200’den fazla ilaç, tıbbi ekipman ve ürün üreticisi olduğunu kaydederken, belediyenin bu işletmelere vergi teşvikleri, sübvansiyonlar ve tercihli krediler sağladığını, aynı zamanda yatırım ve altyapı geliştirme için tüm koşulları yarattığını ifade etti. İlaç üretimi Rusya genelinde artıyor Rusya Başbakan Yardımcısı ve Sanayi Bakanı Denis Manturov, 2022 yılında ülkedeki ilaç üretiminin bir önceki yıla göre yüzde 15’ten fazla büyüdüğünü açıklamıştı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in katılımıyla gerçekleştirilen hükümet toplantısında konuşan Manturov, sektörün teknolojik bağımsızlığını artırmaya devam ettiğini vurgularken, “Son yıllarda ilaç endüstrisi kapasite, yetkinlik ve ürün yelpazesini önemli ölçüde genişletti. Geçen yıl bu ivme korunurken istatistiklerine göre üretim 2021’e kıyasla yüzde 15’in üzerinde arttı” ifadelerini kullandı. Genel olarak farmasötik üretim işletmelerinin hayati önem taşıyan ilaçlar listesindeki tüm kalemlerin yüzde 82’sini üretebildiğine dikkat çeken Sanayi Bakanı, aynı zamanda endüstrinin hammadde dahil olmak üzere üretim döngüsünün kilit aşamalarında teknolojik bağımsızlığı artırmaya devam ettiğini kaydetti. Kaynak:DHA

Alzheimer'ın Artık Çaresi Var Mı

Daha önce hiç görülmemiş bir genetik mutasyon, kalıtsal bir Alzheimer formuna sahip kişiyi onlarca yıl boyunca hastalığa yakalanmaktan korudu. Bilim insanları, 40'lı yaşlarının başında Alzheimer semptomları sergilemesi gereken ama yıllar boyunca herhangi bir semptom göstermeyen bir erkek vakayı kayda geçirdi. Kolombiyalı adam, 60'larının başında emekli olana kadar çalışmaya devam etti ve bilişsel gerilemeye dair ilk belirtiler ancak 67 yaşında ortaya çıktı. MR taramaları, beyninde hasar oluşmaya başladığını ve hastalığın klasik belirtilerini gösterdiğini ortaya koydu. Alzheimer hastalarının beyinlerinde amiloid plaklar diye bilinen çok sayıda yapışkan protein kümeleri ve tau adı verilen başka bir proteinin yumakları görülüyor. Bu tür birikmeler genellikle şiddetli demansı olan kişilerde tespit ediliyor. Ancak çalışmaya konu olan Kolombiyalının, Alzheimer hastalığına beklendiğinden çok daha uzun süre direndiği biliniyor. Zira henüz gençken yapılan testler, adamda Alzheimer'ın nadir kalıtsal çeşidine neden olan PSEN1 geninde mutasyon olduğunu göstermişti. Bu genetik varyant, "ailevi" Alzheimer denen bir bunama çeşidine neden oluyor. Hastalar genellikle 40'lı yaşlarında belirtiler göstermeye başlıyor. Daha yaygın olan "sporadik" formsa 70'li veya 80'li yaşlarına gelene kadar semptomlara neden olmuyor. Ancak Kolombiyalı vaka, ailevi Alzheimer'a neden olan genetik mutasyona ek olarak, "reelin" adlı bir proteinin üretiminden sorumlu geninde ender bir mutasyon daha taşıyordu. Bu mutasyon da onu 20 yıldan fazla süre hastalığa yakalanmaktan korumuştu. Doktorlar, Kolombiyalı adamdaki bu mutasyonun ilk kez görüldüğünü ama bu vakanın, genetik varyantlar sayesinde hastalıktan korunan ilk kişi olmadığını söylüyor. 2019'da farklı bir mutasyona sahip bir kadının da kalıtsal Alzheimer'dan 70'li yaşlara kadar korunduğu kayda geçmişti. Hakemli bilimsel dergi Nature Medicine'de yayımlanan makalede her iki mutasyonun da beyinde benzer şekillerde hareket ederek hastalığı yıllarca savuşturmuş olabileceği ifade edildi. Bu durum, Alzheimer'ın tüm türleri için yeni tedavilerin geliştirilmesini sağlayabilir. Örneğin gelecekte gen düzenleme yöntemleriyle insanların Alzheimer'dan korunması sağlanabilir. Harvard Tıp Fakültesi'nden nörolog Rudolph Tanzi, "Sonuçlar çok umut verici görünüyor ama daha fazla örnekte bu durumu gözlemlemek faydalı olacaktır" diye konuştu: Yine de bu çalışma, tedavilerin geliştirilmesinde yararlı bir rehber görevi görebileceği için önemli. Kaynak:AA

Türkiye Göz Damlası Üretmeye Başladı

Global ilaç şirketi AbbVie, Abdi İbrahim’in Esenyurt’taki bir kampusunda dev bir üretim tesisi kurdu. Uluslararası arenada immünoloji, Onkoloji, Hematoloji, Nöroloji gibi zorlu hastalıklar için ilaç üretimi gerçekleştiren şirket, bugüne kadar Türkiye’ye ithal ettiği göz damlası grubundaki ürünlerin tamamını artık Türkiye’de üretecek. İHRACAT YAPACAK 20 milyon Euroluk yatırımla hayata geçirilen tesisin dünyadaki sayılı göz damlası üretimi tesislerinden biri olacağını söyleyen AbbVie Türkiye Genel Müdürü Mete Hüsemoğlu, ‘‘Bu tesisi çok ciddi bir teknoloji transferiyle birlikte kuruyoruz. Pilot üretimlere başladık. Ticari üretimlere de bu yıl sonunda veya önümüzdeki senenin başında başlayacağız’’ dedi.Üretim tesisinde iki farklı hat bulunacağını vurgulayan Mete Hüsemoğlu, “Bir hatta damlalık şeklinde çoklu dozların olduğu, alerjiler için kullanılan göz damlaları üretilecek. Diğer hatta ise gözyaşı damlaları gibi tekli dozla kullanılan göz damlaları olacak. Tekli dozların yıllık üretim kapasitesi 50 milyon kutu civarında. Çoklu dozların kapasitesi yıllık 9 milyon adet olacak. Bu bizim yıllık tüketimimizin yüzde 50’sine denk gelen bir rakam. Dolayısıyla burada oluşacak kapasite ihracatta da değerlendirilebilir’’ şeklinde konuştu. AR-GE BÜTÇESİ 10 MİLYON EURO 2013’te kurulan genç bir şirket olan AbbVie 70’in üzerinde ülkede faaliyet gösteren bir şirket. Şirketin globalde 50 binin üzerinde, Türkiye’de ise 480 çalışanı bulunduğunu ifade eden Hüsemoğlu, ayrıca 30’un üzerinde ilacı piyasaya sundukları bilgisini de verdi. Hüsemoğlu, “Çok güçlü bir araştırma geliştirme harcamamız var. Türkiye’de klinik çalışmalar için 10 milyon Euro'nun üzerinde bütçemiz bulunuyor. Ancak Türkiye’nin ilaç Ar-Ge’si konusunda dünyadan çok daha fazla pay alması gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı. 1 MİLYAR DOLARLIK FON GELEBİLİR Hüsemoğlu, ilaç sektörünün dünyada araştırma geliştirmeye en fazla kaynak ayrılan sektörlerden biri olduğuna dikkat çekti. Dünyada her yıl ilaç Ar-Ge’sine 200 milyar doların üzerinde bir bütçe harcandığını söyleyen Hüsemoğlu, şöyle devam etti: “Türkiye’de satılan ilaçların dünya ilaç pastasındaki payının binde 7 civarında olduğunu düşünürsek, sadece ilaçtan aldığımız payı Ar-Ge’den de alsak Türkiye’ye her sene aşağı yukarı 1 milyar Dolar civarında bir fon gelirdi. Şu an için bu pay alınmıyor ama Türkiye bu konuda iyi gelişim gösteren ülkelerden biri. Türkiye’deki sağlık otoritelerinin, klinik araştırmaları artırma konusunda çok ciddi bir isteği var.’’ İLAÇ BULMA SIKINTISI YOK Mete Hüsemoğlu, son dönemde Türkiye’de bazı ilaçların bulunamadığına dair yorumları hatırlattığımızda ise şunları söyledi; “Benim iki şapkam vardı. Biri AbbVie genel müdürlüğü, diğeri de Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nin (AIFD) yönetim kurulu başkanlığı. Bu şikâyetleri ben de medyadan duyuyorum. Ancak biz dernek olarak bugüne kadar böyle bir sorunla hiç karşılaşmadık. Herhangi bir tedavide ilaç bulunması gibi bir sorunumuz olmadı. Dernek başkanı olarak bir ilaç sorunu yaşandığına dair bilgi de gelmedi.” Kaynak:AA

Türk İlaç Endüstrisi Engellerle Mücadele Ediyor

Pandemi sebebiyle 2020 yılında başlayan ve halen tam olarak çözülemeyen küresel ticaret ve tedarik zincirindeki aksamalar nedeniyle hammaddeye erişmekte, ambalaj malzemelerinin temininde büyük sorunlar yaşıyoruz. Emtia fiyatları ve üretim maliyetlerindeki aşırı artışlar her sektör gibi endüstrimizi de öngörülemez nitelikteki ciddi finansal ve mali yüklerin altına sokuyor. Bunlara bir de, 2021 yılı son çeyreğinden itibaren TL’nin hızlı değer kaybı ve uzun yıllardır görmediğimiz yüksek enflasyon eklendi. Tüm bu zorlukların ötesinde, maalesef 6 Şubat 2023 tarihinden bu yana ülke olarak çok acı bir gündemin içerisinde yaşıyoruz. 11 ilimizi derinden etkileyen deprem felaketlerinin derin üzüntüsü içerisindeyiz. Ülkemiz tarihinin en büyük afetlerinden biri olan ve on binlerce insanımızın vefatına, yüzbinlerce insanımızın yaralanmasına neden olan depremler, başta bölgede yaşayan insanlarımız olmak üzere tüm ülkemiz için tam bir yıkım oldu. Bu vesile ile bir kez daha depremde kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına ve tüm ülkemize başsağlığı diliyoruz. Yaşadığımız bu felakette; devletimizin tüm kurumları, merkezi ve yerel yönetimler, iş dünyamız, sivil toplum örgütlerimiz ve vatandaşlarımız güçlü bir dayanışma ve iş birliği örneği göstererek fedakârca çalışmalar yürüttü, yürütmeye de devam ediyor. Biz de İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası olarak deprem felaketinden etkilenen bölgemize ilk günden itibaren tüm imkanlarımızı seferber ettik. Bu doğrultuda Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü ve Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü koordinasyonunda, üyelerimizle birlikte deprem bölgesine milyonlarca kutu ilacı bağış olarak ulaştırdık. Bu sürecin kısa mesafe koşusu değil bir maraton olduğunun bilinciyle ihtiyaçlar doğrultusunda hızla organize olarak sevkiyatlarımıza devam ediyoruz. Bunun yanı sıra, üyesi olduğumuz Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) koordinasyonunda bölgede ihtiyaç duyulan yardım malzemelerini taşıyan tırımız da çok kısa sürede bölgeye ulaştı. Üye firmalarımız da bir yandan depremden etkilenen çalışanlarına ekonomik ve sosyal destek verirken bir yandan da bölgede depremden etkilenen tüm vatandaşlarımıza yönelik bağışlar yapmaya devam ediyor. Felaketin etkilediği bölgede yaraları sarmak, ihtiyaçları gidermek çok uzun soluklu bir mücadele olacak. Bunun bilincindeyiz. Bu zor süreci birlik içinde aşacağımıza inanıyoruz. Bu yolda her zamanki gibi devletimizin ve milletimizin yanında olmaya, her türlü desteği sağlamaya devam edeceğiz. Sekörün temel sorunları nelerdir? Yaşanan bu acının yanında ilaç endüstrimizi doğrudan ilgilendiren pek çok teknik konumuz ve sorunumuz mevcut. Bu zorlu ekonomik ortamda endüstrimiz çok uzun zamandır sırtında büyük bir yük olarak taşıdığı, son yıllardaki sıkıntılarla artık katlanılmaz hale gelen ilaç kuru sorunuyla baş etmeye çalışıyor. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz yıl ilaç kuru ilk kez 3 defa güncellendi. Aralık ayındaki son güncellemeyle 10,76 TL‘ye ulaştı. Bu güncelleme, az da olsa ilaç endüstrimize nefes aldırdı. Ancak güncel piyasa kurunun sadece %51’ine tekabül eden bu oran endüstrimizin varlığını sürdürmesi için kesinlikle yeterli değil. Bu konuda halen ilave adımlar atılması gerektiğini düşünüyor ve buna dair çözüm önerilerini ilgili kamu kurumlarımızla paylaşmaya devam ediyoruz. Hepimiz biliyoruz ki ilaç endüstrisinin üretiminin devamı hem ülke ekonomisi hem de toplum sağlığı adına büyük önem arz ediyor. Avro bugün itibarıyla 22 TL’nin üzerine çıkmış durumda, ilaç kuru ise 10,76 TL’de. Dolayısıyla, bir önceki yılın döviz kuru gelişmelerine dayanılarak yılda bir kere ilaç kuru belirlenmesi uygulamasının sürdürülebilir olmadığını artık net biçimde görüyoruz. Güncellemenin yıl içinde düzenli olarak en az 2 defa gerçekleştirilmesinin önemine inanıyoruz. İlaveten, ilaç kurunu belirlemede kullanılan ve 2019 yılında %60’a düşürülen oranın, gecikmeksizin %70’e yükseltilmesi önem taşıyor. İlaç kuru uygulamasına ilave olarak bir de SGK tarafından uygulanmakta olan yüksek oranlı iskontolar nedeniyle büyük bir mali yükün altında ezilmekteyiz.  Dolayısıyla kısa vadede atılması gereken bir diğer adım da %41’lere varan kamu kurum iskonto oranlarında indirim yapılması. Ekonomik gerçekliklerden uzak ilaç kuru, fiyatlandırma ve geri ödeme politikaları nedeniyle ülkemizdeki ilaç fiyatları 20’ye yakın ülkede referans fiyat olarak kullanılmaya başlandı ve hammadde ithal ettiğimiz Hindistan’ın bile altına düşmüş durumda.  2023 yılında devletimizin, başta ilaç kuru ve SGK iskontoları olmak üzere ilaç fiyatlandırması konusunda yaşadığımız sorunları kalıcı, yapıcı ve sürdürülebilir şekilde çözüme kavuşturacağına inanıyoruz. Biyoteknolojiye son yıllarda çok fazla önem verdiniz ve özel platformda oluşturdunuz durum özeti alabilir miyiz? Endüstrimiz için bir diğer çok kritik konu da tüm dünyanın gündeminde olan biyoteknolojik ilaçlar. Gururla ifade etmeliyiz ki, ülkemizde yüksek üretim teknolojisine ve kapasitesine sahip, kendi kendine yeten, küresel rekabette gücünü korumak için sürekli yatırım yapan ve çalışan çok köklü ve güçlü bir ilaç endüstrisi bulunuyor. Endüstrimizde bugün yerli ve yabancı 785’in üzerinde işletme var. Uluslararası standartlarda 103 ilaç, 13 hammadde üretim tesisimiz ve 41 Ar-Ge merkezimiz mevcut. Ancak, ne yazık ki ülkemiz pazarındaki biyoteknolojik ürünlerin neredeyse tamamı ithal ürünlerden oluşuyor. Türk ilaç endüstrisi olarak ülkemiz adına bu durumu değiştirmemiz, bu ilaçları ülkemizde geliştirmemiz ve üretmemiz şart. Dolayısıyla uzun yıllardır bütün birikimimizi, deneyimimizi ve sermayemizi bu alana yatırıyoruz. Endüstrimizin biyoteknoloji alanında bugüne kadar aldığı yatırım teşvik belgesi tutarı 1,1 milyar dolara ulaştı. Fiziki yatırımların yanı sıra yoğun şekilde teknoloji transferi, know-how ve insan kaynağı yatırımı gerçekleştiriyoruz. Yatırımlara yurt dışında da devam ediyor ve dünyanın önde gelen biyoteknoloji firmaları ile stratejik ortaklıklar kuruyoruz. Tüm bu çabalarımız sonucunda ülkemizde önemli bir üretim kapasitesi oluşmuş durumda. Halihazırda bu alanda üretim süreçlerine başlamış 6 aktif tesisimiz bulunuyor. Bu tesislerimizde 32 biyobenzer ilacın üretimi yapılıyor. Bunun yanı sıra 9 adet tesisimizin de yapım süreçleri tamamlanma aşamasına geldi. Bu alandaki ana hedefimiz, büyük oranda ithalatına bağımlı olduğumuz bu ürünlerde hem ülkemizin ihtiyaçlarını yurt içi üretimle karşılamak hem de ülkemizi bu ürünlerde önemli bir ihracatçı konumuna getirmek. Ancak elbette bu alanda sadece firmalarımızın gayretleri yeterli değil. Biyoteknoloji de başarılı olabilmemiz için; kamunun, endüstrinin ve üniversitelerin koordinasyon ve iş birliğiyle aynı hedeflere yönelmesi gerekiyor. Bu kapsamda hem İEİS hem de Türkiye Biyoteknolojik İlaç ve Aşı Platformumuz çatısı altında uzun zamandır kamu-üniversite-sanayi iş birliklerinin güçlendirilmesi için çalışıyoruz. Kamu otoritelerimizle yakın iletişim içerisinde ilaç endüstrimizin gelişimi için destekleyici politikaların uygulamaya konulması için yoğun çaba gösteriyoruz. Endüstrimizin uzun yıllardır biyoteknoloji alanındaki en temel engeli, ülkemiz koşullarına özgü bir ruhsat mevzuatının olmamasıydı. Bu konu, 2021 yılında yayımlanan mevzuat ile büyük ölçüde çözüme kavuşmuş durumda. Bu alanda ruhsat mevzuatı yanında geri ödeme mevzuatının da çabalarımızı anlamlı kılacak nitelikte düzenlenmesi sanayimiz açısından hayati önemde. Bu kapsamda son Sosyal Güvenlik Kurumu İlaç Geri Ödeme Yönetmeliği’nde yer verilen biyobenzer ürünlerin geri ödeme başvurularının değerlendirilmesinde biyoteknolojik ürünün birim fiyatının en az %30 altında birim fiyatı ile başvurduğu takdirde önceliklendirileceği hükmü, endüstrimizin bugüne kadar biyoteknolojik ve biyobenzer ilaç geliştirmek ve üretmek için yaptığı tüm yatırımları ve çalışmaları anlamsız hale getirmiş durumda. Bu ibarenin, biyobenzer ürünlerin ülkemizde geliştirilmesini, üretilmesini ve dünya pazarlarında yer bulmasını engelleyeceğini düşünüyoruz. Söz konusu uygulama ayrıca önemli hastalıkların tedavisi için vazgeçilmez olan yüksek teknolojili bu ilaçları fiyat manipülasyonlarına maruz bırakacaktır. Bu itibarla, idare hukuku açısından da gerekli adımları attık. Endüstri olarak diğer beklentileriniz ve talepleriniz nelerdir? Bir başka önemli beklentimiz ise teşviklerin değişen koşullara ve endüstrinin ihtiyaçlarına uyumlu hale getirilmesidir.  Bugüne kadar verilen yatırım teşvikleriyle ciddi yatırımlar yaptık. Bundan sonrasında beklentimiz, biyobenzer ürünlerimizin istenen hızda piyasaya sunulması için vergisel teşviklerin yanında nakdi finansal desteklerin sayısının ve miktarının arttırılması ve yatırımlarda düşük faizli kredi desteği gibi ek teşvikler getirilmesidir. Son olarak ihracat alanındaki son gelişmelere de değinmek isterim.  Türk ilaç endüstrisi olarak bir yandan vatandaşlarımızın ilaçlarının kesintisiz sağlanması için üretmeye devam ederken diğer yandan da ihracatımızı artırmak, ülkemize döviz kazandırmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Firmalarımızın bu alandaki gayretli çalışmalarıyla, 2015 – 2022 arası dönemde ülkemiz ilaç ihracatı %74,7 artışla, aynı dönem Türkiye toplam ihracat artış oranı olan %68,3’ün üzerine çıkmış, güçlü bir performans sergilemiştir. Bununla beraber, ne yazık ki son iki senedir büyüme hızının geçmiş yıllara göre yavaşladığını görüyoruz. 2022 yılında sadece %0,6 oranında büyüyen ilaç ihracatımız 1,92 milyar dolar ile bir yıl önce ulaştığı en yüksek tarihsel seviyesini korumuştur. Dünya standartlarında üretim gücümüz, kapasitemiz ve ülkemizin gelişmekte olan pazarlara yakınlığı çerçevesinde edindiğimiz lojistik avantajlarımız göz önünde bulundurulduğunda endüstrimiz, dünya ilaç ihracatı içindeki payını çok daha yukarılara taşıyacak potansiyele sahip.  Yüksek teknoloji sınıfında olan katma değeri yüksek ilaç sektörünün ihracatının arttırılması ülkemiz dış ticaret açığının azaltılması açısından da büyük önem taşıyor. Bu alanda endüstrimizin gelişimi için hem İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası hem de koordinasyonumuzda faaliyetlerini yürüten Türkiye İlaç İhracatçıları Platformumuz çatısı altında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu alanda gündemimizdeki öncelikli engel, son dönemde ilaç ihracatına yönelik getirilen sınırlamalar. Sağlık Bakanlığımız tarafından ilaç ihracatına getirilen sınırlandırma, özellikle yurtdışından ihale alan, sözleşmeleri bulunan ve teşvik ve DİR Belgesi gibi kapatılması gereken belgeleri olan firmalarımız için sıkıntılı bir durum yaratıyor. Söz konusu sınırlandırmanın en kısa sürede kaldırılması endüstrimiz için büyük önem taşıyor. Benzer şekilde, tamamen vatandaşlarımız için oluşturulan fiyatlardan iç pazara verilen ürünlerin, bazı ecza depoları tarafından ruhsat sahibi firmanın izin ve onayı olmadan daha düşük bir fiyatla dış pazarlarda satılması olarak önümüze çıkan izinsiz ihracat uygulaması da ihracatımız açısından büyük sorun oluşturuyor. Bu durum üretim yapan ve ürettikleri ilaçları uzun süreli ve yüksek maliyetli uğraşlarla ihraç eden ilaç firmalarımızı haksız bir rekabetle karşı karşıya bırakıyor. Bunun yanında, belirli durumlarda dış pazarlarda sahte ilaçların da ortaya çıkmasına sebebiyet vererek sektörümüzün bölgesel ve küresel paydaşlar nezdinde yarattığı kaliteli Türk ilacı imajı üzerinde, hiç istemediğimiz olumsuz bir algı yaratma potansiyeli taşıyor. Bu itibarla, yasal ruhsat sahibinden bir beyannamenin ihracata eşlik eden zorunlu belgelere dahil edilmesini düzenleyen bir mevzuat değişikliğine gidilmesinin, ilgili sorunun çözümünde önemli bir adım olacağını değerlendiriyoruz. KAYNAK:Basın Bülteni

GEN İlaç ile Azerbaycan Yatırım Şirketi Arasında İş Birliği Sağlandı

Kamuyu Aydınlatma Platformuna (KAP) yapılan açıklamada şöyle denildi: ''GEN İlaç ve Sağlık Ürünleri San. ve Tic. A.Ş (GEN), büyüme, globalleşme ve inovasyon stratejileri doğrultusunda, hisselerinin tamamı Azerbaycan devletine ait olan Azerbaycan Yatırım Şirketi/Azerbaijan Investment Company (AIC) ile Azerbaycan üretim tesisi projesine ilişkin bir iş birliği anlaşması imzalamıştır. 03.05.2023 tarihinde Bakü'de imzalanan anlaşmaya göre, GEN ve AIC, GEN'in yüzde 71, AIC'nin ise yüzde 29 oranında hissedar olduğu yeni bir şirket kurulacak, bu şirket, Azerbaycan'daki organize sanayi bölgelerinden, Azerbaycan devletince belirlenecek olan birinde ilaç üretim tesisi kuracak, tesisin sahibi olacak ve bu tesisi işletecektir. Projenin ve tesisin öncelikli amacı, Azerbaycan'ın ihtiyaç duyduğu ilaçların üretilmesidir. Bunun yanı sıra tesiste üretilecek ilaçların Azerbaycan'dan bölge ülkelerine ihraç edilmesi de planlanmaktadır. Proje için GEN ve AIC tarafından yaklaşık 30 milyon dolar tutarında bir yatırım yapılması öngörülmektedir. Projenin başlangıcından, ilaç üretiminin başlamasına kadar geçecek sürenin yaklaşık olarak 3 yıl olması planlanmaktadır.'' Kaynak:Basın Bülteni

AbdiBio Grup Başkanı Biyoteknolojik İlaçta da Türkiye’nin Bir Numarası Olmak İstediklerini Belirtti

Türkiye’de ilaç sektörünün lideri olan Abdi İbrahim, uzun soluklu planlama ve stratejilerle dünyada etkili bir oyuncu olma hedefiyle çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin odağında yer alan biyoteknoloji çalışmaları ise AbdiBio çatısı altında toplanıyor.  Biyoteknolojinin Abdi İbrahim ve Türk ilaç sektörünün geleceği için büyük önem taşıdığını belirten AbdiBio Grup Başkanı Dr. Ali Özüer, şirketin 2025 stratejisi çerçevesinde, Türkiye’nin bir numaralı biyoteknolojik ilaç üreticisi olma hedefiyle çalıştıklarını söyledi. Özüer açıklamasında şu ifadeleri kullandı:  “AbdiBio, Türk ilaç sektörünün 21 yıldır kesintisiz lideri olan Abdi İbrahim’in yenilikçi ve vizyoner bakış açısının eseri. Biyoteknoloji, değişen dünya şartlarında devletlerin milli öncelikler kapsamına aldığı bir alan. Biz de 2018’de 100 milyon dolarlık yatırımla açılışını yaptığımız AbdiBio’da kendi biyoteknolojik ilaçlarımızı geliştirip uluslararası standartlarda üretmeyi hedefliyoruz. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere global pazarlara ihracat yaparak çifte katma değer yaratmak istiyoruz. Özetle dışarıya döviz vermektense, döviz kazanma vizyonumuzla projelerimizi sürdürüyoruz.” Türkiye’nin en büyük biyoteknolojik ilaç üretim tesisi: AbdiBio Esenyurt’ta son teknoloji ile üretim yapan AbdiBio’nun, Türkiye’nin en büyük biyoteknolojik ilaç üretim tesisi olarak yalnızca şirkete değil, Türk ilaç sanayisine de rehberlik ettiğini ve büyük katkı sunduğunu söyleyen Dr. Ali Özüer, tesisle ilgili şu bilgileri verdi: “AbdiBio, 13.500 metrekarelik alana yayılan bir biyoteknolojik üretim tesisi. Tesisin mevcut yıllık üretim kapasitesi ise 11 milyon flakon, 11 milyon şırınga, 16 milyon kartuş ve 1 milyon liyofilize ürün.”  "İnsanların ilaca erişimini kolaylaştırmayı hedefliyoruz" Türkiye'nin biyoteknoloji alanında dışa bağımlılığını azaltmayı, yerel kaynaklı tedavi alternatiflerini artırmayı ve en önemlisi de insanların ilaca erişimini kolaylaştırmayı hedeflediklerini ifade eden Özüer; “Pazarda bulunan biyoteknolojik ürünlerin tamamına yakını ithal. AbdiBio tesisimizi hayata geçirirken, ithal ettiğimiz bu ürünlerin ülkemizde geliştirilmesi ve üretilmesini hedefledik. Bu sayede hem hastaların ilaçlara erişimini kolaylaştırdığımıza hem de ülke ekonomisine değer kattığımıza inanıyoruz. Bunun sonuçlarını da kamuoyu ile paylaştığımız 2020 Sosyoekonomik Etki Raporumuzda çok net gördük. 2018 yılında onkoloji alanındaki ilk biyobenzer ilacımız sayesinde ülkenin sağlık harcamalarında 80 milyon dolar tasarruf sağlandı” diye konuştu. “Demir eksikliğinde kullanılan bir ilacın üretimine başladık” AbdiBio’nun gündemdeki konuları ile orta ve uzun vadeli hedeflerine de değinen Dr. Ali Özüer şöyle devam etti: “2021 yılında, hücre bankasından başlayarak geliştirdiğimiz biyoteknolojik ürünün temel çalışmalarını yapacağımız Proses Geliştirme Laboratuvarı’nı açtık. Ağustos 2023’te faaliyete geçecek olan mAb üretim alanımız için reaktörler ile yardımcı ünitelerin alımı ve kurulumunu yapıyoruz. Bununla birlikte, halihazırda bitmiş olan formülasyon ve paketleme alanımızda, demir eksikliği tedavisinde kullanılan ve bugüne kadar ithal edilen önemli bir ilacın aseptik şartlarda ticari üretimine Nisan 2023 itibarıyla başladık. Bunun yanı sıra ilk etapta yurt dışında 12 ülkeye ihraç etmeyi planladığımız bir biyoteknolojik ilaç ile Avrupa’ya ihraç edeceğimiz bir kimyasal ilacın teknoloji transferi ve deneme üretimlerini de 2023 yılının sonuna kadar gerçekleştireceğiz.” Ali Özüer ayrıca, şirketin onkoloji alanında ilk biyobenzer molekülü olan mAbdi #2 ile uluslararası pazarda en iyi performans gösteren ilk 5 biyofarma ürünü içinde yer almayı hedeflediklerini söyledi. Özüer, orijinal ürünün ilk biyobenzerlerinden birini piyasaya sürerek 2026 yılına kadar yaklaşık 31 milyar dolarlık hacme sahip pazarın önemli küresel aktörlerinden biri haline gelmeyi amaçladıklarını da kaydetti. "Sağlıklı yaşam herkesin hakkı" Biyoteknolojik ilaçta, hücre bankasından nihai ürüne kadar tüm süreçlerle ilgili lisans almayı, teknoloji transferi yapmayı, ortaklık veya satın almalarla büyümeyi planladıklarını belirten Özüer sözlerine şöyle devam etti:  “Bilgiyi, beceriyi ve ürünleri, nitelikli uzmanlarla ve doğru ortaklarla buluşturmamız gerekiyor. Abdi İbrahim güçlü finansal yapısı ve yatırımcı kimliği ile böyle bir stratejiyi hayata geçirebilecek Türkiye’deki belki de tek ilaç şirketi. Biz bu süreçte bir ilke imza atarak İsviçreli OM Pharma’nın yüzde 28,5 hissesini satın aldık. ABD’de Colorado Üniversitesi ve Illinois Üniversitesi ile güçlü bağlantılara sahip olan, biyolojik ve gen tedavisinde kullanılan ilaçlar geliştiren Amerikalı biyoteknoloji start-up’ı Ocugen firmasına yatırım yaptık. Bu yatırımlara yenileri de eklenecek. Biz, AbdiBio olarak gücümüzü liderliğimiz, tutkumuz, cesaretimiz ve sorumluluğumuzdan alıyoruz. ‘Sağlıklı yaşam herkesin hakkı; bunu gerçekleştirmek ise bizim işimiz!’ mottosunu kendimize ilke edindik. Bu doğrultuda bilimin ışığında, inovasyonu odağımıza alarak yüksek teknoloji ile geliştirdiğimiz tedavi yöntemlerini her insan için erişilebilir kılmak hedefiyle var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.” Kaynak:Basın Bülteni

Yapay Zekanın İlaçta Yarattığı Devrim

Dr. Talia Cohen Solal, bir petri kabında yetiştirilen insan beyin hücrelerine yakından bakmak için mikroskobun başına oturuyor. Solal, "Beyin çok incelikli, karmaşık ve güzel" diyor. Nörolog olan Solal, 2018 yılında İsrail'de Genetika+ adlı sağlık teknolojileri şirketini kurdu.Solal, "Her hasta için doğru ilacı tek seferde tasarlayabiliyoruz" diyor. Genetika+ uzmanları bunu yapabilmek için kök hücre teknolojisiyle yapay zekayı birleştiriyor. Uzmanlar hastadan alınan kan örneğini kullanarak beyin hücresi üretiyor. Bu beyin hücreleri üzerinde daha sonra çok sayıda farklı antidepresan deneniyor ve hücresel değişiklikler izleniyor. Hastanın sağlık geçmişi ile genetik verileriyle birlikte alınan bu bilgiler daha sonra bir yapay zeka sistemi tarafından işleniyor ve doğru ilaç ile dozajı belirleniyor. Tel Aviv merkezli şirket henüz geliştirme aşamasında olan bu teknolojiyi gelecek yıl piyasaya sürmeyi hedefliyor.Yapay zeka ilaç sektöründe giderek yaygınlaşan bir teknoloji. Genetika+ araştırmalarını Avrupa Birliği (AB) Avrupa Araştırma Konseyi ve Avrupa Yenilik Konseyi'nden fonuyla sürdürüyor. Şirket aynı zamanda yeni hassas ilaçlar geliştirmek için ilaç firmalarıyla çalışıyor. Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, dünya çapında depresyon ile mücadele eden 280 milyondan fazla insan var. Doktorlar depresyon tedavisi için genellikle antidepresan ilaç veriyor ancak bu ilaçlar her kişide etkili olmayabiliyor. Uzmanlara göre depresyon ile anksiyete için verilen ilk doz ilaçların üçte ikisi olumlu sonuç vermiyor. Dr. Solal, "En yeni bilgisayar ve biyoloji teknolojilerini birleştirmek için çok doğru bir zaman" diyor. İngiltere'deki King's College London Üniversitesi'nde Biyomedikal Yapay Zeka ve Veri Bilimi alanında kıdemli öğretim görevlisi olan Dr. Heba Sailem ise yapay zekanın küresel ilaç sektörünü tamamen dönüştürebilecek güce sahip olduğuna inanıyor. Sailem yapay zekanın, "belirli hastalıkları tedavi etmek için potansiyel bir hedef gen belirleyebildiğini, yeni ilaçlar keşfedebildiğini, en iyi tedaviyi öngörerek hastanın iyileşme sürecini dönüştürebildiğini ve bazı durumlarda erken teşhis koyarak hastalığın gelişimini durdurabildiğini" söylüyor. Ancak yapay zeka uzmanı Calum Chace, 2021 yılında küresel ticaret hacmi 1,4 trilyon dolar olan ilaç sektöründe yapay zeka kullanımının yavaş ilerlediğini belirtiyor. Chace, "İlaç şirketleri çok büyük ve araştırma ile geliştirme yöntemlerinde herhangi bir önemli değişiklik, farklı bölümlerdeki birçok insanı etkiliyor" diyor ve devam ediyor: "Tüm bu insanları yeni yöntemlerle çalışmaya ikna etmek zor, şirketlerdeki kıdemli kişilerin büyük bir kısmı da eski yöntemleri kullanarak başarılı olmuşlar." Öte yandan Dr. Sailem ilaç sektörünün yapay zekayı kullanmakta aceleci davranmaması ve gerekli önlemleri alması gerektiğini söylüyor. Sailem, "Bir yapay zeka modeli doğru yanıtlara yanlış yollardan ulaşabilir. Özellikle hasta verileri üzerinde eğitilirken önyargıları önlemek için çeşitli önlemlerin alınmasını sağlamak araştırmacıların sorumluluğu" diyor. Hong Kong merkezli Insilico Medicine adlı şirket, yeni ilaçların üretimini hızlandırmak için yapay zeka teknolojisini kullanıyor. Şirketin kurucu ortağı ve yöneticisi Alex Zhavoronkov, "Yapay zeka platformumuz, yeniden kullanılabilecek mevcut ilaçları belirleyebiliyor, bilinen hastalık hedefleri için yeni ilaçlar tasarlayabiliyor ve yepyeni hastalık hedefleri bulup yeni moleküller tasarlayabiliyor" diyor.Şirketin İdiopatik pulmoner fibrozis (İPF) isimli bir akciğer hastalığı için geliştirdiği ilaç şu anda klinik denemelerden geçiyor. Zhavoronkov, yeni bir ilacın bu aşamaya gelmesinin genelde dört yıl sürdüğünü, ancak yapay zeka sayesinde Insilico Medicine'in bunu "18 ayın altında, ve çok daha düşük bir bütçeyle" başardığını söylüyor. Kaynak:BBC News

İnsan Dışkısında Kullanışlı Bir İlaç Üretildi

Hap, insan dışkısından elde edilen bir mikrobiyal kokteylden yapılıyor. Bu, FDA'nın insan dışkısı tabanlı bir ilacı onayladığı ilk kez oldu. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), Seres Therapeutics adlı şirketin ürettiği Vowst adlı ilacın kullanımına onay verdiğini açıkladı. Bu ilaç, clostridium difficile enfeksiyonunun (CDI) tedavisinde kullanılıyor. Clostridium difficile bakterisi, uzun süreli antibiyotik kullanımı sonucu bağırsak florasının tahrip olmasıyla ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle, özellikle hastanelerde yatan hastalar arasında sık görülüyor. CDI, ishal, karın ağrısı, ateş ve halsizlik gibi belirtilere neden oluyor ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor.Seres Therapeutics tarafından geliştirilen Vowst adlı ilaç, insan dışkısından elde edilen bir mikrobiyal kokteylden yapılıyor. Bu kokteyl, sağlıklı bağırsak florasını yeniden oluşturmak için tasarlanmış bir probiyotik. İlaç, CDI semptomlarını hafifletmek ve tekrarlanmasını önlemek için kullanılıyor. FDA'nın Vowst ilacına onay vermesi, insan dışkısı tabanlı bir ilacın onaylandığı ilk kez olarak kayda geçti. Ancak bu tür ilaçların kullanımı hala tartışmalı bir konu. Bazı doktorlar, insan dışkısının kullanımının enfeksiyonların tedavisinde etkili olabileceğini düşünse de, diğerleri bu yöntemin etkinliği konusunda şüpheli. Seres Therapeutics, Vowst ilacının CDI tedavisinde etkili olduğunu ve ciddi yan etkilerinin olmadığını belirtiyor. Şirket, ilacın kullanımıyla ilgili olarak titiz bir deneme sürecinden geçtiğini ve FDA onayı almak için gerekli tüm kriterleri karşıladığını söylüyor.Vowst: CDI (Clostridioides difficile enfeksiyonu) Tedavisinde Etkili Bir İlaç CDI (Clostridioides difficile enfeksiyonu) son yıllarda giderek artan bir sağlık sorunu haline gelmiştir. CDI, bağırsakta yaşayan ve normalde faydalı olan bakterilerin yerini alan Clostridioides difficile adlı bakterinin neden olduğu bir enfeksiyondur. CDI'ya yakalanan kişilerde ölümcül ishal ve bağırsak inflamasyonu görülebilmektedir. Bu nedenle, bu hastalığın tedavisi için etkili ve güvenli yöntemler araştırılmaktadır.Vowst, sağlıklı kişilerin dışkısından üretilen ve CDI enfeksiyonunun tedavisinde kullanılan bir ilaçtır. İsviçre merkezli Ferring Pharmaceuticals firmasının da dışkı nakli yöntemi ile tedavi edilen bir lavmanı mevcuttur. Ayrıca, Seres adlı bir ilaç firması da CDI tedavisi için hap şeklinde bir ilaç üretmiştir. Analiz şirketi Oppenheimer'dan Mark Breidenbach, Vowst'un diğer alternatiflere göre daha etkili olduğunu ve piyasada öne çıkacağını belirtmiştir. FDA'in açıklamasında, Vowst'un 4 doz olarak uygulandığı ifade edilmiştir. Buna göre, her gün bir hap alınması gerekmektedir. Yatırım bankası TD Cowen'dan Joseph Thome ise Vowst tedavisinin toplamda 20 bin dolara mal olabileceğini belirtmiştir. Ayrıca, analist Vowst'un ABD'de 2033'e kadar 750 milyon dolarlık satış rakamına ulaşabileceğini öngörmüştür. ABD'deki resmi verilere göre, her yıl yaklaşık 500 bin kişi CDI hastalığına yakalanmaktadır ve bunlardan 15 ila 30 bini hayatını kaybetmektedir. Bu nedenle, CDI enfeksiyonunun etkili bir şekilde tedavi edilmesi büyük önem taşımaktadır. Kaynak:AA

Genetik Farklılıklarımız İlaçlarla Savaşabiliyor

Latin Amerika yerlileriyle birlikte yürütülen geniş çaplı bir araştırma, yaygın kullanılan bazı ilaçların bölge halklarına daha değişik etki ettiğini olduğunu ortaya koydu. Şu ana kadar bu alanda yürütülen en geniş çaplı çalışma konumundaki araştırmaya 6 bin Latin Amerika yerlisi ve 200'den fazla uzman katıldı. Çalışma kapsamında, farklı ülkelerden katılımcılarla 40 araştırma grubu oluşturuldu ve katılımcıların kan örnekleri incelendi. Araştırma sonunda elde edilen “hayli kesin” sonuçlara göre, yaygın kullanılan bazı ilaçlar Amerikan yerlileriyle Avrupalılara aynı etkiyi yaratmıyor. DNA sayesinde edindiğimiz ten ve göz rengi gibi genetik özellikler, aynı zamanda vücudumuzun ilaçlara nasıl tepki verdiğini de belirlemekte. Farmogenetik (ilaçlara gösterilen tepki ve genetik yapının bu durumla ilişkisini inceleyen bilim dalı) dünyanın bazı bölgelerinde hızla gelişen bir alan. Fakat iddialar bu bilim dalının şu ana kadar çoğunlukla Avrupalı halklara odaklandığı yönünde. 'BEYAZ AVRUPALILAR DAHA AYRICALIKLI' İlaç etkilerinde etnik farklılıkları araştıran İber-Amerikan Farmogenetik Ağları adlı birlikten klinik farmokoloji uzmanı Adrian Llerena, “Etnik köken, ilaç etkilerinin değişkenlik göstermesindeki nedenlerden biri” demekte. Adrian Llerena, 30 yıldan uzun bir süredir, bünyelerin ilaçlara verdiği olumu ve olumsuz tepkilerdeki bireysel farklılıkları analiz eden çalışmalar yürütüyor. Araştırmanın verilerinin ilaçların değişik topluluklara etkilerindeki belirli farklılıkları gösterdiğini ifade eden Llerena, sözlerine şu şekilde devam ediyor:“Bazı gruplar, 'sıradan' bir bünyeye göre ayarlanmış ilaçları vücuttan atma konusunda büyük zorluklar çekerken, bazıları da sindirimi olağandışı bir hızda gerçekleştiriyor. Bu da dünyadaki herkese ilaçların aynı dozlarda ve şekillerde verilmesindeki anlamsızlığı gözler önüne seriyor.”Llerena, birliğin ilaç güvenliği çalışmalarına etnik unsurların dahil edilmesi ve daha kişiselleştirilmiş ilaçlar üretilebilmesi alanlarında çalışmalar yürüttüğünü belirtiyor. Bu tür araştırmaların çoğunlukla “varlıklı beyazlara” ulaşabildiğini kaydeden Llerena, ilaç araştırmalarına genellikle ayrıcalıklı toplulukların dahil edildiğini, yerli etnik grupların bu çalışmaların dışında bırakıldığını aktarıyor. Çalışmalarının, dünya çapında standart ilaç kullanılmasının ne kadar etkin olduğunu sorgulamasına yol açtığını dile getiren Llerena, açıklamalarını şöyle sürdürmekte: “Tavsiye edilen dozlar belirli hastalara göre hesaplanmakta ancak biz bu dozları herkese aynı veriyoruz. Bu da genelde bünyelerin ilaçlara olumsuz tepki vermesine neden oluyor. Bu bir toplum sağlığı sorunudur.” Araştırma ekibi, genetik farklılıkların yaygın kullanılan ağrı kesicilerin yanı sıra, depresyon, tansiyon ve diyabet ilaçlarının sindirilmesine ya da vücuttan atılmasına etkileri konusunda 10 yıldan uzun süredir incelemeler yapmakta. 2005'ten bu yana, Latin Amerikalı yerli topluluklara özel reçeteler verilmesi yönünde projeler hayata geçiren Llerena, “Tıbbi gelişmelerden sadece içimizdeki bir grup varlıklı insanın faydalanmasına ve biyoteknoloji farklılıklarının toplumsal eşitsizliği arttırmasına izin vermemeliyiz” demekte.ABD'li sağlık editörü Lindsey Konkel ise, 2015'te yayımladığı bir haberinde, Asya kökenli Amerikalıların yüzde 86'sının kan sulandırıcı ilaçların etken maddesine aşırı hassasiyet gösteren genetik bir özelliğe sahip olduğunu vurguluyor. Beyaz Amerikalıların yüzde 16'sının böyle bir reaksiyon geliştirdiğinin altını çizen Konkel, ilaçların Asya kökenleri Amerikalıları aşırı kanama riskiyle karşı karşıya bıraktığını dile getiriyor. Konkel, Pasifik kökenlilerin de bazı genetik özelliklerinin, bu kişilerin kan sulandırıcılara neredeyse hiç tepki vermemesine yol açtığını aktarıyor. Konkel haberinde, 2014'te Hawaii'de, savcılığın eyalette yaygın kullanılan bir kan sulandırıcının üreticisine dava açtığını belirterek, “Savcı, ilaç eyaletin nüfusunun yüzde 30'una neredeyse hiç etki etmediği için şirkete yanlış ve aldatıcı pazarlama gerekçesiyle dava açmıştı” diyor. Hastalık genetiğine yönelik modern araştırmaların yüzde 96'sının Kafkas Avrupa halkları üzerinde yapıldığına işaret eden Konkel, ABD'de Latin Amerikalılar ile Afrikalıların nüfusun yüzde 30'unu oluşturduğunu ancak bu halkaların tüm klinik araştırmaların sadece yüzde 6'sına dahil edildiğini kaydediyor. Kaynak:El Pais, Newsweek

Aşı ve İlaçlar Hücreden Başlayarak Üretilebilecek

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, kampüs bileşenlerinden olan biyoteknoloji merkezinde aşı ve ilaçları hücreden başlayarak üretilebileceğini söyledi. Yine yerleşkede bulunan Ulusal Biyolojik ve Kimyasal Test Merkezi’nden bahseden Bakan Varank, “Milli güvenlik ihtiyaçlarımızın önemli bir kısmını kendimiz karşılayacağız” dedi. MODERN, ENTEGRE TESİS Sağlık sektöründe hem modern hem entegre bir tesis olma özelliği taşıyan Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü, TÜBİTAK Gebze Yerleşkesi’nde  resmi törenle açıldı. Törene Bakan Varank’ın yanı sıra Kocaeli Valisi Seddar Yavuz, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcıları Çetin Ali Dönmez, Mehmet Fatih Kacır, TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, Gebze Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hacı Ali Mantar, eski Kocaeli Üniversitesi Rektörü ve AK Parti Kocaeli Milletvekili Adayı Prof. Dr. Sadettin Hülagü katıldı. Açılış töreninde bir konuşma yapan Bakan Varank şunları söyledi: HIFZISIHHADA ÜRETİM 1998’DE DURDURULDU Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü'nde 1998 yılına kadar 18 farklı aşı üretiliyordu. Aşı üretimi 1998 yılında durduruldu ve o tarihten itibaren aşı üretimiyle ilgili faaliyet olmadı. 1998 yılında son aşısını üretmiş bir kurumun sorumluluğunu bize yüklemeye çalışanların aksine biz sağlık sektörünün savunma sanayi gibi stratejik öneme sahip olduğunun gayet farkındayız. 41 AR-GE MERKEZİ: TÜBİTAK’ın burs ve destek programlarıyla 2002’den günümüze aşı ve ilaç alanında 5 binden fazla projeye 10,5 milyar lira kaynak aktardık. İlaç alanında faaliyet gösteren Ar-Ge Merkezi sayısını 41’e çıkardık. Teknopark ve Ar-Ge merkezlerindeki aşı ve ilaç sektörüne yönelik çalışmalar yürüten firmalara bugüne kadar 5,5 milyar liranın üzerinde destek sağladık. HÜCREDEN BAŞLAYARAK: TÜBİTAK Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü, 3500 metrekare kapalı alan sahip. Medikal Biyoteknoloji Mükemmeliyet Merkezi ile Ulusal Biyolojik ve Kimyasal Test Merkezlerinden oluşuyor. Tüm Türkiye’ye hatta bölgemize hizmet edecek bu önemli yatırımla farklı aşı ve genetik ürünleri, biyoteknolojik ilaç ve aşı adaylarını, hücreden başlayarak üretilebileceğiz. İNOVATİF PROJELER: Kanser tedavisinde önemli bir yere sahip hücre tedavi sistemlerini, DNA zincirlerini kesmeye ve yeniden birleştirmeye olanak sağlayan embriyo çalışmalarını hayata geçirebileceğiz. Moleküler biyoloji, kimya ve malzeme biliminin kesiştiği inovatif projeler yürütebileceğiz. MİLLİ GÜVENLİK İHTİYAÇLARI: Açılışını yaptığımız Ulusal Biyolojik ve Kimyasal Test Merkezi'nde de Türkiye'nin milli güvenlik ihtiyaçlarının önemli bir kısmını kendimiz karşılayacağız. Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer (KBRN) tehditlere karşı savunma ürünlerinin, uluslararası standartlarda test ve sertifikasyonlarının bu merkezde biz yapacağız. ÖNCÜL BİR MERKEZ OLACAK: En büyük sermayemiz insan kaynağımız. Aşı ve ilaç sektöründe çalışacak yeni araştırmacılarımızı da burada yetiştirmiş olacağız. Kampüsümüzün aşı ve ilaç geliştirme, KBRN araştırmaları gibi kritik konularda dünyada öncül bir merkez olacağından hiç şüphemiz yok. ÜRETİM AŞAMASINDAKİ ALTYAPIYI SUNACAK TÜBİTAK Başkanı Mandal, Türkiye için kritik iki merkezin açılışını gerçekleştirdiklerini belirterek üniversitelerde geliştirilen temel araştırma düzeyindeki çalışmaların üretim aşamasında ihtiyaç duyduğu gerekli donanım ve altyapıyı bu kampüste ulaşılabileceğini söyledi. 3 MERKEZDEN OLUŞUYOR TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) bünyesinde hayata geçen Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü, aşı ve ilaç alanında çalışacak Medikal Biyoteknoloji Mükemmeliyet Merkezi (MEDİBİYO) ile Ulusal Biyolojik ve Kimyasal Test Merkezi ‘nden(BKTM) oluşuyor. MEDİBİYO’DA İLAÇ VE AŞI Tasarım aşamasından üretim süreçlerine kadar aşı ve ilaç geliştirilmesine olanak sağlayan Medikal Biyoteknoloji Mükemmelliyet Merkezi’nde (MEDİBİYO) aşı ve ilaç adaylarının klinik öncesi çalışmaları tamamlanacak. Avrupa Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak finansmanı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlı’ğının yürüttüğü Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında inşa edilen merkezde, yeni tanı ve tedavi sistemlerin geliştirilmesine yönelik vizyoner projeler üretilecek. Türkiye’de ilaç sektörünün ihtiyaç olan insan gücünü yetiştirecek kapasiteye sahip MEDİBİYO’da özellikle kanser tedavisine yönelik ilaçlar üzerine çalışmalar yürütülecek. BKTM’DE SAVUNMAYA DÖNÜK ÜRÜNLER Türkiye’nin milli savunma ihtiyaçlarına yönelik yerli ve milli ürünler üretecek olan BKTM’de, kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer (KBRN) tehditlere karşı savunma ürünleri geliştirilecek. Merkezde, uluslararası standartlarda test ve sertifikasyonlarını yapacak. Bu merkez sayesinde KBRN ürünleri alanında cari açık azalacak. Kaynak:AA

2026’ya Kadar Genetiği Değiştirilmiş Tohum Pazarı Büyümesi

Tahıllara Yönelik Artan Yurtdışı Talebi Kuzey Amerika Pazarını Canlandıracak Kuzey Amerika’nın, GDO’lu mahsullerin artan şekilde benimsenmesi nedeniyle küresel GDO’lu tohum pazarına liderlik etmesi bekleniyor. Acquisition of Agri Biotech Applications veya ISAAA tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Kuzey Amerika ve Güney Amerika birlikte küresel pazardaki payın %90’ından fazlasını oluşturuyor. Soya fasulyesi ve mısır mahsul türlerine yönelik yurt dışı talep, bu iki bölgede pazar için büyüme fırsatları yaratan birincil faktördür. Kanada, kanola, şeker pancarı, soya fasulyesi, yonca ve mısır dahil genetiği değiştirilmiş beş ürün üretti. Asya Pasifik’in de, özellikle biyoteknolojideki gelişmeler nedeniyle, tahmin yıllarında en hızlı büyümeyi kaydetmesi bekleniyor. Hindistan ve Çin gibi ülkelerdeki dalgalı hava koşulları ve düşük mahsul verimliliği, mahsulün miktarını ve kalitesini etkiler. GDO’lu tohumların bu bölgelerde daha kaliteli mahsul verimi elde edilmesine yardımcı olması ve böylece piyasayı yönlendirmesi bekleniyor. Ayrıca, çiftçiler genetiği değiştirilmiş tohumların yararları konusunda daha fazla bilinçleniyor. Bunun, bu bölgede GDO’lu tohumlara olan talebi artırması bekleniyor. GM Pazarını Genişletmek İçin Bitkisel Üretime Yönelik Artan Talep Fortune Business Insights’ın baş analisti, “Artan nüfusun gıda talebini ve ardından dünya çapında mahsul üretimini artırması bekleniyor” dedi. “Geleneksel tarım yöntemleri, hızla artan talebi karşılamak için daha iyi bir ürün verimi sağlayamadığından, genetiği değiştirilmiş ürünlerle değiştiriliyor” diye ekledi. Bunun bir sonucu olarak, genetiği değiştirilmiş bitkilere olan talebin tahmin yıllarında artması muhtemeldir. Biyoteknolojideki teknolojik gelişmelerin tarım sektörünü genişletmesi beklenmektedir. Bunun ayrıca GDO’lu mahsullerin büyümesi için bir itici güç olması bekleniyor. Ayrıca, GDO’lu tohumlarda gen modifikasyonu sürecinin benimsenmesi, daha iyi mahsul verimine yardımcı oluyor ve böylece GDO’lu tohum pazarını yönlendiriyor. Çevresel Endişeler Pazarın Büyümesini Engelleyebilir Öte yandan, pazardaki bazı darboğazlar büyümeyi engelleyebilir. Sürekli değişen ortam, küresel pazarda bir açığın ana nedenidir. Ayrıca, bazı çiftçiler bilinçsizlik nedeniyle genetiğiyle oynanmış bu yeni ürün çeşidini kabul etmeye hazır değil. Bununla birlikte, mahsullerin genetik modifikasyonu, bu çiftçileri mahsullerinde genetiği değiştirilmiş teknolojiyi benimsemeye çekebilecek çok sayıda fayda sunmaktadır. Kaynak: Basın Bülteni

Mide Kanseri İçin Geliştirilen Yeni İlaç Başarılı Oldu

BeiGene, yeni ilacın, ilerlemiş mide kanseri vakalarında öncelikli olarak başvurulacak tedavi yöntemi haline gelmesini hedefliyor. İlacın ayrıca yemek borusu (özofagus) ve midenin buluşma noktasında başlayan ve nadir rastlanan bir kanser türünün tedavisinde de kullanılması amaçlanıyor.Çin’de 10 farklı kanser endikasyonu için onay aldı Tislelizumab adlı ilaç, şu anda Çin’de 10 farklı kanser endikasyonu için onay almış olsa da henüz Amerika’da kullanım onayına sahip değil. Yatırım bankacılığı firması TD Cowen’dan uzman Yaron Werber’a göre sadece Çin’de ilacın satışları, 1 milyar 200 milyon dolara ulaşabilir. Kemoterapiyle Beraber Kullanılacak Tislelizumab, kemoterapiyle beraber kullanıldığında, mide kanseri başka organlara yayılan ya da mide kanseri hastalığının ileri evrelerinde olan hastaların hayatta kalma sürelerini uzattığı görüldü. BeiGene, ilacın ayrıca gastroözofageal bileşke kanseri hastalarında da test edildiğini kaydetti. İlaç Mide Kanseri Hastalarının Yaşam Sürelerini Uzatıyor  İlaç firması BeiGene, İsviçreli ilaç firması Novartis’le ortak geliştirdiği ilacın ileri aşama deneylerinde mide kanseri olan hastaların yaşam sürelerinin uzamasını sağladığını bildirdi. BeiGene, yeni ilacın, ilerlemiş mide kanseri vakalarında öncelikli olarak başvurulacak tedavi yöntemi haline gelmesini hedefliyor. İlacın ayrıca yemek borusu (özofagus) ve midenin buluşma noktasında başlayan ve nadir rastlanan bir kanser türünün tedavisinde de kullanılması amaçlanıyor. Tislelizumab adlı ilaç, şu anda Çin’de 10 farklı kanser endikasyonu için onay almış olsa da henüz Amerika’da kullanım onayına sahip değil. Yatırım bankacılığı firması TD Cowen’dan uzman Yaron Werber’a göre sadece Çin’de ilacın satışları, 1 milyar 200 milyon dolara ulaşabilir. Tislelizumab, kemoterapiyle beraber kullanıldığında, mide kanseri başka organlara yayılan ya da mide kanseri hastalığının ileri evrelerinde olan hastaların hayatta kalma sürelerini uzattığı görüldü. BeiGene, ilacın ayrıca gastroözofageal bileşke kanseri hastalarında da test edildiğini kaydetti. Kaynak:AA

Erciyes Üniversitesi İlaç Araştırma ve Uygulama Merkezi'ni Ziyaret Etti

İlaç Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde görev yapan Araştırma Görevlisi Doç. Dr. Serkan Dayan, çalışmaların prototip boyutuna kadar yapıldığını ve yeni çalışmalarının da devam ettiğini söyledi. ERÜ ile Kayseri Şeker arasında üniversite-sanayi iş birliği çerçevesinde yapılan protokol ile 'Şeker Pancarı Zararlarına Karşı Kullanılmak Üzere Bir Nano Formülasyon ve Bunun Üretimi Yöntemi' çalışmaları sonucunda patent alınarak Kayseri Şeker'e lisanslandı. Yapılan çalışma ile son yıllarda popüler olan nano taşıyıcı sistemler, zirai ilaçlamalara entegre edildi ve sistemin laboratuvar ve prototip aşamaları tamamlandı. 2019 yılında başlayan çalışmanın patentinin alındığını ve Kayseri Şeker'e lisanslandığını söyleyen Erciyes Üniversitesi İlaç Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde görev yapan Araştırma Görevlisi Doç. Dr. Serkan Dayan, "2019 yılında üniversite-sanayi iş birliği çerçevesinde Erciyes Üniversitesi ve Kayseri Şeker AR-GE ile birlikte projemizi oluşturduk. 2019 yılında karşılıklı olarak yapılan protokol çerçevesinde proje bütçemiz de oluşturuldu ve çalışmalarımız başlatıldı. Bu esnada da biz öncesinden çalışmalarımızı başlatmıştık. Bunlarla ilgili bazı ön hazırlıklarımızı yapmıştık ve projemizin o kısmı da hızlı ilerledi. 2020 yılı içerisinde biz 'Şeker Pancarı Zararlarına Karşı Kullanılmak Üzere Bir Nano Formülasyon ve Bunun Üretimi Yöntemi' başlıklı patent başvurumuzu gerçekleştirdik. Daha sonra 2021 yılı içerisinde Erciyes Üniversitesi olarak patentimizi yine Kayseri Şeker AR-GE'ye lisansladık ve bu ürünün üretilebilmesi için iş birliği çerçevesinde nihai noktayı koyduk. Eş zamanlı olarak da yine patentimiz tescillendi" dedi. Serkan Dayan, beşeri ilaçlamalarda sıklıkla görülen bir sistemin yaptıkları çalışma ile zirai ilaçlamalarda da kullanılmaya başlandığını söyleyerek, "Bu ürünümüz şeker pancarındaki zararların birçoğuna aslında kullanılabilir. Ne demek istediğime gelince de, mevcutta kullanılan zirai ilaçların birçoğuna nano taşıyıcı olarak kullanılması mümkündür. Bu nano taşıyıcılar malum ilaçların çeşitli zararlarını daha da aza indirgeyebilmek için sıklıkla kullanılan sistemlerdir. Biz bunları tabi beşeri ilaçlarda çok görmemize rağmen zirai ilaçlardaki uygulamaları çok sınırlıdır. Bizim burada yaptığımız ise son yıllarda rövanşta olan bir çalışmayı zirai ilaç kategorisinde de kullanıp, nano taşıyıcı sistemleri buna entegre etmiş olduk. Elde ettiğimiz ilk sonuçlar, saha denemeleri, laboratuvar sonuçları oldukça güzel. Laboratuvar boyutlarından prototip boyutlarına kadar çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalarla ilgili Kayseri Şeker AR-GE yine kendi içerisinde çalışmalarını yürütmekte. Bizlerle de düzenli olarak fikir alış verişinde bulunmakta. Bunun devamı olarak biz yine üniversite-sanayi iş birliğinde ilaç kategorisinde yeni projeler de verdik. Yani bu çalışma aslında yeni projelerin de önünü açmış oldu. TÜBİTAK 1004 çerçevesinde yeni 2 proje verdik bunun da yakın zamanda sonuçlanmasını bekliyoruz. Bunlarla birlikte biz yeni ürünler geliştirmeye devam ediyoruz. Yeni patentler söz konusu olacak. Üniversite-sanayi iş birliğimizi bu şekilde geliştirerek, yolumuza devam ediyoruz" ifadelerini kullandı. Kaynak:Basın Bülteni

Kansere Yeni Çözüm Deniz Salyangozu

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Tarımsal Biyoteknoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Deniz Ekinci ve ekibi, İrlanda’da bulunan Limerick Üniversitesi ile birlikte yürüttükleri çalışmalar sonucunda deniz salyangozundan kanser, diyabet ve hipertansiyon tedavilerinde aday olabilecek doğal ilaç adayları ürettiklerini açıkladı. Biyoteknoloji laboratuvarında yaptıkları çalışmalar ile birçok deneyle birlikte yeni keşifler yaptıklarını söyleyen Prof. Dr. Ekinci, “Deniz salyangozu başta olmak üzere yürüttüğümüz çalışmalarda kanserden hipertansiyona kadar daha birçok hastalığa ilaç adayları ortaya çıkartıyoruz” dedi. "YAN ETKİLERİ DAHA DÜŞÜK İLAÇLAR ÜRETMEYİ HEDEFLİYORUZ" İrlanda Limerick Üniversitesi ile birlikte yürüttükleri deniz salyangozu çalışmasında kanser dahil birçok hastalığın ilaç adayı bulgularını keşfettiklerini belirten Prof. Dr. Deniz Ekinci, “Deniz salyangozu araştırmamız, İrlanda ile birlikte yürüttüğümüz ve doktora öğrencimin Arş. Gör. Gürkan Bilir’in İrlanda’ya gidip çalıştığı bir araştırmadır. Deniz salyangozundan peptitler ürettik. Peptitler küçük protein parçalarıdır. Peptitler terapide, ilaç sanayisinde, kozmetikte ve gıda sanayisinde kullanılan doğal maddelerdir. Normalde deniz salyangozunun ihtiva ettiği bir proteini sindirim enzimleriyle laboratuvar ortamında parçalıyoruz. Bu şekilde kısa kısa peptitler elde etmiş oluyoruz. Daha sonra bunların biyolojik özelliklerini inceliyoruz. Elde ettiğimiz peptitlerin ham proteine nazaran çok daha fazla biyolojik aktiviteye sahip olduğunu belirledik. Bu çalışmamızın sonucunda da elde ettiğimiz peptitlerin antikanser, antihipertansif, antimikrobiyal ve antioksidan gibi özelliklere sahip olduğunu gördük. Bu şekilde sentetik ilaçlara göre daha doğal ilaç adayları üretmiş oluyoruz. Bu da zaten son yılların oldukça güncel bir teknolojisidir. Bilindiği gibi sentetik ilaçlara karşı zamanla direnç gelişebilmektedir. Örneğin son yılların çok büyük bir problemi olan antibiyotik direnci. Dolayısıyla sizin sürekli yeni ilaçlar üretmeniz gerekiyor. Biz de bu amaçla doğal molekülleri kaynak olarak kullanarak yan etkileri daha düşük olan ilaçlar üretmeyi hedefliyoruz” diye konuştu. "ELDE ETTİĞİMİZ PEPTİTLERİN ANTİKANSER ÖZELLİKLERİNİ KANITLADIK" Yapılan araştırmaların ve çalışmaların nasıl yürütüldüğünü anlatan Prof. Dr. Ekinci, “Biz elde ettiğimiz peptitlerin antioksidan özelliğini, antihipertansif ve antikanser özelliklerini kanıtladık. Dolayısıyla bu teknoloji sayesinde alternatif, toksisitesi daha düşük doğal ilaçlar üretilecektir. Bu alanda çalışmalarımızı yürütüyoruz. Okyanus ve deniz canlıları daha ekstrem şartlarda yaşadıkları için bizlere göre daha güçlü biyolojik sinyaller ve biyomoleküller üretiyorlar. Biz de onların bu özelliklerinden faydalanıyoruz. Biyomolekülleri canlıdan izole edip biyoteknolojik yöntemlerle üzerinde birtakım modifikasyonlar yapıyoruz. Bu şekilde moleküllerle yeni ilaç adayları üretmiş oluyoruz. Biz öncelikle ön denemelerimizi yapıyoruz. Biyolojik özelliklerini ve toksisitesini belirledikten sonra sonuçlarımızı bilimsel dergilerde yayınlıyoruz ve daha sonra farklı araştırmacılar daha farklı incelemeler yürütüyorlar. Ardından insan deneylerinde ve faz çalışmalarında kullanılıyor. Daha sonra ilaç olarak kullanıma açılabiliyor” şeklinde konuştu. Deniz salyangozu çalışmalarını 4 yıldır yürüttüklerini belirten Prof. Dr. Ekinci, araştırmalarının sonuçlarını, alanında dünyanın en prestijli bilimsel dergilerinde yayınladıklarını belirterek deniz salyangozu ve bunun gibi birçok deniz canlıları üzerinde araştırmalar yapmaya devam ettiklerini ifade etti. Kaynak:AA

Santa Farma İlaç 4. kez EU-GMP Belgesi Alıyor

Geliştirilen ve üretilen ürünlerin ülke dışında otoritelerce tanınmasını sağlayan belge, Santa Farma İlaç'a Avrupa Birliği ülkeleri ve diğer regüle pazarlar için jenerik ürün geliştirme ve ruhsatlama imkanı sağlıyor. Belge, Avrupa Birliği Pazarı için hali hazırda geliştirilen ve İlaç Ruhsat Dosya başvurusu işlemleri devam eden yeni ürünleri de kapsıyor. Santa Farma İlaç, Stratejik Planlama ve Operasyon Başkan Yardımcısı Sami Kiresepi, "Bu denetim süreci ile Santa Farma, Avrupa Birliği ve diğer regüle pazarlar için jenerik ürün geliştirebilir, ruhsatlayabilir ve en güncel GMP gereklilikleri ile yüksek seviyede farmasötik kalite standartlarında ürün üretebilir olduğunu bir defa daha ispatlamış oldu. Kurum kültürümüzü yaşatan, bilgi ve birikimini bu süreçte ortaya koyan, tecrübeli yönetim ekibimiz ve hedefe odaklı, motivasyonu yüksek çalışma arkadaşlarımızla, daima daha iyiye ulaşacağımıza olan inancımız sonsuzdur. Süreçte emeği geçen tüm Santa Farmalıları kutluyor ve başarılarımızın devamını diliyorum" dedi. Kaynak:AA

Fransız İlaç Firması Sanofi, Aşı Üretiminde Çin'le İşbirliğini Geliştiriyor

Fransız ilaç devi Sanofi ile Çin'in Shenzhen kentine bağlı Pingshan bölgesinin yönetimi arasında, Salı günü aşı alanında işbirliğine ilişkin bir niyet mektubu imzalandı.İki taraf, Çin pazarına yenilikçi aşıların girişini hızlandırma ve Guangdong-Hong Kong-Macao Büyük Körfez Bölgesi'nde biyofarmasötik sanayinin yenilikçi gelişimini destekleme konusunda anlaştı. THOMAS TRIOMPHE, Sanofi Genel Müdür Yardımcısı ve Aşı Bölümü Başkanı:"Pingshan bölgesi ve Shenzhen ile bu ortaklığı imzalamak büyük bir zevk, çok mutluyum. Bu bizim için çok önemli bir ortaklık çünkü Sanofi'nin Çin'de özellikle aşı alanında büyümesi, bölgede doğru ekonomik ortamın birlikte inşa edilmesi açısından Pingshan ve Shenzhen'in güçlü yatırımlarına çok şey borçlu. Bu, doğru seviyede bir ortam olmadan yapılamazdı ve bu ortamı burada bulduk ve bölge ekonomileri için de doğru olanın bu olduğuna inanıyoruz."Pingshan'daki biyofarmasötik işletme sayısı 2022'de 1000'i aşarak bölgede bir biyosanayi grubu haline geldi. THOMAS TRIOMPHE, Sanofi Genel Müdür Yardımcısı ve Aşı Bölümü Başkanı:"Bugün bulunduğumuz yer çok özel bir yer. Pingshan'da 20 yıldan uzun bir süredir bulunduğumuz malum. Önce üretim tesislerimizle buradaydık. Şimdi ise Aşı İnovasyon Merkezi ile. Bu bizim için çok önemli bir fırsat. Bu merkez, bilimde neler yaptığımızı paylaşmak ve bu bilimin aşılanmanın yararları açısından insanlara sağladığı halk sağlığı yararlarını paylaşmak için eğitim ve tıbbi tartışma için bir fırsat. Bu yüzden eşsiz bir konum. İşbirliği ve etkileşim yaratıp teşvik edecek olan merkezin bölgede ekonomik olarak büyüyeceğine ve insanların sıhhatını arttıracağına inanıyoruz." THOMAS TRIOMPHE, Sanofi Genel Müdür Yardımcısı ve Aşı Bölümü Başkanı:"Büyük Körfez Bölgesi'nde son birkaç yıldır büyüyen bir biyofarmasötik ve aşı sektörü oluşmasını sağlamak amacıyla önemli yatırımlar yapıldığını görüyoruz. Bildiğim kadarıyla bu yatırımlar ilk Pingshan'da başladı ve Büyük Körfez Bölgesi'nde genel olarak artıyor. Buranın revaçta bir yer olduğunu düşünüyorum. Giderek daha fazla çok uluslu şirketi bölgeye fiilen yatırım yapmaya davet ediyoruz ve giderek daha fazla ortak görmeye başladığımızı düşünüyoruz. Sanofi aşılarını ele alırsanız, bölgedeki biyofarmasötik sanayinin ilerlemesi için gerekli ortamı oluşturabilmek amacıyla bölgedeki birçok küçük firmayla ortaklık halindeyiz." Kaynak: Xinhua Haber Ajansı

Deniz Canlısı Kanser Tedavisinde Bir Çözüm Olabilir

ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Arzu Karahan, ilkel omurgalı ascidians grubu deniz canlıları üzerinde yürüttüğü çalışmalarla ilgili açıklamalarda bulundu. Karahan, "Yeni tanımladığımız metabolitleri 2 senelik bir süre içerisinde kamuoyuna açıklayacağız ve bu araştırma sonucunda keşfedilenlerin antibiyotik, antikanser veya yaşlanma karşıtı tedavilerde kullanılabileceğini düşünüyoruz." şeklinde konuştu. Kendi kendini onarabilen ve yaşlanmayan ilkel omurgalı deniz canlıları şeklinde bilinen ascidians grubunda 2017 yılından bu yana çalışma sağlayan ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Arzu Karahan, bu işleyişin birçok hastalığın tedavisinde kullanılabileceğini dile getirdi.Hatay, Mersin ve Antalya olmak üzere 8 farklı istasyonda gerçekleştirdikleri çalışmaların sonrasında canlıların kültür ortamında yaşamını sürdürebilmelerini sağlayan Karahan ve ekibi, söz konusu canlıların endüstri ve sağlık sektörü için ham madde aramaya başladı. Canlıların yaşlanma ve kendi kendilerini onarabilme özellikleri kapsamında gerçekleştirilen araştırmada kanserden yaşlanmaya kadar birden fazla sektörde kullanımı sağlanacak ilaç ham maddeleri oluşturulması hedefleniyor. Üzerinde çalışma sağladıkları canlının ascidians grubundan ilkel omurgalılar olarak geçtiğini ve bu canlılar içerisinde biyoçeşitliliğin belirlenmesi, tüm vücut oranımı, yaşlanma çalışmaları ve bu canlılardan endüstride ve tıp alanında kullanımı yapılacak ilaç ham maddelerinin belirlenmesi olacak şekilde 4 farklı çalışma sağladıklarını bildirdi. Bu alanda yurt dışında çalışmalar sağlansa da Türkiye'de herhangi bir araştırma gerçekleştirilmediğini fark edince kıyılarda canlı tespiti faaliyetine başladıklarını dile getiren Karahan, "Türkiye'de birden fazla değişik türler olduğunu keşfettik. Bu türlerin üstünde birbirinden farklı popülasyon genomiğini ve çeşitlerin işlevsel ve yapısal taraflarını araştırmaya başladık. Sistem canlıyı yaşatmak için biraz altyapı gerektiriyordu. Mevcut durumda yaşatmayı da sağladık. Sonrasında da tüm vücut onarımı faaliyetlerine başladık." diye konuştu. Kaynak: Basın Bülteni

Boğaziçi LifeSci , Kanser Araştırmalarında En Yeni Teknoljileri Uyguluyor

Boğaziçi LifeSci; kanser tedavisinde büyük önem taşıyan ve çok hızlı gelişmekte olan Hedefli Tedavi Teknolojileri konusuna odaklanarak, ulusal ve uluslararası proje desteklerinden güç alarak, konusundaki uluslararası mükemmeliyet merkezleri ile yarışabilecek bir seviyeye ulaşma hedefine emin adımlarla ilerliyor. Bu amaçla düzenlenen etkinliklerden biri olan Uluslararası Hedefli Tedavi Teknolojileri Sempozyumu; konusunda tanınan uluslararası akademisyenleri ve araştırmacıları konuşmacı olarak bir araya getiriyor; hedefli tedavi alanında geliştirilen en güncel teknolojileri, akademisyenlere, öğrencilere, girişimcilere ve sektör temsilcilerine sunmayı planlıyor. Bu etkinlik; Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti ortaklığında, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yürütülen Rekabetçi Sektörler Programı çerçevesinde, “Yaşam Bilimleri KOBİ’lerinin Küresel Rekabetçiliğini Arttırmaya Yönelik Ar-Ge Destek Laboratuvarları Teknik Destek Projesi” başlıklı bir IPA projesi kapsamında planlanmıştır. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Kampüsü, Derin Teknoloji Üssü içindeki Boğaziçi LifeSci birimlerinin güçlendirilmesi bu IPA projesi ile sağlanıyor; merkez bünyesindeki Deney Hayvanları Bakım ve Üretim Birimi (Vivarium), Tıbbi Cihaz Geliştirme Birimi (Temizoda), Test Analiz Ünitelerinin mevcut altyapıları daha iyi hizmet verecek şekilde geliştiriliyor. Bunlara ek olarak, LifeSci bünyesinde açılan Kandilli Derin Teknoloji Üssü içinde, Türkiye’de öncü ve örnek yeni altyapılar hayata geçiriliyor. Türkiye’nin mevcut cihazları ile ilk ve en kapsamlı Deneysel Hayvan Görüntüleme Merkezi bunların en başında gelmekte. Boğaziçi LifeSci olarak, IPA projesinden alınan destek ile, yaşam bilimleri alanında faaliyet gösteren KOBİ ve girişimcilerin; teknoloji, inovasyon ve katma değere odaklı araştırma ve geliştirme çalışmalarının hızlandırılması hedefleniyor. Kandilli Derin Teknoloji Üssü içinde bulunan ve aynı şekilde mevcut IPA proje kapsamında desteklenen Teknopak İstanbul Cube Incubation binasındaki BioCube kuluçka altyapısındaki olanaklar ile; yaşam bilimleri ve sağlık teknolojisi alanlarında, akademik girişimcilere ve KOBİ’lere, ihtiyaç duydukları laboratuvar ve pilot üretim tesisi gibi kritik altyapılar sağlanıyor; düzenlenen etkinlikler, eğitimler ve mentorluk destekleriyle girişimcilik yolculukları hızlandırılıyor. IPA projesinden alınan bu güçle, Boğaziçi LifeSci; stratejik ortaklıklar ve proje paydaşları ile, kendi alanındaki KOBİ ve girişimcilerin uluslararası seviyede bilgi ve teknoloji ile üretimlerini, fikirden ürüne uzanan tüm kritik aşamalarda destekliyor. Özellikle; üniversitelerde ArGe sonucu üretilen bilgi ve teknolojilerin klinikte kullanılacak seviyeye getirilmesi, geliştirilen teknolojilerin ticarileştirilme yolunda ilerleyerek ekonomik değer oluşturması ve bunun sürdürülebilir şekilde artması hedefleniyor. kaynak:basın bülteni

BERKO İlaç 40. Yaşını Kutluyor

Berko İlaç 40’ıncı Yaşına Yenilenerek Giriyor Berko İlaç, kurumsal tanıtım filmini ve web sitesini yenileyerek tüm paydaşlarına ulaşmaya devam ettiğini duyurdu. 40’ıncı yılına yaklaşan Berko İlaç kendini her daim, her alanda güncellemeye ve güçlendirmeye devam ediyor. Web sitesi ve kurumsal tanıtım filmini yenileyen ilaç şirketi, 40’ıncı yaşına girerken yenilikçi ve modern vizyonuna vurgu yapıyor. Yapılan açıklamaya göre, ilaç şirketinin yeni web sitesi; yakın zamanda yenilenen kurumsal kimliğinden beslenerek, modern iş yaşamı ve iş yapma şeklini ifade eden sade, şık ve güncel bir tasarımla dijital mecrada ziyaret edilmeye başlandı. Yenilenen site, tüm paydaşlarının ilaç şirketi hakkında daha çok bilgiye ve en güncel haberlere ulaşabileceği bir mecra olarak, kullanıcı dostu arayüzüyle dikkat çekiyor. Web sitesine cep telefonu, tablet, bilgisayar gibi tüm elektronik cihazlardan kolaylıkla erişilebiliyor. İlaç şirketi aynı zamanda her yıl artan ürün gamı, büyüme grafiği, sağladığı istihdam, Ar-Ge ve ihracat kapasitesi ile mükemmele yolculuğunu filmleştirerek paydaşlarının beğenisine sundu. Kurumsal tanıtım filmi yalnızca bir video olmaktan öte, bir başarı hikayesi olarak Diyarbakır’daki eczaneden dünyaya uzanan yerli bir üretici olarak, ulusal kalkınmaya sağlanan katkıyı tüm yönleriyle anlatılan bir belge niteliğinde. Berko İlaç Yönetim Kurulu Üyesi Eylem Beran, “Değişim genel itibariyle hayatımızın bir parçası. Gelişmek, güncel olmak, sağlığa ve topluma daha fazla katkı sağlamak istiyorsanız öyle olmak durumunda. Biz de kurumumuzun aynalarından biri olan dijital yüzümüzü yenilemeye gittik. Var olan web sitemiz ile kurumsal tanıtım filmimizi şimdiye ve yarına ait normlarla tazeledik. Büyüme hızımız her geçen artarak devam ediyor ve bu büyümeyi yenilenerek daha iyi anlatabileceğimizi düşünüyoruz. 40’ıncı yaşımıza sağlam adımlarla ilerliyoruz” dedi.

TÜBİTAK'ın Arge ve İlaç Üretim Tesisi Hazır

TÜBİTAK'ın MAM Yaşam Bilimleri birimi, özellikle biyokimya, moleküler biyoloji gibi temel alanlardaki bilgi birikimini, aşı, ilaç, hastalık tanı ve tedavisi gibi birçok uygulama alanına aktarmada kritik önem taşıyor. Türkiye'nin bu alandaki ihtiyacı doğrultusunda TÜBİTAK önderliğinde araştırma altyapılarının kurulması ve ürüne yönelik projelerin geliştirilmesinde 2014'ten bugüne önemli ivme oluşturuldu. Özellikle biyoteknolojik ilaç geliştirme ve üretiminde TÜBİTAK ve MAM öncülüğünde, ilaç endüstrisiyle ortak olarak hücreden ilaca ilk biyobenzer ilaç projesi geçen yıl tamamlandı. Bu kapsamda Türkiye'de örnek olacak, öncelikle küçük ölçek üretimi destekleyecek İyi Üretim Uygulamaları (GMP) alımına hazır bir alan kuruldu. TÜBİTAK MAM Gebze Kampüsü'nde, Türkiye'deki birçok sanayi kuruluşuna destek verebilecek nitelikte biyoteknolojik ilaç ve aşı ürünlerinin GMP koşullarına uygun, pilot ölçekte üretim kapasitesine sahip "MEDİBİYO" tesisi faaliyete hazır hale getirildi. Şu anda öncül altyapıya sahip merkez, biyoteknolojik ilaç üretimi için sektöre hizmet vermeyi planlıyor. Tesiste üretime, endüstrinin ve ilaç firmalarının talepleri doğrultusunda geçilecek. Türkiye'de pilot ölçekte biyoloteknolojik ilaç ve aşı geliştirme, üretim, test, kalite kontrol ve klinik öncesi araştırmaların tamamen yerli kaynaklar kullanılarak yapılabileceği yüksek teknolojili bir yer kurulması amacıyla hayata geçirilen merkezin, biyofarmasötiklerin araştırma ve endüstriyel üretim süreçleri arasında bir köprü oluşturması hedefleniyor. Kanser Tedavisine Yönelik Çalışmalar Devam Ediyor MEDİBİYO'da, kanser tedavisine yönelik ilaçlar üzerine de çalışmalar yapılacak. TÜBİTAK MAM Yaşam Bilimleri, çeşitli birimlerinde medikal biyoteknoloji alanında araştırmalar gerçekleştiriyor. Bu kapsamda üç boyutlu biyoyazıcı teknolojisiyle kişiye özgü yara örtüsü üretimi, solid tümörlerdeki tanı ve tedaviye yönelik teranostik moleküllerin geliştirilmesi, Kovid-19 ve CD19 hedefli CAR-T hücre tedavi sistemi geliştirilmesi için çalışmalar sürüyor. Ayrıca, biyobelirteç temelli akciğer kanseri erken tanı ve taramayla ilaç tarama çalışmaları için 3 boyutlu akciğer kanseri modelinin geliştirilmesi hedefleniyor. Kemik onarımında hücresel tedaviye dayalı modifiye doku mühendisliği stratejileri, nanopartikül tabanlı moleküler hedefli kolon ve akciğer kanseri tedavisi, kolon kanseri tedavisinde hedeflendirilmiş gen ve ilaç taşıyıcısı yeni dendritik nanoyapıların geliştirilmesi, kanama durdurucu ürünler ve doku yapıştırıcı ürünlerin geliştirilmesi gibi moleküler biyoloji, kimya ve malzemenin kesişimi gibi birçok alanda projeler de devam ediyor. Biyoteknoloji Alanında Uluslararası Anlaşma Öte yandan, TÜBİTAK, Türkiye'nin biyoteknoloji alanında uluslararası olarak görünürlüğüne katkıda bulunacak yeni Uluslararası Genetik Mühendisliği ve Biyoteknolji Merkezi'nin kurulması için Güney Afrika, Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Asya'daki 60'tan fazla ülkenin oluşturduğu konsorsiyumla oluşturulmuş Uluslararası Genetik Mühendisliği ve Teknoloji Merkezi (ICGEB) ile gerekli tüm anlaşmaları yaparak, ön çalışmalara başladı. Merkez, TÜBİTAK MAM bünyesinde çalışmalarını gerçekleştirecek. Bu merkez İtalya, Güney Afrika, Hindistan ve Çin'den sonra dünyada Doğu Avrupa ve Orta Doğu bölgesindeki biyoteknoloji ekosistemi için aşı, ilaç gibi kritik araştırma konularında öncül merkez olmayı hedefliyor.​​​​​​​ KAYNAK:AA

AstraZeneca’nın “durvalumab” Etkin Maddeli İlacı Akciğer Kanseri Sonuçları Olumlu

Akciğer kanseri dünyada kanserden ölümlerin ilk sırasında yer almaktadır. AstraZeneca, rezeke edilebilir erken evre küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) hastaları arasında devam etmekte olan AEGEAN faz 3, plasebo kontrollü çalışmanın analizinden olumlu sonuçlar aldığını duyurdu. Ameliyat önce ve ameliyattan sonrası karşılaştırıldı. Çalışma, ameliyattan önce ve ameliyattan sonra bir adjuvan monoterapi olarak neoadjuvan kemoterapi ile kombinasyon halinde AstraZeneca’nın durvalumab ile tedavi edilmesinin, olaysız sağkalımda istatistiksel olarak anlamlı ve klinik olarak anlamlı bir iyileşme gösterdi. Araştırma, tedavinin performansını tek başına neoadjuvan kemoterapi ve ardından cerrahi ile karşılaştırıldı. Denemeler Umut Verici IMFINZI iyi tolere edildi ve adjuvan ve neoadjuvan ortamlarında hiçbir yeni güvenlik endişesi kaydedilmedi. Ayrıca, neoadjuvan kemoterapiye durvalumab eklenmesi, bu kombinasyon için bilinen profil ile tutarlıydı ve komplikasyonları veya yan etkileri artırmadı. Tek başına kemoterapiye karşı hastaların ameliyat olma kabiliyetinde de hiçbir taviz yoktu. AstraZeneca Onkoloji Ar-Ge Başkan Yardımcısı Susan Galbraith, “Rezeke edilebilir küçük hücreli dışı akciğer kanseri olan hastalar, kemoterapi ve cerrahi tedaviye rağmen kabul edilemeyecek kadar yüksek nüks oranlarıyla karşı karşıyaydı. . Ameliyattan önce ve sonra durvalumab eklemenin, hastaların nüks veya ilerleme olayları olmadan yaşama süresini önemli ölçüde artırdığını gösterdik.” İlaç akciğer kanserinde önemli fayda sağladı! Baş ve Boyun Tıbbi Onkoloji Başkanı Profesör ve Torasik John V. Heymach, “Hastaları hem ameliyattan önce hem de sonra durvalumab ile erken tedavi etmek, yeni seçeneklerin acilen bulunduğu, rezeke edilebilir küçük hücreli dışı akciğer kanserinde önemli ve klinik olarak anlamlı bir fayda sağlıyor. Hastalara uzun süreli sağkalım için en iyi şansı sunmamız gerekiyordu. “EGE sonuçları, bu yeni durvalumab rejiminin bu tedavi amaçlı ortamda daha iyi sonuçlar sağlayabileceğine dair ikna edici kanıtlar sunuyor.” Nihai patolojik tam yanıt ve majör patolojik yanıt analizlerinden elde edilen sonuçlar daha önce duyurulan sonuçlarla aynı. Her yıl dünya çapında tahminen 2,2 milyon kişiye akciğer kanseri teşhisi konuyor ve hastaların %80-85’ine hastalığın en yaygın şekli olan KHDAK teşhisi konuyor. KAYNAKÇA: AA

KRK Hastaları Gereksiz Kemoterapiden Kurtulabilecek

Nature Medicine dergisinin 16 Ocak 2023 tarihli sayısında, kapak konusunda da yer alan "Moleküler rezidüel hastalık ve kolorektal kanserli hastalarda adjuvan kemoterapinin etkinliği" başlıklı çalışma yayımlandı. Çalışmanın yürütücüsü olan Japonya, Kashiwa, Chiba, Japonya Ulusal Kanser Merkezi Hastanesi hekimlerinden Dr. Takayuki Yoshino, Natera tarafından geliştirilen kişiselleştirilmiş kan testine ilişkin güncel bilgiyi paylaştı. Buna göre, kişiselleştirilmiş  kan testi, ameliyat geçirmiş kolorektal kanserli (KRK) hangi hastaların, hayatta kalma sonuçlarından ödün vermeden ameliyat sonrası adjuvan kemoterapi tedavisinden (ACT) fayda göreceğini tahmin edebilecek. 1000 KRK HASTASI KATILDI Çalışma, kanser teşhisi konan hastalarda tedaviyi izlemek ve moleküler rezidüel hastalığı (MRD) değerlendirmek için özel olarak tasarlanmış dolaşımdaki tümör DNA'sı (ctDNA) takip testi kullanılarak 1000'den fazla KRK hastası üzerinde gerçekleştirildi. Signatera MRD adlı kişiselleştirilmiş kan testi, onkoloji için hücresiz DNA testine odaklanan bir şirket olan Natera tarafından geliştirildi. Çoğu yüksek riskli KRK hastasında, kalan kanser hücrelerini temizlemek ve nüksetme riskini azaltmak için ameliyattan sonra otomatik olarak kemoterapi önerilir. Bununla birlikte, daha önceki araştırmalar KRK hastalarının yalnızca yüzde 30'unun ameliyat sonrası kemoterapiden fayda gördüğünü, yüzde 50'sinin ameliyatla halihazırda iyileştiğini ve yüzde 20'sindeyse ek kemoterapiye rağmen hastalığın nüksettiğini göstermiştir. SAĞLIK SİSTEMİNİN YÜKÜ AZALACAK Yeni test, KRK için bakım kılavuzlarına dahil edilirse, sağlık sistemi üzerinde olan yükü azaltırken hastaları ek kemoterapinin gereksiz ağrılarından potansiyel olarak kurtarabilir. Dr. Takayuki Yoshino, "Şimdiye kadar, onkologların hangi kolorektal kanser hastalarının adjuvan sistemik tedaviden fayda görebileceğini belirlemek için yeterli araçlara sahip olmadığını” ifade etti ve yeni test için şu yorumu yaptı:  "Bu çalışma , Signatera MRD-pozitif hastaların adjuvan tedavisinde önemli ölçüde fayda sağlayacak. MRD-negatif hastaların ise klinik veya patolojik aşamadan bağımsız olarak güvenle gözlemlenebileceğine dair güçlü kanıtlar sunuyor." Söz konusu ctDNA bulguları, halı hazırda devam eden CIRCULATE-Japonya çalışmasının (UMIN000039205) gözlemsel GALAXY kolundan alındı. Çalışma boyunca, ameliyat edilebilir, evre II-IV KRK'si olan bin 39 hastada ameliyat öncesi ve sonrası ctDNA analiz edildi. Bu hasta grubunda, yaklaşık dört haftada ctDNA varlığının daha yüksek nüks riskiyle bağlantılı olduğunu ve evre II veya III KRK'li hastalarda nüks riskiyle ilişkili en önemli prognostik faktörü oluşturduğu saptandı. Esasen çalışma, ameliyattan dört hafta sonra MRD pozitif olan hastaların (%18) ACT'den önemli ölçüde fayda sağladığını, MRD negatif olan hastaların ise (%82) tedaviden önemli bir fayda görmediğini göstermekte. KRK KILAVUZLARINA GİREBİLİR Araştırmacılar, "Ameliyat sonrası ctDNA pozitifliğinin, ACT'den fayda sağlayan evre II/III hastaları belirlediğini" vurguladı. Çalışma, rezeke edilebilir KRK'de ctDNA'nın en büyük ve en kapsamlı prospektif analizlerinden birini temsil etmekte ve ctDNA testinin, nüks riski yüksek olan ve ACT'den fayda görme olasılığı yüksek olan hastaları belirlemek için kullanılmasını desteklemekte. Natera onkoloji baş tıbbi sorumlusu Dr. Minetta Liu, CIRCULATE konsorsiyumu ile ortak olmaktan gurur duyduklarını ve Signatera'yı ABD, Japonya ve dünya çapında tüm kolorektal kanser hastalarına erişilebilir kılmak için sabırsızlandıklarını ifade etti. Ulusal Kanser Bakım Network’ünün (NCCN) bu bulguları 2023'te KRK kılavuzlarına dahil etmesi bekleniyor. Bu adım, hastalar için sonuçları iyileştirme potansiyeliyle hassas tıbbın klinik bakıma dönüştürülmesini temsil etmekte. Bulgular ayrıca, özellikle kanser taraması anlamında, dolaşımdaki DNA'ya odaklanan fragmentomik alanına da katkıda bulunuyor. FRAGMENTOMİK NEDİR? Ivanov ve arkadaşalrı terimi ilk olarak cirDNA parça boyutu profillerinin çalışmasına atıfta bulunmak için kullandı. Fragmentomik terimi ilk olarak Zamyatnin tarafından bir dizi moleküler fragmanın yapı ve fonksiyonlarının incelenmesine atıfta bulunarak önerildi; tüm biyomolekül parçalarına "fragmentom" adı verildi. KAYNAKÇA:  M. Ivanov, A. Baranova, T. Butler, P. Spellman, V. Mileyko Non-random fragmentation patterns in circulating cell-free DNA reflect epigenetic regulation, BMC Genom., 16 (2015), p. S1. A.A. Zamyatnin Fragmentomics of natural peptide structures Biochemistry., 74 (2009), pp. 1575-1585. Yazar Linki: https://www.nature.com/articles/s41591-022-02115-4

Akciğerlerdeki Kanserojen Hücreler Yeni Bir Teknolojiyle Değiştirilebilecek

Kore İleri Bilim ve Teknoloji Enstitüsü (KAIST) liderliğinde bir araştırma ekibi, akciğerlerdeki kanserojen hücrelerin özelliklerini değiştirmenin yanı sıra hem ilaç direncini hem de vücudun diğer bölgelerinde çoğalma yeteneklerini ortadan kaldırmak için sistem biyolojisi yaklaşımını kullandı. Bulgular, Cancer Research'te "Hücre kaderini yeniden programlama stratejisi, Hibrit durumlardan kaçınırken akciğer kanseri hücrelerinin epitelyal-mezenkimal geçişini tersine çevirir" başlığıyla yayımlandı. SİSTEM BİYOLOJİSİ YAKLAŞIMI Araştırmacılar, "Birincil kanserin epitelyal-mezenkimal geçişinin (EMT), metastaz ve ilaç direnci dahil olmak üzere ölümcül özelliklerin kazanılmasına katkıda bulunduğuna" dikkat çektiler. EMT'yi engellemek veya tersine çevirmek, kanser tedavisini iyileştirmek için etkili bir strateji olabilir. Bununla birlikte, kanser hücreleri genellikle yüksek metastatik potansiyele sahip hibrit EMT durumlarına geçiş yaptığından, tam EMT geri dönüşünün (rEMT) nasıl elde edileceği hala belirsizdir. Araştırmacılar bu sorunun üstesinden gelmek için bir sistem biyolojisi yaklaşımı kullandılar ve rEMT'yi hibrit özellikler olmadan çalıştırmada birincil rolü oynayan bir çekirdek düzenleyici devre belirlediler. Prof. Kwang-Hyun Cho'nun araştırma ekibi, metastatik yeteneği olmayan epitel hücrelerle metastatik yeteneği olan mezenkimal hücreler arasında, akciğer kanseri hücrelerinin EMT'sinde çeşitli kanser hücresi durumlarını simüle etti. Bir moleküler ağ matematiksel modeli kuruldu ve bilgisayar simülasyonu analizi ve moleküler hücre deneyleri yoluyla mezenkimal hücrelerin durumunu epitel hücrelerine geri döndürebilen kilit düzenleyiciler keşfedildi. SİMULASYON ANALİZİ YAPILDI EMT'nin karmaşıklığından dolayı, mezenkimal kanser hücrelerinin geçiş sürecini, metastatik yeteneğin ve ilaç direncinin ortadan kaldırıldığı bir epitel hücre durumuna tamamen tersine çevirmek zor olmuştur. Araştırma ekibi, EMT sürecini yöneten gen düzenleme ağının matematiksel bir modelini oluşturdu. Daha sonra moleküler hücre deneyleri aracılığıyla 'p53', 'SMAD4' ve 'ERK1' ve 'ERK 2'yi (topluca ERK'ler) akciğer kanseri hücrelerini mezenkimal hücre durumuna dönüştürebilen, EMT hibrit hücre durumundan kaçınırken artık metastaz yapma yeteneği göstermeyen ve bir epitel hücre durumuna geri dönebilen üç temel moleküler hedefi belirlemek ve doğrulamak için büyük ölçekli bilgisayar simülasyon analizi ve sistem ağ kontrol teknolojisini uyguladılar. Bulgular, insan vücudunda kanser dokusunun oluştuğu gerçek ortamda olduğu gibi, TGF-β stimülasyonunun mevcut olduğu koşullar altında mezenkimal hücrelerin epitel hücresi durumuna döndürülebileceğini kanıtlaması açısından önemli. Cho, "Yüksek metastatik özellikler ve ilaçlara direnç kazanmış akciğer kanseri hücrelerinin durumunu tersine çevirmeyi ve onları kemoterapiye yenilenmiş duyarlılıkla tedavi edilebilir bir epitel hücre durumuna geri döndürmeyi başardıklarıni’ vurguladı. Araştırma bulguları kanser hastalarının prognozunu iyileştirebilecek yeni bir tedavi stratejisi sunuyor. KAYNAKÇA: https://aacrjournals.org/cancerres/article/doi/10.1158/0008-5472.CAN-22-1559/716013/A-cell-fate-reprogramming-strategy-reverses - AYDINLIK

Meme Kanseri Çalışmalarına Bir Yenisi Eklendi

  Tedavideki son gelişmelere rağmen meme kanseri kadınlarda en önemli kanserden ölüm nedenidir. Bu yüzden yeni prognoz biyobelirteçlerinin ve kişiselleştirilmiş tedavilerin belirlenmesi çok önemlidir. Meme kanseri histolojisi, genetiği ve tedaviye yanıt açısından  yüksek patolojik ve biyolojik heterojenite gösterir. Östrojen ve progesteron reseptörü (ER, PR), insan epidermal büyüme faktör reseptörü 2 (HER2) ve KI67 ifadesi meme kanseri prognozu ve tedavisi için belirleyicidir. ER, PR ve HER2 ifadesinden yoksun tümörler, üçlü negatif meme kanseri olarak adlandırdığımız grup, kısmen sınırlı tedavi olanakları nedeniyle meme kanseri alt tiplerinin arasında kötü prognoz ile ilişkilendirilmiştir. Meme kanserinde RANKL ve reseptörü RANK, potansiyel belirleyici biyobelirteçlerdir. RANK, hormon reseptör negatif tümörlerin yüzde 40'ında ve luminal tümörlerin yüzde 20'sinde ifade edilir. Bu bilgiler ışığında İspanya Ulusal Kanser Araştırma Merkezi (CNIO) ve Bellvitge Biyomedikal Araştırma Enstitüsü bilim insanları, denosumab tedavisinden fayda görebilecek hastaları seçmek amacıyla, dört bağımsız kohorttan hormon reseptörü ifadesi olmayan 777 doku  dahil 2 binden fazla meme tümöründe RANK proteini ve onun RANKL ligandının ifadesini analiz etti. SAĞKALIM YARARI BİLİNMİYOR Denosumab şu anda osteoporoz ve kemik metastazlarını tedavi etmek için kullanılmaktadır. On yılı aşkın bir süredir, meme kanseri tedavisindeki potansiyel terapötik faydası da calışılmıştır. Bununla birlikte, çelişkili klinik veriler nedeniyle, meme kanseri hastalarında sağkalım yararı halen belirsizdir. Araştırma ekibi, EMBO Molecular Medicine dergisinde, çalışma sonuçlarını "RANK, ER-negatif postmenopozal meme kanserinde kötü bir prognoz belirteci ve terapötik bir hedeftir" başlığıyla yayımladı. Bu çalışma RANK protein ifadesinin hormon reseptörü olmayan tümörlerde daha sık olduğunu göstermekte. Ayrıca kötü prognoz ve kemoterapiye zayıf yanıt ile ilişkilendirildi. DENOSUMAB ETKİSİN DESTEKLEDİ Güçlü preklinik verilere rağmen, RANKL inhibitörü denosumabın meme kanseri hastalarında kemiğin ötesinde terapötik faydası belirsizdir. Denosumabdan fayda görebilecek hastaları seçmeyi amaçlayarak, burada dört bağımsız kohorttan 2 binden fazla meme tümöründe (777 östrojen reseptörü negatif/ER-) RANK ve RANKL protein ifadesi analiz edildi. RANK protein ifadesi, kötü prognoz ve kemoterapiye zayıf yanıt ile ilişkili olan ER- tümörlerde daha sık bulundu. ER− meme kanseri hastalardan türetilen ortoksenogreftlerde (PDX'ler), RANKL inhibisyonu, tümör hücresi proliferasyonunu ve çapını azalttı, tümör bağışıklığını ve metabolizmasını düzenledi ve kemoterapiye yanıtı iyileştirdi. İlginç bir şekilde, tümör RANK protein ifadesi menopoz sonrası meme kanseri hastalarında kötü prognoz ile ilişkilidir. Kötü prognoz NFKB sinyalinin aktivasyonu, immün ve metabolik yolların modülasyonu ile oluşmakta ve bu durum RANK sinyalinin menopozdan sonra arttığını düşündürmekte. Araştırma sonuçları , RANK protein ifadesinin menopoz sonrası ve ER- meme kanseri hastalarında kötü prognozun bağımsız bir biyobelirteci olduğunu ve menopozdan sonra RANK+ ER- tümörleri olan meme kanseri hastalarında denosumab gibi RANK yolu inhibitörlerinin terapötik faydasını desteklediğini göstermekte SINIRLI TEDAVİ SEÇENEKLERİ Hormon reseptörü olmayan tümörler; Östrojen ve progesteron reseptörlerinden yoksun kanser hücrelerinin prognozu daha kötüdür ve tedavi seçenekleri sınırlıdır. CNIO Transformasyon ve Metastaz Grup Başkanı Eva González-Suárez, "Hormon reseptörü negatif meme tümörleri grubunun heterojenliği göz önüne alındığında, bu hastaların prognozunu daha iyi ayırt eden biyobelirteçlere sahip olmanın, özellikle de bu biyobelirteçlerin en uygun tedavinin secilmesine izin vermesinin" önemine dikkat cekti. . Araştırmacılar “Sonuçlarının güvenilirliğinin yüksek olduğunu’ vurgulayarak Denosumab tedavisinden fayda sağlayabilecek hastaların seçilerek meme kanseri denemelerine başlama seçeneğini yeniden etkinleştirebilecek bir grup hastanın olduğunu öne sürüyorlar. González-Suárez, bu nedenle bir sonraki adımın "RANK reseptörünü ifade eden hormon reseptörü negatif tümörleri olan menopoz öncesi ve sonrası hastalarda bir klinik araştırma tasarlama" olacağı belirtiyor. KAYNAKÇA: Aydınlık Gazetesi Yazar Linki: https://www.embopress.org/doi/epdf/10.15252/emmm.202216715

RETT SENDROMU'NUN ARTIK TEDAVİSİ VAR

Contemporaray Clinical Trials dergisinde, Trofinetid Gizlilik Sözleşmesinin, dosyalama ve inceleme için Eylül 2022'de FDA tarafından kabul edildiği haberi yer aldı.  Buna göre FDA, Acadia Pharmaceuticals’un DAYBUE'yi iki yaş ve üzerindeki yetişkin ve pediatrik hastalarda Rett sendromunun tedavisi için onayladı. Rett sendromunun tedavisi için onaylanan ilk ve tek ilaç olan DAYBUE, Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi FDA tarafından onaylandı.  Acadia İlaçları'nın CEO'su Steve Davis bu gelişmenin Rett topluluğu ve Acadia için önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtti. Davis “Bugünün gerçeğe dönüşmesine katkıda bulunan tüm Rett sendromlu hastalara, bakıcılara, klinik araştırmacılara ve çalışanlarına minnettar olduğunu ve DAYBUE'yu hastalara olabildiğince çabuk ulaştırmayı dört gözle beklediklerine” dikkat çekti. NADİR HASTALIKLAR ARASINDA Rett sendromu, nadir, genetik, nörolojik bir hastalıktır. Tipik olarak X kromozomu üzerinde bulunan MECP2 geninde oluşan bir mutasyonun neden olduğu karmaşık, nadir, nörogelişimsel bir bozukluktur. Rett sendromu neredeyse sadece kızlarda (iki X kromozomu olan) görülür, çok az erkeği etkileyer. Çünkü (sadece bir X kromozomu olan) erkek bebekler genellikle hayatta kalmaz.  Bebek, 6 ila 18 aylık olana kadar normal bir gelişim dönemi ile karakterizedir, ardından edinilen iletişim becerilerinin kaybı ve amaçlı el kullanımı ile önemli bir gelişimsel gerileme gelir. Rett sendromunun semptomları ayrıca el sıkma ve alkışlama gibi el stereotipilerinin gelişimini ve yürüme anormalliklerini içerebilir. "Normale yakın" bir gelişim döneminden sonra, çocuk 1 ila 2 yaşları arasında genellikle hareketlilik, konuşma ve el kullanımı gibi temel becerilerde gerileme yaşar. Çocuk bu aşamada çok içine kapanık görünebilir ve bu genellikle otistik spektrumda olduğuna dair yanlış bir teşhise yol açar. Regresyon sonrası epilepsi, solunum bozukluğu, skolyoz, ve bağırsak problemleri gibi çoklu komorbiditeler ortaya çıkar. Bozukluk genetik olsa da, vakaların çoğunda kalıtsal değildir. Rett sendromlu kişilerde derin ve çoklu fiziksel ve öğrenme engelleri vardır. Hayatları boyunca destek için tamamen başkalarına bağımlıdırlar. Rett sendromunun ABD’de  6 ila 9 bin hastayı etkilediği, yaklaşık 4 bin 5 yüz hastada da teşhis edildiği öngörülüyor. Avrupa Birliği ülkelerinde görülme sıklıği ise 1/10000 olarak bildirilmiştir. ONAY SÜRECİ VE YAN ETKİLER DAYBUE'nin FDA onayı, 5 ila 20 yaşları arasındaki Rett sendromlu 187 kadın hastada trofinetidin plaseboya karşı etkinliğini ve güvenliğini değerlendiren önemli bir Faz III LAVENDER çalışmasının sonuçlarıyla desteklenmiştir.  Çalışmada 12’nci haftada, DAYBUE ile tedavi, Rett Sendromu Davranış Anketi (RSBQ) toplam skorunda (p=0,018) ve Clinical Global Impression (CGI-I) ölçeği puanında (p=0,003) başlangıca göre değişiklikle ölçüldü. Bunun üzerine, her iki birincil etkililik uç noktasında plaseboya kıyasla istatistiksel olarak anlamlı bir iyileşme kaydedildi. RSBQ Rett sendromunun bir dizi semptomunu değerlendiren seslendirmeler, yüz ifadeleri, bakışlar, el hareketleri (veya klişeler), tekrarlayan davranışlar, nefes alma, gece davranışları ve ruh hali dahil olmak üzere bir bakıcı değerlendirmesidir. CGI-I, bir hastanın iyileşip iyileşmediğini veya kötüleştiğini gösteren küresel bir doktor değerlendirmesidir. Çalışmada en sık görülen yan etkiler ishal (%82) ve kusma (%29) olmuş. Uluslararası Rett Sendromu Vakfı CEO'su Melissa Kennedy, "Bu gelişimin, Rett sendromu topluluğu için tarihi bir gün ve bu durum için onaylanmış bir tedavinin gelmesini sabırsızlıkla bekleyen hastalar ve bakıcılar için anlamlı bir an" olduğuna dikkat çekti. Öte yandan Trofinetid Gizlilik Sözleşmesi, dosyalama ve inceleme için Eylül 2022'de FDA tarafından kabul edildi. Şirket, DAYBUE'nin Nisan 2023'ün sonuna kadar piyasaya sunulmasını bekliyor. KAYNAKÇA: AYDINLIK GAZETESİ/ https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S1551714422000301?via%3Dihub

Abdi İbrahim İlaç , Kristal Havan Ödülleri Kapsamında 5 Kategoride Ödül Kazandı

1912 yılından bu yana hayatı iyileştirme misyonuyla hareket eden Abdi İbrahim, Ar-Ge alanında gerçekleştirdiği çalışmaları ve yatırımlarıyla 11. Uluslararası İlaç Kimyası Kongresi kapsamında verilen Kristal Havan Ödülleri’nde 5 dalda ödüle layık görüldü. Kimyagerler Derneği'nin bu yıl Antalya’da 11’incisini düzenlediği Uluslararası İlaç Kimyası Kongresi’nin açılış gününde, ilaç şirketlerinin Ar-Ge alanındaki çalışmaları 7 ayrı kategoride ödüllendirildi. Bu kapsamda Abdi İbrahim, “En Fazla Ar-Ge Yatırımı Yapan İlaç Firması” kategorisi de dahil olmak üzere 5 dalda ödülün sahibi oldu.  AR-GE YATIRIMLARINA HIZ KESMEDEN DEVAM EDİYOR Abdi İbrahim’in Türkiye’de en çok Ar-Ge yatırımı gerçekleştiren şirketlerden birisi olduğuna dikkat çeken Abdi İbrahim Ar-Ge Direktörü Udaya Dude gerçekleştirdiği konuşmada, Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarının odağında, ulusal ve uluslararası pazarlarda Abdi İbrahim'e rekabet üstünlüğü kazandıracağını düşündükleri yüksek teknoloji gerektiren katma değeri yüksek ürünlerin yer aldığını söyledi. Tüketici sağlığı alanında rakiplerinden farklılaşan ürünler ve iş modelleri geliştirme, biyoteknoloji alanında ise kendi biyoteknolojik ilaçlarını üretmek için çalışmalarını aralıksız sürdürdüklerini dile getiren Dude, bu çalışmalarında Ar-Ge vizyonunun büyük rolü ve katkısı olduğunu söyledi. Ar-Ge merkezlerinin, ulusal ve uluslararası ilaç endüstrisinin değişen ve gelişen ihtiyaçlarına cevap verebilmek amacıyla inhalasyon teknolojisi ve nanoteknolojik yöntemlerle ilaç geliştirme yeteneği ve altyapısına sahip olduğunun altını çizen Dude, şirket içinde yürütülen projelerin yanı sıra, yurt içi ve yurt dışındaki bilimsel kuruluşlarla hayata geçirdikleri ortak projeler ile know-how transferi gerçekleştirdiklerini söyledi. Türkiye'nin ve ilaç sektörünün geleceğine yönelik yeni adımlar atma vizyonları çerçevesinde, Ar-Ge çalışmalarına hız kesmeden devam edeceklerini söyleyen Dude, bu alandaki yatırımlarının böylesi prestijli organizasyonlarda ödüllerle taçlandırılmasının kendilerini hem sevindirdiğini hem de daha iyisini yapmak için motive ettiğini de söyleyerek konuşmasını sonlandırdı.   Abdi İbrahim’in ödül kazandığı kategoriler ise şöyle:  •2021 en fazla Ar-Ge harcaması yapan ilaç firmaları •2021 Ar-Ge merkezinde en fazla proje üreten ilaç firmaları •2021 Ar-Ge merkezinde en fazla personel istihdam eden ilaç firmaları  •2021 Ar-Ge merkezinde görevli kadın personel sayısı •2021 Ar-Ge merkezinde görevli yüksek lisans ve doktoralı personel sayısı Kaynak : Basın Bülteni

BioNTech ve OncoC4, Çoklu Katı Tümör Endikasyonlarında Yeni Kontrol Noktası Antikorunu Birlikte Geliştirecek

BioNTech, anti-CTLA-4 monoklonal antikor adayı ONC-392’yi geliştirmek ve ticarileştirmek için OncoC4’ten dünya çapında özel lisans alacak. BioNTech ve OncoC4, 2023’te başlaması planlanan randomize Faz 3 denemesiyle çeşitli katı tümör endikasyonlarında monoterapi veya anti-PD1 ile kombinasyon halinde ONC-392’yi birlikte geliştirecek. BioNTech ayrıca terapötik etkiyi artırmak ve daha büyük hasta popülasyonlarının kilidini açmak amacıyla tamamlayıcı etki biçimlerini değerlendirmek için ONC-392’yi tescilli onkoloji ürünü adaylarıyla birleştirmeyi planlıyor. OncoC4, 200 milyon $’ı önceden alacak ve geliştirme, düzenleyici ve ticari dönüm noktası ödemeleri ve çift haneli kademeli telif ücretleri almaya uygun olacak.  BioNTech SE ile kendini aşağıdakilerin keşfine ve geliştirilmesine adamış bir klinik aşamalı biyofarmasötik şirketi olan OncoC4, Inc. (“OncoC4”) kanser tedavisi için yeni biyolojik ürünler, bugün OncoC4’ün yeni nesil anti-CTLA-4 monoklonal antikor adayı ONC-392’yi çeşitli kanser endikasyonlarında monoterapi veya kombinasyon tedavisi olarak geliştirmek ve ticarileştirmek için dünya çapında özel bir lisans ve işbirliği anlaşması imzaladıklarını duyurdu. . İşlemin, alışılagelmiş kapanış koşullarına ve düzenleyici izinlere tabi olarak 2023’ün ilk yarısında kapanması bekleniyor. CTLA-4, çeşitli mekanizmalar yoluyla bağışıklık hücrelerinin aktivitesini inhibe eden bir moleküldür. OncoC4’ün CTLA-4 antikor adayı ONC-392, tümör mikroçevresindeki immünosupresif T hücrelerini (düzenleyici T hücreleri, “Treg’ler”) silmeyi, ancak sağlıklı dokulardaki Treg’leri korumayı amaçlar. Potansiyel olarak farklılaştırılmış bir güvenlik profili ile ONC-392, klinikte daha etkili bir doz rejimi ve daha başarılı tümör öldürme elde edebilir. İlerlemiş katı tümörleri olan hastalarda devam eden Faz 1/2 çalışmasından ( NCT04140526 ) elde edilen veriler, 2022 ve 2021’de SITC’de sunuldu.burada ONC-392, metastazlı hastalarda, özellikle PD-1 ve CTLA-4’ü hedefleyen immünoterapilerde ilerleyen hastalarda, tek ajan olarak veya pembrolizumab ile kombinasyon halinde cesaret verici klinik aktivite gösterdi. ONC-392, immünoterapiye dirençli küçük hücreli dışı akciğer kanseri (“NSCLC”) için bir monoterapi olarak ABD Gıda ve İlaç İdaresi’nden (“FDA”) Fast Track atamasını aldı. PD-1’e dirençli NSCLC’nin monoterapisindeki veriler, ONC-392’yi bu endikasyonda mevcut bakım standardına (NCT05671510) karşı monoterapi olarak değerlendirecek olan randomize bir Faz 3 çalışmasının başlatılmasını desteklemektedir . Aday şu anda platine dirençli yumurtalık kanserinde ( NCT05446298 ) pembrolizumab ile bir kombinasyon tedavisi olarak ek bir Faz 2 çalışmasında değerlendirilmektedir . BioNTech’in CEO’su ve Kurucu Ortağı Prof. OncoC4 tarafından ONC-392 antikorları üzerinde sunulan veriler, farklılaştırılmış bir güvenlik profiline ve çeşitli tümör tiplerinde teşvik edici klinik aktiviteye işaret etmektedir. İster tek başına ister kişiselleştirilmiş immünoterapilerimizle birlikte kullanılsın, bu antikorun immüno-onkoloji portföyümüze değerli bir katkı olduğuna inanıyoruz.” OncoC4’ün Kurucu Ortağı, CEO’su ve Bilimsel Baş Sorumlusu PhD Yang Liu, “Spesifik etki mekanizması nedeniyle, ONC-392’nin CTLA-4 hedefli immünoterapinin erişimini genişletme potansiyeline sahip olduğuna inanıyoruz” dedi . “Karşılanmamış tıbbi ihtiyaçları olan kanser endikasyonları için ONC-392’yi geliştirmede BioNTech ile el ele çalışmayı dört gözle bekliyoruz.” Kaynakça:HTTPS://İNVESTORS.BİONTECH.DE

Kök Hücre Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi (ESTEM) , Akışkan Mikroçip Teknolojisiyle Bilime Yeni bir Yaklaşım Getiriyor

Canlı Deneğe İhtiyaç Duymadan Tedavi Geliştiriyorlar Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hücresel Tedavi ve Kök Hücre Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi (ESTEM), tedavi geliştirilmesinde mikro akışkan çip... Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hücresel Tedavi ve Kök Hücre Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi (ESTEM), tedavi geliştirilmesinde mikro akışkan çip teknolojisiyle canlı denemesi yapmadan risk, maliyet ve süreyi düşürüyor. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hücresel Tedavi ve Kök Hücre Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi (ESTEM), yeni ilaç molekülü ya da tedavi seçenekleri üzerinde çalışmalarına devam ediyor. Kök hücre ile ilgili ileri düzey bilimsel araştırmalar yapılan merkezde, insandan alınan kan damlası gibi küçük örneklerle mikro akışkan çip teknolojisi kullanılarak insan doku ve organlarını taklit edebilen organ platformları üretiliyor. Hastalık için geliştirilen ilaç ya da tedavi seçeneğinin denenmesinde ise canlı denek yerine organı taklit eden bu platformlar kullanılıyor. Böylece tedavi seçeneklerinin geliştirilmesinde maliyet, süre ve yan etki riski azaltılıyor. "Geleneksel yöntemlerle basit bir ilacın geliştirilmesi ilk başta 15 yıl sürüyor" Hastalıklara tedavi geliştirmede teknolojik sistemlere ihtiyaç duyduklarını aktaran ESTEM Mems ve Doku Mühendisliği Birimi Sorumlusu Doç. Dr. Hüseyin Avcı, "Çip üzerinde organ platformları, çip üzerinde laboratuvar platformları son zamanlarda çok popüler olan bir alan. Özellikle Covid-19 bize gösterdi ki bizim hastalıklara karşı bir tedavi geliştirmede geleneksel yöntemlerden ziyade teknolojik, insan vücudunu ve organlarını mimik eden sistemlere ihtiyacımız var. Geleneksel yöntemlere baktığımız zaman basit bir ilacın geliştirilmesi ilk başta yaklaşık 15 yıl sürüyor. İlk başta 15 bin tane bileşik ve 3 milyar dolar gibi bir yatırıma ihtiyaç duyuyor. Bu çok uzun ve masraflı bir süreç. Biz bilim insanları olarak yeni teknolojiler üzerinde çalışıyoruz" ifadelerini kullandı. "Aynen insandaymış gibi cevaplar alabiliyorsunuz" Mikro akışkan çip teknolojisi sayesinde insansız yapılan deneylerde insandaki gibi sonuçlar alınabildiğini vurgulayan Doç. Dr. Avcı, "Mikro akışkan çiplerin esas amacı insan vücudundaki hangi organı ve dokuyu hedefliyorsak, hatta birden fazla organ ve dokuyu bu çiplerle beraber üretmiş oluyorsunuz. Burada bir hayvan ya da insan denemesi yapmadan, ilaç molekülünü ya da tedavi protokolünü mikro akışkan çipler üzerinde oluşturduğunuz organ platformlarına uygulayarak aynen insandaymış gibi cevaplar alabiliyorsunuz. Doğruluğu daha yüksek olabiliyor. Hayvan deneylerine göre daha iyi sonuçlar elde ediliyor, yan etkileri görebiliyorsunuz. Bu, 15 yıllık süreyi kısaltmak ve 3 milyar dolarlık maliyeti azaltmak anlamına geliyor. Herhangi bir hastalığa karşı daha hızlı aksiyon almamızı sağlıyor" diye konuştu. "Siz ilacı almadan oluşan reaksiyonları görmek mümkün" İlaç kullanması gereken kişiden alınan örnekle geliştirilen organ platformunda yan etkiye dair test yapılabileceğini söyleyen Doç. Dr. Hüseyin Avcı, "Burada ilaç gelişiminde, toksik malzemelerin elimine edilmesinde ve kozmetik sektöründe vücutta kritik bir organ var, karaciğer. Yapılan araştırmalarda da insan vücudunda yan etkileri görebilmek ve tahmin edebilmek mümkün ancak en zoru karaciğerdir. Karaciğer vücudumuzun fabrikası ve çok kritik bir organ. Her ilaç gelişimi ve tedavi edici yaklaşımlarda karaciğer hep ön plandadır. Bu nedenle bizim başlangıç noktamız karaciğer oldu. Burada insan vücudundan biyopsiyle ya da bir küçük kan damlasıyla UPK teknolojileriyle insandan insana değişen karaciğeri benzetebiliyoruz. Siz ilacı almadan oluşan reaksiyonları görmek mümkün. Bu da çığır açan bir teknoloji" dedi. Kaynak :AA

Türkiye'nin İlk Steril İnhalasyon Tesisi Faaliyete Başladı

GSK Türkiye ve Abdi İbrahim iş birliğinde, T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi’nin desteğiyle hayata geçirilen Steril İnhalasyon Tesisi’nin resmi açılışı Abdi İbrahim Esenyurt Üretim Kompleksi’nde gerçekleştirildi. İki şirketin teknoloji, bilgi birikimi ve tecrübesinin eseri olan tesis yatırımı ile ülkemizde ilaç üretiminin yerelleşmesi hedefine katkı sunulması ve 5 yıl içinde toplam değeri 2 milyar TL'yi bulan 600 milyon adet nebül üretilmesi hedefleniyor. GSK’nın liderliğinde geliştirilen ve solunum yolu hastalıklarının tedavisinde ilaç olarak kullanılan nebül teknolojisinin, Abdi İbrahim’in Esenyurt Üretim Kompleksi’nin içerisinde yer alan Steril İnhalasyon Tesisi’nde üretilecek olmasıyla, toplum sağlığı ve ülke ekonomisine önemli katkılar sağlaması amaçlanıyor.  340 milyon TL tutarında bir yatırımla kurulan uluslararası standartlardaki tesis, GSK Türkiye’nin son 10 yılda imza attığı en büyük yatırım olurken, şirketin tüm nebül portföyünün üretildiği dünyadaki tek üretim merkezi olma özelliğini de taşıyor.  GSK Türkiye Genel Müdürü Selim Giray, “Astım ve KOAH gibi solunum hastalıkları tüm dünyada ve ülkemizde önemli toplumsal sağlık sorunları arasında yer alıyor. Bugün ülkemizde yaklaşık 8 milyon kişinin bu hastalıklarla mücadele ettiğini biliyoruz. Büyük bir ekip öncülüğünde Avusturalya’daki GSK üretim tesisinden ülkemize gerçekleştirdiğimiz bu ileri teknoloji ve bilgi transferi ile global standartlardaki bir tesisi ülkemize kazandırmaktan ve ilaç üretiminin yerelleşmesine katkı sağlamaktan gurur duyuyoruz. Açılışını gerçekleştirdiğimiz Steril İnhalasyon Tesisi’ni Abdi İbrahim ile 30 yılı aşkın bir süredir devam eden güçlü iş birliğimizin en önemli yansıması olarak görüyorum. İlaç ithalatından yerel üretime geçişte önemli bir adım niteliğinde olan bu büyük yatırımı, güçlü altyapı ve eşsiz bilgi birikimi ile yalnızca sektörümüz için değil tüm ülkemiz için gurur kaynağı olan Abdi İbrahim ile hayata geçirmeyi bir ayrıcalık olarak kabul ediyorum. Tesisimizin ülkemize hayırlı olmasını ve ülkemizdeki milyonlarca hastanın şifa bulmasına vesile olmasını dilerim” dedi. Ülke ekonomisi ve ilaç sektörü için önemli bir yatırım Abdi İbrahim Genel Müdürü Dr. Süha Taşpolatoğlu da, Abdi İbrahim olarak sadece bugüne değil geleceğe de hizmet etme bilinciyle, geleceğin tedavi ihtiyaçlarını da karşılayacak yatırımlar yapma vizyonuyla hareket ettiklerini söyledi. Tesisin hem sektör hem de ülke ekonomisi için önemine işaret eden Dr. Taşpolatoğlu, şöyle dedi: “GSK ile 30 yılı aşkın süredir kıymetli bir iş ortaklığı yürütüyoruz. Yaklaşık 4 senede hayata geçen bu yatırım projesiyle, iş ortaklığımızı taçlandırmış olduk. Tesis, GSK’nın tüm nebül portföyünün üretildiği dünyadaki tek üretim merkezi konumunda. Solunum, Abdi İbrahim için stratejik bir alan ve bu alanda tüm ihtiyaca yetecek şekilde geniş bir ürün portföyü sunuyoruz. GSK’nın bu alandaki yatırımı için Abdi İbrahim’i seçmesi bizim için gurur verici. Biz ülkemize, sektörümüze, insanımıza ve ekibimize güveniyoruz. Öncü yatırımlarımızla ülkemizin ilaçta önemli bir oyuncu olma hedefine katkı sunuyoruz, sunmaya da devam edeceğiz. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi’ne bizlere verdikleri destek, iş ortağımız GSK’ya değerli iş birlikleri için bir kez daha teşekkür etmek isterim. Steril İnhalasyon Tesisimiz, sektörümüze ve Türkiye’ye hayırlı olsun.” Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı A. Burak Dağlıoğlu ise, şöyle konuştu: “Cumhurbaşkanımızın liderliğinde 2003 yılından beri ülkemizin kalkınması için birçok sektörde olduğu gibi yaşam bilimleri özelinde de Ar&Ge ve inovasyonu destekleyerek yatırımları teşvik eden ve ihracatın artmasını sağlayan pek çok reform gerçekleşti. 7 milyar dolarlık ilaç pazarı ile dünyada ilk 20’de yer alan Türkiye, küresel sağlık ekosisteminin ilgisini cezbeden bir merkez konumunda. Yatırım Ofisi olarak nitelikli yatırımları hedeflerken, Türk şirketler ile uluslararası şirketlerin başarılı ve sektörü güçlendirici iş birliklerini her zaman destekliyoruz. Solunum yolu hastalıklarında yerli ilaç tedariğimiz açısından son derece önemli olacak bu tesisin GSK’nın tüm nebül portföyünün üretildiği dünyadaki tek merkez olacak olması, bizim sıklıkla vurguladığımız ülkemizin üretim, Ar&Ge, lojistik gibi pek çok alanda merkez olma özelliğini destekleyen başarılı bir örnek. GSK ve Abdi İbrahim İlaç’a 340 milyon liralık bu yatırım için teşekkür eder, yatırımın ülkemize hayırlı olmasını temenni ederim.” Kaynak : Basın Bülteni

Ulkar Kimya, İlaçta Yerli Üretimin Geliştirilmesi Hedefiyle Büyüyor

Ulkar Kimya Genel Müdürü Berkant Köseoğlu, tamamen yerli sermaye ile faaliyet gösteren bir kuruluş olarak Türkiye'nin yerli ilaç üretiminin geliştirilmesi hedefiyle çalıştıklarını belirterek "Kovid-19 salgını bütün dünyada ve ülkemizde bir gerçeği hatırlattı, o da ilaçta ve gıdada kendi kendine yetebilmek. Bu yüzden Ulkar Kimya, Ulkar Holding ve hatta Türkiye ekonomisi için stratejik bir konumdadır. Son zamanlarda ürün portföyü olarak yöneldiğimiz nadir hastalıklar kategorisi ile dünya çapında ilgi odağı haline gelmiştir." ifadelerini kullandı. Şirketten yapılan açıklamaya göre, Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesinde yaklaşık 64 bin metrekare alan içinde bulunan Ulkar Kimya'nın üretim kapasite kullanımı yüzde 70'e ulaştı. Yılda 275 ton ilaç etken maddesi ve 150 ton mikropellet üretecek alt yapıya sahip olan tesiste sentez ve mikropellet üretim şeklinde 2 ayrı üretim alanı bulunuyor. Açıklamada görüşlerine yer verilen Köseoğlu, en büyük hedeflerinin, kardeş kuruluş olan Nobel İlaç'a Ar-Ge merkezi sayesinde yeni ürünler geliştirmek olduğunu aktararak, "Bu doğrultuda çalışarak hem ihtiyacı olan hastalara ulaşılabilir ve yeni ürünler kazandırıyor hem de yerli üretim ile Türkiye'nin ilaçtaki cari açığına pozitif yönde etki etmiş oluyoruz. Bu yoldaki birincil önceliğimiz ise dünyamızı korumak için çevreci politikalarla üretim yapmaktır. Enerji verimliliğine yoğunlaşarak daha çevreci üretim yapmak üzere elektrik ve doğalgaz kullanımlarının düzenlenmesini, yenilenebilir enerji sistemlerinin kurulmasını, buhar ve su kullanımında geri dönüşüm sistemleri kurulmasını önceliğimiz olarak görüyor, bu doğrultuda adımlar atıyoruz." değerlendirmesinde bulundu. Türkiye'nin yerli ilaç üretiminin geliştirilmesi hedefiyle çalıştıklarını belirten Köseoğlu, "Kovid-19 salgını bütün dünyada ve ülkemizde bir gerçeği hatırlattı, o da ilaçta ve gıdada kendi kendine yetebilmek. Bu yüzden Ulkar Kimya, Ulkar Holding ve hatta Türkiye ekonomisi için stratejik bir konumdadır. Son zamanlarda ürün portföyü olarak yöneldiğimiz nadir hastalıklar kategorisi ile dünya çapında ilgi odağı haline gelmiştir." açıklamasında bulundu. Köseoğlu, Türkiye ve Avrupa otoritelerinden GMP (Good Manufacturing Practices - İyi İmalat Uygulamaları) sertifikasına sahip olan ve ürettiği ham maddeleri hem yurt içinde hem de yurt dışına satış yapan bir firma olduklarını vurgulayarak, şunları kaydetti: "120 çalışanımız ve yalın organizasyon yapımız ile Ar-Ge'den üretime, kaliteden teknik desteğe kadar her kademede çevreye duyarlılık, sürdürülebilirlik, hijyen ve kalite bilinciyle çalışan bir üretim tesisiyiz. Ürettiğimiz ürünlerin ilaç ve ilaç etken maddesi olması nedeniyle çalışan profilimizin deneyimli ve tecrübeli olmasına dikkat ediyoruz. Bununla birlikte tecrübelerimizi aktaracağımız, kariyerlerine destek olacağımız gençlere de staj dönemlerinde ve kariyerlerinin başında istihdam sağlamaktayız. Kuruluşumuzdan beri bünyemizde olan Ar-Ge bölümümüz 2018 yılının sonunda Devlet Onaylı Ar-Ge Merkezi Sertifikası alarak ULKAR-GEM adı altında çalışmalarını sürdürmektedir. ULKAR-GEM 20 kişilik ayrı bir yapılanma ve ayrı bir yerleşim düzeni ile çalışmaktadır. Bu merkezimiz son yıllarda dünyada eşdeğeri fazla bulunmayan ham maddelerin geliştirilmesine ve ticari olarak üretime aktarılmasına odaklanmaktadır. Bu çalışmalara ek olarak alternatif üretici değerlendirmeleri, proses verimlilikleri ve teknoloji transferi ile hem farklı ürünlerin portföyümüze katılmasına hem de maliyetlerin azaltılması konusunda şirketimize büyük katkı sağlamaktadır. Bu merkezimizin geliştirdiği nadir ilaç kategorisindeki bir ham maddemiz, şu anda yerli olarak üretilmekte ve Nobel İlaç tarafından hastalara ulaştırılmaktadır." Kaynak : AA

Zürih Merkezli İlaç Firmasından Türkiye'de Üretim için İlk Adım

Haver Farma İlaç, Zürih merkezli MS Pharma’nın, Tekirdağ, Çorlu’da kurulu olan “Türkiye üretim tesisini” satın aldığını duyurdu. Haver Farma İlaç, global ilaç sektöründe jenerik ve biyoteknolojik ürünler ile faaliyet gösteren, Zürih merkezli MS Pharma'nın, Tekirdağ, Çorlu'da kurulu olan "Türkiye üretim tesisini" satın aldığını açıkladı. Şirketten yapılan açıklamaya göre Haver Farma İlaç, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde 12 ülkede hizmet veren, hızlı büyüme potansiyeli ile bölgesel liderliğe sahip, jenerik ve biyoteknolojik ürünler ile global ilaç sektöründe faaliyette bulunan ve enjekte edilebilir steril ürünler üreten, Tekirdağ, Çorlu'da kurulu olan üretim tesisine ait satın alma ön sözleşmesini MS Pharma ile 5 Mayıs 2022 tarihinde imzalamıştı. Satın alma süreci, kapanış koşulları ile ilgili regülasyonların yerine getirilmesinin ardından 05 Temmuz 2022'de, MS Pharma'nın Çorlu'da kurulu üretim tesisinde düzenlenen imza töreni ile tamamlanmış oldu. Şirket satın alma imzalarını; Haver Farma İlaç adına İcra Kurulu Başkanı Dr. Can Hisarlı ve satıştan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Okan Camcı, MS Pharma adına ise Uğur Kabalak ve Abu Abboud attılar. Haver Farma İlaç İcra Kurulu Başkanı Dr. Can Hisarlı imza töreninde; "Satın alınan yeni üretim tesisi, 05 Temmuz itibarı ile "Haver Trakya İlaç Sanayi ve Ticaret A.Ş." adı ile faaliyetlerine başlayacaktır" dedi. "YENİ TESİSİMİZ SAĞLIK İÇİN FAYDA, ÜRETME TEMEL DEĞERİMİZE GÜÇ KATACAK" Haver Farma İlaç A.Ş. İcra Kurulu Başkanı Dr. Can Hisarlı "satın alınan yeni üretim tesisi, ulusal ve global pazarlarda tercih edilen firma olma vizyonumuz doğrultusunda; üretim kapasite artışı, ürün portföyünü genişletme, ARGE aşamasındaki yeni ürünleri pazara sunma konularında kritik katkı sağlayacak" dedi ve "yeni tesisimiz sağlık için fayda üretme temel değerimize güç katacaktır." sözlerini ekledi. Kaynak : Basın Bülteni

Alerjen Ürünler Hakkında TİTCK'den Yeni Duyuru

Denetim Hizmetleri Başkan Yardımcılığı Bilindiği üzere “Alerjen Ürünlerin Ruhsatlandırılmasına İlişkin Kılavuz”  09.03.2022 tarihinde Kurumumuz web sitesinde duyurulmuştur.https://www.titck.gov.tr/mevzuat/alerjen-urunlerin-ruhsatlandirilmasina-iliskin-kilavuz-09032022173906 Alerjen ürünlerin ruhsatlandırılması aşamasında gerekli olan GMP süreçleri ile ilgili olarak; Alerjen ürünlerin yurtdışından ithal edilecek olması halinde; Yurt dışında üretilip, ülkemize ithal edilecek ürünler için GMP denetim başvuruları ile ilgili hususlar 02.07.2018 tarihli Makam Onayı ile yürürlüğe giren “Yurt Dışı Üretim Tesislerinin GMP Denetimleri İçin Yapılacak Müracaatlara Dair Kılavuz” hükümleri çerçevesinde yürütülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak kabul edilen, Dünya genelinde kamu sağlığını tehdit eder boyuta ulaşan COVID-19 ile mücadele sürecinde ulusal ve uluslararası kısıtlamalar nedeniyle, Kurumumuzca yurt dışı üretim tesislerinde yürütülen yerinde GMP denetimleri durdurulmuştur. Bununla birlikte ilgili Kılavuz kapsamında dosya üzerinden denetimler ve risk bazlı denetimler yürütülmeye devam etmektedir. Söz konusu başvurular ile ilgili olarak yer alan 03.12.2021 tarihinde yapılan güncel duyuruya https://www.titck.gov.tr/duyuru/4114 linkinden ulaşılmaktadır. İthal ürünlere ilişkin ruhsat süreçlerine ek olarak ürünün yurt içi piyasaya verilebilmesi için Beşeri Tıbbi Ürünler İmalathaneleri Yönetmeliği 31. maddesi uyarınca seri serbest bırakma yeri izni alınmalıdır. Bunun için ithalatçı tarafından Seri Serbest Bırakma Yeri Başvuru Kılavuzu doğrultusunda Kurumumuza başvuru yapılması gerekmektedir. Ayrıca ithal edilecek alerjen ürünlerin yurt içinde depolama ve sekonder ambalajlama işlemlerinin Kurumumuz tarafından verilen sekonder ambalajlama tesisleri için düzenlenmiş Üretim Yeri İzin Belgesine sahip bir tesiste yürütülmesi gerekmektedir. https://www.titck.gov.tr/duyuru/3406 Alerjen ürünlerin yurt içinde üretilmek istenilmesi halinde; Alerjen ürünlerin yurt içinde imalat faaliyeti yürütmek isteyen gerçek veya tüzel kişilerin Kuruma başvurması, Kurum tarafından iyi imalat uygulamaları yönünden denetlenmesi ve uygun bulunması halinde faaliyete başlamaları gerekmektedir. Bunun için Beşeri Tıbbi Ürünler İmalathaneleri Yönetmeliği Ek-1 ‘de yer alan bilgi ve belgelerle açılış başvurusu yapılması gerekmektedir. https://www.titck.gov.tr/duyuru/tibbi-urun-tesisleri-basvuru-kilavuzu-10012022124900 Alerjen ürünlerin yurt içinde fason olarak ürettirilmek istenilmesi halinde Kurumumuz tarafından Üretim Yeri İzin Belgesi düzenlenmiş olan tesislerden hizmet alınması gerekmekte olup Kurumumuzdan izinli tesis listelerine https://ebs.titck.gov.tr/Ilac/anonymousapp/UreticiDagiticiFirmaSorgulama linki üzerinden erişim sağlanabilmektedir. Alerjen ürünler için yapılacak başvurulara konu olan doküman tipleri ve ücretler, Kurumumuz internet sayfası önemli listeler bölümündeki 26.04.2022 tarihli güncel fiyat listesinde yer almaktadır. https://www.titck.gov.tr/dinamikmodul/70 İlgililere önemle duyurulur. Kaynak : TİTCK Basın Bülteni

Eczacıbaşı İlaç, Gensenta'yı Satın Aldı

Eczacıbaşı, ABD’li öncü ilaç şirketi Amgen’in sahip olduğu Gensenta’nın yüzde 99.96 hissesini 135 milyon dolara satın almak için anlaşmaya vardığını açıkladı. Satın alma işlemi, Rekabet Kurulu onayının ardından tamamlanacak. Gensenta satın almasıyla sağlık alanında önemli bir yatırım yaptıklarını belirten Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, “Çağdaş, kaliteli ve sağlıklı yaşamın öncüsü olmayı ilke edinen bir kuruluş olarak hem Türkiye hem de dış pazarlarda geniş ürün yelpazesi ve farklı tedavi alanlarındaki yenilikçi ilaçlarla faaliyetlerimizi artırmayı planlıyoruz. Bu satınalma ile ilaç ve biyobenzer ilaçların üretimi, ilaç hammaddesi üretimi ve sağlık alanında ihracat yetkinliklerini portföyümüze katarak, yerli üretimin gücü ile büyümeye devam ediyoruz” dedi. Öte yandan, Amgen tarafından verilen bilgide, Gensenta’nın satışına yönelik stratejik kararın ardından Türkiye’deki faaliyetlerin süreceği ve hastalara hizmet etmeye devam edileceği belirtildi. Liyofilize flakon üreticisi ve ihracatçısı Gensenta, ilaç sektöründe Türkiye’nin en köklü şirketleri arasında yer alıyor. 1923 yılında laboratuvar olarak faaliyete başlayan, 1957’den itibaren Mustafa Nevzat İlaç olarak sektörde birçok ilki gerçekleştiren şirket, 2012 yılında dünyanın önce biyoteknoloji şirketlerinden ABD’li Amgen tarafından satın alındı. Şirketin ismi, 2020 yılında Gensenta olarak değişti. Şirkketten yapılan açıklamaya göre; farklı ülkelere ihracat yapan Gensenta, geçtiğimiz yıllarda sektörde iki kez ihracat şampiyonu oldu. 2021 sonu itibariyle gelirlerinin yüzde 47’sini ihracat ile gerçekleştiren Gensenta, Türkiye’nin ve bölgenin en önemli liyofilize flakon üreticisi ve ihracatçısı konumunda. Gensenta Hammadde Üretim Tesisleri'ndeki penisilin grubu, Etodolak ve diğer ilaç etken maddeleri üretiliyor. Kaynak : Dünya

ISCC’2022 ,Temizoda Teknolojileri Derneği Ev Sahipliğinde Antalya’da Düzenleniyor

Uluslararası Kontaminasyon Kontrol Sempozyumu ISCC’2022 ,Temizoda Teknolojileri Derneği ev sahipliğinde 11-13 Ekim 2022 tarihleri arasında Titanic Deluxe Golf Belek Antalya’da düzenleniyor.Sağlık-Gıda-İlaç-Elektronik Sanayi-Savunma Sanayi profesyonelleri, Akademisyenler ve Temizoda ihtiyaç sahipleri...Uluslararası düzeyde dünyanın en önemli kontaminasyon kontrolü ve temizoda organizasyonu Türkiye’de. Her iki yılda bir düzenlenen Uluslararası Kontaminasyon Kontrol Sempozyumu’nda (ISCC 2022) sektör profesyonelleri, kontaminasyon kontrolü ve uygulamaları konusundaki en güncel çalışmaları ve gelişmeleri öğrenmek adına bir araya geliyor. 2016 yılında Brezilya’da, 2018 yılında ise Hollanda’da gerçekleştirilen ve pandemi sebebiyle ertelenip bu yıla alınan organizasyona ev sahipliği yapacak olan Temizoda Teknolojileri Derneği,uluslararası düzeyde en önde gelen otoriteleri Titanic Deluxe Golf Belek-Antalya’da ağırlayacak. Bir çok uzman tarafından yapılacak sunumlar ve eğitim programlarının yanısıra Uluslararası Kontaminasyon Kontrol Dernekleri Federasyonu’nun kurul ve komisyon toplantılarına da sahne olacak ISCC 2022 kaçırılmaması gereken bir teknoloji, eğitim, ve bilgi paylaşımı platform niteliğini taşıyor. Sempozyumun teması ise “Kontaminasyon Kontrolü Hayatımızın Her Yerinde”   Temizoda Teknolojileri Derneği, Uluslararası Kontaminasyon Kontrol Dernekleri Konfederasyonu (ICCCS) ve Akdeniz Tanıtım işbirliği ile organize edilen sempozyum, ISO 14644 standartlarını geliştiren 23 üye ülkeden ISO TC 209 delegelerinin katılımı ile katılımcılarına bu standartların geleceğine dair bilgileri ilk elden duyma imkanını sunuyor. Bu etkinlik ayrıca yıllık ICCCS CoD toplantılarının ve    yönetim heyetinin Türkiye’deki ilk toplantıları olma özelliğini taşımakta.      ISCC’22 Sempozyumunda  Sunum Başlıkları   5 kıtadan sektör profesyonellerine açık olacak ISCC’22 Sempozyumuna delegeler bildiri, sözlü sunum ve poster ile katılabileceklerdir . Temel sunum başlıkları;   • Standartlar ve Düzenlemeler • Sağlık • Tesisler • Yaşam Bilimleri • Bilim ve Araştırma • Elektronikler ve Yarı İletkenler • Yiyecek & İçecek   Toplantılar ve sunumlar İngilizce olarak gerçekleştirilecek olup ayrıca Sempozyum boyunca etkinliğe katılan delegeler ve katılımcılar arasında uluslararası düzeyde networking ve ikili görüşme olanakları da yer alacak.   ICCCS’in 50.nci kuruluş yılı etkinliklerine ISCC’22 Antalya önderlik ediyor   Yine bir sempozyum vesilesi ile 1972 yılında kurulan ICCCS, 50. Kuruluş yıldönümüne özel etkinliklerini  ISCC2022 sempozyumu kapsamında kutluyor. Ekim ayında Antlya’da zirveye taşınacak kutlama etkinlikleri yıl boyunca webinarlar,  50. Yıla özel  teknik makaleler  ve  çeşitli etkinliklerle kutlanacak.    50 Yıl - 50 Makale:    ICCCS  etkinliklerinde ön  plana çıkan, kontaminasyon kontrolü alanında ses getiren makaleler      yıl boyunca ISCC2022 web sitesi üzerinden sector profesyonelleri ilebuluşacak. Sağlık Bilimleri,Mikroelektronik,  Yarı İletken ve otomotiv gibi pek çok farklı endüstriden 50 makale kontaminasyon kontrol uzmanları ile buluşurken, arşiv niteliğinde bir bilgi bankasının da temelleri atılmış olacak. ISCC2022 etkinliği kapsamında sunulacak makaleler ve gelecekteki ICCCS etkinlikleri ile zenginleşecek     bu içeriğin kontaminasyon kontrol endüstrisi için referans niteliği taşıyan bir arşiv olması hedeflenmektedir.   50 Yıl – 50 Genç Profesyonel :   ISCC2022 kapsamında sektöre yeni dahil olmuş her yaştan sector profesyoneli “50 Genç Profesyonel” projesi kapsamında hem ISCC2022 etkinliklerine hem de kendileri için özel olarak hazırlanacak ICCCS Akredite Kurs ve eğitimlere erişim hakkı kazanacak. ICCCS süreçleri ve komiteleri hakkında da bilgilendirilecek bu sektör profesyonellerinin gelecek dönemlerde ICCCS organizasyonunda  kritik görevler için birer aday olmaları hedeflenmektedir.     50 Yıl – Webinar Serisi :   ICCCS üye ülkeleri tarafından hazırlanacak ve ISCC2022 çevrimiçi platform tarafından yayımlanacak webinarlar ile ICCCS organiasyonuna üye ülke derneklerinin ve sektör profesyonellerinin ilgisini çekecek konularda yine konu uzmanı kişiler tarafından hazırlanacak içerlikler paylaşılacak.Tamamen ücretsiz sunulacak bu hizmet ile ISCC'2022 öncesi kontaminasyon kontrolünde trendde olan konu başlıkları ve yeni gelişmelerin ele alınması hedeflenmektedir. İlk webinar Temizoda Teknolojileri Derneği ev sahipliğinde gerçekleşirken gelecek aylarda Hollanda, İsviçre, Romanya ve İrlanda Temizoda Teknolojileri ve Kontaminasyon Kontrol Dernekleri kapsamında uzman ve bilirkişiler önemli konularda bizlerle buluşacak.    İş Gezinize Muhteşem Doğası ve Konforu İle Antalya Ev Sahipliği Yapacak   Dünyada en çok bilinen tatil cenneti olan Antalya’da  deniz ve Golfün buluştuğu doğa cenneti Titanic Deluxe Golf Belek ‘te düzenlenecek olan sempozyumda delegeler Temizoda Teknolojileri Derneği’nin sağladığı çok özel olanaklar ile konaklayabilecekler.    Türk Hava Yolları ile Özel Fiyatlı Uçuş Olanağı   ISCC’22 sempozyumunun delegeleri ve misafirleri,etkinliğin resmi hava yolu olan THY ile dünyanın 200  farklı  noktasından özel indirimli uçma olanağına sahip olacaklar.    ICCCS : International Confederation of Contamination Control Societies   Uluslararası Kontaminasyon Kontrol Dernekleri Federasyonu ICCCS, Türkiye’ nin de kurumsal üye olduğu ve Temizoda Teknolojileri Derneği tarafından temsil edildiği uluslararası geniş bir sektörel organizasyondur. Kontaminasyon kontrolü konusundaki bilgi birikiminin uluslararası düzeyde paylaşımı, uluslararası  kontaminasyon kontrolü standartlarının yaygınlaştırılması, teknik hususların uluslararası ticarete olabilecek olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi ve yeni üye ülkeler edinerek kontaminasyon kontrolü konusunun dünya genelinde daha da yaygınlaştırılması gibi temel kuruluş hedefleri olan ICCCS uluslararası standartların yönlendirilmesinde de saygın bir kuruluştur.   CTS : Cleanroom Technologies Society of Turkey / Temizoda Teknolojileri Derneği   Temizodalar ve ilgili tüm kontrollü temiz alanlarda çalışan ilgili paydaşların eğitim taleplerine cevap vermek, sektörün ilgili standartlarında uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirlikleri yapmak, temizo-da endüstrisinde yaşanan gelişmeleri yakından takip ederek bu konularda bilgi ve teknolojilere erişimi kolaylaştırmak ve sürdürülebilir kılmak amacı ile 2015 yılında  kurulan Temizoda Teknolojileri Derneği, misyonu gereği gerçekleştirdiği ulusal ve uluslararası organizasyonlarla sektörü geliştirmeyi           hedeflemektedir.   Sempozyum Broşürü   Sempozyum Videosu   Erken Kayıt için Tıklayın   Detaylı Bilgi : info@iscc2022.com   Organizasyon : Temizoda Teknolojileri Derneği & Akdeniz Tanıtım A.Ş.   Kaynak : Basın Bülteni  

Abdi İbrahim İlaç Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikası Aldı

110 yıllık geçmişi ve 20 yıldır devam eden sektör liderliği ile sürdürülebilirlik konusunda başarı öyküsüne sahip olan Abdi İbrahim, bu alanda önemli bir adım daha attı. Maslak Genel Müdürlük ve Esenyurt Üretim Kompleksi’nde kullanılan elektriğin; güneş, rüzgâr, hidroelektrik ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından üretildiğini uluslararası standartlarda belgeleyen I-REC sertifikasını aldı. Abdi İbrahim, bu sertifikayı alan ilk Türk ilaç şirketi oldu.  TÜRK ilaç sektörünün büyümesine ve gelişmesine 110 yıldır öncülük eden Abdi İbrahim, HEAL2030 adını verdiği ve Birleşmiş Milletler’in 17 Küresel Kalkınma İlkesi’nin dokuzuna odaklandığı sürdürülebilirlik stratejisi kapsamında kararlı adımlarla ilerlemeye devam ediyor. Daha az kaynak kullanarak tüketicileri, müşterileri, hissedarları, çalışanları ve toplum için daha fazla değer yaratmak amacıyla hayata geçirdiği projelerden biriyle I-REC sertifikası (Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikası) almaya hak kazandı. HEAL2030 sürdürülebilirlik stratejisi kapsamında Maslak Genel Müdürlük binası ve Esenyurt Üretim Kompleksi’nde kullanılan elektriğin; güneş, rüzgâr, hidroelektrik ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından üretildiğini uluslararası standartlarda belgeleyen        I-REC sertifikası aldı. Gelecek nesillere sağlıklı bir çevre ve sürdürülebilir bir dünya bırakmak adına büyük önem taşıyan bu sertifikayı alan ilk Türk ilaç şirketi Abdi İbrahim oldu. Uluslararası I-REC sertifikası, kullanılan her birim elektriğin kaynağından başlayarak takip edilmesini ve nihai kullanıcıya kadar izlenebilmesini sağlıyor. Bu sertifikayla Abdi İbrahim, ürettiği her kutu ilacın yenilenebilir enerji kullanılarak üretildiğini uluslararası standartlarda ve şeffaf biçimde ortaya koyuyor. Abdi İbrahim Kurumsal İletişim, Sürdürülebilirlik ve Kamu İlişkileri Direktörü Dr. M.Oğuzcan Bülbül, aldıkları sertifikayla ilgili şunları söyledi: “Abdi İbrahim olarak ekonomik faaliyetlerimizi sürdürürken, topluma ve içinde yaşadığımız dünyaya ‘iyi’ iz bırakmayı daima öncelik olarak görüyoruz. Aldığımız ödüller ve sertifikalar da hassasiyetimizin ve çabalarımızın bir kanıtı. Bizim çevresel ana hedefimiz 2030 yılında karbon nötr bir şirket olmak. Hedefimize yürürken hayata geçirmekte olduğumuz birçok projemiz mevcut. Bunlardan en önemlilerinden biri, Abdi İbrahim Esenyurt Üretim Kompleksi ve genel müdürlük binamızda I-REC sertifikasına sahip şekilde yenilenebilir elektrik kullanmak ve kapsam-2 emisyonlarımızı sıfıra indirmiş olmak. Tüm canlılara ihtiyaç duyduğu suyu, havayı, besini ve temiz çevreyi sağlayacak kadar uzun yıllar dünyamızı ayakta tutacak bu bilinç ışığında, ‘Geleceği İyileştiriyoruz’ mottomuz rehberliğinde projeler geliştiriyoruz, geliştirmeye devam edeceğiz.”

BioNTech, Medigene ile Kanser Tedavisinde İş Birliği Yapacak

BioNTech SE kanser tedavisinde TCR teknolojisini geliştirmek için Medigene isimli şirket ile anlaşma yapıldığını duyurdu. 3 yıllık anlaşma kapsamında iki şirketin birlikte çalışacağı ve BioNTech’in kanser çalışmalarını yürüteceği duyuruldu. İşbirliği, BioNTech tarafından seçilen hedeflere karşı yenilikçi TCR immünoterapilerini keşfetmek ve geliştirmek için BioNTech’in çoklu platform immünoterapi yeteneklerinden ve Medigene’nin T hücre reseptörü (TCR) keşif platformundan yararlanır BioNTech, klinik öncesi PRAME TCR’yi alacak ve Medigene’nin PD1-41BB anahtar reseptörü ve hassas eşleştirme teknolojileri için lisans alacak BioNTech, işbirliğinden doğan tüm TCR tedavileri için dünya çapında özel geliştirme ve ticarileştirme haklarına sahip olacaktır. Medigene, BioNTech’ten 26 milyon Euro’yu peşin olarak ve araştırma fonu alacak ve küresel net satışlarda telif haklarına ve kademeli ertelenmiş opsiyon ödemelerine ek olarak geliştirme, düzenleyici ve ticari dönüm noktası ödemeleri almaya hak kazanacak. BioNTech CEO’su ve Kurucu Ortağı Uğur Şahin, “Medigene ile olan bu işbirliği, hücre tedavisi portföyümüzü ve TCR keşif yeteneklerimizi genişletiyor ve hızla gelişen mühendislik hücre tedavileri alanında lider olma yeteneğimizi daha da güçlendiriyor” dedi Medigene İcra Kurulu Başkanı ve Baş Bilimsel Görevlisi Prof. Dolores Schendel: “Medigene, onkoloji için TCR-T tedavilerinin geliştirilmesinde ön saflarda yer almaktadır. BioNTech ile yapılan satış ve lisans anlaşması, son derece spesifik TCR’leri keşfetmek ve karakterize etmek ve sonuçta ortaya çıkan TCR-T hücrelerini katı tümörlerle savaşmak için güçlendirmek için tescilli teknolojilerimizin küresel lider bir biyoteknoloji şirketi tarafından önemli bir doğrulamadır şeklinde konuştu. Açıklamaya göre, BioNTech, Medigene’ye 26 milyon avro ön ödeme yapacak ve iş birliği döneminde şirkete araştırma fonu sağlayacak. İki şirket arasındaki iş birliğinin, kanser tümörleri tedavi etmek için kullanılabilecek TCR tedavilerinin geliştirilmesi için birden fazla hedef içereceği ifade edilen açıklamada, Medigene’nin her program başına başarı ödemesinin yanı sıra satışlarda telif ücreti alacağı belirtildi. TCR tedavileri, vücudun savunma sistemini kanser hücrelerini tanıyıp yok edebilecek şekilde harekete geçirmeyi amaçlayan kanser immünoterapileri arasında yer alıyor. Bu tedavide doktorlar, bağışıklık sisteminden T hücrelerini hastadan alarak, kanser hücrelerini düşman olarak tanımaları için genetik olarak değiştiriyor ve hastaya geri veriyor. Dünyanın önde gelen ilaç geliştiricileri Bayer, Novartis ve Johnson & Johnson gibi şirketler de bu alanda araştırmalar yapıyor. Kaynak : Basın Bülteni  

DSÖ, Yerel İlaç ve Aşı Üretimini Artırmak için Güney Kore'de Eğitim Merkezi Kurdu

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), orta ve düşük gelirli ülkelerin aşı, insülin ve kanser tedavi ilaçları üretebilmesine destek için Güney Kore'de küresel biyolojik üretim eğitimi merkezi kurulduğunu duyurdu. Güney Kore Sağlık Bakanı Kwon Deok-chul:  "Bundan sonraki küresel salgınları göz önünde bulundurarak Güney Kore, geçmiş tecrübelerinden aldığı derslerle düşük ve orta gelirli ülkelerin biyolojik üretim kapasitelerini destekleyecek" Örgütün Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, DSÖ'nün Cenevre'deki genel merkezinde düzenlenen basın toplantısında üretim eğitimi merkezine dair bilgi verdi. Orta ve düşük gelirli ülkelerde iş gücü eksikliği ile zayıf sağlık sistemlerinin, ilaç ve aşı için teknoloji transferine engel teşkil ettiğini vurgulayan Ghebreyesus, bu eksiklerin giderilmesiyle söz konusu ülkelerin, başta Kovid-19 aşısı olmak üzere gelişmiş ülkelerin ürettiği tıbbi teknolojileri ithal etmek için bekleyip zaman kaybetmeyeceğini vurguladı. Güney Afrika'daki mRNA aşı üretim merkezinin devamı Ghebreyesus, bu merkezin daha önce Güney Afrika'da mRNA temelli aşı üretim merkezi kurulmasının bir devamı olduğuna işaret ederek, bu merkezlerden teknoloji transfer edecek ülkelere Arjantin ve Brezilya'nın yanında Bangladeş, Endonezya, Pakistan, Sırbistan ve Vietnam'ın da eklendiği bilgisini paylaştı. Tıbbi teknoloji üretimi eğitimi için Güney Kore'nin başkent Seul'deki çok büyük bir tesisi DSÖ'ye tahsis ettiğini vurgulayan Ghebreyesus, "Bu merkez, operasyonel üretim uygulamaları gereksinimlerine dair teknik ve uygulamalı eğitim sağlamakla birlikte, Güney Afrika'daki mRNA aşı teknolojisi transfer merkezinin geliştirdiği özel eğitimleri de tamamlayacak." dedi. Aşı firmalarına teknoloji transferi çağrısı Ghebreyesus, aşı üretici firmalar teknolojilerini paylaşsaydı küresel Kovid-19 aşı eşitsizliğinin önüne daha önceden geçilebileceğini hatırlatarak, "Bir yandan teknoloji transferi ve patent hakkından feragat etme talebimizi ilgili yetkililere iletirken diğer yandan ülkeler arası tıbbi teknolojiye erişim farkını kapatmak için var olan projelerimizi sürdüreceğiz." açıklamasında bulundu. Toplantıya telekonferansla katılan Güney Kore Sağlık Bkanı Kwon Deok-chul ise, bundan 60 yıl önce dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Güney Kore'nin DSÖ ve diğer uluslararası kuruluşlar sayesinde güçlü sağlık sistemine sahip bir ülkeye dönüştüğünü kaydederek, "Bundan sonraki küresel salgınları göz önünde bulundurarak Güney Kore, geçmiş tecrübelerinden aldığı derslerle düşük ve orta gelirli ülkelerin biyolojik üretim kapasitelerini destekleyecektir." şeklinde konuştu. Endonezya Dışişleri Bakanı Retno Marsudi, ülkesinin Kovid-19 aşılarına erişimde küresel eşitliği desteklediğini belirtti ve "Bu teknoloji transferi, birlikte ve daha güçlü toparlanmamız yolunda sağlık tedbirlerine eşit erişime önemli katkılar sağlayacaktır." ifadelerini kullandı. Gelişmekte olan ülkelerin bu tür desteklere ihtiyaç duyduğunun altını çizen Marsudi, "Her ülkenin kendi kendine yeterliliğini artırmak ve sağlıkta küresel dirençliliği desteklemek için böylesi çözümler gereklidir." açıklamasında bulundu. DSÖ'nün desteği hayati önem taşıyor Teknoloji transfer edilecek ülkelerden Sırbistan'ın Sağlık Bakanı Dr. Zlatibor Loncar da "Kovid-19 salgını zamanında DSÖ'den böyle bir desteğin gelmesinin hayati önem taşıdığı" görüşünü paylaştı ve "Yeni teknoloji geliştirilmesi, ülkemizde sağlık uzmanlarının profesyonel alanda ilerlemesi ve yeni beyinlerin yetişmesi demektir." dedi. Vietnam Sağlık Bakanı Dr. Nguyen Thang Long, DSÖ'nün bu girişiminde yer almasıyla Vietnam'ın ülkede mRNA temelli aşı üretmenin yanı sıra bölgesine de katkı sağlayacağını belirterek Güney Kore'de kurulan üretim eğitimi merkezinin önemine dikkati çekti. DSÖ 18 Şubat'ta, Afrika'daki Kovid-19 aşılama eksikliğini kapatmak için bazı kıta ülkelerinde mRNA teknolojisiyle aşı üreten merkez kurulacağını duyurmuştu. Kaynak : AA

2021 Nobel Kimya Ödülü, Molekül Çalışmalarıyla Bilinen Bilim İnsanları Benjamin List ve David W.C. MacMillan'a Verildi

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi'nde düzenlenen basın toplantısında, Benjamin List ve David W.C. MacMillan'ın molekül inşasında yeni ve mahir bir araç olan "organokatalizi" geliştirmelerinden ötürü Nobel Kimya Ödülü'ne layık görüldükleri açıklandı. İki bilim insanının geliştirdiği bu aracın, farmasötik araştırmalarında büyük etki yarattığına ve kimyayı daha "çevre dostu" hale getirdiğine işaret edildi. Ödül, 2020'de "DNA zincirlerini kesmeye ve yeniden birleştirmeye olanak sağlayan 'CRISPR/Cas9' sisteminin geliştirilmesine katkılarından ötürü" Fransız mikrobiyolog Emmanuelle Charpentier ile Amerikalı biyokimyacı Jennifer A. Doudna'ya verilmişti. 2020 Nobel Kimya Ödülü, kadın adaylar arasında paylaşılan ilk örnek olmuştu. Ödüle Charpentier ve Doudna'dan önce 5 kadın layık görülmüştü. Marie Curie 1911'de, kızı Irene Joliot-Curie 1935'te, Dorothy Crowfoot Hodgkin 1964'te, Ada Yonath 2009'da ve Frances H. Arnold 2018'de ödülü kazanmıştı. 1901'den bu yana her yıl kimya alanında insanlığa önemli katkı sunan kişilere verilen Nobel Kimya Ödülü'nü 2015'te Türk bilim insanı Aziz Sancar kazanmıştı. Sancar, "Nobel Ödülü kazanan ilk Türk bilim insanı" olmuştu. Nobel Kimya Ödülü 'asimetrik organokataliz' çalışmalarına verildi 2021 Nobel Kimya Ödülü'nü ortaklaşa kazanan iki bilim insanı Benjamin List ve David W.C. MacMillan, farmasötik araştırmalarında büyük etki yaratan ve kimyanın daha "çevre dostu" hale gelmesine yardımcı olan molekül inşasında yeni ve etkili bir araç olan "organokataliz" geliştirdi. Kimyagerler ve araştırmacılar, uzun zamandır sadece "metaller ve enzimler" olarak iki tür katalizörün mevcut olduğuna inanırken List ve MacMillan, 2000 yılında birbirlerinden bağımsız olarak, küçük organik moleküller üzerine kurulu olan ve "asimetrik organokataliz" adını verdikleri üçüncü tip bir katalizöre imza attı. Nobel Kimya Komitesi Başkanı Johan Aqvist, "Bu kataliz kavramı basit olduğu kadar dahice. Gerçek şu ki birçok insan bunu neden daha önce düşünmediğimizi sorguladı." dedi. Aktif kimyasal grupların bağlanabileceği karbon atomu çerçevesine sahip organik katalizörlerin oksijen, azot, kükürt veya fosfor gibi ortak elementler içermesinin yanı sıra çevre dostu ve ucuz maliyetli olduğu ifade ediliyor. Benjamin List kimdir? 1968'de Almanya'nın Frankfurt kentinde doğan Profesör List, doktora derecesini Goethe Üniversitesinden aldı. 2005'ten bu yana Max-Planck-Society'nin üyesi olan List, ayrıca 2004'ten beri Köln Üniversitesinde Fahri Profesör unvanını taşıyor. Katalizörler ve asimetrik organokataliz üzerine çalışmalar yapan Alman kimyager, kimyasal reaksiyonları hızlandırma, böylece reaksiyonları enerji ve kaynak açısından daha verimli hale getirme üzerine çalışmalar yaptı. Alman kimyager, 2005'ten bu yana Max-Planck-Institut für Kohlenforschung'in direktörlüğünü yürütüyor. David W.C. MacMillan kimdir? 1968 yılında İskoçya'nın Bellshill şehrinde doğan Profesör MacMillan, doktora derecesini 1996'da California Üniversitesi'nden aldı. Yeni reaksiyon metodolojisinin geliştirilmesine ve enantiyoselektif kataliz üzerine çalışmalar yapan MacMillan ve araştırma grubu, asimetrik organokataliz alanında birçok ilerleme kaydetti ve bu yöntemleri bir dizi karmaşık doğal ürünün sentezinde uyguladı. MacMillan, 2010-2014 yıllarında Royal Society of Chemistry tarafından yayımlanan ünlü kimya dergisi Chemical Science'ın kurucu Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yaptı. İskoç asıllı MacMillan, ABD'de Princeton Üniversitesinde görev yapıyor. 2021 Nobel Fizik Ödülü, 'küresel ısınma' vurgusuyla Japon, Alman ve İtalyan üç bilim insanına verildi. 2021 Nobel Tıp Ödülü, sıcaklık ve dokunma reseptörlerini keşfeden iki ABD'li bilim insanına verildi. Kaynak : AA

Samsung Koronavirüs Aşısı Üretebilir

2020 yılını esir alan ve hala etkisi süren COVID-19 salgını için Pfizer firması BioNTech aşısını üretmiş ve salgının önüne kısmen geçilmişti.  Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in bu hafta ABD’yi ziyaret edecek. Kore medyası Moon’un Pfizer CEO’su Albert Bourlar ile de görüşmeyi planladığını bildirdiği seyahat planları çoğunlukla BM Genel Kurulu ile ilgili olduğunu belirtiyor. Bu açıklamadan sonra Samsung koronavirüs aşısı ile anılmaya başlandı. Samsung koronavirüs aşısı üretecek Mayıs ayında, Moon ve ABD Başkanı Joe Biden, iki ülke arasında ortak aşı geliştirmek için bir anlaşmaya vardı. Bu, bu hafta ayrıntılı olarak ele alınmalıdır. Büyük yatırım, Güney Kore’yi Asya’daki en büyük aşı üretim merkezi haline getirecek. Kaynak, Samsung‘un bu araştırma ve geliştirmede ayrılmaz bir rolü olduğunu da ekliyor. Burada önemli noktanın Samsung Group’un Incheon/Songdo’daki biyoteknoloji kolu olan Samsung Biologics‘i ifade ettiğini belirtelim. SK Bioscience’ın üretim tesisleri de dahil olacak. Samsung, aşı üretmenin yanı sıra diğer cephelerde de küresel salgına karşı mücadelede yer aldı. Örneğin, geçen ay şirket, Samsung Pay kullanıcılarına dijital aşı kimlik bilgilerini cihazlarında saklamanın bir yolunu tanıttı. Commons Project Foundation ile ortaklaşa geliştirilen bu özellik, Eylül ayı başlarında dünya çapında yayılmaya başladı. Aşı üretim konusunda teknoloji firmalarının tesislerinin kullanılacak olması, aşıların daha fazla yaygınlaşmasını ve salgının önüne büyük ölçüde geçileceğinin sinyallerini veriyor. Umarız Amerika ile Güney Kore anlaşmaya varır ve üretim hızlı bir şekilde başlar. Kaynak : AA  

Atabay İlaç, Önümüzdeki Dönem Biyoteknolojik İlaç ve Aşı Yatırımlarına Ağırlık Verecek

Pandemi nedeniyle ihtiyaç duyulan aşı üretimi ve dolumu için yatırım planlayan Atabay İlaç, bu yıl sonunda aşı dolumuna geçmeyi hedefliyor.  Yıllık ilaç üretim kapasitesi 250 milyon kutuya yaklaşan öncü ilaç üreticisinin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Zeynep Atabay ve Yönetim Kurulu Üyesi Ayşe Atabay ile üretimde kullandıkları teknolojileri, ülkemize kazandırdıkları yenilikleri, 2021 yılı yatırım planlarını STEndüstri Dergisine kapsamlı bir röpotaj ile açıkladılar. Zeynep Atabay: Atabay İlaç 1939 senesinde Eczacı Ö. Kemallettin Atabay tarafından ‘Şark Merkez’ Ecza Deposu kurulmasıyla başlar.  1955 senesinde Tophane İlaç Fabrikası’nda beşeri ilaç üretimine başlayıp 1967 senesinde şu anda bulunduğu Acıbadem Atabay İlaç Fabrikası A.Ş. merkezine taşıyıp modernleştirmiştir.  1970 senesinde Gebze’de Atabay Kimya Sanayi ve Ticaret A.Ş. adı altında beşeri ilaç etkin hammaddesi üretimine ve 1975 senesinde yine Gebze’de Atabay Tarım ve Veteriner İlaçları A.Ş. adı altında zirai ilaç hammaddesi ve zirai ilaç üretimine başlamıştır.  Bu tesislerde 100’ün üzerinde beşeri, tarım ve veteriner ilaç etkin hammaddesi üretilmiştir.  Parasetamol (Parol ilacımızın hammaddesi), Oseltamivir (Enfluvir ilacımızın hammaddesi), Favipiravir (Favicovir isimli ilacımızın hammaddesi) olarak geriye dönük entegrasyon ve zamanla geliştirdiğimiz iyi sentez yöntemi sayesinde Avrupa’daki tek üreticisiyiz.  Parasetamol’ü ağırlıklı olarak Amerika ve Avrupa’ya ihraç ediyoruz.  2019 senesinde T.C. Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı’ndan akreditasyonunu almış Ar-Ge   merkezimizde küçük molekül, biyoteknoloji ve Geleneksel Bitkisel Tıbbı Ürün (GBTÜ)  üzerine yeni ürünler geliştirmekteyiz. Ülkemizin 15 büyük üniversitesi ile üniversite – sanayi işbirliği projeleri geliştirmekte olup, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi ile stratejik Ar-Ge projeleri yürütmekteyiz. Tüm bu teknik çalışmaların arkasındaki itici güç ise 800 çalışanımızdır. Çalışanlarımız ile tek bir amaçta birleşiyor, ilaç ve hammadde üretimini sosyal ve vatani bir görev olarak görüyoruz. Çalışanlarımızdaki aidiyet duygusu ile omuz omuza vererek toplum sağlığına hizmet verme yolunda teknolojik altyapımızla yenilikçi projelere imza atıyoruz.   Ürünlerimizin Türkiye’de ve Dünya’da pazarlanması ve tanıtımı çok geniş bir satış ve pazarlama grubu tarafından ticari rekabet şartlarına uygun olarak gerçekleştirilmektedir. Bilinçli ve eğitimli satış ekibimiz, güçlü kalite ve ruhsatlandırma ekipleri, öz kaynaklara yapılan makina, ekipman yatırımları ile yardım almaksızın kendi imkânları ile ilerleyen bir şirketiz.  Markanız ülkemize alanında ne gibi ilkleri kazandırdı?  Ayşe Atabay: 100’ün üzerinde ilaç ruhsatımız var. Yıllık ilaç üretim kapasitemiz 250 milyon kutuya yaklaştı. 1975 senesinden beri etken hammaddesini de üretmekte olduğumuz parasetamol bazlı ürünümüz Parol 2019 senede 45 milyon kutu ile Türkiye’nin en çok satılan ilacı olarak makul fiyatlarla her eve girebilen yerli üretim ve halkın ilacı konumunda. 2010’ların başlarında geçirdiğimiz influenza salgınında hızlıca oseltamivir hammaddesi geliştirilip ülkemizin ihtiyacı olan ilaç yerli kaynaklarla karşılanmış ve orijinal ürün kotalarından ülkemizi kurtarmıştır.  Aynı felsefe ile 2020 senesinin başında Covid-19 pandemisinin ülkemize gelmesiyle favipiravir hammaddesini sentezleyip arkasından üretimini gerçekleştirip yurt dışına bağımlılığı azalttık. İş gündeminizi ve 2021 yılı hedeflerinizi öğrenebilir miyiz?  Zeynep Atabay: Kendimizi önümüzdeki dönem çok daha bilimsel ilaç geliştiren bir şirket olarak konumlandırıyoruz. Ruhsat başvurusunda bekleyen 10’un üzerinde ürünümüz bulunmakta, bunların 3’ü COVİD19 tedavisi için düşünülmüş çalışmalar.  Yeni Geleneksel Bitkisel Tıbbı Ürünlerde çalışmalarımız var, önümüzdeki aylar içinde TÜBİTAK MAM ile ortak geliştirdiğimiz ürünümüzün ile ilk ruhsat başvurumuzu yapacağız. Biyoteknolojik ürünümüz preklinik test sürecinde.  Tesisimiz GMP onayını aldı ve senenin ikinci yarısında klinik çalışmaları başlatabilecek noktaya geliyoruz.  Bunun yanında TÜBİTAK Covid-19 Türkiye Platformu altında 2 aşıya destek veriyoruz.  DNA aşısı üretimi için de GMP onayımızı aldık, senenin ikinci yarısı başlamadan Faz-I’e hazır olmayı planlıyoruz. 5 sene içinde bitki ekstraksiyonu, kimya sentezi, biyoteknoloji know-how’unu harmanlayabilen bunlardan müstahzar ilaç geliştiren interdisipliner bilime dayalı firma olmayı hedefliyoruz. Yeni üretim hattı, Ar-Ge, tesis yada teknoloji yatırımı kararı nasıl veriliyor? Yakın dönemde ne tür bir yatırıma imza attınız? Ayşe Atabay: Geçtiğimiz yıl Koronavirüs tedavisinde kullanılan Favipiravir, Hidroksiklorokin, Remdesivir, Enoksaparin gibi birçok ilaç hammaddesi sentezi çalışmaları ve üretimi için yatırımlarda bulunduk. Önümüzdeki dönem Biyoteknolojik ve Aşı yatırımları öne çıkacak.  İlk önceliğimiz acil durum senaryolarında gerekli ilaçları geliştirmek ve bunları üretecek hatları kurabilmek.  Üretime dönük hangi teşvikler var ve bundan siz nasıl istifade ediyorsunuz? Zeynep Atabay: Bugün her ne kadar milli imkânlar ile ilaç üretiminde birçok yurtdışı menşeili hammaddelere ihtiyaç duysak da dünyanın gidişatı bu hammaddelerin de artık tamamen ülkemizde üretilmesi gerektiği yönünde. Yakın gelecekte ‘yerli ve milli mücadele’ kapsamında ülkemizin stratejik ilaç ihtiyacını karşılayabilir olmak en büyük arzumuz ve hedefimiz. Bunun için yeni çalışmalarımızı gündeme aldık. Fabrikanızda; hammadde girişinden, tasarım ve Ar-Ge çalışmalarına, oradan sevkine kadar olan üretim süreçlerini anlatır mısınız? Ayşe Atabay: Gelen hammaddeler numune alınarak Kalite Kontrol analizi yapılıp onay verilince kabul deposuna alınır. Ürün formülüne göre hammaddelerin tartım işlemi tartım otomasyon sistemi ile yapılarak tartılan ürün hammadde üretimi yapacak kısma ( tablet, şurup, toz dolum  ve steril alan ) verilir. Her üretim aşamalarında mutlaka inproses kontrol olmasının yanında nihai olarak da ürün kalite kontrol onayından geçmektedir.  Onayı alınan ürün ambalajlanması için ilgili departmana gönderilerek bu alanda dolumu ve kutulaması yapılmaktadır. Daha sonra da müstahzar ürün deposuna sevk edilerek ecza depolarına sevk edilmesi sağlanır.  Sıfır duruş / sıfır hata ile kaliteli üretim adına ne tür metod ve sistemler kullanılıyor? Daha çok hangi otomasyon donanım ve yazılım teknolojilerinden yararlanıyorsunuz? Zeynep Atabay: İlaç sanayiinde kullanılan GMP ( İyi Üretim Uygulamaları ) kalite yönetimi özellikle olmazsa olmazımızdır. Tüm kalite kontrol süreçlerimiz Uluslararası normlarda takip edilmektedir. Ayrıca Avrupa GMP’sini de almış bulunmaktayız. Kalite departmanımız valide edilmiş QDMS yazılım sistemi ile tüm departmanları kontrol altına almıştır. Makina parkurunuz hakkında bilgi vererek, son dönemde bu alanda yaptığınız yatırımları ve sağladığı avantajları anlatır mısınız?    Ayşe Atabay: Son yıllarda makina parkurlarımızı yenilemeye başladık. Özellikle kapasitesi yüksek olan blister ve kutulama ve kapsül dolum makinaları alarak mevcut kapasitemizi arttırdık. Ayrıca pandemi nedeniyle ihtiyaç duyulan aşı üretimi ve dolumu için 2021 yılında yatırım planlayarak bu yıl sonunda aşı dolumuna geçmeyi hedeflemekteyiz. Böylece önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin ihtiyacı olan aşı konusunda da Atabay olarak ülkemize hizmet etmeyi amaçlıyoruz.  Depolarınızda operasyon süreçlerini hızlandırmak ve doğru sevkiyatı sağlamak adına ne tür donanım ve yazılımlardan yararlanıyorsunuz?   Zeynep Atabay: Hammadde depo, primer ve sekonder ambalaj malzemeleri depolarında her ürün belirli adreslenmiş sistemde tutulmakta. Ürünler depoya girerken de çıkarken de el terminali ile takip edilerek yanlış ürün ve yanlış miktar problemi ile karşılaşılmasının önüne geçilmektedir. Depolarda ilk giren ilk çıkar prensibi mutlaka uygulanmaktadır. ( FİFO ) Sanayinin Dijital Dönüşümü vizyonunuz nedir? Varsa pilot uygulamalarınızdan bahseder misiniz?  Ayşe Atabay: Dijital dönüşüm tarafında 3 adımlı bir yol haritası izliyoruz.  İlk adımda verimlilik artırma adına 1) süreçleri dijitalleştiriyoruz 2) paydaşlarımıza eğitimler vererek kurulan yeni sistemler üzerinde etkin çalışabilmelerini sağlayıp verimli ve etkin dijital operasyon yapısı kuruyoruz. İlk adımda muhasebe, finansal sistemler, satın alma, depo, üretim sistemleri üzerinde daha etkin yeni yapılara geçiyoruz.  Satış Mümessili kadromuz ile ayrı bir çalışma yürüttük ve onları da dijital platformlara taşıyıp hem operasyonlarını yönlendirebiliyoruz hem de doğru kişilere doğru içeriği ulaştırmayı sağlıyoruz. 3) Son olarak da elimizdeki dijital teknolojiler ile yaptığımız işleri nasıl daha değişik yaparız diye sorguluyoruz.  Bu aşamada tüm tesislerimizi kablosuz WAN ile donatıp sensor ağı üzerinden (IoT) yönetecek yapılara bakıyoruz.  Bu çalışmalarımızda özellikle Skysense, Qualist, Onur Enerji gibi yenilikçi startuplar ile çalışıyoruz.  Tesisinizde enerji maliyetlerinizi düşürmek için ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? Kendi enerjinizi üretmek için bir yatırım planınız var mı? Yakın dönemde böyle yatırım yaptıysanız sonuçlarını paylaşır mısınız?   Zeynep Atabay: Gebze tesisimizde güneş enerjisi yatırım planımız bulunmakta.  Burada 7000 metrekare kadar çıkabileceğimiz alanımızı tespit ettik.  Birkaç şirket ile fizibilite çalışmaları yürütmekteyiz. Kaynak :ST Endüstri

Nobel İlaç, Kocaeli'de Korona Aşısı Üretimi için Harekete Geçti

3 Bin 220 Metrekarelik Alan 3 bin 220 metrekare alana sahip tesis mevcutta Gebze Teknoloji Geliştirme Bölgesi Teknokent Şubesi tarafından Ar-Ge Laboratuvarı faaliyetleri için kullanılıyor. Söz konusu aşı ve etken madde üretimi projesinin hayata geçirilmesi ile birlikte tesiste kapasite artışına gidilecek Ar-Ge Çalışmaları Devam Ediyor Tadilat çalışmalarının başladığı tesiste daha sonrasında ise Koronavirüs aşısının üretilmesi planlanıyor. Şirketin hazırladığı ÇED raporuna göre, konuyla ilgili Kocaeli Valiliğinden ÇED Yönetmeliği Kapsam Dışı görüşü alan proje kapsamında üretim çalışmalarına henüz başlanmadı ancak Ar-Ge çalışmaları devam ediyor. Korona Aşısı Etken Madde Firmanın hayata geçireceği proje kapsamında tesiste, laboratuvar ortamında Ar-Ge çalışmaları kapsamında üretilen biyoteknoloji ürünlerinin geliştirilmesi, üretilmesi ve pazarlanması amaçlanıyor. Öte yandan, üretim faaliyetleri kapsamında tesiste 240 kg protein (etken madde) üretimi ve 5 gr Koronavirüs aşısı etken madde üretimi planlanıyor ve tesiste üretilecek ürünler değişik hastalıkların tedavisinde kullanılacak. Söz konusu projenin firmaya bedeli ise 365 milyon TL olacak. Kaynak : AA  

Genveon İlaç TSE Covid-19 Güvenli Üretim Belgesi'ni Aldı

Türkiye ilaç pazarına yenilikçi ürünler kazandıran Genveon İlaç, Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından yayınlanan, Hijyen, Enfeksiyon Önleme ve Kontrol Kılavuzu'ndaki gerekli tüm şartları yerine getirerek, Covid-19 Güvenli Üretim Belgesi'ni aldı. Hem akut hem de kronik pazarlarda orijinal, eşdeğer ve OTC ilaçlardan oluşan geniş ürün portföyü ile insanların hayatına dokunan Genveon İlaç'ın Gebze fabrikası, Covid-19 pandemisinin başından bu yana aldığı üst düzey önlemlerle Türk Standartları Enstitüsü (TSE) denetimlerinden geçerek TSE Covid-19 Güvenli Üretim Belgesi'ni almaya hak kazandı. Çalışanların ve toplumun sağlığını önceliğine alan Genveon İlaç, TSE'nin, sanayi tesislerinde Covid-19 pandemisiyle mücadele doğrultusunda yayınladığı Hijyen, Enfeksiyon Önleme ve Kontrol Kılavuzu'ndaki gerekli tüm önlemleri uygulayarak, kurumun denetimlerinden başarıyla geçti. Şirket belgeyle Covid-19 sürecinden etkilenmediğini ve üretime hijyenik koşullarda devam ettiğini kanıtladı. "Ülkemize ve toplumumuza olan sorumluluğumuzu da yerine getirdik" Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Genveon İlaç Genel Müdürü Dr. Erhan Baş, "Şirket olarak, tüm dünyayla birlikte bir buçuk yılı aşkın süredir devam eden pandemiyle mücadelemizde oldukça önemli adımlar attık. Gebze üretim tesisimizde TSE'nin yayınladığı Hijyen, Enfeksiyon Önleme ve Kontrol Kılavuzu'ndaki tüm şartları yerine getirdik. Üretim alanları, ofisler, ortak alanlar ve servislerinde koruyucu önlemler aldık, tüm tesisimizde hijyen kurallarını kesintisiz bir şekilde uyguladık. Aldığımız önlemler sonrası TSE'nin tüm denetimlerinden geçerek güvenli üretim belgemizi aldık. Bu belge ile ülkemize ve toplumumuza olan sorumluluğumuzu da yerine getirdik. Sağlık ve kamu otoritelerinin tüm önerilerini dikkate alarak, gerekli önlemlerimizi almaya, insanlar ve sağlık için üretmeye devam edeceğiz" diye konuştu. Kaynak : Basın Bülteni

İlaç ve Tıbbi Cihaz Sektörü Raporu Yayınlandı

Devlet Denetleme Kurulu, ilaç ve tıbbi cihaz sektörüne ilişkin rapor hazırladı. Raporda, salgınlar, krizler ve savaş durumları da göz önünde tutularak konunun ulusal güvenlik açısından ele alınması gerektiği ifade edildi. Raporda, ilaç ve tıbbi cihaz sektöründe yerli imalatın artırılmasının ve dışa bağımlılığın azaltılmasının önemi ortaya koyuldu. Yerli ilaç ve tıbbi cihaz sektörünün daha rekabetçi, yenilikçi, sağlıklı ve güçlü bir yapıya kavuşturulmasına katkı sağlanmasının hedeflendiği çalışmada, ar-ge'den klinik araştırmalara, ruhsatlandırma ve pazarlama izinlerinden geri ödemeye kadar tüm aşamalar değerlendirildi. Rapora göre Türkiye gelişmekte olan ilaç pazarları arasında gösteriliyor ve 7,8 milyar dolar ilaç pazarı büyüklüğüyle dünyada 17. Sırada yer alıyor. Türkiye'de tıbbi cihaz pazarının büyüklüğü ise 2 milyar dolar seviyesinde. Türkiye, 2019'da sağlığa yaklaşık 201 milyar lira harcadı. Son yıllara bakıldığında sağlık harcamalarının yaklaşık yüzde 40-45'lik bölümünü ilaç ve tıbbi cihaz harcamaları oluşturdu. Salgın döneminde dünyada 460 milyon dolar seviyelerine ulaşan koronavirüs aşısı pazarının büyüklüğünün 2024'te 25 milyar dolar, 2030'da ise 61,56 milyar dolar seviyelerine çıkacağı tahmin ediliyor. Ve Türkiye’de 2019'da yerli ilaç oranı, kutu bazında yüzde 87,6, değer bazında ise yüzde 51,7 seviyelerine ulaştı.

Recordati, Süspansiyon Hattına Yatırım Yaptı

Ülkemizde sunduğu ilaç portföyündeki ürünlerin yüzde 98’inden fazlasını yerel üretmesi ile ülkede yerelleşmeyi gerçekleştiren öncü çok uluslu firmalardan biri olan Recordati İlaç, yatırımlarına devam ediyor. Son olarak süspansiyon üretim bölümünde bir yatırıma imza attıklarını söyleyen Recordati İlaç Fabrika Müdürü Orhan Savcı, “Mevcut üretim kazanının iki katı büyüklüğünde bir üretim kazanı daha süspansiyon üretim alanına ilave edilerek kapasiteyi artırdık. Daha önce, üretim kazanında üretilen ürün tekerlekli aktarma kazanlarına aktarılıp dolum odasına taşınarak doluma alınırken artık üretim – dolum alanları arasına çekilen boru hattı ile bu transfer gerçekleşebiliyor. Boru hattında bir pigging sistemi kurularak ürün kaybının azaltılması ve temizliğin de entegre olarak yapılması sağlandı” dedi.  Şirketinizin yapılanmasını ve yakın dönem gündemini anlatmanızı rica ediyoruz.   Şirketimiz İstanbul Merkez Ofisinde 76, 7 Bölge Ofisinde 407 ve Çerkezköy Üretim Tesislerinde 233 olmak üzere toplam 715 personeliyle tüm Türkiye genelinde hizmet vermektedir.  Çerkezköy üretim tesisimiz non-steril katı (toz, granül, efervesan granül, kapsül, tablet, film kaplı tablet ve draje), sıvı (solüsyon, süspansiyon ve damla) ve yarı-katı (krem, merhem ve jel) formlarda 80 milyon kutu üretim kapasitesine sahiptir. Markanız ülkemize alanında ne gibi ilkleri kazandırdı?  Firmamız, 2008 yılında Türkiye’de direkt olarak yapılanmaya start verdiği günden bu yana pazarda dinamik bir pozisyon sergilemektedir. Bu noktada önce Yeni İlaç’ı, arkasından Dr. Feridun Frik İlaç’ı bünyesine katan şirketimiz, Türkiye’de yapılanmasını 2016 yılında Çerkezköy’de kurduğu yeni üretim tesisi ile hızlandırdı. Günümüze kadar Ar-Ge yatırımları hariç 250 milyon dolar üstünde direkt yatırım yapan Recordati, ülkemizde üroloji alanının lider firması olması dışında başta kardiyoloji, kas iskelet sistemi hastalıkları olmak üzere birçok terapötik alanların da lider firmalarından biri olmuştur. Bünyesine kattığı yeni ürünlerle ilerleyen Recordati yakın zamanda onkoloji, santral sinir sistemi ve nadir hastalıklar alanında da yeni girişimler sergilemektedir. Aynı zamanda, ülkemizde sunduğu ilaç portföyündeki ürünlerin yüzde 98’inden fazlasını yerel üretmesi ile ülkede yerelleşmeyi gerçekleştiren öncü çok uluslu firmalardan biri haline de gelmiştir. İş gündeminizi ve 2021 yılı hedeflerinizi öğrenebilir miyiz?  Genel iş gündemimiz Çerkezköy tesisimizin verimliliğini ve kapasitesini artırarak yeni ürünlerin arz edilmesine ve mevcut ürünlerin büyümesine destek vermektir. Kurulumunu tamamladıktan hemen sonra, 2018’den beri tesisimizi bölgesel bir ihracat üssü haline getirmek üzerine yoğunlaştırdığımız çalışmalarımız doğrultusunda, 2021 yılında da gerekli GMP (Good Manufacturing Practices) sertifikasyonları ve ruhsat başvuruları için hedeflerimiz ve çalışmalarımız olacaktır. Yeni üretim hattı, tesis yada teknoloji yatırımı kararı nasıl veriliyor? Yakın dönemde ne tür bir yatırıma imza attınız? Tesisimizin büyüme ve verimlilik hedeflerine uygun stratejiler geliştirilerek gerekliliklerin belirlenmesi sonucunda yeni yatırım kararları verilmektedir. Bu süreçte Türkiye ve İtalya Merkez yönetim ekiplerinin koordineli çalışmaları tesisimiz için oluşturulan stratejilerin Recordati küresel hedeflerini de desteklemesini sağlamaktadır. Yakın dönemde tesisimizde süspansiyon üretim bölümünde kapasite ve verimliliği daha yukarıya taşıyacak bir yatırım yapılmıştır. Ayrıca kalite kontrol laboratuvarımıza analiz kapasitemizi artırmak amacıyla iki adet HPLC yatırımı yapılarak mevcut sisteme entegrasyonları sağlanmıştır. Bunların yanında hem teknolojik güncellemeleri hem de güncel kalite gerekliliklerini takip amaçlı donanım ve yazılım yenileme yatırımları yapılmıştır (yeni nesil, veri bütünlüğünü sağlayan pharmacode okuyucu, check-weigher, yazıcılar, vb). Makina parkurunuz hakkında bilgi vererek, son dönemde bu alanda yaptığınız yatırımları ve sağladığı avantajları anlatır mısınız?    Son dönemde tesisimizde süspansiyon üretim bölümünde kapasite ve verimliliği daha yukarıya taşıyacak bir yatırım yapılmıştır. Bu üretim alanında üretim, süzüm, aktarma ve temizlik işlemleri büyük ölçüde entegre bir sistem olarak gerçekleştirilebilecektir. Mevcut üretim kazanının iki katı büyüklüğünde bir üretim kazanı daha süspansiyon üretim alanına ilave edilerek kapasite artırılmıştır. Daha önce, üretim kazanında üretilen ürün tekerlekli aktarma kazanlarına aktarılıp dolum odasına taşınarak doluma alınırken artık üretim – dolum alanları arasına çekilen boru hattı ile bu transfer gerçekleşebilecektir. Boru hattında bir pigging sistemi kurularak ürün kaybının azaltılması ve temizliğin de entegre olarak yapılması sağlanmıştır. Kaynak : ST Endüstri - Cem Karatay Röportaj

BioNTech Singapur’da Üretim Tesisi Kuruyor

Alman biyoteknoloji firması BioNTech mRNA (mesajcı RNA) aşıları için Singapur’da yeni üretim tesisi kurmayı planlıyor BioNTech bugün yaptığı açıklamada RNA aşıları ve kanser gibi bazı hastalıkların ilaçlarının üretimi için Singapur’da yeni üretim tesisi kurmayı planladığını duyurdu. Yeni tesiste yüz milyonlarca doz mRNA aşısı üretimi gerçekleşeceği belirtildi. Şirket, tesisin 2023’te faaliyete geçebileceğini ifade etti. BioNTech ABD’li ilaç üreticisi Pfizer ile birlikte mRNA teknolojisini kullanarak Covid-19 aşısını geliştirmişti. Açıklamada Singapur Ekonomik Kalkınma Kurulu’nun da kararı desteklediği, yeni tesisin 80 kişiye istihdam sağlayacağı ifade edildi. Şirketin CEO’su Uğur Şahin üretim ağında birden fazla nokta olmasının, küresel ayak izini oluşturmak için önemli bir stratejik adım olduğunu, bu tesisle birlikte üretim kapasitelerini artıracaklarını belirtti. BioNTech geçen sene de ABD Massachusetts’te üretim tesisi kurmuştu. Kaynak : AA

Koçak Farma Türkiye’nin En Büyük İki İlaç Firmasından Biri

İstanbul Sanayi Odası tarafından 53 yıldır yapılan ve Türkiye’nin sanayi konusunda en kapsamlı ve uzun yıllara dayanan İSO 500 Araştırması’nın 2020 sonuçları açıklandı. Koçak Farma CEO’su Uzman Dr.Hakan Koçak Türkiye’nin en büyük şirketlerinin belirlendiği İSO 500 listesinde bu yıl 137. sırada yer aldıklarını belirterek, ‘‘İSO 500 sıralamasında hem sektörün en büyük iki firmasından biri olmanın hem de 14 basamak  yükselmenin gururunu yaşıyoruz” dedi. İlaç sektöründe yarım asırdır bir çok ilke imza atan Koçak Farma, İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından Türkiye’nin en büyük sanayi şirketlerinin belirlendiği 2020 yılı “İSO Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” listesinde, önceki yıla göre 14 basamak birden yükselerek 137. sıraya geldi. İSO 500 listesi ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Koçak Farma CEO’su Uzman Dr. Hakan Koçak: “Dünyayı ve ülkemizi ciddi olarak etkileyen COVİD-19 pandemisinin zorlu koşullarına rağmen  Koçak Farma olarak üretimimizi ve yatırımlarımızı kesintisiz olarak bu süreçte de sürdürdük. Koçak Farma pandemi döneminde ,COVİD-19 tedavi algoritmasındaki tüm ilaçları üreterek ve  aşı çalışmaları yaparak büyük bir sorumluluk üstlenmiştir. Pandemi süreci aynı zamanda sağlık sektörü ve ilaç sanayinin, ülkelerin en önemli önceliklerinden biri olması gerektiği konusunda dünyada ciddi bir farkındalık yaratmıştır. Kuruluşundan bugüne sürdürülebilir büyüme ve rekabet için büyük ölçekli stratejik yatırımlar gerçekleştiren Koçak Farma, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı onaylı   AR-GE tesisleri ve Türkiye’nin en büyük ilaç,biyoteknolojik ilaç,serum üretim tesisleri ile ilaç sanayinde öncülük yapmaya devam edecektir.İSO 500 sıralamasında hem sektörün en büyük iki firmasından biri olmanın hem de 14 basamak  yükselmenin gururunu yaşıyoruz “ diye konuştu. Kaynak : Basın Bülteni

Uluslararası 9. İlaç Kimyası Kongresi Antalya’da Gerçekleşti

Atatürk Üniversitesi ve Kimyagerler Derneğinin iş birliği ile düzenlenen Uluslararası 9. İlaç Kimyası Kongresi Antalya’da gerçekleşti. Araştırma ve geliştirme (AR-GE) çalışmalarının daha verimli, etkin ve başarılı bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla düzenlenen İlaç Kimyası Kongresi, bu alanda çalışan özel sektör ve kamu kurum temsilcileri ile üniversitelerden araştırmacıları bir araya getirdi. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumundan üst düzey yöneticilerin katıldığı bu yılki kongrenin bilimsel programı 12 oturumda gerçekleşirken, ilaç konusunda uluslararası tanınırlığı olan 8’i yurt dışından, 6’sı ise yurt içinden 14 davetli konuşmacı sunum yaptı. Davetli konuşmacı olarak kongreye katılan TÜBİTAK Covid-19 İlaç ve Aşı Platformu Koordinatörü Prof. Dr. Şaban Tekin, TÜBİTAK tarafından desteklenen ve Covid-19 İlaç ve Aşı Platformu bünyesinde yürütülen projelerin kapsamları ve projelerin mevcut durumları hakkında bilgi verdi. 200’ün üstünde katılımcının yer aldığı kongrede 60’a yakın sözlü sunum, 100’ün üstünde poster sunumu gerçekleştirildi. İki gün açık tutulan ve poster sahiplerinin dört saat süreyle çalışmalarını tartıştıkları poster sunumları bir jüri tarafından değerlendirilerek en başarılı bulunan 10 poster ödüllendirildi. “İlaç geliştirme değer zinciri ve başarı kriterleri” konulu bir çalıştayın da gerçekleştirildiği kongrede sektöre yönelik faaliyet yapan çok sayıda tedarikçi firma reyon sergileriyle katkı verdi. Pandemi ortamı göz önüne alınarak, hijyen, koruma ve sosyal mesafe kurallarına uyacak şekilde gerçekleştirilen kongre, bu yönüyle de katılımcıların büyük takdirini topladı. Kongrenin kapanış oturumunda konuşan katılımcılar, Atatürk Üniversitesi ve Kimyagerler Derneğine teşekkür ederek kongrenin ülkemiz bilim insanları, ilaç endüstrisi araştırmacıları ve personeli ile bu alandaki tüm paydaşları bir araya getirmesinin yanında hem ulusal hem de uluslararası yeni iş birlikleri kurmaya imkân hazırladığını vurguladılar. Kimyagerler Derneği tarafından 2013 yılından bu yana her yıl yapılan İlaç Kimyası Kongresi son üç yıldır Atatürk Üniversitesinin desteği ve iş birliği ile organize ediliyor. Kaynak :Basın Bülteni

AR-GE Merkezinde En Çok Marka Alan İlaç Firması Ödülü Ali Raif İlaç'a Verildi

58 yıldır insan sağlığını korumak ve iyileştirmek amacı ile topluma yüksek kalitede hizmet ve ürünler sunmayı misyon edinen Ali Raif İlaç, 9. Uluslararası İlaç Kimyası Kongresi AR-GE Ödülleri kapsamında AR-GE MERKEZİNDE EN ÇOK MARKA ALAN İLAÇ FİRMASI kategorisinde 1.’lik ödülü kazandı. Yıllardır araştırma ve geliştirme faaliyetleri yürüten Ali Raif, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı onayı ile 2 Ocak 2017  tarihinde  Ar-Ge Merkezi olmaya hak kazanarak çalışmalarını sürdürmektedir. Turkishtime tarafından hazırlanan Türkiye ARGE 250 Araştırması kapsamında sektöründe hem proje  hem marka  sıralamasında ilk sıralarda yer alan şirket,   %70 kadın araştırmacı istihdamına ulaşarak fark Ar-Ge ekibi ile, bu yıl da 8-11 Nisan 2021  tarihinde Antalya’da düzenlenen 9. Uluslararası İlaç Kimyası Kongresi AR-GE Ödülleri kapsamında AR-GE MERKEZİNDE EN ÇOK MARKA ALAN İLAÇ FİRMASI kategorisinde 1.’lik ödülüne  layık görüldü. Çalıştığı alanlarda gerek hasta gerek hekim için öncelikle etkili, farklılaşmış farmasötik formlarla kullanım kolaylığı sağlayan ve hasta uyumunu artıran yenilikçi ürünler yapmayı hedefleyen Ali Raif İlaç, yaşam değer katar misyonu ile yer aldığı tedavi alanlarında yeni alternatifler sunarak tedavi başarısını artırmayı, patent ve marka portföyünü genişletmeyi öncelikli olarak hedeflemektedir. Ali Raif İlaç Sanayi Hakkında Genç cumhuriyetin ilk yıllarında temelleri atılan ve 1928’de 157 şirketten biri olarak kurulan Ali Raif ve Şeriki, 1963 yılından itibaren Muzaffer Turhan tarafından ilaç sanayinde faaliyet gösterecek şekilde yeniden organize olmuştur. Ali Raif İlaç, tüm çalışmalarında insana saygıyı, güvenilirliği, başarıyı ve yenilikçiliği prensip edinmiştir. Kuruluşunun ilk yıllarında çok uluslu şirketlerin lisansları ile ilaç üretip pazarlarken, 1980’li yıllardan itibaren bitmiş ürün ilaç ithalatı ve eşdeğer ürün üretim ve pazarlamasını da gerçekleştirerek ve işbirliği içindeki ülkelere kendi markalarını ihraç ederek Türk İlaç Endüstrisi’nin önemli oyuncuları arasında yerini almıştır. 1999 yılında açılan İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’ndeki modern üretim tesisleri ve güçlü çalışan kadrosu ile faaliyetlerini yürütmektedir. Yıllardır araştırma ve geliştirme faaliyetleri yürüten Ar-Ge departmanı, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı onayı ile 2 Ocak 2017 tarihinde Ar-Ge Merkezi olmaya hak kazanarak çalışmalarına devam etmektedir.  2018 ve 2019 yıllarına ait ''Türkiye Ar-Ge 250 Araştırması’’ kapsamında, Ali Raif İlaç gerek kadın araştırmacı istihdamı gerekse ürettiği proje ve marka sayısı başlıklarında listede ilk sıralarda yerini almıştır. İlaç endüstrisi kariyer yolculuğunda emin adımlarla ilerlemeye imkan veren Ali Raif ilaç, insan kaynağına verdiği değeri, 2019 yılı İnsana Saygı Ödülü ile taçlandırmıştır. Ali Raif İlaç, her zaman etik çalışma ve paydaşlarına güven veren yaklaşımı bir standart olarak benimsemiştir. İnsan sağlığını korumak ve iyileştirmek amacı ile topluma yüksek kalitede hizmet ve ürünler sunmak misyonu ile yaşama değer katmaya devam etmektedir. Kaynak : Basın Bülteni

Türkiye'de İlk Kez 'İlaç Ham Maddesi Tuz' Üretildi

  Çankırı’da Hititler döneminden beri kullanılan 5 bin yıllık Tuz Mağarası’nda yerin 150 metre altından çıkartılan kaya tuzu, sağlanan devlet desteğiyle ilaç ham maddesi olarak hastalara şifa kaynağı olacak. Türkiye’de İlk Kez Üretilen GMP Belgeli Tuz İlaç Sanayinde Ham Madde Olarak KullanılacakÇankırı’da Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansının (KUZKA) desteklediği bir tuz fabrikası tarafından Türkiye’de ilk kez üretilen Good Mabufacturing Practices (GMP) belgeli medikal tuz hem yurt içi ihtiyacı karşılıyor hem de yurt dışına ihraç ediliyor. Türkiye’de ilk kez 'ilaç ham maddesi tuz' üretildi 2002 yılında kurulan fabrikada yıllık 100 bin ton tuz üretimi yapılırken, Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı’nın sağladığı makine ekipman destek sonrasında üretim kapasitesi 200 bin tona çıkarıldı. Yatırımla birlikte fabrika yurt içinde ilaç sanayisinin medikal tuz ihtiyacının yüzde 80’ini karşılayacak kapasiteye ulaştı. Aynı zamanda Türkiye’de ilk kez GMP belgeli tuz üretmeyi de başaran fabrika ürünlerini yurt dışına da ihraç ederek yurda döviz girdisi sağlıyor. KUZKA destekleriyle fabrika modernize edildi KUZKA tarafından 2012 yılında Sanayi Üretiminin Arttırılması Mali Destek Programı kapsamında “Sanayi İşletmelerinin Üretim Kapasitelerinin Arttırılması ve Modernizasyonu” projesi ve 2013 yılında İktisadi Kalkınma Mali Destek Programı kapsamında “İşletmelerin Üretim/Hizmet Kapasitesinin Arttırılması ve Kalite Standardının Yükseltilmesi” projesiyle fabrikaya iki ayrı destek sağlandı. Bunların dışında fabrikaya, yaklaşık 110 milyon TL tutarındaki kapasite artışı yatırımı ve 30 milyon TL tutarındaki 2,5 megawatt kapasiteli kojenerasyon tesisi yatırımı için yatırım danışmanlığı desteği sunuldu. Fabrika ayrıca yatırımları sırasında teşvikler, devlet destekleri ve bürokratik işlemlerin kolaylaştırılması gibi KUZKA’nın danışmanlık hizmetlerinden yararlandı. “Türkiye’de ilk üretilen GMP belgeli tuz, ilaç ham maddesi olarak kullanılıyor” Çankırı’da faaliyet gösteren Tuz Fabrikasının Müdürü Makine Mühendisi Hasan Akgüç, ürettikleri ürünleri iki kategoride değerlendirdiklerini belirterek, “Birincisi tıbbi cihaz kapsamında medikal tuz üretiyoruz, bu ürün ile Türkiye’deki hemodiyaliz solüsyonları için tuz teşkil ediyor. GMP tuz dediğimiz ilaç ham maddesi olarak ikinci kategorideki medikal tuzu ise yurt içi ve yurt dışı piyasalara yönelik üretiyoruz. Türkiye’de şu anda üretim yapan başka bir yer yoktur. Türkiye’nin ilk ruhsatlı yeri Çankırı’dadır. Çok özel şartlarda ürettiğimiz ve ilaç ham maddesi olarak değerlendirdiğimiz bu ürünü hem yurt içi hem de yurt dışı ilaç ham maddesi olarak pazarlamaktayız. GMP tuzu fabrikamızda 8 aydır üretmekteyiz. Ülkemizde hemodiyaliz solüsyonu toplam ihtiyacının 50 bin ton civarında olduğunu tahmin ediyoruz. Bunun takriben yüzde 80’ini fabrikamız karşılıyor” dedi. “Kaya tuzu, diğer kaynaklara nazaran daha doğal” Kaya tuzunun diğer kaynaklara nazaran daha doğal, daha temiz ve daha kaliteli olduğunu söyleyen Akgüç, “Göl ve deniz tuzları atmosferik şartlarda oluşması nedeniyle evsel ve endüstriyel atıklarla bir etkileşimi söz konusudur. Bu açıdan baktığımız zaman kaya tuzu ham madde kaynağı açısından diğer kaynaklara nazaran daha temiz, daha doğal ve daha kaliteli olduğunu söyleyebiliriz” diye konuştu. “GMP belgeli tuzumuzu yurt dışına ihracat etmeye başladık” GMP belgeli tuzu ürettiklerini ve yurt dışına pazarlamaya başladıklarını belirten Akgüç, “İlaç ham maddesi olarak ürettiğimiz GMP belgeli tuzda 2021 yılı için hedefimiz yurt içi ve yurt dışı pazara yönelik inşallah en az yıllık 30 bin tona yakın üretim yapmaktır” şeklinde konuştu. “KUZKA’nın desteğiyle robotik üretime geçerek üretim kapasitemizi 200 bin tona çıkardık” Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı’nın desteğiyle robotik üretime geçtiklerini ve bu sayede yıllık 100 bin ton olan üretim kapasitesini iki katına çıkartarak yılda 200 bin ton tuzu fabrikada işlediklerini anlatan Akgüç, şöyle konuştu: “2002 yılında bir fabrika ile üretime başladığımızda yıllık 100 bin ton kapasite ile üretim yapıyorduk. 2012 yılında ikinci tesisimizi kurarak kapasitemizi 2 katına çıkartarak yıllık 200 bin ton kapasiteye ulaştık. Burada medikal tuz üretiyoruz, sofra tuzu üretimimiz var, ayrıca sanayi tuzu dediğimiz özellikle tekstil ve boya fabrikalarının kullandığı tuzu üretiyoruz. Rejenerasyon maksatlı su arıtma tesislerinde kullanılan tabletleri üretmekteyiz. Bunun yanında granül üretimimizde devam etmektedir. Üretim yaparken bizim proses fabrikamız sürekli yeni yatırımlarla kendisini geliştiriyor ve modernleşiyor. Bu modernleşme ve geliştirme çalışmalarında bize destek sunan özellikle Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı’nın çok büyük desteklerini gördük. Sistemin kendisini yenilemesiyle ilgili özellikle robotik sistemlerin kurulmasında, otomatik sistemlerin kurulmasında, ilave kapasite artımındaki diğer ek revizyon ve yatırımlarda KUZKA’dan büyük destekler aldık. Fabrikamız kurulduğundan bu yana biz, 18 proje yürüttük. KUZKA ile de şu ana kadar 5 tane proje yürüttük. Bunların toplam hibe tutarı da 5 ila 6 milyon lira arasındadır. Robotik sistemlerin kurulmasında, otomatik kolileme sistemlerinin kurulmasında, tesisin sevk ve idaresiyle ilgili bilgisayar kontrol sistemlerinin kurulmasında KUZKA’dan destek aldık. Bu bize fabrikamızın modernize edilmesiyle ilgili çalışmalarda çok önemli destek kaynağı oluşturdu. Biz, bu yatırımları yaparken özellikle eskiden teşvik belgesinin çıkartılmasında ve takibinde çok büyük zorluklar yaşıyorduk ancak KUZKA sayesinde çok hızlı bir süreçle bu müracaatlarımızı neticelendiriyoruz, takip ediyoruz ve bu konuda katkı sağlayan kurumlarımıza müteşekkiriz.” Kaynak :İHA  

ODTÜ'de Yapılan İnovatif Aşı Adayı DSÖ Listesine Girdi

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank, "Mayda ve İhsan Gürsel hocalarımızın çalışması, dünyada VLP aşıları arasında klinik aşamaya geçen 4'üncü aşı adayı oldu. Böylece Dünya Sağlık Örgütünün aşı listesine girmeyi başardı." dedi. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, TÜBİTAK COVID-19 Türkiye Platformu çatısı altında çalışmaları süren ve en yenilikçi aşı yöntemlerinden biri kabul edilen virüs benzeri parçacıklara dayalı (VLP) aşı çalışmasının, insan denemelerine geçen dünyadaki 4'ncü aşı adayı olduğunu ve Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) listesine girmeyi başardığını bildirdi. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, Kovid-19 Türkiye sınırlarına girmeden önce ilgili kuruluşu TÜBİTAK çatısı altında bilim insanlarını bir araya getiren Bakanlık, virüsle mücadele edebilecek aşı ve ilaç geliştirme çalışmalarını koordine etmeye başladı. Oluşturulan TÜBİTAK COVID-19 Türkiye Platformu kapsamında 8'i aşı, 9'u ilaç olmak üzere 17 proje üzerinde çalışmalar yoğunlaştı. Platform bünyesinde inovatif bir yöntem olarak kabul edilen VLP temelli aşı çalışması da başlatıldı. ODTÜ'den Prof. Dr. Mayda Gürsel ile Bilkent Üniversitesinden İhsan Gürsel çiftinin ortak projesiyle geliştirilmeye başlanan aşı adayı, virüsün enfeksiyon yapmayan bir şeklini taklit etme prensibine dayanıyor. Tüm dünyada yenilikçi bir aşı yöntemi kabul edilen virüs benzeri parçacıklara dayalı aşı çalışmasından sevindirici haber geldi. Dünyada sayılı, TÜBİTAK COVID-19 Türkiye Platformu kapsamında ise tek VLP teknolojisiyle geliştirilen aşı çalışması, 27 Mart'ta Faz 1 aşamasına geçti. Aşı adayı, 30 Mart'ta da DSÖ'nün Kovid-19 aşı adayları listesinde yer alarak dünyada bu türde klinik aşamaya geçen 4'üncü aşı adayı oldu. "O an" paylaşıldı Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank, sosyal medya hesabından 27 Mart'ta sabah 08.00'de Ankara Onkoloji Hastanesinde Faz-1 çalışmaları öncesinde çekilen TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal'ın da aralarında olduğu bilim insanlarının fotoğrafını paylaştı.                                                          Varank, sosyal medya mesajında fotoğrafların yanı sıra "Tarih: 27 Mart 2021, Yer: Ankara Onkoloji Hastanesi. TÜBİTAK COVID-19 Türkiye Platformu aşı çalışmalarından ilki Faz-1 insan denemelerine başladı. Mayda ve İhsan Hocamızın geliştirdiği aşı, DSÖ listesinde yerini alarak dünyada klinik aşamaya geçen 4. VLP aşı adayı oldu." ifadelerine yer verdi. "Etki potansiyeli yüksek" Bakan Varank, ayrıca yaptığı yazılı açıklamada, VLP temelli aşıların oldukça yenilikçi bir yöntem olduğunu belirtti. Farklı alanlarda kullanılan bu aşıların protein tabanlı olmaları nedeniyle etki potansiyellerinin yüksek olduğunu vurgulayan Varank, "Mayda ve İhsan Gürsel hocalarımızın çalışması, dünyada VLP aşı adayları arasında klinik aşamaya geçen 4'üncü aşı adayı oldu. Böylece Dünya Sağlık Örgütünün listesine girmeyi başardı." ifadesini kullandı. Varank, Mayda ve İhsan Gürsel hocaların çalışmalarını yerinde görmek amacıyla ocak ayında Nobel İlaç'ın TÜBİTAK Marmara Teknokent'teki (MARTEK) Biyoteknolojik İlaç Tesisini ziyaret ettiğini anımsatarak, "Burada ilk etapta gerekli altyapı oluşturuldu. Faz aşamaları başarıyla tamamlanırsa 50 milyon dozluk kapasiteye sahip üretim tesisi hazır." bilgisini paylaştı. Bağışıklık tepkisi oluşturuyor VLP tipi aşılarda, geliştirilen virüs benzeri parçacıklar, virüsü enfeksiyon oluşturmayacak bir şekilde taklit ediyor. Bu parçacıklar bağışıklık tepkisi uyandırırken hastalığa da neden olmuyor. Geliştirilen aşı adayının başka bir özelliği ise diğer VLP aşılarından farkı olarak bu platformda virüsün 4 yapısal proteini de aşı antijeni olarak kullanılıyor. Bu yönüyle de dünyada klinik faza giren bir aşı adayı bulunmuyor. Kaynak : AA

İSEK Koordinatörü Öztürk,Sağlık Sektörünün Salgın Karnesini Değerlendirdi

İSEK Koordinatörü Cengizhan Öztürk, "Özellikle farklı yerel ve ulusal fonların hayata geçirilmesiyle yenilikçi projelerin geliştirilmesi ve kamu tarafında sağlık odaklı tematik programların gündeme alınması, sektörün geleceği için umut verici" dedi Teknopark İstanbul’un koordinasyonunda yürütülen İstanbul Sağlık Kümelenmesi (İSEK) Koordinatörü Cengizhan Öztürk, 'Özellikle farklı yerel ve ulusal fonların hayata geçirilmesiyle yenilikçi projelerin geliştirilmesi ve kamu tarafında sağlık odaklı tematik programların gündeme alınması, sektörün geleceği için umut verici.' açıklamasında bulundu. Teknopark İstanbul açıklamasında görüşlerine yer verilen Öztürk, Kovid-19 salgınının ilk yılı geride kalırken Türk sağlık sektörünün bu dönemde ortaya koyduğu performansa ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kovid-19 salgını döneminde tıbbi cihaz sektörünün, kritik temel sarf malzemelerden yüksek teknoloji içeren ürünlere kadar yerli üretim kapasitesinin yeterliliğine odaklandığını aktaran Öztürk, kamu-sanayi iş birliklerinde de istenen seviyede olmasa da umut verici gelişmelere şahit olunduğu kaydetti. Öztürk, şu bilgileri verdi: 'Özellikle farklı yerel ve ulusal fonların hayata geçirilmesiyle yenilikçi projelerin geliştirilmesi ve kamu tarafında sağlık odaklı tematik programların gündeme alınması, sektörün geleceği için umut verici. Bundan sonraki süreçte özellikle ürün geliştirme ve pazara çıkış süreçlerindeki engellerin hızlı bir şekilde ortadan kaldırılması, yeni yatırımların önünün açılması ve sağlık dikeyindeki yatırımların artması sektörü global seviyede rekabetçi bir hale gelmesini sağlayacak.' - 'Sektörün problemleri çözülürse küresel arenada rekabetin önü açılacak' Öztürk, kümelenmenin salgında en büyük eksikliğin sektörün mevcut durumunun hızlıca analiz edilip eksiklikleri tamamlamak için aksiyon planlarının katılımcı bir süreçte ortaya konamaması olduğu belirterek, sektörün mevcut projeler ve ürünlerin bir sonraki aşamaya geçişlerini desteklemesine karşın, farklı seviyeler için farklı destek mekanizmalarının eksik kaldığını ifade etti. Kümelenme olarak yeni aksiyon planlarında bu eksik noktaların giderilmesi için gerek sektör temsilcileri gerekse kamuyla yoğun iletişim yürütmeye hazırlandıklarını aktaran Öztürk, şöyle devam etti: 'Tıbbi cihaz sektöründe pandemi öncesi dönemden başlayan geri ödemelerle ilgili problemler bu dönemde de devam etti. Sektörde bu tür problemlerin çözülmesi halinde ülkemizin sağlık endüstrisinde küresel arenada rekabet edebilir seviyeye gelecek. Sağlık sektöründe pandemi sonrasında 'yeni teknoloji' odaklı önemli gelişmeler yaşanacak ve sağlıkta dijitalleşme artacaktır. Bu dönemde özellikle girişim şirketlerinin aldığı hızlı aksiyonlar oldu. Tüm sektörleri dönüştüren girişim faaliyetlerinin sağlık sektöründe de etkileri katlanarak artacak. Özelikle derin teknolojilere odaklanan sağlık teknolojileri girişimleri sektörün önümüzdeki dönemde önemli bir ivme yakalamasını sağlayacak. Ayrıca ülkemizde yenilikçi teknolojilerin yanı sıra yerli üretimi olmayan geleneksel ürünlerin de yerlileştirilmesiyle ilgili çalışmalara başladı.' - Teknopark İstanbul’da 8 temiz oda ile 12 ıslak-kuru laboratuvar alanı çalışmaları hız kazandı Açıklamada verilen bilgilere göre, salgın döneminde İSEK koordinatörü Teknopark İstanbul kapsamında öne çıkan projelerin başında Tematik Biyokuluçka alanıyla ilgili faaliyetler geldi. Bu kapsamda 3. Etap A Blok’ta inşaatına başlanan modüler kabin sistemli, tıbbi cihaz ve biyoteknoloji çalışmaları için elverişli, Class 7 standartlarında ortak kullanıma uygun, ürün geliştirme süreçlerinde kritik olan 8 adet temiz oda ile 12 adet ıslak-kuru laboratuvar alanı kurgu çalışmaları hız kazandı. Kaynak: AA

Abdi İbrahim’e "İlaç Sektöründe Yılın En İtibarlı Şirketi" Ödülü

Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. Oğuzcan Bülbül, "Ödülümüzün insanlığın ve ülkemizin içinden geçtiği pandemi dönemine rast gelmiş olması, onun anlam ve değerini daha da artırıyor" dedi Abdi İbrahim, The One Awards’ta 'İlaç Sektöründe Yılın En İtibarlı Şirketi' seçildi. Abdi İbrahim'den yapılan açıklamaya göre, pazarlama sektörünün en önde gelen yayınlarından Marketing Türkiye’nin, Akademetre Research & Strategic Planning tarafından gerçekleştirilen İtibar ve Marka Değer Performans Ölçümü araştırmasını baz alarak düzenlediği The ONE Awards 2020 Bütünleşik Pazarlama Ödülleri sahiplerini buldu. Bu yıl 7’ncisi düzenlenen ve çevrim içi gerçekleştirilen etkinlikte, toplam 12 ilde bin 200 kişiyle görüşülerek gerçekleştirilen araştırmaya göre 53 kategoride sektörlerinde yıl içinde itibarını en çok artıran markalar ilan edildi. Etkinlikte, Abdi İbrahim de İlaç Sektörü kategorisinde 'Yılın En İtibarlı Şirketi' ödülüne layık görüldü. Açıklamada görüşlerine yer verilen Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. Oğuzcan Bülbül, zorlu geçen bir yılda bu denli prestijli bir ödüle layık görülmekten büyük mutluluk duyduklarını belirterek, yılın en itibarlısı seçilmenin, pek çok ödülden daha kıymetli olduğunu vurguladı. Bülbül, şu değerlendirmelerde bulundu: 'Ödülümüzün insanlığın ve ülkemizin içinden geçtiği pandemi dönemine rast gelmiş olması, onun anlam ve değerini daha da artırıyor. Pandemi süreci, bazı sektörlerin ülkeler için önemini net bir biçimde ortaya koydu. Şüphesiz ki bunların başında ilaç sektörü geliyor. 109 yıldır bu topraklarda şifa dağıtan, ülkemizin yüzde 100 yerli ve lider ilaç şirketi olarak bu zor dönemde büyük bir sorumlulukla hareket ettik. 109 yıldır devam eden iyileştirme yolculuğumuzda sayısız defalar yaptığımız gibi bundan sonra da dokunduğumuz hayatları iyileştirmeye devam edeceğiz. Çabalarımızın karşılıksız kalmaması, tıpkı bugün olduğu gibi çok anlamlı ödüller almamız bizi mutlu ediyor ve bize ilham veriyor. Bundan sonra da iklim değişikliği ile mücadele ve bu çerçevede 2030 yılında karbon nötr Abdi İbrahim olma hedefimiz ve hayata geçireceğimiz toplumsal yatırım programlarıyla hayatı ve geleceği iyileştirmeye devam edeceğiz.” Kaynak : AA

FDA'dan Türk Şırınga Üreticisine Onay

Salgın nedeniyle ortaya çıkan aşı şırıngası talebine yönelik başta Türkiye olmak üzere dünyada oluşan talebi karşılamak için yıllık üretim kapasitesini 20 milyon TL’lik ek yatırım ve 250 milyon adet artışla yıllık 1 milyar adede çıkaran Set Medikal, ABD Besin ve İlaç Dairesi’nden (FDA) onay aldı. Set Medikal’in Türkiye’nin birinci şırınga üretim tesisi olarak 1977 yılında İstanbul’da üretime başladığını belirten Set Medikal İdare Heyeti Lideri Dr. Ali İhsan Şerbetçi, “Şırınga üretiminde Türkiye’de başkan üretici pozisyonundayız. Kapasitesi prestijiyle yalnızca Türkiye’nin değil, bölgenin de en geniş üretim hacmine sahip olan Set Medikal, yüzde 40’ı bayanlardan oluşan yaklaşık 150 çalışanı ile başta Avrupa olmak üzere; dünyanın birçok ülkesine eser tedariki yapıyor.” diye konuştu. Yıllık 20 milyon dolarlık cironun 6 milyon doları ihracattan Türkiye’de de yüzde 60’lık pazar hissesine sahip olduklarını aktaran Şerbetçi, yıllık 20 milyon dolar civarındaki cirolarının 6 milyon dolarlık kısmının ihracattan geldiğini söyledi. Eser gamlarında 40’a yakın şırınga çeşidinin yanında insülin şırıngaları, hipodermik iğneler, insülin iğne uçları, Serum Seti, Uzatma sınırı, IV Kanül üzere birçok medikal eserlerin bulunduğunu açıklayan Şerbetçi, şunları kaydetti: “Dünyanın birinci 5 şırınga üreticisinden biri durumundayız. ABD’den gelen talepleri karşılamak için bir mühletten beri yürüttüğümüz çalışmaları hızlandırarak bu eser kümelerinde FDA Sertifikası alan Türkiye’deki birinci şırınga fabrikası olduk. Set Medikal sahip olduğu çağdaş ve yüksek üretim kapasite ile dünyada değerli bir yere sahip. Firmamız pandemi nedeniyle ortaya çıkan gereksinimlere bağlı olarak değerli bir ilgi ile karşılaşıyor. Her yıl kıymetli bir büyüme ivmesi ile kesiminde başkan olan firmamız; üretim kapasitesinin artışı ve yeni eserlerin ürün gamına katılması konusunda yatırımlarını bu devirde de kesmeden sürdürmeye devam ediyor. Bu yolda kısa vakit içinde kapasite artırma gayesiyle 50 milyon TL’lik yeni bir yatırım yapmaya hazırlanıyoruz.” “ABD ile pazar altyapı hazırlıklarımız ivmelenerek devam ediyor” Şerbetçi, salgın nedeniyle ortaya çıkan aşı şırıngası talebine yönelik, başta Türkiye olmak üzere dünyada oluşan talebi karşılamak için; mevcut kapasitelerini iki katına çıkardıklarını vurgulayarak, “Yaptığımız yeni ek yatırımlar ile aşı şırıngası kapasitemizi yıllık 500 milyon adete, toplam şırınga üretim kapasitemizi ise 1 milyar adete çıkararak dünyanın birinci 5 şırınga üreticisinden biri olduk. Birkaç yıl öncesine kadar yılda 400 milyon adet şırınga ithal edilen bir ülke durumundan bugün 300 milyon adet ihraç eden bir ülke durumuna ulaştık. Ülkemiz ismine gurur verici olan bu büyüme ivmemizde Sayın Cumhurbaşkanımızın medikal eserlerin üretimi konusunda bölüme gösterdiği teveccüh ve dayanakların de değerli hissesi bulunuyor.” sözlerini kullandı. Set Medikal’in şırınga, insülin şırıngası, hipodermik iğne, insülin kalem iğnesi üzere kümelerde değerli bir üretim kapasitesine sahip olduğunu ve dünyada birçok ülkeye ihracat yaptığını aktaran Şerbetçi,”Pandemiyle birlikte bilhassa son devirde aşı şırıngası noktasında Avrupa başta olmak üzere; dünyadaki bir çok üreticiye tedarikte bulunuyoruz. ABD ile olan iş birliği görüşmelerimiz ve pazar altyapı hazırlıklarımız da ivmelenerek devam ediyor. Öte yandan bölümümüz için olmazsa olmaz durumundaki Ar-Ge’ye her yıl bütçemizden değerli bir hisse ayırıyoruz. Ar-Ge’de altyapısı ve tecrübeli grubumuzla yeni eser geliştirmeleri ve mevcut eserlerin uygunlaştırılması noktasında kıymet yaratmaya da devam ediyoruz.” sözlerini kullandı. Kaynak:AA  

Abdi İbrahim, Covid-19 Aşısı Üretimi için Sağlık Bakanlığından Onay Aldı

Abdi İbrahim, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına karşı geliştirilen aşıları en üst standartlarda üretebilme kapasitesine sahip olduğunu gösteren aşı üretim ve dolum yapma izin belgesini aldı. Abdi İbrahim'den yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, Sağlık Bakanlığı'nın yaptığı incelemeler ve denetimler sonucunda, Abdi İbrahim'e mRNA bazlı aşılar ile inaktif aşıları üretim ve dolum yapma onayını verdiğini bildirdi. Sağlık Bakanlığı'ndan aralık ayında mRNA bazlı veya inaktif aşılar için beşeri aşı üretim ve dolum yapma izin belgesini aldıklarını belirten Barut, "Aşı üretim ve dolumu için hem altyapınızın hem de kalite sistemlerinizin yüksek düzeyde olması gerekiyor. Bakanlığın yapmış olduğu denetimler sonucu verilen bu izinle, AbdiBio tesisimiz ve aşı üretim konusunda yeterliliğimiz bir kez daha tescillenmiş oldu." ifadelerini kullandı. Salgınla mücadelede çözümün parçası olabilmek adına, Ar-Ge ve üretim güçlerini, medikal yetkinliklerini, tüm uzmanlık ve tecrübelerini Türk tıbbının ve hastaların hizmetine sunduklarını aktaran Barut, şunları kaydetti: "Sektör lideri bir şirket olarak toplumumuzun bu zor dönemdeki ihtiyaçlarını dikkate aldık ve bizden beklenen katkıyı en üst seviyede sunmak için çalıştık. Dünyada devam eden aşı çalışmalarını yakından takip ederek, salgını önleyecek aşı alternatiflerinin Türkiye'nin yerli ve milli ilaç şirketi olan Abdi İbrahim tesislerinde üretilmesi konusunda Sağlık Bakanlığı'na izin için başvuruda bulunduk. Yapılan incelemeler sonucu, Sağlık Bakanlığı'ndan, BioNTech ve Moderna tarafından üretilen mRNA bazlı biyoteknolojik aşılar yanında, Rus ve Çinli şirketlerce üretilen inaktif aşıların AbdiBio'da üretim ve dolumu için izin belgesini aldık. Alınan izin belgesiyle hem altyapımızın hem de kalite sistemlerimizin yüksek düzeyde olduğu kanıtlandı." "20 MİLYON AŞIYI ÜRETEBİLECEK KAPASİTEYİZ" Barut, Abdi İbrahim'in aşı üretimi ve dolumu konusunda gereken teknolojiye ve altyapıya sahip olduğunu vurguladı. İlaç sektörünün geleceği olarak gördükleri ve stratejik olarak çok önem verdikleri biyoteknolojiye kayda değer yatırımlarını belirterek, "2018 yılında tamamladığımız biyoteknolojik ilaç üretim tesisimiz AbdiBio atmış olduğunuz en önemli adımdır. Aşı üretimi de dahil olmak üzere biyoteknoloji alanına yaptığımız tüm yatırımlarımızın amacı; ülkemizi biyoteknolojik ilaçların üretiminde bir üretim üssü haline getirmek ve bu stratejik alanda Türkiye'yi söz sahibi olan ülkelerden birisi yapmaktır. Abdi İbrahim olarak şu anda 20 milyon aşıyı üretebilecek kapasitedeyiz. Kovid-19 aşısının daha fazla miktarda üretimi için ek yatırım yapılması gerekirse, bunu da kısa süre içinde yapmaya hazırız." ifadelerini kullandı. Kaynak :Basın Bülteni

COVID-19 Türkiye Platformu Aşı ve İlaç Sanal Konferansı

COVID-19 Türkiye Platformunun koordinasyonunda düzenlenen ilk iki sanal konferans sonrasında üçüncü sanal konferans olarak “Aşı ve İlaç Geliştirme Sanal Konferansı” yeni sonuç-odaklı gelişmelerle 17 Aralık 2020 Perşembe günü gerçekleştirilmiştir.   Sanal konferansın birinci oturumu olan “Aşı Gelişmeleri” oturumunda sırasıyla inaktif, adenovirüs, virüs benzeri parçacıklar, ASC zerrecik teknolojisi, rekombinant Spike proteini, DNA ve mRNA aşı adaylarına ait güncel gelişmeler paylaşılmıştır. Sanal konferansın ikinci oturumu olan “Tedavi Odaklı İlaç Gelişmeleri” oturumunda doğala özdeş Griffithsin, rekombinant IL-1Ra, yerli ilaç sentezi ve üretimi, ilaç etken maddeleri, konvalesan plazma, Sarseptin antikor ile rekombinant nötralizan antikor kapsamındaki gelişmeler paylaşılmıştır.            Bilim insanları tarafından paylaşılan  çalışmalar aşağıda listelenmektedir.   Detaylı sunumlara , COVİD-19 Türkiye Web Portalı'ndan ulaşabilirsiniz.

Bayer’in Almanya Dışındaki En Büyük Yerli Üretim Projesi Türkiye’de

Bayer, Türkiye ekonomisine katkısını artırmak için kardiyovasküler ürün portföyünde yer alan ilacının yerel üretimine Sanofi Türkiye Lüleburgaz Tesisleri’nde başlayacak. Proje kapsamında 4.5 milyon Euro’nun üzerinde yatırım gerçekleştirmeyi öngören Bayer, ilaç bölümünün değer bazlı üretim hacmini üç katına çıkaracak. Aralık ayının üçüncü haftasında başlaması planlanan ilaç üretimi, Bayer’in Almanya dışındaki en büyük yerli üretim projesi olacak. Türkiye’de kardiyoloji ürünleri arasında, değer bazında da en büyük olan bu yerelleşme projesi ile Bayer mevcut kardiyovasküler pazarındaki ürünlerin yerelleştirme yüzdesini yüzde 40'a çıkaracak. Bayer İlaç Türkiye ve İran Ülke Grubu Başkanı Ingrid Drechsel: "Bu ay içinde başlaması planlanan Türkiye’deki yeni yerelleştirme projemiz için çok heyecanlıyız. Bayer olarak, kardiyoloji, onkoloji, jinekoloji, hematoloji ve oftalmoloji gibi terapötik alanlarda önemli klinik fayda ve değer sağlayan özel ilaçların araştırılmasına, geliştirilmesine ve pazarlanmasına odaklanıyoruz. Ayrıca hastaların, doktorların, sağlık hizmeti sağlayıcılarının ve düzenleyicilerin ihtiyaçlarını da ele alıyoruz. Bu kapsamda Sağlık Bakanlığı ile iş birliği içerisinde kardiyovasküler ürün portföyümüzde yer alan ilacımızı Türkiye’de üretme kararı aldık. Bu proje yeni üretim yerelleştirme çalışmalarımızın yeni bir adımı olacak. Bayer olarak 66 yıldır olduğu gibi Türkiye’ye yatırım yapmaya devam edeceğiz." dedi. Kaynak : Dünya

Pfizer/BioNTech Aşısı İngiltere'de Onaylandı

Pfizer ve Biontech’in geliştirdiği corona virüs aşısının İngiltere'de onay almasının ardından bir basın toplantısı düzenlendi.  Biontech CFO’su Sean Marett, son yapılan çalışmalar sonrasında aşılarının 2 ila 8 derece arasında 6 saate kadar taşınabildiğini açıkladı. Bununla birlikte Marett, soğutma sağlayan depolarda 5 gün saklanabileceğini, ancak donma noktasının üzerindeki sıcaklıklarda aşının beş günün ardından bozulacağını aktardı. AŞI UÇAK VE GEMİ İLE GÖNDERİLECEK İngiltere’nin Pfizer-Biontech aşısının etkisini kabul etmesi üzerine ise Marett, İngiltere'nin üretilen bütün dozları almayacağını, adil bir dağıtım olacağını açıkladı. Marett, aşıların İngiltere’ye uçak ve gemi ile gönderileceğini açıklarken Brexit’in geçiş dönemi sonrasında ise başka bir yol bulunacağını belirtti.. CFO Marett, on ülkeyle sözleşmelerinin olduğunu, diğer ülkelerle de müzakerelerin sürdüğünü söyledi.  PROFESÖR ÖZLEM TÜRECİ: FDA VE EMA'NIN ONAYINI BU AYIN ORTASINDA BEKLİYORUZ Konuya ilişkin açıklama yapan BioNTech’in Baş Tıbbi Sorumlusu Doktor Özlem Türeci de, Pfizer ile birlikte geliştirilen aşının İngiltere’den acil kullanım onayı almasını memnuniyetle karşıladıklarını belirterek, aşının İngiltere’ye dağıtım sürecinin sürecinin başladığını açıkladı. Türeci yaptığı açıklamada, aşının birkaç gün içinde ülkede olacağını söyledi. Bununla birlikte Profesör Türeci, aşının şartlı piyasa kullanımı için Avrupa İlaç Ajansı’na (EMA) ve acil kullanım onayı için Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi’ne baçvurduklarını hatırlatarak, “FDA ve EMA’nın kararının Aralık ayının ortasında belli olmasını umuyoruz" dedi. Türeci, ömüzdeki günlerde üçüncü aşama klinik deneylere ilişkin daha fazla detay paylaşılacağını belirterek, aşının tüm cinsiyet, yaş ve etnik kökenlerde etkili sonuç verdiğini, ayrıca daha önce Covid-19’la enfekte olanlar ile olmayanlar arasında da koruma oranlarında farklılık görülmediğini belirtti. Bununla birlikte Türeci, aşının ne kadar bağışıklık sağlayacağına konusuna ilişkin, “Aşılanan gönülleri izlemeye devam edeceğiz” yorumunu yaptı. Biontech CEO'su Uğur Şahin de, yaptığı açıklamada, şunları söyledi:   "Aşı m-RNA bazlı olduğu için virüs vektörü içermiyor, enfeksiyon riski yok, ulak RNA molekülleri bağışıklık sistemini harekete geçirdikten sonra birkaç gün içinde doğal bir şekilde vücutta yok oluyor. Aşı bağışıklık sistemindeki T ve B hücrelerini de aktif hale getiriyor. Bu sayede virüse karşı uzun vadeli koruma sağladığı düşünülüyor. Aşının -20 derecede ne kadar stabil olduğuna dair araştırmalar devam ediyor. Önümüzdeki haftalarda bu konuda daha fazla bilgi sahibi olacağız. 2-8 derece arasında saklanabilmesi için çalışmalarımız devam ediyor. Aşının tüm ırk, cinsiyet ve yaşlarda aynı etkinliği gösterdiği tespit edildi. Aşıda kullanılan Mesajcı RNA 50 yıldan uzun süredir bilim insanları tarafından araştırılıyor ve bu teknolojinin kısa sürede çok sayıda doz üretilmesini mümkün kılıyor. Deneklerdeki uzun vadeki sonuçları 2 yıl boyunca takip etmeyi ve verileri paylaşmayı sürdüreceğiz. AŞIYLA İLGİLİ MERAK EDİLENLER -Klinik deneylerde tüm deneklerde %95 etkinlik.. 65 yaş üstü deneklerde %94'ten fazla etkinlik. -ABD, Almanya, Türkiye, Güney Afrika, Brezilya ve Arjantin'deki 3. aşama testlere 43 binden fazla denek katıldı. -Nadir görülen yan etkiler : Başağrısı %2 Yorgunluk %3,8 Aşı deneklerin büyük bölümünde iyi tolere edildi. -Hafif yan etkiler aşının vurulmasından sonraki birkaç gün içinde ortadan kalktı. - En sık görülen yan etkiler enjeksiyon bölgesinde ağrı, yorgunluk, baş ağrısı ve kas ağrıları. - DSÖ, Pfizer ve BionTech'den gönderilen verilerin incelendiğini, acil kullanım listesi için değerendirmeye alınacağını duyurdu. Bu ülke bazında acil kullanım kararı alacak ülkeler için de emsal teşkil edebilecek.

DSÖ'den Üçüncü Dalga Uyarısı

Dünya Sağlık Örgütü'nün Covid-19 özel temsilcilerinden David Nabarro, Avrupa ülkelerini koronavirüs pandemisinin üçüncü dalgasına karşı uyardı. Uzman, Avrupa'nın ilk dalgaya tepksinin "eksik" kaldığını söyledi. Avrupa ülkeleri koronavirüs pandemisinin ikinci dalgasını sıkılaştırılan önlemlerle atlatmaya çalışırken, Dünya Sağlık Örgütü'nden (DSÖ) yeni bir uyarı geldi. Örgütün Covid-19 özel temsilcilerinden David Nabarro, Avrupa ülkelerini pandeminin üçüncü dalgasına karşı uyardı. Nabarro, "İlk dalgayı kontrol altına aldıktan sonra yaz aylarında gereken altyapıyı kurmayı ihmal ettiler" dedi. İsviçre medyasına açıklamalarda bulunan DSÖ yetkilisi, "Şimdi ikinci dalga ile karşı karşıyalar. Eğer şimdi de gerekli altyapı oluşturulmazsa gelecek yılın başında üçüncü dalga ile karşılaşacağız" diye uyardı. Güney Kore gibi enfeksiyon vaka sayılarını kontrol altına almayı başarmış Asya ülkelerini örnek gösteren Nabarro, herkesi önlemleri uygulamaya çağırdı. Yetkili, "İnsanlar çok angaje durumda, virüsün yayılmasını zorlaştıracak şekilde hareket ediyorlar. Sosyal mesafelerini koruyor, maske takıyor, hasta olduklarında izole oluyor, ellerini ve yüzlerini yıkıyorlar. Risk gruplarını koruyorlar" diye konuştu. DSÖ'nün Covid-19 özel temsilcilerinden Nabarro, Avrupa ülkelerinin hükümetlerine enfeksiyon sayıları düşük seviyede seyredene kadar önlemleri yürürlükten kaldırmama çağrısı yaptı ve "Sayılar düşene ve düşük seyredene kadar beklemek gerekiyor" dedi. Kaynak : DW 

Aşıların Ömrünü Uzatan Boğaziçili Türk Bilim Kadını

Türk bilim kadını ve ekibinden çok önemli bir buluş geldi. Boğaziçi Üniversitesi’nde araştırmalarını sürdüren Prof. Dr. Nesrin Özören, biyoteknoloji alanıdan çok önemli bir buluşa imza attı. Normalde ömürleri az olan aşılar için yaptığı buluş ile aşıların ömrü uzayarak oda sıcaklığında 30 gün boyunca bozulmadan durmasını sağladı. Avrupa, Amerika ve Japonya olmak üzere 3 kıtada patentlerini alarak tescilledi.     Türkiye’nin üç kıtada birden patentlenen ilk ve tek biyoteknoloji buluşu olan dayanıklı aşı taşıyıcı protein mikrokürecik teknolojisiyle ilgili çalışmalar 2009’dan beri sürüyor. Günümüzde uygulanan yeni nesil aşılara mikroorganizmaların sadece en çok bağışıklık yanıtı veren parçaları konuyor. Aşıların 2-8 santigrat derecede saklanmaları gerekiyor. Aksi halde aşılar bozuluyor ve bağışıklık geliştirmiyor. Yeni buluşta ise Dünya’da ilk kez zerrecikleri üzerinde başka antijenlerin taşınabileceği keşfedilmiş. Bunların makrofaj hücreleri tarafından da sindirilebileceğini de tespit eden bilim insanları, yeni aşı teknolojisini geliştirmişler. ASC zerrecikleri de aşıların en az 30 gün boyunca oda sıcaklığında dahi bozulmadan taze kalmasını sağlıyor. Özören, “Buluşumuz olan ASC zerrecik taşıyıcısı, üzerine yüklenen uyaranları 30 gün boyunca oda sıcaklığında ya da donma-çözülme döngülerine dirençli bir şekilde koruyor. Bu teknolojiyle geliştirilecek tüm aşılar bugün ihtiyaç duyulan sabit koşullar yerine normal ısı koşullarında dünyanın her yerine gönderilebilecek” dedi. Kaynak :Teknoloji Projeleri

2020 Nobel Tıp Ödülü'nü Hepatit C Virüsünün Keşfine Katkıda Bulunan 3 Bilim İnsanı Kazandı

Bu yılki Nobel tıp ödülünün, tıbbi araştırmaların toplumlar ve ekonomiler için ne kadar önemli olduğunu ortaya koyan koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle ayrı bir anlam taşıdığı ifade ediliyor. Dünya Sağlık Örgütüne göre (DSÖ), dünyada 70 milyonun üzerinde hepatit vakası bulunuyor ve her yıl bu virüs nedeniyle 400 bin kişi hayatını kaybediyor. Hepatitin, karaciğer enflamasyonu ve kanserinin başlıca nedeni olduğu belirtiliyor. Nobel Tıp Ödülü, 2019'da hücre alanındaki çalışmalarıyla tıp dünyasına yaptıkları katkılardan ötürü ABD'li William G. Kaelin ve Gregg L. Semenza ile İngiliz Peter J. Ratcliffe'e verilmişti. Nobel Tıp Ödülü 1901'den bu yana 111 Nobel Tıp Ödülü verildi. Ödülü kazananlardan 12'si kadındı. Nobel Tıp Ödülünün en genç kazananı, 1923 yılında insülinin keşfinden ötürü 32 yaşındaki Frederick G. Banting oldu. 1966 yılında "tümöre neden olan virüsleri" bularak Nobel Tıp Ödülü'nü alan 87 yaşındaki Peyton Rous ise ödülü alan en yaşlı bilim insanı olarak tarihe geçti. Kaynak : Euronews  

BioNTech ile Pfizer Geliştirdikleri Aşının Nihai Analizini Açıkladı: Güvenli ve Yüzde 95 Etkili

Kovid-19’a karşı aşı geliştirme yarışında Batı dünyasında ipi ilk göğüsleyen BioNTech-Pfizer ortaklığından nihai analizde yüzde 95 etkililik açıklaması geldi. Pfizer, ABD’de acil kullanım yetkisi için birkaç gün içinde başvuru yapacaklarını duyurdu. Türkiye kökenli bilim insanlarının kurduğu Alman biyoteknoloji şirketi BioNTech’in geliştirdiği aşının üretim ve dağıtımını yapacak ABD’li ilaç devi Pfizer, son aşama klinik deneylerin nihai sonuçlarına göre aşının yüzde 95 oranında etkili olduğunu açıkladı. Aşının güvenli olduğuna dair iki aylık verilerin ellerinde olduğunu belirten Pfizer, ABD’de acil kullanım yetkisi için birkaç gün içinde başvuru yapacaklarını duyurdu. ABD’li ilaç devi, aşının etkinliğinin çeşitli yaş ve etnisitelerde tutarlılık gösterdiğini, önemli yan etkilerinin olmadığını, bunların, aşılamanın dünya çapında yaygın uygulanabileceğinin işareti olduğunu söyledi. Açıklamada en riskli gruplardan olan 65 yaş üstü yetişkinlerde aşının etkililik oranının yüzde 94’ü geçtiği vurgulandı. BioNTech’in iki dozlu aşısından bu yılın son 1.5 ayında 50 milyon doz üreteceğini, yani 25 milyon kişiye korunma sunacağını teyit eden Pfizer, 2021’de 1.3 milyar dozluk üretim planlıyor. Nihai analizden bir hafta önce son aşama klinik deneylerin ilk sonuçlarının, aşının yüzde 90’dan fazla etkili olduğunu gösterdiğine dair açıklama yapılmıştı. Bunu pazartesi günü ABD’li biyoteknoloji şirketi Moderna’nın geliştirdiği aşı adayının yüzde 94.5 oranında etkili olduğunu duyurması takip etti. Mesaj ileten RNA (mRNA) diye bilinen ileri bir teknolojiye dayanan bu iki aşı, dünya çapında yaklaşık 55 milyon kişiye bulaşan ve 1.4 milyonunun canını alan koronavirüs pandemisiyle mücadele umutları arasına katıldı. Kaynak :NTBOXMag

Dünya Sağlık Örgütü Covid-19 için HIV İlaçları ve Hidroksiklorokin Denemelerini Durdurdu

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), koronavirüs kaynaklı Covid-19 hastalarının tedavisinde, sıtma hastalığına karşı etkili olan hidroksiklorokin ilacı ile HIV virüsüne karşı kullanılan lopinavir ve ritonavir ilaçlarının denemelerini durdurdu. WHO, 4 Temmuz tarihli yazılı açıklamasında kararı, 'Solidarity Trial' adı verilen denemeleri yürüten uluslararası komitenin tavsiyesi üzerine aldığını duyurdu. 'Solidarity Trial' (Dayanışma Denemesi), Covid-19 hastalarının tedavisinde etkin çözümler bulunması amacıyla WHO tarafından kurulmuştu. WHO, 'Solidarity Trial' kapsamında remdesivir ilacının denemelerini de yürütüyor. Açıklamada, her iki tedavi yöntemi için şimdiye kadar yapılan denemelerde Covid-19 nedeniyle yaşanan can kayıplarını azaltmada etkili olmadığı ya da çok az etkili olduğu belirtildi ve "Solidarity Trial araştırmacıları denemelere derhal son verecek" dendi. WHO, hidroksiklorokin ile lopinavir/ritonavir ilaçlarıyla yapılan denemelerin durdurulması kararının yalnızca hastanede yatan hastalar için geçerli olduğunu, hastaneye yatmayanlar üzerinde yapılan diğer çalışmaları kapsamadığını belirtti. Bazı araştırmalar, ilacın Covid-19 hastalarında görülen semptomları zayıflattığını ve iyileşme sürecini hızlandırdığını öne sürüyordu. ABD Başkanı Donald Trump ve Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, koronavirüse karşı 'önleyici tedbir' olarak hidroksiklorokin ilacı aldıklarını söylemişti. WHO Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus Mayıs ayında hidroksiklorokin denemelerinin 'geçici süreyle' durdurulduğunu duyurmuştu. WHO, 4 Temmuz tarihli açıklamasında ise ilaçla ilgili denemelerin tamamen durdurulduğunu ifade etti. AIDS hastalığına neden olan HIV virüsüne karşı tedavilerde kullanılan lopinavir ve ritonavir ilaçlarının da koronavirüse karşı etkili olduğu iddiaları ortaya atılıyordu. WHO, bu ilaçlarla yapılan denemelerin de ölüm oranlarını zayıflatmada etkili olmadığı gerekçesiyle durdurdu. WHO: Günlük küresel vaka sayılarında rekor artış Sıtma ilacı hidroksiklorokin, iltihaplı romatizma ve deri veremi gibi otoimmün hastalıkların tedavisinde de kullanılan, antiviral özelliği olan bir ilaç. Hidroksiklorokin, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu bazı ülkelerde Covid-19 tedavilerinde yaygın olarak kullanılıyor. Diğer yandan WHO verilerine göre son 24 saat içinde küresel koronavirüs vakalarında rekor artış kaydedildi. WHO'nun açıklamasına göre son bir günde küresel koronavirüs vakaları 212.326 arttı. ABD, Brezilya ve Hindistan vaka sayılarının en fazla arttığı üç ülke oldu. Günlük vaka sayısındaki bir önceki rekor 28 Haziran'da kaydedilmiş, o tarihte küresel yeni vaka sayısı 24 saatte 189.007 olmuştu. WHO verilerine göre koronavirüs kaynaklı günlük can kaybında büyük bir değişim olmadı ve son 24 saatte 5 bin civarında kişi hayatını kaybetti. Reuters'a göre Cuma günü küresel koronavirüs vaka sayısı 11 milyonu aşmıştı. Kaynak: BBC.com

Türkiye, İlaç Sektöründe Dünyanın En Büyük 15 Pazarının İçinde

Türkiye’deki yerli ve uluslararası firmaların giderek büyümekte olduğunu ve önemlerinin her geçen gün arttığını ifade eden İstanbul Gelişim Üniversitesi Tıbbi Tanıtım ve Pazarlama Programı Öğr. Gör. Selim Can, “Neredeyse tüm nüfusumuzu kapsayan sosyal güvenlik ve sağlık şemsiyesi, vatandaşlarımızın kaliteli sağlık hizmeti alması ve hastalık durumunda ihtiyaç duyduğu ilaç ve tıbbi cihazlara sigorta güvencesiyle ulaşabilmesini sağlıyor” diye konuştu. “PAZAR HIZLA BÜYÜYOR” Bireylerin ve sağlık sistemlerinin ilaç ve tıbbi cihaz endüstrisinden beklentilerinin her geçen gün arttığını belirten Can, “İlaç ve tıbbi cihaz endüstrisi bu beklentiyi karşılamak için Ar-Ge'ye dayalı, bilimsel temelli, yenilikçi ürünler geliştirmek için yoğun çaba gösteriyor. Bu çabalar ile daha etkin ve daha az yan etkili tedaviler, hastanın hayatını kolaylaştıracak ve günlük hayata bağlayacak cihazlar ortaya çıkıyor. Tabii ki bu gelişmeler her yıl düzenli bir şekilde toplam pazarın büyümesini sağlıyor. Geldiğimiz noktada, küresel tıbbi cihaz pazarı büyüklüğü 420 milyar ABD dolarını, küresel ilaç pazarı da 1.2 trilyon ABD dolarını aşmış durumda ve bu pazar hızla büyüyor” ifadelerini kullandı. “BÖLÜM MEZUNU OLMAK FARK YARATACAKTIR” Tıbbi Tanıtım ve Pazarlama Bölümü’nün Türkiye’de gelişen bu sektöre ayak uydurabilecek ve destek sağlayabilecek gençler yetiştirdiğini belirten Öğr. Gör. Selim Can, bu sektörde yer almak isteyen gençlere tavsiyelerde bulundu. Can, “Büyüyen pazar ve sektörün artan önemi, donanımlı insan kaynağı ihtiyacını da beraberinde getiriyor. Son yıllara dek bu ihtiyaç, farklı branşlarda öğrenim görmüş kişilerin alınıp, işte eğitim şeklinde sektöre özelleşmeleri sağlanarak yapıldı. Artık tıbbi tanıtım ve pazarlama bölümü mezunu olmak fark yaratacaktır ancak tek başına yeterli olmaz. Bu alanda ilerlemek isteyen öğrencilerin başka bazı yetkinliklerini de geliştirmeleri gerekir. Yabancı dil bilmek öğrencinin vizyonunu genişletmesi için yararlı olduğu gibi, öğrencinin kendini sosyal olarak geliştirmesi, bilgili, görgülü, kültürlü olması da işini yapacağı her ortamda kabul ve takdir edilmesini sağlayacaktır. Başarı merdivenlerinin adım adım çıkılacağını, her adımda yeni öğrenimler olduğunu unutmayalım” dedi. Kaynak:Star

Koronavirüse Karşı Umut Vadeden Gelişmeler

İngiltere’deki araştırmada, deksametazon adlı ucuz ve kolay bulunabilen bir ilacın koronavirüsle mücadelede önemli bir rol oynayabileceği belirlendi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ise, Türkiye’nin salgın başladığından beri yoğun bakımdaki hastalarda o ilacı kullandığını açıkladı. Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Levent Yamanel, "Deksametazon adlı steroid Kovid-19 ile mücadelede bizim de kullandığımız ilaçlardan bir tanesi. Özellikle durumu ağır seyreden hastalarda daha etkili. Virüsü tamamen yok etmiyor ama solunum yetmezliğine karşı etkili sonuçlar alınıyor. Yani steroid tedavisi solunum yetmezliği olan hastalara iyi geliyor" dedi. Prof. Dr. Yamanel, "Yoğun bakım ve entübe hasta sayılarında düşüş devam ediyor. Bunlar umut vadeden gelişmeler. Baktığımızda vakaların yüzde 85'inin çok hafif semptomlarla bunu atlattığını görüyoruz" diye konuştu. Oxford Üniversitesi öncülüğünde İngiltere'de yapılan kapsamlı bir araştırma, Deksametazon adlı ucuz ve kolay bulunabilen bir ilacın Kovid-19 virüsüyle mücadelede önemli bir rol oynayabileceğini açıkladı. Araştırmada ilacın solunum cihazına bağlı hastalarda ölüm riskini üçte bir, oksijen verilen hastalarda ise beşte bir oranında azalttığı ortaya kondu. Ucuz olması nedeniyle ilacın yüksek vaka sayısıyla baş etmekte zorlanan yoksul ülkeler için de yararlı olacağı belirtilen Deksametazon'un yüksek risk grubundaki hastalarda etkili olduğu görüldü. İlaçla solunum cihazına bağlı hastaların ölüm riski oranı yüzde 40'tan yüzde 28'e düştü. Araştırma heyetinin başkanı Prof. Peter Horby, "Bu şimdiye kadar ölüm oranını azaltan tek ilaç" dedi. Önceki gün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca düzenlediği basın toplantısında kortizon ilacı olan Deksametazonun Türkiye'de salgının başından beri yoğun bakımda ileri derece solunum sıkıntısı olan koronavirüs hastalarının tedavisinde kullanıldığını söyledi. Koca, Bilim Kurulu tarafından hazırlanan rehber ve tedavi algoritmasında ilacın yer aldığını ve en başından beri özellikle 'sitokin fırtınası' olan hastalarda kullanıldığını belirtti. onlarca yıldır çeşitli hastalıklar için kullanılan bir tür kortizon ilacı Deksametazon'un Kovid-19 tedavisinde kullanılmasına karşı 'temkinli' yaklaşan bilim insanları da var. Bazı uzmanlar ilacın dozajı ve zamanlaması konusunda yeterli bilgiye sahip olunmadığı için yanlış kullanımın, hastalara zarar verebileceğine işaret ediyor. Prof. Dr. Serhat Ünal’dan açıklama: Akciğerde koronavirüsün yaptığı hasardan ziyade, immün sistem vücuda, yani kendi kendisine zarar veriyor. O yüzden tedavide bir taraftan virüsün çoğalmasını engelleyecek ilaçlar başlanırken, bir taraftan da immün sistemimizde fazla tetiklenme olmuşsa, akciğerimize hasar vermesin diye ilaç veriyoruz. Kortizon da bu grupta bir ilaçtır. Biz hidrokortizon kullanıyoruz. Kortizon, hidrokortizon, deksametazon hepsi aynı grup ilaçlar. Onlar deksametazonun iltihap önleyici etkisi biraz daha fazla olabileceği için araştırmada deksametazonu tercih etmişler. Bizler de bundan sonra deksametazonu tercih edebiliriz ki zaten kullanıyoruz. Bu ilaçlar keskin bıçaktır; bir taraftan iyileştirir ama bir taraftan zarar verebilir. Aslında tedavideki etkisi bizim açımızdan yeni bir bilgi değil, sadece İngiltere'de yapılan klinik çalışmaların sonuçları yeni çıktı. Beklediğimiz ve bildiğimiz bir sonuçtu. Prof. Dr. Levent Yamanel’den açıklama: Deksametazon adlı steroid Kovid-19 ile mücadelede bizim de kullandığımız ilaçlardan bir tanesi. Özellikle durumu ağır seyreden hastalarda daha etkili. Virüsü tamamen yok etmiyor ama solunum yetmezliğine karşı etkili sonuçlar alınıyor. Yani steroid tedavisi solunum yetmezliği olan hastalara iyi geliyor. Yoğun bakım ve entübe hasta sayılarında düşüş devam ediyor. Bunlar umut vadeden gelişmeler. Baktığımızda vakaların yüzde 85'inin çok hafif semptomlarla bunu atlattığını görüyoruz. Ancak tedbiri elden bırakmamamız gerekiyor. Virüsler hareketli canlılar ve mutasyon geçirme durumları oluyor. Bu da virüsün öldürücülüğünü şimdikinden azaltır ya da artırabilir. Virüsü tamamen yok etmek için ya çok etkili bir ilaç ya da aşı bulunması gerekiyor. Kaynak : Global News

Türk Bilim İnsanlarının 'Sentezleme' Başarısı

Merkezi sinir sistemi, mide, bağırsak ve idrar yolu rahatsızlıkları ilaçlarının üretiminde etken madde olarak kullanılan ve yurt dışında 24 saatte yapılabilen sentezleme işlemi, İnönü Üniversitesinde Türk bilim insanları başkanlığındaki ekip tarafından yaklaşık bir dakikada yapıldı. Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Yaşar, Dr. Nesrin Buğday, Malatya Turgut Özal Üniversitesinden Dr. Öğretim Üyesi Mitat Akkoç ve Pakistan'ın İslamabad Quaid-i-Azam Üniversitesi doktora öğrencisi ve Türkiye Bursları Başkanlığı bursiyeri Siraj Khan ile bir yıl önce merkezi sinir sistemi, mide, bağırsak ve idrar yolu rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılan ilaç etken maddeleri üzerinde çalışmalara başladı. Ekip, üniversite bünyesindeki Kataliz Araştırma Merkezi'nde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) sürecinde de laboratuvar çalışmalarına ara vermeyerek çalışmalarını sürdürdü. Bilim insanları, merkezi sinir sistemi, mide, bağırsak ve idrar yolu rahatsızlıklarının tedavisinde "tachykinin reseptör" engelleyicisi olarak kullanılan "piperidin türevli" ilaç etken maddelerinin üretiminde yararlanılan ve Japon bilim adamlarıncazor şartlarda sentezi gerçekleştirilen ve 2005 yılında Amerika ve Dünya patenti alınan "sübstitüye biariler" gibi yardımcı kimyasalların sentez süresini kısalttı. Yurt dışında "piperidin" türevli ilaçların sentezinde kullanılan kimyasallar, oksijen ve nemden arındırılmış bir ortamda yüksek sıcaklıklarda 24 saatte sentezlenebilirken, Türk akademisyenlerin başkanlığındaki ekip, aynı kimyasal maddeleri oda sıcaklığında normal atmosfer şartlarında bir dakika gibi kısa sürede su-alkol karışımıyla sentezlemeyi başardı. Prof. Dr. Sedat Yaşar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İsmail Özdemir ve Kataliz Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Nevin Gürbüz'ün liderliğinde ilaç etken maddeleri üretmek için yeni nesil katalizörlerin sentezi ve dizaynıyla ilgili Ar-Ge projeleri yürüttüklerini belirtti. Üniversitenin Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Biriminin desteğiyle yaptıkları araştırmada, merkezi sinir sistemine etkileyen, etken maddeyi sentezlendiklerini aktaran Yaşar, sentezin Japon bilim adamlarının patentlerine göre oldukça kısa sürede su içerisinde yüksek verimlerle başardıklarını söyledi. Ar-Ge projelerini farklı ülkelerden bilim insanlarının katılımıyla yaptıklarını anlatan Yaşar, "Kardeş ülke Pakistan, Tunus ve Cezayir gibi ülkelerden yabancı araştırmacılarla oldukça pahalı ve ülkemizde üretilmeyen, merkezi ABD, Japonya, Çin ve Ukrayna gibi ülkelerde üretilen (ilaç etken maddeleri) özel kimyasallar üzerinde çalışıyoruz. Bu kimyasallar ilaç etken maddesi olarak kullanılmakta, bunların üretimi için değişik projeler yürütmekteyiz." diye konuştu. "AMACIMIZ ÜLKEMİZE KATMA DEĞERİ YÜKSEK KİMYASALLARI KAZANDIRMAK" Prof. Dr. Sedat Yaşar, çalışmaları hakkında bilgi vererek, şöyle devam etti: "2005 yılında Japon bilim insanları tarafından patentlenen bir kimyasalı biz, oda sıcaklığında normal atmosfer şartlarında bir dakika gibi kısa sürede sentezlemeyi başardık. Etken maddeyi üretmek için çalışmalar 6 ayda sonuçlandı ama öncesi var. Sonuçta bir noktaya varabilmek için önce çalışmalar yapılması gerekir. Bu çalışmalar sonucuna elde edilmiş bir başarı. Çok yüksek verimler elde ettik. Bu maddeyle ilgili yurt dışından etken madde üreten şirketlerle iletişime geçtik. Gerekli malzemeleri kendileri gönderdik, videoları çekerek firmalara gönderdik, çok etkilendiler. Ürettiğimiz malzeme merkezi sinir sistemine etki eden bir kimyasal, aynı zamanda alzaymır hastalığı tedavisinde etken madde olarak kullanılıyor. Bununla ilgili biyolojik çalışmalar devam ediyor. Amacımız ülkemize katma değeri yüksek olan kimyasalları kazandırmak. Örnek vermek gerekirse bir gramı 1500 dolar civarında olan bir kimyasal. Bu kimyasal oldukça önemli." Merkez olarak ilaç etken maddelerini üretmek için yeni nesil katalizörler üzerinde çalışmalara devam edeceklerine işaret eden Yaşar, "Ülkemizin ihtiyaç duyduğu ilaç etken maddelerini kendi imkanlarımız doğrultusunda kendi başımıza sentezleyebilmeyi ve üretebilmeyi amaçlıyoruz. Bu çok zor değil başaracağımıza eminim. Sonuçta yapmış olduğumuz ürünler var." diye konuştu. Kaynak :AA

Covid-19’a Karşı Hidroksiklorokin Gerçekten Etkili mi?

Uluslararası Antimikrobiyal Tedavi Derneği (ISAC) kendi dergisinde yayınlanan, mevcut bir sıtma ilacının Covid-19’u etkin bir şekilde tedavi edebileceğini öne süren yakın zamanlardaki bir çalışmaya karşı kuşkularını ifade etti. Çalışma ABD başkanı Donald Trump’un sayesinde (Covid-19 hastalarını hidroksiklorokin ile tedavi etmeyi öne süren sözleri nedeniyle) çok dikkat çekti. 29 Mart tarihinde, ABD Gıda ve İlaç Yönetimi (FDA) Covid-19 tanısıyla hastaneye yatmış olan bazı hastalarda kullanılmak üzere hidroksiklorokine acil onay vermişti. Hidroksiklorokin tipik olarak sıtma, romatoid artirit ve deri vereminde kullanılan bir ilaçtır ve Covid-19’a karşı etkinliği üzerine ön raporlar bu ilaçlara bağlı olarak yaşamını sürdüren hastalarda yetmezliklere yol açtığını gösterdi. International Journal of Antimicrobial Agents dergisini Hollanda’lı dev yayınevi Elsevier ile beraber yayınlamakta olan ISAC’ın yönetim kurulu, çalışmanın dernek tarafından beklenen standartları taşımadığını beyan etti. 3 Nisan tarihinde, ISAC yönetim kurulu başkanı Andreas Voss (Hollanda’daki Radboud Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde klinik mikrobiyolog olarak çalışmaktadır) kurul üyelerinin yayın hakkında “içerme kriterleri hakkında daha iyi açıklamaların olmaması ve hasta güvenliğini sağlamak için hastaların denenmesi konusunda” kuşkuları olduğunu bildiren bir not açıkladı.  Çalışma ilk olarak 16 Mart’ta medRxiv’de bir ön baskı olarak yayınlanmış, 17 Mart’ta yayınlanmak üzere kabul edilmiş ve 20 Mart’ta dergide yayınlanmıştır. Bu olağanüstü hızlı geri dönüş, akran değerlendirmesi normalde birkaç ay sürdüğü için, ilaç keşif topluluğundaki çoğunluğun tepkisine neden oldu. Her ne kadar ISAC, hızlı bir şekilde yeni veriler yayınlayarak bilim camiasına yardım etmenin önemli olduğunu kabul etse de, bu bilimsel incelemeyi ve en iyi uygulamaları azaltmanın pahasına olamaz, diye açıklıyor Voss. Dahası, çalışmanın ortak yazarlarından biri olan, Aix-Marseille Üniversitesi’nden Jean-Marc Rolain, aynı zamanda Uluslararası Antimikrobiyal Ajanlar Dergisi’nin yazı işleri müdürüdür. Elisabeth Bik, mikrobiyologluktan bilim bütünlüğü uzmanlığına yönelmiş kariyerinde, şöyle diyor: “Bu büyük bir çıkar çatışması olarak algılanabilir.” Ancak Voss, çalışmanın hakemlik sürecini savundu. “Makalenin akran değerlendirme sürecinin güvenilirliğine ilişkin çevrimiçi bazı önerilere rağmen, süreç endüstrinin akran inceleme kurallarına uyuyordu” diye yazıyor. “Jean-Marc Rolain’in makalenin akran incelemesine katılımı yoktu ve akran incelemesi ile ilgili bilgilere de erişimi yoktu. Makalenin hakemlik sürecinin tüm sorumluluğu yardımcı editörlere devredildi. ” diyor. Çalışma, 26’sı hidroksiklorokin ile tedavi edilen, Fransa’daki hastanelere başvurmuş, 42 Covid-19 hastasını inceledi. Kalan 16 hasta, ilacı almayan bir kontrol grubunun parçasıydı. Hidroksiklorokin ile tedavi edilen 20 hastanın altısına bir antibiyotik olan azitromisin verildi. Altı günlük tedaviden sonra, sadece hidroksiklorokin ile tedavi edilen 14 hastanın yaklaşık yarısı hâlâ Covid-19 için pozitif test gösterirken, hem hidroksiklorokin hem de azitromisin alan 6 hastanın hiçbiri pozitif test göstermedi. Deneme sonuçları cesaret verici olsa da, çalışmanın bir takım eksiklikleri var. Bik’in belirttiği gibi, çalışma, bir ilacın etkinliğinin altın standart testi olarak kabul edilen raslantısal bir kontrol denemesi değildir. Diğer bir sınırlama, altı hastanın hidroksiklorokin tedavisine geçemeden ölmesi, üçünün yoğun bakımda olması ve birinin daha ölmesidir. Örneklem, Covid-19’un yaşlı insanları orantısız bir şekilde etkilediği bilinmesine rağmen bazı genç hastaları da içeriyordu. Dahası, Çin’de gerçekleştirilen, 30 Covid-19 hastası üzerinde yapılan küçük bir deneme hidroksiklorokinden çok az fayda buldu. Bununla birlikte, 27 Mart’ta Fransa’da aynı araştırmacılar tarafından yayınlanan 80 hasta üzerindeki bir başka deneme, iki hasta dışında hepsinde klinik iyileşme olduğunu bildirmişti. Kaynak : ChemistryWorld

ISPE D / A / CH Online Workshop: İlaç Endüstrisinin Dijital Üretim Yolculuğu

İlaç endüstrisi, dijital teknolojiler nedeniyle önemli bir dönüşüm geçirmektedir. Görselleştirme, modelleme, otomasyon, öğrenen makinalar ve yapay zeka gibi teknikler geleneksel süreçleri dönüştürüyor.Tesislerde daha az hata, daha yüksek çıktı ve geliştirilmiş kalite, güvenlik ve işlem hızı ile üretkenliği artırıyor. Aynı çalıştayın Kasım 2018'deki başarısı üzerine inşa edilen ISPE D / A / CH, 4-5 Haziran 2020'de İsviçre'nin Basel şehrinde ikinci kez düzenleniyor olacak. Etkinlikte, dijitalleşme yolculuğunda karşılaşılan ve dijital dönüşümü hızlandırma konusunda neler yapıalbileceğine  işaret eden vaka çalışmaları, düzenleyici unsurlar, fırsatlar, başarılar ve tehditler ele alınacak. Bu etkinliğe özel olarak dokuz ilaç üreticisi (Bayer, GSK, Johnson & Johnson, Merck, Novartis, Novo Nordisk, Roche, Sandoz ve Takeda) üretimde dijital stratejilerini ve deneyimlerini sunacaklar. Bu etkinlik, üst düzey düzey yönetim, karar vericiler ve kuruluşlarında üretim, kalite ve CMC düzenleme işleri için strateji ve yön belirleyen liderler için hazırlanmıştır. Etkinlik programı, kayıt ve detaylı bilgi için lütfen linke tıklayınız.  

Dünyada Covid-19 Aşı Denemeleri Ne Durumda ?

İngiltere'de yayımlanan Guardian gazetesi, koronavirüse karşı geliştirilmekte olan aşı çalışmalarını ve denemelerin hangi aşamalarda olduğunu derledi. Moderna Amerikan biyoteknoloji şirketi Moderna, mRNA-1273 aşısı üzerinde çalışıyor. Koronavirüsün genetik dizilimi bulunup Ocak ayı başında yayımlandıktan sekiz hafta sonra klinik denemelerine ilk başlayan şirket oldu.45 kişi üzerinde yapılan ilk denemelerde, düşük dozda bile tüm deneklerin Covid-19 antikorları ürettiği ve antikor seviyesinin, virüse yakalanan kişilerin geliştirdiği antikorlarla aynı seviyede ya da daha yüksek olduğu görüldü.Aşının "genel olarak güvenli ve iyi tolore edildiği" belirtiliyor.Fareler üzerinde yapılan denemelerde, aşının virüsün akciğerlere inmesini engellediği de görüldü. CanSino Çin şirketi CanSino Biologics tarafından üretilen Ad5-nCoV aşısı, Vuhan'daki klinik denemelerde ikinci aşamaya geçen ilk aşı oldu.Ancak Çin ordusunun tıbbi bilimler kolu ile çalışan şirket, ilk aşamanın ayrıntılı sonuçlarını yayımlamadı.Şirketten yapılan açıklamada, yaklaşık 500 kişi üzerinde yapılan ilk denemelerden elde edilen "güvenli ön veriler" doğrultusunda ikinci aşamaya geçildiği belirtildi. Oxford Üniversitesi Oxford Üniversitesi'nde ChAdOx1 nCoV-19 aşısının, 18-55 yaş arası 1000'i aşkın gönüllü üzerinde denemelerine geçen ay başlandı.Aşının makak maymunları üzerindeki etkisine dair taslak rapor Pazartesi günü yayımlandı. Buna göre, aşı, maymunları Covid-19'a karşı korumasa da zatürre olmalarını engellemiş bulunuyor ancak insanlarda denenmesi durumunda, enfekte olan kişilerden virüsün başkalarına bulaşması riskinin devam etmesi sorun olarak görülüyor.İnsanlar üzerinde yapılan denemelerin sonuçlarının bu ay yayımlanabileceği belirtiliyor.Denemelerin başarılı olması halinde aşının üretimi ve dağıtımını yapmak üzere merkezi Cambridge'de olan AstraZeneca ilaç şirketi, Oxford Üniversitesi ile ortak hareket ediyor. Imperial College Londra'daki Imperial College Üniversitesi, daha önce insanlar üzerinde denenmemiş bir aşı türü geliştiriyor.Şubat ayından beri hayvanlar üzerinde denenen aşının Haziran'da insanlarda denenmesine başlanacak.Hükümet toplam 41 milyon sterlin (50 milyon dolar) maddi destek sundu. Bu yıl sonuna doğru üçüncü aşama klinik denemelere başlanması bekleniyor.Ancak araştırma ekibinin başında yer alan Prof. Robin Shattock, İngiltere'de aşının Eylül ayında kullanıma hazır olması ihtimalini öngörmediğini açıkladı. Inovio Amerikan biyoteknoloji şirketi Inovio 40 yıllık bir şirket olmasına karşın henüz resmi onay almış bir ürün geliştirmemiş olsa da, geçen ay başlattığı aşı denemelerinin ardından hisse senetleri büyük artış gösterdi.INO-4800 adı verilen aşı çalışmasının, klinik öncesi deneme aşamasında bağışıklık sitemi tepkileri bakımından olumlu sonuçlar verdiği açıklandı. Denemelerin ilk aşamasının 40 kişi üzerinde yapılacağı belirtildi. Bu yaz ikinci ve üçüncü aşamalara geçmeyi planladığını belirten şirket, Salgına Hazırlık Inovasyonları Koalisyonu'ndan 17 milyon doları aşkın maddi yardım aldı. Kaynak : BBC News

Türkiye’nin Koronavirüs İlacı TR-C 19

COVID-19’a karşı etkili bir ilaç olması planlanarak VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş ARGE Merkezi tarafından geliştirilen, fikri ve sınai mülkiyet hakları VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş’ye ait olan, Sağlık Bilimleri Üniversitesi işbirliği ile yürütülen ‘TR-C 19’ ürününün ruhsatlandırma aşaması için hazırlıklar başlatıldı. Klinik çalışmaları tamamlanarak sonuçların olumlu çıkması halinde ruhsatı alınacak olan ilacın seri üretiminin, VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş’nin İstanbul’daki tesislerinde planlandığı duyuruldu. VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ercan Varlıbaş tarafından yapılan açıklamada, COVID-19’a karşı etkili bir ilaç geliştirmek üzere şirketleri tarafından AR-GE çalışmaları yapılarak tamamlanan ve laboratuvar ortamında virüsü nötralize ederek etkisiz hale getirdiği kanıtlanan TR-C 19 adlı ürünün, gönüllü hastalar üzerinde klinik çalışmaları ve ileri araştırmaları; Sağlık Bilimleri Üniversitesi işbirliği ile üniversitenin akademik kadrosunun gözetiminde yürütülmesi planlanıyor.  SERİ ÜRETİMİN İSTANBUL’DA YAPILMASI PLANLANIYOR  VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş, ilacın Sağlık Bakanlığı ruhsatlandırılma hazırlık sürecini başlattı. Hastalara uygulanması için izin beklenen ilacın klinik çalışmalarının devamı için üretimi, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı TÜBİTAK tesislerinde yapılacak. Klinik çalışmalarda başarılı sonuçlara ulaşılması durumunda ruhsat aşaması tamamlanacak olan ilacın seri üretimi, VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş. İstanbul tesislerinde planlanıyor.  İKİ FARKLI İLAÇ MOLEKÜL ÇALIŞMASI DA DEVAM EDİYOR  VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş. ARGE Merkezi’nde labaratuvar ortamında in vitro testlerde başarılı olan TR-C 19 ilacının yanı sıra koronavirüs hastalığına karşı iki farklı ilaç molekül çalışmasının da devam ettiği vurgulandı.  VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ercan Varlıbaş, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl ile birlikte; ilerleyen günlerde ilacın klinik çalışma safaları ve bilimsel verilerle ilgili güncel gelişmeleri kamuoyu ile paylaşacağını duyurdu. Kaynak : Basın Bülteni  

Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği'nin (AIFD) üyesi olduğu IFPMA'dan KOVİD-19 Açıklaması

Uluslararası İlaç Üreticileri ve Dernekleri Federasyonu (IFPMA) Genel Direktörü Thomas Cueni, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedavisi üzerindeki verilere ilişkin, "Tedavi çalışmalarının 77'sinin Kovid-19'a yönelik değiştirilmiş olduğunu, 68'nin yeni ilaç tedavisi olduğunu söyleyebilirim. Birçoğu hala başlangıç aşamasındadır, ancak 25'ten fazla klinik çalışma devam etmektedir." ifadelerini kullandı. Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği'nin (AIFD) de üyesi olduğu IFPMA, yeni tip koronavirüs'e (Kovid-19) karşı geliştirilen yeni ve endikasyon dışı kullanılan tedaviler ile söz konusu tedaviler için üretim ve tedarik zincirlerine ilişkin zorluklar üzerine sanal ortamda yayınlanan bir basın toplantısı düzenledi. IFPMA üyesi şirketler arasında yer alan AstraZeneca, CSL, Pfizer, Merck, Takeda ve Sandoz yöneticilerinin katılımı ile gerçekleşen toplantıda koronavirüs salgınına yönelik geliştirilen yeni tedavilerin yanı sıra endikasyon dışı ilaç kullanımı ile üretim, tedarik zinciri gibi konularda yapılan hazırlıklara ilişkin görüşler paylaşıldı. Toplantıda konuşan IFPMA Genel Direktörü Thomas Cueni, biyofarmasötik endüstrisinin Ar-Ge laboratuvarlarından çıkan en umut verici tedavilerin çoğunun, başarılı ve paha biçilmez ve yenilikçi bir biyofarmasötik ekosistemin ürünü olduğunu söyledi. Cueni, Kovid-19 krizinin çözümünde kamu yararına ortaklık üzerine inşa edilmiş yeni bir modus operandi (bir kimsenin çalışma yöntemi veya alışkanlığını tanımlaması) gerektiğini ifade etti. Güvenli ve etkili tedavilere herkesin erişebilmesi için çözümler bulmak amacıyla yönetim kurulundaki diğer ilgili organlarla eşit şartlarda ve ortak bir temel üzerinde nerede, kiminle olursa olsun çalıştıklarını kaydeden Cueni, hedefe ancak birlikte yol alınırsa ulaşılacağını aktardı. Cueni, rekabetçi ilaç firmalarının rakipleri ile bir araya geldiğine işaret ederek, "Ön saflarda yer alan sağlık çalışanlarına en derin saygımızı sunmalıyız. Bugün Kovid-19 tedavilerine odaklanmamızın nedeni son birkaç hafta içinde çok fazla aşılar üzerine çalışmaların yoğunlaşması. Üç ay öncesine kadar bazı tedavilerle başlamamız için Kovid-19 belirtilerinden olan öksürüğün bile etkili olacağını bilmiyorduk." değerlendirmesinde bulundu   "Başarısızlığa uğramış ilaç çalışmaları Kovid-19'a karşı ilaç bulmada etkili olacaktır İlaç endüstrisinin Kovid-19'da odak noktasının olağan iş ve kardan ziyade kalbinde olması gerektiğine dikkati çeken Thomas Cueni, "Toplumlara ne borçlu olduğumuzun bilincindeyiz ve ortaya koyduğumuz terapiler herkes için uygun fiyatlı olmalıdır." ifadelerini kullandı. Cueni, ilaç şirketlerinin halihazırda onaylanmış ilaçların edinme yollarına odaklandığını belirterek, şunları kaydetti: "Daha önce başarısızlığa uğramış ilaç çalışmaları Kovid-19'a karşı ilaç bulmada etkili olacaktır. Bu tür ilaçların inovasyon ekosisteminde zengin bir edinme yolu mevcut olabilir. Kovid-19 tedavisi üzerindeki verileri kontrol ettiğimizde, tedavi çalışmalarının 77'sinin Kovid-19'a yönelik değiştirilmiş olduğunu, 68'nin yeni ilaç tedavisi olduğunu söyleyebilirim. Birçoğu hala başlangıç aşamasındadır ancak 25'ten fazla klinik çalışma devam etmektedir. Bunun hepimiz için gerçekten iyi bir haber olduğunu düşünüyorum çünkü bunu daha geç değil, daha erken yapacağız. Kovid-19'un yayılımını engellemede ve tedavisinde ilk başarıyı göreceğiz. Dünyada acil bir durum haline gelen, her ülkede oldukça yaygın sorun olan koruyucu ekipmanların sınır ötesi geçişlerinde bile sorunlar meydana gelebiliyor. Tıbbi ürünler ve ilaçlar için sınırların açık olmasının önemini vurguluyoruz. Düzenleyici kurumlara, uluslararası kurumlara baktığımızda olağanüstü bir iş birliği görüyoruz." Kaynak : TimeTurk

İlaç Şirketleri Küresel Boyutta Korana Virüs'e Karşı Birleşti

Uluslararası İlaç Üreticileri ve Dernekleri Federasyonu (IFPMA) küresel ilaç şirketlerinin COVID-19 salgınına yönelik tedavi, tanı ve aşı geliştirme çalışmalarına yönelik taahhütlerini açıkladı. 19 Mart 2020, Cenevre – Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nin (AIFD) de üyeleri arasında bulunduğu; dünyanın önde gelen ilaç şirketlerini temsil eden Uluslararası İlaç Üreticileri ve Dernekleri Federasyonu (IFPMA), ilaç sektörünün küresel COVID-19 salgınına karşı görülmemiş ölçüde bir seferberlik başlattığını ve sektörün daha fazlasını yapmaya kararlı olduğunu duyurdu. İlaç sektörü, tüm dünyadaki hastalara güvenli ve etkin tanı, tedavi ve aşıları en hızlı şekilde ulaştırmak üzere becerilerini, teknolojilerini ve kaynaklarını kullanma faaliyetlerine hız verecek. Eli Lilly Başkanı, CEO’su ve IFPMA Başkanı David Ricks, konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Sektörümüz, küresel salgını olabilecek en yüksek seviyede ciddiye aldığını ve bütünüyle bir ekip olarak çalışma ihtiyacını ortaya koyuyor. Bu nedenle bugün bir sektör olarak, küresel salgınla savaşmak için elimizden gelen her şeyi yapmaya dair taahhütlerimizi paylaşmak istiyoruz.” IFPMA’nın açıkladığı taahhütler, önde gelen araştırmacı ilaç firmalarının, insanlığı yükselen küresel salgına karşı koruyacak terapi ve aşıları sunabilmek için bilimsel uzmanlık, teknik beceriler ve üretim kapasitelerinin paylaşımına dair ortak iradesini ortaya koyuyor. İlaç sektörü, hükümetler, Dünya Sağlık Örgütü ve tüm dünyadaki sağlık sistemleri ile işbirliği içinde salgına karşı ortak ve kolektif bir mücadele yürütecek. IFPMA tarafından açıklanan taahhütler şöyle sıralanıyor: Güvenli ve etkili aşıların geliştirilebilmesinin hızlandırılması için sektörün uzmanlığı ve bilgi birikiminin kullanılması ve bu alanda katkı sağlayabilecek diğer iş ortaklarıyla işbirliği yapılması Küresel sağlık hizmeti sistemlerinin, karşı karşıya kaldıkları baskıyı yönetmelerine destek olma adına sektörün medikal uzmanlığının kullanılması Potansiyel terapilerin ve aşıların test edilebilmesinin yanı sıra COVID-19 hastaları için mümkün olduğunca çok sayıda test yapılabilmesini sağlayacak tanı kapasitesinin geliştirilmesi ve ölçeklendirilmesine yönelik araç ve bulguların paylaşılması Sektörün üretim kapasitesinin artırılması ve başarılı bir aşı ya da tedavi geliştirildiğinde üretimin artırılabilmesi için kullanılabilir üretim kapasitesinin paylaşılması Yaşamı tehdit eden hastalıklara yönelik olanlar da dahil olmak üzere tüm temel ilaçların, aşıların ve tanı yöntemlerinin hastalara sunulmasının sürekliliğini güvene altına almak için çalışılması. Hükümetlere ihtiyaç sahiplerinin söz konusu tedavi ve aşılara erişimlerini kolaylaştıracak politika ve kararları üretme çağrısında bulunulması Araştırmacı ilaç firmaları, SARS, MERS, Zika ve Ebola gibi yeni virüslerde on yıllara uzanan deneyimlerine ve bilgi birikimlerine dayanarak, yeni koronavirüsün (SARS-CoV-2) genom diziliminin paylaşılmasının hemen ardından potansiyel tedavileri tanımlayabilmek için mevcut ilaç kataloglarını araştırmaya başladılar. Virüslerin deşifre edilebilmesi ve potansiyel bir aşının geliştirilebilmesi için gereken süreyi önemli ölçüde kısaltan teknolojilere önemli miktarda kaynak ayıran sektör, bu çabalara yönelik olarak kamu sağlığı alanındaki iş ortaklarıyla da birlikte çalıştı. Bu çabalar sayesinde klinik araştırmalara hızlı bir biçimde dahil edilebilecek aşıların geliştirmesini kolaylaştıran platformlar halihazırda kullanılabiliyor. Günümüzde yeni ve mevcut ilaçların test edilebilmesi için halihazırda 80’den fazla klinik araştırma yürütülüyor. IFPMA üyesi en az dokuz şirket, yeni tanı testleri, aşılar ya da tedaviler geliştirirken, halihazırda virüsün enfekte ettiği hastaların tedavi edilebilmesi için mevcut ilaçları test ediyorlar. Diğer şirketlerse vakaların daha hızlı bir şekilde tespit edilebilmesine yönelik hızlı tanı teknolojileri geliştirmeye odaklanmış durumda. Hastalar için yeni tanı testleri, aşılar ve tedavilerin geliştirilme süreçlerinin daha da hızlandırılabilmesine yönelik olarak kamu kurumlarıyla el ele veren sektörde daha önce benzeri görülmemiş seviyede bir işbirliği yaşanıyor. Terapi ve aşıların gelişimini hızlı bir şekilde yürütmek için aralarında BARDA, CEPI, IMI’nin de bulunduğu kurumlarla çok sayıda işbirliği araştırma programı üzerinde anlaşmaya varılmış durumda. İlaç sektörü, hastaların ihtiyaçlarının giderilmesi için kamu kurumları, akademiler ve sağlık hizmetlerinin diğer paydaşları ile işbirliğini sürdürmeyi de taahhüt ediyor. Küresel COVID-19 salgını ile mücadelenin olağanüstü çabalar gerektirdiğinin altını çizen IFPMA Genel Direktörü Thomas Cueni, şunları söyledi: “Dünya toplumlarının, etkisi giderek artan bu küresel salgından insanlığın korunabilmesi için gerekli terapi, aşı ve tanı yöntemlerinin en hızlı şekilde geliştirilmesi ve sektörün gelecekte dünyayı etkileyebilecek küresel sağlık krizlerine karşı hazırlıklı olunması boyutlarında ilaç sektörüne güvenebileceğini vurgulamak istiyorum. Elbette aklımız ve kalbimiz, bu salgından etkilenen herkesle birlikte. Durumun ciddiyeti tüm sektörde ‘tek takım’ yaklaşımını zaruri kılıyor. Hepimiz, eylem irademizi yansıtan bu aksiyon planının etrafında toplanmalıyız. COVID-19 salgınının küresel etkisi altında atıl kalamayız. Salgın, hem sağlık sistemleri hem de sağlık profesyonellerinin görev kabiliyetlerine ciddi tehditler barındırıyor. Kontrol altına alınmadığı takdirde, COVID-19’un etkisi yalnızca düşük ve orta gelir grubundaki ülkelerin zayıf sağlık sistemlerinde değil, tüm sağlık sistemleri üzerinde yıkıcı sonuçlara yol açabilir.”

Nobel İlaç Özbekistan’da Büyümesini Sürdürecek

Dünya genelinde 20 ülkede faaliyeti bulunan Nobel İlaç’ın Özbekistan’da bir üretim tesisi bulunuyor. Nobel İlaç, Özbekistan’daki üretim tesisinde kanser ilaçlarına yönelik hattı tamamlama aşamasına geldi. Özbek-Türk Sağlık İş Birliği Forumu çerçevesinde Özbekistan yatırımları hakkında değerlendirmelerde bulunan Nobel İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Ulusoy, yerel Nobel Pharmsanoat şirketini “Ata yurdunda bir Türk şirketi” olarak niteleyerek, “Halen, uluslararası GMP (İyi İmalat Uygulamaları) standartlarında tek vardiyada yıllık 10 milyon kutu ilaç üretebilen bir kuruluştur. Şu günlerde kanser ilaçları üretim sahamızın tamamlanması için de yoğun bir çaba içerisindeyiz. Bu tesislerin aksaksız işletilmesi için ihtiyaç duyduğumuz yüksek vasıflı personelin eğitimine özen gösteriyoruz. Bu amaçla Özbekistan’da da eğitimlerimiz sürüyor” dedi. Ulusoy, Nobel Pharmsanoat’ın halen 400 dolayında çalışanı bulunduğunu belirterek, Özbekistan faaliyetleri yanında Kazakistan, Afganistan, Gürcistan, Tacikistan gibi ülkelere ihracat yaptığını kaydetti. Ulusoy, “Kıtalar arası ticaret yollarının kavşağında bulunan Ata Yurdumuz Özbekistan’a yatırımlarımız artarak devam edecektir. Çabamız, 33 milyon nüfusu ve yüksek potansiyeli ile bölgedeki cazibe merkezlerinden biri olan Özbekistan’ın sağlık camiasına dünyadaki en yeni molekülleri yerli üretim olarak sunmak ve ülke ekonomisine katkı sağlamak içindir. Biz kendimizi artık Özbekistan’ın ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz.” diye konuştu. Hasan Ulusoy, Türkiye’de biyobenzer ilaç üretimine yönelik girişmlerinin de devam ettiğini, biyobenzer ilaç üretimi için yatırıma da başladıklarını belirterek, “Biyobenzer İlaçların Yerli Olarak Geliştirilmesi ve Üretilmesi’ projesine sunulan 23 firmaya ait 28 başvuru arasından seçilen ilk dosyaya sahibiz. Yeni üretim yatırımımız da bu sahada olacak, ülkemiz ihtiyacı yanında ihracat potansiyeline de sahip bir tesis tamamlanma aşamasına geldi” dedi. Ulusoy, Nobel İlaç’ın ihracat yaptığı 50 ülkenin 20’sinde kendi kadroları ile tanıtım ve satış faaliyeti yürüttüğünü, markalı ürün ihraç etme kapasitesine sahip olduklarını vurgulayarak, uluslararası bir marka olmak için çalıştıklarını kaydetti.

İlaç Ar-Ge Çalıştayı Ege Üniversitesinin Ev Sahipliğinde Yapıldı

İlaç araştırma ve geliştirme konusunda faaliyet gösteren tüm paydaşları bir araya getirmeyi amaçlayan "İlaç Ar-Ge Çalıştayı 2019", Ege Üniversitesinde (EÜ) yapıldı. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu İlaç ve Eczacılık Başkan Yardımcısı Harun Kızılay, Muhittin Erel Amfisi'nde düzenlenen çalıştayın açılışında yaptığı konuşmada, ilaç sektöründe biyoteknolojik ilaçların sayısının giderek arttığını, Türkiye'nin de biyoteknoloji alanında çok ciddi bir atılım içerisinde bulunduğunu belirtti. Kızılay, Türkiye'de klinik araştırmaların arttırılması için her türlü yasal düzenlemeleri yaptıklarını ifade ederek, yeni ilaçlar geliştirilmesi için hızlı adımlar atmalarının gerekliği olduğunu vurguladı. "Molekül keşfinden, ilaç üretimine ve tıbbi cihazların geliştirilmesi ve imalatına kadar sağlıkta yerlileşmeye ve millileşmeye kararlıyız." diyen Kızılay, şöyle devam etti: "Ülkemizi ilaç ve tıbbi cihazda dışa bağımlılıktan kurtarmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Ülkemiz ilaç üretiminde, dünya standartlarında üretim yapabilecek altyapı ve kapasiteye sahiptir. Özellikle yerli ilaç sektörümüz bu konuda önemli aşamalar kaydetmiştir. Ülkemizde üretilen ilaçların 2018 yılında kullanımı, kutu oranında yüzde 82,9, değer bazında ise yüzde 47,1 olmuştur. Önümüzdeki süreçte değer bazında bu rakamın yüzde 50'ye getirilmesiyle ilgili hedeflerimiz var. Orta ve uzun vadede hedefimiz, nitelikli insan gücüyle birlikte Ar-Ge ve üretimi artırmak, ülkemizin ilaç endüstrisinde küresel pazarda rekabet gücünü arttırmak ve dünya değer zincirinde daha üst konuma taşımaktır." Kızılay, yerli molekül hedefine ulaşmak için üniversiteler, teknoloji geliştirme merkezleri ve kuluçka merkezlerinin iş birliği içinde çalışmalarının çok önemli olduğunu sözlerine ekledi. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Zeliha Koçak Tufan, ilaç ve aşı geliştirme konusunda, YÖK'ün üniversitelere ve araştırma merkezlerine proje desteği verdiğini söyledi. Üniversitelerde Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarındaki iş birliğinin önemine dikkati çeken Tufan, "Artık, ben sadece kendi alanımda ve fakültemde çalışırım, kendi laboratuvarımı kullanırım, başkalarına da laboratuvarımı kullandırmam gibi bir şey yok. Üniversite sadece kapalı duvarlar değil. Üniversite sanayi iş birliğiyle kapılarımızı açarak ortak potansiyeli değere dönüştürmek durumundayız." dedi. EÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak ise ilaç ve Ar-Ge konusunda ilk kez böyle bir toplantıya ev sahipliği yaptıklarını söyledi. EÜ'nün, sağlık ve ilaç sektörünün hızla değişen yapısını yakından takip ettiğini dile getiren Prof. Dr. Budak, "İlaç araştırma ve geliştirme faaliyetleri açısından ülkemizdeki en aktif kurumlardan biri konumundayız. Sanayi iş birliklerimiz, bilimsel araştırma atmosferimiz, zengin araştırmacı kadromuz, yayın ve patentlerimiz, kapasitemizin en önemli göstergeleridir. Ülkemizin sağlık alanındaki kalkınma ve kalite ölçütlerini yükseltme, sağlık ekonomisine destek sağlama, rekabet gücümüzü artırma ve gelecekte bir milli ilaç elde etme hedefleri kapsamında çalışan tüm paydaşların bir araya gelmesi gerektiğine inanıyoruz." ifadelerini kullandı. Çalıştayda, "İlaç Ar-Ge faaliyetlerine Sağlık Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu, akademinin ve endüstrinin bakış açıları", "İlaç Ar-Ge Süreçleri ve Ege Üniversitesinin kurumsal potansiyeli" konularında oturumlar yapıldı.

Berko İlaç Ar-Ge Merkezi Belgesini Aldı

Berko İlaç, "Ar-Ge Merkezi Belgesini" 7. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ve Ar-Ge Merkezleri Ödül Töreni'nde teslim aldı. Berko İlaç, "Ar-Ge Merkezi Belgesini" 7. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ve Ar-Ge Merkezleri Ödül Töreni'nde teslim aldı. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varak'ın katılımıyla gerçekleşen 7. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ve Ar-Ge Merkezleri Ödül Töreni'nde, Berko İlaç Ar-Ge Koordinatörü Serap Odabaşı, Ar-Ge Merkezi belgesini teslim aldı. Berko İlaç Üretim Tesisleri Faz III binasının üçüncü katında kurulan Berko Ar-Ge Merkezi, başarılı bir denetim sürecinin ardından Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından 30 Temmuz 2018'de Ar-Ge Merkezi onayı aldı. Bu onayla birlikte Berko Ar-Ge Merkezi, sayılı akredite Ar-Ge Merkezleri arasındaki yerini almış ve Berko İlaç, Türkiye'de ilaç sektörüne hizmet veren 364 yerli firma arasında akredite Ar-Ge Merkezi belgesine sahip 31'inci ilaç firması oldu. Berko İlaç Ar-Ge Koordinatörü Serap Odabaşı yaptığı açıklamada, "Berko İlaç planlı araştırma ve geliştirme çalışmalarıyla toplum ihtiyaçlarına cevap verebilecek, farklı teknik yaklaşımları ortaya koyabilecek, bilimsel çıkış mantığına sahip, işbirlikçi ve çağdaş Ar-Ge hedeflerine ulaşma faaliyetlerine hızla ve aralıksız devam etmektedir. Berko İlaç bünyesinde yer alan öz kaynaklı 17 proje ve TÜBİTAK destekli 3 proje yürütülmektedir. Toplam 21 kişiden oluşan Ar-Ge Merkezimiz; analitik, formülasyon, teknik dokümantasyon ve fikri sınai mülkiyet hakları birimi olmak üzere 4 bölümden oluşmaktadır. Araştırma geliştirme faaliyetlerini sürdürebilecek yetkinliğe sahip, araştırmacı, eczacı, kimyager, mühendis, teknisyen istihdamı ve akademik işbirlikleriyle faaliyetlerine aralıksız devam ederek ulusal kalkınmadaki yerimizi almayı hedefliyoruz." şeklinde konuştu.

E-bülten için aşağıdaki bilgileri doldurmanız yeterli.

Giriş Yap

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Kayıt Ol

Şifremi Unuttum