07.08.2023
İklim değişikliği, dünyanın her yerinde etkisini artırarak hissettiriyor. Bunun sonuçlarını en ağır şekilde yaşayanlardan biri tarım sektörü oluyor. Çeşitli doğal afetler, özellikle de fırtınalar ve kuraklıklar, tarım ürünlerini olumsa bırakıyor ve tarımla geçimini sağlayan insanları zor durumda bırakıyor. Ancak birçok ülke, bu krizi çözmek yerine, bir nevi durumu yönetmeye çalışıyor.
GDO'lu mısır üretmek, bu çözüm girişimlerinden sadece biri.Günümüzde, Amerika Birleşik Devletleri'nin orta batı bölgelerinde klasik yeşil mısır tarlaları büyüklükten ziyade boyut olarak küçülüyor. Bunun nedeni, genetiği değiştirilmiş yeni bir mısır çeşidinin ekilmesi. Bu yeni çeşit, geleneksel mısırdan yaklaşık üçte bir büyüklüğünde olup, 2 metre kadar boy atabiliyor ve daha kalın saplar üzerinde gelişiyor. Alman ilaç şirketi Bayer tarafından "Akıllı Mısır" olarak adlandırılan bu yeni tür, iklim değişikliğinin giderek artan maliyetli baskılarına direnecek şekilde tasarlandı.
Sonuçlar hem ilham verici hem de endişe yaratan bir durum. Ancak bu durumun sebebi, genetiği değiştirilmiş olması değil. Bir bitki türünden alınan DNA parçalarını başka bir bitki türünün genomuna ekleyen GDO'lu ürün yetiştiriciliğinin, insan sağlığı ve çevreye fayda sağlayacak şekilde akıllıca uygulanabileceği bilinen bir gerçek. Asıl sorun, bu tür çözüm girişimlerinin, iklim krizi ile etkin bir şekilde mücadele etme zorunluluğunu gölgelemesi.Bayer'in Akıllı Mısır'ı, ABD Tarım Bakanlığı tarafından çiftçilerin yetiştirmesi için güvenli olarak belirlendi. Ancak ürünün çevresel etkilerinin incelenmesi için Çevre Koruma Ajansı'ndan onay bekleniyor. Daha önce pek çok GDO'lu ürün, çevresel açıdan zararsız kabul edilmiş olduğu için, bu yeni mısır çeşidinin de onay alması olası görünüyor.
Bayer tarafından geliştirilen bu GDO'lu mısır, sert hava koşullarına karşı daha dirençli. İklim değişikliği sebebiyle artan şiddetli fırtınalar, mısır ve soya gibi tarım ürünlerine büyük zarar veriyor. Sadece 2020 yılında, bu tür doğal afetler, milyonlarca dönümlük mahsulde milyarlarca dolarlık hasara neden oldu.
Geliştiriciler, bu yeni mısır çeşidini, bitki büyüme hormonu gibberellik asit üretimini engelleyen yabancı bir genle modifiye etti. Böylece mısır, çok daha kısa, süper güçlü saplarda aynı miktarda meyve üretebiliyor.
Kısa mısırın piyasaya sürülmesi, iklim adaptasyonu için tasarlanmış diğer önemli ürünlerin ardından geldi. Örneğin, geçen yıl bu zamanlarda, Gıda ve İlaç İdaresi, kuraklığa dayanıklı olması için tasarlanmış yeni bir buğday çeşidi olan HB4'ü onayladı.
Bununla birlikte, gübre devi Nutrien, fotosentezi hızlandıran yabancı bir geni eklemek suretiyle, bitkilerin daha hızlı büyümesini ve daha çok karbon dioksit emmesini sağlayan yeni bir gübre çeşidini piyasaya sürdü. Bu gelişme, tarım alanlarındaki karbon emilimini artırmayı ve böylece iklim değişikliği ile mücadele etmeyi hedefliyor.
Ancak bu tür ürünlerin uygulanması ve yaygınlaştırılması, halk arasında birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. GDO'lu ürünlerin insan sağlığına ve çevreye olası zararları konusunda endişeler, bu alandaki bilim insanları ve politikacılar arasında hala devam eden bir tartışma konusu. Ayrıca, genetiği değiştirilmiş tohumların ve bitkilerin, çiftçilerin ve tüketicilerin seçimlerini sınırladığı, biyoçeşitliliği azalttığı ve çok uluslu şirketlerin tarım sektörü üzerindeki kontrolünü artırdığı eleştirileri de var.
Öte yandan, genetiği değiştirilmiş organizmaların potansiyel faydaları üzerine yapılan araştırmalar da devam ediyor. Bu araştırmaların amacı, GDO'lu ürünlerin, dünyadaki giderek artan nüfusu beslemek, iklim değişikliğinin etkilerine karşı dayanıklı hale getirmek ve dünyanın doğal kaynaklarını sürdürülebilir bir şekilde kullanmak için bir çözüm olup olmayacağını belirlemektir.
Bayer'in "Akıllı Mısır"ı ve Nutrien'in yeni gübre çeşidi gibi teknolojik ilerlemeler, iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir rol oynayabilir. Ancak bu gelişmelerin hem çevresel hem de sosyal etkilerinin dikkatlice incelenmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra, genetiği değiştirilmiş ürünlerin yaygınlaştırılmasının, iklim değişikliği ile mücadelede daha geniş ve bütüncül stratejilerin önemini gölgelememesi gerektiği de unutulmamalıdır.
Kaynak:DHA